⚜️İtiraf, Hakikat ve Tertip⚜️
1420 Senesi - Kış Mevsimi
GERBENA İMPARATORLUĞU
Rastan Şehri - Rivlev Sarayı
O gün konsey diğer günlere göre oldukça hareketliydi. Aspargon hanı Korkut Han Ashan sınırına dayanmıştı. İmparator Vladimir çenesini ellerine dayamış konuşulanları dinliyordu. Çoğu askeri birlikler yollama tarafıydı, kalanlar ise Ashan'daki askerlerin yeterli olacağını söylüyordu. İmparator da bu şekilde düşünüyordu. Konseyin kapıları hızla açıldı ve kapıda Prenses Çiğdem göründü. Siyah saçları omuzlarından sarkmış, elmaslarla süslü tacı başında, yeşil gözleri öfkeli, kaşları çatıktı. Beyaz teni üzerinde erguvan rengi elbisesi oldukça güzel görünüyordu. Fakat yüz ifadesi bu güzelliğin tehlikeli olabileceğini de söylüyordu. Konseydeki adamlar suskunluğa bürünüp şaşkınca içeri giren bu kadına bakarken Çiğdem, "Daha ne bekliyoruz? Birlikler neden hala yola çıkmadı? Biz ki kuzeyin tek İmparatorluğuyuz, bir sömürgeyi bile elimizde tutmaktan aciz miyiz de kenara geçmiş olan biteni izliyoruz?"dedi yüksek sesle.
Danışmanlardan Kosta, "Kadınların konseye katılması uygun değildir."dediğinde Çiğdem alayla güldü.
"Ben burada Prens Nikolai dışında başka adam göremiyorum."dedi Kosta'ya bakarak. Adam öfkeden kıpkırmızı kesilirken Çiğdem umursamadan yanlarına kadar yürüdü. Nikolai'ın sağındaki yerini aldı. Gözleri İmparator'daydı.
Vladimir, "Ashan'daki askerlerimiz bu işin üstesinden gelecektir."
"Ashan halkı Aspargon'a katılmaya dünden razıyken askerlerimiz kime karşı savaşacak? Halk bu kadar zulüm görmeseydi bizden kopmak istemezlerdi."
"Onlar bizim sömürgemiz Prenses."dedi Rubin. "Bize itaat etmek zorundalar."
Çiğdem ona döndü. Gözlerindeki öfke hissediliyordu. "Bizim kölemiz olmaktansa Aspargon'un özgür vilayetleri olmak hepsine daha cazip gelmiş belli değil mi? Eğer biz sömürge olmalarına rağmen onlara insan gibi davransaydık bizden ayrılmak istemezlerdi."
Kosta, "Bunca yıl durduktan sonra bu özgürlük sevdası nereden çıktıysa..." Çiğdem bu adamların ahmaklığı karşısında hayretler içinde kalıyordu. Koskoca imparatorluğun konsey üyeleri bu körler sürüsünden mi oluşuyordu gerçekten? Önce Artena, şimdi Ashan kaybediliyordu. Bunun diğer ülkelerin gözünde ne anlama geldiğini görmüyorlar mıydı? Basit bir hanlık iki sömürgelerini onlardan alıyordu. Gerbena sömürgelerini gözden çıkardıysa güç kaybeden konumuna geçmiş demekti.
Nikolai, "Çiğdem'in haklı olduğunu kabul etmek o küçük egolarınızı bu kadar mı zedeliyor beyler? İki sömrügeyi Aspargon'un eline bırakıyoruz. Bunu gören Melbros ve Bresna bağımsızlık için isyan çıkardığında ne yapacağız? Arbatun gücümüzü azaltmak için desteğini vermeye dünden razı."
Stenan, "Prensesin ablası olarak onun oğluna yıllarca sahip çıkan Kraliçe böyle bir plan yapıyorsa kardeşini çoktan gözden çıkarmış demektir."diyerek farklı bir yaklaşım ortaya attı.
"Ayça benim ablam olduğu kadar Arbatun'un da Kraliçesi. Sırf benim için Arbatun'un Gerbena ile yarışını sonlandırmayacaktır. Tıpkı benim sırf Korkut'un ablası olduğum için topraklarıma girmesine göz yummayacağım gibi!" Gözleri herkesin üstünde gezindi. "Artena'dan sonra Ashan da kaybedilirse olacakları düşünün. Prens Melbros ve Bresna konusunda haklı."
Rubin, "Hasbükan'dan aldığımız topraklar bu kaybı telafi edecektir."
Nikolai, "Hasbükan'ın yükselmesinden önce zaten bizim olan toprakları kazançtan mı sayıyorsunuz?"
Kosta, "Sömürgeler için kendi askerlerimizi feda edemeyiz."
Nikolai, "Sömürgeler için değil İmparatorluğun itibarı için görevlerini yerlerine getirecekler!" Gözleri babasına döndü, "Bu konuda bir şey yapmak zorundayız. Görmüyor musun?"
"Ashan'daki askerlerimiz gerekeni yapacaktır. Genç han için boşuna kaygılanıyorsunuz."dedi rahatça. Nikolai'ın öfkeden gözleri büyümüştü. Çiğdem onu kolundan tuttu. Konseyin içinde baba oğul daha fazla karşı karşıya gelmemeliydi. "Prensesin seni mutlu etmek dışında başka bir görevi olmadığını hatırlatmak isterim. Tüm kuralları yıkıp evliliğinize onay vermem, konseyime böyle saygısızca girebileceği anlamına gelmez! Burası Aspargon değil! Kadınlar yerini bilecek!"
Nikolai, "Evet kadınlar yerini bilecek. Çiğdem yerini çok iyi biliyor. Tahtın oyuncak bebeği olacak bir kadın değil ve bunu vakti geldiğinde hepiniz göreceksiniz!" Hızla arkasını döndü. Tam çıkacakken babasına baktı, "Kaybeden İmparator olarak anılmak ancak sana yakışır!"dedi ve salonu terk etti. Çiğdem de yüzünde gururlu bir gülümsemeyle peşinden çıktı.
Koridor boyunca hızla ilerlediler. Koridorun sonunda Nikolai öfkeyle bağırdı. "Şu olanlara bak! Topraklarımızı kaybetmek hiç canlarını sıkmıyor! Korkut dünkü çocuk değil görmüyorlar mı?" Mektup arkadaşlıkları güzeldi fakat iş topraklara geldiğinde Nikolai arkadaşlık tanımazdı. İmparator olduğu vakit dostluklarının farklı şekilde ilerleyeceği belliydi. Zamanı geldiğinde karşı karşıya çarpışacaklarını öngörmek zor değildi.
Odalarına gidene kadar bir şey konuşmadılar. Fakat Nikolai'ın öfkesi adımlarının sertliğine yansıyordu. Nihayet odalarına girdiklerinde konuştu. "Korkut Ashan'ı soydaşlarını kurtarmak için istiyor. Böylece kendini diğer ülkelere ispatlayacak. Babası Artena'yı, kendisi Ashan'ı bizden almış olacak. Gerbena'ya diz çöktüren hanlar olarak tarihe yazılmak istiyorlar. Bu kadarına izin vermemiz mümkün değil!"
Vladimir o ahmaklarla ülkeyi batırdıkça batırıyordu. Hasbükan'dan alınan eski topraklarını kazanç olarak görebilirken onlar için çok daha önemli olan toprakların kaybını önemsiz gösteriyorlardı. Valdimir böyle düşünerek yönetimden ne kadar uzaklaştığını gösteriyordu. Yaşlanmıştı. Yorulmuştu. Devlet işlerine kafa yormak istemiyordu. Konsey ne derse onu yapmak işine geliyordu. Görünürde İmparatordu sadece. Kararları konsey veriyor, geleceği onlar şekillendiriyordu. Çiğdem de Nikolai da böyle bir yapılanmaya göz yummayacaktı.
"Sevgilim, öfkeni anlıyorum. Senin kadar ben de itibarımızı önemsiyorum. İçeride elimden geleni yaptım. Fakat onlar bizi anlayamayacaklar. Bağlantılar sayesinde konseye girmişler. Bu belli. Biz kendi dönemimizde sadece hak edenleri konseye alacağız. İmparatorluğa yararı dokunmayanın kasası boşa dolmayacak."
"Sen diyeceğini dedin. Onların kulakları paslanmış. Yaşlı bunaklar! Başa geçtiğimizde hepsini temizleyeceğiz." Öfkesi biraz yatışır gibi olmuştu. "Bu işin sonu belli. Ashan düşecek. Hepsi bunu izleyecek. Bunlar olduktan sonra babamın ne yapacağını çok merak ediyorum. Yegor ve Maksim'in ölümüyle Melbros ve Bresna sorun olmaktan çıktı diyemiyoruz. Yine aynı soyların başka üyeleri başa geçirildi." Bu fikir İmparatoriçenin isteğiyle olmuştu. Çiğdem'in oralar üzerinde oyun oynamasının önüne geçmişti böylece. "Yeğeninin vasiliğini senin almanı sağlayacağım. Yegor'un annesi ona ne kadar iyi bakar ki?" Tunay'ın tek kızı Angela, Yegor'un annesine verilmişti. Nadejda bu konuda da kararı başkasına bırakmamıştı. Çiğdem'in karşı çıkışının önüne geçmişti. Yegor'un annesi Tunay'ı hiçbir zaman sevmemiş, istememişti. Yegor'un ölümünden sonra Angela'nın zihnini onlara karşı dolduracak, düşman olarak yetiştirecekti. Çiğdem bunun olmasını istemiyordu. Nikolai, "Angela yönetecek yaşa geldiğinde Melbros Çariçesi olmalı."
"Ve Boris Bresna Dük'ü ilan edilmeli. O iki sömürgeyi ancak bu şekilde kendimize bağlı tutabiliriz."dedi Çiğdem. Boris'in iyi bir konuma gelmesini istiyordu.
"Bresna için başka birini bulmalıyız çünkü Boris için fikrim değişmedi. Onu manevi oğlum ilan edeceğim. İmparator olduğum gün imzalayacağım ilk belge bu olacak." Çiğdem Nikolai'ın bu konudaki kararlılığından hoşlanmıştı. Bresna düklüğü de onun için yeterliydi fakat İmparator'un manevi oğlu olmak daha iyi yerlere gelmesini sağlardı. Hem böylece tekrar ayrılmak zorunda kalmazlardı.
"Boris kardeşlerine çok iyi bir abi olacak. Bundan emin olabilirsin."dedi Çiğdem gülümseyerek.
Nikolai'ın yüz ifadesi oldukça ciddiydi. Çiğdem'le konuşmak istediği bir mesele vardı. Uzun zamandır erteliyordu. Konuşacak zaman bulmaya çalışıyordu. Ne zaman konuşmak istese kararsız kalıp vazgeçmişti. Onun hayallerini yıkmak istememişti. Fakat er geç söylemesi gerekiyordu ve şimdi en doğru andı. Tek seferde söylemeye karar verdi.
"Boris'in hiçbir zaman kardeşi olmayacak."
Çiğdem'in kaşları çatıldı. Anlamayan bir ifadeyle ona bakıyordu. "Ne?"dedi şaşkınca. Birden bu konunun nereden çıktığını anlamamıştı. "Sen de mi benden umudunu kestin?"dedi sonunda kırgın bir tonla. Nikolai hemen ellerini onun yanaklarına götürdü ve derin bir öpüşle taçlandırdı. Çiğdem'in sürekli kendini suçlamasından ve herkes tarafından suçlanmasından, eksik hissettirilmesinden sıkılmıştı artık.
"Asla sevgilim."dedi gözlerinin içine bakarak. "Senden umudumu kesmedim. Ortada bir problem olduğu doğru. Fakat bu problem seninle ilgili değil, benimle ilgili. Ben kendimden umudu kestim."
"Nasıl? Ne demek istiyorsun?"
Nikolai derin bir nefes aldı. İşte şimdi en önemli noktayı açıklayacaktı. "Uzun zamandır şifacılarla görüşüyorum. Sen doğurganlığını ispatlamışken sorun sende olamazdı. Ben o sığ düşünceli insanlar gibi değilim. Çocuk iki kişi ile olur. Bir sorun varsa iki kişide de olabilir. Gerçekten de öyleydi. Sorun bendeydi. Bunca zaman çeşitli ilaçlar denedim. Hiçbirinden sonuç alamadım. Tedavi edilecek bir şey değil bu. Çözümü yok." Çiğdem'in inkar dolu yüzüne bakarken oldukça ciddiydi. Bunu ne kadar erken kabullenirse o kadar iyi olurdu ikisi için de. "Benim hiçbir zaman çocuğum olmayacak Çiğdem."dedi ve konuşmasını sonlandırdı.
Çiğdem duydukları karşısında şaşkındı. Ne diyeceğini bilemiyordu. Bu ihtimali aklından dahi geçirmemişti. Nikolai'ın böyle düşünebileceğini de düşünmemişti. Fakat çözüm arayanın sadece kendisi olmadığını bilmek içini rahatlatmıştı. Şimdiye dek Nikolai ona asla baskı yapmamıştı. Asla ondan çocuk beklentisi olduğunu söylememişti. Çiğdem her adet olup üzüntüye boğulduğunda onu teselli etmişti. Önemli değil demişti. Seninle bunun için evlenmedim demişti. Bu komuda Nikolai ona her daim destek olmuştu. Şimdi öğrendikleri ise kabullenmek istemediği şeylerdi.
"Neden benimle paylaşmadın bunları?"diye sordu. Sesi beklediğinden kısık çıkmıştı. "Üstelik görüştüğün şifacı ne kadar maharetli?" İnkar aşaması başlamıştı. "Belki gerçekten sorun bendedir."
"Hayır sevgilim. Sorun bende. Bundan eminim. Şifacı oldukça maharetli ve güvenilir."dedi sakin bir şekilde. Gerçek buydu. Kabul edip yollarına devam etmeleri ikisi için de en iyisiydi. Aksi halde ikisi de çok yıpranacaktı. "Seninle hemen paylaşmadım çünkü benim de bu gerçeği kabul etmem kolay olmadı. Kendimi eksik hissetmekten veya erkeklik gururumun incinmesinden değil. Seninle kurduğumuz hayallerin hiçbirini benim yüzümden gerçekleştiremeyeceğimizi sana nasıl söyleyeceğimi bilemedim. Sana hayal kırıklığı yaşatacağımı bilmek sürekli ertelememe sebep oldu. Özür dilerim."
"Hayır, hayır, özür dileme. Özür dilenecek bir şey değil bu."dedi Çiğdem şefkatle. Nikolai'ın bu denli dürüst ve her şeye rağmen hala onu düşünüyor olmasına her zaman hayran kalıyordu. Onun ince ve zarif düşüncelerine aşıktı. Her şartta yanında olması, onu kırmaktan bu denli uzak olması ona her gün bir kez daha aşık olmasını sağlıyordu. Önceki evliliğinden kurtulmak için onu bir kaçış gibi gördüyse de zamanla Nikolai şefkatiyle, korumacılığıyla, aşkıyla onu kendine bağlamıştı.
Fakat düşünmeleri gereken başka şeyler de vardı şimdi. Gerçekler bu şekilde olsa bile saray bunu bilmemeliydi. Çiğdem şimdi yeni bir plan düşünmeliydi. Bunca düşünce arasında aklına gelen ilk şeyi söyledi. "Sahte bir hamilelik düzenlemeliyiz. Düşük yapmışım gibi olmalı. Sorunun bende olduğu düşünülmeli. Sen İmparator olacaksın. Eğer çocuk sahibi olamayacağın bilinirse başka birini tahta geçirmek isterler. Buna izin veremeyiz."dedi endişeyle.
"Güzel karıcığım."dedi Nikolai şefkatle. "Gerçek neyse onu bilecek herkes. Biz bu topraklara eşitlik getirmek istiyoruz. Senin bu yükü üzerine alman yine her daim sorunun kadınlarda olduğu düşüncesini besler. Herkes görsün veliaht prensin bile kısır olabileceğini. Ben bundan utanmıyorum." Nikolai her şeye hazırdı. Nazikliğinin arkasında yeri geldiğinde ortaya çıkabilecek sert bir adam vardı. Henüz bunu göstermesine gerek kalmamıştı ama göstermekten de çekinmezdi.
Çiğdem yine de ısrar etti. "Evet haklısın fakat yerine başkasını koymak isterlerse? İsyanlarla nasıl baş ederiz?"
"Yerime kimi koymak isteyecekler? Erkek hakim olur, soy erkekten devam eder diyen zihniyetteki adamlar benim yerime ancak bir erkek kardeşim olsaydı onu koymak isterdi. Veya bir amcam olsaydı ve onun da oğlu olsaydı onu koymak isterdi. Böyle bir seçenekleri yok. Her şeye rağmen isyana kalkışanlar en ağır sonuçlarla yüzleşir. Eğer beni sert tanımak istiyorlarsa asla bundan çekinmem. Üstelik benden sonra tahta çıkacak kişiyi belirlemek için epey vaktimiz var. Aklımdaki olasılıkları başka zaman konuşuruz. Bu sırada sen de kendi önerilerini oluşturursun. Birlikte en iyi kararı alacağımıza inanıyorum." Çiğdem bu meselenin öylece kapanıp gidecek bir şey olduğunu düşünmüyordu. Nikolai'ın onunla paylaştığı bilgi çok mühimdi. Sıradan insanlar olsalardı yine birbirlerine tutunur devam ederlerdi. Fakat geleceğin İmparator ve İmparatoriçeleriydi. Kan yoluyla veliahtlığın yıkılabilecek en zor kural olduğu bu ülkede İmparatorun çocuk sahibi olamayacağını duyurmak şiddetli sonuçlar meydana getirebilirdi. "Hala planlar mı düşünüyorsun?"diye sordu Nikolai. Artık Çiğdem'i o kadar iyi tanıyordu ki her ifadesinin ne anlama geldiğini anında çözebiliyordu.
"Evet. Bu duruma fazla iyimser yaklaştığını düşünüyorum. Bizim birbirimize gösterdiğimiz anlayışı saray, konsey ve halk bize göstermeyecektir. Zor da olsa bir veliaht türetecekler. Belki yalanlarla sahte veliaht ortaya çıkartacaklar!"
Aspargon'da Müge ve Yaman'ın yaşadıklarını unutmuş değildi. İsyanlara şahit olanlardan biri de oydu. Halk yeri geldiğinde başıboş sürü gibi olurdu. Birinin körüklemesi yeterdi onları bir yerden başka yere sürüklemeye. Düşünmezlerdi ne yaptıklarını. Uyuşmuş beyinlerine verilen emir neyse ona uyarlardı sadece ve sonuçları her daim ağır olurdu.
Ben Aspargon'un gerçek Zadeneri, gerçek varisiyim. Herkes bilsin ki Kubat Han'ın veliaht oğlu Hanzade Mete'nin tek oğlunu, kendine Han diyen gaspçı Hanzade Yaman öldürmüştür!
Zadener Efe'nin son sözleri yankılanmıştı kulaklarında. Onun sahte zadener olduğuna herkesi inandırmıştı Müge Hanım. Gerçek Zadener Efe'nin yıllar önce babası Mete ile salgında öldüğünü yaymıştı. Onun ise bir Salaman casusu olduğunu, tek amacının hanlığı yıkmak, düzeni alt üst etmek, soyu karıştırmak olduğunu iddia etmişti. Halk ise buna inanmıştı. Önce Mete'ye olan sevgileriyle destekledikleri Efe'yi, Müge Hanım'ın kışkırtmalarıyla alaşağı etmişlerdi. O kumral saçlı genç çocuğu acımadan taşlamışlar, idamını alkışlarla izlemişlerdi. O ise kuzeninin yüzüne bakamamıştı. Biliyorsunuz, hepiniz benim Efe olduğumu biliyorsunuz. Onunla son buluşmalarında böyle demişti. Bengü, Ayça ve Çiğdem Efe ortaya çıktığında bu işin arkasını araştırmışlardı. Efe hakkın kendinde olduğunu, doğru Han'ı desteklerlerse hiçbirinin zarar görmeyeceğini söylemişti. Fakat kanlı taht oyunlarında laf bir senet olamazdı. Bir kişi için kardeşlerini ve kendilerini riske atamazlardı. Onlar da diğerleri gibi ona inanmadıklarını, sahtekar olduğunu söylemişlerdi. Ama biliyorlardı. Gözleri bile söylüyordu onun Efe olduğunu.
Yine de her şey çığırından çıktığında canını kurtarması için ellerinden geleni yapmışlardı fakat Efe iddiasından vazgeçmemişti. Salamanların etkisinde kalmıştı ve başa geçmesi gerektiğine inanmıştı. Halkın çok sevdiği Mete'nin oğlunu başa geçirmek Salamanlar için akıllıca bir hamleydi. Fakat Müge Hanım kanıtları hazırlamış onun sahtekar olduğuna herkesi inandırmayı başarmıştı. Eğer isyan bastırılamasaydı şu an akıbetleri ne olurdu öngöremiyordu. Benzer şeylerin burada da uydurulmayacağının garantisi yoktu.
"Daldın."dedi Nikolai.
"Evet. Geldiğim yerde yaşananlara daldım. Nikolai, insanlar çok kötü, acımasız. Önlem almak zorundayız."
"Bana güven Çiğdem. Kimse bize karşı çıkamayacak. Ellerinde seçenek yok. Vakti geldiğinde ben herkesin destekleyeceği isimleri öne süreceğim. O vakit en büyük devrimimizi gerçekleştirmiş olacağız."
"Aklında zaten biri var demek. Beni boş yere uğraştırma da söyle bari."
Nikolai gülümsedi. "Sadece sen de benzer ihtimalleri düşünecek misin diye görmek istiyorum. Bu sebeple aklımdakileri şimdilik açıklamayacağım. Zamanı geldiğinde bu konuşmayı yapacağız."dedi Nikolai gülümseyerek.
Şimdi çok daha sakindi. Çiğdem'le herhangi bir konu hakkında konuşmak bile onu rahatlatıyordu. Hatta sessizce otursalar bile birlikte olmaları yeterdi. Aylardır içinde tuttuğu bu meseleyi nihayet konuştuğu için ayrıca rahatlamıştı. Bilmesi gereken ilk kişi Çiğdem'di. İçten içe üzüldüğünü biliyordu fakat Çiğdem Prenses rolüne kendini öyle çok kaptırmıştı ki kendi duygularından önce İmparatorluğun akıbetini hesap etmeye koyulmuştu. Bu düşünceleri yatıştığında ünvanlar olmadan Çiğdem ve Nikolai olarak durumu tekrar ele alacağını biliyordu. Şimdi onu düşünceleriyle baş başa bırakma vaktiydi.
***
Altı hafta sonra...
Nikolai, Çiğdem ve Boris sarayın küçük salonlarından birinde yemek yiyordu. Boris ilk geldiği zamanlardaki mesafeli hallerini geride bırakmıştı. Bunda Nikolai'ın rolü büyüktü ve Çiğdem ona minnettardı. Erkek erkeğe yaptıkları konuşmalar meyvesini veriyordu. Boris annesine de sıcak davranmaya başlamıştı. Ona sarılıyor, kendini öpmesine izin veriyor hatta bazı geceler birlikte uyuyorlardı. Çiğdem için paha biçilemez şeylerdi bunlar.
"Anne,"dedi Boris çatalını kenara bırakıp, "ben hep seninle kalacağım değil mi?"
"Elbette oğlum."dedi Çiğdem elini onun elinin üstüne koyarak. Geniş bir şekilde gülümsedi. "Hep bizimle yaşayacaksın."
"Bresna'ya geri dönmek istemiyorum."
"Dönmeyeceksin."
"Ama İmparatoriçe büyüdüğümde oraya gönderileceğimi söylüyor." Sessizleşti. Babasından bahsederken hep duraksıyordu. "Babamdan sonra oranın başına ben geçmeliymişim." Ses tonu kısıktı.
Nikolai, "İmparatoriçenin ne dediği önemli değil. Sana karışamaz. Biz seninle birlikte olmak istiyoruz. Sen de istediğin müddetçe her daim bizimle olacaksın."
Boris, "İstiyorum elbette."dedi hızla. Tekrar bir yere gönderilmek istemiyordu. Oradan oraya sürüklenmekten yorulmuştu. Annesinden bir daha ayrılma düşüncesi geceleri kabuslar görmesine sebep oluyordu. Bir yere ait olamamak çok kötüydü. Bu küçük yaşında çok şey yaşamıştı ve artık annesiyle mutlu bir yaşam sürmek istiyordu.
"O zaman başkasının ne dediğini umursama. Aklına bir şey takıldığında hemen benimle veya annenle konuş. Sorularını en doğru şekilde ancak biz yanıtlayabiliriz. Bunu unutma." Boris başını aşağı yukarı salladı. Salonun kapıları açıldı ve bir muhafız içeri girdi.
"Prens Nikolai, konseyin toplanması emredildi. İmparator sizi çağırıyor."
"Tamam, geliyoruz."dedi Nikolai Çiğdem'e bakarak. Ayağa kalktıklarında muhafız,
"Sadece sizin gelmenizi özellikle vurguladı."
"Sadece ben diye bir şey artık yok."dedi Nikolai sertçe ve Çiğdem'le birlikte oradan ayrıldılar. Boris odasına gönderilirken onlar konseye katıldı.
Çiğdem'in de geldiğini görenler hemen kınayan bakışlar atmaya, kendi aralarında fısıldaşmaya başlamıştı. Fakat umursamadılar. Konseyde bir kadının varlığını hemen kabullenmeyeceklerini biliyorlardı. Fakat buna ne kadar erken alışırlarsa o kadar iyiydi.
İmparator baş köşede ellerini önünde birleştirmiş oturuyordu. Gözleri oğlunun üstündeydi. Onu dinlememiş karısını da yanında getirmişti. En iyisi Çiğdem burada değil gibi yapmaktı. İnatlaşmak işleri çıkmaza sürüklerdi. "Haberler kötü. Aspargon Ashan sınırını tamamen almış ve merkeze kadar ilerlemişler."
Nikolai gözlerini devirdi. Beklediği bir haberdi bu. "Askerlerimiz yetersiz kalmış demek."ses tonu alaycıydı.
Rubin, "Nankör Ashanlılar askerlerimize karşı savaşmaya başlamış. Aspargon yönetiminde olmayı yeğliyorlarmış."
İmparator Vladimir, "Bir avuç insanın ne istediğinin hiçbir önemi yok! Onlar bize ait! Yerlerini bilecekler! Derhal ordular hazırlansın!"
Nikolai, "Geç kaldınız. Ordular varana kadar Ashan fethedilmiş olacak."
Vladimir, "Gerekirse tekrar savaşırız. Kış vakti Aspargon karşımızda ne kadar direnebilir?"
Stenan, "Kış vakti savaşmayı bizim hazinemiz ne kadar kaldıracak peki?"
Vladimir gözleri öfkeyle büyüyerek Stenan'a döndü. "Gerbena İmparatorluğu basit bir savaşın masraflarını kaldıracak kadar güçlü bir imparatorluktur!"dedi sertçe. Bu konunun Nikolai varken açılmaması gerektiğini defalarca söylemişti. Buna rağmen Stenan durmamış Rubin ve Kosta'nın aksine bu konuyu açmıştı. Üstelik Çiğdem de konseydeydi. O kadının devletin her sorununu bilmesine gerek yoktu.
Rubin, "İmparator haklı. Gerbena basit bir savaşın masraflarını kaldıracak kadar güçlü!"
Stenan alayla güldü. "Tipkos'tan alınan son altınlar Kış Festivali'ne harcandı. Ordu için yeni borç istesek bile altınların gelmesi vakit alır. Asker epeydir ödeme alamıyor. Ellerinde dolu altın keseleri olmadan emrinize uymazlar." Vladimir öfkeden kıpkırmızı olurken Stenan'ın taraf değiştirdiğini anlamıştı. Stenan genç Prensin başa geçme vaktinin geldiğini göstermek adına bu hamleyi yapmıştı.
Nikolai ve Çiğdem kafaları karışmış halde adamlara bakıyordu. Ne borcundan bahsediyorlardı? Askerler nasıl ödeme alamazdı? Hazine nasıl boşalırdı? "Hazinemiz boşaldı mı?"diye sordu Nikolai donuk bir tonla. Vladimir uzun bir süre cevap vermeden oğluna baktı. Nikolai cevabı babasının gözlerinde görüyordu. Şimdiye kadar hiç konuşulmamış bir şeydi bu ve böyle önemli bir konuyu konsey tartışmasında öğrenecek kadar yönetimden geri tutulduğu gerçeği sinirlerini bozmuştu. "Ne zamandır durum böyle?"diye sordu.
Rubin ellerini önünde birleştirdi. Boğazını temizledi. Stenan'ın ortaya çıkardığı bu durumun saklanacak yanı kalmamıştı. "Prens Nikolai, böyle görkemli bir imparatorluğu yönetmek maliyetli bir iştir. Geleceğin İmparatoru olarak bu durumu anlamanız gerek."
Nikolai, "Evet bir şeyleri anlamam gerektiği doğru fakat maddi olarak zorlandığımız sizler tarafından bilinirken her mevsim yapılan gösterişli kutlamaları, soyluları eğlendirmek için verilen süslü yemekleri anlayamıyorum. Ve gelir kapılarımızın hepsinin nasıl kapandığını bana açıklar mısınız?"
Vladimir, "Bunlar yüzyıllardır süregelen geleneklerimiz Nikolai. Öylece vazgeçemeyiz."
"Peki bunca gidere rağmen nasıl bir gelirimiz olmaz?"
Kosta, "Geçen yıl topraklarımızdan verim alamadık. Bazı valiler ise vergilerini ödeyemedi. Sömürgeler ise zor durumdaydı. Melbros ve Bresna'da yeni düzen kurulana kadar müsamaha göstermek zorunda kaldık."
"Bunlar iki üç senenin meselesi. Koca bir hazinenin sıfıra inmesi için yeterli bahaneler değil!"
Nikolai'ın kulakları uğuldamaya başlamıştı. Çiğdem de onun kadar şaşkındı. Bunca zenginliğin borç batağına mâl olduğu bir sarayda yaşadıklarını öğrenmek ikisi için de sarsıcı olmuştu. Bunu saklamayı nasıl başarmışlardı? Ne Nikolai ne de o hiçbir şey duymamıştı. Konsey sadece kendi arasında tutmuş olmalıydı. Yoksa Çiğem Madam Prina aracılığıyla öğrenirdi. Nikolai'ın bazı arkadaşlarının babaları da konseydeydi. İlla sözü edilirdi. Çiğdem bu konuyu Madam Prina'ya açacaktı. "Borçlu olduğumuz tek ülke Tipkos mu?"diye sordu Çiğdem sonunda .
Rubin, "Bu konu sizi hiç ilgilendirmez Prenses!"dedi sertçe.
"Geleceğin İmparatoriçesi olarak pekala ilgilendirir!" Çiğdem de sertleşmişti. "Siz erkekler topluluğunun ülkemizi ne hale soktuğunu bilmek en başta ikimizin hakkı!"
Kosta, "Kısır bir Prenses olarak tahta oturmanız oldukça güç!" Küçümser bakışları Çiğdem'in üstündeydi.
Nikolai, "Belki de kısır olan benim Kosta."dedi meydan okurcasına. Erkekler arasında alaycı gülüşler dolandı. Çiğdem elini onun kolunun üstüne koydu. Bu konu şimdi konuşulacak bir konu değildi. Tahta çıkmadan da açıklanmamalıydı.
Vladimir, "Böyle bir şey olamayacağını herkes biliyor." Zaman içinde Çiğdem'i kabul ettiğine pişman olmuştu. Çiğdem'in oğluyla ilgilenmesi onu meşgul etmesi gerekirdi. Devlet işlerine bulaşması yapacağı son şeydi.
Nikolai, "Neden olamazmış?"
Çiğdem, "Konumuz kimin kısır olduğu değil beyler! Gerbena kasası boşalırken sizin ne yaptığınız!"diyerek dağılan konuyu tek seferde topladı. "İmparatora bu şekilde mi yol gösteriyorsunuz? Danışmanlık vasfınız nasıl para saçılacağı konusunda oldukça yüksekken nasıl para toplanacağı konusunda tüm bildiklerinizi unuttunuz mu? Belki de borç içindeki İmparatorlukta iç karışıklık çıkarmanın çok daha kolay olacağına karar verip hanedana karşı komplo kuruyorsunuzdur!" Yeşil gözleri keskindi. Nikolai onun her ihtimali ele alışını takdir ediyordu.
Stenan, "Prenses ne kadar geniş bir bakış açısına sahip." Vladimir'in öfkeli gözleri onun üzerindeydi. Stenan politik davranan biriydi ve taht değişiminde konseydeki yerini sağlama alma peşinde olduğu açıktı.
"Hangi ülkelere borçlu olduğumuzu söylemediniz hala."dedi Çiğdem ısrarla.
"Tipkos ve Ravesna. Aspargon, Arbatun, Simir Makos gibi düşman dolu ülkelere açık verecek değiliz. Düşmanımızın düşmanı dostumuzdur. Tipkos ve Ravesna her daim bu ülkelere mesafeli olmuştur."
Çiğdem, "En azından bu kadarını düşünmüşsünüz."
Nikolai, "Bu şartlar altında toplanacak ordunun masrafları karşılanamaz. Borç alınacak para hemen gelmez. Stenan haklı." Stenan onaylanmanın verdiği hisle başını teşekkür eder gibi aşağı eğdi.
Rubin, "Soyluları unutuyorsunuz. Böyle anlar onların saraya bağlılığını göstermeleri için en büyük fırsat."diyerek yeni bir fikir ortaya attı.
Fakat Çiğdem bu düşünceden hoşlanmamıştı. "Soylular bu duruma dahil edilmemeli."dedi. Asıl düşüncelerini Nikolai'la ayrıca konuşacaktı.
Nikolai, "Çiğdem haklı. Soylulardan para isteyemeyiz. Bu bizi yönettiğimiz halkın gözünde itibarsızlaştırır."
Vladimir, "Ashan ne olacak o vakit?"
"Senin yönetiminde kaybedilmiş ikinci sömürge olacak! En başında da müdahale edecek durumumuz yokmuş zaten. Bu yüzden sömürgeleri gözden çıkardığını söyleseydin keşke."dedi ve salonu terk etti. Çiğdem bir müddet salonda kaldı. Karşısındaki adamların her birini tek tek inceledi. Yüzlerinde ihaneti aradı. Kimileri sinsi maskelerin arkasında saklanıyordu. Kimileri sözünü geçirememenin sessizliğine bürünmüştü. Fakat konseyde hiç iyi şeyler olmadığını görebiliyordu. Toparlanması gereken bir diğer mesele de ihanetlerle dolu konseyin temizlenmesiydi.
Odalarına geçtiler. Çapraz konulan koltuklara oturdular. Nikolai'ın kaşları çatık, gözleri düşünceliydi. "Korkut bu durumu biliyor olabilir mi?"
"Biz bile yeni öğrenmişken Korkut'un bilmesi mümkün değil. O sadece kendini ispatlama peşinde. Artena'nın kaybı onlara cesaret verdi ve Ashan'a yürüdüler."
"İki sömürge kaybettik. Hem de biri seve seve gitti."
"Şu an sömürgelerden daha önemli düşünmemiz gereken şeyler var."
Nikolai, "Evet mesela hazinemizi kim cebine indiriyor! Çocukken hazine odasında bulunmuştum. Kuşaklar boyu yetecek altınlarla doluydu. Biri harcamaları çok gösterip hazineyi talan ediyor ve biz de bunu açığa çıkarmalıyız."
"Ve soylular kendi aralarında neler konuşuyor bilmeliyiz. İmparator ve ailesine duyulan saygı yüksek olsa da insanoğlunun ne zaman ne yapacağı belli olmaz. Bu güç durumu avantaja çevirmek isteyen aileler olabilir."
"İşler nasıl bu noktaya geldi? Babam kontrolü ne zaman böyle kaybetti? Tamam çok durağan bir adamdı ama böyle pervasız olmamıştı hiçbir zaman."
"Belki de hala Tunay'ın yasını tutuyordu. O olay onu da çok etkiledi."
"Babamın şimdiye dek onlarca metresi oldu. Tunay neden farklı olsun ki?" Çiğdem rahatsızca kıpırdandı. Kardeşinin de sıradan nir metres olarak görülmesi hoş değildi fakat gerçek buydu. "Bilemiyorum sevgilim. Belki de babamın zamanı artık dolmuştur. İmparatorluğu daha büyük felaketlere sürüklemez umarım."
"Umarım."
***
İmparatoriçe Nadejda odasında öfkeyle bir oraya bir buraya gidiyordu. Son zamanlarda yaşananlardan haberdardı. Çiğdem'in meydan okuyan tavırlarından bıkmıştı artık. Konseye katılmaya bile başlamıştı. Yüzsüz Aspargon tohumu! Ashan'dan beklenen haber gelmişti. Aspargon kazanmıştı. Bir avuç askerle savunma yapılamayacağı açıktı. Korkut Han için kolay bir zafer olmuştu bu. Sanki geyik avına çıkmış, okunu atmış ve tek hamlede vurmuştu. Artena'nın fethi bile daha zorlamıştı onları.
Şimdi ise Vladimir karşısına geçmiş tahttan çekilmeye karar verdiğini açıklıyordu. "Bunu yapamazsın!"dedi yüzüncü kez. Gözleri Vladimir'in üstündeydi. Suçlu bir ifadeyle oturuyordu koltukta. Omuzları çökmüştü. Ülkesini düşürdüğü durumdan utanıyordu. O tahtı hak etmediğini düşünüyordu.
"Başka çarem yok. Konseyin bana saygısı kalmadı. Soylular huzursuz. Kaybettikçe kaybediyoruz. Benim dönemim bitti, görmüyor musun?"
"Tahtımı da tacımı da o varissiz kadına bırakmayacağım!"
"Er geç bu olacaktı zaten. Ben öldükten sonra senin de hükmün kalmayacak."
"Ama hala nefes alıyorsun!" Hızla Vladimir'in önüne geldi. "Tahttan çekilmeyeceksin! En azından o kadın bir çocuk doğurana dek duracaksın! Önümüzdeki dört sene daha doğurmazsa o vakit nikahlarını Omena Konseyi geçersiz kılacak!" On sene çocuk sahibi olunmazsa talep halinde nikahların bozulabilmesi mümkün kılınıyordu.
Vladimir, "Gayrımeşru bir varisi de onaylamak mümkün. Mecbur kalındığında gayrımeşru çocukların tahta geçirildiği oldu."dedi sessizce. Aklında bir fikir vardı. Nadejda ne diyecekti merak ediyordu. Eğer mecbur kalırlarsa bu seçeneği kullanabilirlerdi.
Nadejda öfkeyle soludu. "Denemedim mi sanki? Yanına gönderdiğim herkesi reddetti!"
"Peki ya Eleanour?"
"Onun yüzünü bile görmek istemedi."
"Çocuğu da mı?" Nadejda şaşkınlıkla Vladimir'e bakıyordu.
Bu mesele hiçbir zaman sarayda konuşulmamıştı. Nikolai durumu kabul etmemişti. Eleanour onun ilk aşkıydı. Aralarında yaşananlar epey ilerlemişti. Fakat sonra bir şey olmuştu ve araları bir anda açılmıştı. Nikolai onu da annesini de saraydan uzaklaştırmıştı. Zaten bu zorlu dönemlerinde karşısına çıkmıştı Çiğdem ve oğlunun zayıflığından yararlanmıştı. Eleanour ise saraydan uzaklaştırıldıktan iki ay sonra hamile olduğunu yazmıştı. Nadejda bunu Nikolai'a söylediğinde çocuğun kendinden olduğunu reddetmişti. Üzerinden sekiz yıl geçmişti. Çocuk erkekti ve yedi yaşını bitirmişti. Nikolai gibi sarışın, mavi gözlüydü. Buna rağmen Nikolai onu da Eleanour'u da görmek istemiyordu.
"Hala reddediyor."dedi Nadejda.
Vladimir göz devirdi. "Çiğdem ona bir varis doğuramayacak hala anlamadı mı? Franco'yu kabul etmek zorunda. Kız bunca sene neden yalan söylesin?" Derin bir iç çekti. "Tahttan çekildiğimde onun tahta çıkış töreninde kutlamalarda iyice içmesini sağla."
"Tahttan çekilmeyeceksin dedim sana!"diye tısladı Nadejda.
"Çekileceğim! Sarayın durumunu biliyorsun. Bunun üstüne bir de isyan çıkarsa başa çıkamayız." Derin bir nefes aldı. "Ne diyordum? Nikolai'ın sarhoş olmasını sağla diyordum. Gerekirse içkisine bir şeyler kat. Öyle ki tüm kadınlar gözünde aynı görünsün. Ve gece olup odasına çekildiğinde Eleanour'u yanına gönder. Ne de olsa eski geleneklerde bu da var." Nadejda midesinin kasıldığını hissetti. İmparatorların tahta çıkışında üç gün süren kutlamalar olurdu ve İmparator isterse her gününü bir soylunun kızıyla geçirirdi. Vladimir üç günü de farklı biriyle geçirmişti. Ancak dördüncü gün onu görebilmişti Nadejda. Bu başlangıç bile evliliklerinin nasıl süreceğinin göstergesiydi fakat yıllarca umudunu kaybetmemek için elinden geleni yapmıştı.
***
Çiğdem odasında Aspargon tüccarı İrena ile muhabbet ediyordu. Gerbena doğumlu İrena ticareti babasından öğrenmişti. Pek çok ülke gezdikten sonra işleri Aspargon'da rast gitmişti ve daha çok bu bölgede iş yapmaya başlamıştı. Yolları Çiğdem'le kesişip onun casusu olmayı kabul ettiğinden beri başkent Altınova'da daha çok iş kovalıyordu.
Çiğdem son haberleri almıştı. Korkut Elçin'le bir görüşme ayarlamış, görüşme dönüşünde Hanzen Gökben'le nişanlanmıştı. Gökben'i hanım yapmaya kararlı olduğunu göstermişti. Bu nişanla İdil'in Baş Hanzenliği düşmüş bu ünvan Gökben'in olmuştu. Gökben'le ilgili ulaşabildiği bilgiler şimdilik sınırlıydı. Suna'nın yanında yetişmişti. Sonrasında ortadan kaybolmuş ve birkaç sene sonra ortaya çıkarak Korkut'un haremine girmişti.
İrena, "Gökben Hatunun sarayda verdiği davette İdil Hatun onun bir korsanla kaçtığını öne sürmüş."dediğinde Çiğdem güldü.
"Ne hoş."dedi ve çayından bir yudum aldı. Kaidelere bağlı Müge Hanım için bu durum fazlasıyla nahoş olmuştur. "Korkut beni şaşırttı. Onu istemeyen birini asla kabul etmeyeceğini sanırdım. Üstelik yokluğunda nerede olduğu bile belli değilken."
"Korkut Han'ın Gökben Hatun'a kara sevdayla bağlandığı söyleniyor. Söylediklerine göre Gökben ona büyü yapmış."
"İstenilmeyen aşklarda nedense her daim büyü lafı edilir. Böyle şeylere itibar etmiyorum." Ona da yıllarca Aspargon cadısı denmemiş miydi sanki. "Peki Gökben nasıl biri?"
"Halkla iyi ilişkiler içinde. Önde gelen ailelerle de ilişkilerini geliştiriyor. Fakat onda hoşuma gitmeyen bir şeyler var. Ne olduğunu çözemedim."
Çiğdem'in kaşları merakla kalktı. "Sen de bazı kimselerin etkisinde kalmadın umarım."
"Yok, öyle bir şey değil. Gözlerindeki bir şey. Hırs diyeceğim ama sadece hırs değil. Bir çeşit samimiyetsizlik."
"Belki Korkut'u sevmiyordur."
"Belki." Omuz silkti.
Çiğdem bacak bacak üstüne attı. Önündeki tatlıdan bir parça aldı. Ağzına götürmeden önce İrena'nın gözlerine baktı. "Ne olduğu önemli değil fakat bu dedikoduların üstüne gitmekte fayda var. Belki biraz körüklenmesini de sağlarız ne dersin? Altınova'yla sınırlı kalmasın."
"Müge Hanım'a ters gelen her şeyin sizin hoşunuza gittiğini sanırdım."
"Öyle."dedi Çiğdem gülerek. "Ama bu sırf erkek olduğu için tahta geçmesi garanti olan kardeşimin taht sefası sürmesine izin vereceğim anlamına da gelmiyor." Derin bir nefes aldı ve tatlısını yedi. "Acaba diyorum şu önceki dedikodunun da mı üstüne gitsek?"
"Hangisi?"
"Ravesna Kraliçesi'nin ikizleri hakkında. Böyle bir iddiası varsa başka amaçları da vardır. İsmim bilinmeden destek olmaya çalışabiliriz."
"Bu söylentiye inanmadığınızı sanıyordum."
"Neye inandığımın önemi yok. Aspargon topraklarında kargaşa çıkaracak her tohumun üzerine bir bardak su dökmek hoşuma gidiyor." Çayından bir yudum aldı. Yüzündeki gülümseme onun Aspargon'la tüm bağlarını sonsuza dek kopardığını gösteriyordu. Korkut iki sömürge alarak Aspargon ve Gerbena'nın sınır komşusu olmasını sağlamıştı. Duracak gibi de görünmüyordu. Belki yakında değil ama ileride karşı karşıya gelebilirlerdi. O vakit Çiğdem kendi topraklarını sonuna kadar savunacaktı. Bir yandan Gerbena içindeki rüşvetçileri, hainleri temizleyecek diğer yandan düşmanlarını içten ve dıştan zayıflatmak için elinden geleni yapacaktı. Gerbena İmparatorluğu onun döneminde düşmeyecekti. Buna izin vermeyecekti.
***
Yine uzun uğraşlar sonunda bölümü nihayet bitirebildim ve düzenleyebildim. Bitmesinden ziyade son düzenleme daha önemli benim için. Çünkü bebişten ve diğer şeylerden boşluk buldukça yazabiliyorum ve bu da bölümün çok bölük pörçük olmasına sebep oluyor. Bazen öyle bir hal alıyor ki düzenleme daha uzun sürüyor. Bu bölümde de benzer bölünmeler olduysa üzgünüm. Şu an elimdeki fırsatlarla en toplanmış hali bu oldu. Yine de görüşlerinizi bildirin.
Sorulara geçelim,
-Nikolai'ın çocuk sahibi olamayacağı konusunda düşünceleriniz neler? Bu durumu konuşma biçimleri nasıldı?
-Çiğdem ihanet düşüncelerinde haklı mı? Ülke içinde onlara darbe düzenlemek isteyenler olabilir mi?
-Varis durumu hakkında tahminleriniz var mı?
-Eleanour ve çocuğu konusunda düşünceniz nedir? Vladimir ve Nadejda'nın planı işe yarar mı?
-Çiğdem'in Aspargon için düşünceleri ve planları hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Son olarak Çiğdem ve Nikolai hem yönetim hem de çift olarak nasıllar sizce?
Sonraki bölüm Müge'den olacaktır.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top