Bölüm 11
Everything has changed...
***
BÖLÜM 11:
NORMALİM, NORMALSİN, NORMAL
"Sen gelmiyorsun galiba?"
"Ha... ne?" dedim panikle.
Meriç'in sesiyle daldığım rüyadan gerçek hayata bodoslama düşmüştüm resmen. Öyle görünüyordu ki ben bir düşünceden öbürüne koşarken çoktan okulun önüne park etmiştik ve Meriç şimdi gözlüklerinin altından merakla ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. "Geliyor musun yoksa bugün antrenmana arabadan mı katılacaksın?"
"Geliyorum patlama!" diye homurdandım.
Ben ne kadar aksiysem Meriç o kadar mutlu görünüyordu bu sabah. Nedense artık... O, çantasını sol omzuna atıp kapımı açmaya gelene kadar ben daha kemerimi çözmeyi bile başaramamıştım.
"Artık gözlerin açık da mı uyuyabiliyorsun yoksa İrem?" diye sordu nihayet toparlanıp arabadan indiğimde.
"Ne komiksin." dedim suratımı asıp. "Bakıyorum yine neşeli tarafından kalkmışsın."
Sözlerimle o kendini beğenmiş gülüşü dudaklarında belirmişti. "Ben hep neşeliyim güzelim." dedi kolunu omzuma atıp ve onunla birlikte villanın kapısına doğru ilerlememi sağladı. Normal davranıyordu. Rahat, vurdum duymaz ve her zamanki Meriç gibi... Ama ben kesinlikle normal değildim. Ne kadar uğraşırsam uğraşıyım normal olmanın yanına bile yaklaşamıyordum. Meriç'in eli omzumdan belime kaydığında ve beni nazikçe kapıdan içeri ittiğinde tüm bu ayrıntıları fark eden beynime lanet ettim.
Ne değişmişti bilmiyordum. Onca zaman yan yana, dip dibe dans ettiğim adamdı o sonuçta. Bir koca günü baş başa geçirdik diye bir anda arkadaşlığımız boyut atlayacak falan değildi. Yine de, gece boyunca düşünmeden geçirdiğim tek bir saniye olmamıştı. Yaptığımız konuşmayı, birbirimize bakakaldığımız o anı ve tabi en çok da sonrasını...
Garip bir şekilde yeniden huzuru hissetmiştim onun yanında. O çatı katında ve o koltukta baş başa film izlerken dışarıdaki dünya ilk kez bize dokunmadan döner gibiydi. Bora'nın tehditkar mesajı ekranda belirdiğinde bile Meriç'in telefonu elimden alıp onun numarasını sonsuza dek silmesine ses etmemiştim. O odada Meriç'le olmak, gülmek, omzunda uyuya kalmak... Hepsi normaldi. En azından belli bir ana kadar kendimi bu yalana inandırmıştım.
Oysa saat on bire gelirken o artık hazırlanması gerektiğini söyleyip yanımdan ayrıldığında anlamıştım bendeki anormalliği. Bir kez daha Meriç'in nereye gittiğini, neden gittiğini sorgularken bulmuştum kendimi. Delice çalışan beynime engel olmak için verdiğim mücadeleden daha da yorgun düşmüş, gün sabaha dönerken kendimle verdiğim savaşı kaybedip yatağımda sızıp kalmıştım.
Tek bir gerçek vardı, o da Meriç'in gece boyunca evde olmadığı... İçimdeki sese defalarca kez bunun herhangi bir geceden farklı olmadığını hatırlatsam da farklıydı, biliyordum. Her şeyden önce ben farklıydım. Farklı düşünüyordum, farklı hissediyordum ve bu yeni farkındalıkla ne yapacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu.
Antreye gelip de Meriç soyunma odalarına yöneldiğinde bir kez daha kendime hatırlattım. Bora yüzünden karman çorman olan aklım bana garip oyunlar oynuyordu ve bu saçma düşüncelerin tek nedeni duygusal olarak yaşadığım çöküntüydü. Nokta!
"Salonda görüşürüz." dedim soyunma odasına girmeden. Yüzüme takındığım neşenin olabildiğince gerçek görünmesini denediysem de başarılı olmadığıma emindim.
Neyse ki "İrem!" demişti tam o sırada Oya. Dikkatim anında ona ve üzerindeki kırmızı elbiseye kayarken sonunda ilgimi Meriç'ten başka bir şeye verebildiğim için rahatlamıştım. Minik dansçıların ve üzerlerini değiştiren kursiyerlerin arasından kendime yol yapıp onun yanına ulaştım.
"Nasıl?" dedi Oya odadaki boy aynasının karşısında etrafında dönüp. Yüzündeki hoşnut ifadeye bakılırsa sorunun cevabını zaten biliyordu.
"Alev alev!" dedim gözlerimi kocaman açıp. "Sanırım popona dokunmak istiyorum."
Oya kahkaha attı. "O zaman karar verilmiştir, gösteride bunu giyiyorum."
"Ne gösterisi?" dedim merakla. Bir yandan köşeye geçip eşyalarımı çantamdan boşaltmaya başlamıştım.
"Alev Hoca dün mesaj attı." diye açıkladı Oya yanıma gelip. Üstünden çıkartmak için kırmızı elbisesinin fermuarına uzanmıştı. "Özel bir davet mi ne varmış. Bizim de katılıp gösteri yapmamız gerekiyor. Okulun yatırımcılarından birinin isteği anlaşılan, yoksa Alev böyle son anda çıkan emrivakilerden nefret eder."
Bir yandan kotumu çıkarmaya çalışıyor, bir yandan düşünüyordum. Bu benim de dahil olacağım bir gösteri mi olacaktı acaba, yoksa Alev özellikle mi istediği dansçılara mesajla haber vermişti.
"Senin canın mı sıkkın?"
Antrenman kıyafetlerini giyerken Oya'nın yandan yandan beni izlediğinin farkındaydım. "Yo, gayet iyiyim." dedim ayakkabılarımı bağlayıp. Konuyu burada kapatmak için o an kaçmaya hazırdım, ama şimdi Oya da yanıma oturmuştu.
"Olanları duydum." dedi. "Ne olduğunu sormayacağım ama konuşmak istersen ben buradayım, tamam mı?"
Oya'nın şefkatle sıktığı elime bakıp gülümsedim. Herkesin aksine beni ve yılan hikayesine dönen hayatımı deşmediği için müteşekkirdim. "Belki daha sonra." dedim dürüstçe. Sonra da ayaklandım. "Hazırsan aynalıya geçelim mi?"
Bu teklifimle Oya'nın yüzü bariz bir şekilde kasılmıştı. "Şey..." dedi benden kaçan gözleri ortalıkta dolanırken. "Aslında birazdan orada gösteri çalışmamız var bizim, ama sen de kenarda kendin çalışabilirsin tabi. Alev bir şey demez bence."
Onun neden bu kadar huzursuz olduğunu anlamadan omuz silktim. "Sorun değil, biz Meriç'le başka salona geçeriz o zaman."
Bu kez Oya tamamen dehşet içinde bakmıştı bana. "Senin haberin yok mu?" dedi çekinerek.
Oya karşımda şekilden şekle girerken daha huzursuz olamazdım. "Neden haberim yok mu?"
"Alev Hoca Meriç'i de seçmiş." dedi sonunda. "İki çift yeterli olur demişler. Ela'nın işi olunca Rüzgar'la benim dans etmemi istedi. Meriç de Tuğçe'yle çıkacak."
Midemde bir yanma hissettiysem de bozuntuya vermemeye çalıştım. Alev Hoca'nın neden beni seçmediğine hayıflanacak kadar kendimi beğenmiş değildim, ama Meriç'in bana hiçbir şey söylemediği gerçeğine takılmıştım.
"Alev Hoca yapar bunu hep." dedi Oya suratımdaki ifadeyi fark etmiş olsa gerek. "Önceki gösterilerden bir parça seçmiştir kesin. E, az vakit var diye de koreografiyi bilenlerden bir grup yapmıştır kendince."
"Öyledir tabi." diye mırıldandım, ama çıkışa doğru ilerlerken Meriç'e duyduğum öfke genzimde yükselmeye başlamıştı bile. Bir yanım küskün bir kız çocuğu gibi çatı katındaki salona saklanmak ve sinirimi atana kadar bir başıma tepinmek istiyorduysa da içimdeki savaşçı aynalı salona giden Oya'yı takip etmem konusunda beni ikna etmişti.
"Ne kadar sürecek çalışmanız?" dedim sesimin umursamaz çıkmasına özen göstererek. Oya "Bir iki saat herhalde" dediğinde ters bir tepki vermemek için özellikle nefesimi tutmuştum. Villanın bahçesinden ek binaya geçerken güçlü ve kendinden emin duruşum yüzünden neredeyse kendimle gurur duyacaktım ki sevimsiz Tuğçe'nin küçümseyen bakışları bana anında haddimi bildirdi. Salonun girişindeki koltuklarda oturmuş, hemen yanındaki Meriç'le güle eğlene telefondan bir şeyler izliyorlardı. Tuğçe vaktini birkaç saniye daha benimle harcamak istemezmiş gibi gözlerini devirip Meriç'e döndüğünde sahip olduğuma inandığım tüm kontrolü yitirdiğimi hissettim.
Sakin diye uyardım çığlıklar atan iç sesimi. Bu insanlara, hele de bana gösteriye seçildiğini haber verme gereği bile duymayan Meriç'e duygularımı belli edecek kadar zayıf değildim. Burnumdan soluduğum halde salona girerken Oya'nın dinlemediğim sözlerine gülümsemeye çalıştım. Her zamanki gibi bir köşede tek başına çalışan Rüzgar'ın gözleri bir an için bana kaydıysa da ilgisi hemen sonra yeniden kendine dönmüştü. Ukala dümbeleği diye geçirdim içimden sinirle. O, müzik setinin başında telefonuyla oynayan Alev, uyuz Tuğçe ve hatta Meriç... O an herkesten ve her şeyden nefret ediyordum. Meriç'in bana doğru geldiğini fark ettiysem de bacağımı bara yaslayıp esnemeye başladım.
"Bizim bir iki saat gösteri çalışması var." dedi Meriç yanıma gelip sırtını bara yasladığında.
İyi ki söyledin dememek için dudağımın içini ısırıp "İyi." dedim ve öne eğilip ayak uçlarıma kapandım. Başımı kaldırdığımda Meriç kaşları havada beni izliyordu.
"İyi." dedi sanki bende ne gariplik olduğunu anlamaya çalışır gibi. "Sen çalış, sonra birlikte koreografilere bakarız."
"İyi!" dedim bu kez daha sert.
Meriç bir şey diyecek gibi ağzını açmıştı ki Alev'in sesi hepimizin bakışlarını üzerine çekti. O andan sonrası seçilmiş dansçılar için zorlu bir gösteri provası, benim içinse antrenman yapmaya çalışmakla geçirdiğim bomboş ve gereksiz iki saatti. Görünüşte koreografimizde takıldığım yerleri düzeltmeyi deniyordum. Oysa gerçekte tek yapabildiğim durmadan Meriçlere kayan bakışlarımı zapt etmekle uğraşmaktı. Bir noktadan sonra bana katılan Memoji yalnızlığıma ortak olmuş olsa da benim aksime o halinden mutlu görünüyordu.
"Alev yıldızlar takımını toplamış yine." demişti her zamanki sevimli gülüşüyle. O bile bir kenara atılmış olduğumuz gerçeğini umursamazken bana ne oluyordu bilmiyordum, ama gösteri çalışması iki saatten üç saate, sonra da bir dördüncüye daha uzadığında pes edip "ben gidiyorum." dedim.
Memoji ne yersiz öfkemi fark etmiş ne de dört saatin sonunda antrenmanı noktalamama şaşırmıştı. "Dur ben de geliyorum." dedi. "Bunların bırakacağı yok çalışmayı. Gidip bir şeyler mi yesek?"
Bir an onu kibarca reddedip eve dönmek ve pijamalarımla kendi dramımın içinde boğulmak istedim. Memo'nun insana garip bir huzur veren o samimi gülüşü olmasa belki düşündüğümü yapardım da. Oysa az sonra kendimi bile şaşırtarak "Olur." demiştim. "Duş alayım kapıda buluşalım olur mu?"
"Hadi o zaman." dedi Memo neşeyle. Onun peşinden salondan çıkarken bir an için Meriç'le göz göze gelmiş olsam da bakışlarımı anında kaçırmıştım. İyi çalışmalar sana tatlım diye geçirdim içimden ve duyduğum garip hazla soyunma odasına dönüp üzerimdeki terli kıyafetlerden kurtuldum. On beş dakikanın sonunda kotum, tişörtüm ve ıslak saçlarımla olabildiğince sıradan ve bir o kadar gitmeye hazırdım.
"Ne yemek istersin?" dedi Memo villadan çıktığımızda.
Omuz silktim. "Bana fark etmez. Bu yakınlarda oturacak bir yer var mı?"
"Aslında... hep gittiğimiz bir yer var ama bizim kızlar pek sevmiyor. Kilo alacağız diye yemiyorlar hiçbir şey."
"Tam da bana göre bir yere benziyor." dedim sinsi bir gülüşle. Tüm dünyayı karşıma almaya hazır bu isyankar ruhumun o an ekstra kaloriden daha çok neye ihtiyacı olabilirdi ki?
"Seni her gün daha çok seviyorum." dedi Memo tepkim karşısında. "O zaman tattığın en iyi hamburgeri yemeye hazır ol!"
Abarttığına emindim. Yine de sesimi çıkarmadan onunla birlikte sakin sokakların arasından yürümeye başlamıştım. Okulun olduğu siteden çıkıp iki sokak geçtikten sonra sonunda Memo bordo tenteli, küçük bir dükkanın önünde durup "Geldik!" dedi. Üzerinde Nimet yazan hamburgerci benim ilk görüşte güvenimi kazanamasa da Memo'yu heyecanlandırmışa benziyordu.
"Çok açım!" dedi bir anda önüme geçip.
Dışardan bakıldığında insanların yiyip hızla kalktığı minik bir büfe gibi görünen mekanın ancak içine girdiğimizde gerçek boyutlarını anlamıştım. Tahmin ettiğimin aksine içerisi Amerikan filmlerinde gördüğüm yol kenarı restoranlarına benzer şekilde dekore edilmişti. Memo kırmızı oturma gruplarından birine yönelince ben de mecbur onu takip edip karşısına yerleştim.
"Beğendin mi?" dedi merakla etrafı incelediğimi görünce.
Ne yalan söyleyeyim, gerçekten beğenmiştim. "Böyle bir yer hayal etmemiştim doğrusu." dedim gözlerim duvarda asılı olan yüzlerce plakanın üzerinde gezinirken. O sırada yanımıza gelen tombul kadın bir gölge gibi üstümüze çökene kadar restoranın bir köşesindeki ışıklı müzik kutusunu da başka bir köşede yanıp sönen retro ateriyi de fark etmiştim.
Üzerindeki kırmızı önlük ve elindeki sipariş defteriyle başımızda dikilen bu kadın da aynı Amerikan filminin oyuncularından birine benziyordu. "Hoş geldin Memo." dedi beni şaşırtacak derece kalın sesliyle. "Ne yiyorsun bakalım bugün?"
Memo'nun gözleri neşeyle açılmıştı. "Nimet ablacım ben şu ikiz kule menünden alayım." dedi heyecanla. "Bir de çilekli milkshake. Ha, yanında da kurabiyelerden getirsene be. Hani şu çikolatalı olanlardan."
Nimet abla erkeksi duruşuna rağmen Memo'nun enerjisiyle keyiflenmiş gibiydi. Sağ dudağı yukarı kıvrılırken bana dönüp "Sen ne istiyorsun güzel kız?" dedi. "Baştan söyleyeyim salata falan yok burada."
Memoji'yle bir an göz göze gelince gülümsedim. "Merak etme ablacım. Benim salatayla falan işim olmaz zaten. Sen bu çocuk ne istediyse aynından getir bana da."
Nimet abla iştahımdan da samimiyetimden de hoşlanmıştı besbelli. Memo'ya benim de yakaladığım göz kırpışı ardından yanımızdan ayrılmış, sonra da iki dev kola bardağıyla soslu patates tabağını bırakmak için geri gelmişti.
"Çerezler müesseseden." dedi bu kez bana gülümseyerek.
O an burnuma dolan kokudan da gözümü doyuran bu büyük porsiyonlardan da aşırı mutluydum. O gün belki de ilk kez kendimi yeniden iyi hissettiğimi itiraf etmeliydim. Patatesi sosuna banıp ağzıma attığımda hayattaki tüm kötülükleri çözebilecek güzel bir yemek olduğunu düşündüm elimde olmadan. Memo'nun masanın öteki yanından bana güldüğünü fark ettiysem de parmaklarımı yalamayı ihmal etmemiştim.
"Meriç seni buraya getirdiğim için beni öldürecek." dedi Memo aynı anda ağzına attığı bir dolu patatesi çiğnemeye çalışırken.
Bu düşünce fazlasıyla hoşuma gitmişti. "Meriç dönsün de kendi..." diye söze başladım, ama o sırada masamıza ulaşan ikiz kuleler dikkatimi tamamen dağıtmıştı. "Bunların hepsi bize mi?" dedim ağzımı kapatabildiğimde. Şimdi önümde kat kat uzayan iki büyük hamburger kulesi vardı.
"Ee, ikiz kulelerden isteyen sen değil miydin?" dedi Memo halime gülüp. Muhtemelen bir hafta uğraşsam ancak bitirebileceğim dev menü önümde yatarken elimde olmadan ben de gülmeye başlamıştım. "Sanırım beni bunu yerken görseydi Meriç gerçekten kalp krizi geçirirdi." dedim bu düşüncenin verdiği hazla kahkaha atarken. Tam o sırada biricik partnerimin karizmatik suratı mekandan içeri girmemiş olsa uzun bir süre daha onun hayaliyle eğlenebilirdim. Oysa şimdi elimdeki patates ve üzerinden kucağıma damlayan sosla öylece kalakalmıştım.
Meriç'in hemen ardından içeri giren Oya bizi gördüğü gibi yanımıza yönelirken Meriç olduğu yerde kalıp sadece bana bakmıştı. Ağır ağır masaya yaklaştığında gözlerini önce önümüzdeki yemeklere sonra da bana dikti ve "yuh!" dedi.
Ne diyebilirdim ki? Öfkeli bir boğa gibi hissetmeme yol açan kendisiydi. Ve öfkeli bir boğayı doyurmak asla kolay olmazdı.
"Tam zamanında geldiniz." dedi Memo Oya'nın oturması için kenara kayıp. Bense hala bir domuz gibi suratımı asmış hareket etmeden Meriç'e bakıyordum.
"Helal olsun oğlum sana." dedi Meriç tepsideki patateslerden birini Memo'ya fırlatıp. Benim kıpırdamadığımı gördüğünden mecburen diğer köşeden dolanıp yanıma oturmuştu. "Ne demeye bu obura öğretiyorsun böyle yerleri? Boyuna posuna bakmadan bir de gidip en büyük menüyü söylemiş."
Memo da ben de kendimizi savunmak için hareketlendiysek de öne uzanan Oya konuşmamızı engellemişti. "Ay bugün ben de yiyeceğim bana ne." dedi günah çıkartır gibi. Sonra da Memo'nun tepsisindeki kulelerden birini eline aldı. Hamburgerin içindeki sos parmakları arasından kollarına akarken yanımdaki adama duyduğum sinire rağmen gülme isteğimi bastıramadım. Bir an sonra Oya'nın kendi de dahil hepimiz kahkahalarla gülüyorduk. Memo partnerine bir tomar peçeteyle yardım etmeye çalışırken ben yandan yandan Meriç'e baktım. İtiraf etmek istemiyordum, ama suratındaki muzip gülüşle Meriç o ana kadar kalbimde taşıdığım tüm öfkeyi darmaduman ediyordu.
"Tamam hadi, tamam. Al sen de benimkilerden birini." dedim tepsimi hafifçe ona itip.
Pes etmiş gibi başını sallarken bir yandan beni izliyordu. "Ben seninle ne yapacağım?" dedi gözleri yüzümde dolanırken. Bir an sonra üzerime doğru eğildiğinde amacını kestiremediğimden nefessiz kalmıştım. Onun benimle ne yapacağına emin değildim. Ama o an benim içimden kesinlikle çok yanlış şeyler yapmak geliyordu. Yanaklarımın ısınmaya başladığını fark ettiğimde panikle önüme dönmek istedim ama Meriç çenemden tutup dudağımın kenarındaki sosu silmişti.
O benim halimle dalga geçip önündeki hamburgere döndüğünde ben sadece yutkunabildim. O an için yapabileceğim tek şey kafamı patateslerin içine gömüp her şeyin normal olduğunu tekrar ve tekrar kendime hatırlatmaktı.
Her şey normal, normal, normal...
Çok normal amk dedi iç sesim. Ne diyebilirdim ki? O benim iç sesimdi ve ağzı biraz bozuk olsa da haklı olduğunu biliyordum.
*****
- BÖLÜM SONU -
Bölümü okurken karnı acıkanlar el kaldırsın :)
Önceki bölümde size gece dışarı çıkacağımızı söylemiştim ama araya Memoji'li bir bölüm alalım dedim. Sonraki bölüm söz gece eğlencesindeyiz :)
Hadi madem, şu ana kadar ki en favori karakterinizi de seçin:
İrem
Meriç
Rüzgar
Oya
Memoji
Tuğçe
Kuzey
Güney
Beliz
Alev Hoca
**
Sonraki bölüme kadar öpücükler...
Ha bir de beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum. ÇOOOOK rica ediyorum bol bol yorum bırakın, bıktırın beni, gına gelsin, o kadar yani :D
xxxx
E.Ç
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top