33. Bazı Dostlar ve Eski Meseleler
1413 Senesi - Kış Mevsimi
ASPARGON HANLIĞI
Altınova Şehri - Alemgir Aile Konağı
Handan Suna
"Sizi evimizde görmek ne güzel." Aygül Hatun'du bizi karşılayan. Alemgir ailesinin gelini, Giray Bey'in eşiydi.
"Sizi görmek de güzel Aygül."dedim gülümseyerek. İçeri girdik. Burçin de Aygül Hatun'la selamlaştı. Yemek salonuna ilerledik.
Sinan Bey babasının ölümünden sonra aile reisliğini almıştı ve masanın başında oturuyordu. Onun sağ tarafında eşi Melike vardı. Merhum kardeşim Yiğit'in zadeseni Gözde Hatun'un anne ve babasıydı. Sinan Bey'in oğlu Giray Bey sol taraftaydı. Yanında iki oğlu ve bir kızı sıralanmıştı.
Girmemizle hepsi ayağa kalktı. Beni selamladılar. Gülümseyerek karşıladım hepsini. Bana ayrılan yere, Sinan Bey'in karşısı olan masanın diğer başına oturdum. Burçin yanıma yerleşirken Aygül Hatun da onun yanına geçti.
"Hoşgeldin Handan Suna."dedi Sinan Bey. Epey yaşlanmıştı. Gözde'nin ölümüne kadar yaşını bile göstermeyen adam kızının ölümünden sonra yıllar içinde epey çökmüştü.
"Hoş buldum Sinan Bey. Babanızın vefat haberini aldığımda bazı meselelerle uğraşmam gerekiyordu. Cenaze törenine katılamadım. Başınız sağ olsun. Ulu Tanrımız merhamet örtüsünü Emir Bey'in kabrinden eksik etmesin." Başını aşağı yukarı sallayarak taziyelerimi kabul ettiğini belli etti. Yüzündeki keder içimi acıtmıştı. Sadece kızını değil, dört torununu da kaybeden bir adamdı Sinan Bey. Melike Hatun o günden sonra Ulu Tanrı'ya sığınmıştı. Acısını bu şekilde yatıştırıyordu.
Giray Bey çocukların küçük salonda yemelerini söyledi ve çocukları odadan çıkarttı. Ben de Burçin'i onların yanına yolladım. Bu kararıma gözlerini devirerek karşılık verse de itiraz etmedi.
"Dokuz sene oldu ve taht hala el değiştirmedi."dedi Giray Bey memnuniyetsiz bir tonla. Kız kardeşinin ölümünden Yaman'ı sorumlu tutuyordu. Yaman dört zadenere kıymasaydı Gözde intihar etmeyecekti. "Evladını da bu yolda kaybettin Handan Suna." Ela gözleri intikam ateşiyle yanıp kavruluyordu bana bakarken. "Hala neyi bekliyorsun?"
"Şartların olgunlaşmasını ve doğru zamanın gelmesini bekliyorum Giray Bey."
"Aspargon avucunuzun içindeyken Yaman Han'ı tahttan indirmemek için geçerli sebebiniz ne olabilir merak ediyorum."
Sinan Bey oğlunun kolunu tuttu sertçe. "Giray, sakin ol. Karşında bir handan olduğunu unutma."diyerek uyardı oğlunu.
"Önemli değil Sinan Bey. Giray'ın öfkesini anlayışla karşılıyorum. Oğlum geçen sene çıkan isyanda öne sürüldüğünde ben de böyle hissetmiştim." Derin bir iç çektim. Kalbimdeki ince sızıyı bastırmak için derin nefesler alıp verdim. "Fakat bu şartlar altında Yaman'ı tahttan indirirsem halk ne düşünür?"
"Hangi şartlar? Ülke duraksama devrine girmek üzere. Her şey çok mu iyi sanki? Geçen yaz üfürükten bir sefer yapıldı. Bir buçuk ay sürdü sadece. Esaslı bir sefer dediğin aylar sürer. Kazancı bol olur."
"Halk Yaman'ı seviyor. Kabul etsek de etmesek de onu kabullendiler. Onu da Müge'yi de başlarında görmekten memnunlar." Ellerimi önümde birleştirdim. "Yaman'ın devlet işlerini Müge'ye devrettiğinin farkında değiller. Müge elinden geleni yapıyor, bunu görmemek haksızlık olurdu. Fakat uzak vilayetlerden aldığım istihbaratlar kenar köylerin gereken önemi görmediğini ve vilayet valilerinin sadece kendi cebini doldurduğunu söylüyor. Yavaş yavaş kendi otoritelerini kurmaya başlıyorlarmış. Bunun anlamı önümüzdeki yıllarda hanlık güzel bir karmaşaya sürüklenecek. İşte o vakit bu karmaşayı durduracak ve tahtın el değiştirmesini sağlayacağız."
"Peki kim geçecek tahta?"
"Hanzade Korkut elbette. Bu süreçte sancağında oldukça tecrübeli hale geçecek ve hanlığın başına tecrübesiz bir çocuk değil işini bilen bir han gelecek."
Sinan Bey, "Hanzade Korkut Ecrinok'ta iyi işler başarıyor. Bundan yana bir sorunumuz yok. Fakat o kadar beklemeye gerek var mı?"
"Hanzademiz sancağa çıkalı bir yıl bile olmadı Sinan Bey. Halk başında tecrübesiz birini görmek istemez. Müge Hanım'ın idaresinde bir Aspargon ise bizim işimize gelmez. Onun da istihbarat ağı yıllar içinde epey güçlendi. Eskisi gibi değil artık. Adımlarımızı dikkatli ve akıllıca atmalıyız."
"Peki vakti geldiğinde Yaman Han nasıl hal edilecek?"
"Aklına soktuğum seferlerin birine çıktığında suikaste uğrayabilir. Damatlarıyla arası epey limoni, biliyorsunuz. Birinden biri kayınbabasının canına kıymaktan çekinmeyecektir." Sinan Bey gülümsedi.
Giray ise kaşlarını çattı. "Savaşta şehit olacak yani."dedi küçümser bir tonla. "Onun gibi biri şehitliği hak etmiyor! Harem eğlencesinde zehirlenmek ona daha çok yakışırdı." Harem eğlenceleri gene dilden dile dolaşmaya başlamıştı.
"Handan Suna,"dedi Aygül Hatun sakince. Ona döndüm. Gözleri meraklıydı. "Yaman Han'ı istediğin vakit tahttan indirecek güce sahipken neden Hanzade Korkut'ta ısrar ediyorsun?" Kaşlarım çatıldı. "Yaman'ı indir, Müge'yi kuleye kapat ve başa geç. Kızını veliahtın ilan et."
"Tahta geçmek gibi bir arzum olsaydı elbet bu dediğin yıllar evvel olurdu. Ne Yiğit'i kaybederdik ne Efe'yi." Tartar ifadeyle birbirimize bakıyorduk. "Fakat tahta geçmeyi o zaman da istemediğim gibi şimdi de istemiyorum."
"Neden? Handan dönemi tekrar başlayabilir."dedi heyecanla.
"Hanlığı kadın erkek kavgasına sürüklemek gibi bir niyetim yok. Meziyetli olan, kendini ispat eden tahta geçmeli."
Melike Hatun huşu içinde iç çekti. Geldiğimden beri tabağından ayırmadığı gözlerini kaldırdı ve bana baktı. Yüzündeki kırışıklar yorgunluğunu yansıtıyordu. "Peki ya meziyetli olan, kendini ispat eden Hanzade Toygar olursa?"diye sorduğunda tüylerimin ürperdiğini hissettim birden. Bu hanlıkta kardeş savaşları yüzünden yeterince kan dökülmüştü ve bunun artık durması gerekiyordu. Yeni düzende kardeş katline yer olmayacaktı.
"Toygar elbette başarılı bir hanzadedir. Fakat onun sivriliği, ani parlamaları bu hanlıkta hoş olmayan şeyler yaşanmasına sebep olabilir."dedim sakince.
"Belki de bu hanlığın ihtiyacı olan şey tam olarak budur. Sivrilik ve ani parlamalar..." Bu sohbetten hiç hoşlanmamıştım.
Sinan Bey, "Melek'in kusuruna bakma Handan Suna."
"Neden kusuruna bakayım? Bu gizli meclisleri istişare yapmak için düzenliyoruz değil mi? Herkes özgürce istediğini söylemezse ne anlamı var." Limon şerbetinden yudumladım. "Eğer ilerleyen yıllarda Toygar yönetim için daha uygun olduğunu ispatlarsa o vakit tahta Toygar geçer. Fakat ben Korkut'a güveniyorum. Bu işin üstesinden gelecektir."
"Biz de sana güveniyoruz."dedi Sinan Bey gülümseyerek. Yemeklerin gelmesi için emir verdi. Yemekler gelirken sıradan meselelerden konuştuk. Hizmetçiler salondan çıkıp biz bize kaldığımızda diğer meselelere devam ettik yemek eşliğinde.
Başka konulara geçmesine geçmiştik Ama Melek Hatun'un sözleri aklıma takılmıştı. Toygar'ı düşünmüyor olsaydı dile getirmezdi. O da yılların etkisiyle yaşlanmış, kabuğuna çekilmişti fakat asla düşünmeyi bıraktığına inanmıyordum. Hırsı gözünü kör etmiş olabilir miydi? İleride Korkut'a karşılık Toygar'ı destekleyebilir miydi?
Her ihtimali düşünmek zorundaydım. Aspargon'un iktidara yön veren aileleriyle aramı sıkı tutmalıydım. Gücümün yarısını onlar oluşturuyordu ne de olsa. Çıkarlarımız ortak olduğu müddetçe yenilmezdim. Fakat çıkarlarımız ters düşerse işler nereye giderdi tahmin etmek zordu.
Geceyi Alemgirlerde geçirdik. Ertesi sabah sıkı bir kahvaltı yaptık. Bozok yoluna koyulduğumuzda dün geceki konuşmalar zihnimde dalgalanıyordu hala. Yıllar önce onlarla birlikte hareket etmiştik. Onlar da benim yanımdaydı Yiğit konusunda. Kaybımız, acımız ortaktı. Bana ihanet etmezlerdi. Buna inanmak istiyordum. Yine de temkinli olmakta fayda vardı.
"Bu defa neler planladınız?"diye sordu Burçin. Bacak bacak üstüne atmış dışarıyı izliyordu.
"Müttefiklerimizle her zaman plan yapmak için bir araya gelmiyoruz Burçin. Dostluğumuzun ilerlediğinden ve daim olduğundan emin olmak için küçük ziyaretleri her zaman yapıyorum. Biliyorsun." Omuz silkti. "İleride senin de yapacağın şey bu. Kendini Aspargon'un önemli ailelerinden uzak tutamazsın. Damarlarında Asperan kanı taşıyorsun."
"Ben taşısam ne işe yarar? Çocuklarım hanedandan sayılmayacak. Böylece damarlarımdaki kanın önemsizliğini görüyoruz."
"O aptal yasalara bakma sen. Senin torunlarının torunları bile bu kanı taşıyacak." Yasalar düzeni korumak için vardı sadece. Fakat gerçeği değiştirmeye hiçbir yasa yetmezdi.
Şu anda Tipkos'ta bile soyumuz devam ediyordu. Başa geçen handanlardan Gülşah Hanım'ın evlilik dışı evlatlarından biri olan Haneş Karaca Tipkoslu bir adamdandı ve isyan dönemlerinde babası tarafından Tipkos'a kaçırılmıştı. Tipkos'ta kraliyet ailesine gelin edilmişti. Şimdiki Tipkos Kraliçesi, Haneş Karaca'nın torunuydu.
Yasalar gereği hanlık dışına çıkan hanedan mensupları hanlık üzerinde hak iddia edemezdi. İktidarın devam etmediği üçüncü nesillerin hanedandan sayılmamasıyla aynı sebeptendi bu kural. Taht üzerindeki oyunların en aza indirilmesi için böyle önlemler alınmıştı yıllar boyunca.
Eve döndüğümüzde Altınova'daki güvendiğim ulaklardan birini buldum. Beni görünce saygıyla reverans yaptı. "Hanımım size Aliş Ağa'dan bir mesaj getirdim."dedi ve mühürlü mektubu uzattı.
Sarayın aşçısı Aliş Ağa ile çocukluğumdan beri yakındık. Beni çok severdi ve işler bu noktaya geldiğinde bana olan sadakatinden vazgeçmemişti. Dönem dönem bana raporlar gönderirdi. Bazen raporların arası uzun olurdu. Yakalanmasını istemezdim. Sarayın yıllanmış aşçısından daha güvenilir bir casus olamazdı.
Mektubu aldım ve ulağın karnını doyurmalarını emrettim. Yemekten sonra küçük bir bahşiş de alacaktı. Odama geçip mektubu açtım.
Kıymetli Handan Suna,
Sarayda bu sıralar hareket yok. Birkaç gün önce Müge Hanım küçük bir öfke nöbeti yaşadı. Sebebini henüz öğrenemedim. Fakat bu nöbetten önce Ecrinok'tan bir haberci gelmişti. Öğrenir öğrenmez size yazarım.
Ayrıca size bahsetmek istediğim bir husus vardı. Fırsatım olmadığı için beni bağışlayın lütfen. Saraya son gelişinizde yaşanan tatsızlıklar beni hala derinden yaralıyor. Sizin gibi saygın bir handanın saraya gelişi yasaklanmamalıydı. Hem de böyle bir sebep yüzünden.
Emrinizdeki Gökben Hatun saraydan kaçmadan önce Hanzade Korkut'la mutfağa gelmişti. Beni çıkarmışlardı. Bu yüzden ne konuştuklarını duymadım. Sonra Hanzade Korkut Ulaş Bey'i çağırmamı emretti. Üçü mutfakta kısa bir süre konuştu. Sonrası ise malumunuz. Emrinizdeki hatun sizden alındı. Ulaş Bey'in bu konuda bilgisi olabilir. Bilmenizi istedim.
Yaman Han bu sıralar yeni bir hatuna ilgi göstermeye başladı. Turna Hatun. Pek işveliymiş. Yeni hanzen olma yolunda ilerliyor. Rahmetli Aysima kadar şımarık değil ama. Ortalıkta böbürlenerek dolanmıyor. Dikkat çekmemek için uğraşsa da Han'ımızın odasına iki kez girmeyi başardı ve bu haber haremde büyük olay oldu. Birkaç gündür konuşuluyor. Müge Hanım'ın menziline girmesi an meselesi.
Sadık hizmetkarınız
Aliş Ağa
Yazdığı onca şey arasından sadece Ulaş'la ilgili olan kısıma takılmıştım. Demek Korkut beni yanına çağırıp oyalarken Gökben'in kaçışıyla o ilgilenmişti. Bu konuyu Ulaş'la en kısa zamanda konuşmalıydım. Gelen ulağa Ulaş Bey'e vermesi için kısa bir not uzattım. Acilen ulaştırması gerektiğini de vurguladım.
Aradan birkaç gün geçmesine rağmen Ulaş'tan hala bir dönüş almamıştım. İkinci kez haber göndermek istemiyordum. Fakat onunla bir şekilde görüşmeli, bildiklerini sormalıydım.
İkindiye doğru başka bir ulak geldi. Bu defa Bozok limanındandı. Ne için geldiğini merak etmiştim. "Hanımım Bozok limanında kavga çıkmış. Sizin için sipariş getiren adamlarla başka bir geminin sahipleri arasında atışma yaşanmış. Geminizin limana yanaşması engellenmiş. Adamlarınız kayıklarla kıyıya gelmiş ve arbede çıkmış."
"Bu nasıl olur? Valimiz Burhan Bey'e haber yolla hemen. Derhal bu sorunu çözsün."
"Burhan Bey konuyla ilgilenmek üzere sabahtan limana gitti. Fakat tartışma iyice alevlenmiş."
"Diğer geminin sahibi kimmiş? Neden olay bu kadar büyüdü?"
Ulak boynunu büktü. "Hanımım, sizi hainlikle suçlamışlar, adamlarınız da dayanamış kavgaya tutuşmuş. Olay büyüyünce Burhan Bey kavgaya karışan herkesi tutuklamış. Adamlar Ertunç vilayetine mensup olduğu için Ertunç valisi Soner Bey konuyu tetkik etmesi için birini yollamış. Yarın sabah mahkeme görülecekmiş." Kaşlarım çatılmış şaşkınlıkla karşımdaki adama bakıyordum.
"Beni hainlikle suçlamaya cesaret eden o alçaklar kimin adamı peki?"
"Salamanlardan Gümüş Hatun'un adamlarıymış." Gözlerimi devirdim bıkkınlıkla. İşte şimdi olay çözülmüştü. "O da durumdan haberdar edilmiş ve yarınki mahkemeye katılacakmış. Adamlarının suçsuz olduğunu savunuyormuş."
"Adamlarımı kışkırtmak için ellerinden geleni yapmışlar ama. Eminim suçsuzlardır."dedim imalı imalı. Bu olaya canım sıkılmıştı.
Ertunç limanlarının yenilenmesi dolayısıyla gemisi Bozok'a gelmek durumunda kalmıştır. Bozok limanları Taşlı ve Ertunç kadar büyük değildi. Bu sıralar Ertunç'a giden gemiler Bozok limanına yanaşıyordu. Yer sorunu yaşanması normaldi. Fakat işlerin bu kadar büyümesi iyi değildi.
"Siz de katılacak mısınız?"diye sordu ulak. Katılmazsam Gümüş Hatun adamlarını haklı çıkarırdı. Bir handan olarak böyle sıradan davaların peşine düşmem ise yersiz geliyordu. Fakat eski meseleler adamlarının bile dilinde dolanıyorsa kendimi göstermem şart olmuştu. Gümüş Hanım'ın bir problemi varsa benimle bizzat konuşsun. Adamlarını avcı köpeği gibi ortalığa salmasın.
"Katılacağım."
Adamı mutfağa yolladım yemek yemesi için. Akşam yemeği hazırlıkları başlamıştı. Burçin geldiğinden beri odasından çıkmamıştı. Hala bana ev hapsi için tavır yapıyordu. Fakat bana başka çare bırakmamıştı. O korsanlar yüzünden Gökben elimden kaçmış Burçin iyice pervasız davranışlar sergilemeye başlamıştı. Bunun önünü almam gerekiyordu.
Roshta'ya Burçin'i çağırmasını söyledim. Onu salonda bekliyordum. Şömine yanıyordu. Gözlerim ateşe dalmıştı. Tanıdık bir ses geldi anılarımın arasından.
"Yanacaklar Mirza. Gerekirse hepsi yanacak. Yarın gece Kubat Han'ın kanını taşıyanlar sadece benim evlatlarım olacak." Annem odasında, gecenin karanlığında Mirza Bey'le konuşuyordu. "Düşmanlarım bana karşı kimseyi öne süremeyecek." Adama döndüğünde mavi gözlerine yansıyan alevlerden ürkmüştüm. "Hanzen Funda'nın ölümü daha özel olacak ama." Bir adım daha yaklaştı. "Suikastçiler hazır mı?"
"Hazır hanımım."
"Güzel. Funda'nın nefesini bu gece keseceksiniz."
"Hanzen Funda'nın haneri ne olacak?"
"Haner Oğuz da yarın gece çıkan yangında hayatını kaybedecek! Aytuğ, Eser, Oğuz, Serdar, Ulaş... Hepsi ortadan kalkacak."
"Siz nasıl emrederseniz Hanzen Dora."dedi Mirza Bey ve annemin talimatlarını yapmak üzere odadan çıktı. Annem şömineye yaklaştı. Maşayla odunları karıştırdı.
"Bütün veliahtlar bu gece ortadan kalkacak ve Kubat, hanımlık nikahını bana kıymak zorunda kalacak."diye fısıldadı.
Kalbim deli gibi çarparken yatağıma geri döndüm. Kardeşlerim annemin emriyle öldürülecekti. Onlar ne yapmıştı ki? Hiçbir şey yapmamışlardı. Ne anneme ne babama saygısızlık etmemişlerdi.
"Beni çağırmışsın." Burçin'in sesiyle günümüze döndüm. "Yemek hazır olunca gelecektim zaten."
"Yemekten önce konuşmak istediğim bir konu var." Kollarını önünde bağladı hızla. Memnuniyetsiz ifadesiyle bana bakıyordu. "Otur."
"Böyle iyiyim." Her cümleme inat etmeye başlamıştı son zamanlarda ve bu hoşuma gitmiyordu.
"Peki. Ayakta dinle o zaman." Birazdan yapacağımız konuşmanın nereye gideceğini tahmin etmek zor değildi. Fakat er geç yapılacak olan bir konuşmaydı. "Seni evlendireceğim." Gözleri hayretle açıldı. Omuzları bir anlığına düştü. Hemen dikleştirdi duruşunu.
"Bu da nereden çıktı şimdi?"
"Şimdiye kadar senin için bir gelecek düşünmediğimi öne sürüyordun ya, aksini ispatlıyorum."
"Ben evlenmek istemiyorum."
"Seni Baş Danışman Türker Bey'in oğlu Tunç Bey'le evlendireceğim. Geçen yıl geçici danışmanlık sürecini başarılı bir şekilde tamamladı ve baharın ilk ayıyla kurultayda yerini alacak."
Burçin şaşkınlıkla bana bakakaldı. "Geçen sene Korkut'u yemlemek için ortaya attığın izdivacı aslında benim için mi düşünüyordun?"
"Tunç önü açık bir genç. Kendini ispatlayıp ispatlayamayacağını görmek için bekledim. Kendini ispatladı. Ne kadar çalışkan olduğu kurultayın dilinde. On sene içinde danışmanlıkta iyice öne çıkacak. Kekevizadeler kurultayda yine parlamaya başladığına göre babasından sonra Baş Danışmanlığa Tunç Bey geçecektir."
"Nereye geçeceği umurumda değil. Ben evlenmek istemiyorum."dedi tekrar inatla. "Senin seçtiğin biriyle evlenmektense ölmeyi yeğlerim."dedi ve hınçla arkasını döndü.
"Sana isteyip istemediğini sormadım. Seni evlendireceğimi haber verdim."dedim sertçe. Hızla bana döndü.
"Zamanında Dora Hanım'ın sana yaşattıklarını sen de bana yaşatacaksın yani! İstemediğim insanlarla defalarca nişanlanmak zorunda kalacağım. İşin bittiğinde kocamdan boşanmam gerekecek öyle mi?"
"Birkaç nişanımın bozulduğu doğru ama ben sadece babanla evlendim Burçin."
"Evet! Çünkü Dora Hanım gözde damadının babası Mirza Bey'le epey yakın dosttu!"diye bağırdı. "Sana söyledim. Evlenmeyeceğim!" Hızla odasına geri döndü. Kapıyı sertçe kapattı.
Derin bir iç çekerek tekrar alevlere çevirdim gözlerimi. Mirza Bey uzun yıllar sonra kayın babam olmuştu. Evliliğin ne demek olduğunu bile bilmediğim dönemlerde diğer hatunlardan olan kardeşlerimin katilinin bir gün kayın babam olacağı aklımın ucundan dahi geçmezdi.
Burçin o gece yemeğe inmeyi reddetti. Emine'yi yolladım odasına onunla konuşması için. Evlilik konusunda inat yapmanın manasızlığını anlatmasını istedim. Bu evlilik olacaktı. Kekevizadeler bu hanlığın en köklü ailesiydi. Kuruluş döneminde de hanlığın yanındaydılar, şimdi de. Türker Bey sayemde kurultayda yükselmişti. Oğlu da kendini gösterecek kadar akıllıydı. Şimdiden ikisini evlendirmek oldukça karlı olacaktı. Burçin her daim saraya yakın olacak, olayları birinci elden takip edebilecektik.
Ertesi sabah erkenden kalktım ve hazırlandım. Kahvaltıdan sonra at arabama bindim ve valilik binasının yolunu tuttum. Şu sorunun bir an önce halledilmesini istiyordum. Geniş salonda izleyiciler için ayrılan yerlerden birine oturdum. Halktan birkaç kişi daha vardı. Bozok kurultay üyeleri de kısa sürede geldi. İlk duruşma limandaki meseleydi.
Önce benim adamlarım alındı içeri. Beni gördüklerinde saygıyla eğildiler. Başımla hafifçe selamladım onları. Sonra husumetli oldukları adamlar alındı. Bu sırada salonun kapıları kapanmak üzereyken tekrar açıldı ve Gümüş Hanım kapıda göründü. Altmışına merdiven dayamıştı kadın fakat yıllar ondan hiçbir şey almamıştı sanki. Kumral saçları gergin bir şekilde arkasında toplanmış, başına ışıltılı taşlardan bir taç yerleştirilmişti. İnce dudakları tepeden bakar gibi birleşmişti. Beni görünce soğuk soğuk baktı ve karşı taraftaki yerlerden birine oturdu.
Hakim konuşmaya başladı. "Bugün burada limanda yaşanan kavga sebebiyle bulunmaktayız. Kavganın giderek büyümesi toplum güvenliğini tehlikeye attığı için birer gece tutuklu kaldınız." Onaylamaz bir ifadeyle başımı iki yana sallıyordum. Böyle bir şey için mahkeme kurulduğuna inanamıyordum hala. Sanki biri ölmüştü. "Ayrıca hırsızlık suçlaması yapılmış."dediğinde şaşkınlıkla hakime bakakaldım. Gözlerim Gümüş Hatun'u buldu. Kendinden emin bir şekilde gülümsüyordu.
"Ne hırsızlığı?"dedi adamlarımdan biri. Onlar da bu suçlamayla afallamıştı.
"Salaman gemisindeki yüklerden bir sandık eksik çıkmış. Tartışma sırasında sandığı aldığınız söyleniyor."
"Bu kesinlikle yalan! Biz bir şey almadık. Almayız. Ayrıca onlar bizim limandaki yerimizi gasp etti. Yanaşma sırası bizdeydi. Dünden beri bekliyorduk. Sıramız geldiği vakit harekete geçtiğimizde onlar da harekete geçti. Neredeyse iki gemi birbirine çarpacaktı!"
"Biz gıda taşıyorduk hakim bey."dedi onlardan biri. "Bizim önceliğimiz vardı. Onlar kumaş ve mücevher taşıyormuş."
"Onların da sıraya girmesi gerekirdi."dedi bizimkilerden biri. "Biz nasıl ki dünden beri beklediysek onlar da bizi beklemeliydi. Bizden çok sonra gelip önümüze geçmeleri haksızlıktı. Başka gıda taşıyan gemiler de bekletiliyordu. Resmen adam kayırmayla herkesin hakkını gasp ettiler!"
Hakim elindeki çanı sallamaya başladı. Çıkan ses kulak tırmalayıcıydı. Sessizlik sağlanınca konuşmaya başladı. "Konumuz hırsızlık. Bahsi geçen sandık sizin geminizden çıkmış."
"Kavga sırasında onlar yerleştirmiştir. Hem neden hırsızlık yapalım ki? Bizim hiçbir şeye ihtiyacımız yok. Üstelik bu sırada Handan Suna hakkında çirkin ithamlarda bulundular. Bizi kavga için özellikle kışkırttılar. Demek planları başından beri bizi suçlu duruma düşürmekmiş."
"Hakim bey,"dedi Gümüş Hatun kibarca öne çıkarak. "İzninizle adamlarım adına konuşabilir miyim?"
"Buyurun Gümüş Hatun."dedi hakim bey. Gözlerimi devirdim.
"Ben bütün bu olanlarda adamlarımda hiçbir suç göremiyorum. Neticede gıda yüklü bir gemiydi. Uzun süre bekletilmemesi gerekirdi. Bunu bütün kaptanlar bilir. Gıdanın eşyalardan önceliği yüksektir." Yavaşça yerinden kalktı ve ortaya doğru yürüdü. "Burada adam kayırma olduğunu da düşünmüyorum. Fakat adam kayırmama yüzünden çıkan bir tartışma olduğunu görebiliyorum." Hakim de bizim gibi lafı nereye getireceğini merakla bekliyordu. "Handan Suna'nın adamları başı boş davranmaya öyle alışmış ki limana yanaşma konusunda dünden beri gereken önemi göremeyince gece boyu iyice öfkelenmişler."dediğinde gözlerim öfkeyle kısıldı.
"Bunun benimle alakası nedir anlamıyorum Gümüş Hatun!"diyerek araya girdim. "Adamlarımı kışkırtan sizin adamlarınız olmuş. Ayrıca söylenene göre onca gıda bekleyen geminin de önüne geçmişsiniz. Burada adam kayırmanın nerede yapıldığını görüyoruz."
"Lütfen ama. Limanlarda kafasına göre olay çıkartan ben ve benim adamlarım değil." Hakime döndü. "Geçtiğimiz haftalarda Taşlı Limanı'nda yaşananlar herkesin malumu. Handan Suna'nın adamları Simir Makos gemisine saldırmıştı. Hem de elindeki bir hizmetçiyi kaçırma gerekçesiyle." Alayla kahkaha attı. "Bir hizmetçi için limanı yakma aşamasına gelen birinin adamları limanda sıra onlara verilmedi diye az bile olay çıkarmış. Zavallı adamlarım öfkeyle bir şeyler söylemiş olabilirler. Fakat denizin ortasından karaya çıkıp benim adamlarıma saldıran onlar." Gözlerini acındırır gibi kırpıştırdı. "Karınları bütün gece o kadar aç kalmış ki bir sandık peynirimizi bile çalmışlar."
Ellerimi öfkeyle sıktım. Taşlı'da olanlar nasıl bu kadar duyulurdu? Saldırının duyulacağı belliydi fakat bunun Gökben'le ilişkilendirilmesi mümkün değildi! Herkese kaçak mal yüzünden bir husumet olduğunu söyletmiştim. Buna rağmen işler nasıl buraya gelmişti?
"Benim adamlarım asla hırsızlık yapmaz. Ben onlara kefilim. Mahkemeye çıkabilmek için sizin adamlarınızın oynadığı bir oyun bu."dedim. Gümüş Hatun yan bakışlarla beni süzdükten sonra tekrar hakime döndü.
"Hakim bey, burada cezayı hak eden taraf Handan Suna'nın adamlarıdır."dedi bilmiş bilmiş.
"Karşı tarafın suçlamalarında bir hanedan mensubuna hakaret edildiği de yazıyor."dedi hakim bey. "Bir hanedan mensubuna hakaretin cezası yüz dikenli kırbaç veya bir yıl hapis cezasıdır. Üstelik esnaf ve liman görevlileri buna şahitlik ediyor." İşte şimdi zaferle gülümseyen ben olmuştum. Gümüş Hatun ise kısılan gözlerle hakime bakıyordu.
"Peki yaptıkları hırsızlık?"diye sordu soğuk bir tonla.
"Bu konu araştırılmaya devam edecek. Görgü tanıkları sorgulanacak. Adamlarınız hangi cezayı tercih eder Gümüş Hatun?" Gümüş ters ters bana baktı. Bir zamanlar mavi parlayan gözleri yaşının etkisiyle iyice solmuştu. Yaşını hissettiren tek değişim göz rengindeydi.
Tekrar hakime döndü. "Para cezasına çeviremez miyiz?"
"Söz konusu bir hanedan mensubuysa para cezasına çevrilemez. Handan Suna bağışlarsa ancak affedilirler." Gümüş Hatun gözlerini devirdi.
"Cezalarını üç ay hapis cezasına düşürebilirsiniz hakim bey."dedim konuşmaya katılarak. "Gümüş Hatun'la geçmişteki dostluğumuzun hatrına ancak bu kadar bağışlayabilirim."
Hakim kararı verdi. Gümüş'ün adamları üç ay hapis cezasına çarptırıldı. Hırsızlık suçlaması araştırılmak üzere benim adamlarım serbest bırakıldı. Mahkemeden zafer kazanarak çıktığımda Gümüş bir kez daha yanlış kişiye meydan okuduğunu görmüş oldu.
At arabama doğru yürürken, "Yine dört ayağının üstüne düştün Suna."diye seslendiğini duydum. Durdum. Ona döndüm.
Salamanların kudretli Gümüş Hatun'u. Eşinin ölümünden sonra aile reisliğini sırtlayan güçlü kadın. Şimdi ne duruma düşmüş, nelerle uğraşıyordu. Bu düşmanlık boşunaydı. Efe konusunda kumarı hepimiz oynamış, kaybetmiştik. Yeğeni Berrin'in oğlunun yükselme fikri onu oldukça heyecanlandırmıştı. Salaman soyunu tahtta görmeyeli epey olmuştu neticede. Entrikaların en ağırlarını tasarlarken hiç pişman değildi. Kaybedip gözden düşünce mi düşmanlığa dönecekti her şey? Onunla birlikte ben de gözden düşmemiş miydim? Suçlamalardan aklansam da benim de kayıplarım olmuştu. Eşimi, yoldaşımı kaybetmiştim. Onun gibi.
"Böyle bir oyuna ne gerek vardı Gümüş?" Alayla güldüm. "Benimle görüşmek istediğini bildiren bir mektup yollasaydın seni sarayımda kabul ederdim."
"Adamların adamlarıma saldırdı. Barbarlık yaptılar."
"Sizin gibi gaspçıların dilinden konuştular."
"Hainliğin konusunda haklılardı."
"Sen ne kadar hainsen ben o kadar hainim."
Bir adım yaklaştı bana. "Ben en azından kocamın, oğlumun katilleriyle aynı masaya oturmuyorum."diye fısıldadı gözlerimin içine bakarak. "Siyaset benim kanıma dokundukları noktada bitti. Fakat sen bunca senenin ardından tekrar onlarla yüz göz oldun. Belanı da buldun. Taşlı'da çıkardığın olaya Yaman Han nasıl karşılık vermedi hayret doğrusu. Onun hanlığında kafana göre adam toplayıp saldırı düzenledin. Limanın zarar görmesine sebep oldun. Fakat senin insanları nasıl yağladığını unutuyorum hep."
"Kardeşimle arama hiçbir şeyin giremeyeceğini anlarsın umarım bir gün. Aramızda ne olmuş olursa olsun o benim kardeşim ve ben onun ablasıyım. Bu değişmeyecek."
"Yerinde olsam o kadar emin olmazdım. Bir abla gibi değil de tahtına ortak bir handan gibi davranıyorsun. Bunları bir han kabul etmez." Gözlerimi devirdim.
"Sen kalene çekil. Son sekiz yıldır yaptığın gibi. Efe'nin ölümüne üzülmüş gibi yap. Üzüldüğün tek şeyin iktidara ortak olma ihtimalinin elinden kayıp gittiğini sadece sen ve ben biliyoruz." Derin bir nefes aldım. Dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı. Söylediklerimde haklı olduğumu yüz ifadesi bile kanıtlıyordu. Başka şeye gerek yoktu. "Sana iyi günler."dedim ve arabama gittim.
Bu nahoş karşılaşma canımı sıkmıştı. Gümüş Hatun kasten bana meydan okumuştu. Bunu görebiliyordum. Fakat nedenini mantıklı bulmuyordum. Entrikalarda kazanmak ve kaybetmek her zaman vardı. Biz şansımızı son kez denemiştik Efe'de. Olmamıştı. Şimdi elimizdeki en güçlü aday Korkut'tu ve yatırımı ona göre yapmalıydık. Ecrinok'tan gelen raporlar beklediğimden iyiydi. Sadece kendi şehriyle değil çevre şehirlerle de yakından ilgiliydi. Evlatlarını da kucağına aldığında veliahtlığı iyice kuvvetlenecekti. Soyun ondan devam edebileceği görülecekti. Ecrinok ailelerinin desteğini arkasına aldığında gerisi gelecekti.
Saraya döndüğümde Ulaş'ın geldiğini gördüm. Ona gönderdiğim mektuba günler sonra karşılık vermişti nihayet. Onun bana tamamen yüz çevirdiğini düşünüyordum. Burada görmek yüzümü gülümsetmişti. "Benimle görüşmek istemişsin. Ne oldu?"dedi mesafeli bir tonla. Kaşlarımı çattım.
"Neden bana hala mesafelisin?"diye sordum. "Aramızın bozulması bu kadar kolay mıydı? Onca yaşadığımız şeyden sonra bana yüz çevirmeye bu kadar çabuk karar vermen ilginç."
"Ben iktidar oyunlarına hiçbir zaman alet olmak istemedim ve olmadım da." Derin bir nefes aldım ve onunla salona geçtik.
"Sen de Yaman'ı başta görmek istemiyordun."dedim suçlarcasına. "Yiğit ve evlatlarına yaptıkları için ona öfkeliydin. Sonra Efe."
"Onların adını ağzına almayı hak etmiyorsun. Olan oldu Suna. Neden vazgeçmiyorsun artık? Neden hayatına devam etmiyorsun? Annen için yapılan saray sana tahsis edildi. Verimli tarlaların var. Geçimini sağlayacak güçtesin. Neden hayatına bakmıyorsun?" Gözlerimi devirdim.
"Sen kendini bu hanlığa karşı sorumlu hissetmiyor olabilirsin ama ben hissediyorum. İşler iyiye gitmiyor. Görmüyor musun? Yaman yine kendini eğlencelere verdi. Artena'nın fethinin devamı ne oldu? Hala bir savaş hazırlığı göremiyorum. Yine kendine bir hatun bulmuş ve gününü gün ediyormuş."
"O bir han. İstediğini yapabilir."
"İstediğini kim yapar biliyor musun? Hayvanlar! İstediklerinde uyurlar, istediklerinde yerler, istediklerinde çiftleşirler, vakti gelince de ölürler!"dedim öfkeyle. "En büyük evladı yirmi sekiz yaşına gelen bir han hala başka hatunlar peşinde koşuyor, devleti görmezden geliyorsa bu işte bir terslik vardır."
"Savaş hazırlığımız yok değil. Limanlar tersaneler yenileniyor."
"Çok mu eskiydiler?"
"Çok yeni sayılmazlardı."
"Kandırma kendini Ulaş. Yaman başından beri yanlış bir tercihti. Müge olmasaydı Yaman hiçbir halt beceremezdi. Müge yerine diğer hatunlardan birinin hanım olduğunu düşünmek bile istemiyorum. Halk bizi beklemeden isyan eder onu tahttan indirirdi."
"Böyle şeyleri sesli söylememelisin."diyerek beni uyardı.
"Sarayıma soktuğum insanlara güvenim tam."
"Bu yüzden mi hatunlarından birinin dili kesildi?" Onaylamaz bir ifadeyle bakıyordu bana. "Geldiğimde beni karşılayan kıza ne yaptın?" Bilge'yi soruyordu.
"Bu seni ilgilendirmez. Sen bana Gökben'i nereye götürdüğünü söyle."dedim birden ve karşımda donuklaşan yüzünü izledim. "Onun kaçışına yardım ettiğini biliyorum. İnkar etmeye kalkma. Nereye gitti?"
"Bu seni hiç ilgilendirmez Suna. Kız seni de Korkut'u da istemiyor. Bahsettiğin gibi Korkut'a aşık falan değil. Bırak da kiminle mutluysa onunla olsun. Harem hatunu değildi kaderine razı gelsin."
Ellerimi yumruk yaptım. Gökben benim yatırımımdı. Bütün çabamın öylece boşa gitmesine izin vermeyecektim. Gökben'in aklı karışmıştı. Gençlik heveslerine kapılmıştı. Düzeltilebilir bir durumdu hepsi. Gökben'i bulmam yeterliydi. Kafasını karıştıran o çocuktan kurtulduğumda Gökben yine eskisi gibi olacaktı. Sözümden çıkmayan, onun için çizdiğim kaderi yaşayan bir hatun.
"Toygar'la buraya gelişlerinde sen de mi ona akıl hocalığı yapıyordun kalbinin sesini dinlemesi konusunda?"diye sordum dalga geçer gibi. "Bak Ulaş, ben bu hanlığın çıkarlarını düşünüyorum. Gökben'i bir casus olarak yetiştirseydim ona hanımlık dersleri vermezdim. Onun en iyi şekilde eğitilmesi için uğraşmazdım. Her konuda bilgili olması için uğraştım. Hatta dövüşte bile! Eski hanımlar gibi yetişmesini istedim. Bu hanlıkta bir şeyleri değiştirebileceğine olan inancım tamdı. Onda bir ışık vardı. Gözlerinde bir şeyler vardı. Onu köle pazarında ilk gördüğüm an anlamıştım bunu. O sıradan bir hatun değil Ulaş. Onun kaderi burada."
"İlginç bir şekilde Yaman da o hatunu sevmişti oğlu için. Fakat sen zoraki bir şey yapmaya çalıştın. Onu hanım gibi yetiştirseydin harem kurallarını çoktan kabullenmesini sağlardın."
"Haremi kabullenmemesi onun farklı olduğunu göstermiyor mu? Bu düzeni kabullenmeyecek ve değiştirmek isteyecek." Gözlerini devirdi.
"Kanlı Berke'den beri var olan haremi yıkmayı mı hedefliyorsun? Hanlık için en iyi şey bu mu? Yükselemiyor olmamız hareme mi bağlı? Haremi olmayan diğer ülkelerde de hanedan savaşları çıkmıyor mu sanıyorsun? En büyük örneği Sargun'da yakın zamanda görmedik mi? Cornelius Sandorff tahttan indirilip yerine Orion Hassendorff geçmedi mi? Haremleri mi vardı?"
"Hayır elbette tek mesele harem değil." Gökben'in Sargun kraliyet ailesindeki yerine ne kadar yakın konulardı bunlar. İki kralın kraliçesi de Gökben'in ablaları olmuştu. Sargun kraliyet tablosunda tahta her zaman yakın bir aileydi Edwardslar. Sargun'un eski hanedanı Orphedusius ailesinin iki yüz elli sene önce birbirinden ayrılan kollarından biriydi. Tahta Sandorff ve Hassendorff kadar yakınlardı fakat son yüz yıldır tahta geçme şansları sadece kızları üzerinden olmuştu. "Gökben bu hanlığın aradığı hanım olacaktı Ulaş. Olayları benim gördüğüm gibi görmeni beklemiyorum. Ama o yönetmek için doğmuş."
"Bunu sen bilemezsin. Kimse bilemez." Gözlerindeki ifadeye anlam verememiştim. "Eğer beni işkenceyle sorgulayacaksan buyur. Fakat sana hiçbir şey söylemeyeceğim."
Emine'nin ani girişiyle ikimiz de kapıya döndük. "Hanımım bir ulak gelmiş İlgibey'den. Acil sizi görmesi gerekiyormuş."
"İçeri al."
Emine yanındaki adama baş işareti yaptı. Adam içeri girdi. "Gönderilen çizimlerdeki hatun haftalar önce Sangür'de görülmüş. Geçen hafta da İlgibey'den benzer bir haber aldık. Şimdilik tahmini bir rota çizmek zor." Zaferle gülümsedim. Gökben asla benden kurtulamayacaktı.
"Yine de çevre vilayetlere tetikte olmaları için haber gönder. Yanındaki çocuğu öldürsünler. Gökben'i sağ ve zarar görmemiş istiyorum."
"Suna!"dedi Ulaş sertçe. Elimle susmasını işaret ettim.
"Sen yardım etmesen de ben onu zaten bulacağım Ulaş. Seni görmek güzeldi. Arayı çok soğutmayalım. Şimdi izninle yapacak işlerim var."dedim ve onu gönderdim.
Gökben'e öyle ya da böyle ulaşacaktım. Onu buraya geri getirecek, Korkut'un haremine sokacaktım. Onun için seçtiğim hayatı yaşayacaktı. Bunu isteyecekti. Ben de zamanla hanlıkta yapacağı işleri izleyecektim.
İki gün sonra Teoman Bey geldi geç vakitte. O da bu sıralar temkinli davranıyordu. Müge arada onu deniyor olmalıydı. Müge'nin güvenini kaybetmemeliydi. Teoman o saraydaki en güvendiğim adamdı ve konumunu kaybetmemeli, yükselmeliydi.
"Mahkemeye çıkmak durumunda kaldığını duydum."dedi bir şeyler atıştırdıktan sonra. "Gümüş Hatun sana bulaşmaya mı kalktı?"
"Öyle görünüyor. Varlığını hatırlatmak istediğini düşünüyorum." Birlik olunduğunda en sağlam müttefik olabilirdi Gümüş. Fakat karşındaysa o zaman her an tetikte olmakta fayda vardı. "Taşlı'da yaşananların Gökben'le alakalı olduğunu duymuş. Bu nasıl olmuş olabilir?"
"Kaçak mal meselesi diye yaymamış mıydık?" Yüzünde şaşkın bir ifade vardı.
"Öyleydi." Düşünceli bir hale bürünmüştüm. Bu iyi değildi. Gökben'i bulup hareme sokmayı düşünüyorsam adına bu kadar zarar gelmesinin önüne geçmeliydim. Korkut han olsa problem olmazdı. İsteğini bastırırdı fakat bir hanzadeyken haremine müdahale edecek çok kişi vardı. "Bu konunun nereden çıktığını araştırmanı istiyorum Teoman. Biz kendi tezimizden vazgeçmeyelim. Gökben'in adı hiçbir şeye karışmayacak."
"Elimden geleni yaparım. Kaynağına inmeye çalışırım fakat Ertunç'da bile duyulduysa lafın önünü almak zor olacaktır. Fakat bir süre konuşurlar susarlar."
Saçlarımla oynadım bir süre. Kulağımın arkasına yerleştirdim. "Susmasınlar."dedim gözlerimi kısarak. "Onlara yeni konu vereceğiz çünkü. Turna Hatun'un hanzenliğe yürüyüşü konuşulsun. Sefer lafı geçmiyor ama hatun lafı geçiyor denilsin." Gülümsedim. Beni saraydan uzaklaştırmanın bir bedeli olacaktı. Halk ona ne verirsen onu konuşurdu. Şimdi konuyu yeniden değiştirecektik.
Teoman'ın gidişinden sonra odama çekildim. Yine sessizliğe gömülmem gereken zamanlar gelmişti anlaşılan. Gökben'i ele geçirene kadar eskisi gibi usul usul halledecektim işlerimi. O vakitten sonra Gökben'i eski kıvamına sokmak için sabredecektim. İşleri oturtmam zaman alsa da ben sabırlıydım.
***
Bölümün gecikmesi için üzgünüm. Bu sıralar biraz gecikmeler olabilir. Olmaması için elimden geleni yapacağım.
-Hanlıktaki ailelerden ikisini gördük. Bölüm başındaki Alemgirler hakkında nasıl izlenimler edindiniz? (Alemgirler Yiğit'in zadeseni Gözde'nin ailesi.)
-Salamanlardan Gümüş Hatun'u nasıl buldunuz? (Salamanlar kayıp Zadesen Berrin'in ailesi.)
-Burçin'in evlilik olayı hakkında ne düşünüyorsunuz? Tunç Bey mantıklı bir seçim mi?
Bölümü sevdiyseniz oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin.
Sonraki bölüm Müge'den olacaktır.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top