32. Acılar ve Kararlar
1413 Senesi - Kış Mevsimi
ASPARGON HANLIĞI
Ecrinok Şehri - Yedi Gürgen Sarayı
Zadesen İdil
Kader benim için ne planlıyordu anlayamıyordum. Bu soğuk kış gecesinde penceremin önünde oturmuş yağan karı izlerken elim karnımın üstünde geziniyordu. Bebeğimin hareketlerini hissettikçe mutlu olmam, heyecanlanmam gerekirdi. Fakat heyecanlanamıyordum. Şevval Korkut'un işlerini yapmak için seçildiğinden beri içim huzursuzdu. Oysa daha iki hafta önce Gökben denen yılandan tamamen kurtulduğum için nasıl sevinmiştim... Şevval de bunun en yakın tanığıydı. Şimdi ise Şevval en büyük tedirginlik sebebim olmuştu.
O gece Korkut ondan şarkı çalmaya devam etmesini söylediğinden beri kalbime ince bir sızı girmişti. Sadece bununla kalmamış o gece odasına şarap testisi ve kadehini taşımasını da istemişti ondan. Şevval yüzünde memnun bir gülüşle yapmıştı bunu. Sanki aylardır o da diğerleri gibi Korkut'un ilgisini kolluyordu.
Bir şeyleri hisseder gibi huzursuz uyumuştum o gece. Ertesi gün geceyi Şevval'le geçirmediğini öğrendiğimde kısmen rahatlamıştım. Yine de Şevval'i yanıma çağırtmaktan geri durmadım. Şevval odama girdiğinde yüzünde herhangi bir utanma, çekinme yoktu. Bunca zaman dostluğumuza rağmen bana ihanet etmiş gibi de hissetmiyordu belli ki. Yüzündeki bu hal iyice canımı sıkmıştı.
"Dün gece nasıldı?"diye sordum. Kaşlarını çatarak bana baktı. Anlamazlıktan gelişi sinirimi zıplatıyordu. "Neredeyse bir yıl sonra ilk kez girdin Korkut'un odasına. Heyecanlandın mı? Elin ayağına dolaştı mı?"
"Abartıyorsun İdil. Sadece şarap sürahisini ve kadehini götürdüm. O kadar. Hiçbir şey olmadı."
"Hiçbir şey olmadığını biliyorum! Olamaz da!"dedim meydan okur gibi. Fakat sinmedi. Aylardır sessiz gibi görünen hatun bir anda cesaretlenmişti.
"Hanzadem geceyi onunla geçirmemi istediğinde ne diyeceğim peki? Zadesen İdil'in kesinlikle izni yok, kalamam mı diyeceğim?"dediğinde gözlerimin önünde şimşekler çakmaya başladı.
"Senden böyle bir şey istemeyeceği için bir şey demene gerek kalmayacak Şevval! Benimle dostluğunun hiç kıymeti yokmuş ki bu fikri bile utanmadan aklından geçirebiliyorsun!"
"Ben sadece her ihtimali düşünüyorum." Bu defa sesi daha uysaldı. Bir adım yaklaştı. Ellerimi tuttu. "İdil, hanzademizin beni isteyeceğine dair ne umudum ne beklentim yok. Bunu biliyorsun. Ben tarafımı seçtim. Fakat bir gün beni isterse ne derim?"
"Adet oluyorum gelmeye uygun değilim dersin."dedim tek seferde. Yutkundu.
"Hadi bir sefer dedim, diğer sefer?" Hızla ellerimi çektim ellerinden.
"Bir seferi aştın ve diğer seferin bahanesini mi düşünmeye başladın?!"dedim sertçe.
"İdil, yapma böyle. Dün gece sadece bir tesadüftü."
"Yani özellikle sona kalmadın?"
"Hayır, asla. Arkadaşlığımıza zarar verecek bir şey yapmam. Ben tarafımı seçtim. Bu sarayda seninle olacağım. Vakti geldiğinde Altınova'ya gittiğimizde yanında yine beni göreceksin."dedi ikna etmeye çalışır gibi. Ama içimdeki güven bağı sarsılmıştı bir kez. Telafisi üç cümleyle olacak değildi.
"Beni yalnız bırak."dedim ve onu odadan gönderdim. Odamdaki koltuğa çöktüm. Derin derin nefes alıp veriyordum. Neden böyle olmuştum şimdi? Haremdeki diğer hatunları sorun etmezken Şevval'i neden sorun etmeye başlamıştım?
Elim kalbimin üstünü ovuyordu. Bu düşünce bile kalbimin sıkışmasına yetiyordu. Sebebi açık değil miydi? Şevval'e gerçekten güvenmiş, onu dost bilmiştim. Bu saraydaki yalnızlığıma dert ortağı etmiştim. Müge Hanım'ın ısrarla uyardığı konuların birinde ilk hatamı yapmış harem hatunlarından biriyle dostluk kurmuştum.
Ulu Tanrım, beni böyle bir şeyle sınama. Beni dostumla sınama.
***
Bir haftadır diken üstüne geçen günlerim hislerimde yanılmadığımı göstermişti. Korkut Şevval'i bazı kişisel işleri için yanına almıştı. Bu ilgi nereden çıkmıştı böyle? Hınçla odamdan çıkmıştım Korkut'la yüzleşmek için. Fakat ne olmuştu? Kalbimi bir kez daha kırarak beni başından atıp gitmişti.
Gün içinde Şevval'le konuşmaya çalışmıştım fakat Leman Kalfa da diğer ağalar da engel olmuştu. Korkut'un emri varmış Şevval akşama kadar onun odasında çalışacakmış. Delirmemek için kendimi zor tutmuştum. Haremde hatun mu bitmişti? Neden Şevval'i istemişti? Yoksa Müge Hanım mı uygun görmüştü bunu? İki torun yetmemiş başka torunlar da mı talep etmişti kalfasından?
Akşamında Korkut hatasını telafi etmek için elinden geleni yapmış geceyi yanımda geçirmişti. Uzun zaman sonra bu gerçekten çok iyi gelmişti. Fakat o huzursuzluğu bir türlü atamamıştım üstümden.
Gökben yılanı hayatımızdan çıktığında yaşadığım sevinç uzun sürmemişti. İçimi kavuran bu tedirginlik her geçen gün sinirlerimi daha çok bozuyordu. Leman Kalfa düzgün bir açıklama yapmamıştı Şevval'in göreviyle ilgili. "Sen hesap vereceğim merci değilsin hatun, yerini bil."diye azarlayıp göndermişti beni.
Şevval gündüzleri Korkut'un odasına gidiyor akşam yemeği saatinde odadan dönüyordu. Bana inat yapar gibi yemeği benden en uzak masada yiyor yüzüme bakmamak için özellikle uğraşıyordu sanki. Birkaç gün köşe kapmacayla geçti. Fakat bir akşam onu yemek masasında yakaladım ve yanına oturdum. "Hanzade odasında işler nasıl gidiyor bakalım?"diye sordum.
"Sana da merhaba İdil."dedi alıngan bir ifadeyle.
"İşin başından aşkın olmalı ki günlerdir ne yanıma uğruyorsun ne yüzüme bakıyorsun."
"Gerçekten işim başımdan aşkın. Bütün gün yazı yazmaktan bileğim kopacak. Başım ağrıyor akşamları ve yemekten sonra hemen yatmaya gidiyorum." Hala masum bir ifade takındığına inanamıyordum. Kim bilir o gece ne yapmıştı da Korkut'un gözünü boyamıştı?
"Günlerdir benimle iki kelam edemeyecek kadar nasıl yorulabiliyorsun merak ettim doğrusu."
"İdil sakin ol lütfen. Gören de hanzadenin yeni gözdesi ben oldum sanacak." Yüzsüze bak sen! Bir de böyle konuşuyor. "Hanzademizin bir sürü mektubu birikmiş ve bunları yedekleyecek, arşivleyecek birini istemiş. Leman Kalfa da beni görevlendirdi."
"Ağalardan birine neden verilmemiş bu görev? Neden seni seçti? O gece Korkut'a şarap dışında başka şeyler de verdiğin için olabilir mi?"dedim öfkeyle.
"Saçmalama!"dedi ters ters. "Kapı ağalarını sorguya çekmedin mi odada ne kadar durduğumla ilgili? Hanzademizin odasını en iyi sen bilirsin. Başka bir şey olsaydı o kadar kısa zamanda çıkamayacağım belli değil mi?" Hadsize bak sen. Konuşmaları bile meydan okur bir hal almıştı. Karnımdaki karıncalanmalar sakinleşmem gerektiğinin habercisiydi. Derin nefes alarak kendimi yatıştırmaya çalıştım. Bu densizle kavga edip evladımı tehlikeye atmaya niyetim yoktu.
"Ne mektupları peki?"diye sordum konuyu değiştirerek. Elim hala karnımdaydı. Kasıklarıma yakın yerler ağrımaya başlamıştı. Ağrının azalması gerekiyordu.
"Yazışmalar işte. Saraydan gelen mektuplar falan. Bireysel mektuplarını ayrı arşivlemek istiyormuş." Neden böyle bir şeye ihtiyaç duymuştu birden? Onun işini yapabilecek onlarca ağa varken bir hatun istemesi düşündürücüydü. "O hatunun mektupları da var orada."dediğinde gözlerim öfkeyle kısıldı. Günlerdir canımı sıktığı yetmiyormuş gibi bir de bunu anlatarak daha da sıkıyordu. "Eski mektuplar ama. Merak etme. Yeni bir mektup yok. O mesele tamamen bitmiş."
"Okudun mu mektupları?"diye soruverdim gözlerim büyüyerek. Neler yazmışlardı birbirlerine?
"Okudum ama ne yazdığını söylemem katiyen yasak İdil. Dilim gider. Bu işi güvenilirliğime borçluyum." Alayla güldüm. Güvenilirmiş. Kalkmak için hazırlanmaya başladı. "Ayrıca merak etme, arkadaşlığımıza ihanet edecek değilim. Ben hanzademizin yolundan bir kez geçtim ve bitti. Oraya sadece bana verdiği görev için gidiyorum. Görevim bitince gidiş sıklığım azalacakmış zaten. Haftada bir bu işi yapacakmışım."
Eminim görevini bitirmek için hiç acele etmiyordu. "O halde elini çabuk tut ve bir an önce bitir işini."dedim öfkeyle. Daha kaç gün bu böyle gidecekti bilmiyordum. Fakat her gün tedirginlik içinde yaşamaktan midem ağrımaya başlamıştı.
Şevval burada güvendiğim tek kişi olmuştu ve onu bu şekilde kaybetmek canımı sıkıyordu. Diğer hatunlar gibi değildi. Hanzademizin peşinde koşmamıştı hiç. Kaderine razı gelmişti. Müge Hanım'ın emri yüzünden girmişti Korkut'un odasına ve sonra tekrar çağrılmamıştı. Bu yüzden onu kendime dost edinmiştim.
Fakat şimdi görüyorum ki hepsi numaraymış. Arkadaşlığımıza ihanet etmeyeceğini söylerken bile güven vermiyordu sesi. Sessiz, sakin oluşu da rolden ibaretti. Haremde kimsenin gözüne batmamak için öyle davranmış, uygun anı kollamıştı. O eğlence ile kendini gösterme fırsatı elde etmiş, şansını denemişti. Şansı yaver gitmişti ve şimdi her gün Korkut'un odasına gidiyor, her akşam onu görüyor, sohbet ediyordu. Bir şeyler olması an meselesiydi ve bu düşünce bile canımı sıkmaya yetiyordu.
***
Günler böyle geçip gidiyordu. Derslerimi odamda alıyordum artık. Hamileliğimin ortalarında yaşadığım birkaç sıkıntı yüzünden son aylarında tedbirleri artırmıştı Leman Kalfa. Kış boyu odama kapanmak zorunda kalıyordum. Bahar geldiğinde bahçeye çıkar, temiz hava alırdım en azından.
Politika dersimden sonra bal şerbeti istedim. Yanında bir kase kuru yemişle odama getirdiler. Cevizlerden atıştırdım biraz. Şerbetimi yudumladım. Odamın kapısı çalındı. Gel sesimle içeri Duru hatun girdi karnı burnunda. Onun doğumu benden önce olacaktı. Bir ay kalmıştı.
"Ne istiyorsun hatun?"diye sordum. Yüzündeki melun gülüş hayırlı bir şey için gelmediğini gösteriyordu.
"Sana biraz saray dedikodusu getirdim."dedi neşeyle. "Malum, dedikoducu arkadaşın bu sıralar epey meşgul. Güncel haberleri duymak istersin diye düşündüm." Gözlerimi devirdim.
"Senden gelecek haberlerin doğruluğundan şüphe ederim."
"Öyle mi?" Alayla güldü. "Bir ay sonra oğlumu kucağıma aldığımda zadesen olacağım. Eşit olacağız."
"Sadece bir evlatla bu unvanı alabilen biri benimle nasıl eşit olacakmış merak ettim doğrusu? Hanzademiz sancağa çıkmadan çok önceden zadesen olan benimle kendini nasıl bir tutuyorsun? Hayalperestliğine hayranım Duru."dedim acımasızca. Yüzü bir an bozulsa da çabuk toparladı. "Ayrıca oğlum oğlum demek sence de tehlikeli değil mi? Kız olursa bunu nasıl açıklayacaksın?"
"Kız olmayacak!"dedi inatla. Sonra alaycı bir ifade yerleştirdi yüzüne. "Ama belki seninki kız olur."dedi küçümser gibi.
"Kız ya da erkek ne fark eder? Aspargon Hanlığı'nda handanlar da başa geçebiliyor."
"Hiçbir hanzade olmaması durumunda. Unutma ki Müge Hanım bile uzun süre bu sıkıntıyı yaşadı."
"Sonuçta başa geçti mi geçti. Oğlu olmasa da başa geçecek bir kadındı o. Ayrıca önemli olan kimin ne doğurduğu, kaç tane doğurduğu değil, Han'ın kime nikah kıydığıdır. Soy ondan devam eder. Bu konuda iddialı olduğunu sanmıyorum." Yüzü karardı bir an. Hemen toparladı.
"Her neyse. Geleyim diğer konuya."
"Ağzındaki baklayı çıkar da rahat et."
"Şevval hatun dün geç saatlere kadar hanzademizin odasından çıkmamış."dedi. Kulaklarımın uğuldamaya başlamasına yetmişti bu.
"Hanzademizin bir takım işlerini yapıyor. Belli ki işleri uzun sürmüş." Canımın sıkıldığını belli etmemeye çalıştım.
"Orası kesin."dedi zafer kazanan bir gülüşle. "Bu, neden odadan çıkınca hamama gittiğine açıklık getiriyor."dediğinde karnıma tekrar bir sızı girmişti. Fakat Duru'nun karşısında bundan etkilenmiş görünmeye hiç niyetim yoktu.
"Öyleyse de bu ne seni ne beni ilgilendirir Duru hatun. Hanzademizin haremine laf etmek kime düşmüş?" Elim yavaşça karnıma gitti. Oğlumun huzursuzca kıpırdanışını hissedebiliyordum. Fakat kasıklarımda o ağrıyı hissetmek beni korkutmuştu. Derin bir nefes aldım. "Şimdi git ve doğumuna hazırlan. Bir aksilik olmasını istemiyorsan böyle şeylere kafanı yorma."
"Beni tehdit mi ediyorsun?"
"Etmiyorum. Neden seni tehdit edeyim Duru? Sen benim için rakip olabilir misin? Ya da herhangi biri?" Duru'nun karşısında son derece güçlü durabilmiştim fakat içimde gittikçe büyüyen öfkenin önüne geçemiyordum. Bir an önce odamdan çıkmasını istiyordum.
"O zaman bugün çarşıya tebdil kıyafetlerle hanzademize eşlik eden Şevval hatun rakip olabilir!"dediğinde karnım iyice kasılmıştı işte. "Hanzademiz seni bile çarşıda yanına almamışken onu almış!"
"Odamdan hemen çık Duru! Buraya iyi bir niyetle gelmediğin ortada!"
"Çıkacağım zaten. Sadece yerinin çok sağlam olmadığını hatırlatmak istedim."dedi ve odadan çıktı. O an dudaklarımı öyle şiddetle ısırdım ki ağzıma kan tadı geldi. Canım yanıyordu.
"Ağalar!"diye seslendim. "Hekim kadını çağırın derhal!"
Gümüş Efendi yanında Çiçek hatunla içeri girdi. En son fenalaştığımda saray ebesi Çiçek hatun ilgilenmişti benimle. Sonra Müge Hanım Gümüş Efendi'yi yollamıştı. Kadın hastalıklarında, gebelikte, doğumda yetkin bir hatundu. Altınhisar'da eğitim görmüştü. Müge Hanım'ın kızı Handan Ayça ve diğer evlatlarının doğumlarında bulunmuştu.
"Yine ne oldu İdil hatun? Neye sinirlendin?"diye sordu Çiçek hatun. Sanki tüm hamileliğimi sorunsuz geçirmem için herkes uğraşmış da ben durup dururken sinirlenecek yer arıyordum.
"Yatağa alın."dedi Gümüş Efendi. Ağalar beni yatağa taşıdı. "Çıkabilirsiniz."dedi ağalara. Sonra hızla kontrol etti beni. "Hafif bir kanaman olmuş. Ağrıların ne sıklıkta oluyor?"
"Bilmiyorum. Çok sık değil. Az önce oldu. Fakat artmaya başlayınca endişelendim." Karnımı yokladı uzun uzun. Ucunda konik bir cisim bulunan uzun bir boruyu karnıma tutup borunun ucunu kulağına dayadı. Dinledi.
"Bebeğin durumu iyi. Sorun rahim duvarında. Sadece stres değil ani hareketler de bunu tetikleyebilir. Su bardağından daha ağır bir şey bile kaldırmanı istemiyorum. Son iki ayı sorunsuz geçirmen için bazı ilaçlar hazırlayacağım."
"Gebeliğine etki etmez değil mi?"diye sordu Çiçek hatun.
"Etmez. Sakinliğini koruması adına karışımlar yapacağım."diye açıkladı. Bana döndü, "Sadece bir damla kullanacaksın. İkinci damla midenin bulanmasına sebep olabilir. Eğer ayarlayamam dersen ben hallederim."
"Senin yapman daha güvenli olur Gümüş Efendi."dedim yorgun bir sesle. "Bebeğimin sağlıkla doğması için her şeyi yaparım." Elimle sıkıca sarıldım karnıma. Evladımın hareketlerini hissetmek bile içime bir coşku veriyordu. "Haremde stresten her zaman uzak durulamıyor işte."dedim iç çekerek.
"Bilirim o duyguyu. Yine de elimizden geleni yapacağız. Sen de gözünü, kulağını iki ay boyunca kapatacaksın. Ne olursa olsun, bırakacaksın herkesi kendi haline. Senin öncelikli görevin sağlığını muhafaza etmek. Sonrasında ise evladını sağlıkla kucağına almak." Bir an şaşkınlıkla kadına baktım.
"Tek görevimin hanzademizin evladını sağlıkla doğurmam olduğunu söyleyeceğini düşünmüştüm."dedim durgunca. Şefkatle gülümsedi.
"Bunu diyenler cahil saray mensuplarıdır ancak. Canından olduktan sonra doğuracağın evlat neye yarar? Harem kuralları açık değil mi? Ölü birine hangi han nikah kıyabilir? Her şeyin ötesinde annesiz bir yetimi kim sahiplenir? Bu yüzden İdil hatun, öncelikli görevin sağlığını muhafaza etmek. Hem kendin için, hem oğlun için." Kaşlarım çatıldı.
"Oğlum mu?"dedim şaşkınlıkla. Gördüğüm rüya aklıma geldi. Bir oğlum vardı. İsmini Balamir koymuştum. Yüzüme küçük bir tebessüm yerleşti.
"Karnının şekline bakılacak olursa bir oğlan bekliyorsun. Tabii Ulu Tanrımızın gizemlerinden sual olunmaz. Kesin konuşmak iyi değil derler."
"Kız olmuş erkek olmuş ne fark eder? O bana şifa olacak. Savaşmak için bir sebep verecek."
"Böyle düşünmene sevindim. Duru hatun gibi yaratıcımıza saygısızca konuşmuyorsun."
"Oğlan doğuracağına pek emin. Yoksa doğru mu?"
"Ona cinsiyetini söylemedim. Ama o da oğlan doğuracak gibi gözüküyor." Bu durum canımı sıkmıştı. Hamileliliği boyunca böyle demişti ve oğlan doğurursa havasından geçilmezdi artık. Yine de ne derse desin asla benim konumuma sahip olamayacaktı.
O akşam yemeği odama istedim. Salona gidip ne Şevval'i ne Korkut'u görmek istemiyordum. Sabahtan beri olanlar aklımdan çıkmıyordu. Şevval ve Korkut geceyi birlikte geçirmemişti evet ama bu sırada bir şeyler yaşanmış olabilir miydi gerçekten? Yemeğim bittikten sonra kapım çalındı. Gel dedim. İçeri Şevval girdi. Gözlerimi devirdim onu görünce.
"Ne oldu Şevval hatun? Bu gece o kadar yorgun değil misin?"diye sordum imalı imalı.
"İşin yoğun kısmı bitti. Artık daha az gidiyorum."
"Dün gece her şeyi bitirdiniz herhalde. Bugün yaptığınız gezi nasıl geçti? Kendini zadesen gibi hissettin mi?"
"Neden böyle söylüyorsun İdil?" Hala kapının önünde bekliyordu. Yaklaşacak oldu, elimle durmasını söyledim.
"Hanzademiz rica etti onunla gitmem için. Hayır mı deseydim?"
"Dün gece hevesini nasıl kursağında bıraktıysan..."dedim soğuk bir ses tonuyla.
"Ne diyorsun sen? Ne olmuş dün gece?" Hala saf numarası yapıyordu. Delirecektim. Dürüstçe itiraf etsene hanzademizi baştan çıkarmak için nasıl uğraştığını!
"Onu sen söyle. Hanzademizin yanından çıkınca koşa koşa hamama gitmişsin."
"Birkaç gündür yıkanmamıştım. Bu sabaha kalamazdı."
"Çünkü Korkut seni yanına davet etmişti."
"İdil." Daha fazla onu dinlemek istemiyordum. Arkamdan iş çevirmeye başlamıştı işte. O da diğerleri gibiydi. "Sadece biraz sohbet ettik. Hanzademiz zor günler yaşıyor, biliyorsun. Ben onu neşelendirmek istedim."
"Ulaşabileceğin en yüksek kıdem bu zaten. Yara bandı! Gönül eğlencesi! En fazla bir kez daha gireceksin odasına sonra seneye adını hatırlarsa çağırır. Ya da tamamen unutur gider!" Gözleri doldu bir an. Dudaklarını kemirmeye başladı. Karşımda üzgün rolü de yapacaktı demek. Hiçbir şeyine inanmayacaktım onun.
"Boş yere kalbimi kırıyorsun. Hepimiz burada Hanzade Korkut için varız. Kimse diğerinden üstün ya da alçak değil."dedi titreyen sesiyle.
"Ben,"dedim sertçe, "hepinizden üstünüm. Bunu hepiniz böyle bileceksiniz! Hepinizden önce ben vardım ve hepinizden sonra ben olacağım! Arkamdan iş çeviren yılanları yanına çektiğine göre onlara da aynen bunu söyle! Bir kez hanzade odasına gitmekle daimi zadesen olunmaz!"
"Kendini dokunulmaz sanıyorsun ama tahtının sallanmasına şu kadarcık kalmıştı!"dedi baş ve işaret parmağını birbirine yaklaştırarak. "O hatun gelseydi o zaman kimin daimi zadesen olduğunu çok güzel izlerdik."dedi ve kapıyı çarparak odadan çıktı.
"Terbiyesiz!"diye bağırdım arkasından. O kimdi ki benim kapımı çarpıyordu?
"Bu gürültü neyin nesi?"diyen Korkut'un sesini duydum diğer yandan. Şevvalcik gidip bol bol şikayet etsin bakalım beni. Korkut da nihayet gelebilmişti halimi sormaya. İçeri girdiğinde yüzüm asıktı. Gülümsemeye bile çalışmadım. Çünkü istemiyordum. Bir kere de o halimi bilerek benim için gülümsesin.
Ayağa kalkmak için hamle ettiğimde durmamı işaret etti. "Ne oldu bugün?"diye sordu usulca.
"Bilmiyorum. Birden karnımın kasıldığını hissettim ve hekim kadını çağırdım." Yanıma oturdu. Gözlerime baktı uzun uzun.
"Biri bir şey mi söyledi?"
"Kim ne söyleyebilir?" Sorusuna soruyla cevap verdim. Bakalım gerçekten neye sıkıldığımın farkında mıydı? Zahmet edip kendini benim yerime koymuş muydu?
"Şevval hatunun odandan çıktığını gördüm. Seni kızdıracak bir şey mi yaptı?" Sen beni kızdıracak şeyler yapıyorsun Korkut! Şevval buradaki tek dostumdu, sayende ona olan güvenim yerle bir oldu. Aslında sayende gerçek yüzünü gördüm.
Derin bir nefes aldım kendimi sakinleştirmek için. "Bugün o hatunla Ecrinok çarşısına inmişsin."dedim tekdüze bir tonla. "Beni bile hiçbir zaman yanında götürmemişken onu götürmen ilginç."
"Tebdil halde gittik. Hava almak istedim. Bana eşlik etti. Bu halinle seni yanıma alamazdım. Doğuma iki ay kaldı ve gebeliğinde problem yaşıyorsun. Onca saat yürümek sana iyi gelmezdi."
"Neden dertlerini benimle paylaşmıyorsun?" Durdu. Uzun uzun baktı gözlerime. Sessizlik çöktü geceye. "Şevval kim ki seninle çarşıya inmeye hak kazanıyor?"diye sordum.
"O da haremimdeki hatunlardan biri."
"Merak ediyorum acaba Gökben hatun sana bunları sorsaydı bana verdiğin cevapları mı verirdin?"diye sordum. Yüzündeki ifade donuklaştı. "Onun için aylarca gecelerini tek geçirmiştin sonuçta."
"Yeter!"dedi ve ayağa kalktı. "Gecen ferah olsun diyeceğim fakat bu evhamlarla zor görünüyor." Hızla odadan çıktı.
Kaç bakalım Hanzade Korkut. Canını sıkan sorular başlayınca kaç. Gün gelecek ve bana kimler için tavır yaptığını anlayacaksın. Hepsi çıkar için sana yaklaşan o hatunların arasında seni gerçekten kimin sevdiğini fark edeceksin.
Kıpırdanmaya başlayan evladımı yatıştırmak için elimi karnımda gezdirdim. Gümüş Efendi'nin tespitine rağmen oğlum demeye çekiniyordum. Doğmadan cinsiyetine bir anlam yüklemeyecektim. Kaderimizde ne varsa o olacaktı sonuçta.
***
Kışın ikinci ayının bitmesine günler kala sabahın köründe odamın kapılarının açılmasıyla yataktan fırladım. "Neler oluyor?" Gözlerimi ovuşturarak kendime gelmeye çalıştım. Kalbim hala çarparken karşımda Duru'yu görünce sinirlerim tepeme fırladı. "Bu nasıl giriş böyle?"diye bağırdım. Yatağımdan indim. "Sabah sabah belanı mı arıyorsun?"
"Beni bilmem ama sen belanı kesin olarak buldun hatun!"dedi sinsi bir gülüşle.
"Karşında sıradan bir hatun yok senin. Hadsiz! Zadesen İdil'im ben!"
"Zadesen madesen, hanzademizin yanında olan sen değilsin sonuçta." Kaşlarım çatıldı.
"Ne demek bu?"
"Görünen köy kılavuz istemiyordu ama sen kendini kandırmayı seçtin."
"Geveleme de yine hangi felaket haberi vereceksen ver!"
"Bizim suskun Şevvalcik geceyi hanzademizle geçirdi ve hala yanından çıkmamış."dedi başını yana eğerek. Ses tonundaki alay sinirlerimi alt üst etmeye yetmişti. Karnıma giren sancıyı umursamamaya çalıştım. Fakat bir an gözümün döndüğünü hissettim. Ayaklarım beni sürüklemeye başladığında Duru'ya omuz atıp yanından geçtim. "Nereye gidiyorsun? Gözlerinle görmeye mi?"diye seslendi arkamdan fakat hayal meyal duydum sesini.
Kulaklarım uğuldarken ellerim buz tutmuştu. Demek sonunda bunu da yapmıştı. Bütün uyarılarıma rağmen beni hiçe saymıştı! Onun gözünde şu kadarcık değerim yoktu! Korkut'un odasının bulunduğu koridora geldiğimde beynime kan sıçradığını hissediyordum. Ağalar beni görünce kapıya doğru hareketlendi geçişimi engellemek için.
"Hanzade Korkut'a geldiğimi haber verin. Onunla konuşmam gereken mühim bir mesele var."dedim sabrımın son demlerini kullanarak.
"Hanzade Korkut müsait değil."dedi biri.
"İçeri gir ve geldiğimi haber ver ağa!"dedim dişlerimin arasından. Gözlerimi kırpmadan bakıyordum yüzüne. Uzatmadı ve içeri girdi. Kollarımı önümde bağladım. Nefeslerimle öfkeme hakim olmaya çalışıyordum fakat öfke tüm bedenime yayılmıştı.
Adam ağır adımlarla çıktı. Kapıları kapattı. Bunun anlamı beni içeri almayacağıydı. "Hanzade Korkut müsait değil. Sizinle kahvaltıda görüşecekmiş." O hatunun kollarından ayrılmak bu kadar zor demek!
"Açın yolu."dedim tehditkar bir şekilde.
"Olmaz Zadesen İdil. Hanzade Korkut şu an haremiyle birlikte." Gözlerimi kapattım sımsıkı. Beynime giden damarlardan birinin attığını hissediyordum.
"Çekilin!"
"Bizi zor durumda bırakacaksın."
"Size çekilin dedim! Ben bu sarayın zadeseniyim! Emrediyorum! Çekilin önümden!" Çekilmeye niyetleri yoktu. Ellerimle ikisinin arasını açmaya çalıştım. "Bebeğime zarar vereceksiniz!"diye bağırınca korkuyla kenara çekildiler. Hızla Korkut'un kapısını açtım ve odaya daldım.
İkisi de yataktaydı. Girişimle hızla oturur hale gelmişlerdi. Şevval'in üzerinde ince ipek bir gecelik vardı. Korkut ise sadece alt pijamasını giymişti. Duru doğru söylemişti. Şevval geceyi Korkut'la geçirmişti. Korkut onun arkadaşım olduğunu bile bile onu yatağına almıştı!
Korkut kaşları çatılarak, "Bu nasıl bir giriştir hatun?!"diye sordu sertçe. Yataktan kalktı.
"Bana bunu nasıl yaparsın?"diye sordum sesim titreyerek. Daha güçlü olmaya çalışmıştım fakat olmamıştı. Şevval'e döndüm hınçla. "Hele sen!"diye bağırdım. "Sana güvenmiştim! Dostum demiştim! Ama ilk fırsatta Korkut'un altına yattın!"
Korkut hiddetle, "Ağzından çıkanı kulağın duysun. Odama kimin girip kimin çıkacağına sen karar veremezsin!"
Gözlerim kısılarak ona döndüm. Beni bu kadar gözden çıkarmıştı demek... "Neden? Neden yaptın bunu bana?"derken gözlerim doldu. Tutmak için uğraştıysam da başaramadım. Yaşlar süzüldü yanaklarımdan. "Herkes olabilirdi. Neden Şevval'i seçtin? Sana onun arkadaşım olduğunu söylemiştim."
Şevval de yerinden kalktı. Üzerine bir şey sarmaya bile gerek duymadan açık mavi geceliğinin transparan yerlerinden bedenini sergileyerek bana doğru yürüdü. "Sebebi açık değil mi?"dedi alayla. Kızaran dudaklarını ısırdı. "Sen müsait değildin. Ben de hanzademize istediğini verecek durumdaydım."dediğinde üstüne yürüyerek suratına tokatı basmak istedim. Fakat yerime çakılıp kalmıştım. Elim karnımda, gittikçe artan krampları görmezden gelmeye çalışırken Şevval'in cümlesi beni yerime yapıştırmıştı. Midem bulanmaya başladı.
Korkut'un katı bir tonla "Ben, ne istediysem, o oldu!"dediğini duydum. "Burası boy ölçüşme yeri değil! İkiniz de çıkın dışarı!"
Şevval reverans yaptı ve üstüne sabahlığını giyerek çıktı. Benim çıkmaya niyetim yoktu. Korkut'un gözlerine bakmaya devam ettim.
"Kulağın mı sağır? Çık dedim."
Bu olanlara inanamıyordum. Geldiğimiz hale inanamıyordum. Altınova Sarayı'nda bana aşık olan o çocuk nereye gitmişti?
"Bana bunu o hatun yüzünden yapıyorsun! O hatun seni terk etti diye acısını benden çıkarıyorsun! İstediğini alamadın diye elindekileri kaybetmekten çekinmiyorsun!"dedim sertçe.
"Haddini bil de konuş!"
"Ben haddimi şimdiye kadar fazlasıyla bildim! Ama sen beni hiçbir zaman benim seni sevdiğim gibi sevmedin!"diye bağırdım. Karnımdaki kramp katlanılmaz bir şekilde vurduğunda acıyla inledim. "Senden nefret ediyorum!"diye bağırdım. Kramp bir kez daha geldiğinde rahmimin söküldüğünü sandım. Yere çökerken bir çığlık koptu dudaklarımdan. Bebeğimi kaybediyordum. Bu düşünceyle ağlamaya başladım.
"Hekim kadını çağırın!"diye bağırdı Korkut ve hızla yanıma gelip beni kucağına aldı.
Yatağa götürürken, "Hayır!"diye inledim. "O hatunla birlikte olduğun çarşaflara yatmaktansa ölürüm daha iyi!" Beni bırakması için debelenirken bir kramp daha girdi. Acıyla omuzlarına yapıştım. Başımı omzuna gömerek çığlığımı bastırmaya çalıştım. Durmadı ve beni yatağa götürdü.
"Bunu düşünecek zaman mı?"dedi öfkeyle. Yatağa bıraktı beni. Gözlerine öfkeyle bakarken yüzünün renginin attığını gördüm. Kanı çekilmişti resmen. Acıdan dudaklarımı ısırdım. Gözyaşlarım hızla yanaklarımdan iniyordu. Bebeğim ölecekti. Emindim. Korkut ve Şevval yüzünden bebeğim ölecekti. Onları ömrümün sonuna dek affetmeyecektim. Biri sanki elini rahmime sokmuştu ve evladımı boğazından tutup aşağı çekiyordu. Bir çığlık daha fırladı ağzımdan. Karnıma sıkı sıkı sarıldım. Hayır oğlum, beni bırakma. Ulu Tanrım kutlu elini üzerimizden çekme. Oğlumu koru. "Hekim kadın nerede kaldı?!"diye haykırdı Korkut kapıya koşarak. Derken Gümüş Efendi yanında Çiçek hatunla kapıda göründü. Koşa koşa yanıma geldiler.
"Ah İdil hatun. Bitirdin beni."diye söylendi Çiçek hatun. Fakat Gümüş Efendi oldukça ciddiydi. Hızla karnımı kontrol etti. Eteklerimi sıyırdı. Korkut'un beyazlayan yüzünün sararmaya başladığını gördüm.
"Ne oldu? Ne var?"diye bağırdım korkuyla.
Korkut "Bir sorun mu var? Doğum erken mi başladı?"
"Yok. Doğum başlamadı. Ama,"
"Ne?!"diye bağırdık bir ağızdan.
"Çok kanaması var hanzadem."dedi Gümüş Efendi ciddiyetle. Çiçek hatuna döndü bir sürü talimat sıraladı. "Koş! Çabuk ol!"dedi azarlar gibi. Çiçek hatun telaşla çıktı odadan. "Kanamayı durduramazsam bebeği de İdil'i de kaybederiz."dediğinde ellerim titremeye başladı. Ben önemli değildim. Ama bebeğimi kurtarmak zorundaydı.
"Bebeğim."dedim kısık sesle ağlarken.
Korkut yanıma oturdu. Elimi tuttu. "Her şeyi yap Gümüş Efendi! İdil'i kurtar!"dedi kati bir ses tonuyla. "Onu kaybedemem. Kurtar onu! Duydun mu? Kurtar!"
Hızla çektim elimi elinin arasından. Karnıma sarıldım sıkı sıkı. Gözyaşlarım durmaksızın akıyordu şimdi. Sayıklamaya başlamıştım. "Bebeğim. Bebeğim. Ölecek. Bebeğim ölecek." Gözlerim yanı başımdaki Korkut'un koyu gözlerini bulduğunda öfkeyle bağırdım, "Senin yüzünden bebeğim ölecek!" Hıçkırarak ağlıyordum şimdi. "Senden nefret ediyorum! Bu saraydan nefret ediyorum!" Canım o kadar yanıyordu ki artık... İsyanla bağırdım bu kez. Ben bunları yaşamayı hak edecek hiçbir şey yapmamıştım.
Çiçek hatun peşinde bir sürü ağayla içeri girdi. Bezler, kovalar, sıcak sular, ilaç şişeleri...
Gümüş Efendi'nin sesini duydum. "Beni dinle İdil. Sakinleşmek zorundasın. Bunu tek başıma yapamam."
"Olmuyor."dedim dişlerimin arasından. "Ölmek istiyorum artık!"
Korkut transa girmiş gibi bakıyordu Gümüş Efendinin değiştirdiği bezlere. Birden gözleri beni buldu. "İdil, kendine gel!"diye bağırdı. "Kendine gel! Sen sıradan bir hatun değilsin! Sen benim zadesenimsin! Güçlü olacaksın!"
"Şimdi mi aklına geldi zadesenin olduğum!"diye bağırdım ben de. "Bırak beni. Bırak!"diye bağırdım avazım çıktığı kadar. Onu görmek bile istemiyordum. "Senden nefret ediyorum! Yüzünü bile görmek istemiyorum! Defol git!" Cümleler kendiliğinden döküldü ağzımdan. Saygı sınırları umurumda bile değildi.
Gümüş Efendi "Hanzadem, lütfen dışarıda bekleyin. Lütfen."dedi yalvarırcasına. Fakat emir almaya alışkın olmayan Korkut Bey başımda dikilmeye devam ediyordu.
Gözlerimin önü kararmaya başladığında kinle yüzüne odaklandım. "Senin yüzünden bebeğim ölürse bu sarayı başına yıkarım Hanzade Korkut! Ellerimle seni öldürürüm! Duydun mu beni? Seni ellerimle öldürürüm!"diye bağırdım. Kanım bedenimden çekildi sanki. Ellerim uyuştu.
Gümüş Efendi, "Hanzadem lütfen, İdil'in sakinleşmesi için dışarıda bekleyin." Bu defa sesi daha katıydı.
Korkut tutuk bir şekilde yanımdan kalktı. Uyuşuk bir halde dışarı çıktı. Çiçek hatun bir şeyler koklatmaya başladı. Kalp atışlarımın yavaşladığını hissettim. Bununla birlikte gözlerim de kararıyordu. Ellerim gevşedi. Karnımın üstünden kaydılar yavaşça. "Bebeğim."diye fısıldadım gözlerim kapanırken. "Bebeğimi kurtarın."
***
Odamda gözlerimi açtım. İlk işim ellerimi karnıma götürmek olmuştu. Koca bir boşluğa hazırlamışken kendimi hissettiğim koca karnımla gülümsedim. Boynumu kaldırdım. Bebeğim ölmemişti. Uyandığımı hissetmiş olacak ki orada olduğunu hatırlatırcasına hareketlendi. Bu defa gözyaşlarım sevinçten indi yanaklarımdan. Doğrulmaya çalıştığımda karnımın ağrımasıyla hareket etmeyi kestim.
"Kimse yok mu?"diye seslendim. Odanın içinde bir hareket oldu. Bana yaklaşan adım seslerini duydum.
"Buyurun Zadesen İdil." Nergis hatundu bu. Benden sorumlu olan işkızdı. Getir götür işlerimi yapardı daha çok.
"Ne oldu bana?"
"Günlerdir baygındınız. Bebeğinizin durumu iyi. Fakat gebeliğiniz risk altında. Doğuma kadar yataktan kalkmayacak, odanızdan çıkamayacaksınız. İhtiyaçlarınızı bizim yardımlarımızla gidereceksiniz."
"Ne?"dedim şaşkınlıkla. "Neden? Gümüş Efendiyi çağır bana." Kapıdaki ağalara emrimi söyledi. "Sen neden gitmiyorsun?"
"Sizi yalnız bırakamam. Hanzade Korkut'un kati emri var. Gözetimsiz bırakılmayacaksınız." Kaşlarım çatıldı. Durum bu kadar ciddi miydi?
"Doğrulmama yardım et. Bütün gün bu şekilde yatamam."dedim. Dışarıdan bir işkız daha çağırdı. Yavaşça doğrulttular beni. Bu bile kasıklarımda ağrıya sebep olmuştu. Yavaşça kasıklarımı ovuştururken Gümüş Efendi geldi.
"Yatarak istirahat etmen gerek."dedi beni görür görmez. "Böyle olmaz. Son bir buçuk ayın kaldı. Gebeliğin ciddi risk altında. Hatun sana açıklama yapmadı mı?"
"Yaptı ama ben senden dinlemek istedim." Sabırla derin bir nefes aldı.
"Şimdiye kadar zor gebelikler gördüm fakat seninki beni epey zorladı Zadesen İdil. Bebeğini kaybedebilirdik. Tehlikenin farkında olmanı istiyorum. Hiçbir şeyi kafana takmayacaksın. Hiçbir şey için üzülmeyeceksin. Doğum başlayana kadar hareket etmeyeceksin. Doğumdan sonra bile uzun bir süre kanaman olabilir. Bu yüzden dediğimden çıkmayacaksın."
Üzüntüyle iç çektim. Ben böyle olsun istememiştim. Her şey üst üste gelmişti. Buraya geldiğimizde her şeyin daha iyiye gideceğini düşünürken önce Gökben sorunu çıkmıştı, sonra Müge Hanım üç yeni hatun göndermişti. Aybike'nin aptal oyunlarıyla uğraşmak zorunda kalmıştım. Duru'nun kendini bir şey sanmasına katlanmıştım.
Sonra yine Gökben gelmişti saraya. Gözüme sokarcasına Korkut'u öpmüştü hepimizin önünde. Korkut onun için benimle bile kalmaktan vazgeçmişti aylarca. Burada olmayan bir hatunun hayaletiyle uğraşmak zorunda kalmıştım.
Son olarak Şevval'le herkese, her şeye güvenim sarsılmış yerle bir olmuştu. Korkut'u uyardığım halde beni dinlememiş onu odasına almıştı. Gözden çıkarıldığım bu kadar yüzüme vurulurken nasıl sakin kalabilirdim?
Odamın kapısı açıldı. Korkut içeri girdi. Yüzünde endişeli bir ifade vardı. Fakat inanmıyordum artık ona. "Kendine geldiğini söylediklerinde toplantıyı bırakıp hemen buraya geldim."dedi. Yaklaşmak için hamle ettiğinde başımı diğer yana çevirdim.
"Seni görmek istemiyorum."dedim sessizce. Duraksadı. "Lütfen odadan çık. Bebeğimiz doğduğunda gelir görürsün."diye ekledim.
"Sen ne diyorsun böyle?"dedi Korkut şaşkınca.
"Dediğimi duymadın mı?"dedim ona dönerek. Yüzünde küskün bir ifade vardı. Fakat küsmeye hiç hakkı yoktu. Bana yaşattıklarını unutmayacaktım. Beni hiçe sayışlarını unutmayacaktım.
"Sen benim biricik zadesenimsin."
"İkinci zadesenin yolda. Git onunla ilgilen. Üçüncüsü de yoldadır belki." Sesim yükselmeye başladı. "Önümüzdeki haftalarda Şevval'i de kontrol etmeyi unutmayın. Yatağına girmek için türlü oyunlar yaptığına göre hamile kalacağını garantiye almıştır!" Öfkeyle avuçlarımı sıktım. Çarşaf avuçlarımın arasında toplandı.
"İdil!"dedi Gümüş Efendi. Sinirden gözlerim doldu tekrar.
"Söyle çıksın odadan. Onu görmek istemiyorum."
"Hanzadem."dedi yumuşak bir sesle.
"Burada bulunmak benim hakkım."
"Hakkıymış!"
"Aaa yeter ama!"diye bağırdı Gümüş Efendi birden. "İkiniz de çocuk gibisiniz! Müge Hanım ve Yaman Han sizin yaşınızda çok daha fazlasıyla uğraşıyordu! Aklınızı başınıza alın!" İkimizi de bir güzel azarlamıştı. "Hanzadem,"diyerek Korkut'a döndü, "lütfen bu işi zorlaştırmayın. Evladınızı sağlıkla kucağınıza almanızı istiyorum. Zadesen İdil,"diyerek bana döndü, "lütfen makamının hakkını ver ve gözünü kapat, kulağını tıka!" Sustuk. Korkut diretecek gibiydi fakat Gümüş Efendi bir kez daha sert ifadesiyle ona döndüğünde odadan çıktı.
"Bana sıradan bir hatun ol diyorsun yani!"dedim öfkeyle. Gümüş Efendi hızla bana döndü. Yanıma oturdu.
"Sana akıllı bir hatun ol diyorum. Gebeliğin etkisinden duyguların karman çorman oldu farkındayım. Fakat sen mantıklı bir hatunsun İdil. Seni Müge Hanım yetiştirdi. Tecrübeleriyle sana yol gösterdi. Her zaman başka hatunlar olacak. Bu hanlığın değişmez kaderi. Sen de başından beri bunu bilerek yetiştin. Altınova'da bile diğer hatunlar gitmiyor muydu hanzadenin odasına?"
"Gidiyordu. Ama gözdesi bendim."
"Yine gözdesi sen ol."
"Ama şu an gebeyim ve bu fırsattan istifade ettiler!"
"Bir erkeği elde tutmanın tek yolu yatağında kıvrılmak değildir hatun!" İsyanla ofladı. "Onu kendine aklınla bağlayacaksın ve gözü aylarca hatta yıllarca kimseyi görmeyecek. Değerini sakın ama sakın küçültme. Hanlar şımarıktır, hanzadeler daha şımarık. Müge Hanım'a hiç mi bakmadın Altınova'da? Yaman Han'ı nasıl idare ettiğini izlemedin mi?"
"Aralarında aşk yok çünkü." Doğruydu bu. Müge Hanım artık Yaman Han'a aşık falan değildi. Sadece gücünü kullanıyordu. Bir zamanlar o aşk var olduysa bile artık yoktu. Ben böyle bir gelecek istemiyordum. Korkut'un her daim beni sevmesini istiyordum.
"Yaman Han'a haksızlık ediyorsun. Müge Hanım için her şeyi yapmaya hazır. Neden? Çünkü Müge Hanım bu yaşında bile adamın arzularıyla oynamayı biliyor."
Omuz silktim. "Ona olan aşkı başka hatunlara karşı koymaya yetmiyor ama." Her dönem Müge Hanım'ın canını sıkan bir hatun oluyordu. Böyle mi olacaktı her şey?
"Aptal olma. Bu saraya girdiysen hanım olmaktan başka şansın yok. Asıl böyle yaparak diğer hatunlardan bir farkın kalmaz. Korkut'un tek hatunu olmak sadece ama sadece senin elinde İdil." Elimi tuttu sıkıca. "Şimdi, doğuma kadar stres yok, sıkıntı yok, üzüntü yok, öfke yok." Gözlerimi devirdim. "Evladını sağlıkla kucağına almak istiyorsan burada uslu uslu yatmak zorundasın."
"O zaman herkese tembih et: odamda Şevval'i, Duru'yu ve Korkut'u görmek istemiyorum. Kesinlikle hiçbiri girmeyecek."
"Şevval ve Duru kolay. Fakat Korkut'u kendinden uzaklaştırma. Tamam cezasını çeksin, hak etti. Ama unutma fazla naz aşık usandırır."dedi ve odadan çıktı.
***
Birkaç gün sonra Leman Kalfa bana bir mektup getirdi. Müge Hanım'dan olduğunu söyleyince kalbim hızlanmaya başladı. Duymuştu olanları. Elbette duyacaktı. Duymaması mümkün müydü? Şevval ve Korkut yüzünden geçirdiğim histeri krizi tüm sarayın dilindeydi. Mektubu aldım. Herkesi dışarı gönderdim. Bir azar mektubu olduğuna emindim ve Müge Hanım'ın azarlarken ne kadar sert olabildiğini çok iyi biliyordum. Sesi kulağımda yankılanarak okuyacaktım bütün cümleleri.
Güzel kızım, Zadesen İdil,
Yaşadıklarını duyunca ne kadar üzüldüm bilemezsin. Sen evladını kaybetmenin eşiğine gelirken ben kızımı ve torunumu kaybetmenin eşiğine geldim. Uzun zamandır benimlesin. Seni kızım olarak gördüğümü hiçbir zaman sana söylemediğimi fark ettim. Ya sana bir şey olsaydı ve bunu bilemeden göçüp gitseydin? Vicdan azabından kahrolurdum.
Zadesenlik her zaman zor bir süreç olmuştur güzel kızım. Ayağını kaydırmak isteyenler her daim yanı başında olacaktır. Soyu yılandan gelenler on yıl da bekler yine sokar, zehrini salar. Zadesenlikte arkadaşlık çok zordur. Hele ki harem hatunlarıyla arkadaşlık imkansızdır. Sen de yoldaşını işkızlarından, kalfalarından seç. Benim gönderdiklerime güvenmiyorsan bile bir yoldaşın, sırdaşın olsun. Sen seç istediğini.
Harem oyunlarına gelme İdil. Bu yolda Korkut'un ilgi ve alakası güç için yetmez. Aklını kullanmak, gözünü her an açık tutmak zorundasın. Önünde uzun bir yol var. Bu yolda yanına biriktirebildiğin kadar dost biriktir. Harem hatunlarını görmezden gel. Hanzademin gönlündeki yerini kimsenin alamayacağını bil. Senden başka kimse o yeri sarsamaz.
Hanzademe de bir mektup yazdım elbet. Seninki kadar yumuşak olmadığından emin olabilirsin. Doğum sürecinde bir sıkıntın olursa Leman Kalfa, Gümüş Efendi ve Altınhisar'dan yolladığım Altun Efendi her daim hizmetinde olacak. Hepsini seninle alakadar olmaları için bizzat tembihledim. Bu süreci rahat geçirmen için Ulu Tanrımıza her gün dua ediyorum. Sen de evladını sağlıkla kucağına almak için dua et. Ulu Tanrının kör gözü üzerimizden uzak olsun.
Aspargon Hanlığı'nın Yüce Hanımı
Müge Hanım
Okuduklarım karşısında o kadar şaşkındım ki ne diyeceğimi bilemiyordum. Müge Hanım beni azarlamamıştı. Bir anne gibi konuşmuştu benimle. Bu beni o kadar duygulandırmıştı ki... Bunca zaman hep katı davranırdı. Sert, güçlü ve dayanıklı olmam içindi hepsi biliyorum. Fakat bu mektup... Gözlerimden süzülen bir damla yaşı hemen sildim. Müge Hanım artık benim sadece hanımım değil aynı zamanda hanım annemdi.
Akşama doğru Rahşan ailesinden Gülizar Hatun'un beni ziyarete geldiğini öğrendim. Yanıma almalarını ve yemeği hazırlamalarını söyledim. Gülizar Hatun otuz yaşında, hiç evlenmemiş bir kadındı. Kardeşi Batu Bey Korkut'un kurultayında danışmandı. Kardeşiyle aralarında bir yaş vardı. Batu Bey evliydi ve kızı bir yaşını iki ay önce bitirmişti.
"Çok geçmiş olsun Zadesen İdil."dedi Gülizar Hatun yüzünde endişeli bir ifadeyle. "Kendine geldiğini duyduğum gibi gelmek istedim fakat hekimler kabul etmedi. Dinlenmen gerekiyormuş. Günlerce haber yolladım gelebilmek için. Nihayet izin verdiler."
"Hoşgeldin Gülizar Hatun. Seni görmek iyi geldi. Epeydir görüşememiştik." Ecrinok'tan benimle yakın iletişim kuran tek kişi Gülizar'dı. Diğer aileler hala mesafeliydi. Geçenlerde Recaizadelerle akşam yemeğinde sohbet etmiştik uzun uzun fakat Dila Hatun'un tavırları hala taraf seçmek için erken olduğunu gösteriyordu. Diğer ailelerin yaptığı gibi politik tavrını korumaya devam ediyordu. Fakat Gülizar Hatun öyle değildi. Başından beri bana yakındı.
"Biraz daha iyisin değil mi?"diye sordu yanımdaki koltuğa oturarak. "Fenalaştığını duyunca çok kötü oldum. Hem gebesin de... Ya sana bir şey olsaydı?"
"Bu kadar mı duyuldu olanlar?"
"Detaylar duyulmadı elbet fakat senin günlerce kendine gelmediğin konuşuldu.""
"Doğru söyle Gülizar. Neden fenalaştığım duyulmadı mı?"
"Hatun meselesi dendi."diye itiraf ettiğinde gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım.
"Sadece hatun meselesi değil. Hanzade meselesi de var." Kapılar açıldı. Yemek masası getirildi. Benim için özel bir yatak masası yapılmıştı. Nergis hatun yemeklerimi bu şekilde yedirmeye çalışıyordu. Fakat onun yardımına ihtiyacım yoktu. Ellerim tutuyordu hala. "Sen çıkabilirsin."dedim Nergis'e. Çıktı.
Gülizar koluma dokundu. "Sıkma canını boşver. Sen diğer hatunlar gibi değilsin." Olayı sormaması dikkatimi çekmişti. "Senin bir ağırlığın var. Buraya geldiğinden beri seni gören herkes anlar bunu. Fakat çoğu kişi önünü görmeden hareket etmez. Bence bu çok saçma. Çünkü doğru doğrudur. Sırf çıkarları uyuyor diye yanlış tercihlerin peşinden gitmeler yüzünden bu sarayda çok katliamlar yaşandı geçmişte."dedi hüzünlü bir tonla.
"Senin diğerlerinden akıllı bir hatun olduğun belliydi. Neden hiç evlenmedin anlamıyorum. Senin gibi biriyle hayatını birleştiren erkek dünyanın en şanslı adamı olurdu." Vakur bir edayla gülümsedi.
"Aşk insanın kapısını bir kez çalar Zadesen İdil. Bazen olmuyor işte." Hikayesini merak etmiştim doğrusu. Belki bir gün bunu konuşacak kadar yakın olurduk.
Yemekten sonra tatlı ikramları geldi. Sohbetimize devam ettik. Ecrinok ve diğer aileler hakkında yeni gelişmeler öğrendim. Çok önemli şeyler yoktu fakat bazı şeyleri bilmek ileride işime yarayacaktı. Tatlıdan sonra Gülizar hatun evine döndü. Nergis odayı topladı. İşi bitince tekrar yanıma geldi ve odanın diğer köşesine koydurulan yatağa uzandı.
Kendimle başbaşa kalacak bir buçuk aylık koca bir dönem vardı önümde. Bu süreçte Korkut'a olan hislerimi törpülemeye karar vermiştim. Ona aşık olmak canımı yakıyordu çünkü. Beni güçsüz kılıyordu. Bu aşk neredeyse bana evladıma mal olacaktı. Her şeye rağmen onu sevmekten tamamen vazgeçemeyecektim belki ama beni zayıflatan bu aşkı üzerimden atabilirdim. Atmak zorundaydım.
Kafama koyduğum diğer mesele ise bir daha hiçbir harem hatunuyla yakınlık kurmamaktı. İsterse Korkut'un yanına bir kez bile gitmemiş olsunlar umurumda değildi. Sadece çıkar ilişkisi olacaktı. İşim düştüğünde hepsini doğru şekilde kullanıp bırakacaktım. Ötesi olmayacaktı. Bu saray daha şimdiden beni bu denli yormuştu. Hanımlık yolunda başıma neler gelecekti tahmin etmek istemiyordum.
***
Önceki İdil bölümlerinden çok daha uzun oldu bu bölüm. Anlatacaklarım birikmiş demek ki...
-Yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz? Şevval tahmin ettiğiniz gibi mi çıktı? Başka sorunlara da sebep olur mu?
-Duru hakkında ne düşünüyorsunuz? İdil'i kızdırmaya devam edecek midir?
-İdil ve Korkut kavgası hakkında ne düşünüyorsunuz? İdil ona karşı sert tavrını göstererek doğru mu yaptı? Yoksa politik davranıp acısını içine mi atmalıydı?
-Müge Hanım'ın mektubu nasıldı? Sizce samimi mi?
-Son olarak Gülizar Hatun'u nasıl buldunuz? Sizce İdil'in ihtiyaç duyduğu yoldaş olabilir mi?
**Sonraki bölüm Suna'dan olacaktır.**
Bölümü beğendiyseniz oy verip yorum yaparsanız sevinirim. Ayrıca Aynadaki Kan için instagram hesabı açtım. İsterseniz takip edebilirsiniz. Dış bağlantıya linkini ekledim. Kullanıcı adı: aynadakikan
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top