⚜️Prens, Prenses ve Grandüşes⚜️

1415 Senesi - Güz Mevsimi

GERBENA İMPARATORLUĞU

Rastan Şehri - Rivlev Sarayı

Aynanın karşısında oturmuş saçlarının yapılışını izliyordu Gerbena Prensesi Çiğdem. Boynuna takılan zümrüt kolye gözleriyle mükemmel bir uyum içindeydi. Fakat yeşil gözleri aynaya bakarken yorgundu. Buraya gelirken hayatının hiç kolay olmayacağını biliyordu. Aksine tüm zorluklara göğüs gerebileceğine güveni tamdı. Pek çok şeyi başarmıştı, fakat daha önünde çok uzun bir yol vardı.

İlk yıl çok daha korkunç geçmişti. Saraya geldiği ilk gün İmparatoriçe'den çok ciddi ikazlar dinlemişti. Buraya boşa geldiğini, ancak Prensin metresi olabileceğini söylemişti defalarca. Evliliklerinin gerçekleşmediği her gün daha çok üstüne gitmişti. Evliliklerinin neden gerçekleşmediğini anlayamıyordu. Boşanması onaylanmıştı. İmparator onların yanındaydı. Öyleyse neden evlenemiyorlardı? Bunu çok sormuştu Nikolai'a.

Önündeki tek engel İmparatoriçe değildi. Bir de Omena Konseyi'nden onay gelmesi gerekiyordu. Gerbena'nın dini inançlarına bağlılığını biliyordu fakat hayatlarının her aşamasında karşısına çıkacağını düşünmemişti. Evlilikler ve boşanmalar konseyin onayından geçmeden kabul görmüyordu ve konsey uzun bir süre İmparatoriçe'den yana davranmıştı.

Gerbena kraliyetinde daha önce dul biriyle evlilik yapılmamıştı ve bu durum inançlarına aykırıydı. Fakat Çiğdem için bu mantıklı değildi. Nikolai da bu kuralı saçma buluyordu. Evlilikler mutsuzsa, geçim yoksa bitebilirdi. İmparatoriçe uzun bir müddet bu kurala dayanarak eziyet etmişti ona. Çiğdem ise evlilikleri gerçekleşene dek Nikolai ile aynı odayı paylaşmamıştı. İmparatoriçe'ye bu zevki tattırmayacaktı.

Nihayet altı ay sonra konsey ikna olmuş ve evliliklerine onay vermişti. İmparatoriçe düğün gününde simsiyah giyinerek tepkisini göstermişti. Onun yanında olanlar da koyu kıyafetler tercih etmişti. Fakat bu ne Çiğdem'in ne de Nikolai'ın umurunda olmuştu. Günlerce süren ziyafette mutluluklarını herkesin gözüne sokarak karşılığını vermişlerdi. Aşk kazanmıştı. Önemli olan da buydu.

Fakat saray yaşamı burada da zorluydu. Aspargon saraylarına kıyasla buradaki kadınlar daha edepsizdi ve bu edepsizliklerini aşağılık dedikodular için kullanıyorlardı. Gün içinde Çiğdem'in yüzüne gülüyor, kapalı kapılar arkasında ona Bresna Fahişesi diyorlardı. Başta bu ağırına gitse de umursadıkça işlerin daha kötü olduğunu görmüş umursamamaya başlamıştı. Onların mutsuz evliliklerinden dem vurup kocalarına nasıl yaklaşmaları gerektiği hakkında Madam Prina'dan akıl alabileceklerini söylediğinde yüzlerindeki kızarmayı hiç unutamayacaktı.

Gerbena'nın en meşhur genelevinin sahibiydi Madam Prina. Sarayda düzenlenen oyunlar ve gösteriler için kızlarını gönderiyordu. Ayrıca saray mensuplarına verdiği borçlarla da biliniyordu. Bu sebeple sarayda sık sık görünürdü. Onu böyle tanımıştı Çiğdem. Tüm Gerbena'daki en samimi kadın ona göre Madam Prina idi. Üzerine yapıştırılan tüm sıfatları kendine göre kullanmayı bilen, saray kadınlarının edepsiz şakalarını daha edepsizleriyle örtmekten çekinmeyen ve her şeye rağmen kendini seven bir kadındı.

Ayrıca Gerbena soylularına ait çok derin sırlar barındırması onu Çiğdem'in bir numaralı dostu yapıyordu. Her ne kadar bu dostluktan kötü laflar çıkaranlar olsa da Çiğdem bu kadın sayesinde Gerbena'nın soylularına dair pek çok şey öğrenmişti ve öğrenmeye devam ediyordu. Sarhoş ve mutsuz erkekler birkaç tatlı sözle sırlarını öylece söyleyiveriyorlardı. Küçümsedikleri fahişeler ise Madam Prina'ya her şeyi rapor ediyordu.

Saraya gelişinden bir sene geçtikten sonra aynı zamanda evliliklerinin altıncı ayında İmparatoriçe ortaya atacak yeni bir konu bulmuştu. Altı ay geçmesine rağmen neden hamile kalmamıştı? Korunuyor muydu? Madem bu imparatorluğun gelini olmuştu o halde tek görevi çocuk doğurmaktı. Böyle diyordu. Nikolai annesini her defasında uyarıyordu fakat İmparatoriçe'nin onu ciddiye aldığı yoktu.

Pek çok dans gösterisinde Nikolai'ın dikkatini çekmek için en güzel kızları getirtmişti saraya. Kendine yakın olan soyluların güzel kızlarını özellikle oğluyla eşleştirmeye çalışmıştı. Fakat Nikolai hiçbirine yüz vermemiş dansın sonunda gene Çiğdem'le eşleştirmeyi başarmış ve bitirişi hep birlikte yapmışlardı.

Soyluların genç kızları da az değildi. Çiğdem'in Prens'ten üç yaş büyük oluşunu kendi lehlerine çevirmeye çalışıyorlardı. Hal ve hareketleri ise Çiğdem'in soyluluk anlayışına hiç uymuyordu. Aspargon'da köklü ailelerin kızları her daim edepli, usturuplu ve kendini ağırdan satan hareketlerde bulunurdu. Burada ise kızlar Prens için uygunsuz bir yarış içindeydi. Evlilikleri gerçekleştiği halde Prensin metresi olabilmeyi bile bir rütbe sayıyorlardı ve bu durum Çiğdem'in bu sarayda çelişki olarak gördüğü şeylerden biriydi.

Önce dulları lanetliyorlar, sonra ise kızlarını metres bile olsa Prensin yatağına yollamaya çalışıyorlardı. Aspargon'un haremini eleştirmekten de geri durmuyorlardı. Aspargon onlara göre geri kalmış bir ülkeydi. Kadınları köleleştiriyorlardı. Fakat Aspargon haremindeki kızlar Han veya Hanzade ile ilişkileri bitse bile Gerbena sarayında olduğu gibi ortalığa atılmıyordu. Haremde mis gibi yaşamaya devam ediyorlardı. Eğer çocuk sahibi değillerse ve talepte bulunurlarsa uygun eşlerle evlendiriliyorlardı. Burada ise kadınlar onurlarını lekeliyordu ve sonra, ailenin sarayla çıkarı devam etmeyince kızlarını ilk buldukları adamla evlendirip bu lekeyi kendilerince temizliyorlardı.

Çiğdem'e göre bu çok daha aşağılık bir şeydi. Kendisine bir et parçası muamelesi yapılmasındansa ölmeyi yeğlerdi. Böyle bir duruma düşmemek için evlilikleri gerçekleşene kadar aynı odada bulunmamışlardı ve Nikolai bu kararına saygı duymuştu. Bunca zaman bekledik, bir müddet daha bekleriz demişti. Çiğdem'in saraydaki onurunu en başta o korumuştu. Dul olduğu için ona atılmaya çalışılan iftiralara birlikte göğüs germişlerdi ve bunlar Çiğdem'in Nikolai'a daha çok hayran olmasını sağlamıştı.

Şimdi ise tam bir buçuk yıldır evlilerdi. Nikolai her gün ona aşkla bakıyor, onu sık sık hediyelere boğuyor, onu mutlu etmek için her şeyi yapıyordu. Soylular Prensten vazgeçmemiş olsa da Çiğdem ondan artık emindi. Nikolai dünyadaki en güzel kadını önüne çırılçıplak koysalar dönüp bakacak biri değildi. Çünkü ona aşıktı. Kalbi ona aitti. Ve bu aşkın gücü Çiğdem'i her gün daha çok etkiliyordu.

Hazırlığı bittiğinde ayağa kalktı. Omuzlarını açıkta bırakan kırmızı elbisesi içinde harika görünüyordu. İstedikleri kadar ona "Bayat Prenses" desinler, gördüklerini kimse inkar edemezdi.

Nikolai onu almak için odasına geldiğinde heyecanla nefesini içine çekti. Onda tutkunu olduğu tek şey güzelliği değildi. Zekası, hırsı, inceliği ve daha pek çok şey ona bağlanmasına sebep olmuştu. Fakat güzelliği karşısında saygıyla eğilmeden edemiyordu.

"Yapma bunu lütfen."dedi Çiğdem cilveyle gülerek. Nikolai karşısında öne doğru eğilmişti. Nikolai'da sevdiği şeylerden biri de buydu. Aspargon han ya da hanzadeleri gibi kibre kapılmıyor, eşinin karşısında eğilmeyi makamına yapılmış bir hakaret olarak saymıyordu. Yaman Han bile çok sevdiği Müge Hanım'ının karşısında böyle eğilmemişti.

"Ah, Prensesim, kalbimi her seferinde bu kadar hızlandırırken karşınızda nasıl eğilmem?"dedi ve çevik bir hareketle hemen önüne geldi. Ellerini beline doladı ve kendine çekti. Kiraz dudaklarına tutkulu bir öpücük bıraktı. Yeşil gözlerine bakarak fısıldadı, "Geceyi sabırsızlıkla bekleyeceğim." Çiğdem eşinin koluna girdi ve odadan çıktılar. Nedimeler ise arkalarından onları izledi. Bir kısmı hayranlık dolu bakarken bir kısmı onaylamaz bir ifadeyle izliyordu. Onlara göre aşklarını bu kadar ulu orta yaşamaları yanlıştı.

İmparatorluğun genç çifti salona giriş yaptığında gösterişli bir müzik başladı önce. Tüm gözler o yana döndü. Prensesi kabullenenler de vardı ve hayranlıkla önlerine gül yaprakları atmışlardı. Tam karşılarındaki masada gergin yüzüyle oturan İmparatoriçe bu sevgi gösterisini tiksintiyle izlemişti. Çift masadaki yerlerini aldıklarında müzik durdu ve İmparator Vladimir akşam yemeğini başlattı.

"Neden bu kadar geciktiniz?"diye sordu İmparatoriçe Nadejda. Konuşurken ince dudaklarını o kadar az oynatıyordu ki konuştuğunu uzaktan anlamak mümkün değildi.

Nikolai, "Eşimle yemek öncesi bir kaçamak yapmış olamaz mıyız anneciğim?"dedi zevkle gülerek. İmparatoriçe öfkeyle kızarırken Çiğdem masanın altından Nikolai'ın bacağını dürttü. İmparatoriçeyi böyle öfkelendirmek Nikolai'ın hoşuna gidiyordu fakat sonra İmparatoriçe her şeyi Çiğdem'den biliyordu.

Nadejda alaycı bir gülüşün ardından, "Gün boyu onca oynaşma ve hala torun haberi alamıyorum."dedi. Çiğdem sabırla derin bir nefes aldı. "Ben Prensesin yaşındayken sana gebeydim."

Nikolai, "Acelemiz yok anneciğim."

"Bir buçuk yıl oldu. Gerbena tahtı varisini bekliyor."

"Ah, o benim."dedi Nikolai ve şen bir kahkaha attı. Şarabından birkaç yudum aldı. Çiğdem de kendini bastıramayıp kıkırdadı. Nikolai'ın annesiyle böyle uğraşmasından içten içte zevk alıyordu. "Gerbena'nın endişelenmesine gerek yok."diye ekledi.

"Yine de soyun devam ettiğinden emin olmalıyız."

"Diyelim ki etmedi. Gerbena'nın sonu mu gelecek?" Bu soru karşısında Çiğdem de tedirgin olmuştu. Böyle durumlar ülkeleri felakete sürüklerdi. Hele de tahtın başka varisleri yoksa hanedanlığın sonu demekti. İmparator'un başka erkek kardeşi yoktu, Nikolai tek çocuktu. Soyun devam etmemesi Gerbena için yolun sonu olurdu. Ülke büyük bir kaosa sürüklenirdi.

"Böyle bir şey mümkün değil!"dedi Nadejda onlara dönerek. "İkiniz de görevlerinizin farkında olarak davranın. Çocuk değilsiniz. Bir çocuk bile olsa, olmak zorunda."

Çiğdem, "Görevlerimizin yeterince farkındayız İmparatoriçe. İçiniz rahat olsun. Her fırsatta bunu dile getirmeniz bizi hızlandırmayacak."dedi sonunda. "İstediğim vakit hamile kalırım. Bunun zamanını sizinle planlayacak değiliz."

Nadejda daha fazla uzatmayıp yemeğiyle ilgilenmeye devam edince konu bir sonraki sefere dek kapanmıştı. Bu sıkıştırmalardan hoşlanmıyordu Çiğdem. Hamile kalmak için uğraşıyordu. Gönülden istediği bir şeydi fakat bir buçuk yıldır henüz bir şey olmamıştı. Nikolai ise bu konuyu umursamıyordu bile. At sürmek, turnuvalara katılmak, avlara çıkmak, küçük isyanları bastırmak en sevdiği bahar ve yaz etkinlikleriyken, güz ve kışın gelişiyle kütüphanelere kapanıp kitaplar okumak, araştırmalar yapmak, kendi kitaplarını yazmak asıl uğraşıydı. Çocuk ise olursa olur, olmazsa olmaz dediği bir şeydi.

Fakat Çiğdem her sarayda olduğu gibi bu sarayda da yerini sağlamlaştırmak için bir evlat sahibi, mümkünse bir oğul sahibi olmalıydı. Gerbena'nın kadınlara bakışı belliydi. Aspargon'daki gibi kadınların tahtta hakkı olamıyordu. En azından ilk çocuğu erkek olursa ileride yapmak istediği devrimler için başını kimse ağrıtmazdı. Ona göre kadınlar da gayet iyi yönetebilirdi. Eğer kızı oğlundan daha başarılı olursa varis olarak kızını seçerdi. Fakat insanların bir müddet susması için bir erkek evlada sahip olması şarttı.

Diğer yandan hayat ona bir oğul vermişti. Küçük Boris beş yaşına gelmişti. Belki de onu geride bıraktığı için rahmi yeni bir evlatla taçlanmıyordu. Fakat onu geride bırakmayı hiçbir zaman istememişti ki. Boşanmanın ardından Boris Bresna'da kalmak zorundaydı. Yasalar çocuğu babaya veriyordu bu coğrafyada. Maksim ise bunu bir ceza olarak kullanıyordu.

Çiğdem üç ayda bir oğlunu görmek için Nikolai eşliğinde Bresna'ya gidiyodu. Maksim yanında koca bir orduyla geliyordu bu görüşmeye. Gergin geçen anlar fazla uzun sürmüyordu. Görüşme sonunda Boris'in boğazını yırtarcasına ağlamaları ise Çiğdem'in içini parçalıyordu. Her defasında oğluna onu alma sözü veriyordu fakat Maksim, "Belki öbür hayatında alırsın."demeden geçmiyordu.

Nikolai da Boris'i almak için uğraşıyordu fakat yasalar açıktı. Maksim bir hainlik yapmadıkça Boris'i ondan almaları mümkün değildi ve iki senedir Maksim fazla uslu durmuştu. En azından çocuğu görüşmeye getirmesini emretmesinin önü kapalı değildi. Veliaht Prensliğini yeri geldiğinde kullanmaktan çekinmezdi Nikolai. Bu da o konulardan biriydi.

Yemekten sonra odalarına çekildiğinde Çiğdem'in yüzü asılmıştı. Nikolai hemen fark etmişti bu durumu. Takılarını çıkarmak için aynanın önüne oturduğunda o da yanına gitmiş ona yardımcı olmaya başlamıştı. "Ne zaman çocuk meselesi açılsa aklına Boris'in geldiğinin farkındayım sevgilim."dedi omuzlarını ovarak. "Merak etme, Maksim bir gün hainliğini yapacak ve ben de onu Bresna Düklüğünden alacak vatan haini ilan edeceğim. O vakit Boris üzerinde hiçbir hakkı kalmayacak."

"Ya o gün hiç gelmezse?"dedi Çiğdem hüzünle. Oğlundan uzak geçen günler canını acıtıyordu. Düşünmemeye çalışıyordu bunu. Nikolai ona çok destek oluyordu fakat bazen kendine engel olamıyordu işte. "Onu geride bıraktığım için benden nefret ederse?"dedi sesi titreyerek.

"Merak etme. Senden nefret etmeyecek. Boris akıllı bir çocuk." Çiğdem'in siyah saçlarını öptü. Kolyeden kurtulan boynuna indi dudakları. "Sabırlı olmak zorundayız. Yapmak istediğimiz onca şey var ve hepsi tek seferde olmayacak."

"Biliyorum sevgilim."dedi Çiğdem ona dönerek. Genç yüzündeki aşk içini kıpır kıpır etti birden. Mavi gözlerindeki tutkuya kapılmayı tercih etti. "Bizim zamanımız geldiğinde kimse hükmümüz karşısında duramayacak. Herkes bize boyun eğmek zorunda kalacak." Aspagon bile...

Tutkuyla öptü Nikolai'ın dudaklarını. Yatağa geçtiklerinde Nikolai sabırsızca çıkarmaya başladı Çiğdem'in kıyafetlerini üzerinden. "Gerbena elbiselerinden nefret ediyorum."dedi her katı açışında. Çiğdem ise şehvetle kıkırdadı.

"Sabırlı olun Prensim. Bunca kıyafet tek seferde çıkmayacak." Nikolai dizlerinin üstünde doğruldu. Muzip bir ifadeyle gülümsedi.

"Öyle mi dersin Prenses?"dedi ve kenara attığı ceketine uzandı. Cebindeki altın kabzalı hançeri çıkardı. "O halde bu işi biraz hızlandıralım."dedi ve elbisenin katmanlarını tek seferde kesip attı. Karşısına serilen buğday tende kendini kaybetti. "Aspargon ateşinle yak beni sevgilim."diye fısıldadı kulağına ve Çiğdem kıyafetlerinden tamamen kurtulup Nikolai'ı yatağın diğer tarafında attı. Üzerine geçerken yeşil gözleri alev alevdi ve Nikolai bu haline bayılıyordu.

***

Her mevsimin ilk ayı Rivlev Sarayı'nda bir kutlama olurdu. Güz için yapılacak kutlama "Güz Festivali"ydi ve hazırlıklar başlamıştı. Sarayda neşeli bir hareketlenme vardı. Rastanlılar kutlamalara bayılırdı. Soylular kendini öne çıkarma fırsatını bu kutlamalarda bulurdu. Tabi Prensin gözüne girme şansını bu kutlamalarda yakalayabileceğine inanan kızlar da sıraya girerdi.

"Bu defa kimi deneyecek?"diye sordu Çiğdem. Nedimelerinden Vera yanındaydı. Ona sadık olan tek nedimesi Vera'ydı. Diğerlerinden ikisi Nadejda'nın adamıydı ve her adımını iletiyordu. Biri ise tarafsız kalmayı tercih ediyordu. Fakat bu da iyi değildi. Yine de en azından Vera'nın onun yanında olması biraz da olsa içini rahatlatıyordu.

"Leydi Fiodora'nın kızıyla samimiydi. Leydi Calina açılış dansı için özel olarak seçildi." Çiğdem gözlerini devirdi. Her kutlamada Nadejda'nın birini öne atmasından bıkmıştı. Ne olacağını umuyordu? Metreslerden biri gebe kalacak ve gayrı meşru da olsa bir varis mi duracaktı kenarda? Boş hayallerdi bunlar. Ne gayrımeşru biri Gerbena'da haklara sahip olabilirdi ne de Nikolai o kızlardan biriyle ilgilenirdi. Fakat Nadejda şansını denemekten vazgeçmeyecekti.

"Calina'nın özelliği ne?"

"Hiçbir özelliği yok Prenses. Sadece cilveli. On sekizine yeni girmiş."

"Kendisine meşru bir evlilik düşüneceğine Prense metreslik yapmayı düşünecek kadar olgunlaşmış ama. Tıpkı diğerleri gibi." Sakince soluk alıp verdi. "İstediğini yapsın. Gecenin sonunda diğerleri gibi bir köşede hüsrana uğrayacak."

"İmparator bu festivale kız kardeşi Leydi Anelia'yı çağırmış." Çiğdem'in kaşları çatıldı. Bunu duymamıştı. Bildiği kadarıyla İmparator'un tek kız kardeşi vardı ve o da Gerbena'nın en doğusunda yaşıyordu. Haber göndermesi ve buraya gelmesi bir ayı bulurdu. Bir ay önce davette bulunmuş olmalıydı. Yüzündeki şaşkınlık Vera'nın dikkatini çekmişti. "Kimseye söylememiş. İmparatoriçe bile bugün öğrendi. Leydi Anelia Rastan'a üç günlük mesafedeymiş."

"Kocasının kararlarından haberi bile yok ama bana çocuk da çocuk diyor."dedi Çiğdem ve başını onaylamaz bir şekilde iki yana salladı. Gerbena'da kadınların bu pasifliğini kabullenemiyordu. İmparatoriçe güçlü görünmeye çalışsa da yönetimde etkin biri değildi. Aspargon'da gördüğü kadın yönetiminden sonra Nadejda ona çok yetersiz gelmişti. O tahtta oturmayı hak etmiyordu.

"Rivlev Sarayı'nda işler her daim böyle olmuştur Prenses."dedi Vera buruk bir ifadeyle. Çiğdem nedimelerindeki gözü açıklığın sadece dedikodular için olmasını istemiyordu. Onların kendi değerlerini fark etmelerini istiyordu.

"Dinle beni Vera."diyerek ona döndü iyice. "Sen benim nedimemsin, bana sadıksın. Bunun anlamı bana sadece saray dedikodularını getirmeyeceksin. Güçlü olacaksın. Şimdiye kadar bu sarayın nasıl olduğu geçmişte kaldı. Biz Gerbenalı kadınlar gibi olmayacağız. Her şeyin farkında olacağız ve her şeyde kendimizi göstereceğiz. Yeri geldiğinde önemli kararları biz vereceğiz."

"Bu dedikleriniz imkansız. Ben her daim elimden geleni yaparım sizin için. Ama kadınların öne çıkmasına bu sarayda izin vermezler."

"Kadınlar sadece yatak eğlencesi değildir Vera! Olamaz! Kendini böyle gören, Madam Prina'nın yanında işe başlasın!" Vera'nın yanakları al al oldu. "Zamanla olacak her şey. Sen de yeri geldiğinde önemli kararlar vereceksin. Bana sadakatini her daim ispat edersen baş nedimem olacaksın ve benden yönetmeyi öğreneceksin." Biraz daha yaklaştı kıza. Soluk mavi gözlerine baktı uzun uzun. "Bana ihanet ettiğini öğrenirsem de Aspargon usulü cezaların nasıl olduğunu tüm saray öğrenir."diye fısıldadı. Vera'nın gözleri korkuyla açıldı.

"Size asla ihanet etmem Prenses. Sizi tüm kalbimle seviyorum. Neden böyle söylüyorsunuz?"dedi Vera titrek bir sesle. Gözleri dolu dolu olmuştu birden. Çiğdem Bresna'da en yakın dostu İrelia'nın ona ihanetini hiçbir zaman unutmayacaktı. Mahkemede onun aleyhinde dediği o çirkin şeyler, sırf Maksim'in metresi olabilmek için attığı iftiralar ona ömür boyu yeten bir ders olmuştu. O zaman bu ihanetin bedelini ödetecek durumda değildi fakat şu an bu sarayda en ufak ihanetin karşılığını tek başına verecek gücü vardı.

"Ben buraya sadece Prenses olarak kalmak için gelmedim Vera. Gerbena'nın görüp görebileceği en kudretli İmparatoriçe olmak için geldim. Her an tetikte olmazsam bunu hiçbir zaman başaramam. Zamanla bugün neden seninle bunları açık açık konuştuğumu anlayacaksın." Vera'nın gözünden bir damla yaş indi. Çiğdem şefkatle sildi bu yaşı. "Korkma küçüğüm, benimle olduğun müddetçe güvendesin."

Çiğdem tüm planlarını konuşmaya niyetli değildi fakat bu sarayda çok köklü değişimler yapacağı kesindi. Nikolai'ın yenilikçiliği, onun yönetimdeki becerileri ile birleşince Gerbena en parlak dönemine hızla ulaşacaktı. Her şey adım adım olacaktı. Şu an öncelikli amacı bir erkek doğurup yerini sağlama almaktı. Tek emeli bu olduğu için istemiyordu bunu. Tamamen kendi kurallarıyla bir yere varamayacağı için istiyordu. Gerbenalılara elle tutulur şeyler vermesi gerektiğinin farkındaydı. Erkek varis düşüncesi bir iki yılda kırılacak değildi. Kuruluştan beri süre gelen bir inanç halini almıştı burada. Gerbena tarihinde örnek vereceği, kendini öne çıkaran kadın bir İmparatoriçe bile yoktu. Buraya gelirken her şeyi baştan yazacakları konusunda Nikolai ile hemfikirdi. Öyle de olacaktı. Sonra sırayla diğer amaçlarını gerçekleştireceklerdi.

***

Birkaç gün sonra Leydi Anelia, kızı ve torunuyla saraya gelmişti. Karşılamaya hepsi birlikte katılmıştı. Leydi Anelia İmparator Vladimir gibi keskin yüz hatlarına ve donuk mavi gözlere sahipti. Kızı Olenna'nın Gerbenalı kadınlar gibi sapsarı saçları vardı. Gözleri ise daha canlı bir maviydi. Nikolai ile benzer yanı göz yapısıydı. Fakat torunu Martha arabadan iner inmez ne kadar farklı olduğunu göstermişti. Koyu kahve saçları ve koyu kahve gözleri güneyli bir babadan aldığı belliydi. Ayrıca beş yaşına rağmen oldukça hareketli ve meraklıydı. Merdivenleri çıkana dek annesine elli tane şey sorduğunu görebiliyordu Çiğdem.

Üç misafir önlerinde durduğunda bu ziyaretin en tuhaf yanlarından biri iki kadının da yanlarında kocalarının olmamasıydı. Bunu şu an sorarak kabalık edecek değildi. Zamanla öğrenirdi onlarla ilgili her şeyi. Aynı anda reverans yaptıklarında küçük kızın minik elleriyle eteğini yana çekip edilebildiği kadar eğilişi Çiğdem'i gülümsetmişti. Sarayda neşeli bir çocuk görmek neredeyse imkansızdı ve bu küçük kız oğluna olan özlemini biraz olsun azaltabilecek neşeye sahipti.

Vladimir ve Anelia birbirine sıkıca sarılırken Olenna Nikolai'ın tam karşısında durmuş, saçlarını karıştırarak onu kendine çekmişti. "Koca adam olmuşsun Niki."dedi onu bıraktığında.

"Sen de eşsiz bir kadın olmuşsun Lenna." Çiğdem'i göstererek, "Hayatımın kadınıyla tanışmanı isterim." Olenna yüzünde tatlı bir gülüşle Çiğdem'e döndü.

"Şanını duyduk Prenses Çiğdem. Rivlev Sarayı'nda günlerinizin güzel geçmesini dilemek isterim ama," biraz yaklaştı, gözleri Nadejda'ya gidip geldi, "böyle bir varlığın yanında bunun ne kadar zor olabileceğini ancak tahmin edebilirim."dedi kıkırdayarak. Nikolai da gülmüştü. Nadejda ise ters ters onlara bakıyordu. Olenna onlarla da selamlaştıktan sonra içeri girdiler.

Nadejda, "Sizin için ayırttığım odalarda biraz dinlenin. Uzun yoldan geldiniz. Akşam yemeğinde uzun uzun sohbet ederiz."dedi ve nedimelerine gözleriyle emir verdi. Fakat Çiğdem araya girdi.

"İmparatoriçe, biz o odaları az güneş aldığı için değiştirdik. Misafirlerimiz ön bahçeye bakan odalarda daha canlı günler geçirecektir."dedi sevimli bir gülümsemeyle. Nikolai da hemen yanındaydı. Nadejda gözlerini kısıp ikisine bakmaya başladı.

"O odalar tadilattaydı."dese de ikisi de bunun yalan olduğunu biliyordu.

Nikolai, "Ben geçen hafta bu tadilatı hızlandırdım anneciğim. Halam, kuzenim ve yeğenim için en güzelini isteyeceğini düşünüyorum."

Nadejda misafirlerin önünde tartışacak biri değildi. Yüzüne şen bir gülüş yerleştirdi. "Eh, madem odalar hazırlatıldı elbette ön bahçeye bakan odalarda daha rahat edeceklerdir." Fakat Leydi Anelia bu izlediği şovdan etkilenmemişti. Aralarında bir soğukluk olduğunu anlamak zor değildi.

Çiğdem ve Nikolai misafirlere odalarına kadar eşlik etti. Nikolai kuzeni Olenna'yı epey özlemişti. Çocukları birlikte geçmişti ve Olenna onun için her daim bir abla olmuştu. Sonra Leydi Anelia evlilik sebebiyle saraydan ayrılmıştı ve iki kuzen sadece mektupla görüşebilir olmuştu. Nikolai hemen bir program yapmaya başlamıştı.

Leydi Anelia ise dikkatle Çiğdem'i izliyordu. "Gerbena kurallarını alt üst eden Aspagonlu sensin demek."dedi sakince. Yüzünde memnun bir gülüş vardı. "Müge Hanım iyi bir iş çıkarmış." Bu benzetme Çiğdem'in gözlerinin hızla kısılmasına sebep oldu. Annesinin ona yaptığı tek şey çıkarları uğruna onu doğduğu topraklardan sürmek olmuştu.

"Evet, Müge Hanım Bresna ile izdivacımı ayarlamasaydı buralara hiçbir zaman gelemezdim."dedi sadece. Annesine olan öfkesi hakkında yabancılarla konuşacak biri değildi Çiğdem.

"Önceki evliliğinin bitmesinde seni desteklemişler."dedi Anelia. "Burada rastlanmayan bir durum."

"Aspargon'da işler daha farklı, biliyorsunuz. Ayrıca bir handan olarak doğmanın ayrıcalıkları her daim vardır. Bunlardan biri de çıkar ilişkisi sürmediği zaman evliliklerin kolayca bitmesi."

Fakat bu durumun görünmeyen yanında Müge Hanım'ın ona yazdığı mektupları sadece onlar biliyordu. Müge Hanım evliliğine odaklanması konusunda katı bir mektup yazmıştı. En başta bu boşanmaya izni yoktu. İyi hoş, ondan izin alan da yoktu. Her şey olup bittikten sonra elbette desteklerini göstereceklerdi. Bu destek İmparatoriçe'nin hoşuna gitmemişti fakat bu durum her şeye rağmen Çiğdem'in sarayda gururla hareket etmesini sağlamıştı. Yaman Han ve Müge Hanım'a pek çok şey için kızıyordu fakat bu destekleri onun için anlamlıydı.

"Gerbena için güzel bir tercih olduğunu umuyorum Prenses."dedi Anelia. Söylediklerinde içtendi. Çiğdem şimdiden bu kadınla iyi geçineceklerini hissetmişti. Diğer Gerbenalılar gibi değildi. Açık görüşlü olduğu belliydi. "Fakat bu saray seni çok yoracak. Her şeye karşı dik durabilmen önemli."

"Merak etmeyin Leydi Anelia. Ben Nikolai için her şeyi göze alarak geldim."

"Sadece Nikolai için mi?" Kadın zekiydi. Çiğdem bu soruya cevap vermedi. Küçük Martha onlara doğru koşup Anelia'nın kucağına atıldı.

"Anneanne, bu kadın kim?"dedi Anelia'nın kucağından Çiğdem'i göstererek.

"Nikolai Dayı'nın eşi, Prenses Çiğdem."

"Dayımı sakın üzme!"dedi birden kaşlarını çatarak. "Onu üzersen ben de seni üzerim. Benim dayım en iyisi."

Çiğdem sakince gülümsedi, "Merak etme Leydi Martha, dayın benim en kıymetlim. Onu üzecek kişi senden önce karşısında beni bulur." Martha Anelia'ya döndü.

"Üzmez değil mi anneanne. Sen insanları tanırsın."

"Üzmez pırlantam. Dayın da Prensese aşık hem. Birbirleri için yaratılmışlar."dedi ve torununun alnını öptü. "Haydi üzerini değiştir ve doğru yatağa. Biraz dinlenelim." Yere bıraktı ve Martha odaya taşınan sandıklardan birinin başına gitti.

"Biz artık sizi yalnız bırakalım."dedi Çiğdem. "Rahatça dinlenin. Akşam yemeğinde görüşürüz."dedi ve Nikolai'la birlikte odadan çıktılar.

Çiğdem Nikolai'ın koluna girdi ve odalarına doğru yürüdüler. "Halan çok akıllı bir kadına benziyor."dedi Çiğdem. "Doğudaki valiyle evlendirilmesi saray adına kötü olmuş. Sarayda yükselebilirdi."

"Rivlev Sarayı sivrilen kadınları törpülemeye bayılır."dedi Nikolai derin bir iç çekerek. "Halam gerçekten sarayda harikalar yaratabilirdi."

Akşam yemeğinde herkes dinlenmiş haldeydi. İmparatoriçe her zamanki gibi soğuk ifadesiyle otururken İmparator kız kardeşinin gelişinden oldukça memnundu. Çiğdem bu yemeği derin gözlemler için kullanıyordu. Şimdiden Leydi Anelia ve Leydi Olenna'yı beğenmişti. Gerbena'da bu kadar sıcakkanlı kişiler bulmak zordu. Tabii bu hemen onlarla dost olacağı anlamına gelmiyordu. İlişkilerinin nereye gideceğini zaman gösterecekti. Fakat İmparatoriçe'nin hoşlanmadığı herkesi kendine çekebileceği potansiyel taraftarlar olarak görüyordu Çiğdem. Bu yüzden onları zamanla kendine yakın tutmaya çalışacağı kesindi.

Güz Festivali başlamadan hemen önce son beklediği misafirler de sarayda yerini almıştı. Kız kardeşi Çariçe Tunay, Çar Yegor ve yeğeni Leydi Angela Çiğdem ve Nikolai tarafından karşılanmıştı. Çar Yegor'un mahkemede son anda yaptığı taraf değişikliği onu bir müddet rahata erdirmişti. Son yıllarda daha sakin bir adam olmuştu Yegor. Gerbena ile ilişkilerini sıkı tutma peşindeydi. Fakat onun gözünde her zaman ilkel bir adam olarak kalacaktı.

Çiğdem onlara odalarına kadar eşlik ettikten sonra Tunay'ı odasında beklediğini söyleyerek yanlarından ayrıldı. Kendi odasına döndüğünde tüm nedimeleri odadan çıkarttı ve kardeşini bu şekilde beklemeye başladı. Nedimelere tam olarak güvenmiyordu. Bir Vera vardı biraz da olsa güvendiği onu da şimdilik kardeşiyle ilişkisine dahil etmeye layık görmüyordu.

Tunay odaya girdiğinde ayağa kalktı. İki kardeş birbirine sıkıca sarıldı. Tunay eskisi kadar çökmüş görünmüyordu. Yegor'un eski hırçın tavırlarının azalması bunda etkiliydi. Fakat şimdiye kadar yaptıklarını asla affetmeyeceklerdi. Yegor zamanı geldiğinde yaptığı her şeyin bedelini ödeyecekti.

"Hoş geldin kardeşim."dedi Çiğdem Aspargon dilinde. Tunay gülümseyerek karşılık verdi.

"Hoş bulduk."dedi ve odadaki küçük masanın iki yanındaki koltuklara oturdular. "Anlat bakalım, saray hayatın nasıl gidiyor. Mektuplarda bahsettiğin gibi mi her şey?"

"Üç aşağı beş yukarı öyle diyebilirim."dedi Çiğdem ve bacak bacak üstüne attı. Ortaya söylediği ikramlardan atıştırdı. "Asıl haberler sende. Yegor hakkında delil toplama sürecin nasıl gidiyor?"

"Gayet iyi gidiyor."dedi Tunay ve rahat bir nefes aldı. İyice arkasına yaslandı. "Seni dinlemek bu zamana kadar yaptığım en akıllıca karardı Çiğdem. Çar her şeyin yolunda olduğunu sanıyor. Ona hayali bir mutluluk verdim. Günler ve geceler sabrederek geçiyor benim için. Fakat sonunda bu sabrımın meyvelerini alacağımı biliyordum."

"Elbette alacaksın. Onu basit bir zehirle ortadan kaldırsaydık çok göze batardı. Fakat onun gibi pislik birinin ortaya dökülecek kirli çamaşırları da çok olacaktır ve zamanı gelince oldukça iş görecektir. Yolsuzlukları, rüşvetleri, vergi kaçırmaları yetmezmiş gibi bir de Bresna'ya göz dikmiş durumda." Beyaz şarap dolu kadehinden bir yudum aldı. "Melbros ve Bresna'nın birleşmesine karşı değilim. Fakat Maksim ve Yegor hayatta olduğu müddetçe bu birleşme fazla başımızı ağrıtır. Önce Maksim'den kurtulmalıyız. Onunla ilgili bana nasıl haberler getirebildin?"

"Tahmin ettiğimiz gibi, kendisine gizli bir ordu toplama derdinde. Er geç ya bizim sınırımıza ya sizin sınırınıza dayanacaktır. Fakat bunu bu kış mı yapar önümüzdeki kış mı kestirmek güç."

"Umarım bu kış yapar. Ondan ne kadar erken kurtulursak o kadar iyi. Böylece Boris geçici Dük ilan edilir ve benim seçtiğim bir vasi bir süre Bresna'yı idare eder. Bresna'nın küçük bir çocuğa bırakılmayacağını savunacak olan Yegor'un birleşme talebi göndereceğini tahmin etmek güç değil. Reddedilme karşısında kontrolsüz hırsı ortaya çıkacak. Sen de onu kışkırtacaksın. Bresna'ya tek başına yürüyebilecek kadar güçlü olduğunu söyleyeceksin."

Tunay alayla güldü ve gözlerini devirdi. "Şimdi bile buna inanmış durumda."

"İstediğine inansın. Emrimize karşı gelmenin karşılığında tutuklanacak. Bu aşamada tüm delilleri bana getireceksin ve Yegor'un işi bitecek." Rahat bir nefes aldı. Kardeşinin ela gözlerine baktı. "Sonra kardeşim, Boris benim yanıma gelecek ve sen iki sömürgenin Grandüşesi olacaksın."

"Yarı bağımsız Grandüşes."dedi Tunay. Bir zamanlar Melbros'a gelmek hayatının en kötü anısıydı onun için. Şimdi ise yükselişinin nişanesi olmuştu. Her şey Çiğdem'in keskin zekası sayesinde ilerlemişti. İçindeki ruhu onunla keşfetmişti. Çiğdem ona Aspargon'da bulamayacağı bir hayat bahşetmişti ve bunun için ona ölene dek minnettar kalacaktı.

"Angela ise zamanı gelene dek Düşes olarak anılacak. Senin varisin o olacak. Onunla birlikte buraya kök salacaksınız. Bu topraklarda kadınlar yeterince görmezden gelinmiş. Fakat biz bunu değiştireceğiz."dedi Çiğdem kendinden emin bir tonla. "Sen de bu yolda atılan ilk tohum olacaksın. Görevlerini layığıyla yerine getireceksin. Sana bu ünvanı sağladıktan sonra orada konumunu sağlamlaştırmak sana kalıyor. Maksim'in de Yegor'un da onlarca kuzeni var. Hak iddia etmekten geri durmayacaklar hatta isyanlar düzenleyeceklerdir. Bu zamana kadar kendine bağlı ordular oluşturduğunu var saymak istiyorum."

"Oluşturdum. Merak etme. Yegor'un sızdığı günlerde bir zamanlar senin Bresna'da yaptığın gibi toplantılara ben katıldım. Onlarla onların dilinden konuşmayı öğrendim. Beni bir kadın gibi değil yönetimden anlayan bir erkek gibi görüyorlar. Yegor'un içler acısı halinden dert yananlar bile oldu. Bu konuda adamlarıma güveniyorum. Topraklarının geleceği için benim yanımda savaşacaklar. Kuzen savaşlarıyla ülkenin felakete sürüklenmesine izin vermeyecekler."

"Çok güzel."dedi Çiğdem ve şimdi o da rahatla arkasına yaslandı. "Kaderimiz bizim ellerimizde şekillenecek."

Tunay'ın içindeki potansiyeli ortaya çıkartabildiği için oldukça memnundu. Unutulmak üzere iki sömürge ülkesine gönderilen Asperan soyları burada yönetmenin ne demek olduğunu tüm dünyaya duyuracaklardı. Her şey yavaş yavaş olacaktı. Planları şimdiye kadar kusursuz işlemişti. Şimdiden sonra da bir aksilik çıkacağını düşünmüyordu Çiğdem. Maksim'den kurtulmayı dört gözle bekliyordu. Gerekirse isyanını hızlandırmak için onu çıldırtacak dedikodular yaydırırdı. Bir an önce ondan kurtulmalıydı. Oğluna kavuşmanın tek yolu buydu. Maksim isyankar bir vatan haini ilan edilecek, kellesi Bresna sokaklarında dolaştırılacaktı. Sonra sıra Yegor'a gelecekti.

***

Bölümü yazabilmem biraz uzun sürdü. Gecikme için üzgünüm. Çiğdem'de hep böyle oluyor. Adapte olana kadar birkaç gün geçiyor.

-Çiğdem'i nasıl buldunuz? Zaman ona nasıl etki etmiş?

-Çiğdem ve Nikolai ilişkisine bakışınız nedir? Gerbena'da köklü devrimler yapabilecekler mi?

-İmparator ve İmparatoriçe hakkında ne düşünüyorsunuz?

-Gerbena coğrafyası hakkında ne düşünüyorsunuz? Artık burayı net bir şekilde görebileceğiz.

-Leydi Anelia'yı nasıl buldunuz? (Anelia, Olenna ve Martha karakter listesine eklenmiştir.)

-Tunay ve Çiğdem'in planlarına yorumunuz nedir?

Bölümü beğendiyseniz oy ve yorumlarınızla destek olabilirsiniz. Özellikle "oy vermeniz" ve "okuma listelerinize eklemeniz" Aynadaki Kan'ın sıralamalarda yükselmesine dehşet bir etki yapıyor. Bir ekip olarak neden daha iyi yerlere gelmeyelim? "Yorumlar" ise benim en sevdiğim kısım. Karakterler ve gidişat hakkında analizler yapmak, sohbetler etmek sizce de eğlenceli değil mi?

***Sonraki bölüm Müge'den olacaktır.***

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top