Bölüm 18


Paso Doble...


***

BÖLÜM 18:

KAÇIK DANSÇILAR KULÜBÜ

Rüzgar'dan

Dans ediyorduk.

Üzerimizdeki ışıltılı kostümlerle salonun ortasındaki piste çıktığımız andan itibaren Rüzgar, Meriç, Oya ya da İrem kalmamış, her birimiz içinde sakladığı o tutku dolu dansçıya dönüşmüştük. Kendimi bildim bileli hep yaptığım gibi yine ışıkların ortasında, üzerimdeki hayranlık dolu bakışlardan beslenerek adımlarımla hayata meydan okuyordum.

Oya'yla yaptığımız hızlı girişin ardından ilk grup dansını da tamamlayıp yeniden içeri girmiştik. Sıradaki dans Cha Cha'ya bağlanan bir Paso Doble koreografisiyle başlıyordu ve sonradan eşleri değiştireceğimizden sahneye ilk İrem'le çıkmam gerekiyordu. Elimi tutması için ona uzattığımda biraz gerildiğimi itiraf etmeliydim.

"Hatırlıyorsun değil mi?" diye sordum aslında kendimi rahatlatmak için, ama kırmızı kostümü içinde ateş gibi yanan İrem o an benden bile kendinden emin görünüyordu. Ela gözlerini bana çevirip başıyla onayladı ve yeniden dikkatini bizi bekleyen sahneye verdi.

Bunu nasıl yapmıştı bilmiyordum, ama dahil bile edilmediği bir gösteriyi tek başına öğrenmeyi başarmıştı. Çalışmalarda yandan yandan bizi izlediğini görmüştüm elbette. Bize özendiğini düşünmüş, Tuğçe burnu büyüklük yapıp onunla dalga geçtiğinde acımıştım. Ancak şimdi anlıyordum tüm bu zaman boyunca bize bakarken İrem'in aslında koreografiyi öğrenmeye çalıştığını. Piste doğru ilerlemesi için onu elimle yönlendirdiğimde en az benim ya da Meriç kadar hırslı olduğunu düşünmeden edemedim.

Kaçık dansçılar kulübüne hoş geldin tatlı kız.

Pistin tam ortasına geldiğimizde yapması gerektiği gibi sert iki dönüşün ardından kendini yere bırakıp tamamen parkeye kapandı İrem. Elbisesinin eteğindeki taşlar kızıl kıvılcımlar saçarak etrafında alevden bir çember oluşturmuştu şimdi. Bir matador gibi hemen yanında poza durduğumda bir kez daha kendi kimliğimi bir kenara bıraktım ve içimdeki tutkulu adamın dışarı çıkmasına izin verdim.

Ve o an müzik başladı.

Paso Doble yapması zor, takibi ise dikkat gerektiren bir danstı. Küçük bir dikkatsizlikle bile tüm koreografiyi mahvedebilirdiniz. Acemi bir dansçı müziği bir kez kaçırdı mı dansın sonuna kadar saçmalar, ritme uyan gelişi güzel hareketlerle parkenin üstünde çırpınır dururdu. Ama o an benimle dans eden kız ne bir acemi ne de beceriksizdi.

İrem'i izlerken teknik olarak düzeltebileceğim tonla şey bulabilirdim elbette. Sonuçta ben kusursuzluğun peşinde olan bir adamdım. Ama İrem sadece koreografiyi doğru yapmakla kalmıyor, ruhunu ve tüm benliğini de dansına katıyordu o an. Masalarında bizi izleyenlerin tüm dikkatlerini benim üzerimden kendine çektiğine emindim.

Koreografi gereği üzerindeki kumaş parçasına asılıp onu içindeki siyah püsküllü mayoyla bıraktığımda seyircilerden yükselen alkış müziği bile bastırmıştı. İrem az ötemde pozda durmuş bana bakarken kendiyle gurur duyduğunu görebiliyordum, ama bununla kendini kaybedip devam eden rolünü unutacak değildi. Meriç Oya'yla birlikte Cha Cha yaparak sahneye girerken biz de değişen müziğe uyum sağlayıp koreografiye devam etmiştik.

O andan sonrası sahnede dans ederek atıştığımız, yer yer partner değiştirip geceyi daha da renklendirdiğimiz dopdolu bir şovdu. Güçlü bir pozun ardından kostüm değiştirmek için içeri döndüğümüzde Meriç'in tüm bu gördüklerinden sonra İrem'e daha bir farklı baktığını yakalamıştım. Arkadaşımın başını döndürenin beğeniden öte, çok daha derin bir arzu olduğunu gözlerinde görebiliyordum.

Ama Meriç bir profesyoneldi. Sonraki danslarda konsantrasyonunu bir an için bile kaybetmemiş, İrem'le solosunu fırtına gibi tamamladıktan sonra bizimle final dansında rüzgar gibi esmişti. İnsanlar ayaklanmış delice bizi alkışlarken o kendinden emin bakışlarıyla hayranlarını selamlıyordu her zamanki ukalalığıyla. Oysa belki de hayatında ilk kez bu gururun kaynağı kendinden başka biriydi. Meriç büyülenmişti ve ben bu hikayenin sonunu tahmin edebiliyordum.

Selam için kızları döndürüp bir adım geri çekildiğimizde Alev Hoca kırmızı tuvaletiyle bir diva gibi aramıza gelmiş ve kalabalığı vakur bir tebessümle selamlamıştı. İşte bu kadar diye düşündüm. Alev'in kalbine giden yol tam bu sahnenin ortasından, bu parlak spot ışıklarının altından geçiyordu. İrem tek başına kurtardığı bu geceden sonra da onun gözüne giremezse başka nasıl girerdi bilmiyordum. Sahneyi terk edip kulise ilerlerken nerdeyse ben bile ona sarılıp teşekkür edecektim. Neyse ki Meriç hepimiz yerine alasını yapıp belinden yakaladığı İrem'i kendine çekip yanağına sulu bir öpücük kondurmuştu.

"Bu kıza..." dedi. "Bundan böyle herkes tanrıça diyecek." İrem mahcup olup başını eğdiğinde bile onu bırakmamıştı.

"Tuğçe bunu duyduğunda yanında olup yüzünü görmek istiyorum." diyerek kıkırdadı Oya. "Bir selfie çekip göndersek mi acaba?"

Bu düşünce beni bile güldürmüştü. Kulise dönmüş kostümü üzerimden çıkartırken Meriç'in de kendi kendine sırıttığını fark edince terli kumaş parçasını ona fırlattım.

"Ağzını kapa, ağzını!"

Meriç kostümü bana geri atarken yüzündeki gülüş büyümüştü. Havluyla vücudunu kurulayıp gömleğini üzerine geçirdi. "İtiraf et sen de şoktasın!"

İtiraz edecek değildim. Omuz silkip "Beni şaşırttı." dedim. Bu sözlerin İrem'in hakkını tam olarak vermediğini bilsem de Meriç'i daha fazla gaza getirmek istemiyordum. Aynanın karşısında kravatını bağlayan arkadaşım zaten fazlasıyla kendini kaybetmiş gibi duruyordu. "Hadi." dedim giyinmeyi bitirdiğimde. "Kız gibi kendini izlemeye başladın yine."

Meriç sırıttı. "Senin gibi yakışıklı olmadığım için kıskanıyorum demiyorsun da..."

Onu duymazdan geldim. "Kostümleri burada bırakıyoruz değil mi?"

"Herhalde." dedi Meriç. "O kadarını da Alev düşünsün artık. Benim odaklanmam gereken upuzun bir gece var önümde."

O kısık gözleriyle bana baktığında arkadaşımın aklından geçenleri az çok tahmin edebiliyordum. Tehlike geliyorum diyordu resmen. "Meriç..." diye söze başladıysam da hemen vazgeçip sustum. İrem'le olan ilişkisine daha fazla burnumu sokmamaya karar vermiştim bir kere. Vereceğim hiçbir öğüt gecenin gidişatını değiştirmeyecekti nasılsa.

"Davetin sonuna kadar kalmamıza gerek yok herhalde değil mi?"

"Yok ya." dedi Meriç. "Kurtardık işte dünyayı. Artık gidip kendi keyfimize bakalım."

Ceketlerimizi üzerimize geçirip çıkışa yönelmiştik. Önümden koridora çıkan Meriç bir an sonra aniden durduğunda önce ne olduğunu anlayamadım. Hemen sonraysa onu buza döndüren şeyi ben de görmüştüm. Bizden önce hazırlanmış olan kızlar az ileride bekliyorlardı. Garip olan ve muhtemelen Meriç'in o an burnundan solumasına neden olan ise Caner'in de onların yanında olmasıydı.

Baş belası, sümsük Caner... Onu günahımız kadar sevmezdik. İki kere iki dört kadar netti bu. Yanımıza yaklaşmaması gerektiğini zaman içinde öğrenmiş olmasına rağmen o gün ikinci kez karşımıza çıkıyordu ve nedense içimde bunun tesadüften çok planlı bir hareket olduğuna dair kuvvetli bir his vardı.

"Caner!" dedi iki adımda arayı kapatan Meriç. Delici bakışlarıyla oğlanı parçalara bölerken koruma iç güdüsüyle kızların önüne geçmişti. Onu taklit edip ben de Oya'nın yanında durdum.

"Meriç..." demişti Caner o abartılı gülüşüyle. "Ben de kızlara ne kadar muhteşem dans ettiğinizi söylüyordum."

"Ne istiyorsun Caner?" dedi Meriç onu hiç duymamış gibi. Sözleri karşısındaki oğlanın dudaklarında sevimsiz bir kıpırtı yaratmıştı. Muhtemelen Meriç'i daha da sinirlendirecek bir cevap verecekti ki Alev Hoca'nın sesi hepimizin dikkatini üzerine çekti.

"Çocuklar."

Caner pişkin pişkin sırıtarak kollarını iki yana açıp "Ve işte gecenin en güzel kadını." dedi abartılı bir sesle. Alev aldığı iltifata gülümserken Meriç'le ben göz göze gelmiştik. "Dansçılarınızla davete damganızı vurdunuz." diye devam ediyordu Caner. Uzanıp Alev Hoca'nın elini öptüğünde belki de bu soytarıyı kenara çekip dövmenin en doğrusu olduğunu düşündüm.

Oysa sevgili antrenörümüz biricik yatırımcılarının biricik oğullarına karşı bize asla göstermediği bir nezaketle gülümsüyordu. "Sağ ol Caner'ciğim." dedi gözüne düşen kakülü savurup. "Sana hep diyorum. Yetenek sizin ailede var. Senin de bize katılmanın zamanı geldi."

Allah korusun diye geçirdim içimden. Geceleri mekanlarda onunla karşılaşmak bile yeterince sinir bozucuydu. Caner tam tersini düşünüyor olsa gerek bu teklifi gerçekten değerlendirir gibi kaşları çatılmıştı. "Şu ana kadar pek emin olamamıştım, ama bu geceden sonra sanırım fikrimi değiştireceğim." dedi İrem'e bakarak.

Hepimiz, en çok da Meriç, onun sözlerindeki imayı anlamıştık elbette. İrem bu durumdan duyduğu rahatsızlığı saklama gereği duymadan başını önüne eğmişti. Bense kaygıyla Meriç'i izliyor, her an ters bir söz söylemesini ya da yanlış bir şey yapmasını bekliyordum.

Caner "Artık içeri dönmeliyim." deyip o abartılı serenatlarından biriyle yanımızdan ayrıldığında resmen derin bir nefes aldım. Son anda yine piçlik yapıp İrem'e göz kırpmış olsa da en azından o gece için hayatta kalmayı başarmıştı.

"Hocam nasıldık?" diye sordu Oya ortamdaki gerginliği dağıtmak için. Sorusuyla Alev'in bakışlarına o gurur dolu ifade geri gelmişti. Normal bir insan olsa herkesin gösteriyi ne kadar beğendiğini söyler, öğrencilerini övgülere boğardı. Ama o normal değildi. O Alev'di.

"Birkaç hata dışında fena değildiniz." dedikten sonra artık gidebileceğimizi söylemiş, yarınki antrenmana geç kalmamamız konusunda bizi tembihlemişti. Arkasını dönmeden önce belki de sadece birkaç saniye gözleri İrem'in üzerinde oyalandığında onun dudaklarındaki kıpırtıyı yakaladım. Alev o gece okulunu kurtaran bu çaylak kıza olması gerektiği gibi teşekkür etmeyecekti elbette. Ama o günden sonra onun gözünde İrem'in durumunun değişeceğine emindim.

"Ee şimdi n'apıyoruz?" dedi Oya Alev koridorda kaybolduktan sonra. "Hemen eve dönmeyiz herhalde değil mi?"

"Meriç çoktan planları yaptı." dedim hala çatık kaşlarıyla Caner'i düşünen arkadaşımın dikkatini dağıtmak için.

"Evet." dedi Meriç kravatını çekiştirip. "Hadi gidelim buradan. Yoksa ben birilerini dövmeden rahat edemeyeceğim."

Bu tepkinin üstüne İrem çekinerek onu takip etmiş, Oya ise benim koluma girmişti. Dışarı çıktığımızda kızlar Oya'nın arabasına geçerken biz Meriç'in cipiyle mekana doğru yola düştük. Arkadaşımın birkaç kadeh içmeden keyfinin yerine gelmeyeceğini bildiğimden özellikle susmayı tercih etmiştim. Zaten Meriç de o an kafasında tekrar tekrar, farklı şekillerde Caner'i öldürüyordu muhtemelen. Arabaların bir sağından bir solundan makas atarak geçerken tüm hırsını altındaki canavardan çıkartıyordu. Öyle hızlı sürüyordu ki on beş, yirmi dakika geçmeden mekana varmış, birer sigara yakıp kızları beklemeye başlamıştık.

"Uçtunuz mu ya?" dedi Oya sonunda önümüzde arabadan indiklerinde. "Kaybettik sizi resmen."

"Sana göre herkes uçuyor güzelim. Onla mı sürüyorsun anlamadım ki."

Oya Meriç'e gözlerini devirip içeri yöneldi. İrem ise özellikle geride kalıp Meriç'in yanında oyalanmıştı. Onların birbirlerine nasıl baktıklarını izlediğimi fark ettiğimde kendime sinirlenip Oya'yı takip ettim.

Bizim mekanı saklayan hamburgerci her zamanki gibi bu gece de boştu. Kulübe açılan arka kapıda duran korumaya selam verip içeri geçtiğimizde ise müzik anında kulaklarımıza dolmuştu. Karanlık mekanı aydınlatan kırmızı mavi ışıklar altında bu özel mekana girecek kadar ayrıcalıklı olan onlarca insan dans edip içki içiyordu.

"Bizim köşe boş!" dedi Oya neşeyle. "Biz oturalım siz de içecekleri alın."

"Baş üstüne komutanım." diye takıldı Meriç, ama o uslanmaz çapkın ifadesi yeniden yüzüne yayılmıştı. Benimle birlikte bara yönelse de bakışlarının ardında bıraktığı kıza takılı kaldığını görebiliyordum. Avını gözüne kestirmiş bir avcı gibi iştahla ve arzuyla izliyordu İrem'i. Ben içki siparişlerini verirken dirseğini bankoya yaslayıp ona bakmayı sürdürmüştü.

"Kendinde misin?" dedim bira şişesini önüne doğru itip.

Bana dönmediği halde sözlerime gülümsemişti. "Emin değilim."

Bu o kadar ortadaydı ki zaten daha ne söyleyebilirdim bilmiyordum. Yine de "Meriç..." dedim. "Ne yaptığına eminsin abi değil mi?"

Bu kez Meriç'in bakışları merakla bana çevrilmişti. "Ne demek şimdi bu?"

Ben de sırtımı bankoya yaslayıp İrem'e baktım. Üzerindeki beyaz elbisesinden miydi bilmiyordum ama Oya'yla muhabbet ederken etrafımızdaki herkesten daha masum, daha temiz görünüyordu o an.

"Bu güzel bir şans Meriç." dedim. "Madem bu şansı yakaladın, aynı hataları yapma. Yapacaksan da bu işe hiç bulaşma."

Meriç bir an için gerçekten bu kötü ihtimali düşünür gibiydi. Defalarca kez hem kendini hem başkalarını enkaza çevirdiği berbat bir ilişki geçmişi vardı ne de olsa. 

Fakat sonra o bildik ukala tavırla bana gülümsedi ve "Hatasız kul olmaz." dedi. Hemen sonra içkileri alıp kızlara yönelmişti.

O an belki de sonunda mutluluğu bulacağı için en iyi arkadaşım adına sevinmem gerekirdi, evet. Ama nedense benim içimde oldukça kötü bir his vardı. 

***

- BÖLÜM SONU -

Bol danslı bir bölüm yazdım size :) Paso Doble nedir diye merak ederseniz diye de multimedyaya güzel bir video ekledim.


Ve bu bölümün sorusu: Hatasız aşk olur mu?

A) Olmaz. Aşkın kendisi hata.

B) Bal gibi olur. Gerçekten seven hata yapmaz.


Bir de en favori karakterinizi sorayım:

İREM

MERİÇ

RÜZGAR

OYA

MEMO

ELA

BELİZ

GÜNEY

KUZEY

ALEV

CANER


Sonraki bölümde görüşmeden önce lüüüütfen oy ve yorumlarda bonkör olalım :D

Bana Instagram'dan ulaşabilirsiniz: @ezgicaglar

Sizi öpüyorum <3

E.Ç







Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top