Bölüm 21




Could this be love

***

BÖLÜM 21:

ONDA BİRİ

Rüzgar'dan...

Belki yarım saattir mekanın kapısında bekliyordum. Meriç'in birkaç dakikaya burada olacağını yazmasının üzerinden on, üçüncü sigaramı yakmamın üzerinden iki, güzel iki hatunun daha beni süzerek içeri geçmesinin üzerinden bir dakika geçmişti. Sonuna geldiğim izmaritten bir fırt daha alıp yere attım ve ellerimi cebime sokup sonsuz bekleyişimi sürdürdüm.

O gece kafa dağıtmak için dışarı çıkmak benim fikrimdi. Meriç'in de bana katılmasını bizzat kendim istemiştim, çünkü aklımdaki düşüncelerle bir başıma mücadele edemeyeceğimi artık kabullenmiştim. Ama boş geçen saniyeler dakikaları kovalarken verdiğim bu kararı tekrar ve tekrar sorguluyordum. Neden Meriç'ten medet ummuştum ki zaten? Yoldan geçen bir adamı durdurup bana yoldaşlık yapmasını istesem daha hızlı ve kesin bir çözüm olurdu ne de olsa.

Meriç beyaz cipiyle önümde durup sırıtarak arabadan indiğinde bencil piç diye içimden geçirmeden edemedim. En başta onunla nasıl ve neden arkadaş olmuştum gerçekten bilmiyordum, ama yüzündeki kendini beğenmiş tavra ve etrafa mavi boncuk saçan çapkın gülüşüne rağmen tam da şu anda onu gördüğüme sevinmiştim.

"Deli trafik vardı." dedi selamına karşılık vermem için elini kaldırıp. Tam o sırada yanından geçen gereğinden fazla açık seçik giyinmiş kıza bir an için gözü takıldıysa da dikkatini yeniden bana vermesi uzun sürmemişti. "N'apıyorsun burada? Neden içeri girmedin?"

Omuz silktim. "Girdim girmesine de bugün kafam kaldırmadı gürültüyü."

Meriç'in kısık gözleri mekanın kapısından bana çevrildi. "N'oldu? Sende bir şey var."

"Bir şey olduğu yok." diye geçiştirdim Meriç'in bunun doğru olmadığını daha ilk anda anlayacağını bildiğim halde. "Bugün başka bir yere gidelim mi? Bizim köfteciye falan?"

Meriç bir an için beklemediği bu fikri garipsese de biraz düşününce gözleri parlamaya başlamıştı. "Uff." dedi alt dudağını ısırıp. "Yemek de yemedim ha. Şöyle bir acılı patlatırız ayranla."

Muhtemelen onun aklına dolan görüntüyle aynı şeyi düşündüğümden midem guruldamıştı. "E, hadi o zaman."

"E hadi!" dedi Meriç neşeyle ve arabayı park etmek için alan valeyi durdurup cipin şoför koltuğuna yerleşti. Mekanın önündeki insan kalabalığından kurtulana kadar dikkati önünde olsa da nihayet sahil yoluna çıktığımızda şüpheci bakışlarını bana çevirmişti. "Anlat bakalım."

"Neyi anlatayım?"

Meriç uzatma der gibi bana baktı. "Bu iç buhranlarının sebebini anlat. Beni arayıp yanına çağırmalar, mekana girememeler, afakanlar, bunalımlı tripler, bir garip haller falan."

Sıkıntıyla nefes verdim. "Yoruldum bugün biraz. Başka bir şey olduğu yok."

Meriç elbette dediğimin tek kelimesini bile yememişti. Yine de deniz kenarına park etmiş köfteci minibüsünü görene kadar bir daha üzerime gelmedi. Belki de kendi keyfini kaçırmak istemiyordu. Baya mutlu olduğunu söyleyebilirdim. Her zamankinden bile daha fazla belki de... Önceki gün derste İrem'le yaşadıkları tartışmadan sonra onun da benimki gibi bir ruh haliyle yanıma geleceğini düşünsem de belli ki gecenin sonrasında bir şeyler yolunda gitmişti.

Köftecinin sahile attığı hasır taburelere yerleştiğimizde "Abim bize iki yarım at." dedi Meriç iştahla. "Yok hatta tam yap sen ikisini de. Bol acılı olsun. Şu turşulardan da getir. Bir de ayran alalım sana zahmet."

"Maşallah." dedim hayretle. "Bütün gün mü bir şey yemedin?"

"Enerji harcadık o kadar oğlum." dedi. "Senin gibi gezip tozmadık, çalıştık tüm gün. Sahi neden yoktun bugün stüdyoda? Millet şoka girdi seni tüm gün göremeyince. Dedim bacağı falan kırılmıştır herhalde, yoksa Rüzgar'ın salona gelmemesi dünyanın sonunun gelmesiyle aynı şey."

"Bacağı kırıldı diye düşünüp aramıyor musun arkadaşını hayvan herif? Utanmadan söylüyorsun bir de." 

  Meriç sırıttı. "Sonra Oya'yı görüp nerede olduğunu ona sorunca bacağının değil de muhtemelen kafanın kırıldığını anladım. Bir de ben üstüne gitmeyeyim dedim."

Midem kasılmıştı. Oya'nın bakışlarından ve kalbimi sıkıştıran tavırlarından kaçmak için insan üstü bir çaba harcıyordum gösteri gecesinden beri. Meriç haklıydı, benim salona gitmemem insanlığın sonunun geldiği anlamına geliyordu. Belki de gelmişti de. Sabah ne kadar o aynaların karşısına geçmek istemiş olsam da okulun kapısına kadar gelip geri dönmüştüm.

Neden korktuğumu bile bilmediğim halde korkuyordum. Yapabileceğim en büyük, en affedilemez hatayı yapmıştım ve bunun için kendimden başka suçlayabileceğim kimse yoktu.

Kırk sekiz saat diye düşündüm. Neredeyse kırk sekiz saat geçmişti Oya'yla öpüşmemizin üzerinden ve beynim hala aynı anıyı tekrar tekrar bana hatırlatıp duruyordu. Başımdaki ağrıdan kurtulmak için alnımı ovduğumu Meriç ismimi seslenince fark ettim.

"Hey!" demişti masanın üzerinden bana doğru eğilip. "N'oldu lan bu kadar kendinden geçecek? Yattınız mı nedir yani?"

"Yuh!" dedim sinirle. Tam o sırada köfteleri bırakan Ali Abi aramıza girmese sağlam bir küfür de savuracaktım, ama emektar adam her zamanki güler yüzü ve mis gibi kokan köftesiyle dikkatimi dağıtmıştı.

"Abim benim be." dedi Meriç ayranın kağıdını yırtarken. "Döktürmüşün yine Ali Usta."

"Sağ ol abi." dedim ben de bizi yıllardır tanıyan adama, ama bugün bu yağlı köfteler bile iştahımı tetiklememişti maalesef.

"Çoğiiyi..." diye homurdandı Meriç kocaman bir parça ısırıp lokmasını ayranla ıslattıktan sonra. "Ee... Devam et. Yatmadıysanız ne oldu yani? Ne yaptın kıza da deli danaya bağladı böyle? Terörist gibi katletti yine bugün herkesi."

Ağzımda her saniye daha da büyüyen lokmayı zar zor yuttum. "Öptü beni." dedim sonunda.

"Öptü seni?"

"Ben de ona karşılık verdim."

Meriç buradaki yanlışlığı anlamamış gibi bakıyordu. "Ee, bunda ne var? Niye sonunu getiremedik diye mi üzülüyorsun?"

Elimdeki yağlı peçeteyi ona fırlattım. "Hayvanlaşma lan. Oya kardeşim gibi benim. Boşluğuma geldi. İçkinin, ortamın etkisiyle karşılık vermiş bulundum işte. Benim de kafam güzeldi amk. Ne yaptığımı fark edince kendimi durdurdum, ama Oya her şeyi yanlış anladı tabi. Ağzıma sıçtı ben ona bizden bir şey olmaz deyince. Siz de gitmişsiniz zaten, kaldık mı bir başımıza. Tutturdu o kafayla araba süreceğim diye. Ben engel olunca iyice delirdi. Çığlık çığlığa taksiye binip eve gitti en sonunda."

Meriç ekmeği bırakıp ayrandan büyük bir yudum aldı. Bir yandan beni gözlemleyen bakışlarında benim kendime sorduğum soruların cevaplarını aradığını biliyordum. "Hiç mi bir şey hissetmiyorsun?" dedi sonunda. "Bir şans daha versen bu kez olacak belki. Çürüdü oğlum kız sana olan aşkından. Kaç yıl oldu siz tanışalı on mu, on beş mi? O zamandan beri gözü senden başkasını görmüyor resmen."

"Olmaz!" dedim ikinci kez düşünmeden. "Olmadı yani. Denedim, denedik. İstesem de onu o şekilde göremiyorum Meriç. Oya'nın da önüne bakması lazım artık."

"O karşı konulmaz dudaklarını kızınkilere yapıştırmadan önce düşünecektin oğlum bunu. Önce öp, sonra istemiyorum de."

Meriç'in yüzüme çarptığı gerçeklerle bir an nefes alamadığımı hissettim. Gerçekten de nasıl olmuştu, nasıl bu hatayı yapmıştım? Suçu alkole atıp sıyrılamayacak kadar gerçekti yaşananlar. İçimdeki hayvanın mantıksız isteğine karşı koyamamıştım ve şimdi... Sadece Oya'yla olan arkadaşlığımın değil, dans hayatımın, ömrümün neredeyse tamamını geçirdiğim ortamın, en önemlisi de kardeşim dediğim etrafımdaki insanların güveninin içine etmiştim.

"Tamam lan tamam." dedi Meriç. Bitirdiği köfte ekmeğinin kağıdını buruşturup boşalmış ayran kutusunun içine tıkmıştı. Ali Abi bize çay verirken bir an için sessizce beklese de adam gider gitmez bana doğru eğildi. "Abartma bu kadar. Olan olmuş. İlk defa da olmuyor zaten. Al karşına Oya'yı konuş. Böyle böyle bacım, ben seni kardeşim gibi görüyorum, o gece kendimde değildim, gel etme arkadaşlığımız bozulmasın de."

"Demedim çünkü bunları."

Meriç yüzünü sarkıttı. "Tekrar de o zaman. Oya bu, aklı başında kız. Bir sefer öpüştünüz diye çocuğunuz olacağını sanmıyor herhalde."

"Yemin ediyorum sendeki şu rahatlığın onda birini istiyorum. Daha fazlasına gerek yok."

Meriç sırıttı. "Rahat olmayacak ne var oğlum. Zamanla her şey unutulur zaten. Neleri unutmadık biz?"

Onun Beliz'i kastettiğini bildiğimden özellikle sesimi çıkarmadım. Bu gece bir başka berbat anıyla daha mücadele edecek gücüm olduğunu sanmıyordum. Zaten Meriç'in de ilgisi o sırada telefonuna gelen mesaja kaymış, kelimeleri okudukça kaşları çatılmıştı.

"Bir şey mi oldu?"

Meriç anlamamış gibi bana baktı. "İrem Oyalara gidiyormuş."

"Bu saatte mi?" dedim panikle. Bunun hayra alamet olmadığını söyleyebilirdim.

Meriç yeniden ekrana bakıp "Oya evde bir başına delirdi herhalde." dedi. "Annesiyle babası bir davettelermiş. O da İrem'i çağırmış gece onunla kalsın diye. Şoför beni almaya geliyor yazmış İrem."

Bu haber konusunda ne düşüneceğime karar vermeye çalışırken Meriç'in sırıttığını fark ettim. İlgisi kaşla göz arasında konuştuğumuz konudan bambaşka bir yere kaymıştı. Azıcık öne eğildiğimde onun İrem'den gelen resme gülümsediğini anladım. Görüntüyü tam seçemiyordum, ama fotoğrafta Meriç ve İrem'in yatakta yattıklarına ve kameraya gülümsediklerine neredeyse emindim. Fikrimi değiştirmiştim, Meriç'in rahatlığının onda birini değil tamamını istiyordum.

"Sen düşündün mü bari?" deyiverdim bir anda.

Meriç kafasını ekrandan kaldırıp anlamadan bana baktı. "Neyi düşündüm mü?"

"O karşı konulmaz dudaklarını kızınkilere yapıştırmadan önce diyorum... Yeterince düşündün mü?"

"Şakacı..." dedi Meriç gözlerini devirip. Sanki gizli bir iş üstünde basılmış gibi resmi de ekranın ışığını da aynı anda kapatıp telefonu masaya koymuştu. "Bana akıl vermek kendi hatanı unutturacaksa devam et, bana uyar."

Amacım bu değildi. Sadece merak ediyordum. Ben bir yanlıştan ötekine sürüklenirken en az benim kadar çaresiz olan arkadaşımın ayağına kadar gelen şansı kullanıp kullanamayacağını bilmem lazımdı. Başta İrem'i zerre kadar sevmediğimi itiraf etmek zorundaydım. Ama zaman içinde gerçekleri öğrendikçe, onu izledikçe, onunla konuştukça, onunla vakit geçirdikçe hislerim asla ummadığım bir şekilde değişivermişti. İrem'in sadece beklediğim gibi çıkmamasına değil, etrafımdaki diğer tüm kızlardan farklı olmasına şaşırıyordum. Ve Meriç'in inişli çıkışlı hayatında bu yeni rüzgara ihtiyacı vardı.

"Akıl falan verdiğim yok." dedim dürüstçe. "Sadece sen de benim gibi hata yapma diye söylüyorum."

Meriç bu samimi yorumum karşısında iç çekti. "Sanki beni tanımıyorsun be abi. Ben hiçbir şeyin sonunu düşünmem ki... Sadece yaşarım."

"Ben de ondan korkuyorum ya."

Meriç de benim gibi güldü, ama bir anlığına da olsa onun da aynı korkuyu taşıdığını fark ettim. "Mutluyum." dedi omuzlarını kaldırıp. "Şimdilik bildiğim tek şey bu. İrem... alıştığım hiçbir şeye benzemiyor. Bir kez yatıp kaçtığım kızlar gibi değil. Onunla olmak istiyorum. Tekrar tekrar.... Etrafımda olması hoşuma gidiyor. Sadece sohbet etsek de eğleniyorum. Bazen kontrolsüzce kıskanıyorum."

"Vay be." dedim gerçekten de duyduklarıma inanamayarak. Meriç'in Beliz'e aşık olduğunu sandığı zamanlar olduğunu ve aynı zamanlarda kendim de aynı yanılsamayı yaşadığımı biliyordum. O zaman bile ne kendi ağzımdan ne de ondan böyle bir açıklama çıkmamıştı.

"Vay be..." diye tekrar etti çayı başına dikip.

Vurdumduymaz tavırlarına rağmen Meriç'in huzursuzluğunu vücudunun her köşesinde görebiliyordum. Ben ne kadar onun bu işi mahvetmesinden endişeleniyorsam o da kendi için aynı derecede korkuyordu. Hayatı boyunca bir çiçekten diğerine konup, ardında paramparça bir bahçe bırakmış genç bir adamın en büyük kabusunu yaşıyordu karşımda. Hep aradığı o eşsiz gülü bulmuştu bulmasına. Ama ne o koca bahçeyi nasıl arkasında bırakacağını biliyordu, ne de bu bulunmaz gülü parçalamadan nasıl tutacağını.

O an hem onun için hem de kendim için üzülmeden edemedim. "Hadi kalk abi." dedim sonunda. "İçkisiz geçmeyecek bu gece. Gidip biraz kafayı bulalım."

"Hiç söylemeyeceksin sanmıştım." dedi Meriç sırıtarak.  

Ali Ustayı köfteleriyle ardımızda bırakıp yeniden yollara düştüğümüzde ikimiz de içinden çıkamadığımız ne kadar soru varsa İstanbul gecelerine bırakmaya hazırdık. Yarın nasılsa uzun bir gün olacak ve o cevaplar bir şekilde sahiplerini bulacaktı.

***

-BÖLÜM SONU-

Rüzgar'dan itiraflar konulu bir bölüm oldu sanırım :) Onun da Meriç'in de kafaları karışık. Peki siz neler düşünüyorsunuz?

Bölüm sorusu: Rüzgar ve Oya bir araya gelebilir mi?

A) Rüzgar Oya'ya bir şans vermeli. Onu bu kadar seven başka kız nerden bulacak.

B) Şans vermesin. Bu kadar yıl aşık olmadıysa bir daha olmaz.

C) Hiçbiri


Ve tabi ki favori karakter seçimi:

İREM

MERİÇ

RÜZGAR

OYA

MEMOJİ

GÜNEY

KUZEY

ELA

BELİZ

TUĞÇE

ALEV

**

Yorum ve oylarınızı görmek beni çok mutlu ediyor :) Umarım bol bol bırakırsınız.

Sevgiler, öpücükler,

E.Ç.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top