⚜️Aspargon Kızları⚜️
1412 Senesi - Güz Mevsimi
MELBROS ÇARLIĞI
Bristova Şehri'nde küçük bir konakta...
Çariçe Tunay ürkek ifadesiyle geniş sedirde oturuyordu. Çar Yegor ise öfkeyle odada dört dönüyordu. Kendi kendine söyleniyor, gözlerinden ateş saçıyordu. Sonunda durdu.
Savaşta olanlardan beri kaç kez yaptığı gibi tekrar Tunay'a döndü. Kollarından yakaladı ve "Seninle evlendiğim güne lanet olsun!"diye bağırdı bir kez daha.
Bunu söylemediği anlar o kadar nadirdi ki Tunay'ın kalbini kırmıyordu artık bu sözler. "Gördün mü olanları? Sınır komşumuza yardım etmenin sonucu kaç adam kaybettiğimizi gördün mü? İtibarımız yerle bir oldu senin yüzünden!"
Söyleyeceği çok şey vardı Tunay'ın. Kimse Yegor'u Artena'ya destek olması için zorlamamıştı. Şu durumda politik olarak yanlış bir karardı zaten. Kızıyla evli olduğu bir hana karşı hareket etmiş ve belasını bulmuştu. Çok da iyi olmuştu. Han babası haddini bildirmişti. Fakat bunları sesli söylerse işin daha beter hale geleceğini biliyordu. "Sen bana uğursuzluktan başka bir şey getirmedin! Erkek bile doğuramıyorsun! Neden seninle evlendim ki?" Tekrar odada dört dönmeye başladı.
"Korumaktan aciz olduğun sınırlarını sağlama almak için."dedi Tunay sessizce.
"Ben kendi sınırımı kendim korurum seni ahmak!"diye bağırdı bir kez daha. Tunay ellerini şakaklarına götürdü. Bu adamdan ölesiye nefret ediyordu. Annesi zamanla seveceğini, alışacağını söylemişti fakat hiç öyle olmamıştı. Onu şurada parçalarına ayırsalar zevkle izlerdi.
"Yine boşanma laflarını açacaksan buna karnım tok."dedi soğuk bir tonla. "Boşandığımız gün han babamın sınırları rahat bırakacağını sanıyorsan yanılıyorsun."
"O zaman ikinizi de öldürürüm. Seni de kızını da! En azından hırsım çıkar!" Derken odanın kapıları açıldı. Kızıl saçları kısa kesilmiş, sakalları çıkmış bir adamla kömür saçları arkasında toplanmış, başına parıltılı bir taç giymiş kadın içeri girdi. Eniştesi Dük Maksim ve ablası Düşes Çiğdem, Bresna'dan hızla buraya gelmişlerdi.
"Tunay'a bağırmanın hiçbir anlamı yok."dedi Çiğdem sertçe. Yeşil gözleri Yegor'un üstündeydi. "Sesinizi tüm konak duyuyor. Aklını başına al ve ne yapacağımıza karar verelim." Çiğdem aynı annesi gibiydi. Sert, acımasız, korkusuz, lafını esirgemeyen... Kocasını da hemen kendine bağlamıştı. Onlar gibi değillerdi. Çiğdem ve Maksim birbiri için yaratılmıştı sanki.
"Karına çok yüz veriyorsun."dedi Yegor kuzeni Maksim'e dönerek. İkinci kuşak kuzendiler. "Sonra böyle herkese dil uzatmaya başlıyor."
"Kes sesini Yegor."dedi Maksim. "Çiğdem haklı. Bu karı koca meselesi değil, politik bir mesele!"
"Onun babasının yaptıklarını gördün!" Yegor kayınbabasına karşı aldığı yenilgiyi sindiremiyordu. Maksim de adamlarını kaybetmişti fakat onun kadar fevrileşmemişti. Olacakları zaten biliyordu. Sadece üstüne düşeni yapmış, bağlı oldukları Gerbena karşısında konumlarını yükseltmişti.
"Bizim işimiz Aspargon'la değil! Oraya müdahil olmasaydın ben de müdahil olmayacaktım. Senin itibarını biraz da olsa kurtarmak için gönderdim adamlarımı." Tamamen doğru değildi fakat Yegor'un da sakinleşmesi gerekiyordu. Çiğdem ve Maksim sedirlerden birine oturdu. Dikkatle onları izliyorlardı.
"Gerbena İmparatoriçesi'nden bir mektup aldım."dedi Çiğdem. "Benzer bir mektup İmparator'dan Maksim'e de geldi." Şimdi onu merakla izleyen Tunay ve Yegor'a bakıyordu. "Desteklerimize minnettarlar ve bizi saraylarında görmek istiyorlar. Konuşmak istedikleri şeyler varmış."
Yegor "Ne konuşabilirler ki? Bu noktadan sonra ne yapabiliriz ki?" Çiğdem gözlerini devirdi.
"Toprak isteyeceğiz!"dedi sakince. Yegor alayla güldü. "Akıllı ol Yegor! Bunu fırsata çevirmek zorundayız. Yaman Han'ın böyle bir sefer yapacağını tahmin etmezdim. Seferlerden uzaklaşmış bir adamdı. Fakat yaptı." Babalarından bahsederken Çiğdem'in resmi bir dil kullanması Tunay'ın dikkatinden kaçmadı. "Artena bitti! Görmüyor musun? Bununla yetinmeyecekler! Önümüzdeki yıl eminim ki kalanı da almak isteyecekler!"
"Bunu da Gerbena İmparator'u düşünsün."dedi Yegor kinle. "Savaşta ettikleri yardımı gördünüz. Hiçti! Gerbena sınırına dayandıklarında düzenli orduyu sınıra diktiler. Sadece kendi sınırlarını korumak için. Eğer müdahaleyi doğru düzgün yapsalardı Artena parçalanmazdı."
"Aferin sana, en azından bu kadarını düşünebiliyorsun." Konuşan kuzeni Maksim'di. "Amacımız bir sonraki seferi politik olarak engellemek."
"Bunu nasıl yapmayı planlıyorsunuz?"
"Artena'dan arta kalanı isteyeceğiz."dedi Çiğdem gözleri ışıl ışıl. "Bir kısmı sizin bir kısmı bizim olacak. Eğer bunu sağlarsak Yaman Han bizim topraklarımıza saldırmayacaktır. Anlaşmalar da bu yönde yapılmadı mı? Evliliklerimiz topraklarımızı koruyan bağlayıcı anlaşmalar. Sen, Maksim, İmparator ve Han bu anlaşmalara mühür bastınız! Bozamazlar!"
Yegor sabahtan beri yaptığı oda turuna bir son verip oturdu. Tunay'dan en uzak köşedeydi. Elini çenesine götürüp bu fikri düşünüyordu. Çiğdem ise Tunay'ın yanına oturdu. Yüzünü inceledi. Yegor'un hayvanın teki olduğunu biliyordu ve bu konuda söyleyecek hiçbir şeyi yoktu. Sadece sabırlı olmasını öğütleyebilirdi.
"Han babamızın önünü mü keseceğiz?"diye sordu Tunay sessizce Aspargon dilinde. Deminden beri Gerbena dilinde konuşuyorlardı.
"Biz artık Aspargon'un handanları değiliz Tunay. Bunu unutma. Çariçe ve Düşesiz. Kendi ülkelerimiz, kendi sorumluluklarımız var. Yaman Han kendi sınırını genişletmek istiyor olabilir. Biz de istiyoruz. Ayrıca sunduğum fikir çok mantıklı. Müge Hanım bizi bu ülkeleri susturmak için göndermiş olabilir." Annelerinden bahsederken de resmi dil kullanmıştı. "Fakat biz sessiz oturacak kadınlar değiliz. Biz ülkelerimizin en üst konumundayız. İmparator ve İmparatoriçe'ye yakın olmak zorundayız. Görevimiz artık Gerbena'ya olmalı, Aspargon'a değil."
"Hanım annemiz bu durumdan hoşlanmayabilir."
"Aptal olma! Böyle biriyle evlendirirken seni ne kadar düşündü? Tek derdi sorunları önlemekti. Bengü'yü dibinde tuttu, Ayça'yı memleketine Arbatun'a gönderdi, Elçin aşık olduğu adamla evlendi. Peki biz? Biz ne olduk? Buraya sus payı diye gönderildik!"
Çiğdem'in öfkesi büyüktü. Tunay kadar şanssız değildi evet ama Maksim'e alışması, onu kendine bağlaması uzun zamanını almıştı. Maksim'in alışkanlıkları çok farklıydı. Her gece farklı kadınlarla zaman geçiriyordu. Bunu kırabilmesi zor olmuştu. Diğer kardeşleri hayatını yaşarken onlar cehenneme atılmıştı. Bu cehennemden çıkmak için şeytan olması gerekiyorsa olurdu. Küçük planları yoktu Çiğdem'in. Elindekiyle yetinecek biri değildi.
"Senin oğlun var en azından. Ben ne yapabilirim? Yegor yıllardır boşanmak için bahane arıyor."
"Ne yap et o beyinsizin gönlünü hoş tut. Erkekler basittir. Hiç denemedin ki ona kadınlık yapmayı. Hep sustun. Aklını öyle başından al ki dünyası sen olasın."
"Yapamam. Ben senin gibi değilim." Alayla güldü Çiğdem.
"Ol, bir an önce benim gibi ol. Ülkelerimiz için çok güzel planlarım var kardeşim ve ben bunu sensiz başaramam."
Kardeşlerin sessiz konuşması son bulduğunda bu defa kuzenler konuşmaya başlamıştı. Yegor onların fikrini onaylamıştı sonunda. Maksim kuzenini ikna etmeyi başarmıştı. İmparator ve İmparatoriçe'yle konuşmayı kabul etmişti. Hazırlıklara başlamışlardı.
***
GERBENA İMPARATORLUĞU
Rastan Şehri - Başkent - Rivlev Sarayı
Gündüzleri toplantılarla, akşamları eğlencelerle geçen birkaç günün ardından İmparator Vladimir Ryvosiov ve İmparatoriçe Nadejda Ryvosiova sömürgelerinden gelen dört misafirle özel olarak görüşmeyi kabul etti.
İmparator ve İmparatoriçe toplantı odasındaki tahtlarında, misafirleri karşılarında dizilen dört küçük koltukta oturuyordu. İkisi de sert mizaçlı, sarışın insanlardı. Gözleri keskin maviydi. Katı yönetim biçimleriyle meşhurlardı. Yine de Artena'ya yardım etmemişlerdi.
"Söyleyin, ne istiyorsunuz?"dedi İmparator. Kızıl adam diye bilinen Maksim konuşmaya başladı.
"Son yaşananlar ortada. Aspargon duracak gibi değil. Artena'ya sahip olmak istediklerini düşünüyorum."
"Ben hedeflerinin Ashan olduğuna inanıyorum."dedi Vladimir. "Casuslarım Ashan beyinin Hasbükan'la yoğun iletişim halinde olduğunu ve bize bağlı olmaktansa onlara katılmayı tercih ettiklerini söylüyor."
"Belki bunu istiyor olabilirler fakat Artena'dan tek seferde bu kadar büyük bir parça aldılarsa seneye tamamını almak isteyeceklerdir. Ashan veya Artena fark etmeksizin Aspargon tekrar toprak genişletmeye başladı."
"Olası bir durumda Artena kendini savunmakla yükümlü."dedi Vladimir. Ses tonu sert ve umursuzdu.
"Fakat güçlerinin ne olduğunu gördük. Bizim adamlarımız bile püskürtüldü."dedi Yegor hınçla araya girerek. Vladimir'in mavi gözleri onu buldu. Fakat Nadejda konuştu,
"Sizin adamlarınız bile? Kaç adam gönderdiniz ki sanki? Ordunuzun başında bile değildiniz. Ne sen ne Maksim. Kayınbabanıza saygınız meşhur! Bunu sadece hesap günü geldiğinde bize söyleyecek birkaç cümleniz olsun diye yaptınız."
Yegor onlara Artena'yı gözden çıkardıklarını ve asıl yardımı onların yapması gerektiğini haykırmak istedi fakat bunu yaparsa çok daha kötü sonuçlanacağını biliyordu. Bu defa öfkesine hakim olmak zorundaydı. Karşısında Tunay değil bağlı oldukları İmparator ve İmparatoriçe vardı.
"Şimdi yanlarınızda Aspargon kızlarıyla karşımıza geçmiş talepte bulunabileceğinizi mi sanıyorsunuz?" İmparatoriçe acımasızdı. Maksim ve Yegor'u susturmuştu. Yegor oturduğu tahta koltuğun kolçaklarına geçirmişti parmaklarını öfkeyle. İşte bir kez daha Tunay önüne taş olarak çıkmıştı. "Safkanlığınızı bozmamalıydınız."
"Bresna ve Melbros'u bu çözüme mecbur bırakan sizdiniz."dedi Çiğdem sakince. Nadejda'nın gözleri büyüyerek onu buldu.
"Saraya davet edilmiş olmayı fazla mı büyütüyorsun Düşes?"
"Desteğimizden memnun değil miydiniz İmparatoriçe?" Çiğdem dişliydi. Tuttuğunu koparırdı. Geri adım atmaya niyetli değildi. Buradan elleri boş dönmeyeceklerdi. "Siz Melbros'tan elinizi çektiğinizde Melbros da desteği başka bir yerde aradı. En azından sınırını güvene aldı. Evlilik anlaşmasıyla Yaman Han Melbros'a saldırmayacaktır."
"Melbros'un bahanesini dikkate alabiliriz belki, peki ya Bresna?"
"Bresna'nın desteği her zaman olduğu gibi yine Melbros'adır." Çiğdem ayağa kalktı. Bir adım onlara yaklaştı. "Bir insanın ülkesine bağlanması her zaman kanla olmaz."dedi İmparatoriçe'nin gözlerine bakarak. "Ben artık Bresna'ya aidim. Gerbena'ya aidim. Kendi ülkemin ve bağlı olduğum ülkenin çıkarlarını düşünmek zorundayım. Yaman Han bunu hesaba katmamış olabilir fakat durum bu. Biz Aspargon'un değil, Gerbena'nın ülkesiyiz. Gerbena ülkelerine yapılan saldırı hepimize yapılmıştır. Biz Artena'yı savunurken Gerbena'yı da savunuyorduk. Evet gücümüz yetmedi, evet bizzat yüzleşmeye çekindik. Doğru. Fakat arkamızda İmparatorumuzun ve İmparatoriçemizin desteğini hissetseydik emin olun kimse önümüze geçemezdi!" Çiğdem'in yeşil gözleri alev alevdi.
Maksim karısıyla bir kez daha gurur duymuştu. Onları en iyi şekilde savunmuştu Çiğdem. Başka söze gerek kalmamıştı. İmparatoriçe'yi etkilemişti. Gözlerinin yumuşamasından belliydi bu.
"Aspargonlu beni şaşırttı."dedi Vladimir elini çenesine götürerek.
"Ben artık Bresnalıyım İmparator. Öldükten sonra da Bresnalı olarak anılacağım." Bir sessizlik oldu. İmparator ve İmparatoriçe kendi arasında konuştu.
"Bir isteğiniz olduğu belli. Dile getirin de neymiş öğrenelim."dedi Vladimir.
"İmparator'um, anlaşmaların ne kadar bağlayıcı olduğunu herkes bilir. Mühür vurulan anlaşmaların çiğnenmesi dış ülkelerce de hoş karşılanmaz. Hiçbir ülke söz bozan durumuna düşmek istemez." Vladimir başıyla onayladı. "Tamamen yok olmadan Artena'yı kurtarmanın bir yolu var." İmparatoriçe gözlerini kısmış Çiğdem'i izliyordu. Çiğdem heyecanlıydı. Birazdan söyleyeceklerinin bırakacağı etkiyi görmek için sabırsızlanıyordu. "Eğer Artena; Melbros ve Bresna'ya pay edilirse evlilik anlaşması gereği Yaman Han bu topraklara dokunamaz."dedi bir solukta. İmparatoriçe alayla güldü. Karşısındaki kızın tamamen boş olmadığını görmek onu hayrete düşürmüştü.
"Tam Müge Hanım'ın kızısın."dedi usulca. "Topraklarını unutup yerini benimseyen, toprakları için her şeyi yapacak birisin."
İmparator başka bir fikri dile getirdi, "Melbros için bu dediğin mantıklı. Artena'ya hali hazırda sınırı var. Fakat Bresna Artena'ya sınır sahibi değil. Topraktan bağlantısı olmayan bir yeri size vermem saçma olmaz mı?"
"Eğer siz uygun görürseniz önemsiz taşra köyleri üzerinden Artena'ya sınırımız olabilir." İmparatoriçe bu defa koca bir kahkaha attı.
"Bizim topraklarımızdan pay mı istiyorsun?"diye sordu.
"Taşra köylerinde nüfus çok az. Size hiçbir katkıları yok. Toprakları verimsiz. Sizin için önemli değil."dedi Çiğdem. Araştırmasını iyi yapmıştı.
"Yine de toprak, topraktır."dedi İmparator. Derin bir nefes aldı. "Artena'yı size tek seferde pay etmem mümkün değil. Önce gidişatı görmeliyiz. Fakat taşralardan size pay verebilirim." Nadejda hızla Vladimir'e döndü. Sessizce bir şeyler söyledi kulağına. Fakat Vladimir başını iki yana salladı. O da sessizce başka bir şeyler söyledi. Sonra Çiğdem'e döndü, "Anlaşma bu."dedi ve konuyu kapattı.
***
Melbros ve Bresnalı çiftler dönüş yoluna geçtiğinde Tunay düşünceliydi. Ablasının halleri onu şaşırtmıştı. Fakat İmparatoriçe'yle cesurca yaptığı konuşmayla ona hayran olmuştu. Şimdi onun sayesinde toprakları artmıştı. Yegor yatışmıştı. Memnundu.
"Sen de ablan gibi olabilsen her şey farklı olurdu."dedi konaklarına döndüklerinde. Tunay bir şey demedi.
Çiğdem gibi olmak ister miydi bilmiyordu. Ailesinden onun kadar rahat kopamamıştı. İçi huzursuzdu. Olanları annesine bildirmesi gerektiğini düşünüyordu. Bunu gizlice yapmalıydı. Güvenebileceği tek kişi ise annesinin yanına yerleştirdiği Melbroslu casus Olesha'ydı. Annesine sadakati tamdı. Fakat görünürde tam Melbrosluydu.
Hanım annesi onları oraya öylece vermemişti. Haberleşmelerini de sağlama almak için her şeyi düşünmüştü. Çiğdem'in yanında da Bresnalı casus İrelia vardı. Ertesi sabah Yegor dışarı çıktığında son durumu raporlayıp Olesha'ya teslim etti Tunay. Annesi olanları bilmeliydi. Detayları kimseden öğrenemezdi.
Melbros ve Bresna'nın haritaları yeniden şekillenmişti. Yeni haritayı gururla salona asmıştı Yegor. Oturduğu yerde kucağında küçük kızı Angela ile haritaya bakıyordu Tunay. Bu Çiğdem'in zaferiydi.
Aynı harita Bresna'daki Çamlı Köşk'te de asılıydı. Düşes Çiğdem elinde cin ve tonik karışımı bir kadehle haritayı izliyordu. Yüzünde zafer dolu bir gülümseme vardı. Buraya gelin olarak geldiğinde yaptığı ilk şey Bresna'nın tarihini araştırmak olmuştu. Bir zamanlar çok daha geniş sınırlara sahipti bu ülke. Bir dönem Arbatun tarafından yıkıma uğratılsa da toparlanmayı bilmişti.
Şimdi ise uzun zaman sonra ilk kez savaşsız toprak almıştı onun sayesinde. Bunlar Çiğdem için ana planının küçük adımlarıydı. Hayatı bir merdivendi ve her yaşanan, zirveye bir basamaktı sadece. Adım adım ilerleyecek Gerbena'nın kalbine girecekti. Gün gelecek yanında Bresna Dük'ü Maksim Petrov değil Gerbena Prensi Nikolai Ryvosiov olacaktı. Yegane hedefi dünyaya hakim olan Gerbena'nın İmparatoriçesi olmakken sabır, onun için katlanması kolay bir erdemdi.
***
-Müge'nin kızlarını ve damatlarını nasıl buldunuz?
-Çiğdem'in hedefi hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce başarabilir mi? Yoksa Dük'le mutlu olmaya mı çalışmalı?
-Tunay her şeyi annesine anlatmakla iyi mi yaptı?
Sonraki bölüm Perşembe günü. Müge'den.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top