Bölüm 20
Rock & Jive
***
BÖLÜM 20:
PİŞMAN MI?
Gözlerimi açtım. On sekiz yıllık hayatımın bundan önceki her bir gününde olduğu gibi birbirine geçmiş kirpiklerimin ardında yine aynı dünyanın beni beklediğine emindim.
Oysa bu sabah, her şey değişmişti.
Ya ben paralel bir evrende uyanmıştım ya da tanıdığım, bildiğim dünya pembe bir toz bulutuna gömülmüştü ben rüya aleminde gezinirken. Gözlerim tavanda oynaşan ışıkları izlerken tenim penceremden odaya dolan güneşin arsız dokunuşuyla karıncalanıyordu. Algılarım açılmış, hislerim kuvvetlenmiş, duyularım güçlenmişti. Havada uçuşan toz zerrelerini parıltılı tanecikler olarak görüyor, kulağıma ulaşan kuşların cıvıltısını bir konser gibi dinliyordum.
Yatağımda gerilip yumuşak nevresimin çıplak bedenimi okşamasının tadını çıkardım. Ne ara uykuya dalmış ne ara hayallerin içinde kaybetmiştim kendimi bilmiyordum. Aklım hala önceki günün görüntüleriyle öyle meşguldü ki gerçekle masalı birbirine karıştırıyordu muhtemelen. Umurumda değildi. Evet, umursamıyordum. Hem de hiçbir şeyi... Daha önce hiç hissetmediğim kadar özgür, hiç yaşamadığım kadar hafiftim.
Yanımdaki boş yastığa gözüm kayınca dudaklarımın kıvrılmasına engel olamadım. Etrafımda dönüp kafamı kumaşa gömdüğümde Meriç'in yastığa sinmiş kokusuyla tüm anıların beynime hücum etmesi bir an sürdü. Tenimin her bir noktası bir kez daha uyarılmış, tüylerim bir kez daha diken diken olmuştu şimdi. O an içimde onu yeniden görmek, kokusunu yeniden duymak için öyle büyük bir arzu duydum ki daha önce başka bir şeyi böylesine arzulayıp arzulamadığımı düşündüm çaresiz. Nedense bu açlık beni korkutmak yerine daha da heyecanlandırmıştı.
Üzerimdeki örtüye sarınıp büyük bir enerjiyle yataktan kalktım ve dört bir yanıma dağılmış saçlarımı yola getirmek için başımı geri atıp salladım. Neden kendimi bu kadar güzel hissediyordum hiçbir fikrim yoktu, ama her hareketim, her düşüncem kendini beğenmiş bir kıkırtıya dönüyordu dudaklarımda. Gözlerim komodinin üzerindeki bardağı, yanındaki ilacı ve ona yaslı duran kağıt parçasını görene kadar aynı aptal sırıtış yüzümde asılı kalmıştı.
Bu ne? diye geçirdim içimden. Çok kuvvetli bir ses mesajın Meriç'ten olduğunu fısıldadığından merakla öne uzanırken kalbimin çarpmasına engel olamamıştım. Tam olarak ne beklediğimi bilmiyordum, ama yan yana gelmiş ve ancak bir cümle oluşturmuş bu sıradan kelimeler kesinlikle benim aklımdakilerden farklıydı.
Stüdyoda dersim var, sen de oraya gel. M.
M ne be? diye düşündüm sinirle. Bir an Meriç'in benimle kafa bulduğu düşüncesi, önceki geceden sonra böyle bir not bırakıp evden gitmesinden daha mantıklı geldiğinden gözlerim odayı taramıştı. Örtüyü çekiştirerek yataktan kalkarken su bardağına çarpıp devirince sağlam bir küfür savurdum. Ama bu aksilik hemen sonra banyoya, ardından da koridora bakmamı engellememişti. Meriç sahiden de ortalıkta görünmüyordu.
Başka bir mesaj olmalı dedim aksini söyleyen beynimle iddialaşıp. Telefonun önceki gün yanıma aldığım minik çantanın içinde olduğunu çoktan unuttuğumdan aletin şarjı bitmişti elbette. Lanet iphone dedim öfkeyle. Bir yandan masanın üzerinden sarkan kabloyu telefonun poposuna takmaya çalışıyordum.
Başka bir mesaj olmalı diye tekrar ettim kendi kendime ekranın ışığının yanmasını beklerken. Sanki saniyeler o an saatlere dönmüş benimle alay ediyordu. Nihayet pin kodunu girip mesajları açtığımda suratıma çarpan acı gerçeğe rağmen aynı şekilde benimle iddialaşmaya devam etmişti kalbim. Başka bir mesaj olmalı! Bu kadar mı? Bu kadar basit mi yani? Ama biz dün...
Bu kadar işte salak! diye cevapladı beynim kalbimi daha da uyuz etmek isterce. Neden kızdığımı bile bilmediğim halde ihanete uğramış hissediyordum. Ben etrafıma kurduğum yalandan bir masalın içinde peri tozlarıyla dans ederken Meriç tek cümlelik bir notla gerçek hayatına dönüvermişti demek.
Abartma! diye itiraz etti aynı sevimsiz beynim bu kez. Ne yapmasını bekliyordun ki? Bir kız gibi ellerini çırpıp heyecanla şarkılar söylemesini mi? O Meriç'ti... ve dün gece olanlar... "Onun için herhangi bir geceden farksızdı." diye tamamladım sanki sesli söylersem kabullenmesi kolay olurmuş gibi.
Peşimden sürünerek gelen örtüyle banyoya ilerledim ağır ağır. Sıcak suyun altına girdiğimde gözlerimin sulanmasına engel olamamıştım. Daha dakikalar önce hayata gülücükler saçan gözlerim şimdi baktığı her yerde öfkelenecek bir neden buluyordu. Sabunlu lifle tenimi ovalarken kendi salaklıklarımı bedenimden kazımak ister gibiydim. Abartma! diyordu bir yandan beynim durmadan. İstedin, yaşadın, bitti!
Gerçekten istemiş, gerçekten yaşamıştım ve gerçekten bitmişti. Kaldığın yerden hayatına devam etme zamanı tatlı kız!
Üzerime bir kotla kazak geçirip özensiz bir makyaj yaptıktan sonra saçlarımı kurutma gereği bile duymadan odadan çıktım. O akşam Alev'li grup dersimizin olduğu gerçeği Meriç'in bıraktığı nottan daha az can sıkıcı değildi maalesef. Neyse ki Lale Hanım çoktan stüdyosuna inmiş olsa gerek, bir iki hizmetçi dışında kimseyle karşılaşmadan kendimi sokağa atmayı başarmıştım.
O sabah uyandığımda büyülü hissettiren güneş şimdi benimle alay eder gibi görünüyordu gözüme. Otobüs durağında geçen anlamsız dakikaların tamamını düşünmemem gereken anılarda gezinerek geçirdikten ve yol boyu dinlediğim tüm müziklerde bir duygudan diğerine atladıktan sonra, nihayet salonun önüne geldiğimde bedenimin kasılmasına engel olamamıştım. Derin bir nefesle villanın bahçesine girmeden önce gözüme Meriç'in cipinin takılmış olması benim zavallılığımdan başka bir şey değildi.
"İrem!" dedi Memo içeri adım attığım an. Üzerindeki terli kıyafetlere bakılırsa benden çok daha önce salona gelip çalışmalara başlamıştı.
"Selam!" dedim elimden geldiğince içten gülümsemeye çalışarak. Pazar günleri buraya gelmekten nefret ediyordum çünkü tüm kursiyerler ve tüm diğer öğrenciler yüzünden içerisi dans okulundan çok kreşe benziyordu. "Bugün erkencisin." dedim dikkatimi karşımdaki çocuğa vermeye çalışarak.
"Sorma." dedi Memo ıslak saçlarını karıştırıp. "Oya kurtlanmış gibi sabahın yedisinde arayıp çağırdı beni. Nerden geldiyse bu ani hırs, canıma okuyor sabahtan beri."
Güldüm. Önceki gece Rüzgar'la onu oldukça enteresan bir halde bırakmıştım ve öyle görünüyordu ki Oya hala enerjisini atmaya çalışıyordu. Bir an bu düşünce kendi enteresan gecemi aklıma getirince yutkunup yersiz görüntüleri zihnimden silmeye çalıştım. "Ben de hazırlanıp geleyim. Nerede çalışıyorsunuz?"
"Büyük aynalıdayız." dedi Memo ek binaya giden çıkışa yönelip. "Rüzgar'la ikizler de burada."
"Güzel." dediysem de ilgim asıl merak ettiğim kişinin nerede olduğunu düşünmeye kaymıştı. Soyunma odasına doğru ilerlerken bir yandan gözlerim sağlı sollu salonları tarayıp onu arıyordu. Salsa kursu, minikler grup dersi, özel ders alan bir çift, bir hobi sınıfı daha... Sanki dansla uzaktan yakından ilgisi olan herkes bu sabah buradaydı da bir tek o yoktu.
Sıkıntıyla nefes verip kendimi kaos içindeki soyunma odasına attım ve boş bir dolap bulamayacağımın farkında olduğumdan köşedeki banklardan birine iliştim. Antrenman kıyafetlerimi üzerime geçirirken bir yandan küçük kızların aralarındaki konuşmayı dinleyip dikkatimi dağıtmaya çalışıyordum. Sarışın kız ukala bir tavırla "Kesin senden hoşlanıyor." dediğinde ona bunun bir yalan olduğunu söyleyip hayallerini yıkmamak için kendimi zor tuttum. Zaten hemen sonra kendimi yeniden koridora atmıştım.
Bir kez daha salonları tarayarak lobiye doğru ilerlerken Meriç'in ortalıkta olmadığını neredeyse kabullenmiştim. Derken, bana bir mesaj vermek istermiş gibi evren onu karşıma çıkardı. Üstelik tam da onu görmeyi hayal edeceğim şekilde...
"Hayır harikaydın!" diyordu bir kıza. Muhtemelen pek çok öğrencisinden biriydi, ama karşısında şekilden şekle giren kızın onu dans antrenöründen fazlası olarak gördüğüne emindim.
"Hocam bu hafta daha sık çalışamaz mıyız?" dedi kız ellerini onun göğsüne koyup. Meriç'le fingirdeştiğini anlamamak için Mars'ta yaşıyor olmak gerekirdi. Tabi Marslı kızlar da sürtük değilse...
"Bakarız." dedi Meriç. "Programı bir kontrol edeyim önce." Tam o anda beni görmemiş olsa kıza başka bir şey söyler miydi bilmiyordum. Önemi de yoktu. Çünkü Meriç bana eliyle mini bir selam verip kızın yanında bekleyen diğer öğrencisine dönmüştü.
Gerçekten mi? diye feryat eden kalbime inat beynim hızla oradan uzaklaşmam için ayaklarıma komut verdi. Dudaklarımı kanatacak kadar ısırdığım halde lobiden arka bahçeye çıkana kadar dimdik duruşumu bozmamıştım. Ek binaya doğru ilerlerken her adımımda gücümün azaldığını hissetsem de güçsüz görünmeyi kendime yediremeyecek kadar gururlu hissediyordum o an. O önemsemiyordu. Belki de hiç önemsememişti. Ben günlerce ve gecelerce Meriç'i düşünmemek için kendimi zorlarken o umursamazca hayatına devam etmişti demek ki. Aramızda olanlar bir anlık bir kıvılcımın sonucuydu sadece. Büyütmüyordu. Büyütmeyecekti. Ben neden büyütmüştüm ki?
Koca bir küfür ağzımda lapa olurken aynalı salona girip çantamı bir köşeye bıraktım. Memo'nun dediği gibi o gün herkesin atacak fazladan enerjisi vardı besbelli. İkizler ayrı köşelerde tek başlarına çalışıyor; Rüzgar en uzak noktada kulağındaki kulaklıklarla dans ediyor, Oya ise Memo'nun canına okuyordu.
"Ya her seferinde aynı yeri yanlış yapıyorsun Mehmet Can!" diye bağırdığında sırf Memo'ya sesleniş şeklinden dolayı bile bir şeylerin yanlış gittiğine emin oldum. Bunun hiç anlamı yoktu, özellikle de Rüzgar'la geçirdiği geceden sonra. Gerçi kendi durumum düşünülürse benim de şu an bu sefil duygularla bir başıma kalmamış olmam gerekirdi ama...
"Sakin ol kızım ya!" diye sitem etti Memo bir kez daha Oya'yla aynı hareketi denemek için pozisyon alırken. O sırada Oya bir an için benimle göz göze gelse de sinirli bakışlarını hemen benden çekip partnerine dönmüştü. Bana da mı kızgın? diye düşündüm elimde olmadan. Bunun için hiçbir neden olmadığı halde bir süre sonra Oya'nın aksi tavırlarından gerçekten de öyle olduğunu anlamıştım.
Allah'ım ne kadar güzel başlamış ve ne kadar berbat devam eden bir gündü bu böyle... Üstelik daha Alev'in dersi yaşanmamıştı bile. Ve Meriç hala o aşırı ilgili öğrenicilerinden birine verdiği özel dersten gelememişti.
Muhteşem diye söylendim içimden. Koreografilerimizden birini çalıştığım halde kesinlikle hareketlere konsantre olamıyordum. Ders saati yaklaştıkça sanki kalbimdeki baskı da şiddetlenmişti. Önce Ela ve Beliz, sonra da kayıp prenses Tuğçe salona geldiklerinde bir an için ilgim Meriç'ten onlara kaymış olsa da Beliz hemen yanımda durup ısınmaya başladığında düşüncelerim aynı hızla sevgili partnerime döndü.
"Gösteriye çıkmışsın." dedi Beliz yandan yandan bana bakarken. Tuğçe'nin duyması için özellikle yüksek sesle konuştuğunu fark etmiştim.
"Öyle olması gerekti." dedim gözlerimi aynadaki yansımamdan ayırmadan. Konuyu olabildiğince çabuk kapatıp kendi iç dünyama saklanmak istediğim halde Beliz bu leziz dedikodu malzemesinin ucunu kolay kolay bırakacağa benzemiyordu.
"Sen de baya azimliymişsin." dedi. "Çıkmayacağın bir gösterinin koreografilerini bile ezberlemişsin. Helal valla."
Derin bir nefes aldım. Beni özellikle zorladığını bildiğim halde alnımda şişen damara engel olamamıştım. Ona laf yetiştirmek gibi bir düşüncem yoktu. Ama Tuğçe'nin yeşil gözleri hemen önümde bitince böyle bir şansım olmadığını anladım.
"Sen ancak benden kalan artıklarla yetinirsin İrem'ciğim." dedi Tuğçe sahte bir tebessümle. "Sakın daha fazlasını hayal edeyim deme. Tamam mı? Yolun başındayken uyarayım da ben seni..."
Son sözlerini söylerken yanağıma uzanıp okşadığında öfkeyle onun elini ittim. Çalmaya devam eden eğlenceli samba müziğine rağmen salondaki hareket durmuştu o an. Tüm dansçıların bakışlarının Tuğçe'yle ikimiz üzerine kitlendiğine yemin edebilirdim. Bir an için karşımdaki vahşi kedinin üzerime saldıracağını düşündüm. O yapılı tırnaklarını saçlarıma geçirip benim canımı çıkartacak gibiydi. Oysa herkes gibi onun da gözleri o sırada içeri dalan kadına kaymıştı.
"Bugün kısa bir ders olacak. Hemen başlıyoruz!" demişti Alev. Bir fişek gibi aramızdan geçip müzik setine doğru ilerlerken kırmızı sivri topuklu botlarının sesi müziği bile bastırıyordu.
Tuğçe bu iş burada bitmedi bakışı atıp önümden çekilirken ben de derin bir nefes alıp herkes gibi aynanın karşısında bir yer bulup durdum. Yaşananlardan bir haber, koşarak derse giren Meriç hemen yanıma geçtiği halde aynadan bile bana bakmamıştı. Boynunu ve kollarını ısıtırken o her zamanki profesyonel dansçıya bürünmüştü yine.
Öyle olsun Meriç Bey diye düşündüm dişlerimi sıkıp. O andan sonra ne kadar zor olursa olsun sadece Alev Hoca'yı dinlemiş, onun dediklerini yapmak için canla başla çalışmıştım. Neyse ki bugünkü dansımız Jive'dı ve bu hızlı ritme ayak uydurmaya çalışırken adımlarımdan başka bir şey düşünmeye enerjim kalmıyordu. Üstelik partnerli değil, tek başımıza aynaya karşı dans ediyorduk. Bu sayede bir saatin sonunda Alev müziği kesene kadar Meriç'le neredeyse hiç göz göze gelmemeyi başarmıştım.
"Bugünlük bu kadar." dedi Alev Hoca kürkünü üzerine geçirirken. Sonra da Çarşamba gününe kadar şehir dışında olacağını söyleyip çıkışa yöneldi. Derste savurduğu alışılmış azarların dışında hiçbirimize bir şey dememesinin, hele de gösteri günü yaptıklarından sonra Tuğçe'yi yerin dibine sokmamasının şokunu yaşıyordum herkes gibi.
Oysa Tuğçe Alev'in gidişinin ardından her zamanki ukala ifadesini yüzüne takınmıştı. "Hoca gider, ders düşer." dedi sevimsiz bir tebessümle. Beliz ikinci kez düşünmeden eşyalarını toplayıp onu takip etmiş, ikizler de önce birbirlerine bakıp sonra kızların peşine düşmüştü. Bir an ben de gidenlerin furyasına katılıp bu tatsız günü sonlandırmak istedim, ama Meriç karşıma geçip elini uzatmıştı.
"Hadi koreografiye bakalım biraz."
"Bakalım." dedim onun gibi normal davranmaya çalışarak. Gözüm bir an için çatık kaşlarıyla eşyalarını toplayıp salonu terk eden Oya'ya takıldıysa da kendimi toplayıp yeniden dansa konsantre oldum.
Bir süre Jive koreografimizin asla yapamayacağıma emin olduğum kısımlarına çalıştık. Bizden başka sadece Ela ve Rüzgar salonda kalmıştı ve uzak bir köşede kendi hallerinde takılıyorlardı. Birlikte dans ettikleri halde neredeyse hiç konuşmadan çalıştıkları dikkatimden kaçmamıştı. Sanki Rüzgar gözleriyle ona komutlar veriyor, Ela da sessizce bu yönlendirmelere itaat ediyordu.
Bizim durumumuz ise biraz daha farklıydı. Meriç her dönüşte, her adımda, her pozda beni azarlıyor; ben de tüm gün içimde tuttuğum sinirimin yanlış bir anda, yanlış bir şekilde çıkmaması için direniyordum. Özellikle de Rüzgar ve Ela'nın önünde...
Meriç "İrem yeter ama!" diye sıkıntıyla nefes verip elimi sertçe bıraktığında sabrımın sonuna gelmiştim. "Aklın nerde senin?" diye üsteledi Meriç. "Burada olmadığı kesin!" Dudağımı ısırıp dilimin ucuna gelenleri söylememek için kendimi durdursam da Meriç duracağa benzemiyordu. "Yancı gibi şu gösteriyi ezberleyene kadar bizim koreografilere çalışsaydın şimdi bu halde olmazdın." diye bağırdı.
Yutkundum. Sesi öyle şiddetli çıkmıştı ki Rüzgar ve Ela bile bize dönmüştü şimdi. Gözlerimin yaşardığını hissettiğim halde durdurabilecek gücü bulacağımı sanmıyordum. Ağzımı açarsam sonradan pişman olacağım şeyler söyleyecektim kesin. Ben de yapabileceğim tek şeyi yaptım ve köşeye gidip çantamı sapından kavradığım gibi hızla çıkışa yöneldim.
"Buraya gel İrem!" diye bağırmıştı Meriç arkamdan. Umursamadım. Nispeten boşalmış soyunma odasına girip kazağımı taytımın üzerine geçirmem sadece dakikalarımı almıştı. Ayakkabılarımı çantaya geri tıkıp doğrudan villanın kapısına ilerledim. Meriç de umurumda değildi artık, dans da... Sinirimden yaşlar gözümden dökülmüyordu bile. Neredeyse koşarak otobüs durağına yürüyor, gecenin serinliğiyle sakinleşmeye çalışıyordum. Yanağımın içini öyle bir ısırmıştım ki ağzımın içi kan dolmuştu. Kalbimdeki bu sıkıntıyı nasıl atacaktım, bilmiyordum. Saatlerce koşsam, canım çıkana kadar dans etsem yine de bu öfkeden kurtulamazdım muhtemelen.
Zaten nefes alamadığımdan bir an otobüse binme fikri göğsümü sıkıştırınca durağı geçip yürümeye devam ettim. Nereye gittiğimin de farkında değildim, neden gittiğimin de. Sadece karanlığa doğru ilerliyor, her adımımda beni soluksuz bırakan gerçekleri biraz daha ardımda bırakmaya çalışıyordum.
Gecenin içinden kulağıma güçlü bir motor sesi ulaştığında dans okulu kaç kilometre arkamda kalmıştı bilmiyordum. Bir canavar gibi duyulan motor uğultusuna far ışıkları da eklenince kenara çekilip arabanın yanımdan geçip gitmesi için bekledim. Oysa gayet iyi bildiğim beyaz cip önüme kırıp az ilerimde durmuştu.
Bir an arkamı dönüp gerisin geri okula doğru yürümeyi düşündüysem de arabadan dışarı fırlayan Meriç'in öfkeli sesi iliklerime kadar donmama neden oldu. "İrem." demişti oysa sadece. Korkuyla bir adım gerilesem de üzerime doğru gelmeyi sürdürdü.
"Ne var?" dedim hala onla inatlaştığıma kendim de şaşırarak. Yüzündeki korkutucu ifade olduğum yere çökme isteği yarattığı halde kalan azıcık özgüvenimle direniyordum.
"Bin şu arabaya." dedi sinirle.
"Otobüsle gideceğim ben."
"İrem delirtme beni ve bin şu arabaya."
Ona aynı bana baktığı gibi çatık kaşlarımın altından bakarak karşılık verdim. "Sana seninle gelmiyorum dedim."
Meriç bir adım daha atıp bana uzansa da eli havada kalmıştı. "Ne yapmaya çalışıyorsun?" dedi. "Antrenmanda söylediklerim yüzünden mi? Tamam evet, biraz ileri gittim ama haksızsın diyebilir misin? Çalışmamışsın İrem. Yarışma kapıda ve sen bizim koreografilerimize odaklanmak yerine oturup o dandik gösteriyi ezberlemişsin."
Dehşetle onu izliyordum. Farkında bile değildi dansın umurumda olmadığının. Konuşmamız gereken milyonlarca şey varken karşıma geçmiş beni kötü bir partner olduğum için azarlıyordu.
"Çalıştım." dedim dişlerimi sıkıp. "Sen geceleri o bar senin bu bar benim gezerken ben çalıştım. Sabah, akşam, okuldan önce, okuldan sonra, hatta okul sırasında." O an ağlamamın her şeyi daha berbat bir hale getireceğimi bildiğim halde gözümden süzülen yaşlara engel olamıyordum. "Eğer yaptığın şeyden pişman olduysan en azından bunu doğrudan suratıma söyleyecek kadar erkek ol Meriç. Böyle bahanelerin arkasına sığınıp beni olmadık şeylerle suçlama."
Meriç bu son sözlerimi değerlendirmek için duraksadığında bunu fırsat bilip arkamı döndüm ve okula doğru yürümeye başladım. Artık yüz yüze olmadığımızdan zorla zapt ettiğim hıçkırıklar da içimden kopup çıkmıştı. Meriç'in peşimden gelmeyecek kadar inatçı olduğunu bildiğimden bir an sonra onu yeniden karşımda görünce duraksadım.
"Tamam dur." dedi beni kollarımdan yakalayıp.
Göz göze gelmek istemediğimden bakışlarımı kaçırıp uzaklaşmayı denedim. "Çekil önümden Meriç."
Çekilmemişti. "İrem!" dedi sıkıntıyla nefes verirken. Bu kez sesi daha az öfkeli, hatta neredeyse üzgün çıkmıştı. Belki de bu yüzden mantığım tam tersini söylediği halde durup ona bakmaktan kendimi alamadım. Hala kaşları çatık olsa da Meriç'in beni izleyen gözlerinde şimdi daha derin duygular oynaşıyordu. Elleri kollarımdan boynuma, oradan da yüzüme kayarken zihnime hücum eden anılara lanet ettim. Bu dokunuşun bu denli aşina hissettiriyor olması bir hastalıktı.
"İrem." dedi bir kez daha Meriç hareketsiz kalmamı fırsat bilip. "Salonda sana söylediklerimin önceki gün aramızda geçenlerle alakalı olduğunu mu düşünüyorsun?"
"Değil mi?" dedim dudaklarımı aşağı sarkıtıp. "Bütün gün yokmuşum gibi davranıp üstüne herkesin ortasında beni azarlıyorsun. Ne yani, her şey normal mi sence? Pişman değil misin gerçekten?"
Meriç sesli bir nefes verip gözlerini kapadı. Yeniden açtığında artık gerçekten şefkatle bakıyordu bana. Yüzüme doğru eğildiğinde kaçmak istediysem de hareket edememiştim. Burunlarımız birbirine sürtünecek kadar yakınıma geldiğinde doğrudan gözlerimin içine bakıp gülümsedi Meriç.
"Pişman olmak için delirmiş olmam lazım sulu göz." demişti.
Sözleriyle, sesinin tınısıyla, en çok da tenimdeki dokunuşuyla bir kez daha beni var olmayan bir boyuta sürüklüyordu. Ona karşı duyduğum öfke arzuyla yanan tenimde süblimleşirken dudaklarının dudaklarımla buluşmasına karşı koyamadım. Sanki uzun süredir hasret kaldığı suyla buluşmuş bir bedevi gibi kana kana içmek istiyordum onu.
Bir süre sonra benden uzaklaştığında neredeyse ellerini tutup gitme diyecektim. Oysa o benden önce davranıp aralık kalmış dudaklarımı sevmiş ve "Pişman değilim." demişti. "Hatta seni bulmanın hayatımda yaptığım en doğru şey olduğunu düşünüyorum."
Ağzım açık ona bakarken bunun nasıl saçma bir gün olduğunu düşünmeden edemedim. Bulutların tepesinden okyanusun dibini boyladığım ve yeniden kanatlanıp gökyüzüne ulaştığım sayısız duygunun arasında tek bir gerçeklik kalmıştı aklımda.
Pişman değildi.
Pişman değilim demişti.
Bu doğru olmalıydı, değil mi?
***
-BÖLÜM SONU-
Bol tartışmalı bölüm sonu oldu. Yorumlarınızı merak ediyorum.
O nedenle hemen bölüm sorusu geliyor:
Meriç'in davranışları normal mi?
A) Hayır değil. Kesin bir haltlar karıştırıyor. Gözü dışarda bunun.
B) Bence normal. Ne yapsın, kızın içine mi düşsün ilk günden.
Not: Multimedyaya sizin için güzel bir JIVE videosu ekledim. 1. dakikadan sonrasını keyifle izleyebilirsiniz:)
Ve tabi ki favori karakter seçimi:
İREM
MERİÇ
RÜZGAR
ELA
OYA
MEMOJİ
TUĞÇE
KUZEY
BELİZ
GÜNEY
ALEV
**
Yorum ve oylarınızı bekliyorummmmmm :)
Sonraki bölüme kadar öpücükler
E.Ç.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top