3.7. Gecikmiş Ferman

1426 Senesi - Güz Mevsimi

ASPARGON HANLIĞI

Altınova Şehri - Hanedanlık Sarayı

Gökben Hanım

İçinde bulunduğum ev orta tabakaya uygun bir evdi. Bakımlıydı. Küçük bir bahçesi vardı. Toprağı kazılan bahçe ekim için hazırlanmıştı. Tülü bıraktıktan sonra perde pencerenin önüne indi. Arkama döndüm. Rhodia önümdeydi. Kisre'de bir sene yan yana evlerde yaşamıştık. Sonra yollarımız ayrılmıştı. Kisre isyanından sonra onu buraya getirmiştim. Kocası Tosya Kisre valisiydi. Oradaki meselelerin çözümünde iyi bir tercih olmuştu.

Aklımda ise içine sürüklendiğimiz durum vardı. Son günler epey gergin geçiyordu. Müge Hanım başta ordu fikrinden hiç hoşlanmamıştı. Sanki yaptığımız yanlış bir şeymiş gibi tavır almıştı. Fakat dünkü konuşmamızdan sonra onun da gerçeği gördüğünü anlamıştım. Yıllarca reddetmekten başımıza daha büyük felaketlerin geldiği o gerçek Toygar'ın isyancı olduğuydu.

"Ordu yön değiştirdi. Bozyurt'a dayanmasına birkaç gün kalmış olmalı. Toygar haberi ne zaman alacak, daha da önemlisi ne yapacak merak ediyorum."

"Kaçabilir."

"Eskiden olsa Toygar kaçacak biri değil derdim. Lakin artık kazan ya da kaybet durumunda. Sadece kendi canından değil, evlatlarının da canından sorumlu. Kaçabilir. Diğer yandan usulca tutuklanacağını da sanmıyorum." Ellerimi önümde bağladım ve odada dolaşmaya başladım. Olanlar canımı çok sıkıyordu. "Böyle olmamalıydı Rhodia. Toygar isyana sürüklenmemeliydi." Sesim titremişti. Güçlü kalmaya çalışsam da söz konusu Toygar'dı. Çocukluğunu biliyordum onun. Beraber çok iyi anlaştığımız yılların hatırı çok büyüktü. Şimdi bize karşı isyan içinde olmasını kabullenemiyordum. Ulaş Bey'den sonra iktidar için hırsa kapılacak son kişiydi Toygar. "Neden böyle olduğunu anlayamıyorum."dedim hayal kırıklığıyla.

"Güç herkesi değiştirir. Seni bile."dedi Rhodia gözlerimin içine bakarak. "Hanzade akıllı biri Gökben. İsyanı istemeseydi herkesi susturabilirdi. Ama hamlelerine kendi karar verdi. Başkalarının etkisinde bu kadar kalamaz kimse. Hele son yaptığının açıklaması olamaz. O masum biri değil. Kendinizi boşuna kandırıyorsunuz. Merhametten maraz doğar."

"Biliyorum."diye fısıldadım. Artık bu gerçeği kabullenmiştim.

"En başında yapmanız gerekeni yapmalıydınız. İktidarda şüphe dahi idam için yeterlidir."dedi soğukça.

"Bu bizi fazla zalim yapmaz mı?"

"Çürümüş ciğer koku verir. Ortada leş kokusu varken hiçbir şeyin çürümediği iddia edilemez." Uzun uzun gözlerime baktı. "Sen Aspargon Hanımı'sın. Yeri geldiğinde Müge Hanım'dan daha acımasız olmak zorundasın. Ağır kararlar alamayacaksan, bedel ödemesi gerekenlere o bedeli ödetemeyeceksen neden buradasın?"

Haklıydı. Söz konusu iktidar olduğunda şüpheye mahal veren hareketlerin önü en başında kesilmeliydi. Toygar'a karşı yumuşak davranmak beni daha iyi biri yapmayacaktı. Onun bizi nasıl gördüğü belliydi. Doğruyu yanlıştan ayırt edecek yaştaydı ve uydurmaya çalıştığım hiçbir kılıf bir zamanlar içinde yaşayan masumiyeti açığa çıkarmayacaktı. O haindi. Bunu açıkça kabullendiğimde onun hakkında vereceğim hüküm vicdanımı acıtmayacaktı. O hükmü bir an önce vermek zorundaydım. Çünkü biri kaderle oynamıştı.

"Omena'dan bir uyarı aldım."diye fısıldadım. Son kabusumdan sonra bu defa gerçek bir uyarı gelmişti. Korkut kaybediyordu. Toygar sadece bizim değil Korkut'un tüm evlatlarının canını alıyordu. Böyle bir sona sürüklenemezdik. Kaybeden bir olamazdık. Bunca şeyi Toygar'ın hırsına kurban gitmek için yaşamamıştım. "Toygar ve Korkut karşı karşıya gelmemeli. Toygar'ın idamı orada gerçekleşmeli." Eğer Toygar'ı elimizden kaçırırsak bizi büyük bir felaket bekliyordu.

"Korkut ne düşünüyor bu konuda? Ona Omena'dan bahsetmiş olamazsın."

"Asla! Ona Omena seçilmişi olduğumu söylemem ölüm fermanım olur. Toygar'ın asla durmayacağını ve buraya getirtmenin daha büyük bir isyanı tetikleyeceğini söyledim. Bir gecede kale basılsın ve her şey gerçekleşsin. Cenazeleri orada defnedilsin."

"Cenazeler?"diye sordu korku dolu bakışlarla.

"Toygar'la birlikte zadesenler de idam edilecek. Belgin şimdi bile yapacağını yapıyor. Gümüş ve Suna'nın görüşmelerinden Beyza'nın da uslu durmadığı görülüyor. Simay ise masum çehresinin ardında sinsi bir yılan saklıyor! Babasının hala kurultayda durması hata!"

"Çocuklar?"

"Onlar Düşmüş Saray'a kapatılacaklar. Kendi evladımın acısı içimden bir gün bile çıkmazken çocukların canını alamam." Bu konu tartışmaya kapalıydı. Çocuklar yaşayacaktı. Mahkum hayatı süreceklerdi ama yaşayacaklardı. O kadar acımasız olamazdım.

Kapı çaldığında konuşmayı kestik. Soran gözlerle Rhodia'ya bakıyordum. "Freya gelmiş olmalı. Vakıftaki işi erken bitmiş galiba."

Bir şey demedim. Kapıyı açtı. Freya içeri girdi. Yorgun görünüyordu. İdil bir süre gözden kaybolduktan sonra Aspargon'a geri dönmüştü. Başkentte kendine yeni bir hayat kurmuştu. Bu sırada kimsesizler için bir vakıf açmıştı. Çevresi genişti ve bunu iyi bir şey için kullanmıştı. Ben de saray adına destek oluyordum. Buradaki varlığını tehdit olarak görmesem de gözüm üzerindeydi. Freya hem işini yapıyor hem de benim adıma İdil'i gözlemliyordu. Şimdiye dek saray oyunlarına çekilmemişti. Çekileceğini de sanmıyordum. Fakat yine de onu tamamen kontrolsüz bırakmayacaktım.

Freya, "Gökben Hanım."diyerek reverans yaptı.

"Freya."dedim gülümseyerek. "Bana vereceğin haberler var mı?"

Başını iki yana salladı. "Yeni bir gelişme yok. Ordunun yön değiştiği duyulmuş. İnsanlar bunu konuşuyorlar."

"Kimi tutuyorlar?"

"Korkut Han'a sadıklar. Hanzadenin kafasının karıştığını söylüyorlar. Bazıları ise başından beri niyetinin bu olduğunu, işlerini daha gizli tutmak için en uzak sancak vilayetini seçtiğini söylüyor."

"Toygar'ın kafası karışmış falan değil. Başkentte onu sevenler olduğunu biliyorduk zaten. İdam isteyenleri bastırabileceklerini sanıyorlar böyle konuşarak."

"Onlara mahal veren yok Hanımın. Emin olabilirsiniz. Hanzadenin yaptığına kimse bahane bulamaz artık. Çoğu kişi Han'ın çok merhametli davrandığını, Kubat Han olsa çoktan kellesini alacağını, hatta Yaman Han'ın bile daha yürekli olduğunu konuşuyor."

Derin bir iç çektim. "Merhametten maraz doğduğunu tarih bir kez daha yazsın. Korkut Han kardeşini çok sevdi ve Hanzade karşılığını isyanla verdi."

Saraya döndüğümde canımın sıkıntısı gitmemişti. Merhametimiz sonumuzu getirecekti belki de. Omena'nın uyarısı üç gündür aklımdan çıkmıyordu. Daha önceleri de benzer kabuslar görüyordum. Buraya gelmeden önce Omena bana Korkut'la yükseleceğimizi göstermişti. Elimizi yine kana bulayacaktık ama biz tahtta kalacaktık. Fakat biri kaderle oynamıştı ve şimdi her şey tersine dönmüştü. Omena bana her şeyi tüm açıklığıyla göstermişti.

Henry hayatta olsaydı ne yapmam gerektiğini bana söylerdi. Omena'nın neden karar değiştirdiğini açıklardı. Bu konuda danışacak hiç kimsem yoktu.

Odaya girdiğimde kıyafetlerimi değiştirdim. Saçlarımı açık bıraktım. Aynanın karşısına geçtim. Esil saçlarımı taramaya başladı. Gözlerim kısık bir şekilde Esil'in üstündeydi. "Konuş."dedim emreder bir tonla. Dudaklarını birbirine bastırdı.

"Hakkınızda çıkan dedikoduların kaynağı Suna Hatun."dedi kıvranır gibi. Gözlerimi devirdim. Bu yeni bir haber değildi.

"Seninle anlaşabildiğimizi sanıyordum Esil."dedim soğukça. "Senin ne amaçla bu saraya yerleştirildiğini başından beri bildiğimi biliyorsun. Seni yanıma alırken sadakatin sadece bana olacak aksi halde hainlere ne olduğunu gösteren unutulmaz bir örnek olursun demiştim."

"Son düşüğünüzle ilgili Suna Hatun beni sorguya çekti."diye mırıldandı kıpkırmızı bir suratla.

"Sen de bir şey demedin." Gözlerinin içine bakarak konuşmuştum. Başını iki yana salladı.

"Ama bir şeyler sakladığımdan şüphelendi. Sorgusunu ağırlaştırdı. Sonumun Bilge gibi olacağını söyledi. Yine de demedim hiçbir şey."

Ayağa kalktım. Elindeki tarağı alıp kenara bıraktım. Elimi omuzlarına koydum. Başını omzuma yaslayarak saçlarını okşadım. "Acıların için çok üzgünüm Esil. O kadının ne kadar acımasız olabildiğini biliyorum. Her şeye rağmen bana sadık kalmanın mükafatını alacaksın." Onu bıraktım ve çenesinden tutup yüzünü kendime çevirdim. "Fakat öğrendiğin şeyleri bana derhal söylemen gerekiyor. Her seferinde sana iki kez sormak zorunda kaldığımda sadakatinden şüphe etmeye başlıyorum."

"Ben size sadığım Gökben Hanım."

"O halde hala canını sıkan nedir? Suna sana burada dokunamaz! Ancak benim bilgim dışında onunla görüşürsen seni koruyamam. O vakit cesedini kimse bulamaz. Suna aptal değil. Bilge'ye ne yaptığını biliyorsun." Başını aşağı yukarı sallarken gözleri kızarmıştı. "Şimdi söyle bakalım. Elinde başka ne var?"

"Hanzade Toygar, isyanında sizin cadılığınızı öne sürecek. Bunun için abinizin ve ailenizin geçmişini kullanacak. Ayrıca Korkut Han'ın uzun zamandır sefere çıkmamasını da korkaklığına yorup kendini öne çıkaracak. Suna Hatun benden sizin eşyalarınız arasında büyücülükle ilgili bir şeyler aramamı, bulamasam bile bulmuş gibi yapıp Müge Hanım'a göstermemi ve Hanzade Toygar'a mektup yazmamı istedi."

İsyan öncesinde hem sarayı hem halkı kışkırtmak için güzel plandı. Suna'dan beklenen bir hamleydi. Fakat Toygar'ın bunu kullanacak olması şaşırtmıştı. Sadece sefer meselesinden gideceğini düşünmüştüm. Halledemeyeceğimiz konular değildi. Fakat bana Suna hakkında elle tutulur bir şey vermiyordu bu bilgiler. Suna Esil'den şüphe ediyor olmalıydı. Kekevizade Konağı'nda karşılaştığımızda Bilge yeni bir şey söyleyecek gibi duruyordu. Onunla buluşma imkanım olmamıştı. Belki ondan daha işe yarar şeyler öğrenebilirdim. Sessiz dostumla bir buluşma ayarlamanın zamanı gelmişti.

"Çekilebilirsin."dedim Esil'e. Esil küçük adımlarla odadan çıktı. Ben daha Korkut'la tanışmadan önce Suna'nın saraya sokmak için uğraştığı biriydi Esil. Kendini İdil'e beğendirmeyi başarmış uzun süre onun yanında kalmıştı. Suna'ya saray hakkında bilgi sağlıyordu fakat İdil uslu durduğu için pek işine yaramamıştı. İdil'in gidişiyle Esil'i yanıma almıştım. Esil bir an Suna'nın gözünde daha değerli olacağını sanmıştı fakat ilk gün ona yaptığım testle beni kandırmaması gerektiğini iyice aklına kazımıştım. Şimdiye kadar Suna'ya ufak tefek şeyler söylemesine izin vermiştim. Karşılığında Suna'yla ilgili bilgileri de bana getiriyordu. Fakat ona güvenim tam değildi. İşime yaradığı müddetçe elimin altında duracak bir isimdi sadece.

Odamın kapısı çalındı. Çelebilerden Birgül Hatun'un benimle konuşmak istediği haber verildi. Şaşırmıştım. Onun benimle konuşacak neyi olabilirdi ki? Korkut'a harem kurulduğunda onun da girmek istediğini, Müge Hanım'ın kabul etmediğini, fakat sonra kız kardeşi Simay'ı Toygar'ın haremine aldığını duymuştum. Bir daha sarayla ya da Korkut'la herhangi bir şekilde ismi anılmamıştı. Verdiğim davetlere çoğu zaman katılmazdı. Onun yerine annesi gelirdi. Şimdi burada bulunması ilginçti.

İçeri almalarını söyledim. Uzun boylu, zayıf bir hatun içeri girdi. Kıyafetleri güzeldi. Açık kahverengi saçları arkasında sıkıca toplanmış, altın rengi bir ağ saçlarına takılmıştı. Kahverengi elbisesi altın rengi taşlarla süslüydü. Kibar bir duruşu vardı. Reverans yaptı.

Ben ise mavi elbisemle sedirde oturuyordum. "Hoş geldin Birgül Hatun."dedim ve yaklaşmasını işaret ettim. Yerdeki minderleri gösterdim oturması için. İşkızlara döndüm ve ikramları getirmelerini söyledim. "Seni sarayda görmek çok şaşırtıcı. Şimdiye kadar sadece ismini duydum."

"Evet. Saray beni boğuyor."dedi derin bir nefes alarak. "Saray oyunları da öyle."dediğinde ağzında bir bakla olduğunu anladım. İkramlar geldikten sonra kızlara bizi yalnız bırakmalarını söyledim.

"Buraya çay içmek için gelmediğin belli."dediğimde solgun yüzü aşağı yukarı sallandı. Gözleri donuktu. Söyleyeceği şey ona kendini kötü hissettiriyordu. Fakat söylemek istediği belliydi. "Doğru olanın bu olduğunu düşünüyorsun."diye devam ettim. Gözleri bana döndü. Biraz hüzün biraz öfke vardı o gözlerde. Eteklerini sıkıca tutuyordu.

"Bu olanlar doğru değil."dedi ve çayından bir yudum aldı. Bardağı bırakırken elleri hafifçe titredi. "Düzen belli. Kaideler belli. Bu yapılanlar çok yanlış. Bana yapılan da çok yanlıştı." Son dediği biraz kendi kendine konuşma gibiydi. "İnsanın ailesiyle ters düşmesi gerçekten çok kötü bir şey. İster sarayda olsun, ister sıradan kişilerin evinde olsun. Çok kötü."

Sabırla derin bir nefes aldım. Bir an önce diyeceğini desin diyordum. "Konu nedir Birgül? Kendini pek iyi hissetmiyorsun galiba." Rengi soldukça soluyordu.

"Önce benim saraya girmeme engel oldular. Oysa Korkut Han'ı gerçekten çok seviyordum." Başını öne eğdi. "Özür dilerim. Sizin yanınızda böyle dememeliydim."

"Önemli değil. Hepimizin duyguları olur."

"Hem Müge Hanım, hem ailem bunu istemediler. Benim saray oyunlarıyla işim olamazmış. Fakat birkaç sene sonra ne yaptılar? Simay'ı Toygar'ın haremine soktular! Gerekçeleri neymiş?" Alaycı bir kahkaha attı. "Toygar önemsizmiş. Simay güvende olurmuş. Aşık olduğu adamla olması ise en büyük kazancı! Her daim saray oyunlarından uzak durmaktan bahsedenlerin yaptıklarına bakın." Öfkeyle soludu. Gözleri dolmuştu. Yaşları dağıttı. "İki gün önce Bozyurt'tan bir mektup aldık. Simay yazmış. Hanzade Toygar onu Baş Zadesen yapmış!" Kaşlarım çatıldı. Nihayet bir yerlere varabildiğimiz için memnundum. Fakat bu haberin saraydan önce Çelebilerin evine ulaşması düşündürücüydü. Gerçi mevcut duruma bakınca şaşırmamak gerekirdi. "Güvende olacağı söylenen kardeşim yıllar sonra Baş Zadesen ilan ediliyor!" Sesi yükselmişti. "Ve babam bu karara çok seviniyor! Ayrıca Çelebilerin Hanzade'nin tarafında olması gerektiğini, böylece bizim için de parlak bir dönemin başlayacağını söylüyor! İnanabiliyor musunuz?" Hiçbir şey söylemeden Birgül'ü izliyordum. Babası Selçuk Bey Korkut'un kurultayında danışmandı. Simay'dan dolayı onun kurultayda bulunmasını doğru bulmuyordum. Şimdi ise onu ortadan kaldırmak için gerekli olan her şeyi Birgül söylemişti. Fakat yaptığından dolayı kendini suçlu hisseden bu hatunun karşısında zafer gülümsememi saklamak zorundaydım.

"Birgül,"dedim usulca, "Simay'ın Baş Zadesen ilan edilmesi gerçekten ciddi bir durum. Toygar zafer kazanırsa Simay'ı hanım etmeyi düşündüğünü gösterir bu. Toygar için bir ihanet kanıtı daha." Derin bir nefes aldım. "Fakat baban hakkında söylediklerin, kanıtın olmadan böyle bir iddiada bulunacak birine benzemiyorsun."

"Kanıtım var."dedi ve elinde tuttuğu el çantasından rulo halinde birkaç mektup çıkardı. "Bunlar babamın bu sabah yazdığı mektuplar. Henüz göndermemişti. Masasından aldım. Mührü bile üzerinde. Diğerleri ise Simay'dan gelen mektuplar. Birinde sıradan şeyler yazıyor. Diğeri ise son gelen mektup." Cesaretinden etkilenmiştim.

Mektupları aldım ve okudum. Selçuk Bey Altınova'daki destekçilerinden birinin kendi olduğunu ve başkente ulaşmalarına yardımcı olmak için paralı asker ayarlayabileceğini yazmıştı. Simay'ın mektuplarına geçtim. Eskisinde sıradan meseleler yazıyordu. Son mektubunda ise Baş Hanzen olarak babasına desteği için izin verdiğini, yükseldiklerinde her şeyin daha iyi olacağını ve onu Baş Danışman yapacaklarını yazmıştı. Bu kadar aptal olabildiklerine inanamıyordum! Bu mektupla hem Selçuk Bey'in hem de Simay'ın kellesini alacaktık. Toygar zaten ipin ucundaydı. Zadesenlerin idamıyla ilgili düşünceme destek olacaktı bu mektup.

"Aspargon'a sadakatini takdir ediyorum. Karşılığını alacaksın."diyerek Birgül'e döndüm. Rengi iyice solmuş, gözleri donuklaşmıştı. Burnundan ince ince kan süzülmeye başlamıştı. "Sen iyi misin?"

"Değilim."dedi ve yan tarafa doğru düştü. Kendi mi zehirlemişti yoksa?

"Ağalar!"diye seslendim. Kapılar açıldı. Ağalar içeri girdi. "İşkızları çağırın. Hatunu şifahaneye taşısınlar."dedim. Birkaç işkız içeri girdi. Birgül'ü yerden kaldırıp şifahaneye götürdüler."Akıbeti hakkında bilgi almak istiyorum. Her gelişmeyi derhal bana bildirin."dedikten sonra masamın başına geçtim. Üç ayrı ferman yazdım ve mühürledim. Sonra elimde mektuplarla odadan çıktım.

Koridorda Müge Hanım'la karşılaştık. Birbirimizi başımızla selamladık. "Birgül Hatun gelmiş. Şifahaneye götürüldüğünü söylediler. Ne oldu?"diye sordu.

"Birden bayıldı. Ben de anlamadım. Solgun görünüyordu."dedim sakince.

"Ne konuştunuz?"diye sordu açıkça. Gözleri elimdeki mektuplardaydı.

"Pek bir şey konuşamadık. İkramlar geldi. Sohbete yeni başlamıştık. Kendini kötü hissettiğini söyleyince hekime görünmesini söyledim. İstemedi. Sonra bayıldı."

"Birgül'ün saraya gelip seni görmesi şaşılacak şey. Saraydan yıllardır uzak duruyordu."

"Ben de şaşırmıştım. Bana söylemek istediği bir şey var gibiydi. Ama dediğim gibi pek bir şey konuşamadan bayıldı. Kendine geldiğinde onunla görüşmek istiyorum. Belli ki önemli bir şeydi."

"Elindekiler nedir peki?"

"Halkımızdan gelen şikayetler. Çarşıda esnaflar arası bir anlaşmazlık çıkmış. Haksızlığa uğradığını iddia eden taraf Hanzade Toygar olsaydı böyle olmazdı şeklinde bir laf etmiş. Esnaf arasına sorun çıkarması için Toygar tarafından yerleştirilen casuslar olduğunu düşünüyorum. Bu konu hakkında Korkut'la konuşacaktım."dedim tek seferde. Sesim son derece inandırıcıydı. Müge Hanım uzun uzun gözlerime baktı.

"Toygar öyle şeylerle uğraşmaz."dedi sonra.

"Evet, haklısınız. Yine de peşine düşülmesi gereken bir durum. Başkentte bu ikiliği çıkarmak isteyenlerin tespit edilmesi mühim. Sizin de bu konuda desteğinizi isteyeceğiz. Doğru olanı yapacağınızı düşünüyorum."

"Mektupları odamda inceleyelim ve ne yapabilirim bakalım." Kurnazca gülümsedim.

"Korkut'la görüştükten sonra sizin yanınıza geleceğim."dedim ve tekrar baş selamı verip uzaklaştım.

Korkut'un odasına geldiğimde onu balkonda buldum. Ellerini balkon mermerine dayamış kıpırtısızca duruyordu. Sorunsuz bir hüküm hayal etmiştik. Fakat iktidarın olduğu yerde güç savaşının kaçınılmaz olduğu aklımızdan çıkmıştı. Yanına yaklaştım. Elimi beline doladım. Dalgın bakışları beni buldu ve hafifçe gülümsedi. "Geldiğini duymadım."

"Dalmıştın." Parmak uçlarımda yükseldim ve dudaklarına uzun bir öpücük bıraktım. Gözlerimi gözlerinden ayırmadan ona baktım. "Baharda yeni seferimizin Hasbükan üzerine olacağını duyurmalıyız."dedim.

"Bu karmaşada mı?"

"Evet, bu karmaşada. Hasbükan alındıktan sonra hedefimizin Gerbena olduğunu açıklayacağız. Eğer Toygar teslim olmazsa ve işi yokuşa sürerse seferin ertelenmesi onun isyanı yüzünden olur. Biz Aspargon'u büyütmek isterken isyancı hanzade Aspargon'u tehditlere açık hale getiriyor deriz. Yalan söylemiş olmayız."

Şaşkınlıkla başını iki yana salladı. "Bu konuyu benden daha önce aşmış görünüyorsun. Onun isyanına yazılı delil bulmak istediğini sanıyordum."

"Evet. Öyleydi. Buldum da. Fakat bu delil elime geçmeden önce düşüncelerim değişmeye başladı. Merhametimizin başımıza nasıl bir bela açtığını düşünmekten uykusuz geçirdiğim gecelerim oldu. Söz konusu Toygar'dı. Biz gözümüzü kapattıkça o daha fazlasını yaptı. İşler artık geri dönülemez bir hale geldi."

"Evet, öyle."

"Ben de görünenin gerçekler olduğunu kabul etmeyi seçtim. Çünkü gerçek bu. Toygar kandırılmadı. Toygar başından beri isyan ihtimaline göre hareket etti. Kendini senden üstün sandığında da asıl hamlelerine başladı. Bu hamlesini de basit bir teftiş diye yorumlarsak Hasbükan'dan alınan vilayetlerin hepsi bize karşı birleşecek. Bu birleşme gerçekleşmeden Toygar idam edilmeli."dedim tek seferde. Acıyla gözlerini kapattı. Bu gerçek onu kahrediyordu. Görebiliyordum. Fakat onu daha fazla yumuşatamazdım. "Suna da isyankar bir kardeşti. Han baban onu defalarca affetti. Şimdi ise Suna bile kendi imkanlarını bizi devirmek için kullanıyor. Toygar'a akıl hocalığı yapıyor. Teoman Bey'le neden gitti? Bize karşı kullanabileceği bir hamle bulduğu için. Eğer ordu Bozyurt'a ulaştığında Toygar'ı idam ettirmezsen başımıza çok daha kötüsü gelecek."

Yutkundu. Tekrar uzaklara çevirdi bakışlarını. "Bir delil bulduğundan bahsetmiştin."dedi sessizce. Birgül'le olan konuşmamızı anlattıktan sonra Selçuk Bey'in mektubunu uzattım. Danışmanının ihaneti onu çok fazla sarsmamıştı. Beklediğimiz bir şeydi. Ardından Simay'ın mektubunu verdim. Mektubu okuması bitince bana geri uzattı.

"Simay'ı Baş Hanzen'i yapmış. Çelebileri kendi yanına çekmiş. İsyanı başarıya ulaşırsa Simay hanım olacak. Kendi de demiş bunu zaten. Belgin ve Beyza ise elindeki diğer maşalar. Belgin'i Hasbükan vilayetleri için, Beyza'yı ise Aspargon'un batısındaki yandaşları için kullanacak. Ordu oraya vardığında idam edilen tek kişi Toygar olmamalı. Zadesenlerin de boynu vurulmalı."dedim tek seferde.

Korkut içeri girdi. Gözlerinin altı kararmıştı. Kaşları çatıktı. Masasının başına geçti. Elleri sakalının üzerinde gezindi. "İhanetinin pek ala farkındaydım lakin gerçek bir mektup görmek beni sarstı." Bu mektup her anlamda ihtiyacımız olan şeydi. Gerçek bir kanıttı. "Fermana mühür basmak şimdi daha kolay olacak."dedi ve çekmecesinden altın kaplı bir muhafaza çıkardı. Muhafazanın içinde rulo halinde bir kağıt duruyordu. Kağıdı masanın üstünde açtı.

Ben Aspargon Hanı Korkut Han,

Hükmüm odur ki, Aspargon'a ve Aspargon Hanı'na karşı isyan içinde olduğu delillerle sabit olan Hanzade Toygar idam edilecektir. İdam gün batımında Bozyurt Meydanı'nda boynu vurularak gerçekleştirilecektir. İbret olması için cesedi üç gün meydanda tutulacaktır. Hanedan cenazesi yapılmayacak olup cesedi hanedan mezarlığına gömülmeyecektir. Ata düsturu budur, böyle olacaktır.

Okumam bittiğinde yutkundum. Bu mektubu yakın zamanda yazdığı ve çekmecesinde beklettiği belliydi. Şimdi kırmızı mumu eritip kağıda damlatıyordu. Ağır hareketlerle masadaki kutudan han mührünü çıkardı. Çapraz kılıçlar üstünde altı çıkıntılı taç ve kılıçların altında halka içindeki tek nokta Korkut'un mührüydü. Benim mührümün tek farkı kılıçların altındaki halkanın içinde sarmal olmasıydı. Mührü erimiş mumun üstüne bastırdı ve bekledi. "Doğru olan bu."dediğimde mührü geri çekti. Ferman hazırdı. Gelmeden önce yazdığım ve mühürlediğim üç fermanı masaya koydum.

"Bunlar ne?"dedi. Okumasını söyledim. Belgin, Simay ve Beyza'nın idam fermanlarıydı. Bu isyana ortak olmak suçundan idam edilecekleri yazıyordu. "Böyle durumlarda hatunların da idam edildiği pek görülmüş şey değil."

"Onlar da ölmeyi hak ediyorlar! Hepsi birbirinden tehlikeli. Belgin Hasbükan bölgesini, Simay Bozyurt'u, Beyza da Ertunç ve çevresini kışkırtıp başka isyanların peşine düşebilir. Çocukları onların oyunlarından korumanın tek yolu bu. Ayrıca ünvanları da olmamalı. Hain bir babanın çocuklarına zadener, zadeneş demek doğru değil. Balamir ve Aydan'dan üstünlermiş gibi bu zamana kadar bir ünvanları olması bile yanlıştı."dedim sakince. Korkut bu düşünceme şaşırmış görünüyordu.

"Böyle düşündüğünü bilmiyordum."

"Böyle düşünüyordum. Ne zaman bunu gündeme getirmemin uygun olacağını kestiremediğimden bir şey dememiştim. Toygar'la aramız yeterince gergindi. Bir de bu gündeme gelirse işler iyice çıkmaza girer diye susmuştum. Lakin çoktan o çıkmazda olduğumuzu kabullenmek bu kararımı daha en başında açıklamam gerektiğini gösterdi."

"Bazı şeyler için belki de çok geç kaldık."dedi sıkıntıyla. Gözleri daldı. Parmak uçlarını mektubun üzerinde gezdirdi. "Ordu Bozyurt sınırına dayanmış. Ne olacağı birkaç gün içinde netleşecek." Mektubu muhafazanın içine koydu ve ayağa kalktı. Derin bir nefes aldı. Ağalardan en hızlı ulağı çağırmalarını istedi.

"Ulaş Bey bu kararı uygulayabilir mi sence?"diye sordum.

"Uygulamak zorunda."

"Onun size düşkünlüğünü biliyorum. Tereddüt edebilir. Vazgeçebilir. Serbest bırakabilir."

"O bir komutan. Han emrinin ne demek olduğunun farkında. Buna göre davranacaktır."dedi ısrarla. Ben ise bu konudan emin değildim. Onun da bizim geçtiğimiz süreçlerden geçtiğini biliyordum. Hatta o iki kez aynı durumu yaşıyordu. Nasıl davranacağı kritikti.

Korkut masaya geçti. Diğer fermanlara bakıyordu. Kardeşinin idam fermanından sonra diğerlerine mühür basması çok daha kolay olmuştu. Onları da ayrı bir muhafazaya yerleştirdi. Sonra boş parşömenler çıkardı. Birine idamlardan sonra yeğenlerinin derhal Ulaş Bey tarafından Düşmüş Saray'a getirilmesini yazdı. Diğeri Danışman Selçuk Bey'in idamına dairdi. İhanetinden dolayı o da idam edilecekti. Tabii önce zindana atılacak verebileceği isimler hakkında zorlanacaktı. Bu konuda kimseye taviz yoktu. Merhametimize ihanet edenlerin zulmümüzle yüzleşme vaktiydi.

Kapı tıklatıldı. Ulak gelmişti. Korkut muhafazaları ulağa uzattı. "Bunları çok hızlı bir şekilde Bozyurt'a götür. Ulaş Bey'e teslim et. Olacaklar için bekle ve son duruma dair detaylı bir raporla geri dön." Ulak başıyla onayladı ve hızlı adımlarla odadan çıktı.

"Kararını Büyük Hanım'a açıklayacak mısın?"diye sordum.

"Evet. Benden duyması daha iyi."

Yerinden kalktı. Çıkmadan önce kolundan tuttum. Koyu gözlerinin içine bakarak konuştum. "Fermanlar Bozyurt'a ulaştığında sarayda bir yas havası olmamalı. Kararımızdan emin olduğumuzu, bir hainin ölümüne hükmettiğimizi anlamalılar. Birkaç gün sürecek bir davet vermeliyiz. Müzikler, oyunlar, sohbetler. Askerlerin de dahil olduğu bir gösteri olsun. Askerin gücü, yeteneği ve sadakati gösterilsin. Altınova esnafından karşılansın her şey. Hem onların kesesi dolsun hem her şey bize ait olsun."

"Hazırlıklarla sen ilgilen."dedi donukça. "Hanım annemin bu kadarını kaldırabileceğini sanmıyorum."

"Kenara çekilmesi bizi desteklemediği anlamına gelir." Derin bir nefes aldım. "Bir anne olarak yanımızda olmasını beklemiyorum lakin Büyük Hanım olarak nerede durması gerektiğini bilmeli." Sesim sert çıkmıştı. Onunla her türlü konuda ters düşebilirdik lakin bir hainin akıbeti hakkında karşımızda olmasını mazur göremezdim.

"Neler olacağını bekleyip göreceğiz. Ben hanım annemle konuşmaya gidiyorum."dedi ve odadan çıktı.

Onun çıkışıyla gözlerime biriken yaşlar yanaklarımdan süzülmeye başladı. Hemen balkona çıktım. Bu kararı vermek kolay olmamıştı. Kabullenmek en zoruydu. Korkut o fermana mührünü bastığında kalbimde bir şeylerin karardığını hissettim. Fakat ona duygularımı belli edemezdim. Kritik bir andaydık ve yapılması gereken yapılmalıydı. Sert bir karardı fakat söz konusu hükümdü. Ya ölecek ya da öldürecektik.

Toygar'ı kuleye kapatmak çözüm değildi. Aksine hanlıkta karmaşa çıkarmak isteyenlerin en güçlü kozu olmaya devam edecekti. Memnun olunmayan her durumda önümüze sürülecekti. Kuledeki hanzadeye güvenerek sürekli iç karışıklık çıkaracaklardı. Dış siyasetimiz etkilenecekti. Doğuya doğru ilerlememiz gerekirken kendi sorunlarımız yüzünden olduğumuz yerde sayacaktık. Yaklaşmakta olan bir Gerbena tehditi vardı. Gücümüzü artırarak devam etmek zorundaydık ve hanzade isyanı önümüzdeki en büyük engeldi. Gecikmiş ferman mühürlenmiş, gönderilmişti. Şimdiyse onun öldüğü haberini alana dek bize rahat yüzü yoktu.

***

-İdil hakkında ufak bir bilgi edinmiş olduk. Altınova'da ve kimsesizler için bir vakıf işletiyor. Sizce ileride saray oyunlarına dahil olur mu yoksa kendi haline mi bakar? Gökben'in onu takip ettirmesi doğru mu?

-Gökben'in değişen düşünceleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Olanlara karşı daha katı bakıyor. Böyle mi olmalı yoksa ölüm dışında başka bir çözüm mü aramalıydı?

-Diğer yandan Omena'dan aldığı bir uyarı var. Bu uyarı geleceği nasıl etkiler tahminleriniz var mı?

-Birgül Hatun'un(Simay'ın ablası) hamlesi hakında ne düşünüyorsunuz? Ailesine karşı çıkması doğru muydu?

-Korkut'un fermanı çoktan yazması hakkında ne düşünüyorsunuz?

-Müge Hanım bu haberi nasıl karşılayacaktır?

-Gökben'in davet fikri doğru muydu?

Oy ve yorumları eksik etmeyin. Sonraki bölüm Korkut'tan olacaktır.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top