9. Kıyametin İlk Kıvılcımı
1412 Senesi - Bahar Mevsimi
Altınova Şehri - Hanedanlık Sarayı
Müge Hanım
Bugün Korkut'umun on sekizinci yaş günüydü. Akşam için aile arasında küçük bir kutlama hazırlamıştık. Doğum günleri önemliydi elbet fakat gösterişli şeyler yapmıyorduk. Doğumun mucizevi kutsallığını hatırlıyorduk bunu kutlayarak.
Sabah her zamanki gibi erkenden kalkmıştım. Geçen haftaki tatsızlıkları atlattığımız için mutluydum. Suna'nın tavrı umurumda bile değildi. Onun elini kolunu bağlamayı başarmıştık Koral'ı hapsederek.
Kapıların açılmasıyla içeri Asya girdi. Benim baş yardımcımdı. "Hanımım, gününüz güzel ve bereketli olsun."dedi güler yüzüyle. Elinde defterlerle yanıma yaklaştı. "Hazırlıklar için emirlerinizi gerekli yerlere ilettim. İdil Hatun dans için hazırlatıldı. Baş dansçı o olacak."
"Güzel. Çok güzel."
"Keşke sancağa gitmeden çocuk sahibi olma kuralını değiştirebilseniz."dedi sakince. "Hanzademiz on sekizine giriyor. Bütün hanların o yaşta çoktan çocuğu olurdu."
"Bu kuralın neden değişmesi gerektiğini biliyorsun."
"Yine de ne kadar doğru oldu bilemiyorum."
"Bunları defalarca konuştuk Asya." On beş yaşında hiçbir hanzademi sancağa gönderecek değildim. Beyinleri yıkanmamalıydı. Benim seçtiğim adamlarla eğitim görmeli ve benim kontrolüm altında yetişmeliydiler. Temelden onları devlete bağlı yetiştirmeliydim. Hepsi yerini bilmeli zamanı geldiğinde ona göre davranmalıydı. Hanzade Yiğit bu konuda bize iyi ders olmuştu.
"Fakat hanedanlık tarihi bunun-"
"Yeter Asya. Diğer haberlere geçelim."dedim onu susturarak. Özgür konuşmasına izin veriyordum fakat nerede durması gerektiğini bilmeliydi.
"Tabii hanımım."dedi ve defterleri kurcalamaya başladı. "Öncelikle yaptığınız yardımlar yerlerine ulaştırıldı. Bahar yardımınız için halkımız size duacı." Başka kağıtları karıştırdı. "Teoman Bey size bir haber yollamış." Sarılı bir parşömeni bana uzattı. Teoman Bey'in mührü üzerindeydi. "Ulaş Bey ordunun eksikleriyle ilgili bir rapor hazırlamış Yaman Han için. Fakat önce size gelmesini sağladım."diyerek başka bir tomar uzattı. Önce Teoman Bey'in notunu açtım.
'Herkes hazır. Emrinizi bekliyoruz.' Gülümsedim. İstediğim şey bu gece olacaktı. Herkes uyurken gerçekleşecekti. İşaretim için balkonuma yanan bir meşale bırakacaktım. Teoman Bey sarayda kaldığı için meşaleyi görecek ve gerisi çorap söküğü gibi gelecekti.
Sonra Ulaş'ın raporunu inceledim. Sanki sefer hazırlığı varmış gibi gereksiz bir liste hazırlamıştı. Kılıçlar, mızraklar, oklar, kalkanlar, kıyafetler... Yeni gelen askerleri de belirtmişti. Bu kadar kişi nereden gelmişti? İnsanlar vergisini veremiyor bunun yerine oğlunu devlete bağışlıyordu. Biz de buna göz yumuyorduk. Fakat ihtiyacımız olan şey altındı. Bu kurala da yeni düzende el atacaktım.
"Tamam, bunu Yaman Han'a gönderebilirsin."dedim raporu geri uzatarak. Sonra kapım tekrar açıldı. İçeri oğullarım girdi. Korkut ve Toygar. Benim güzel hanzadelerim. Toygar koşarak önüme geldi, bana sarıldı. Korkut ise ağır adımlarla ilerliyordu.
"Günaydın hanım annem."dedi Korkut. Yaklaştı, yanaklarımı öptü.
"Günaydın Korkut'um." Yanaklarında ellerimi gezdirdim. "Doğum günün kutlu olsun. Seni kucağıma aldığım güne şükürler olsun."
Beş kızdan sonra hanedanlık yarışında hiç şansımız kalmadığını düşünüyordum. Yiğit'in çoktan dört zadeneri vardı. Zadesen Gözde yerini iyice sağlamlaştırmıştı. Bense Korkut'tan önce yaptığım altı doğumdan beş kız sahibi olmuştum. İkinci evladım ölü doğan bir erkekti. Dora Hanım bunları hep bana karşı koz olarak kullanmıştı. Sonunda Korkut'u sağlıklı bir şekilde kollarıma aldığımda hayatımın bu küçük bebeğin koyu gözleriyle bir dönüm noktasına girdiğini anlamıştım.
"Ben ne zaman doğdum hanım annem?"diye sordu Toygar beni dürterek. Yüzünü avuçlarımın arasına aldım.
"Sen kışın ikinci ayında doğdun Toygar'ım. Senin için biraz daha bekleyeceğiz."
"Benim doğum günümde de kızlar dans edecek mi? Abiminkinde dans edeceklermiş."dediğinde güldüm.
"Senin daha üç senen var bunlar için." Koyu kahverengi saçlarını okşadım. Yeşil gözlerinde kıskançlık vardı. Fakat bunun çocukça bir kıskançlık olduğunu biliyordum.
"O zaman benim sarayımda Gökben olsun."dediğinde sinirim tepeme fırlamıştı. Bir şey belli etmemek için kendimi sıktım.
"Gökben mi?"dedi Korkut araya girerek. "O senin ablan yaşında farkında mısın?"
"Benim o yaşta ablam falan yok. Hem İdil hatun da senden iki yaş büyük." Korkut'un yüzünde çözemediğim bir ifade vardı. "Hem ben büyüdüğümde senden daha yakışıklı ve daha güçlü olacağım. Şimdi çocuk olduğum için Gökben bana bakmaz. Ama ben beklerim. Büyüdüğümde beni seveceğini biliyorum."
"Aranızda dört yaş var."dedi Korkut ısrarla. Toygar omuz silkti.
"Gökben beni sevecek diye kıskanıyorsun değil mi? Ama senin hatunun var zaten. İdil hatun. Açgözlülük yapmana gerek yok." Laflara bak sen. Küçük oğlum büyümüş de abisiyle kız kavgası yapıyor. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Fakat Korkut son derece ciddiydi.
"Bir daha ona Gökben dediğini duymayacağım. Gökben hatun diyeceksin!"
"Sen diyorsun ama! Hanım anne bir şey söyle. Onun hatunu var. Yaşım geldiğinde Gökben'i istiyorum. O çok iyi bir hatun. Ok atmayı öğreniyor. Çok akıllı ve becerikli. Tam sana layık. O saraydaki en iyi kişi Gökben. Halam olmasa sadece Gökben olsa derslerimden sonra her gün giderdim görmeye. Kılıç kullanmayı da öğreteceğim sonra." Korkut'un ellerini yumruk yaptığını gördüğümde içimde bir endişe oluştu. Gerçekten ciddiydi.
"Sen on beş yaşını bitir de bunu sonra konuşalım. O zamana kadar sana en güzel hatunları seçerim ben."dedim yanaklarını okşayarak. Ortamı yumuşatmaya çalışıyordum.
"En güzeli değil en akıllısı ve en beceriklisi olsun." Güldüm. "Gökben gibi."dediğinde gülüşüm yine soldu. Ne Gökben'miş! Küçücük oğlumun bile aklına girmişti. Belki de Suna'nın planı buydu. Birinden birine o hatunu yamayacak sarayıma sokacaktı!
"Tam senin istediğin gibi olacak. Ama Gökben konusunda söz veremem. Hadi şimdi derslerinin başına git. Bütün eğitmenlerinden günlük rapor aldığımı biliyorsun."
"Biliyorum."dedi ve koşarak odadan çıktı. Çıkarken "Gökben benim olacak!"diye bağırmayı da ihmal etmedi.
"Çocuk işte."dedim o çıktıktan sonra gülerek. "Her çocuğun böyle bir hayranlık dönemi olmuştur."
Fakat Korkut son derece ciddiydi. "Böyle bir hayranlığı olamaz!"dedi sertçe. Oğlumun tavrı beni endişelendiriyordu. "Siz de iyi yüz verdiniz. Ona saygıyı öğretmediğiniz müddetçe daha çok diliniz yanar."
"Oğlum,"dedim ona yaklaşarak. "Kardeşin daha çocuk. Onunla bir hatun yüzünden kavgaya tutuşmayı düşünmüyorsun değil mi? Hem de senin hiçbir şeyin olmayan bir hatun için?" Gözlerini devirdi.
"Neyse ne." Onunla Gökben konusunu açıkça konuşamıyorduk bir türlü. Ona ilgisi olduğunu görüyordum ve bunu kırmak istiyordum. Fakat o inatla kaçıyordu.
"Eğer Gökben'i hareminde görmek istiyorsan Handan Suna'yla bunu konuşup halledebiliriz. Bir hatun oğlumun canını sıkamaz. Hem sen emrettiğinde kim karşı çıkabilir ki?"
"Hanım annem ben sadece bir hanzadeyim. Emrim sadece kendi sarayımda ve kendi haremime geçer. İstediğim herkesi haremime sokacak gücüm henüz yok." Bir yerde doğruydu. Hanzadelerin emirlerini kimse ikiletmezdi. Yeri geldiğinde benden bile üstün tutulabilirlerdi. Fakat kendi haremine istediği herkesi sokamazdı. Ancak Han talep ederse olurdu.
"O günler de gelecek elbet. Ulu Tanrım han babana uzun ömürler versin elbet. Bir gün senin de sıran gelecek. O zaman kimse emrine itaatsizlik edemeyecek."
"Kaderimizde ne varsa onu yaşayacağız."
"İstersen han babanla konuşabilirim Gökben için. Onun emrine kimse karşı gelemez. Handan Suna bile."
"Gerek yok." Neden diretiyordu anlayamıyordum. Hem istiyordu, teklif sununca da kabul etmiyordu. Kafasında ne vardı o hatun için? "Neyse ben de derslerime gideyim. Selamınızı almadan güne başlamak istemedim."dedi ve gitti.
Bense koltuğuma oturdum. Az önce yaşananlar aklıma takılmıştı. Benim gözümde basit bir hayranlıktı Toygar'ınki. Fakat Korkut bunu büyütmüştü. Resmen kardeşine bir kız için rakip gözüyle bakmıştı. Kardeşinin konuşma tarzı onu rahatsız etmişti.
Böyle şeylere dikkat etmeyi elbet zamanla öğrenecekti Toygar. Önce abisinin tahta geçmesi gerektiğini öğretecektim. Yaman ve Yiğit arasında yaşananlar benim oğullarım arasında yaşanmayacaktı. Toygar yerini bilecekti. Korkut'umun başına bir iş gelmedikçe ve hanerleri olmadıkça, Toygar sadece bir hanzade olarak kalacaktı. En fazla başdanışman veya ordu komutanı olabilirdi.
Derin bir iç çektim. Daha ortada bir şey yokken bundan kaç sene sonrasına nasıl gittiğime şaşırdım. Fakat üzerinde durulmayacak gibi bir şey değildi ki. Böyle küçük işaretleri erkenden yakalayıp uygun bir şekilde müdahalemi yapmalıydım. Bu konuyla ilgili ilerleyen zamanda Toygar'ımla da Korkut'umla da konuşacaktım. Onlar kardeşti ve birbirine destek olmalıydı. Korkut böyle aptalca meseleler için kardeşini harcamamalıydı.
Şu Gökben nereden çıkmıştı zaten. Eminim Suna hususi olarak getirmişti onu. O günden beri başımıza bir dert daha eklenmişti. Eğer önü alınmazsa bu defa duruma ben müdahale etmek zorunda kalacaktım. Ve duruma ben müdahale ettiğimde neler olabileceğine dair Aysima hatun sadece küçük bir örnekti.
***
Eğlenceler için ana salonda toplanmıştık. Kızım Bengü ve Bilgecik valimiz olan eşi Toraman Bey de katılmıştı. Altınova'ya yakın şehirlerimizden biriydi. Benimle selamlaştıktan sonra Bengü benim yanıma Toraman Bey de Yaman Han'ın sofrasına oturdu.
Bizim soframız daha yüksekteydi. Han, Hanım ve Hanzadeler sedirde oturuyordu. Hanedan mensupları için küçük tabureler vardı.
Kıdemce bize yakın olanlar ise minderlerde oturacaktı. Bengü tabureye otururken eşi Toraman minderde oturanlardandı.
Handan Suna da kapıda göründüğünde yanında kızı Burçin ve yardımcısı Bilge vardı. Bilge aşağıdaki masalardan birine oturtuldu. Handan Suna ve Burçin yanımıza geldi. Onları da aşağıda bir yere oturtmak istiyordum fakat bu sıralar iki kardeşin arasında enteresan bir bağ kurulmuştu. Yaman'ın gözüne batmaması için kendi masamızda onlar için minder hazırlatmıştım.
Kaidelere göre onlara da tabure vermem gerekiyordu fakat onların bu hanedana yakışmadığını düşünüyordum. Hanedana zarar verecek işler yapmışlardı. Bu yüzden hanedan üyelerine davranıldığı gibi davranılmayı hak etmiyorlardı.
"Hoşgeldin Handan Suna."dedim kibarca gülümseyerek. Suna benimle ve kızımla selamlaştı.
"Handan Bengü'nün geleceğinden haberim yoktu. Hoşgeldin Bengü'cüğüm." Fakat kızım mesafeliydi.
"Hoşbulduk Handan Suna." Bengü de benim gibi siyah saçlı, sert ifadeliydi. Gözleri babası gibi koyuydu fakat bakışları tıpkı bendi. "Merhaba Burçin."dedi kuzeniyle selamlaşarak.
"Merhaba."dedi Burçin. Gözlerindeki mavi o kadar öldürücüydü ki içim buz kesmişti. Oldum olası hoşlanmazdım Burçin'den. Küçükken de çokbilmişti şimdi de.
Handan Suna Yaman'ın sofrasına yaklaştı. Onlarla da selamlaştı. Korkut'un doğum gününü kutladı. Sonra ahşap, oymalı bir kutu uzattı Korkut'a. Yanımıza geldi.
"Hediyeniz mi?"diye sordum. "Biz de görseydik."
"Benim değil. Gökben hatunun hediyesi."dedi gülümseyerek. Bir süre minderlere baktı ters ters. Fakat bir şey diyemeyeceğinin farkındaydı. Oturdu. "Benim hediyem kutlamalar başladığında sunulacak."
Gülümsedim. İnsanların içinde başka ne yapabilirdim ki? O hatunun akıllanmayacağı belliydi. Zindanda yaşadıkları yetmemişti. "Keşke Gökben hatunu da getirseydiniz. Oğlumun ilgi ve alakası belli. Daha iyi bir doğum günü hediyesi olurdu." İşine karışmamdan hoşlanmamıştı. Yine de gülümsedi.
"Orası belli canım. Çok ısrar ettim fakat istemedi. Sarayda yaşadıklarını unutması kolay değil."
"Onunla bizzat konuşmak isterdim. Üstüne çok gittim zavallının. Fakat beni en iyi sen anlarsın." Önemli değil der gibi başını salladı.
"Kardeşlerimin sizin sarayınızda zehirlenmesi nasıl talihsiz bir olay olmuş halacığım."dedi Bengü şüpheli bakışlarla.
"Öyle güzel kızım. Hanzen Aysima'nın bu kadar gözünün döneceğini bilemezdim. Kaşla göz arası yüzüğündeki zehri bardaklara dökmüş gelmiş. Hiç kimse anlamamış. Neyse ki hekimlerimiz erken müdahalede bulundu." Sakince konuştu. Aysima'nın rütbesine vurgu yapmadan edememişti. Üç günlük hatunu rakip olarak görebilmesi acınasıydı.
"Hekimlerinizin zehir konusundaki marifetleri manidar."dedi Bengü tane tane. Sonra masadaki kara üzümlerden bir tanesini alıp ağzına attı.
"Sürekli zehirletilmeye çalışılan birinin hekimlerinin de zehir konusunda marifetli oluşu neden manidar olsun ki?"diye sordu Burçin. "Önce kendini sonra da bizi korumak için hekimlerini de ona göre seçmiş annem. İyi ki de öyle yapmış. Yıllar sonra soframıza tekrar zehir girebileceğini hiçbirimiz öngöremezdik." Bana döndü. "Siz bunun olabileceğini öngörebilir miydiniz Müge Hanım? Bana dürüstçe cevap verin." Suna kızına sert sert baksa da Burçin onu dinleyecek bir kız değildi.
"Tabii ki öngöremezdim Burçin." Gerginlik çıkmasını istemiyordum. Bugün Korkut'un doğum günüydü.
Yemeklerimizi yiyip Korkut'a iyi dilekler sunulduktan sonra hediye merasimi başladı. Yakın çevremizden çok güzel hediyeler gelmişti. Ben hanzademe Kubat Han'dan kalan bir yüzük hediye etmiştim. Kenarları işlemeli gümüş tabanın üzerine yerleştirilmiş yakut taşıyla süslüydü. Yakut hanedan sembollerimizdendi. Dora Hanım, zamanında özel olarak yaptırmıştı.
"Ağırlığını bilerek taşı." Yüzüğü baş parmağına takarken yüzündeki gururu görmüş mutlu olmuştum.
Sıra Suna'ya geldiğinde Bilge'yi dışarı gönderdi ve sert kağıtlara sarılı bir şey getirtti. Korkut'a uzattı. Korkut paketi açınca oymalı yay, işlemeli sadak ve ok takımı çıktı.
"Kubat Han'ın yay ve sadağı."dedi Suna. Kubat Han'ın yüzüğünden sonra yay ve sadağın denk gelmesi iyi olmuştu. Hediye seçimini güzel yapmıştı.
"Bunları hatırlıyorum."dedi Yaman öne çıkarak. "Babam her savaşta yanında götürürdü bu takımları. Her zaman zaferle dönerdi." Okları inceledi. "Fakat oklar onun değil."
"Oklar yeni."diye onayladı Suna. "Hanzade Korkut'un kendi işaretlerini hazırlama vakti geldi de geçiyor."
"Çok doğru dedin Suna'm."dedi Yaman. Sonra yüzüne bir gülümseme yerleşti. Korkut'un karşısına geçti. Ellerini onun omuzlarına yerleştirdi. "Benim aslan hanzadem. Senin için çok güzel bir hediye düşündüm. Gözlerindeki cengaverliği görüyor, kalbinden geçeni hissediyorum. İşte,"dedi ve altın kaplı silindir bir muhafaza uzattı. Kutunun dışında işlemeler ve küçük yakutlar vardı. Korkut muhafazayı alıp kapağını açtı ve içinden rulo şeklindeki parşömeni çıkardı. Kağıdın altında Yaman Han'ın mührünü görebiliyordum.
Kağıdı sessizce okudu. Babasının gözlerine bakarken yüzü ışıl ışıldı. Babasına sarıldı. "Vakti gelmişti yiğidim."dedi.
"Nedir o haber? Biz öğrenmeyecek miyiz?"diye sordum gülümseyerek.
"Han babam beni Ecrinok'a sancağa gönderiyor."dedi Korkut mutlulukla. "Bu hafta içerisinde hazırlıklar başlıyor." Olduğum yerde sarsıldığımı hissettim. Gözlerim öylece askıda kaldı. Kalbim hızla atmaya başladı. Parmaklarımın titremesini önlemek için ellerimi önümde birleştirdim. Buz gibi olmuşlardı.
"Ama sancak yaşı-"
"Bugün bir ferman verdim. Sancak yaşını on sekize düşürdük."diye kestirip attı. Bu habere Handan Suna pek şaşırmamış gözüküyordu.
"Çok yerinde bir karar vermişsin Yaman Han."diye fikrini belirttiğinde yüzünde güller açmıştı resmen.
Yaman'a söyleyecek çok şeyim vardı fakat herkesin önünde bunu yapamazdım. "Siz nasıl uygun gördüyseniz."dedim ve yerime döndüm. Bengü de yanıma oturdu.
"Bundan haberiniz var mıydı hanım annem?"diye sordu sessizce. Başımı iki yana salladım. "Fark ettiniz mi, Handan Suna pek şaşırmadı." Onun da gözünden kaçmamıştı bu.
Eğlencenin başlaması için emir verdim ve çalgıcılar çalmaya başladı. İçeri Korkut'un haremindeki bir grup kız girdi. Korkut'un gözü elindeki parşömendeydi hala. Kubat Han'ın yüzüğü üzerinde gezdirdi parmaklarını. Sonra memnun bir ifadeyle arkasına yaslandı. Parşömeni kutuya geri koydu ve kutuyu da Gökben'in hediyesi olan ahşap kutunun üstüne yerleştirdi. Hala Gökben'in hediyesini açmamıştı.
"Vakti gelmişti çoktan."dedi Handan Suna. Yanımızdaki yerini almıştı. "Yaman Han ne oldu da böyle bir karar verdi şaşırdım." Bilmiyormuş gibi yapacaktı demek. Oysa bir şeyler bildiğinden adım gibi emindim.
"Demek böyle uygun görmüş Han'ımız. Bizlere bir şey demek düşmez."dedim. Kızları izlemeye başladım. İdil Hatun bütün hünerlerini gösteriyordu. Yaman Han oğluyla vedalaşarak kalktı. Ben de bu fırsattan istifade peşinden gittim. Odasına kadar uzaktan takip ettim. Odasının önüne geldiğimde içeri haber göndermeden kapıları açtım.
"Yorgunum Müge. Bir şey konuşmak istemiyorum." Peşinden geldiğimi görmüştü. Mücevher masasının başına geçti. Safir kolyeyi ellerinin arasına aldı.
"Yorgunsun ama onunla uğraşacaksın."
"Bu işi kafamı dağıtmak için yaptığımı biliyorsun." Yanına yaklaştım. Başka bir sandalye çektim ve oturdum.
"Neden bu kararını benimle paylaşmadın? Neden sancak yaşını düşürdün?"diye sordum usulca. Bir safiri daha yerine yerleştirip sıkılaştırıyordu. Kenarlarına minik elmaslar yerleştirmeye başladı.
"Çünkü bunun en başından beri çok saçma bir kural olduğuna karar verdim. Eski usuller neyse o olsun istedim. Bugün danışmanlarımla yaptığımız istişare de haklı olduğumu gösterdi. Halk Hanzade Korkut hakkında konuşuyormuş." Koyu gözleri bana döndü. "Oğlumuz hakkında ana kuzusu diyorlarmış. Yaman Han'ı sevmemiştik ama en azından tecrübeliydi. Hanzade Korkut yaşı on sekiz olduğu halde annesinin eteklerinden ayrılmıyor diyorlarmış." Öfkeyle soludu. "Yaman Han'ın başına bir iş gelirse ne olacak Aspargon'un hali diyorlarmış. Müge cadısı Yaman Han'ın gözlerini bağladı, hanzadeleri de emrine amade etti diyorlarmış. Daha devam edeyim mi?"
"Sorun benim adımın geçmesi, değil mi? Bir kadın olarak yönetimde etkili olmam birilerinin gözüne battı, değil mi?"dedim dudaklarımı ısırarak.
"Asla! Hanımın Aspargon'da söz hakkı olduğunu herkes bilir. Fakat senin yaptığını Han'ı ezip geçmek olarak görüyorlar. Nasıl ki benim seni ezmem hoş karşılanmazsa tam tersi de hoş karşılanmaz. Göremiyor musun?" Başta hiddetle tepki verse de cümleleri sakince devam etmişti. "Haklılar."
"Ben asla seni ezmeye çalışmadım."
"Bunu kastetmiyorum. Korkut'un sancağa çıkması gerektiği konusunda haklılar. Daha üç yılda bunu dedilerse iki sene sonra ne derler? Düşünebiliyor musun? Erken ölürsem onu kim ciddiye alır söyle bana? Ordusu var mı? Kendine sadık adamları var mı? Ben onun yaşındayken tüm Bozyurt emrime amadeydi. Abim Mete'den sonra Ecrinok'a geçtiğimde orayı da kısa sürede kendime bağlamayı başardım. Sancak beyliğim süresince kendime bağladığım şehir sayısı on beşi bulmuştu. Korkut'un nesi var peki? Hiçbir şeyi yok."
"Bu süreçleri en iyi ben bilirim Yaman."diye fısıldadım. "Sana bağlı iller arttıkça han babanın sana olan düşmanlığını da en iyi ben bilirim."
"Yanlışın var Müge. İl sayısı arttıkça düşmanlık beslediği ben değil Yiğit'ti. Yiğit'in bana karşı ordu topladığından şüphelenirdi her zaman ve bunu yanlış bulurdu. Haklı da çıkmıştı. Babamın ölüm haberi geldikten sonra ilk iş Ecrinok'un kapılarına dayanmıştı. İlk isyan edişi de değildi. Tahta çıkışımdan sonra da durmadı. Önünü almasaydım durmayacaktı!"
Dora Hanım bizim yükselişimizden hiç haz etmezdi. Önümüzü kesmek için elinden geleni yapardı. Kubat Han'ı doldurmaya çalıştığına emindim. Onca suikast girişiminden habersiz olduğuna kimse inandıramazdı beni. Fakat Yaman han babasını kusursuz görmekte ısrarcıydı.
"İki sene uzun bir süre değildi. Bekleyebilirdi."dedim sadece.
"Bekleyemezdi! Arkamdan dönen oyunları görmüyor muyum sanıyorsun?" Yüzüm alev aldı. Bu geceki tertip hakkında ne biliyordu? "En yakınlarım bile gidişimi hayal ediyor biliyorum." Ayağa fırladı. Karşıma geçti. Ellerini koltuğun kollarına yasladı. Şimdi aramızda çok az bir mesafe vardı. "Oğlumu kukla olarak kullanmalarına izin verecek değilim."diye fısıldadı. "Oğlum bu hafta sancağa gidecek. En hızlı eğitimi alacak. Oğlumun olması gerektiği seviyeye geldiğini görmeden hiç kimsenin tahtımı sallamasına müsaade etmem." Gözleri bendeydi. Oldukça ciddi konuşuyordu. "Anlıyor musun beni?"diye sordu.
"Elbette anlıyorum."
"Güzel." Yavaşça yaklaştı. Dudaklarımı öptü. "Tadını özlemişim."diye fısıldadı, boynuma gömüldü. Elleri saçlarıma gitti tokaları çözmeye başladı. Saçlarım bukle bukle omuzlarıma indi. Ayağa kalktım ve üzerindekileri çıkarmaya başladım. O da benim elbisemi çözdü. Belki de son kez birbirimize karıştık.
***
Gecenin bir vakti yataktan kalktım. Üzerime bir sabahlık giydim, odadan çıktım. Kendi odama geçtim. "Hamamı hazırlat Asya."dedim. Asya gelişimi duyunca hızla kalkmıştı yataktan. İşkızlara emir verdi. Yanıma yaklaştı.
"Hanımım, bir şey duydum."dedi sakince.
"Ne duydun?" Bu saatte dediğine göre hayra alamet değildi.
"Bugün Handan Suna saraya sabahtan gelmiş ve Yaman Han'la gizli bir görüşme yapmış." Kaşlarım çatıldı. Neden bundan benim haberim yoktu? Casuslarımız ne iş yapıyordu?!
"Sen nereden biliyorsun?"
"Tesadüfen duydum. Aşçıbaşı Aliş Ağa kendi kendine mırıldanıyordu mutfakta. Handanımız artık daha sık geliyor, iyi ki kazandibi yapmışım bugün, en sevdiği tatlıdır, diye söylenirken oradan geçiyordum. Duyar duymaz içeri daldım ve sert bir sorguya çektim."
"Peki bunu bana neden şimdi söylüyorsun Asya!"diye parladım gözlerimi büyüterek.
"Hanımım, siz salondan gittikten sonra teftişe çıktığımda duydum. Hanzademizin sancak hediyesini ve Han'ımızın fermanını duyunca arada bir bağlantı olabileceğini düşündüm. Fakat o sırada Yaman Han'ım yanındaydınız nasıl bölerdim?"
"Ah, Asya! Bir şekilde söyleyecektin bunu!" Öfkeyle ellerimi sıktım. Asya'ya boşa kızıyordum.
Suna yine yapmıştı yapacağını. Yine müdahil olmaması gereken şeylere müdahil olmuştu. Yine hükmümüze el uzatmıştı! Bunun hesabını ondan sormaz mıydım ben! Dizini kırıp oturmayı söke söke öğretecektim ona!
Balkonuma çıktım. Sakinleşmeye çalıştım. Sessiz bahar gecesini dinledim. Sabaha karşı kopacak kıyametin ilk kıvılcımını ateşledim ve isyan meşalesini yaktım. Bir kez daha yaptığımın doğruluğundan sonuna kadar emindim. Suna'nın kontrolünde bir Yaman görmektense benim kontrolümde bir Korkut görmeyi yeğlerdim.
***
Bölümü beğendiyseniz yıldıza basarak oy vermeyi unutmayın. Yorumlarınızı bekliyorum.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top