⚜️Yüksel ve Yönet⚜️

1419 Senesi - Yaz Mevsimi

GERBENA İMPARATORLUĞU

Rastan Şehri - Rivlev Sarayı

Yaz mevsimi hiç değiştirmiyordu kuzey topraklarını. Güneş tepede parlasa da serinlik hissedilirdi. Balkona çıktığında omuzlarına ince bir şal dolamıştı Çiğdem. Her zamanki gibi hareketli olan bahçeyi izliyordu. Sık sık saraya birileri gelip gidiyordu. Halk takımını içeri almıyorlardı. Onlar giriş kapısının önünde bekliyorlardı. Şansları varsa o gün biri çıkıp dertlerini yazdıkları kağıtları topluyordu. Daha da şanslılarsa Omena Tanrıçası Saranyu'nun fısıltısı İmparatoriçenin kulağına girip onlara hayır dağıtmasını söylerdi. Fakat Çiğdem İmparatoriçe'nin daha çok Vayu'nun sesine kulak verdiğini düşünürdü. Tanrılara inanmasa da Omena'yı araştırmıştı. Saranyu Omena'dan bir parça taşıyan tek tanrıçaydı. Omena'nın sevgisini, fedakarlığını almıştı. Vayu dünyaya ne kadar kaos ve bencillik getirmek için çabalıyorsa Saranyu da o kadar denge getirmek için çabalıyordu. Onların kavgası böyle sürüp gidiyordu.

Derin bir iç çekti. İmparatoriçe Nadejda o gün Saranyu'yu dinlemişti anlaşılan. Gösterişli kıyafetler içinde bahçede yürüyordu. Beyaz ipek pelerininin üzerinde gök mavisi şeritler ve altın sarısı işlemeler vardı. Gerbena'nın üç rengini kullanmayı biliyordu. Nedimeleri arkasından yürüyordu. Ellerindeki beyaz renkli, altın işlemeli keselerde üzerine büyükçe bir G harfi işlenen Gerbena paralarını dağıtacaklardı.

Saray önünde yığılan halk çok sevgili İmparatoriçelerini görünce heyecanla tezahürata başlamıştı. Nedimeler kapının dışına çıkarken Nadejda bahçeden izlemeye devam etti. Halkıyla bir arada olmak onun için bundan ibaretti. Onları parayla doyuracağına inanırdı. Bazıları doyardı da. Fakat bazılarının onun ikiyüzlü olduğunun farkında olduğunu çok iyi biliyordu Çiğdem.

Artık o acemi kız değildi. Gerbena'nın her şeyini öğrenmişti. Öğrenmeye devam ediyordu. Nadejda'dan tiksinen orta kesim göz ardı edilecek gibi değildi. İmparator bir an önce can verse de başa Nikolai geçse diye heyecanla bekliyorlardı. Belli mi olurdu belki imparator bu kışı göremezdi. Ölüm Tanrısı Dyaus bu yıl sarayı İmparator Vladimir için ziyaret ederdi belki. Yaşam Tanrıçası Dyasina Çiğdem'in rahmine bir evlat vermiyordu ama Dyaus canlar almaya devam ediyordu.

Çiğdem'e çocuk hikayesi gibi gelirdi hepsi. Fakat halk inanırdı bunlara. Tanrılar ve tanrıçalara ve hepsinin yaratıcısı olan Omena'ya mumlar yakar, kanlar akıtır, kurbanlar verirlerdi.

Dudaklarını kinle birbirine bastırdı Nadejda'yı izlerken. Kardeşi Tunay'ın bedenini muhafaza eden rahibelerle konuştuğunda rahminin alındığını öğrenmişti. Biri Tunay'ın yatağında ölmesini bekledikten sonra odaya girip, karnını yarıp rahmini almıştı. Rahibeler böyle bir şeyin ancak soy kurutmak için Omena'ya sunulmak üzere yapılabileceğini anlatmıştı ona. Soy kurutmak veya çoğaltmak için hayvanların rahmi de kullanılabilirdi elbet fakat insan rahminin büyüyü daha tesirli hale getireceğine inanılırdı.

Çiğdem'in Omena'yı araştırmaya başlama nedeni buydu. Eli karnında gezinirken zaman zaman bu büyünün gerçekliğini sorgulamadan edemiyordu. Asla inanmamıştı böyle hurafelere. Ancak yıllardır Nikolai'a bir evlat verememişti. Yemeklerini en güvendiği aşçılara yaptırıyor, kendi çalışanları dışında kimseden gelen bir şeyi yemiyordu. Nikolai'yı da yakından takip ediyordu. Onun yemekleri de güvenliydi. O halde neden olmuyordu? Nadejda önlemini almayı başarmış mıydı gerçekten? Omena gerçekten var mıydı ve Nadejda'nın adağını kabul mü etmişti?

Yaklaşan ayak seslerini duyunca o yana döndü. Nedimesi Olga gülümseyerek yaklaşıyordu. "Prenses, size bir mektup var. Arbatun Kraliçesi'nden."deyince Çiğdem'in gözleri ışıl ışıl oldu. Boris'in gelişi için sık sık yazışıyorlardı. Hızla açtı mektubu.

Kardeşim,

Boris sağ sağlim yola koyuldu. Kraliyet muhafızları ona eşlik ediyor. Bir ay içinde yanına varacaktır. Bu mektubu en hızlı habercimle yolluyorum. Yani sen bu satırları okurken Boris'in gelmesine daha az kalmış olacak. Yeğenime en iyi şekilde göz kulak oldum. Eğitimini aksatmadığımı karşına geldiğinde anlayacaksın. Bu konuda bana güvendiğin için teşekkür ederim.

Elias ve Kion Boris'i şimdiden çok özledi. Sık sık yazışabileceklerini söyledim. Kuzenler birbirinden uzak kalmamalı.

Gün gelecek o ülkenin İmparatoriçesi olacaksın. O vakit de aramızı yakın tutmak isterim. Sadece kardeş olarak değil iki yönetici olarak ittifak halinde olmamız bize kazanç sağlayacaktır.

Şimdi seni oğlunun yaklaşmakta olduğu haberiyle baş başa bırakayım. Kalbinin nasıl bir heyecanla attığını tahmin edebiliyorum. Yeğenim sana kavuştuğunda bana yaz.

Arbatun Kraliçesi
Ayça Kramerina

İki sene görmemişti oğlunu. Yüzüne, kokusuna hasret kalmıştı. Yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşti bu haberle. Derin bir nefes aldı. Bu defa rahatlama nefesiydi bu.

Oğlum, kavuşmamıza az kaldı, dedi içinden. Tunay'ın ölümünden sonra Boris'i Arbatun'a yollamıştı. Tunay'ı koruyamadığı için kendini bir müddet güçsüz hissetmişti. Kendini toparlayana kadar Boris'in güvende olması gerekiyordu. Nadejda ile savaşı çirkinleşmeye başlamıştı çünkü. Nadejda onu yaralamak için her yöntemi kullanmaktan çekinmiyordu.

Arbatun Kraliçesi olan ablası Ayça bu sürede Boris'e bakmış, onunla yakından ilgilenmişti. Kraliçe olarak oğlunun güvenliğini en iyi şekilde sağlamıştı. Nikolai dışında kimse bilmiyordu Boris'in gelişini. Nadejda'nın yüzündeki ifadeyi merak ediyordu. Yıllarca Boris'i arattığını ve onu Boris ile kontrol etmeyi amaçladığını biliyordu. Fakat bunu yapamayacaktı. O halası Suna değildi. Oğlunu böyle oyunlara alet etmez, ettirmezdi.

Çiğdem artık sarayda epey güç sahibiydi. Sert metotlarıyla dişini geçirmeyi öğrenmişti. İhaneti asla bağışlamadığını, yanında kendinden taraf olmayan kimseye yer vermediğini herkes iyice öğrenmişti.

Yanına casus yerleştiremedikçe Nadejda ondan daha çok nefret eder olmuştu. Etsindi. Onun da vakti yaklaşıyordu. Çiğdem onun Büyük İmparatoriçe olmasına izin vermeye niyetli değildi. İyi hoş, olsa da hükmü yoktu. Nikolai annesinin lafını dinleyecek biri değildi. İmparatora danışmanlık yapamayan birini kimse ciddiye almazdı.

Hem Çiğdem halkı ikiye ayırmayı başarmıştı. Saray artık Çiğdem'i ciddiye alır olmuştu. Çekimser kalanların tek gerekçesi bir varisi olmamasıydı. Nikolai'ın başkasından bir piç sahibi olması bile hoşlarına giderdi. Fakat bunca zaman başkasına yan gözle bile bakmayan Prens bundan sonra da bakmazdı. Nikolai Çiğdem'e gönülden bağlıydı. Bunu da elbet kabulleneceklerdi. İstedikleri kadar kızlarını önüne atsınlar, Nikolai ondan hiçbir zaman vazgeçmeyecekti.

"Bu akşam güzel bir ziyafet sofrası donatsınlar. Eğlenceler hazırlansın. Soranlara Prensesin canı bugün eğlenmek istemiş dersin."

"Gerçekten güzel bir haber almışsınız Prenses. Yakında benimle de paylaşırsınız diye umuyorum."dedi Olga. Çiğdem'e kendini kaç kez ispat etse de Çiğdem'in bu sarayda güveni darma duman olmuştu bir kere. Artık kimseye güveni yoktu.

Çiğdem sakince gülümsedi. "Bir an önce haber ver. Akşama her şey hazır olsun."dedi sadece. Herhangi bir şekilde sevincinin kaynağını belli etmedi.

Akşam yemeğinin ihtişamını İmparatoriçe koltuğundan yüzünde sinsi bir gülümsemeyle izliyordu Nadejda. Soluk sarı saçlarını kalın örgülerle topuz yaptırmıştı. Tacına tutturulan beyaz tül omuzlarına kadar iniyordu. Çiğdem'in emriyle yapılan bunca hazırlıktan memnun değildi. Fakat sofrada kendini tutmuştu. Çiğdem'e söylediği her laf için Nikolai'dan bir tersleme görmek onu saray gözünde itibarsızlaştırıyordu. Bunun daha fazla olmasına izin vermemek adına susmayı öğrenmişti. Vladimir Çiğdem'i en başında kabullenmişti. Bu konuda ondan da bir destek görememişti. Çiğdem'le savaşı tek başınaydı.

Nadejda ay taşıyla süslü altın yüzüğüyle oynarken Vladimir'e döndü. Bir şey söyleyecekti fakat vazgeçti. Artık onunla bir şey paylaşamıyorlardı. Vladimir de farksız değildi. Her akşam buraya geliyor, saray halkının gözü önünde İmparator ve İmparatoriçe olarak oturuyorlar, gece ise ayrı odalarda yatıyorlardı.

Son yıllarda birbirlerinden iyice uzaklaşmışlardı. Tunay'ın ölümünden sonra Vladimir içine kapanmış, sessizleşmişti. Bu işi Nadejda'nın yaptırdığını biliyordu. Ne olacağını sanmıştı ki? Onu boşayıp yerine Tunay'la mı evlenecekti sanki? Şimdiye kadar kaç metresi olmuştu ve Nadejda'nın sesi çıkmamıştı. Tunay sıradan bir metres olmayacaktı. Bunu o da kabul ediyordu. Fakat Nadejda'nın bu hamleyi yapmasına hiç gerek yoktu.

Birkaç hafta sonra Çiğdem her gün oğlunun gelişinin haberiyle yerinde duramaz olmuştu. Onun bu sevinci Nikolai'ı da etkiliyordu. Bu heyecanı paylaşıyorlardı. Boris artık dokuz yaşındaydı ve onunla doğru düzgün tanışma fırsatı olacaktı. Önceki yıllarda üç ayda bir görüşürlerdi. Bu görüşme daha çok Çiğdem ve Boris'in hasret gidermesiyle geçerdi. Şimdi ise Boris daimi kalacağı yere geliyordu. Tanışmanın güzel geçmesini umuyordu.

Nihayet büyük haber geldiğinde Çiğdem heyecanla gülümsemiş Nikolai'a bakıyordu. Saray muhafızları Nikolai'a getirmişti haberi. Arbatun Saray Muhafızları gelmişti. Onunla görüşmek istiyorlardı. Nikolai hemen gelmelerini söylediğinde Çiğdem heyecanla yanına yaklaşmış elini tutmuştu. İki sene olmuştu görüşmeyeli. "Sence ne kadar büyümüştür? Oğlumun artık benimle kalacak olması beni çok heyecanlandırıyor."

Nikolai avucu içindeki narin eli öptü. Mavi gözlerini Çiğdem'in yeşil gözlerine dikerek, "Az kaldı sevgilim. Birazdan oğlumuzun ne kadar büyüdüğünü göreceğiz."dedi. Çiğdem onun bu hitabı karşısında şaşkınlıktan donakaldı. Duygulandığını hissediyordu. Gözleri dolmuştu. Bir kez daha doğru kişiyle birlikte olduğunu görmüştü. Nikolai samimiyetle gülümsedi. "Boris'i manevi oğlum ilan edeceğim. İmparator olduğumda o da prens olarak anılacak."

"Kardeşlerinden hiçbir eksiği olmayacak."dedi Çiğdem. Nikolai'a nice evlatlar verme hayalinden vazgeçmemişti. Birkaç aydır yeni bir karışım deniyordu. Tipkos'tan getirtmişti bu karışımı. Her an güzel bir haber almak için gün sayıyordu. Boris'in ardından bir de gebelik haberi alsa dünyalar onun olurdu.

Karşılama salonuna geçtiler. Arbatun Saray Muhafızlarının gelişini duyan İmparator ve İmparatoriçe de salonda yerlerini almıştı. Nadejda çatık kaşları, birbirine sıkıca yapıştırdığı dudaklarıyla oturuyordu. Arbatun'dan ne geldiğini merak ediyordu. Kraliçe Ayça ile arası hiç iyi olmamıştı. Arbatun'dan sonra Melbros ve Bresna'ya da Aspargon Han'ının kızlarının yerleşmesiyle kendini iyice Aspargon tarafından kuşatılmış hissetmişti.

Kapılar açıldığında dört muhafız önde, arkada ufak bir çocuk, onun da arkasında sekiz muhafız içeri girdiler. Öndekiler yana çekildiğinde küçük çocuk öne çıktı. Boris Petrov, ince fakat yaşına göre uzun, dalgalı kızıl saçları alnına dökülmüş, birkaç yaş almış gibi bakan kahverengi gözleriyle önce İmparator ve İmparatoriçe'ye ardından Nikolai ve Çiğdem'e baktıktan sonra başını eğerek reverans yaptı.

Oturduğu koltuğun kolçaklarını öfkeyle sıkan Nadejda sert bakışlarını önündeki çocuktan ayırmıyordu. Nikolai, "Saraya hoş geldin Boris. Seni yeni evinde ağırlamak bizim için memnuniyet verici." Nadejda gözleri büyüyerek Nikolai'a döndü.

"Bu ne demek oluyor?"

Nikolai yan bakışlarıyla annesine döndü. Dudağında hafif bir gülümseme vardı. "Boris artık sarayda annesi ve benimle kalacak demek oluyor."dedi sakince. Çiğdem hiçbir şey demeden oğluna bakıyordu. Kulağı Nadejda ve Nikolai'daydı.

Nadejda, "O Bresna fahişesinin piçini sarayımda istemiyorum!"

Nikolai'ın bakışları sertleşti. "Sokak ağzını saraya taşımak sana hiç yakışmıyor. Üstelik Boris meşru bir çocuk. Babasından gelen dük ünvanı var. Bu onu Bresna'nın meşru varisi yapar." Buna rağmen Bresna düklüğüne Petrov ailesinden başka birini koymuşlardı.

Nadejda dişlerini sıkıyordu. "O halde Bresna'ya gitsin. Derhal." Ona göre Boris burada olacağına amcalarıyla yaşasa daha iyiydi.

Nikolai, "Az önce dediklerimi duymamazlıktan geliyor olman gerçeği değiştirmeyecek. Boris burada bizimle kalacak ve," Çiğdem elini Nikolai'ın elinin üstüne koydu. Nikolai Boris'i manevi oğlu ilan edeceğini söylememek için kendini zor tutmuştu. Bunu açıkça dile getirmek için erkendi. Çiğdem bunun hemen duyulmasını istemiyordu. "Ve annesinden ayrılmayacak."diye tamamladı Nikolai cümlesini.

"Önce rahmini kuruttu şimdi de oğlunu saraya musallat etti!"dedi Nadejda ve yerinden kalktı. Beklediği şeyin bu olduğunu görmek canını fazlasıyla sıkmıştı.

Odasına giderken ellerini ovuyordu. Çiğdem'in kendisi yetmezmiş gibi bir de oğlu gelmişti saraya. Ryvosiov soyu Çiğdem yüzünden son bulacaktı. Bunun olmasına izin vermeyecekti. Planlarını yapmıştı. Odasına girdi. Nedimesine saçlarını taramasını ardından başını ovmasını söyledi. Geniş koltuğa oturdu. Arkasına yaslandı. Başının iki yanı sinirden ağrıyordu.

Nedime İmparatoriçenin örgülü saçlarını açıp taramaya başladı. "İmparatoriçem, ne olacak böyle? O çocuk sarayda mı kalacak?"

"Sonsuza dek kalmayacak!"dedi Nadejda gözleri kapalı. Ona kalsa bir gecede kurtulurdu ondan fakat bu durum Nikolai ile aralarının geri dönüşü olmayan bir şekilde bozulmasına sebep olurdu. Aynı sebeple yıllardır Çiğdem'e katlanıyordu. Bu işi farklı şekilde halletmeliydi. İkisinin de zayıf noktalarına oynamalıydı. Birbirlerinden uzaklaşmalarını sağlamalıydı. Birbirlerinin aşkına çok güveniyorlardı. Bu güveni bir kez sarsması yeterdi.

Öğleden sonra nedimesi yanına geldiğinde Nadejda kısa bir uyku çekmişti. "Kuzeniniz Leydi Svetlana şehre giriş yapmış." Nadejda gülümsedi.

"Güzel. Altın Köşk'e alsınlar. Bu gece onları ziyarete gideceğim." Birkaç gün sonra bekliyordu onları. Erken gelmeleri çok iyi olmuştu.

Çiğdem Boris'i onun için ayrılan odaya götürürken heyecandan kalbinin yerinden çıkacağını hissediyordu. Odaya girdiklerinde eşyaların yerleşmesini bekledi. Ayça onun hiçbir şeyini eksik etmemişti. Onu kendi evlatlarından ayırmamıştı. Eşyalar yerleşip herkes çıktıktan sonra odada baş başa kaldılar. Çiğdem parlayan gözlerle oğluna bakıyordu. Yanında dizlerinin üstüne çöktü ve sıkıca sarıldı. "Oğlum."derken sesi titredi. Elini saçlarında gezdirdi. Kokusunu çekti doya doya. Saçlarını öptü defalarca. Doyması mümkün değilmiş gibi sıkıca sardı kollarının arasında.

Bütün bu süreç boyunca kolları iki yanından sarkmış bir şekilde ifadesizce duran Boris, "Bırak."dedi sitemkar bir tonla. "Uykum var. Yorgunum." Geri gitmeye çalıştı. Çiğdem'in kaşları çatıldı. Elini saçında gezdirmek için uzattı. Boris elini geri itti. "Saçımı bozuyorsun. Uykum var."dedi birkaç adım uzaklaşarak. Kahverengi gözleri yerdeydi. Annesiyle göz göze gelmemek için odadaki her eşyayı inceliyordu. Sonunda minik kahverengi gözleri yatağı buldu. "Burada mı yatacağım ben?"

"Evet oğlum. Burası senin odan."dedi Çiğdem sevecen bir tonla. Boris ona bakmadan yatağa yattı. Yüzünü duvara döndü ve örtüyü kafasına kadar çekti. Çiğdem hayal ettiği karşılığı bulamadığı için kendini kırgın hissediyordu. İki yıl geçmişti oğlundan uzak. Öncesi zaten bölük bölüktü. O kadar heyecanlıydı ki onu görmek için...

Odadan çıktığında yüzü asıktı. Koridorda Nikolai ile karşılaştı. Nikolai kaşlarını çattı onu böyle görünce. "Ne oldu sevgilim? Oğlumuz artık yanımızda. Mutlu olman gerekmez mi?"

Çiğdem derin bir iç çekti. "Mutluyum elbette. Fakat Boris beni pek özlememiş gibi." Hangi kelimeyi seçeceğini bilemeden bekledi. Sonra, "Onu bıraktığımda böyle değildi. Şimdi çok donuk. Oysa Ayça Boris'in keyfinin yerinde olduğunu her mektubunda yazmıştı. Elias, Kion ve Lillian ile çok yakın olmuşlar. Özellikle Elias'ı abi gibi görüyormuş. Ama şimdi çok durgun. Beni gördüğü için mutsuz."

Nikolai anlayışlı bir şekilde gülümsedi. Çocukluk arkadaşlarından ayrılmak herkes için zordur. Boris de benzer bir durum yaşıyordu. "Arkadaşlarından uzak kaldığı için üzgün olmalı. Burada arkadaş olabileceği pek kimse yok. Sadece Angela var. Üstelik babası öldü ve sen onun hayatında uzun süredir yoktun. Kafası iyice karıştı. Fakat kısa sürede toparlar. Alışması için ona zaman tanı."

"Sanırım haklısın. Küçük yaşında çok şeye şahit oldu. Bir süre onu kendi haline bırakmam iyi olacak. Hem akşam yemeğinde Angela'yla da bir arada olmak belki moralini yükseltir."

Çiğdem odasına çekildiğinde hala durgundu. Oğlunu kendi haline bırakmaya karar vermişti ama içine sinmemişti bir türlü. Bu akşam için hazırlattığı eğlenceye de hevesi kalmamıştı. Fakat sırf Nadejda'nın yüzündeki memnuniyetsizliği görmek için her şey harikaymış gibi yapacak ve eğlenceye katılacaktı.

Bir süre odasında dinlendi. Yatağının başucundaki kitabı karıştırdı. Gerbena tarihini inceliyordu. Önceleri bu topraklarda küçük krallıklar varmış. Birbirleri aralarında yaşanan mücadeleler sonucu her dönem başka bir krallık öne çıkmış. Bu dönemde Arbatun'da da durum aynıymış. Genel olarak yaşadıkları kıtanın kuzey bölgesi parça parçaymış.

Gerbena bölgesinde yaşayan bir krallıkta dünyaya gelen ikiz kardeşler kuzeyin tüm dengelerinin değişiminin temellerini atmış. Erkek kardeş Gerbatos, kız kardeş Arbonia hırslı karaktere sahiplermiş. Gerbatos kendi krallığında yükselirken Arbonia zekasıyla her daim kardeşinin yanında olmuş ve onu desteklemiş. Krallıkları birleştirme fikrini erkek kardeşinin zihnine iyice yerleştirmiş ve birlikte fetihlere başlamışlar. Gerbena bölgesindeki köklü aileleri kendilerine bağlamayı başardıklarında Gerbena'nın ilk şekli ortaya çıkmış. Korkusuz ve zalim Gerbatos krallara diz çöktürürken git gide acımasız biri haline dönüşmüş. Bunu gören diğer krallıklar Gerbatos yerine başa Arbonia'nın geçmesini istemişler. İmparator Gerbatos'a karşılık İmparatoriçe Arbonia ismi her dile getirildiğinde Gerbatos'un içinde kardeşine karşı bir kıskançlık belirmiş.

Arbonia da başa geçmeyi her daim düşünmüş fakat bunu söyleyecek cesareti uzun süre bulamamış. Onun yerine kendini savaşlarda öne çıkararak bir erkekten daha iyi bir komutan olabileceğini göstermeye çalışmış. Tipkos bölgesinde yaşanan bir isyanda Gerbetos'un kaybı ve durumu Arbonia'nın düzeltmesi küçük krallıkların Arbonia etrafında toplanmasının ana sebebi olmuş. Gerbetos bundan hoşlanmamış ve kardeşini geri durması konusunda defalarca uyarmış. Krallıklardan aldığı cesaretle geri adım atmayan Arbonia kardeşine savaş açmış. Ve iki kardeşin acımasız savaşları başlamış.

Yıllar süren bu savaşın sonunda Gerbetos galip gelmiş ve Arbonia'nın idam kararını vermiş. Ölüme yürümeye niyeti olmayan Arbonia taraftarlarının desteğiyle zindandan kaçmış. Gidebildiği kadar batıya gitmiş. Sonra orada güç toplamak için çalışmalara başlamış. Orduların başındaki başarılarıyla tüm kuzeye nam saldığı için kendine bir ordu kurması uzun sürmemiş. Kuzeyin batısında Arbonia, doğusunda Gerbetos hakimiyet kurmuş ve kaçınılmaz olan büyük savaş için hazırlanmışlar.

Arbonia ordusunu iyice güçlendirdikten sonra kardeşinin üstüne yürümeye başlamış. Ordusu o kadar ihtişamlıymış ki ordudan önce ordunun büyüklüğü Gerbetos'a ulaşmış. Çevre köyler de Arbonia'ya katılıyormuş. Orduların buluşmasına üç günlük mesafe kala Arbonia zehirlenerek ölmüş. Onun ani ölümü ordunun şaşkınlığa uğramasına sebep olmuş. Başlarında bir lider bulunmayan ordu savaşmak için ilerlemeyi durdurmuş. Arbonia'nın naaşını batıda yaşadığı kaleye taşımak üzere geri dönmüşler.

Böylece kuzeyin iki savaşçısının adına doğudaki ülkeye Gerbena, batıdaki ülkeye Arbatun denmiş.

Çiğdem ilgili sayfayı kapattığında, "Elbette Gerbetos öldürtmüştür. Başka kim olacak? Erkekler bir kadına karşı kaybetmeyi hiçbir zaman hazmedemez."dedi kendi kendine söylenerek. "İlk savaştaki kaybında da ihanete uğramıştır."diye fikir yürüttü. Arbonia bu topraklarda egemen olabilseydi her şey çok farklı olurdu. Şimdi Gerbetos'un erkek egemen fikirleri nesiller boyu işlemiş bir şekilde devam ediyordu. Arbatun'da ise kadınlar da kendini gösterebiliyordu. Çiğdem kitabı yerine bıraktığında güneşin batmak üzere olduğunu fark etti. Eğlence için hazırlanmaya başladı.

Altın işlemelerle süslü mor bir elbise seçmişti. Boynunda Gerbena'da çok sık kullanılan ay taşından zarif bir kolye vardı. Tacı da ay taşlarıyla süslüydü. Orijinal Gerbena İmparatorluk tacında da ay taşları varmış fakat yüz küsür yıl önce çalınmış. Orijinal taşlar olmadığı için o taç uzun zaman kullanılmamış. Fakat Çiğdem kendine bu tacı özel olarak yaptırmıştı. Onun imparatoriçe olacağı konusunda şüphesi olanlara bu şekilde cevap veriyordu.

Siyah saçları birkaç örgüyle toplandığında son kez kendine baktı. Yıllar ilerlese de güzelliğinden bir şey kaybetmiyordu. Annesinden aldığı gözlere bakarken ondan daha pek çok özellik aldığının farkındaydı. Fakat onunla konuşmayı uzun zaman önce bırakmıştı. Eskiye dair her şeyden vazgeçmişti. O artık bir Gerbenalıydı.

"Prens geldi Prenses."dedi nedimesi. Çiğdem gülümseyerek kalktı ve odadan çıktı. Nikolai göz kamaştıran yakışıklılığıyla karşısındaydı. Sarı dalgalı saçları alnına dökülüyor mavi gözleri aşkla ona bakıyordu. Hiçbir şey olmasa bile ona bu denli aşık biri varken her şeye karşı daha güçlü mücadele edebiliyordu Çiğdem. Ya tutarsa diyerek kuzeye savrulan tohumlardan biriydi. Kök salmadan önce hayat suyunu Nikolai'ın aşkıyla bulmuştu. Ve kuzeyin görüp görebileceği en güçlü imparatoriçe olmaya kararlıydı.

Ona uzanan eli tuttu ve sarayın gözde çifti olarak salondaki yerlerini aldılar. Boris Çiğdem'in hemen yanındaydı. Katılmamak içi direnmişti fakat Nikolai onu ikna etmenin yolunu bulmuştu. Memnuniyetsizce de olsa orada oturuyor olması bile Çiğdem için anlamlıydı. Bir yanında sevdiği adam diğer yanında can parçası oğlu. Kimi gözler kınayarak bakarken kimi gözler imrenerek bakıyordu. Hiçbiri umurunda değildi. İstediğini almıştı Çiğdem.

Sofralar gösterişli bir şekilde kurulmuştu o gün. Güzel bir yaz eğlencesi için güzel gösteriler hazırlanmıştı. Yemek boyunca cambazlar insanları eğlendiriyordu. Boris bazılarına gülüyor sonra hemen yüzü düşüp derin bir iç çekiyordu.

"Neyin var oğlum? Bunları senin eğlenmen için hazırlattım."dedi Çiğdem yavaşça yaklaşarak.

"Elias ve Kion'u özledim."dedi Boris dudak büzerek.

"Onlarla mektuplaşabilirsin. Yılda bir görüşmenizi sağlayabilirim."dedi Çiğdem sevecen bir tonla. Fakat Boris ters bir ifadeyle ona bakıyordu.

"Ben onları her gün görüyordum."dedi sitemle. Elindeki kaşığı masaya bıraktı ve kalktı.

"Öylece kalkıp gidemezsin Boris!"dedi Çiğdem fakat Nikolai onu kolundan tuttu.

"Ona zaman ver sevgilim. Zamanla alışacak." Çiğdem sakinleşmek adına derin bir nefes aldı. Boris'in hemen alışmasını beklemek gerçekçi değildi, biliyordu. Fakat ona olan özlemi o kadar fazlaydı ki bu sürecin nasıl geçeceğini bir türlü kestiremiyordu.

"Haklısın. Anlayışlı olmam gerek."dedi fakat gerilmişti. İmparatoriçenin bakışlarını fark etti. Nadejda yüzünde kibirli bir gülüşle ona bakıyordu. Boris'in tavırlarından hoşnut gibiydi. Şarap dolu altın kadehini şerefe kaldırarak dudaklarına götürdü. Sinsi gözlerini Çiğdem'den ayırmadan içti yudumunu.

"Birazdan dans başlayacak. Yerimizi alalım mı?"dedi Nikolai gülümseyerek. Çiğdem başıyla onayladı ve masada hazır duran maskelerini alarak kalktılar.

Dansa katılacaklar yavaş yavaş sahneye çıkıyor dans düzenindeki yerlerine geçiyordu. Çiğdem ve Nikolai da ortalarından geçerek baştaki yerlerini aldılar. Rengarenk maskelerle yan yana dizilmişti herkes. Müzik başladığında önce karşılıklı adımlar atıldı. Bir sağa, bir sola. Sonra zarifçe birbirlerine sırtlarını vererek yarım dönüşle yer değiştirdiler. Kendi etraflarında dönüp aynı hareketi tekrarladılar. Sonra ortada buluşup el ele tutuştular. Ardından vals pozunu aldıklarında müzik üçleme şekline hızlandı ve çiftler salonda daireler çizerek dağıldılar. Müzik her kısa duraksadığında eş değişimi yapılıyordu. Herkes herkesle dans edecek ve baştaki eşine döndüğünde dans bitecekti. Kısa sohbetlerle Prens ve Prenses misafirleriyle tanışıyor iltifatlarını karşılıyorlardı.

Dans bitmeden önce son bir kez daha eşler değişti. Çiğdem ve Nikolai bu defa alanın ortasındaydı. Son bir dönüş daha yaptıktan sonra dansları bittiğinde büyük bir alkış koptu. Gelenler kraliyet çiftini onayladıklarını göstermişti.

Çiğdem çoğunu tanıyordu artık. Saray dostlukları ne kadar gerçek sayılıyorsa o kadar arkadaştı çoğuyla. Zaman zaman yemekler veriyor onlarla özel olarak görüşüyordu. Geniş ve sağlam bir çevre oluşturma konusunda emin adımlarla ilerliyordu. Birkaç gün sonra diyar diyar gezen tüccarlarla görüşecekti. Hem Gerbena pazarlarından hem de dış ticaret yollarından haberler alacaktı. Prensin yükünü olabildiğince hafifletmek öncelikli amaçlarındandı. Asıl amacı ise bu ülkeye kendini tam olarak kabul ettirmekti.

Birkaç gün sonra Çiğdem kabul odasında saray halkıyla yaptığı görüşmelerden sonra beklediği tüccarları ağırlamıştı. Onları sona bırakmıştı çünkü konuşacakları konular daha uzun zaman alacaktı. Dört tüccar karşısında oturuyordu. Önlerine ikramlar gelmişti. Üçü erkek, biri kadındı. Kadın tüccar Çiğdem'in daha çok ilgisini çekiyordu. Çünkü bu topraklarda kadınların tek vasfının çocuk doğurmak ve evi düzene sokmak olduğuna inanılırdı.

Çiğdem, "Beyler önce siz başlayın."dedi ve Arbatun, Melbros-Bresna ve Hasbükan haberlerini dinledi. Arbatun'da Gerbena odunları çok iyi satıyordu. İki ülkenin ticareti iyi ilerliyordu. Burada da Arbatun ürünleri iyi satıyordu. Yıllar süren çekişmeler Ayça ve Çiğdem'in işbirliğiyle büyük ölçüde azalmıştı.

Melbros ve Bresna bir daha ayak basmak istemediği iki sömürgeydi. Fakat geleceğin imparatoriçesi olarak oraların kontrolünü de sıkı tutmalıydı. Üstelik iki ülke de ona lazımdı. Boris'in yönetimde tecrübe kazanmasını istiyordu. Burada sancak sistemi yoktu. Prensler sarayda eğitilir, imparatorun izin verdiği ölçüde yönetime katılırdı. Fakat Çiğdem bu sistemden çok hoşlanmıyordu. Babalarının kanatları altında ne kadar özgür yönetmeyi öğrenebilirlerdi ki? Bu sebeple Boris on beş yaşını doldurduğunda Bresna Dükü ilan edilecekti. Varsın orayı şimdilik başka bir Petrov üyesi yönetsin. Asıl hak Boris'indi. Vakti geldiğinde Melbros'a da yeğeni Angela'yı koyacaktı.

Sıra Hasbükan'a gelmişti. Hasbükan'ın isyan dönemini çok iyi kullanmışlardı. Akın Han başa geçerken tek rakibinin abisi Alkan Han olduğunu sanıyordu. Fakat ezeli düşmanını unutmuştu. Bir zamanlar Gerbena'nın olan topraklarda hüküm sürüyorlardı ve bu durumu büyük ölçüde değiştirmişlerdi. Gururlu Akın Han Aspargon'dan da yardım istemiyordu. Bu da işlerine geliyordu. Gerçi istese ne olurdu sanki? Çiğdem Korkut'un tıpkı babası gibi olduğunu düşünüyordu. Olabildiğince savaştan uzak kalan, rahatını bozmayan, hatun düşkünüydü. Melbros isyanlarını bile durduramamıştı tıpkı babası gibi.

Sıra Aspargon'a geldiğinde gözleri kadın tüccar İrena'daydı. Derin bir nefes aldı. "Evet İrena. Sıra sende. Senden gelecek haberler için çok sabırsızım." Sabırsızlığı Aspargon'u çok merak ettiğinden değil, İrena'nın ne işler başardığını duymak istediğindendi.

İrena kendine güvenen bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına. "Aspargon bu sıralar her yerle ılımlı olma çabası içinde. Melbros, Hasbükan ve Ravesna hariç tabii ki."

"Ravesna neden?"

"Bir söylenti yıllardır devam ediyor. Ravesna Kraliçesi Ahilia'nın ikizlerinin Yaman Han'dan olduğu iddiası varmış. Saray bunu reddetse de Ravesna ile yapılan ticaret anlaşmalarının askıya alınması bu iddiayı doğrular nitelikte."

Çiğdem alayla güldü. Babasının hatun düşkünlüğüne yeterince şahit olmuştu. Bu mesele onu şaşırtmamıştı. Babam yapmaz diyemiyordu. Mesele çekici bir hatunsa Yaman Han'ın yelkenleri hemen suya inerdi. Eh, Ahlilia'nın esmer güzelliği de dillere destandı. Sarayda pek çok aşığı olduğu konuşuluyordu. Bu kadar flörtöz olmasa iddiasını daha sağlam yürütebilirdi belki. Fakat yine de bu durumu aklına yazmıştı. Cici kardeşleri Aspargon üzerinde hak iddia edebilir, Korkut'u zor duruma sokabilirdi. Korkut'un bunlarla uğraşmasını izlemek isterdi. Arada geçecek bir savaş iki ülkeyi de zayıflatırdı. Hatta üç. Ravesna Aspargon'un karşısında olursa Hasbükan Ravesna'nın yanında olmak isteyebilirdi. Bu üç ülke birbirini yerken Gerbena kendine pek çok çıkar sağlayabilirdi.

Derin bir nefes alarak konuya döndü. "Her zaman her türlü iddia ortaya atılabilir. Kraliçenin sarayı aşıklarıyla doluyken bu iddianın peşine düşecek adam bulmak zor olacaktır."dedi Çiğdem. "Dedikoduları bırakalım da bana gerçek haberler söyle. Aspargon ve Gerbena ticareti henüz canlı değil. Artena meselesini unutacak değiliz. Aspargon bize ait bir sömürgeye saldırdı."

"Ve siz o sömürgeden vazgeçtiniz."dedi İrena lafını esirgemeden. "Söylediklerine göre Aspargon'a katılan Artenalıların refahı artmış. Gerbena sömürgesi olmaktansa Aspargonlu olmayı tercih ediyorlarmış."

"Bütün sömürgeler aynı durumda olsaydı Melbros Aspargon'daki topraklarını almaya çalışmaz, eski Melbros toprağı olan Kisre ve Silistros hala isyan çıkarmazdı. Artena bize ihanet içindeymiş demek ki."

"Kisre isyanlarına Korkut Han'ın hatunlarından Hanzen Gökben el atmış. En son Kisre'ye gitmişti. Durum ne oldu bilmiyorum."

Çiğdem'in kaşları çatıldı. Bu ismi ilk defa duyuyordu. O saraydan ayrılmadan önce Müge Hanım Korkut için İdil adında birini hazırlıyordu. Keza şimdi İdil'in Baş Hanzen olduğunu biliyordu. Gökben sonradan hareme katılanlardan biri olmalıydı. "Baş Hanzen dururken başka bir hanzenin bu göreve katılması ilginç olmuş. Hanzen İdil devlet işleriyle pek ilgilenmiyor herhalde?"diye sordu yoklamak amacıyla.

"Baş Hanzen İdil aslında hem Ecrinok'ta hem Altınova'da çok seviliyor. Fakat Hanzen Gökben de yeni yükselenlerden biri. Altınova'da onu da sevenler var."

"Hanımlığa oynuyor desene."dedi gülerek. "Eh, Aspargon'da han kimi isterse o hanım olur. Korkut Han kendine kimi yakıştırıyorsa yanındaki tahta onu oturtacaktır."

İçten içe Gökben denen hatunun hanım olmasını istiyordu Çiğdem. Müge Hanım onları buraya öylece atıp gittiğinden beri onun hiçbir işinin rast gitmesini istemiyordu. Burada öyle zor yükselmişti ki, Müge de orada öyle kolay düşsündü. Herkesin hayatına müdahale edebileceğini sanmanın bir bedeli olmalıydı. Buraya atılmaları, kardeşinin ölümü, Boris'ten uzak kalışı, hepsi Müge Hanım'ın yanlış kararının sonucuydu. Şimdi de kendinden sonra tahtta istediği hanımı göremesindi.

"Bunun dışında Aspargon Simir Makos'la ticareti ilerletmeye devam ediyor. Simir Makoslu tüccarların tezgahlarında artış var. Aspargon'dan oraya gidenler de oldu." Çiğdem buna şaşırmadı. Elçin ve Korkut eskiden de yakındı. Şimdi ikisi de kendi ülkelerinin zirvesindeydi. Ilımlı ilişkiler kurmaları kaçınılmazdı.

Konuşmalar biraz daha devam etti. Çiğdem hem komşularını hem de düşmanını yakından takip ediyordu. Casus ağını henüz istediği kadar genişletememişti. Önceliği Gerbena'yı avcunun içine almaktı. Ama genel durumlar hakkında tüccarlardan daha iyi kimden haber alınırdı? Esnaf kendi arasında her türlü konuyu konuşmayı severdi. Bu da söylentilerin ya da gerçeklerin daha iyi yayılmasını sağlardı. Sonraki yıllarda daha detaylı planları vardı elbet. Fakat sabırlı olmalıydı. Her şey hemen olmuyordu. Gerbena'nın imparatoriçesi olmak yetmezdi. Tüm kıtanın hakimi olmalıydı.

"Haberleriniz için teşekkür ederim. Hizmetinizin karşılığını alacaksınız. İşbirliğimiz devam ettiği müddetçe herkes mutlu olacak."dedi ve ayaklarının dibine bıraktığı yüklü birer kese altını almaları için gelmelerini işaret etti. Para ve mal her türlü kapıyı açıyordu. O da burada bütçesini ona göre kontrol ediyor, gelirini artırmanın yollarını buluyordu.

Görüşmeleri bittikten sonra dinlenmek üzere odasına geçti. Başındaki tacı ve takılarını çıkardı. Saçlarını açtı. Saç derisindeki gevşeme hoşuna gitti. Koltuğuna oturdu ve nedimelerinden Olga'yı saçlarını taraması ve örmesi için yanına çağırdı. Saçları taranırken Maria geldi ve "İmparatoriçe sizinle görüşmek istiyor Prenses."dedi. Eskiden olsa odaya haber göndermeden içeri girerdi Nadejda. Bazı otorite savaşları sonunda Çiğdem'in onu kabul edip etmeyeceğini haber verdirerek beklemek zorunda kalıyordu artık.

"Gelsin."dedi Çiğdem istifini bozmadan. Buraya kadar geldiğine göre canını sıkacak bir şeyler diyecekti.

İmparatoriçe açık mavi elbisesinin içinde, elleri önünde bağlı bir şekilde içeri girdi. Soluk sarı saçları arkasında topuz yapılmıştı. Soluk mavi gözleri buz gibiydi. Çiğdem ayağa kalkarak onu karşıladı. Eskisi gibi önünde reverans yapmıyordu. Kardeşinin katili karşısında hiçbir gerekçeyle eğilmeyecekti. Nadejda onu küçümser bir edayla izliyordu. "Küçük imparatoriçelik oyununu daha ne kadar devam ettireceksin Çiğdem?"dedi alayla. "Varisin yok. İleride Nikolai'ın tahta çıkışı söz konusu olduğunda seni boşamak zorunda kalacak. Soylulara ve beş para etmez tüccarlara boş yere yüz veriyorsun. Böyle işlerle uğraşana kadar evlat sahibi olma yollarını arasaydın şimdiye üçüncü çocuğuna gebe olacaktın."

Çiğdem de alayla güldü. "Geldiğimden beri tek derdin benim rahmim oldu. Benim rahmimle uğraşana kadar gerçek bir imparatoriçe gibi davransaydın çok daha güçlü olurdun." İmparatoriçe gözlerini kısarak onu izliyordu. Belki de rahmimi kurutmak isteyen sensin Nadejda. Bunun için Omena'ya kurban verdiğini bilmediğimi mi sanıyorsun? demek istedi Çiğdem fakat bunu bildiğini paylaşmanın bir şeyi değiştirmeyeceğini biliyordu. Ona yaptıklarının bedelini ödeyecekti. Bir bedel olacağını Nadejda'nın sezmesini istemiyordu. Derin bir nefes aldı. Küçümser bir tonla konuştu, "Varisim olsa da olmasa da şimdilik üzerinde oturduğun taht benim olacak. Bunu kabullen artık. Aksi takdirde mide ağrıların daha da artacak."

Nadejda Çiğdem'in bunu bilmesine şaşırmıştı. Son yıllarda zaman zaman mide ağrısı yaşıyordu. Son aylarda ise iyice sıklaşmıştı. "O tahta varisi olan, varis verebilen biri oturacak. Boşa hayal kurma. Altı sene oldu. Gebe kalabiliyor olsaydın çoktan kalırdın. Nikolai tahtta olmanın kurallarını biliyor. Sana aşık olabilir ama Gerbena onun için daha önemli."

"Nikolai beni asla bırakmayacak Nadejda."dedi Çiğdem ona doğru bir adım atarak. "Dünyanın en güzel kızını da getirsen benden başkasına dokunmayacak. Ne o babası ne de ben senim."

Bir an aklına başka bir ihtimal daha geldi. İmparator Vladimir'in Nadejda dışında başka kadınlardan olan üç oğlu daha vardı. Nadejda sırf Çiğdem'i bertaraf etmek uğruna o çocuklardan birini desteklemeye kalkabilirdi. Gözünü hırs bürürse oğlunun veliahtlığını gözden çıkarabilirdi. Belki de yapmazdı. Bilemiyordu. Nadejda'nın ona olan kini ortadaydı. Bu uğurda oğlunu da gözden çıkartabilirdi.

Her ihtimali düşünmeliydi Çiğdem. Meselenin o varislere gelmeden çözülmesi şarttı. Burada da kanbağı önemliydi. İmparatorla aynı kanı taşımayan biri varis olamazdı. Gebe kalabilmeyi çok istiyordu fakat olmuyordu işte. Altı sene geçmişti ve onca ilaca rağmen bir bebek haberi verememişti Nikolai'a. İyi hoş bu durum onun umurunda değildi fakat geleceklerini düşünmek zorundaydılar. Hiç çocukları olmama ihtimaline karşı tahtlarını koruyacak bir çözüm bulmalıydı.

Nadejda'nın konuşmasıyla düşüncelerinden uzaklaştı. "Kendine bu kadar güvenme. Yaşın ilerledikçe buraya geldiğin tazeliğin kaybolacak ve elbet Nikolai'ın yatağına başkaları girecek."dedi ve arkasını dönerek çıktı.

Bu cümlesi bile gayrımeşru varislere artık daha sıcak baktığının göstergesi değil miydi? Metresten de olsa bir çocuk olmasını istiyordu. Bunca zaman Nikolai'ın sarsılmaz aşkıyla kendini güvende hissediyordu. Eğer böyle bir şey olursa kaldıramazdı. Buraya gelmek için pek çok şeyden vazgeçmişti. Başlarda rol yaparken sonraları gerçek bir aşkın içinde bulmuştu kendini. Kalbine ruhuna iyi gelen bu aşkı kaybetmek istemiyordu.

Birkaç gün sonra Gerbena'nın en ünlü genelevinin sahibi Madam Prina görüşmeye gelmişti. Yıllar içinde daha yakın olmuşlardı. Prina Çiğdem'in Gerbena için biçilen kaftan olduğuna inanıyordu. Onun yükselişinin pek çok şeyi değiştireceğini düşünüyordu. Bu yüzden tam destekle yanındaydı. Erkeklerin zaaflarını kullanan kızları ile kurdukları haber ağıyla Çiğdem'i her şeyden haberdar ediyordu. Bugün ise başka bir haber için gelmişti.

Çiğdem görüşme odasında onu kabul ettiğinde yanında Olga vardı. Madam Prina'nın yakın dostu, her derde deva olan şifalı elleriyle artık Çiğdem'in yanında saraydaydı. "Hoş geldin Madam Prina."dedi Çiğdem. Önlerine ikramlar konulduktan sonra Olga dışındaki nedimeleri odadan gönderdi. "Nasılsın görüşmeyeli?"

Madam Prina elindeki dantelli yelpazeyi sallayarak kendini serinletmeye çalıştı. "Pek iyi değilim. Yaş itibariyle artık çocuk sahibi olamayacağım döneme girmişim. Çocuk kimin umurunda. Ama böyle sıcak bastıkça öfkeden ne yapacağımı şaşırıyorum." Soğuk limon şerbetinden içti. Çiğdem Aspargon içeceklerinden tamamen kopamamıştı. "Neyse beni bırakalım. Sana önemli havadislerim var."

Çiğdem ellerini önünde birleştirdi. "Seni dinliyorum."

"İmparatoriçeye ait köşklerden birinden haber aldık. Kızlarım sağolsun bu önemli bilgiyi öğrenir öğrenmez bana getirdiler. Altın Köşk'te İmparatoriçenin bir misafiri varmış. Henüz saraya gelmemiş, burada olduklarından kimsenin haberi yokmuş. İmparatoriçe duyurana kadar kimse de öğrenmemeliymiş." Alayla güldü. Erkeklerin bu kadar konuşkan oluşu onu hep güldürürdü. "İmparatoriçe kuzenini ve kuzeninin kızını başkente davet etmiş. Bir zamanlar sarayda kalırlarmış fakat sizin düğün meselesi alevlenmeden önce saraydan apar topar gitmişler. O gün bugündür de gelmemişler. Svetlana ve kızı Eleanor burada. Eleanor Prensin çocukluk arkadaşı olmasıyla bilinir. Burada kaldıkları dönemi de soruşturdum. Prensle aralarında ufak bir aşk yaşandığına dair dedikodu varmış. Fakat aslı astarı ortaya çıkmamış. Ama apar topar gidişleri dedikodunun gerçeklik payını düşündürüyor."

Prina konuşmasını birdiğinde Çiğdem soğukkanlılıkla dinlemişti onu. Geçen gün Nadejda'nın savurduğu tehditlerin bir arkası varmış demek. Nikolai'ın çocukluk arkadaşını ve aşkını getirerek aklını bulandırma niyetindeydi. Bu aşk pek de küçük değildi ki tekrar alevlendirebileceğine dair inancı tamdı. Ne demişti Nadejda, o tahta varisi olan varis verebilen biri oturacak. Aklındaki plan buydu demek. Nikolai'ın çocukluk arkadaşı olduğuna göre ondan genç olmalıydı. Belki de ondan güzeldi.

"Kız neye benziyor?"

"Sarı saçları, mavi gözleriyle tipik bir Gerbenalı. Yüzünün masumiyeti bebeklerde bile yokmuş diyorlar."

Çiğdem başını aşağı yukarı salladı. Onun Aspargonlu oluşuna karşılık Gerbenalı olduğu bariz belli olan birini getirmişti. Hem öyle sıradan biri de değildi. Nikolai'ın çocukluk aşkı.

Kafasında pek çok şey oturmaya başlamıştı şimdi. Saraya misafir olarak geldiği ilk zamanlarda Nikolai'ı gözlemlemek için epey uğraşmıştı. O dönem sarayda olan o küçük kızı da hatırlar gibiydi. Fakat hedefi Nikolai olduğu için umursamamıştı ve buğulu bir camdan bakar gibiydi o sarışın kızı düşünmek. Fakat Nikolai'ın keyifsiz olduğu zamanları hatırlıyordu. Birine inat yapar gibi onunla ettiği ilk dans, dansın sonundaki bakışları, parmaklarının onun omzuna dokunuşu her şey bambaşkaydı.

Belki üzerinden çok geçmiş Nikolai gerçekten ona aşık olmuştu fakat bir dönem aklında o kız vardı ve Nadejda bu defa doğru bir seçimle karşısındaydı. Gözleri Prina'daydı. "Bu önemli haber için teşekkür ederim Madam Prina."dedi.

En azından şimdi Nadejda'nın planını biliyordu. Karşısında hazırlıksız olmayacaktı. Şimdi sırada şu Eleanor denen kızı araştırmak vardı. Nikolai'a güveni tamdı tam olmasına ama içini kemiren bir duygu oluşmuştu. Bir şeyler kalbinin üstünü çiziyordu ve ne olduğunu çözemiyordu. Yoksa aşklarına yeterince güvenmiyor muydu? Şimdi birden bire gelen bu rahatsızlık nedendi? Altı sene boyunca bir bebek sahibi olamamıştı ve bu konuda kendini başarısız hissediyordu. Gerbena'yı avucunun içine almak konusunda emin adımlarla ilerliyordu ama bir varis doğuramamıştı. Kadın olarak ondan beklenen bu görevi yerine getirememiş olmak mı onu bu duygulara sürüklemişti yoksa?

Hızlı adımlarla balkona çıktı. Derin nefeslerle kendini sakinleştirmeye çalıştı. Ne yapıyordu böyle? Umutsuzluğa kapılmanın sırası mıydı? O Çiğdem'di! Kendi kaderini eline alan, ölüme meydan okuyan, yükselmek için her şeyden vazgeçen Çiğdem'di. İmparatoriçe sıradan bir kızla mı gözünü korkutacaktı? Asla! Varisi olmasındı! İkinci planı belliydi! İmparatorun akrabalarından birini yanlarına alır kendilerine göre eğitir varis yaparlardı. Boris Bresna'da, yeğeni Angela Melbros'ta yükselirdi ve Gerbena onun sayesinde en parlak dönemini yaşardı. Evhamlara kapılmaya yer yoktu hayatında. Kadın sadece doğum aracı değildi. Doğurganlık iyi bir yöneticinin vasıfları arasında mıydı? Kadın yükselirdi ve yönetirdi. Çiğdem de bunu yapacaktı. Yükselecek ve yönetecekti.

***

-Boris'in gelişi hakkında ne düşünüyorsunuz? Tavırları nasıldı? Gerbena'ya uyum sağlayabilir mi?

-Nikolai'ın Boris'i manevi oğlu ilan etme planı hakkında ne düşünüyorsunuz? İleride bu durum nasıl karşılanır?

-Nadejda'nın planı hakkında ne düşünüyorsunuz? İşe yarar mı? Nikolai ilk aşkını görünce ne yapar?

-Çiğdem'in gelecek planları hakkında ne düşünüyorsunuz? Tüm kıtaya hakim olabilir mi? Gerbena'daki ilerleyişi nasıl?

Bölümü beğendiyseniz oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

Sonraki bölüm Toygar'dan olacaktır.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top