Bölüm +14

Herkese güzel geceler,

Aslında son birkaç haftadır yazı yazmaya hiç vaktim olmamıştı işlerden. Ama herkes gibi ben de dünyada olan gelişmelerle yavaşlamak, özüme dönmek, evime dönmek, çığırından çıkmış hayat koşturmacasına bir ara vermek durumunda kaldım. Biraz merak, biraz kaygıyla olanları izlerken bize bu günlerde en iyi gelecek şeyin hikayeler olduğunu düşünerek size güzel bir bölüm yayınlamak istedim. Bu ara biraz daha sık yazmaya çalışacağım. Yorumlarınız ve düşüncelerinizle siz de bana eşlik ederseniz harika olur. Herkese sağlıklı, güzelliklerle dolu, huzurlu bir gece ve gelecek günler diliyorum. 

E.Ç.

***

Trouble, coming in the dead of night...

***

BÖLÜM: +14

KUTU KUTU PENSE

"Hayır, hayır halka olun. Ayrıl abicim sevgilinden. Anladık seviyorsun. Şöyle yan yana... Aynen... Sıkışın gençler! Sen de şöyle geç Beren'cim. Yanaş Oya'ya... Kaynaşın bakalım. Süper! Hazır mıyız?"

Sırıtarak yanı başımdaki Rüzgar'a baktım. İçimden sadece kahkaha atmak geliyordu şu an. Haftalardır düşünüp taşınıp hayata geçirmeye çalıştığım sürprizim tam da hayalimdeki gibi gerçekleşiyordu ve sevgilimin suratındaki mutluluğa bakarak onca uğraşa değdiğini rahatlıkla söyleyebilirdim. Gerçi şu halimizi görüp de tebessüm etmemek pek mümkün değildi ya...

Hepimiz pijamalarımızın içinde, arkadaşının evine bırakılmış yaşı geçkin çocuklar gibi görünüyorduk. Üstelik yanımızda getirdiğimiz dans ayakkabılarını da ayaklarımıza geçirdiğimizden artık tamamen saçmalaşmıştı sergilediğimiz görüntü. Umurumda değildi. Hiçbirimizin umurunda değildi. Güney'in önerisini dinleyip onun uydurduğu bir oyunun parçası olmayı bile kabul etmiştik sorgulamadan. Verdiği komutlarla bizi bir daireye soktuktan sonra kendi de halkaya karışıp elini kaldırdı.

"Kurallar basit. Hangi şarkı çalarsa çalsın dans etmek zorunlu. Müzik başladığında orataya ilk atlayan kız ve erkek şarkı bitene kadar istediği koreografiyle, istediği şekilde dans eder. Herkes bir defa ortaya çıkana kadar kimse ikinci kez dans etmeyecek."

"Bunu tam olarak ne zaman uydurdun abicim?" diye sataştı Kuzey alayla. "Pijamayı giydikten önce mi sonra mı?"

Memoji'nin ağzı kulaklarındaydı. "Valla bana yaratıcı geldi. Eğlenceli yani."

"Kuzum senin için her şey eğlenceli." dedi Tuğçe kaşlarını kaldırıp. Şüpheci bakışlarına ve soğuk duruşuna rağmen oyunun bir parçası olacakmış gibi duruyordu.

"Hocam siz de katılıyorsunuz değil mi?" diye sordu Rüzgar halkaya dahil olmuş Alev Hoca'ya. Herkesin merakla cevabı beklediği heyecan dolu saniyelerin sonunda "Bakacağız bakalım." çıktı Alev'in ağzından. Ama yukarı kıvrılan dudakları onun gerçek cevabını ele veriyordu.

"O zaman herkes hazırsa..." dedi Güney elindeki kumandayı bir silah ateşleyecekmiş gibi havaya kaldırıp. "Oyun başlasın!"

Ve Güney'in minik bir parmak hareketiyle latin müziğin ritmi seranın içini doldurmuştu. Rüzgar'ın annesi bu mekanı ayarlamasa, Caner ses sisteminden ısıtıcılara, uyku tulumlarından, projeksiyona kadar tüm ayrıntıları halletmese böyle bir gece yaşanmazdı elbette. Ve şu an her şey öyle büyülü, öyle kusursuz görünüyordu ki halkadan çıkıp koşarak yanlarına gitmek ve onlara sıkıca sarılmak geliyordu içimden. Ama Güney'in herkesten önce kendini ortaya atmasıyla dikkatim anında ona kaydı.

Elbette uydurduğu oyunu ilk deneyen kendi olmak istemişti ve adımlarına bakılırsa tercihi Salsa'dan yanaydı. Önceden çalışılmış bir koreografi olmadan sosyal dansları yapmak çok daha kolaydı ne de olsa. Herkes merakla ona eşlik edecek cesur dansçıyı görmeyi beklerken Beliz müziğin ritmiyle salınarak öne çıkmıştı bile. Kenardan hayranlıkla onu izleyen sevgilisine göz kırpıp Güney'e elini verdiğinde üzerindeki pijamalarla bile gerçek bir dansçı gibi görünüyordu.

"Aferin kızıma!" diye bağırdı Memo neşeyle. "Partnerini yalnız bırakmaz hiç!"

Beliz bu kez Memoji'ye öpücük atıp etrafında döndü ve Güney'in yönlendirmesiyle ortamızda bir köşeden diğerine süzülerek salsa yapmaya başladılar. Tabi ki Güney için tüm cevherlerini göstereceği bir şovdu bu ve ardı ardına sıraladığı abartılı hareketlerle salsadan çok akrobasi yaptığını söyleyebilirdim. Keyif aldığı öyle belliydi ki mimiklerinden parmak uçlarına kadar vücudunun her zerresinden fışkırıyordu enerjisi.

İtiraf etmek gerekirse Beliz'in bu kadar esnek olduğunu ilk kez fark ediyordum. Söz konusu salsa olunca içindeki özgür kız kendini bulmuştu adeta. Güney'in onu bırakıp kendi başına soloya başladığı anlarda Beliz de halkanın etrafını dolaşıp dansıyla hepimizle flörtleşmişti. Onları izlerken kimse yerinde sabit durmuyordu artık. Belki de onca zamanın acısını, stresi, hüznü, derdi ve tasayı bırakıyorduk bu gece dansın bizim için ne demek olduğunu bir kez daha hatırlayarak.

"İşte benim kardeşim be!" diye bağırdı Kuzey Güney Beliz'i kaldırıp havada bir tur döndürdükten sonra büyük bir pozla danslarına son verdiğinde. Hepimiz çılgınca alkışlıyorduk şimdi.

"Harikasın aşkım!" diye ortalığı inletiyordu Beliz'in sevgilisi avaz avaz.

Rüzgar tebrik etmek için Güney'in saçlarını karıştırıp onu kolunun altına aldığında öyle tatlılardı ki ben de çığlık attım neşeyle.

"Hadi, hadi durmak yok!" diye uyardı Güney Rüzgar'ın elinden kurtulduğunda. "Müzik devam ediyor beyler bayanlar! Sıradaki dansçılar ortaya please!"

Sambaya gayet uygun bir müzik başlamıştı fonda. Sert ritimler midemde fıkır fıkır atıyordu ve ben kesinlikle yerimde duramıyordum. Bir yanım hemen kendini ortaya atma dese de kalbim başka türlü komutlar veriyordu ayaklarıma. Ama ben kararımı verene kadar Beren o eşsiz öz güveniyle öne çıkmıştı bile. Oh... ve daha ilk sekizlikte yaptıkları benim gibi ortaya atılmaya niyetli başka biri vardıysa da sonsuza kadar onu yerine mimlemek için yeterliydi.

Ben sırıtarak hangi oğlanın onunla dans etmeye cesaret edeceğini izlerken Beren samba adımlarıyla çemberin etrafında dönüyor ve kimin partneri olacağını seçer gibi herkesin önünde biraz oyalanıyordu. Caner'in karşısına geldiğinde yaptığı hareketlerden onu pistin ortasına çekeceğine emindim. Ama sonra ani bir karar değişikliğiyle yana kaymış ve Memoji'nin elini yakalamıştı.

Ve işte dans ediyorlardı şimdi. Ağzı kulaklarındaki Memo'nun da yaşadığı kısa süreli şaşkınlığı atmasıyla müziğin çılgın vuruşlarıyla kusursuz bir uyumla hareket etmeye başlamışlardı. Koreografi olmadan Samba yapmak gerçekten zordu, ama Beren ve Memo bu konuda pek sıkıntı yaşıyormuş gibi görünmüyorlardı doğrusu. Gösterilerden, çalışmalardan hatırladıkları kombinasyonları ardı ardına sıralarken Beren'in araya kattığı hareketler, Memo'nun yaratıcı poz denemeleri ve yüzlerine yansıyan keyifle en başından beri birlikte dans eder gibiydiler.

"Bu kız nereden geldi demiştin?" diye sordu Ela yanımda hayranlık ve şaşkınlık dolu bir ifadeyle. Beren'i ilk kez izlediğinden yaşadığı şok için ona hak veriyordum.

"İngiltere." diye açıkladım. Tek bir anı bile kaçırmamak için gözlerimi önümden ayıramıyordum. "Ailesiyle küçükken taşınmışlar. Birkaç ay önce de geri döndüler."

"Ve Caner mi buldu bu kızı?"

"Teknik olarak Rüzgar buldu." dedim Beren ağzımızı açık bırakan bir çeviklikle halkanın ortasından sıyrılıp koltuğun tepesine zıplamadan hemen önce. "Caner'i dansa döndürmek için Rüzgar yardımcı oluyordu ve..."

Sustum. Daha doğrusu tüm söyleyeceklerimi boğazıma geri tıktı gördüklerim.

"Tut beni!" diye bağırmıştı Beren koltuğun tepesinden ve hemen sonra ters takla atarak Memo'nun üzerine inmiş, son anda onu havada yakalayan partnerinin kollarında şpagata oturmuştu. Bir on saniye kadar ağzım açık baktıktan sonra benim gibi şoku atlatıp çılgınca alkışlamaya başlamış arkadaşlarıma katıldım. Bir şekilde Beren'i yakalayıp poz vermeyi başarmış Memo'ya bile kal gelmiş gibiydi. Şimdi hepimiz -telefonuna bakar gibi yapan Oya ve sakince ellerini birbirine çarpan Tuğçe hariç- delice bağırıyor ve tezahürat ediyorduk.

"Hepiniz dansı bırakın bence." dedi Ela solumda. "Saçma yani. Saçmalık bu! Baya saçmalık!"

Güldüm. Beren'i ilk kez dans ederken izlediğimde ben de tam olarak aynı şeyi düşünmüştüm. Biz faniler sadece eğleniyorduk, oysa o videolardan izlediğimiz yıldızların parkeye inmiş hali gibiydi.

"Ben bu noktadan sonra ortaya çıkmam yalnız." dedi Kuzey alkışlamaya devam ederken.

Güney nihayet toparlanıp kenara gelmiş Memoji'yi sarsıyordu şakayla."Oğlum sen nasıl ballı bir adamsın lan! Şansıma tüküreyim ben."

Gördüklerimizden sonra hepimizin içimize kaçtığı ve muhtemelen oyunun burada biteceği aşikardı. Fakat tam o anda hepimizin çenesinin yeniden düşmesine neden olan çok acayip bir şey oldu ve yeni başlayan şarkıyla Alev hoca öne adım attı.

"Kraliçenin önünde kimse onun tahtına oynayamaz." diye mırıldandı Ela kıkırdayarak.

Kastettiği şeyi anlamıştım elbette, ama Alev'in bir başkasını kıskanacağı aklımın ucundan dahi geçmezdi. Hele ki söz konusu dans olunca. Ama şu an tüm bu ihtimalleri bir kenara bırakıp gördüklerime odaklanmalıydım. Alev'i hareketleri gösterirken her gün görüyorduk okulda, oysa onu bir koreografiyi baştan sona yaparken izlemek... İşte bu yüz yılda bir tanık olunan bir güneş tutulmasından farksızdı.

Oğlanların istemsizce birer adım gerilediğini fark ettim. Hiçbir ölümlü Alev bu şekilde Cha Cha solo yaparken ona eşlik etmeye cüret edemezdi şüphesiz. İsmi gibi cayır cayır yanıyordu hocamız şu an. Elleri üzerindeki saten pijamanın düğmelerini ağır ağır çözmeye başlasa da bacakları adımları müziğin ritmiyle kusursuz bir harmoni içinde takip etmeyi sürdürmüştü. Bluzunun eteklerini göbeğinin üstünde düğümlediğinde kollarını davulun yürek hoplatan esiyle havaya kaldırdı ve bir Afrodit heykeli misali öylece kaldı.

Tam şu an partneri olacak kişinin ona katılması ve seyirciyi sarmalandığı bu hayali dünyanın içine tamamen hapsetmesi uygun olurdu. Gel gör ki bu görevi üstlenecek bir şövalye varmış gibi durmuyordu aramızda. En azından sağ yanımda bir hareket hissedene kadar ben öyle düşünmüştüm. Oysa benim Zeus'um öne çıkmak ve kutsal şimşeğiyle hepimizi vurmak için sadece doğru anı bekliyordu.

"Rüzgar'ım işte be!" diye bağırdı Ela neşeyle.

Onu takip eden ıslıklara ve çığlıklara katılmak istediysem de aralık dudaklarımdan ses çıkmamıştı. Rüzgar Alev'in arkasına geçip onu belinden yakaladığında Tanrım... diyebildim. Bu kadarına hazır değilim. Bu... bu çok... fazla.

Evet, Rüzgar çok... fazlaydı. Nefesim boğazıma takılmıştı resmen. Karşımda gördüğüm adamla her gün dans ediyor olamazdım ben, hayır. Müzikle uyum içinde akışı, Alev gibi bir çınarı bile yumuşacık esen rüzgarına katışı, parkede kayan adımları... Gökyüzünün en üst katındaydı Rüzgar. Ve ben... onu dünyaya inmeye zorlayan ben... sevgilimin parke üstünde nasıl bir ilahi varlığa dönüştüğünü unutmuştum. Midemi saran kekremsi duygunun göğüs kafesime yayılmasına engel olamadım. Alev namına yaraşır bir divaydı o kesin ve Rüzgar ancak öyle birini hak ediyordu yanına. Bir kraliçe... ya da Beren gibi bir prenses.

"Abi çok iyi ya öleceğim!" diye bağırdı Güney heyecanla. Hemen yanındaki Memo'yla birbirlerine tutunmuşlar, kocaman açılmış gözleriyle ağızlarından akan suları zaptetmeye çalışıyorlardı. Her birimiz bu anın muhtemelen bir daha yakalayamayacağımız bir şans olduğunun da Alev'in bu jesti sadece ve sadece Rüzgar'a yapacağının da farkındaydık. Doğum günü özel programı gibiydi yaşadıklarımız adeta. Belki de bu yüzden müzik yavaşça solar, Rüzgar Alev'i selam vermesi için nazikçe yönlendirirken hemen alkışa başlayamamıştık.

"Rüzgar gibi gelip geçmek dedikleri..." dedi Beliz hayranlıkla. Müzik tamamen durduğundan sesi serada yankılanmış, herkesi şoktan çıkarıp hayata döndürmüştü. Kahkahalar, bağırışlar, alkışlar etrafımı sararken ben hareket ettirilmeyi bekleyen bir kukla gibi öylece durabildim sadece. Alev Rüzgar'a sarılıp kulağına bir şey söylemiş, sonra da halkadaki yerine dönmüştü. Sevgilim yeni başlayan müzikle birlikte kalabalığa selam verip gülerek üzerime geldiğinde bile suratına bakmaktan fazlasını yapamadım. Neyse ki tam o an Ela çakması için elini Rüzgar'a uzatıp absürtlüğümü gizlemişti.

Yutkundum. Ne diyeceğimi, hissettiklerimi nasıl açıklayacağımı bilmediğimden sadece önüme bakabiliyordum. Rüzgar sağ yanımdan üzerime eğilip yanağıma tatlı bir öpücük kondurana kadar içi boş bir yastık kılıfı gibi durmuş ve Tuğçe'nin yeni gelen şarkıyla kendini ortaya atmasını izlemiştim.

"Bu sayılmaz." diye fısıldadı Rüzgar kulağıma. "Bu sadece reklamlardı. Benimle finalde dans edecek kişi sensin."

Kaşlarım şaşkınlıkla yukarı kalkarken anlamadan Rüzgar'a baktım. Şüphesiz ki sözleri üzüldüğümü fark ettiği içindi. Ya da ben öyle olması gerektiğine o kadar emindim ki onun gözlerinde aşktan ve bana duyduğu hayranlıktan başka bir şey göremediğimde ikinci kez şok oldum. Hala imkansız geliyordu sanırım onun gibi ulaşılmaz birinin onca kişi arasından beni seçmesi. Ama hemen yanı başımdaydı işte. Öne eğilip dudaklarıma bıraktığı buse gibi elimi okşayan parmaklarının sıcaklığı da gerçekti. Aptalca sırıtarak önüme döndüm. Hayatımın bir noktasında gerçekten doğru bir şey yapmış olmalıydım. Teşekkürler Tanrım...

Ve ben bir ergen gibi kendi kendime gelin güvey olarak bir ruh halinden diğerine kayarken Tuğçe kuzeninin önünde durup onu yakasından yakalayarak piste çekiştirmişti. Caner'in ne kadar isteksiz olduğunu anlamak için onu azıcık bile tanımaya gerek yoktu. Mutsuzluk suratından akıyordu arkadaşımın. Muhtemelen pisti Oya'yla paylaşmayı tercih edecekti fırsatı olsa. Ama Tuğçe'nin katil bakışlarından mı bilinmez, az sonra uslu bir çocuk gibi kuzeninin adımlarına uyum sağlamıştı. Çalan şarkıda Jive yapmak nedense hiçbirimizin aklına gelmemişti şu ana dek. Oysa Tuğçe hepimizi gösterilerine hazırlamak için kick'ler savurmaya başladığında kusursuz bir uyumla oturmuştu hareketleri müziğe.

"Rock'n Roll baby!" diye bağırdı Güney tüm sululuğuyla olduğu yerde zıplayarak. Jive dansa kusursuz uyan müziğin ritmi benim içimde de aynı bir top gibi sekme isteği yaratmıyor değildi doğrusu. Ela yanımda parmaklarını şıklatarak salınıyor, Alev Hoca bile olduğu yerde Jive tekmeleri savuruyordu. Ve Caner... aylar önce parkeye adım atan o çekingen adam... özgüveni yerine gelmiş gerçek bir dansçıya dönmüştü gözlerimizin önünde. Oya'yla dans etme fikrindense onu yeteneğiyle etkileme yolunu kabullenmiş olsa gerek şimdi tüm hücreleriyle Jive yapıyordu.

Onun için öyle mutluydum ki heyecanıma kapılıp bağırdım avaz avaz. "Bravo Caner!" Herkese ve dansa küs geçirdiği onca yılın acısı çıkıyordu nihayet. Ve halkanın etrafını saran coşku ortamızda dans eden kuzenlerin enerjisinden beslenip her saniye biraz daha büyüyordu sanki. Benim de çalışmalardan bildiğim bir koreografiyi yapıyorlardı şu an ve ortaya atılıp onlara katılmamak için zor tutuyordum kendimi.

"I'm protecting! I'm protecting you!" diye şarkıya eşlik etti Memo müziğin sesini bile bastırarak. Gözlerini kapamış, bağırmaktan yüzü kıpkırmızı olmuştu ama keyfi fazlasıyla yerinde görünüyordu. Tuğçe Caner'in yanına geçip bize doğru bir kick serisine başladıklarında hep birlikte tezahürat ettik ıslıklarla ve sanki bir süperstara ulaşmaya çalışır gibi ellerimizi onlara uzattık.

"Nasıl değişmiş ya?" dedi Ela keyifle. "Valla bizim Caner olduğuna inanamıyorum. Helal olsun!"

İçimden kahkaha atmak geliyordu. Caner'in dansa dönmesinde azıcık bile katkım olduğunu düşünmek keyifle sırıtmam için yeterdi ya kuzenler danslarını bitirip selam verdiklerinde dayanamayıp "Caner! Süpersin!" diye bağırdım. Arkadaşlarım tezahüratlarda beni yalnız bırakmadığından bir uzaylı gibi kalmamıştım neyseki. Ama enerjim öyle yükselmişti ki, artık yerimde duramıyordum.

Ve müzik değişip "Taki Taki" başladığında ilahi mesajın da geldiğini düşünüp kendimi ortaya attım. Kiminle dans edeceğimi düşünmeden, hiçbir hareketi planlamadan, tamamen içimden geldiğince temel adımı atıyordum ritimle. Çemberi dolaşırken bir yandan yaptığım hareketlerle gözüme bir partner kestirmeye çalıştım, ama fazla düşünmeme gerek kalmadan Kuzey öne çıkmıştı. Ve böylece partnerimin de bana katılmasıyla bacaklarımda tutsak kalmış enerji tamamen serbest kalmış oldu.

Bir ve ki ve... üç ve dört ve... bum çıkı bum çıkı bum çıkı... Kulaklarımda inleyen davullar kalbimin Samba ritmiyle atmasına neden oluyordu şu an. İçimden geldiğince yaptığım solonun ardından Kuzey'in belimi yakalayıp beni döndürerek ileri savurmasıyla Promenade Run'a geçmiş, gökyüzünde süzülen kuşlar misali çemberi dolanmaya başlamıştık.

Samba gerçekten insanın içini kıpır kıpır eden bir danstı ve şarkının da enerjisiyle Alev'in bir nefes uzağımızda olduğu gerçeği kaybolmuş, sadece gerçek hisler ve dansa duyduğumuz aşk kalmıştı. Kuzey'le yeni adımlar deniyor, birbirimizle eğleniyor, seyirciyi de kendi coşkumuzun içine katıyorduk. Teknik kuralların yerini duygulara bırakmasıyla yaratıcılığımız da özgür kalmış, normalde cesaret edemeyeceğimiz kombinasyonları dener olmuştuk.

Kulağıma dolan iltifatlar, ıslıklar, alkışlar bedenimin kuş gibi oradan oraya süzülmesini sağlasa da bir an için Rüzgar'la göz göze kaldığımda onun bakışlarında yakaladığım hayranlık bacaklarıma tüm ömür yetecek ateşleyici gücün asıl kaynağıydı. Bu enerjiyle dönerek Kuzey'in önünde durdum ve müthiş bir final için beni gökyüzüne kaldırmasını bekledim. Başka biri ne yaptığımı anlamayabilirdi, ama partnerim gösterilerden birinde kullandığımız final pozunu hemen hatırlayıp harekete geçmişti. Bileklerimi yakaladığında ben de kollarımı kullanarak tüm bedenimi yukarı çektim ve Kuzey'in beni döndürüp başının üzerine kaldırmasına yardımcı oldum. Şimdi iki yana açtığım bacaklarımla onun tepesinden kalabalığa gülümsüyordum. Ama pozun sadece yarısındaydık henüz.

Kuzey kendi etrafında bir topaç gibi dönmeye başladığında iyice karnımı sıktım ve duruşumu korumak için nefesimi tuttum. Biz döndükçe renkler de tamamen birbirine karışıyordu. Aylarca doğru tekniği çalışmamış olsak tam şu an kusardım muhtemelen. Ama zihnimin bir kenarında uçuşan Alev'in talimatlarına uyarak son ana kadar dimdik durdum ve Kuzey sinyali verdiğinde başının üstünden ters dönüp kucağına oturdum. Şimdi nefes nefese partnerimle birbirimize bakıyorduk. Muhtemelen yaşadığımız haz ortak olduğundan gözlerimizde aynı parıltı vardı.

"Mikrofon böyle bırakılır." dedi Kuzey beni yere indirip dönmem için yönlendirirken. Sözleri yüzünden selam verirken kahkaha atmamak için yutkunmuştum. Yerime geçmeden Kuzey'i kucakladım ve uzattığı yumruğa karşılık verdim. Ba la la la... Allah'ım kanımda çalkalanan enerji öyle büyüktü ki hala dansa devam ediyordu sanki bacaklarım.

Halkada yeniden yerimi aldığımda "Ne kadar muhteşem olursa olsun bu da sayılmaz." dedi Rüzgar kulağıma eğilip. "Final dansı hala benim..."

Sırıttım. Yanağıma konan busenin etkisinde bir an şuursuzca ve boş boş bakakaldığımdan arkadaşlarımdaki garipliği hemen fark edememiştim. Tüm başların aynı yöne çevrildiğini anlamamsa Rüzgar'ın yüzündeki ani değişimi gördükten sonra oldu. Yeni başlayan şarkıya kimsenin eşlik etmemesi de aynı nedendendi elbette. Ve ben geç de olsa ortamın havasını anında buza döndüren meteoru sonunda görmüştüm.

"Bunları kim çağırdı?"

"Davetli mi bunlar da ya..."

"Ne alaka?"

Sağımdan solumdan müziğin sesi arasında kulağıma ulaşan cümleler sanki kendi aklımdaki çığlıkların dışa vurumuydu. Kaan mı? diyordu iç sesim şok içinde. Ve Rüya... Rüya mı? Gerçek değildi şüphesiz gördüklerim. Oysa iki sevimsiz hayalet kanlı canlı üzerimize doğru geliyordu şu an.

"Onları sen mi çağırdın?" diye sordu Rüzgar gözlerini çatık kaşlarla izlediği düşmanlarından ayırmadan. Sorunun cevabını bildiğinden bana bakmamıştı, emindim. Yine de midemin ezilmesine engel olamadım. Böyle bir şey nasıl olmuştu? Kim, neden....

"Vay vay vay..." dedi ortamıza ulaşmış olan Kaan gevrek gevrek. "Harbi organizasyon yapmışsınız yalnız." Rüya hemen onun arkasında ve sessizdi. Kaan "Doğum günün kutlu olsun bro!" dediğinde gözleriyle Rüzgar'ı baştan aşağı süzüp o sinsi tebessümüyle bana bakmıştı.

Cebindeki kumandanın tek tuşuna dokunarak serayı anında sessizliğe boğan Güney "Siz nereden duydunuz da geldiniz abicim?" dedi kaba olmayı umursamadan. İçimizden kimsenin, hele de benim bu iki yabancı otu gönül rızasıyla kendi bahçemize sokmayacağına emin olmalıydı. Fakat Kaan'ın soru karşısında iyice büyüyen sırıtışı aksini iddia eder gibiydi.

"Neden ki?" dedi anlamamış gibi tek kaşını kaldırıp. "Oya herkes geliyor deyince uğramamak ayıp olur diye düşündüm. Rüya da salondaydı şans eseri, atlayıp hemen geldik."

"Ah ne de güzel yaptınız..." dedi Kuzey sıktığı dişleri arasından. Gerginlik müziğin yerini alan sessizliğin her notasına sıkışmıştı şimdi.

"Ah, bir de hediye aldık tabi. Rüya'cım..."

Kaan harekete geçmesi için işaret verdiğinde Rüya zevkle Rüzgar'a doğru ilerleyip elinde taşıdığı kutuyu uzattı. "Kaybettiğinde çok üzülmüştün. O günden beri aynısını bulmak için epey uğraşıyorum."

Dehşetle bir Rüzgar'a bir kutuya baktım. Uğraşıyorum derken nasıl günler öncesinden bu anı düşünüp planlar yaptığından bahsediyordu Rüya şüphesiz. Kaan bir yolunu bulup partimizin içine sızmayı başaramasaydı da o bir şekilde Rüzgar'a hediyesini vermeyi planlamış, bahsettiği kayıp bileklik her neyse onun aynısını bulmak için debelenip durmuştu demek.

Dişlerimi alt dudağıma gömüp Rüzgar'ın bir şey demesini bekledim. Ama onun kıpırdamadan suratına baktığını gören Rüya davet beklemeden harekete geçip kutuyu açmıştı bile. İçinden çıkan deri bilekliğin koncasını açıp Rüzgar'ın bileğine uzandı. "Gel de takalım."

Neyse ki tam o an sevgilimin çevik bir hareketle kendini geri çekmesiyle eli havada kalmıştı. "Gerek yoktu." dedi Rüzgar. "Boş yere zahmet etmişsiniz. Şu köşeye bırak istersen."

Rüya bir süre bir şey diyecekmiş gibi sevgilimin suratına baktıktan sonra aralık kalmış dudaklarını kapamayı başarıp gülümsedi. Muhtemelen benim sinirlerimi daha da bozacak bir şeyler yumurtlamaya hazırlanıyordu ki Kaan'ın sesi araya girdi bu kez.

"N'apıyorsunuz böyle halka olmuş? Kutu kutu pense falan mı oynuyorsunuz?"

Kaan kendi sevimsiz esprisine gülerken "Ne yapıyor gibi görünüyoruz Kaan'cım?" dedi Tuğçe en aksi tavrıyla. "Bir araya gelip armut toplayalım dedik. Katılır mısın? En iyisini ayırmıştık."

"Yapıştır..." diye mırıldandı Ela yanımda.

Tuğçe'nin neye bozulduğunu halkanın etrafında anlamayan yoktu şüphesiz. Daha içeri attığı ilk adımda Oya'nın davetiyle geldiğini söylemişti Kaan. Herkesin önünde Tuğçe'yle açık açık flörtleşirken ne kadar yüzsüzse şimdi de aynı pişkinlikteydi. Onun gibi birinden ne ummuştu Tuğçe bilmiyordum ama daha günler önce partiyi birlikte terk ettiği adamın ne ara Oya'yla bu kadar yakınlaştığını sorguluyordu muhakkak. Gözlerindeki nefret öyle barizdi ki aklından geçen zehirli planlar yeşillerine yansımıştı şu an. Hemen yanında duran kuzeninin de ondan geri kalır yanı yoktu ya, Caner'in bakışları bir cevap arar gibi Oya'nın üzerinde geziniyordu.

O cevabı yanlış yerde aradığını söyleyebilseydim keşke arkadaşıma. Kafasını başka yöne çevirmesini, önüne bakmasını, ancak o zaman doğruları bulabileceğini anlatabilseydim... Belki de ona yeniden huzuru getirecek kişi düşündüğünden de yakınındaydı. Oysa o da diğer herkes gibi ortamıza doğru hareketlenmiş düşmana dikmişti gözlerini. Oya'nın da Kaan'ın yanına doğru ilerlediğini fark ettiğim an midemdeki kasılmaya engel olamadım.

"İyi ki geldin." dedi Oya elini Kaan'a uzatıp. "Ben de tam sıradaki şarkıda bana kim eşlik edecek diye düşünüyordum. Güney'cim, başlat hadi müziği. Devam edelim oyuna."

Ağzıma gelen kusmuğu bastırmak için yutkundum. Oya Kaan'a oynadığımız oyunun kurallarını anlatmak için kulağına eğildiğinde etime geçirdiğim tırnaklarım bile öfkemi kontrol etmeme yeterli değildi. Bu, göz göre göre kötülük yapmak değildiyse neydi Allah aşkına? Caner'in iki adım öteden nasıl baktığını bile bile neden yapıyordu Oya bunu? Nasıl onu bu kadar seven birine karşı bu denli acımasız olabilirdi insan? Anlamıyordum.

Fakat daha hiçbir şey görmemiştik. Oyun yeni başlıyordu. Güney istemeyerek de olsa müziği yeniden açtığı an Kaan sweatshirt'ünü çıkartıp kenara attı ve Oya'nın tam karşısına geçti.

"Kutu kutu pense..." dedi tüm dünyaya yetecek bir özgüvenle sırıtarak.

Onun ne yaptığını anlamadan durduğumuz birkaç saniyenin ardından Kaan olduğu yerde ters takla attığında gecenin düşündüğümden uzun olacağını kabullenmiştim. Hayır, bu bir oyun değildi, resmen savaş meydanıydı. Ve Kaan'ın da elindeki en iyi silahı, dansını kullanarak hepimizi alt etmeye çalışacağını artık biliyordum.

Hodri meydan diye düşündüm sinirle. Bu gece onun zaferiyle bitmeyecekti.

***

-BÖLÜM SONU-

Bol danslı bir bölümün burada sonuna geldik. Sonraki bölüm aynı gazla, bol bol dans, entrika, yalan-dolan ve kapışmalarla geçecek :) Kaan da Rüya da ortalığı karıştırmak için hazır. Ama İrem'in de yanında Ela var, Beren var ve şimdi bir de kızgın bir boğa kıvamına gelmiş Tuğçe var. Neler olur dersiniz? (İddia ediyorum, tahmin edemeyeceğiniz şeyler olacak :))) Hızla yazmak için elimden geleni yapıcam, siz de yorumlarınızla, beğenilerinizle bana destek olursanız pek şukela olur :)

Hepinizi kocuman öperim :)

E.Ç.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top