Bölüm +20
Güzel pazarlar herkese,
Ay size bu bölümü yetiştireceğim diye bir çalıştım bir çalıştım bilseniz... Şu yarışma bölümleri neden bu kadar uzun oluyor anlamıyorum. Kulağımda latin şarkılarla bizzat yaşayarak yazdım tüm bölümü. Ondan mı oldu dersiniz?
Neyse, size de güzel bir müzik açıp kendinizi hikayeye bırakmanızı tavsiye ederim, çünkü yarışmanın heyecanıyla cayır cayır yanacağınız bir bölüm olacak :) Aşırı fazla resim koymaya çalıştım ki görselleştirebilin. Resimleri seçmek için günlerdir uğraşıyorum, umarım beğenirsiniz :)
Sürpriz mi... Ah, evet. O da var tabi ;)
Keyifli okumalar.
not: multimedyada benim hayalimde İrem ve Rüzgar'a en yakın çiftin çok güzel bir yarışma videosu var. Moda girmenize yardımcı olur :)
***
BÖLÜM: +20
M.
Rüzgar'dan
"Evet, evet, hı-hı... Hayır, hayır daha değil. Aynen..."
Zoraki gülümsemeler, konuyu geçiştirecek başka sözcükler, uzaklara çevirdiğim bakışlarım... Yanıma gelmiş bana dansla, yarışmayla, yeni partnerimle ilgili sorular soran beşinci kişiyi de aynı metotla başımdan savmaya çalışıyordum. Şu ana kadar kısmen başarılı olduysam da son ziyaretçim diğerlerinden biraz daha ısrarcı çıkmıştı.
Sıkıntımı belli etmek için onun dışında etrafımızdaki diğer her şeyle ilgilendiğim halde "İsmi İrem'di değil mi?" diye üsteledi. "Meriç'le yarışan kız hani..."
Hı-hı, evet, ta kendisi... haydi şimdi bir de Meriç'i sor bana! Diğerleri gibi ne kadar üzüldüğünü söyle. Böylece Meriç'ten sonra İrem'le benim aramda neler yaşandığı konusuna kolayca gelebilirsin. Hatta yeterince yüzsüzsen olanlardan sonra hala Meriç'in sevgilisiyle nasıl birlikte olduğumu bile sorabilirsin.
Kendi düşüncelerime sinirlendiğim belli olmasın diye bakışlarımı ayaklarıma çevirdim ve yerimde huzursuzca kıpırdandım. Bu çocuğa ne kadar kısa cümleler kurarsam o kadar iştahı kabarıyordu sanki. Herkesin konuyu getirmeye çalıştığı yer aynı olsa da bazıları dedikodu için daha istekliydi maalesef. Karşımdaki çocuğu havadan sudan konuşarak başımdan savamayacağımı kabullenmiş kendimi onun pençelerinden kurtaracak bir çözüm arıyordum ki beklediğim destek ufukta belirdi.
"Caner!" diye seslendim kolumu kaldırıp. Sonra da ismini bile hatırlamadığım çocuğa dönüp sahte bir hüzünle "Çok pardon ya." diye ekledim. "Sonra devam ederiz olur mu, yarışmadan önce halletmem gereken bir şey var da..."
Oğlan cevap vermek için ağzını açsa da söyleyeceklerini duyamadan harekete geçmiştim. Benimle göz göze gelmeye çalışan birkaç kişiyi itinayla ekarte ettikten sonra merakla suratıma bakan Caner'in yanına attım kendimi.
"Hayırdır, bu kadar mı özledin beni?"
Ufladım. "Şu andan itibaren yanımdan ayrılmanı yasaklıyorum. Yanımıza biri gelmeye kalkarsa onlara yarışma heyecanıyla hasta olduğumu ve konuşamadığımı söylersin."
"Vah vah..." dedi Caner alayla. "O kadar mı bezdirdiler seni?"
"Sorma... İrem'in heyecanını sakinleştirmeye çalışırken benim sinirlerim alt üst oldu."
"Aman abi heyecan deme bana." dedi Caner sıkıntıyla. Bir yandan ısınmak için -ya da rahatlayabilmek için- yerinde zıplıyordu. Onca yıl ara verdikten sonra yeniden seyirci karşısına çıkmak, hem de Alev'in öğrencisi olarak, bir de Beren gibi bir partnerle... işi sahiden de zordu arkadaşımın. Etrafımızda son hazırlıklarını yapan diğer dansçıların üstünde gezinen bakışları içini sıkan tüm kaygıyı yansıtıyordu.
"Sen nasılsın?" dedim o ana kadar fazlasıyla bencilce davrandığımı fark edip.
Omuz silkti Caner. "İyiyim sanırım. Yani..." Gözleri her daim bizimle kürsü için kapışan Kaya'ya kaydığında bir an duraklamıştı. "Diğerleri gibi bir hırsım yok. Beklentim de olduğu söylenemez. O yüzden ne olacaksa yaşayıp göreceğiz."
Gülerek sırtına vurdum. "Kendini o kadar hafife alma bence. Buradaki herkes için oldukça tehlikeli bir rakipsin sen. Hatta şu an seninle konuştuğuma bakma, müzik başlasın dostluk, kardeşlik orada biter."
"Bak sen... Öyle oldu şimdi demek..." dedi Caner kaşlarını çatıp, ama benim gibi o da gülüyordu. İkimiz de rahatlamak için espri yaptığımın farkındaydık.
Açılış seremonisi beş on dakikaya başlayacağından perdenin arkasındaki boşlukta bizimle birlikte bekleyen çiftlerin sayısı her an artıyordu. Yarışmalarda paniklemek gibi bir huyum olmasa da bugün midemi gıdıklayan apayrı bir heyecan taşıdığımı itiraf etmeliydim. Isınırken İrem'e söylediklerimin her kelimesi gerçekten içimden geldiği için dökülmüştü dudaklarımdan. Kıpır kıpırdı kalbim. Onunla ilk kez yarışacak olma fikri tüm gece bayram sabahına uyanacak bir çocuk gibi yatakta hayaller kurmama neden olmuştu.
Hayır, İrem gibi başarısızlık korkusu değildi beni delice heyecanlandıran. Bu hayatta benim için en önemli anlardan birini, bu hayatta benim için en önemli kadınla paylaşacaktım. İlk kez dans bir amaç değil, araçtı. Dakikalar sonra sadece hırslı bir sporcu olarak değil, aşkını dansın büyüsüyle tüm sevdiklerine gösterecek tutkulu bir adam olarak yarışacaktım. Üstelik babam, annem, onun yeni ailesi... hepsi çoktan seyircilerin arasında yerlerini almışlardı. Ela'nın yarışmanın her anını canlı izlemek için babama günlerdir FaceTime öğretmeye çalıştığını biliyordum.
Heyecanım bir an içime sığmayınca ben de Caner gibi yerimde kıpırdandım. "Bizim kızlardan ses yok hala." dedim dansçıların arasında sevgilimi görme umuduyla, ama ısınmadan sonra kostümünü giymek için Beren'le soyunma odasına giden İrem hala ortalıkta görünmüyordu. Onun yerine Tuğçe'yle Kuzey'i yakalamıştı gözlerim dört beş çift ötede. Üzerindeki kostümle onları fark etmemek pek mümkün değildi zaten ya... Muhtemelen Tuğçe'nin bu gece giyeceği sayısız tasarımdan sadece ilki ve en gösterişsiz olanıydı bu gümüşi ışıltılar saçan sanat eseri. Partnerinin sırtına yarış numarasını takarken bir yandan Kuzey'in kulağına son talimatlarını mırıldanıyordu Tuğçe. Bu gece canımıza okumak ve o kürsüye tırmanmak için elinden geleni ardına koymayacağına emindim.
Onları öyle görünce bir an gözüm parmaklarım arasında buruşmuş kendi numarama kaymıştı. Batıl inancım yüzünden yarış numaramızı partnerimin sırtıma tutturması için şu ana kadar gelen tüm yardım taleplerini reddetmiştim. Hadi güzelim! diye düşündüm bakışlarımla kalabalığın arasında dolanarak, ama evren dileğimin karşılığı olarak Güney'i göndermişti bana.
"Gençler!" dedi Güney keyifle sırıtarak. Yanımızda durduğunda elleri belinde baştan aşağı Caner'le ikimizi incelemiş, sonra da cık cıklamıştı. "Utanmıyorsunuz değil mi? Hem ortalamayı bu kadar yükseltin, bizim şansımızı yerlere indirin, bir de üstüne kızları bırakıp single single takılın buralarda. Nerede abicim partnerleriniz? Niye başı boş bırakıyorlar sizi? Hayır burada tamamen kalbini yeniliklere açmış benim gibi adamlar dururken kızların aklı karışıyor sizi görüp abi. Yapmayın. Rica ediyorum."
Caner'e bıyık altından kaçamak bir gülücük atıp "Yetti mi abicim?" dedim azarlayarak Güney'e bakıp.
Yetmişe benzemiyordu. Diline vuran heyecanını zapt etmekte zorlandığını kızarmış yanaklarından görebiliyordum. "Sahi benim kız da ortada yok." dedi etrafa bakınarak. "Nerede bunlar abi ya? Alev bir köşeye kıstırmış azarlıyor olmasın?"
Caner'in bir an bu ihtimali değerlendirdiğini suratının kasılmasından fark ettiysem de bana hiç olası gelmemişti. Alev okulda canımıza okuyan bir Terminatör olabilirdi, ama düşmanların arasındayken hiçbir zaafını göstermezdi. Şu an bir kuğu gibi davetlilerin arasında yerini aldığını ve sanki her şey kontrolündeymiş gibi asil bir sükunetle yarışmanın başlangıcını beklediğine emindim. Öğrencileri azarlama, toparlama, kendine getirme gibi görevler her zamanki gibi Sergey'de olmalıydı bu yarışmada da. Zaten biz yeni komplo teorileri üretemeden doğmasını beklediğim güneşin ışıkları yüzüme vurmuştu.
Tanrım... dedim kalbim teklerken. Dört bir yanım kristallerle bezenmiş birbirinden güzel kostümlerle ışıl ışıl parlarken nasıl karşımdaki manzara dışındaki her şey gözüme gri görünüyordu söyleyemezdim, ama tüm renkler anlamını yitirmişti sanki. Bir İrem vardı artık. Bana gösterdiği, üzerine tartıştığımız, yarışmanın ilk turlarında giymesine birlikte karar verdiğimiz lacivert kostüm vardı üzerinde. Buna rağmen içinden ne çıkacağını son ana kadar tahmin edemediğim bir hediye paketi gibi açılmıştı karşımda. Saçı, makyajı ve takılarıyla kusursuzluğun vücut bulmuş hali gibiydi şu an ve ben onun salınarak üzerime gelişini izlerken nefes almayı bile akıl edememiştim.
"Oh Mon Dieu!" dediğini işittim Güney'in kızlara, ama gözlerimi İrem'den ayıramamıştım. Beren ve Beliz'in ortasına saklanıp güya kendini meraklı bakışlardan koruduğunu düşünen sevgilim bu odadaki en güzel kız olduğunun farkında değil gibiydi, ki bu naiflik onu daha da çekici kılıyordu. Bakışlarımız buluştuğunda sonunda kurtarıcısına kavuşmuş gibi yüzü bir anda aydınlandı ve bana doğru hızlandı. Kızlar yanımızda durduklarında o doğrudan dibime sokulup onay bekler gibi gözlerini gözlerime dikmişti.
"Nasıl olmuş?" diye sordu çekinerek sanki hayranlığım yüzüme yansımamış gibi.
Hemen bir cevap vermek yerine sesli bir nefesle başımı inanamıyormuş gibi iki yana salladım ve partnerimi baştan aşağı inceledim. Benim sessizliğimin İrem'i huzursuz ettiğini kasılan çenesinden okuyabiliyordum. Yine de bu anın tadını iyice çıkarana kadar bekledim ve sonunda onu kendime çekip beline sarıldım. "Bence biz bugün hiç dans etmeyelim sevgilim. Sana bakarken hareketleri doğru dürüst hatırlayamayacağım zaten."
İrem başta ne söylediğimi idrak edemediğinden kaşları çatılmıştı. Ama iltifatımı kavrayınca yanakları kızardı ve dudakları yukarı kıvrılırken benden bakışlarını kaçırdı. Onu daha fazla utandırmamak için diğer kızlara dönüp "Hepiniz şahane görünüyorsunuz." dedim. "Bu yarışmaya bizim kızların damga vuracağı kesin." Ağzı açık Beren'e bakakalmış Caner'in bana hak verdiğini şapşal suratından anlayabiliyordum. Güney'se partnerinin elinin üzerine öpücük kondurup "Başımı döndürdün bebek!" demişti.
Biz kızların kostümlerinin güzelliğini tartışıp gülüşürken beklenmedik bir ses dikkatimizi çekti bu kez. "Yarışmaya hazır mıyız gençler?"
"Memoji!" dedi onu ilk fark eden Güney neşeyle. Yarışma kıyafetleri olmadığından diğer dansçılar arasında hemen dikkat çekiyordu Memo zaten. Belli ki bugün dans etmeyecek de olsa bize destek vermek için gelmişti.
"N'aber abi?" dedim dostça elimi omzuna atıp. Arkadaşımın asık suratına bakarak sorunun cevabını tahmin edebiliyordum ya yine de ondan duymak istemiştim. Kırık bir tebessümle omuz silkip "İşte..." dediğinde içimin burkulmasına engel olamadım. Elleri cebinde, aşağı sarkmış dudaklarıyla yere bakarken Memoji oyuncağını kaybetmiş sevimli bir oğlan çocuğu gibi görünüyordu.
İrem de aynı şeyi hissetmiş olsa gerek diğer yanına geçip onun koluna girdi ve "Hepsi geçecek, biliyorsun." dedi. "Oya'nın biraz zamana ihtiyacı var o kadar. Sonra her şey unutulacak ve siz yine dans edeceksiniz, yarışmalara gireceksiniz, herkesi geçeceksiniz."
Sevgilim öyle sıcacık gülümsüyordu ki Memoji'nin yüzü az da olsa aydınlanmıştı. "Telefonlarımı açsa belki ikna ederdim ama..." dedi hüzünle. "Benimle de görüşmek istemiyor Oya. Tamamen kapadı kendini herkese."
Sözleri aramızda derin bir sessizliğe yol açmıştı. Hepimizin bakışları uzaklara kayarken "İrem haklı abi." dedi Güney. "Oya'yı bilmiyor musun? Yarın unutur her şeyi, keyfi yerine gelir, bir bakmışız çat derse gelmiş."
Güney kendi sözlerine inanıyor muydu bilmiyordum, ama Memoji'nin aklı epey karışık gibiydi. Bir süre sessizce kendi düşüncelerinde gezindikten sonra sıkıntıyla nefes verdi ve bakışları Caner'e döndü. "Abi sen mi arasan Oya'yı? Siz... yakın değil miydiniz? Seni dinler belki ha?"
Daha büyük, sonsuz, derin bir sessizlik... Hepimizin Caner'e kaçamak bakışlar attığı gergin saniyeler boyunca o dehşet içinde Memoji'yi izlemişti. Yaşadıklarından sonra hala ondan nasıl böyle bir şey istendiğini içten içe sorgular gibiydi. Haksız olduğunu söyleyemezdim, benim için de bu hikayedeki mağdur hala Caner'di; ama bizim saf Memoji'nin de kötü niyetle böyle bir şey istediğini düşünmüyordum. Sadece kendi en iyi bildiği şekilde partnerine yardım elini uzatmaya çalışıyordu.
O yüzden yine bir abi gibi araya girip "Daha erken Memo." dedim. "Bırak Oya biraz yalnız kalsın, düşünsün. Doğruları, yanlışları bir değerlendirsin. Sonra biz müdahale ederiz. Merak etme, hiçbirimiz onun saçma bir karar vermesine izin vermeyiz."
Memoji hala hüzünlü bir köpek yavrusu gibi bakıyor olsa da verdiğim sözden tatmin olmuş olsa gerek başını sallamıştı. Bir süre daha sessizce bakındıktan sonra "Ben yerime geçeyim o zaman artık." dedi. "Hepinize bol şans! O kürsüye bizden başka kimseyi çıkartayım demeyin sakın!"
"Sen merak etme kardeşim!" dedi Güney dostça ve biraz da kaba kuvvetle onu sarsarak.
"Bize bol bol tezahürat et!" demişti Beren onun yanağına ıslak bir öpücük bıraktıktan sonra. Beren'in böyle bir şeyi üzerimize çöken kasveti dağıtmak için yaptığına emindim. İşe de yaramıştı doğrusu. Memoji yanağında kırmızı bir ruj izi ve aldığı beklenmedik öpücüğün şokuyla yanımızdan ayrıldıktan dakikalar sonra bile biz hala suratındaki ifadeye gülüyorduk.
"Seremoniye son bir dakika!" anonsu geldi o arada ve etrafımız bir anda sıraya geçmek için hareketlenen çiftlerle doldu.
Irem de panikle kalabalığı taklit etmek istemişti, ama onu elinden tutup durdurdum ve parmaklarım arasındaki numarayı gösterdim. "Önce bunu takalım, ha? Senden başkası yapsın istemedim. Şans için..."
Sanırım bu tip kendime has hareketlerimle hala onu şaşırtmayı ve etkilemeyi başarıyordum, çünkü hayretle suratıma bakarken İrem'in gözlerinin içi gülüyordu şimdi. Titreyen elleriyle numarayı ve çengelli iğneleri aldı ve beni omzumdan iterek döndürdü. İşi bittiğinde "Tamam." demişti. "Artık hazırsın."
"Hazırız." diye düzelttim onu ve elinden tutup çıkış sırasına göre yerimize geçmek için ilerledim. Küçük dansçılardan büyüklere doğru giden kortejde A-klasman -yani biz- en sonda yer aldığımızdan kuyruğun en arkasında piste çıkmıştık az sonra. Alev'in askerleri ve muhtemel finalistler olarak özellikle peş peşe sıralanmıştık. Beren ve Caner önümüzde, Tuğçe-Kuzey ve Güney-Beliz'se hemen arkamızdaydı. Ezeli rakibimiz Kaya bu yarışmada da kendi geleneğini bozmadan sıranın sonuna geçmeyi tercih etmişti.
Bir daire şeklinde tüm dansçılarla birlikte salonu adımlarken bakışlarım İrem'deydi. Hala korkuyorduysa bile -ki öyle olduğuna emindim- bunu hiç belli etmiyordu güzel sevgilim. Başı dimdik, postürü bir kuğu gibi upuzun, bakışları tam karşısındaydı. Onu izlediğimi fark ettiğinde bir an için bana bakıp gülümsese de hemen eski ciddiyetine geri dönmüştü. İçimdeki kahkaha atma isteğini bastırıp önüme baktım ben de. Üzerimize düşen ışıkların ve heyecanlı tezahüratların eşliğinde tam bir turu tamamladığımızda yarım daire olarak seyirciye karşı dizilmiştik. Durduğumuzda diğer oğlanlar gibi partnerimi önüme geçirip beline sarıldım. Sağ omzum Caner'e dokunduğundan gerginlikten iyice kasılmış kaslarını hissedebiliyordum.
"Bu seremoni saçmalığının ne kadar can sıkıcı olduğunu unutmuşum." diye mırıldandığında gülmeden edemedim.
Diğer yanımda Tuğçe de aynı şeyi işitmiş olsa gerek başını uzatıp Caner'e göz kırptı. "Dayan kuzen! İşin en zor kısmı bu! Seremoni bitsin yarış bitmiş sayılır."
Caner "Ha ha..." deyip sevimsiz bir sırıtışla gözlerini devirdiğinde biz İrem'le birbirimize bakıp güldük. Beren'in de bıyık altından partneriyle eğlendiğini görebiliyordum. Ama konuşmaya başlayan sunucu başka bir şey dememize izin vermeden tüm dikkatleri üzerine çekti.
"Bayanlar baylar, büyük küçük dansa gönül verenler... 2020 Dans Sporu Türkiye Şampiyonası'na hepiniz hoş geldiniz!" Alkış, alkış, alkış. "Bugün birbirinden yetenekli çiftlerimiz en iyi performanslarını sizler için sergileyecek ve Türkiye'nin en iyi dansçısı olabilmek için kıran kırana bir mücadele verecekler. Gün boyunca sırayla minikler, yıldızlar, gençler ve yetişkinler Latin ve Standart Dans kategorilerinde yarışacaklar. Gece ise son altıya kalan çift büyük final için karşınızda olacak ve hep birlikte kürsü heyecanını yaşayacağız." Daha fazla alkış, birkaç ıslık, tezahürat. "Dilerseniz dansçılarımızı daha fazla bekletmeyelim ve startı verelim. Şimdi hepinizi saygı duruşu ve Istiklal Marşı'mızı okumak için ayağa davet ediyorum."
Kopan uğultuyla birlikte az sonra tüm seyirciler ayaktaydı. Hep bir ağızdan İstiklal Marşı'nı okumamızla sıra federasyon başkanının bitmek bilmeyen konuşmasına gelmiş; bir de yarışmada katkısı olan herkese teşekkür plaketleri dağıtmaya başlayınca neredeyse on beş dakika öylece durup beklemiştik. Saatlerce yaptığımız ısınma her yarışmada olduğu gibi yine çöpe gitmişti böylece. Neyse ki bizden önce yarışan pek çok farklı kategori olduğundan arada yeniden ısınacak oldukça zaman olacaktı. Başkanı sonunda sahneden indirmeyi başardığında bu kez hakemleri tanıtmaya geçti sunucu.
"Ne olur sanki hepsi bir anda çıksa..." diye homurdandı Tuğçe solumda.
Sunucu isim, soy isim ve çalıştıkları kulüpler gibi tüm detaylarıyla hakemleri tanıtırken ona katılmadan edemedim. Ama tam o sırada Bora öne çıktığından Tuğçe'ye cevap verememiştim. Dikkatim şimdi uzun aradan sonra ilk kez gördüğüm düşmanımdaydı. Bora selamını verip kenara çekildiğinde sanki nerede olduğumu zaten biliyormuş gibi o da bana dönmüştü yüzünü. Kaşlarımı çatıp olabilecek en sevimsiz ifadeyi yerleştirdim suratıma; ama hayır, bana değil İrem'e bakıyordu Bora. Sevgilim bu ilginin farkında değildi muhtemelen çünkü itinayla başını öteki yana çevirmiş, hatta neredeyse sırtını dönmüştü. Ellerim arasında kasılan bedeninden Bora'nın ve Zehra'nın ismini duymanın onu nasıl gerdiğini hissedebiliyordum. Sırf bu bile Bora'dan nefret etmem için yeterdi ya, nedense benim aklıma çok daha kötü anılar geliyordu onun kendinden emin suratına bakarken.
Okulu basıp İrem'i hırpaladığı geceyi unutmamıştım mesela. Ya da bir yarışma sonrası Memoji'yle İrem'i onun elinden kurtardığımız günü... Şansım varken orada Bora'nın canına okumam gerekirdi aslında ya... olgun bir adam gibi davranasım tutmuştu. Şimdi onu bir kez daha ilgiyle İrem'e bakarken görmek sadece o soyunma odasına dönüp Bora'yı eşek sudan gelinceye kadar dövme isteği uyandırıyordu içimde. Kalbimde kabaran nefretle bakışlarımı düşmanımın üzerinden ayırmadan İrem'i biraz daha kendime çektim ve kollarımı daha sıkı doladım beline. Bu hareketim sonunda Bora'nın beni fark etmesine ve göz göze gelmemize neden olmuştu. Bugün pistte bana ne puan vereceği umurumda bile değildi. Sadece görmesini istiyordum; benim sevdiğim kadına değil elini bakışlarını dahi uzatırsa ona neler yapacağımı yüzümden okuyabilmeliydi. Ne yazık ki istediğim etkinin onda birini bile üzerinde bırakamadan hakem masasına geçen diğer hakemleri takip etmişti Bora.
"Şimdi son hazırlıklarını tamamlamaları için çiftlerimizi içeri alıyoruz ve yarışmamız miniklerle başlıyor." diye duyurdu sunucu. Kortejin başındaki çiftlerin hareketlenmesiyle biz de az sonra geldiğimiz gibi seyircilerin önünden selam vererek geçip perdenin arkasına ilerledik. Hala burnumdan soluduğum doğruydu, ama bir gelincik gibi en ufak esintide yapraklarını dökmeye hazır duran sevgilim için sakin kalmak zorundaydım. Ben de Bora'yı, onun aklıma getirdiklerini ve olası tüm düşmanları bir kenara bırakıp yeniden bu ana, yarışmaya ve İrem'e odaklanmayı seçtim.
Otel dans yarışması için dünyanın en uygun mekanı olmadığından antrenman yapacak ayrı bir salon yoktu elbette. O yüzden sıralarını bekleyen tüm çiftler bulduğu köşelere, koridorlara, soyunma odalarının önlerine dağılıp son tekrarlarını yapmaya başlamıştı. Biz Alev'in öğrencileri olarak bir arada kalmayı seçmiş, Tuğçe'nin yönlendirmesiyle nispeten insanlardan uzakta boş bir alana geçmiştik. Kendimizi bu şekilde insanlardan soyutlamamız dışarıdan bakanlar için Alev'in burnu havada öğrencileri imajını destekliyordu muhtemelen; ama kalabalıktan ayrılıp baş başa kalmamızla İrem'in yeniden rahatladığını hissetmek bana da iyi gelmişti.
Bu şekilde kah çalışarak, kah birbirimizle muhabbet ederek geçirdik saatleri. Aramızda en çok konuşan elbette her önünden geçen kızla ilgili yorum yapan Güney'di. İçlerinden bir tanesini çok beğenince kızın peşinden gidip ortadan kaybolmuş, yarım saatin sonunda yarışmacılara bedava dağıtılan makarnalarla dolu bir tepsiyle yanımıza dönmüştü. Hiçbirimizin yarışa beş kala yemek yiyecek hali yoktu tabi. Güya sakin kaldığımı düşünen benim bile bekledikçe heyecanım artıyordu.
Tüm koreografileri baştan sona tekrarlamış, birbirimize yeniden ve yeniden son hatırlatmalarımızı yapmış, nihayetinde kaslarımız soğumasın diye gelişigüzel dans etmeye geçmiştik. Seyirci karşısına çıkma zamanı iyice yaklaştığında hiçbirimizin daha fazla sahneden uzak kalamaya takati yoktu. Biz de kendimizden önceki kategorileri izlemek için ana salona döndük. Yetişkinler standart yarışmasının ilk turu sona ermek üzereydi, bu da aradan sonra sıra nihayet bize geliyor demekti. Bu arada farklı danslarda hangi sırayla yarışacağımızı gösteren heat'ler belli olmuş, listeler duvara asılmıştı.
"Samba'da ikinci, Cha Cha'da ilk heat'te başlıyoruz." dedim kalabalığın arasından sıyrılıp İrem'in yanına döndüğümde. Sanki o ana kadar korumayı başardığı sakinliği sözlerimi duymasıyla yerini yeniden paniğe bırakmıştı.
"Tamam." dedi nefes nefese, ama aklının benden yarışmaya ve yüz milyon farklı kaygıya kaydığını kocaman açılmış gözlerinden görebiliyordum. Şu noktada onu suçlayamazdım sanırım, çünkü etrafımızdaki herkesi saran heyecan dalgası benim de midemi bulandırıyordu şimdi.
Beren Caner'in sökülen numarasını tutturmaya çalışırken Tuğçe gergin bir nefes verip "Nasıl görünüyorum?" diye sordu Kuzey'e dönüp.
Kuzey kesinlikle bunu beklemediğinden bir an kalakalmıştı. "A..." dedi zaman kazanmak için. "Her zamanki gibi... Fazlasıyla güzelsin."
"Kusursuz diyelim istersen." diye yardıma yetişti Güney hemen. "Güneş gibi, ışıl ışıl, maşallah, tü tü tü!"
Elimde olmadan güldüm. Tuğçe Kuzey'i onu geçiştirdiği için azarlarken ben dikkatimi yeniden İrem'e vermiştim. Ona sarılıp "Harika olacak, biliyorsun." diye mırıldandım kulağına. "Sadece seni ne kadar sevdiğimi düşün ve diğer her şeyi unut. Tamam mı?"
İrem konuşamayacak kadar heyecanlı olsa gerek sadece başını sallayabildi. Titriyordu. Bunun pek iyiye işaret olmadığını biliyordum elbette. Partnerim kendini öyle bir kötü düşünceler bulutunun içine sokmuştu ki sabahtan beri dilimden dökülen sözcüklerin o karanlığın içine sızabildiğini bile sanmıyordum. Az sonra sunucunun sesi yetişkinler Latin şampiyonasının başlangıcını anons ettiğinde kalbi duracakmış gibi eli göğsüne gitmişti İrem'in. Korkarım o kendi savaşını verirken onun yanında durmaktan başka şansım yoktu şu an için. Tek umudum hep olduğu gibi sevgilimin parkeye çıktığı an her şeyi unutması ve içindeki aşka dönmesiydi. O zaman kimseyi takmadan özgürce kollarımda salınacaktı İrem, biliyordum.
"Hadi bakalım." dedi o sırada Beren tutması için elini Caner'e uzatıp. İrem şu an ne kadar kırılgansa Caner de Beren'in özgüven fışkıran duruşu yanında aynı derece de ürkmüş görünüyordu. Onlar ve Kuzeyler Samba'da ilk heat'te birlikte yarışacaklarından perdenin önünde dizilmişlerdi bile. Ardından biz, son heat'te ise Güney ve Beliz çıkacaktı sahneye. Onları izleyebilmek için iyice kenara yanaşıp aralıktan başımızı uzattık. Karanlıkta gözlerim Alev'i seçemese de şu an stresten oturduğu masanın köşesini kemirdiğini tahmin edebiliyordum. Bu bizim kadar onun da yarışıydı. Tüm dünyaya eskisinden bile iyi olduğunu göstereceği şahane bir dönüş planı yapmıştı ne de olsa. Ve bu planın hayata geçmesi için hepimizin finale kalması gerekiyordu.
Hadi çocuklar... diye geçirdim içimden heyecanla. Günün sonunda hepimiz birbirimizin rakibi olsak da onlar benim dostlarımdı ve özellikle Caner'in verdiği onca emekten sonra bugün hak ettiği karşılığı almasını umuyordum. Ve işte şarkı başlamıştı. Kıvrak müzik salonun enerjisini anında yükseltirken parkenin farklı köşelerine dağılmış çiftler teker teker hareketlendi. Tezahüratlar arasında bizimkilerin isimlerini duyabiliyordum.
"Çok iyi gidiyorlar." dedi hemen önümden yarışmayı izleyen İrem. "Caner'e bak!"
Bakıyor ve keyifle sırıtıyordum. Aylar önce çekinerek benden onu çalıştırmamı isteyen adamdan eser kalmamıştı bugün. Beren gibi uluslararası düzeyde bir dansçıyla yarışırken bile kendinden emin, kontrollü ve profesyonel görünüyordu Caner sahnede. İlk birkaç sekizlik hareketlerindeki tutukluk dans ettikçe yerini özgüvene bırakmış, stres eğlenceye dönmüştü. Kırmızılar içindeki Beren'i hiçbir hakemin gözden kaçıracağını zannetmiyordum, ama çok zor bir dönüşü kusursuz bir dengeyle tamamlayıp pozda durduğunda seyirci de çılgın alkışlarıyla onu fark ettiğini göstermişti.
Açıkçası hem onlar hem de Tuğçeler diğer dans eden çiftlerden öyle farklı görünüyorlardı ki çeyrek finale çıkamamak söz konusu dahi olmamalıydı. Zaten dans bittiğinde izleyenleri selamlarken arkadaşlarımızın yüzlerindeki gururdan onların da aynı şeyi düşündüğünü söyleyebilirdim.
Ve böylece sıra bizdeydi. Sonunda... diye düşündüm İrem'in elini kavrayıp. Vücudum kendini müziğin ritmine bırakmak için can atıyordu. Yanımdaki güzel kadına gülümseyip onu piste doğru yönlendirdim. İrem komutlarıma uysa da her zamankinden çok daha sert tutuyordu elimi. Yüzündeki gülücüğün ardındaki dehşeti bir ben anlıyordum muhtemelen. Gözleri hakemlere kaydığında Yapma! demek istedim içimden, ama onun çoktan yüzü bembeyaz olmuştu bile. Müzik başladığında hep yaptığı gibi yerinde salınmaya başlasa da hareketleri öyle mekanikti ki duygularıyla değil aklıyla dans ettiği belli oluyordu.
Onu rahatlatma umuduyla gözlerimi bir an bile üzerinden ayırmadan gülümsemeyi sürdürdüm. İrem dönüyor, ileri gidiyor, geri geliyor, koreografinin adımlarını harfiyen takip ediyordu. Hiçbir görünür hata yaptığını söyleyemezdim. Yine de... Kendi gibi dans etmiyordu işte. Aramızdaki bağ kaybolmuş, işin tüm büyüsü yok olup yerini ezberlenmiş adımlara bırakmıştı. Olması gerektiği gibi onu yönlendirmeme bile izin vermiyor, panikle kendi hareketlerini tekrar ediyordu. Nihayet müzik sona erdiğinde Samba yapmamış, kavga etmiş gibi hissediyordum.
Arkaya döndüğümüzde onunla konuşmayı denediysem de bu durum sonraki şarkılarda da farklı olmamıştı. İkimizin neredeyse ayrı ayrı dans ettiği sıkıcı Cha Cha'yı aşksız bir Rumba izlemiş, Pasa Doble meydan muharebesi tadında tamamlanmış, Jive ise eğlenmekten başka her şeye dönmüştü. Evet çeyrek finale çıkacaktık şüphesiz, ama kendi adıma en kötü performanslarımdan birini sergilediğime emindim. Bir yolunu bulup durumu onu daha da korkutmadan nasıl İrem'e anlatacağımı düşünürken Alev'in yanımıza gelmesi ve diğerlerinin önünde ne kadar berbat olduğumuzu haykırması işleri hiç de kolaylaştırmamıştı tabi.
Çeyrek finale çıktığımızda artık İrem eskisinden de kaybolmuş durumdaydı. Sadece soğuk dans etmiyor, adımları karıştırıp koreografilerimizi de unutuyordu. Daha önce yarı finali görüp görmemek gibi bir korkum hiç olmamışken ilk kez bir üst tura çıkamayacağımızı düşünüyordum artık. Alev öyle sinirli olmalıydı ki turun sonunda kendi gelmek yerine bu kez tüm kötü sözlerine elçilik etmesi için Serge'yi göndermişti yanımıza. Hocamızın hepimiz için sonsuz eleştirisi vardı elbette, ama en büyük hayal kırıklığı şüphesiz ki İrem ve bendik.
"Bu şekilde dans ederseniz sizi okuldan atacak haberiniz olsun." bile demişti Sergey ve nedense bu abartılı tehdidin o kadar da abartılı olmadığını hissetmiştim onun kaygılı bakışlarından.
İrem makyajını düzeltmek için kendini soyunma odasına attığında aslında yanımda ağlamamak için kaçtığını biliyordum. Öyle berbat hissediyordum ki ... Yarışmanın sonucu da Alev'in kopartacağı kıyamet de umurumda değildi açıkçası. Ama İrem'le ilk yarışmamızın onun aklında böyle kalacak olması... işte beni delice sinirlendiren buydu. Bir şey yapmak zorundaydım. Bu gidişi değiştirecek bir şey... Bora'dan kurtulmak işleri çözer miydi acaba?
"Yarı finaldeyiz." dedi o sırada yanıma gelen Caner. Sonuçlar asılır asılmaz panikle listenin başındaki kalabalığın arasına dalmıştı. Yüzündeki şoktan hala bu başarıya inanamadığı okunuyordu. "Hepimiz geçmişiz üst tura. Güneyler, Kuzeyler, siz, biz..."
"Tebrikler." dedim kuru bir tebessümle. Aklım hala İrem'de olduğundan bu başarıya sevinemeyecek kadar endişeliydim.
Caner halimden neler olduğunu anlamış gibi kargıyla suratıma baktı. "İrem bugün biraz gergin değil mi?"
Sıkıntıyla nefes verip ensemdeki saçları çekiştirdim. "Ne dediysem onu rahatlatmayı beceremedim. O embesil Bora'yla sevimsiz karısından da kurtulamıyorum. Alev desen bir bıçak alıp saplamadığı kaldı..."
"Hımm..." diye mırıldandı Caner bir an için önüne bakıp. Sonra yeniden bana dönmüştü. "İrem'in bu yarışmadaki en iyi dansçıyla dans etmek zorunda olduğunun farkındasın değil mi? Kendimden biliyorum, bu epey zor bir şey abi. Herkese senin için yeterli olduğunu kanıtlamak zorunda hissediyor muhtemelen İrem. Hem de tüm gözler bir hata yapsın diye beklerken... Malum... eskiden kalma hikayeler de var."
"Ama o zaten çok iyi!" dedim sinirle.
Caner gülümsedi. "Biliyorum. Ama insan her zaman mantığının sesini dinleyemeyebiliyor. İrem akıllı kız, başardığını gördükçe korkusunu yenecektir. Biraz zaman ver."
Caner'e buna emin olup olmadığını sormak istedim, ama kızlar soyunma odasından döndüğünden konu kendiliğinden kapanmıştı. İşte bu harikaydı. Parçaları karman çorman olmuş, koskocaman bir yapbozla baş başa kalmıştım. İrem şimdi öncekinden de beyaz görünüyordu ve ben ne diyeceğimi, ne yapacağımı kesinlikle bilmiyordum.
"Güzelim..." dedim iyice ona sokulup.
"Rüzgar konuşmasak." diyerek beni susturmuştu İrem anında. Ağzını açarsa ağlamaktan korkuyordu, titreyen dudaklarından görebiliyordum. Ah... onu öyle seviyordum ki... Kalbime sokup pamuklara sarsam, içini sıkan tüm korkuları kendime alsaydım keşke.
"Konuşmak istemiyorum ki ben de..." dedim kırık bir tebessümle. "Seninle dans etmek istiyorum. Her zamanki gibi... etrafımızda kimse yokmuş gibi..."
"Olmuyor." diye mırıldandı İrem hüzünle bakışlarını yere çevirip. "Özür dilerim Rüzgar."
Yo hayır, işte buna katlanamazdım. Sevgilimin kendine yaptığı zulme şu ana kadar dayanmış olabilirdim, ama bir de bu yüzden bana karşı kendini suçlu hissetmesi... işte bu olamazdı! Aniden aklıma gelen delice bir fikirle İrem'in yüzünü ellerim arasına aldım ve "Ne yapacağımı biliyorum." dedim. "Sadece kendini bana bırak. Başka hiçbir şey yapmana gerek yok. Tamam mı?"
İrem kesinlikle ne demek istediğimi anlamamıştı, ama itiraz etmesine zaman kalmadan elini yakaladım ve onu perdenin önüne çekiştirdim. Çiftlerin sayısı azaldığından artık sadece iki heat vardı ve biz Samba'da ilk sırada yarışacaktık. Kürsüyü tamamen gözden çıkarmış olmanın rahatlığı ve az sonra yapacağım yaramazlığın yüzümde yarattığı muzip tebessümle çıktım bu kez seyirci karşısına. İrem yine bir görevmiş gibi karşıma geçip dansa başlamak için pozisyon almıştı. Bilmiyordu ki ben beklediği koreografiyi yapmayacağım. Müzik başladığında o salınırken üzerine doğru ilerlemem gerekirken etrafımda dönüp sağa sola adım attığımda gözleri tam da beklediğim gibi dehşetle açılmıştı.
Ne olduğunu idrak etmeye çalışarak geçirdiği bir sekizlik boyunca yerinde kalsa da tamamen bambaşka bir koreografi yaptığımı fark edince mecbur bana uymak zorunda kaldı. Konuşacak vakti olsa bana ne halt ettiğimi sorardı biliyordum. Umurumda değildi. Sonunda gerçekten dans ediyordu İrem. Bir sonraki adımı bilmemenin heyecanıyla kendi kafasından adımlar uyduruyor, müziği hissederek hareket ediyordu. Ruhundan kopuk ezberlenmiş hareketleri yapmak yoktu artık. Bir kez daha benimle, benim kalbimle bütün olmuştu sevgilim.
Başka çaresi de yoktu açıkçası. Her dönüşünde onu yeni bir sürprizle karşılıyor, dansımıza beklemediği bir poz ya da hareket ekliyordum. Derslerden, gösterilerden bildiği hareket kombinasyonları da olsa tüm bu kurgu yepyeniydi onun için. Hakemler neden önceki turlardan bambaşka bir koreografiyle dans ettiğimizi anlamışlar mıydı bilmiyordum; ama İrem kesinlikle dışarıdan bakan gözlerin fark edemeyeceği kadar güzel uyum sağlıyordu adımlarıma. Bunun herkesin yapabileceği bir şey olmadığını biliyordum elbette, ama onu defalarca kez izlemiştim şimdiki gibi doğaçlama dans ederken. Karşılaştığım en yetenekli kadınlardan biriydi İrem ve azıcık zorlamayla içindeki gücü hatırladığını, o eşsiz yeteneğin su yüzüne çıktığını görebiliyordum. Ne diyebilirdim ki, beni buna o zorlamıştı, ama sonuçtan pek de şikayetçi olduğumu söyleyemezdim. Müzik sona erip durduğumuzda nefes nefese kalmış İrem'in yüzüne o gün ilk kez gerçekten renk gelmişti.
"Rüzgar ne yapıyorsun sen?" dedi içeri girdiğimizde panikle. Bana kızmak istese de ışıl ışıl parlayan gözleri de pembeleşmiş yanakları da aksini söylüyordu.
"Dans ediyordum." dedim bilmiş bir ifadeyle gülümseyip.
"Tüm koreografiyi değiştirdin." diye itiraz etti. "Neden böyle bir şey yaptın? Saçma sapan hareketler yapmak zorunda kaldım. Kesin sonuncuyuz. Finale asla çıkarmazlar bizi bu şekilde."
Onu daha da delirteceğimi bildiğim halde güldüm ve "Umurumda değil". dedim. "Dansın senin için ne demek olduğunu hatırlaman gerekiyordu sevgilim ve hatırladın da. Kendin görmekle kalmadın, herkese de göstermiş oldun isteyince neler yapabildiğini. Ve ben yaptığım şeyden hiç pişman değilim." İrem'in dehşetle bana bakması içimde sadece daha çok gülme isteği yaratıyordu. "Anlamıyor musun..." dedim heyecanla. "Yarışma umurumda bile değil. Ben seninle dans ederken dünyayı tamamen unutmayı seviyorum İrem. Az önceki gibi sadece ikimiz kalalım, müziği birlikte yaşayalım istiyorum. Sen de benim gibi hissetmiyorsan dans etmenin anlamı ne?"
"Rüzg..."
"Hiş..." diyerek onu susturdum. "Haklı olduğumu biliyorsun. O yüzden istersen şimdi her şeyi bırakıp buradan gideriz, ya da kalır ve ilk yarışmamızın tadını çıkarırız." İrem onu sıkıştırdığım alternatifler arasından çatık kaşlarla bana baktı. "Ama eğer kalacaksak her şeyi unutmak zorundasın. Yarışmayı, insanları, bu oteli..." Durup yanağını okşadım ve gülümsedim. "Ha, seni rahatlatacaksa benim uydurmalarımla devam edebiliriz yarışmaya. Aklımda çok güzel bir Cha Cha introsu var mesela. Pasa Doble için de çılgın birkaç poz denemeyi düşünüyorum."
Sözlerim sonunda İrem'in de yüzünün yumuşamasına neden olmuştu. Güldüğü belli olmasın diye dudaklarını birbirine bastırıp bakışlarını kaçırdı. "Lütfen daha fazla bir şey uydurma. Aklımı kaçırıyordum içerde panikten az daha."
"O halde..." dedim ona serenat yaparak. "Bu dansı bana lütfedecek misiniz sevgili İrem?" Bir an kararsız kalsa da sonunda elini parmaklarım arasına bırakmıştı sevgilim. "Sadece biz..." dedim onu sonraki dans için sahneye yönlendirip. "Unutma, başka kimse yok. Salon yok, hakemler yok, Alev yok... Biz ve dansımız İrem... Düşünmen gereken sadece bu."
Sevgilimi ne kadar ikna edebilmiştim bilmiyordum; ama bugün ilk kez piste çıktığımızda İrem bir robot gibi yerine geçip beklememiş, sanki yeri yeniden keşfetmek ister gibi kendi kendine parkeyi adımlamıştı. Ağır ağır nefes alıyor, parmakları usul usul ritimle salınıyordu. Müziğin ilk notaları salonu doldurduğunda bakışları benimkilerle buluştu ve o an benim bildiğim o tutkulu kadının geri döndüğünü onun gözlerinde gördüm.
Kolları notaların esiyle havaya kalkarken acele etmiyordu artık İrem. Adım aldığında bu kez beni şaşırtma sırası ondaydı. Koreografimizdeki intro yerine bambaşka bir giriş yapmıştı dansa. Aklıma gelen ilk hareketle ona uyum sağlamaya çalışırken keyifle güldüm. Demek benden intikam alıyordu sevgilim. Ah... bu heyecan için her şeyimi verirdim işte. Etrafımda bir iki tur dönüp benimle oynadıktan sonra sonunda elini bana uzatıp gerçek koreografimize geçtiğinde ben de bedenimdeki tüm enerjiyle dansa başladım.
Şimdi bambaşka bir partner vardı kollarımda. Yeniden bir su gibi parkede kayıyor, ona verdiğim yönlendirmeleri uçarcasına takip ediyordu. Aynı heat'te yarıştığımız Caner ve Beren'le yan yana geldiğimizde onlara sataşmaktan bile geri kalmamış, Beren'den aldığı karşılıkla bir an dördümüz birlikte dans ediyoruz gibi olmuştu. Güldü İrem ve yeniden kollarıma döndü. Gözlerini bir an bile benimkilerden ayırmamasının nedenini biliyordum. Ondan istediğim gibi benimle kalmaya, dışarıdaki her şeyi unutmaya çabalıyordu sevgilim.
Ona yardımcı olmak için ben de bakışlarımı ona sabitledim. Hoş, o böyle dans ederken kimsenin başka bir yöne bakabileceğini sanmıyordum ya. Nihayet keyif alıyor, bunu korkusuzca her uzvuyla yaşıyordu İrem. Poz için gök yüzüne uzandığında ayakları yerden kesilecek, kanatlanıp havalanacaktı sanki. Son sekizliği burun buruna dans ederek geçirdikten sonra neredeyse müziğin durduğuna üzülecektim. Saatler sonra ilk kez gerçekten dans ettiğimi hissetmiştim. Partnerimin de benimle aynı duyguları yaşadığı öyle belliydi ki selam için onu döndürdüğümde bu kez korkusuzca seyirciye dönmüştü yüzünü.
"Az önce ne yaptıysanız aynısına devam edin!" dedi çıkışta bizi yakalayan Sergey.
Biz de öyle yaptık. Bir şekilde taktiğim işe yaramıştı ve ben nasıl olduğunu sorgulamadan dünyanın en güzel, en yetenekli kadınıyla dans etmenin tadını çıkarıyordum artık. Hayatımın en tutkulu Rumba'sını ateş gibi salonu kavurduğumuz bir Pasa Doble izlemiş, finaliyse hoplaya zıplaya Jive ile yapmıştık. Muhtemelen bu tura kadar adam gibi dans etmeyip bir anda tüm yeteceğimizi sergilememizi bir taktik zannetmişti hakemler. Bizimle alay etmek için tüm cevherlerini yarı finale saklamışlar diyordu diğer yarışmacılar hasetle. Seyirciyse o gün hiç olmadığı kadar çılgınca tezahürat ederek gösteriyordu bu değişimden duydukları heyecanı. Alev'in bile yerinden kalkıp bizi alkışladığını görmüştüm göz ucuyla. Bu turu da verdiğimiz selamla tamamlarken olmasını istediğim her şeye sahiptim artık. Yarışma, kürsü, madalyalar, kupa... Hiçbiri şu an yaşadığım bu hazdan daha önemli olamazdı. İçimdeki bu heyecanla hiç ara vermeden dans ederdim ya program akışı gereği ara olmuş, kızlar finale çıkma ihtimalimize hazır olmak için kostümlerini değiştirmek üzere soyunma odasına geçmişti.
Finale kalan son altının açıklanmasını beklerken tüm dansçıları saran strese daha fazla tahammül edemeyince ben de soyunma odasına gitmeye karar verdim. Koridor İrem'le mükemmel bir çift olduğumuzu düşünen bir sürü insanla doluydu. İnanılmaz yakışıyorsunuz, çok güzelsiniz, ne kadar yeteneklisiniz, hocam ben de sizin gibi olmak istiyorum... Sabahki gibi bana laf atanlardan kaçmak yerine bu kez keyifle övgülerini kabul etmiştim. Aldığım tüm iltifatlarla gökyüzünde uçuyordum artık.
Benimle zorla muzunu paylaşmak isteyen miniklerden birinin ağzıma tıktığı meyveyi yerken kahkaha atmak gelmişti içimden. Gerçekten muhteşem hissediyordum ve finale kalırsak bu keyfin anlatılmaz bir hazza dönüşeceğinin farkındaydım. Bu düşünceyle döndüm soyunma odasının olduğu koridora. Kostümümü değiştirecek, saçlarımı düzeltecek ve büyük son için kendimi hazırlayacaktım. Ama son anda karşıma çıkan kızla çarpışınca sarsılarak hayaller aleminden bu ana döndüm.
"Çok... çok pardon..." dedim kızın bir şeyi olup olmadığını görmek için öne eğilip. Tanıdığım biri değildi ve pembe saçlarıyla kesinlikle bildiğim herkesten farklı görünüyordu. "İyi misin?"
Kız cevap vermeden bana baktı sadece. Türkçe bilmiyor mu acaba diye düşünmeme kalmadan çarparak yanımdan geçmiş ve hızla koridorda uzaklaşmıştı. Peki... diye geçirdim içimden hayretle arkasından bakıp. Bu garip anı unutup yaşadığım mutluluğa geri dönmeye hazırdım. Ama ayaklarımın dibinde bir kağıt duruyordu şimdi. Muhtemelen kızın düşürdüğünü ve hala ona geri verebileceğimi düşünüp hemen yere uzandım.
Karşımdaki harfler bildik, kelimeler tanıdık, cümleyse kısa ve özdü. Yine de gördüklerimi idrak edemeden, mantığımın hiçbir köşesine sığdıramadan, görmeden, duymadan, nefes dahi almadan öylece durdum ve elimdeki nota baktım. Kulağımdaki uğultu gözlerimin önünde parıldayan beyaz noktacıklarla etrafımdaki dünyayı silerken tüm evrende tek bir cümle kalmıştı geriye.
Sen hep benden daha iyiydin kardeşim.
M.
***
-BÖLÜM SONU-
M diyor ve noktayı koyuyorum şimdilik :)
Bu bölüm dansa doyduk diyorsanız sonraki bölümü beklemenizi tavsiye ederim, çünkü hala çiftlerimizi bekleyen büyük bir FİNAL var.
İrem sonunda zincirlerini kırdı gibi, ama peki talihsiz Rüzgar çocuk ne yapacak şimdi? Bu okuduklarından sonra dans edebilir mi dersiniz?
Baya tartışmaya açık bıraktım sonu farkındayım. Tam da bu yüzden hadi tartışalım :D Bana yazın, sonraki bölümde neler olacak konuşalım.
Şimdilik öpücüüükkk
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top