Bölüm 15




Feeling Good...

***

Bölüm 15

SALATA

Bir süredir sırtımı durağa yaslamış otobüsün gelmesini bekliyordum. Fiziksel olarak yorulmuş, derslerden sıkılmış ve kıyafet seçimim yüzünden üşümüş olsam da hala yüzümde sabahtan beri atamadığım o sırıtış vardı. Rüzgar'ı salonda bir başına bırakıp çıkarken de kampüste bir dersten diğerine koştururken de bu yersiz neşeden kurtulamamıştım. Hangisinin beni daha mutlu ettiğine emin olamıyordum: sabah Rüzgar'dan işitme şerefine eriştiğim sözlerin mi yoksa Meriç'ten gün boyu gelen mesajların mı...

Fark etmezdi. Her koşulda bugün güzel bir gündü ve bu duruma pek de alışık olmayan ben yeni bir problemle karşılaşana kadar sırıtmaya devam edecektim. Kulağımdaki müziğin sesini biraz daha açıp hafif hafif sallanarak melodiye eşlik etmeye başladım. Gözlerim çaprazımda durmuş beni izleyen oğlanla buluştuğunda bir süredir kendi kendime şarkıyı mırıldanıyordum. Elleri cebinde bana gülümseyen çocuğu bir yerden tanıyıp tanımadığımı düşündüm, ama hafızam bu konuda yardımcı olamamıştı.

Bir an bu ilgiyi boş yere üzerime alınıyor olabileceğimi fark edip etrafıma bakındım. Arkamda kimsenin olmadığını anladığımda kaşlarım çatılmıştı. Çirkin bir oğlan değildi karşımdaki, hatta beyaz teninin etrafına dökülen kızıl saçlarıyla hoş bile göründüğü söylenebilirdi. Ama onun kendinden fazlasıyla emin bakışlarından rahatsız olmuştum. Bana doğru gelmeye başladığını görünce duruşuma çeki düzen verdim.

"Selam." demişti az sonra.

Tek kulaklığımı çıkarıp "Selam." diye karşılık verdim. O hala sebepsiz yere gülümsediği halde ben sırıtmaktan vazgeçmiştim. "Seni tanıyor muyum?" dedim lafı uzatmasına izin vermeden. Fevri çıkışım onu eğlendirmişti.

"Muhtemelen hayır. Ama ben seni tanıyorum sanırım. Dans ediyorsun değil mi?"

Kaşlarım daha da çatıldı. Beynim hızla karşımdaki turuncu kafanın hayatımın hangi evresine dahil olduğunu bulmaya çalışırken doğru sözcükleri arayan dudaklarım aralık kalmıştı. Davetsiz misafirim yüzümdeki şaşkınlık karşısında daha fazla oyalanmadan "Seni kulüpte görmüştüm." diye açıkladı. "Arkadaşlarını tanırım. İkizler, Meriç... Onlarla olduğunu görünce... bir de tabi nasıl dans ettiğini... Düşündüm ki sen de bir..."

"Doğru düşünmüşsün." dedim huzursuzca kıpırdanarak. Sesindeki tınıdan da cebinden çıkartıp elini bana uzatmasından da rahatsız olmuştum.

"Caner." diye tanıttı kendini. "Tuğçe'nin kuzeniyim. Sizinkileri de o yüzden tanıyorum."

Al işte dememek için kendimi zor tuttum. Demek durduk yere bu çocuktan gıcık kapmamın nedeni damarlarında akan sevimsiz kandı. "İrem." dedim zoraki elimi uzatıp.

"İrem..." dedi e harfini uzatarak. "Otobüs mü bekliyorsun İrem?"

"Hı hı..." diye mırıldandım. Sevimsiz olduğu kadar geri zekalıydı da demek. "Sen vapur mu bekliyordun yoksa?"

Onu güldürmek gibi bir niyetim olmadığı halde bunu başarmıştım. "Aslında ben bir arkadaşımı bekliyorum. İstersen seni de gideceğin yere..."

O anda biri ismimi söylediğinden Caner'in lafı yarım kalmış, benim de bakışlarım anında onun arkasına çevrilmişti. Güney ve Kuzey'in bana doğru geldiklerini gördüğümde neredeyse koşup boyunlarına atlayacaktım.

"Ooo beyler..." dedi Caner ikizlere tepeden bir bakış atarak. Ne Güney ne de Kuzey'in suratında en ufak bir yumuşama olmayınca hislerimde yanılmadığımı anladım. Bu çocuğu resmen sevmiyor, bunu belli etmekten de çekinmiyorlardı.

"N'aber İrem?" dedi Kuzey imalı imalı bir bana bir Caner'e bakarak. Sahipsiz olmadığımı belli etmek ister gibi anında yanı başıma geçmişti.

"Hayırdır?" diye sordu kardeşinden daha dışa dönük olan Güney. Gözleri Caner'in hala sırıtan suratını dağıtmak istermiş gibi bakıyordu. Tam o sırada önümüzde son model bir spor araba durmamış olsa belki düşündüğünü yapardı da.

"Ben kaçar gençler." dedi Caner iki parmağını alnına dokundurup. Son anda bana dönüp "Tanıştığıma çok sevindim İrem." demeyi ihmal etmemişti.

Güney "Orosp...." diye lafa başlayınca ikizi onu "hişt" diyerek durdurdu. Hemen sonra bakışları bana çevrilmişti. "Sen Caner'i nerden tanıyorsun İrem?"

Omuz silktim. "Tanımıyorum ki. O sizin mekana gittiğimizde görmüş beni. Dansçısın değil mi falan dedi."

"Fırsatçı köpek." diye homurdandı Güney. O andan sonra da Caner'le ilgili sevmediği tüm ayrıntıları anlattı. O gün Tuğçe Hanım onları almaya gelmediğinden dans okuluna gidebilmek için mecburen benimle otobüse binmişlerdi ki bu da dedikodu yapmak için bize epey zaman kazandırmıştı. İşin özeti Caner bir pislikti. Baba parasıyla bir şey olduğunu sanan, insanları ezen, kızları oyuncağı gibi gören bir yaşam formuydu.

"Hayret, o aileden böyle bir çocuk nasıl çıkmış." dediğimde bir an partnerine dolaylı olarak laf ettiğim için Kuzey'in sinirleneceğini zannetsem de ikizler sözlerime kahkahalarla gülmüşlerdi. Bundan aldığım cesaretle "E peki neden?" diye sordum ona. "Yani tamam, Tuğçe iyi dans ediyor ama başka partner mi yok Allah aşkına? Neden katlanıyorsun ki o kıza?"

İkizlerin yüzü sorum karşısında kasılmıştı. O sırada otobüsten inip yürümeye başladığımızdan bir süre sessiz kaldılar. Sonunda konuşmaya başlayan Güney oldu. "Biz bir çeşit burs alıyoruz onun ailesinden."

Anlamadan ona baktım. "Okul bursu gibi bir şey mi?"

"Daha çok yaşam bursu." diye araya girdi Kuzey. Bu durumdan duyduğu hoşnutsuzluk sesi gibi tüm vücuduna yansımıştı. Bir süre dudaklarını ısırıp etrafına bakınsa da sonunda anlatmaya karar vermiş olsa gerek sıkıntıyla nefes verdi. "Biz yetimiz. Anne ve babamız biz beş yaşındayken bir kazada öldü. Akrabamız olmadığı için de yetimhanede büyüdük."

Mideme bir yumru oturduğunu hissettim. Onca zaman aynı salonu paylaştığım bu iki oğlanı hiç tanıyamamıştım resmen. Kuzey biraz daha içine kapanık olsa da onun da Güney'in de neşesi gerçekte yaşadıkları hayatı asla yansıtmıyordu. "Ben..." diyebildim. "Hiç haberim yoktu çocuklar."

"Tuğçe'nin ailesi çok zengin." diye devam etti Güney bana aldırmadan. "Otelleri, fabrikaları ne ararsan var. Yardım olsun diye de vakıflara bağışta bulunuyorlar. Bizim gibi pek çok çocuğu okutmuşlardır şimdiye kadar."

Buraya kadar mantıklı gelse de hala Kuzey'in Tuğçe'yle neden dans ettiğini anlamamıştım. Onları dinlerken kaşlarım çatılmış olsa gerek "Alev Hoca'nın okulunda dansa başlamamızı da Tuğçe'nin ailesi sağladı." dedi Kuzey. "Yetimhaneye yaptıkları göstermelik ziyaretlerden birinde onlara bir gösteri hazırlamıştık. Minik kızları için yana yakıla partner ararlarken bizimle karşılaşmak bulunmaz bir nimet olmuştu tabi onlara. Prenses bizi istediğini buyurunca da ertesi gün apar topar deneme için salona getirdiler bizi."

"Alev de sizi beğendi." diye tamamladım. Bu duruma üzülsem mi sevinsem mi karar verememiştim. Bir yanda ikizlerin yeteneğinin fark edilmiş olması vardı, öte yanda ise bu yeteneği parasıyla satın alabileceğini düşünen bir aile...

"Haklarını yiyemem." dedi Güney omuz silkip. "Sahip olduğumuz her şeyi onlar bize aldı. Şu an okula onlar sayesinde gidiyoruz. Her ay bursumuz yatıyor. Tek kuruş harcamadan dans ediyoruz. Onlar olmasa belki bizi farklı ailelere bile verebilirlerdi."

"Ama bu yüzden istesen de Tuğçe'den ayrılamazsın." dedim hüzünle Kuzey'e bakarak. Hem kendi hem de kardeşi için katlanmak zorunda olduğu muameleyi düşününce tüylerim diken diken oldu. Tuğçe'ye ve o küçümseyen sözlerine bir ömür katlanmak ne büyük bir kadersizlikti.

"Üzülme kız." dedi Güney kolunu omzuma atıp. Onu görmeye alışık olduğum neşesi garip bir hızla yüzüne geri gelmişti. "Biz halimizden mutluyuz. O manyağı idare edip keyfimize bakıyoruz."

Ona gülümsemeye çalıştığım halde huzursuzluğum geçmemişti. İkizlerin daha fazla bu üzücü konu hakkında konuşmak istemediğini net bir şekilde anladığımdan ben de uzatmadım. Zaten az sonra salona gelmiş, üzerimizi değişmek için soyunma odalarına yönelmiştik. Tam o sırada koridordan fırlayan Oya ağlayarak yanımızdan geçince bir an olduğumuz yerde kaldık.

"Oya?" dedim panikle peşinden koşup. Villanın önünde ancak onu durdurmayı başarabilmiştim. "Oya ne oldu?" dedim yüzünü görmek için eğilip.

"İrem." dedi hıçkırıkları arasında ve başını göğsüme bastırdı. Kollarım anında onu sarmıştı.

"Ne oldu Oya?" dedim saçlarını okşarken. "Konuş benimle ne olur."

Ben onu sakinleştirmeye çalışsam da Oya ağlamayı sürdürüyordu. Önce ikizlerle Memoji yanımıza gelmiş, sonra da Meriç ile Rüzgar villadan çıkmışlardı. Bir an Meriç'i görmemle tüm dikkatim ona kaysa da kendimi kollarımda acı çeken arkadaşıma odaklanmaya zorladım.

"Güzelim." dedim Oya'nın kulağına eğilip. "Değer mi bu kadar üzüldüğüne? Her ne olduysa büyük bir hamburgerin çözemeyeceği bir şey olduğunu sanmıyorum."

Sözlerim göz yaşlarına rağmen Oya'yı güldürmüştü. Kendini geri çekip elinin tersiyle yüzünü kuruladığında gözlerinin kan çanağına döndüğünü fark ettim. Hemen arkasında kaygılı gözlerle partnerini izleyen Memoji anında uzanıp onun saçlarını okşamıştı. "Gel buraya sen, gel." dedi bu kez o Oya'ya sarılarak.

Memo onun kulağına bizim duymadığımız bir şeyler söylerken yanımda dikilen Meriç'e baktım merakla. Gözlerimden ne soracağımı anlamış olsa gerek "Alev." dedi ben bir şey diyemeden. "Her şeyin sinirini Oya'dan çıkardı."

"Ne oldu ki?"

Meriç bıkkın bir ifadeyle ofladı. "Tuğçe Hanım antrenmana teşrif etmediler. E gösteri öncesi son çalışma olunca Alev kudurdu tabi. Hırsını birimizden alacaktı, günün şanslısı da Oya oldu."

Bir an Alev'in gazabını hayal edip iliklerime kadar titredim. Yüzümdeki komik ifade beni izleyen Meriç'i eğlendirmişti. "Korkma, bağırıp çağırıp çıktı Alev." dedi. "Bugün bir daha gelmez." Ona gözlerimi devirsem de kolunu omzuma attığı an sergilemeye çalıştığım tüm ciddiyetim yerle bir olmuştu. "Yoruldum ben, bugün daha fazla dans etmeyelim." dedi kulağıma eğilip.

Hayretler içinde ona baktım. "Bunu sen söylemiş olamazsın. Yoksa Alev başına mı vurdu sert bir şeyle?"

Meriç gülünce gamzesi belirmişti. "Duydum ki sabah yeterince çalışmışsın."

Sözlerini idrak ettiğimde gözlerim az ötemizde durmuş Oya'yla muhabbet eden Rüzgar'a kaydı. Demek o sabah karşılaştığımızı Meriç'e anlatmıştı. Peki yaptığımız konuşmayı... Onu da biliyor muydu Meriç acaba? Ben merakla onun yüzüne bakarken Meriç'in ilgisi bize seslenen Güney'e kaymıştı.

"Bir önerim var." diyordu Güney. "Hadi bizim mekana gidip biraz kafa dağıtalım. Bugün artık dansın tadı tuzu olmaz."

"Ben eve döneceğim." dedi Oya tüm mutsuzluğuyla. "Başım müzik falan kaldırmaz."

Kim ona haksız olduğunu söyleyebilirdi ki? Yaşadığı benim başıma gelse muhtemelen dansı bile bırakmayı düşünebilirdim. Ki sanırım düşünmüştüm de...

"Boş verin mekanı." dedi Rüzgar. "Benim daha iyi bir fikrim var."

"Yoksa..." dedi Memo kocaman açtığı gözleriyle. Herkes aynı heyecanla birbirine bakarken ben bir Fransız gibi kalmıştım.

"Sakın tahmin ettiğim şey olduğunu söyleme..." dedi Güney gözlerini kısıp.

Rüzgar keyifle gülümsüyordu. "Babam şehir dışında." dedi. "Yarın dönüyor."

"Oley be!" diye bağırdı Memo sevinçle.

Herkesin suratında yakaladığım neşenin nedenini bir ben anlamıştım. Sudan çıkmış balık gibi etrafıma bakınıyor olsam gerek Meriç bir kez daha bana doğru eğildi. "Rüzgarların Arnavutköy'de bir evi var. Çok da güzel bir bahçesi... Hava güzelse, babası da evde yoksa toplanıp bahçede mangal yaparız. Çok şanslısın sezon kapanmadan yetişmiş oldun."

"Vay be..." diye mırıldandım. Sezon kapanışına yetişmiş olmanın haklı gururunu taşısam da o eve davet edileceğime pek emin değildim. Tamam, Rüzgar bana karşı bir adım atmıştı, ama kendi ortamına hele de en sevdiği insanları ağırlayacağı bir geceye beni davet edeceğinden şüpheliydim.

Herkes evde görüşmek üzere sözleşip arabalara dağılırken "Meriç ben aslında..." diye söze başladım. Ona neden bu gece onlarla gelemeyeceğimle ilgili mantıklı bir açıklama yapacaktım ki Rüzgar ters bir şey demeden konuyu kapatayım. Herkesin keyfi yerindeyken sırf benim yüzümden Meriç'in en iyi arkadaşıyla tartışmasını istemiyordum. Ama ben ağzımı bile açamadan Rüzgar yanımıza gelmişti.

"Hadi gidelim." dedi. "Et falan alacağız daha."

"Alırız." dedi Meriç sırıtarak. Beyaz cipine doğru hareketlendiğinde hala kolları altında olan beni de beraberinde çekiştirmişti.

"Meriç..." dedim sıkıntıyla. Muhtemelen bu buluşmaya kazara dahil olmak üzere olduğumu anlatacaktım, ama Meriç beni dinlemeden çantasını bırakmak için bagaja yönelmiş, bense Rüzgar'la bir başıma kalmıştım. Beni tersleyeceğine ve bu gruba dahil olmadığımı suratıma çarpacağına neredeyse emindim. Oysa Rüzgar'ın dudakları gülümsüyordu.

"Mangaldan anlar mısın?" dedi beni o gün ikinci kez şaşırtarak.

"Aslında pek anlamam." dedim şaşkınlıkla.

Gülmüştü. "Ne yapalım sen de salata yaparsın artık."

"Salata..." diye mırıldandım. Meriç binmem için arka kapıyı açtığında da koltuğa yerleşip yola çıktığımızda da hala aklımdan aynı kelime geçiyordu.

Salata, salata, salata...

Dansçı arkadaşlarımın gelenekselleşmiş mangal partisine bir avuç yeşillik sayesinde davet edilmiştim demek. Sevincim belli olmasın diye dudağımı ısırdım ve pencerenin ardındaki güzel İstanbul'u izlemeye koyuldum.

****

- BÖLÜM SONU -


Aynı gün iki bölüm üst üste yüklemenin haklı gururunu taşıyorum :)

Bu bölümde biraz ikizleri tanımanızı istedim. Aynalı salondaki her dansçının kendine has bir hikayesi var ne de olsa. Zamanla tüm karakterleri arkadaşlarınızmış gibi tanıyacaksınız.

Ama şimdi, en favori karakteri seçme zamanı :)

İREM

MERİÇ

RÜZGAR

OYA

MEMOJİ

GÜNEY

KUZEY

TUĞÇE

BELİZ

ALEV HOCA


Sonraki bölüme kadar bol bol oy ve yorum bırakırsanız şahane olur :)

Tüm düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.

Bana ulaşmak için: Instagram @ezgicaglar


Öpücükler

E.Ç.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top