3.6. Adil Olamayan
1426 Senesi - Güz Mevsimi
ASPARGON HANLIĞI
Altınova Şehri - Hanedanlık Sarayı
Müge Hanım
Yazın son sıcak günleri yerini güzün ılıklığına bırakmıştı. Yağmur ve fırtınadan önce son güzel günlerdi. Güzün ve kışın bu yıl daha yaman geçeceğini hissediyordum. Yaşanan olayların gerginliği hala üzerimizdeydi. Korkut'un öfkesi yatışmak bilmiyordu. Onunla konuşmak her geçen gün daha zor oluyordu. Toygar'ın adını andığımda bakışlarıyla bile içimi donduruyordu. Olanlar benim de onayladığım şeyler değildi. Fakat nihayetinde o da oğlumdu. Öylece ölüme gönderilmesine göz yumamazdım.
Öğrendiğimize göre gerçekten bir isyan çıkmıştı ve Toygar bu isyanı bastırmıştı. Fakat yanında Belgin'in bulunmasının tesadüf olduğuna hiç kimseyi inandıramazdı. Oğluma bir mektup yazmıştım fakat eline geçip geçmediğini bilmiyordum. Bozbey Kalesi'nin kontrolünü kaybetmiştim. Kalfalar ve harem ağalarından aldığım raporlar fazla yüzeyseldi. Simay bile bana yazmayı azaltmıştı. Son mektubu aylar önceydi. Toygar'ın hamleleriyle ilgili hiçbir şey söylemiyordu. Oğlumun hareminde beni en çok hayal kırıklığına uğratan Simay olmuştu. Belgin ve Beyza'dan sadakat beklentim yoktu lakin Simay oradaki adamım olmalıydı. Oradaki her şeyi bana anlatmalıydı. Fakat yapmamıştı.
Toygar o sancağı seçerken bile hesaplı davranmıştı belli. Başkente en uzak sancak vilayetiydi. Yeşiltepe'yi istememe gerekçesi olarak Yiğit'i öne sürmüştü. Bozyurt'u ise bizim sancağımız diye istemişti. Oradakilerin sevgisini kazanmanın ilk yolu olarak seçmişti bunu. Bozyurt sancağından bir han çıkmıştı. Vilayet halkı için gurur sebebiydi. Toygar'ı da böyle görmek istemeleri şaşırtmazdı. Üstelik her vilayette olduğu gibi orada da hırslı kimseler vardı. Toygar'ın yükselişiyle onlar da yükselecekti. Olacakları düşünmek bile içimi titretiyordu.
Endişeyle iç çektim. "Hanımım, her şeyin bir hal çaresini buluruz."dedi Asya. Fakat söylediğine kendinin de inandığını sanmıyordum. Olabilecekleri düşündükçe gözlerim doluyor, kalbim sıkışıyor, nefesim kesiliyordu.
"Hata ettim Asya. Çok hata ettim. Zayıflık gösterdim. Oğullarım karşısında aciz kaldım. Gökben'i de, Belgin'i de, Beyza'yı da en başından ortadan kaldırmalıydım. Kim ne yapabilirdi? Ölümlerinden sorumlu tutulacak sadık cariyeler, ağalar her daim bulunurdu." Başımı ellerime dayadım. Bastırarak şakaklarımı ovdum.
"Hanımım,"dedi usulca koluma dokunarak, "şimdiye dek o kadar kanlı yollardan geçtiniz ki daha fazla kan dökmek istemediniz."
"Dökmedim de ne oldu? Her şey elimden kayıp gitti! Şimdi çok daha fazlası dökülecek!"diye bağırdım ellerimi masaya vurarak. Tekrar derin bir nefes aldım. Aynı şeyleri yaşamıştım. Toygar'ın ne yapacağını biliyordum. Bizi neyin beklediğini biliyordum. Öngöremediğim tek şey evlat acısı yaşamadan bundan nasıl sıyrılabileceğimdi? Lakin biliyordum ki iktidar yolunda kayıpsız ihanet olmaz, her şeyin bedeli bir şekilde ödenirdi.
Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken ihtimallerin ikisi de kanımı donduruyordu. Birinde kollarımın arasında yatan Korkut, idam sehpalarına çıkartılan Balamir, Aydan, Defne, Göktuğ ve Kayra; diğerinde ise kollarımda Toygar, idam sehpalarında Oğuz, Gültekin, Gülsema, Feyza ve Sonay. İkisi de yaşamak istemediğim acılardı.
Odamın kapısı telaşla çalındı. Hemen gözlerimi sildim ve gel dedim. İçeri Efran Bey girdi. Baş selamının ardından masama yaklaştı. "Saraydan talim için ayrılan ordu Ladinay'dan Beyazyurt'a hareketlenmiş."
Cümlenin etkisiyle başımın döndüğünü hissettim. "Sen ne diyorsun?"dedim nefesim kesilerek. Beyazyurt Ladinay ve Bozyurt'un tam ortasındaki vilayetti. Bozyurt'a yaklaşan bir ordu hayra alamet değildi. "Ne zaman öğrendin bunu? Ne zaman harekete geçmişler?"diyerek ayağa kalktım. Fakat kalktığım gibi dizlerimin bağı çözüldü ve yere düşecek gibi oldum. Son anda Asya beni sıkıca yakaladı.
"Haber şimdi geldi."
"Ordunun başında hala Ulaş Bey mi var?"
"Evet." Elimi kalbimin üstüne koydum. Gümbür gümbür atıyordu. Koşar adım odadan çıktım. Korkut'un odasının yolunu tuttum. Muhafızları beklemeden içeri daldım. Gökben de içerideydi ve benim girmemle konuşmayı kestiler.
"Kardeşinin üstüne bir ordu mu yolladın?"diye sordum sesim titreyerek.
Korkut ellerini arkasında bağladı. Omuzlarını dikleştirdi. Çenesini yukarı kaldırarak gözlerimin içine baktı. "Evet."dedi sakince.
"Saraydan ayrılan ordunun talim için olduğunu söylemiştin. Ladinay'dan sonra kuzeye gideceklerini oradan da Hasbükan vilayetlerinden geçeceklerini söylemiştin!"
"Yalan söyledim."dedi sakince.
Gözlerim Gökben'i buldu. "Senin bundan haberin var mıydı?"
"Evet vardı. Korkut Han'ın kararını sonuna kadar destekliyorum."dedi. Nefesim hızlanmaya başladı.
"Böyle mühim bir kararı benden nasıl saklarsınız?!"diye bağırdım. Gözlerimin önüne kara kara noktalar gelip gidiyordu. "Ne yapacaksın peki? Kardeşini orada idam mı ettireceksin?"diye soludum. Ellerim buz kesmişti. Parmaklarım titriyordu. Ellerimi sıkıca önümde birleştirdim.
"Teslim olursa orada idam ettirmeme gerek kalmaz."
"Han oğlumla yalnız konuşmak istiyorum."dedim sabrımın son noktasında. Gökben çıkmak için hareketlendi. Korkut onu tuttu. "Lafımın senin için hiçbir hükmü yok mu?"
Korkut, "Gökben bu hanlığın hanımı ve ihanet içindeki bir hanzade hakkında konuşulan her şeyi duymak, bilmek zorunda." Yutkundum. Bu hanlık meselesi olmanın yanısıra bir aile meselesiydi de!
Gökben, "Önemli değil. Belli ki Büyük Hanım seninle anne oğul olarak konuşmak istiyor. Büyük Hanım olarak hanlığın istikbali hakkında yapılması gerekenleri bizden çok daha iyi bildiğine eminim. O da ihanet dolu bir tahta çıkış döneminden geçti."diyerek gözlerime baktı. "Kardeşinin ihaneti hakkında Yaman Han'la nasıl konuştuysa sana da öyle konuşacaktır." Küçük yılan! Sinsi şeytan! Aynı şey miydi? Kendini benim yerime koymaktan bu kadar mı uzaktı? Onun da üç evladı vardı! Odadan çıkana dek bir şey demedim. Sonra Korkut'a yaklaştım.
"Kardeşin hakkındaki son kararın nedir?"diye sordum usulca.
"Son kararımı vermedim."dedi yerine oturarak. "Tutuklanacak ve buraya getirilecek. Yüksek kurultayda sorgulanacak. Gerçi buna bile gerek var mı?"dedi alayla gülerek. "Toygar kendine küçük bir hanlık kurmuş bile. Daha neyi bekliyorum değil mi?"
"Bunlar Aspargon düşmanlarının uydurduğu laflar oğlum."
"Gökben çıkmadan önce ne dedi? Han babama da böyle mi diyordun Yiğit amcam hakkında?"
"Durum farklı! Yiğit amcan başından beri kendini tüm kardeşlerinin üstünde, veliaht hanzade olarak görüyordu. Mete amcan ölmeseydi ve başa geçseydi ona da ihanet ederdi. Öyle bir durumda da biz hak kiminse onu, yani Mete amcanı savunurduk."
"Durum pekala aynı hanım annem. Sadece sen bu defa hanın hanımı değil, savaşmak üzere olan han ve hanzadenin annesi konumundasın."
Durumun böyle olduğunun ben de farkındaydım. Fakat hiçbir anne için evladının ölüm fermanına onay vermek kolay olmazdı! "Toygar senin kararlarını çok kez çiğnedi. Hatalıydı. Fakat sonu ölüm olmak zorunda değil. Kuleye kapatabilirsin."
"Yiğit amcam neden kuleye kapatılmadı peki?"
"Yiğit ve Toygar bir değil! Az önce de dedim."
Elini yavaşça havaya kaldırdı. Gözlerimin içine baktı. Koyu gözleri pusluydu. "Benim de az önce dediğim gibi son kararımı henüz vermedim."dedi yorgun bir tonla. Derin bir nefes aldı. "Yalnız kalmak istiyorum."
Yanına yaklaştım. Ellerimi kollarına koydum. Gözlerinin içine bakarak konuştum. "Han oğlum, unutma, o senin rakibin değil, kardeşin. Her kararında Büyük Hanım olarak yanında olurum lakin hanım annen olarak her kararı destekleyemem."dedim usulca. "Aspargon büyük bir hanlık. Bu hanlığın hanı olmak ağır kararlar gerektirir. Lakin kardeşlik bağını öylece atmak doğru olmaz. Ne hissettiğini anlıyorum. Sen de beni anla."
"Ne hissettiğimi Korkut Han olarak anlıyorsun. Lakin Korkut olarak ne hissettiğimi anlayabildiğini sanmıyorum. Beni ancak babam anlayabilirdi. Çünkü son zamanlarda ben onu çok iyi anlıyorum." Kollarımın arasından sıyrıldı ve balkona çıktı. Boğazımda düğümlenen yumru canımı acıttı. Ensemden geçen serin bir esintiyle ürperdiğimi hissettim.
Han odasından ayrıldığımda omuzlarım çökmüş, adımlarım ağırlaşmıştı. Kalbim sıkışıyordu. Geçmişin kanlı sayfaları bir bir önüme açılıyordu. Bu defa ölüme gönderilecek olan benim oğlum, benim torunlarımdı. Korkut kesin bir şekilde bunu söylemese de olacak olan buydu. Bunu durdurmak için yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Odamın önüne geldiğimde Gülçin beni karşıladı. "Hanımım, hiç iyi görünmüyorsunuz. Alemgirlerden Nurhan Hatun gelmişti. Söyleyelim başka zaman gelsin."
"Nurhan Hatun neden gelmiş?"dedim donuk bir ifadeyle.
"Doğan Bey için çağırtmıştınız. Ama başka zaman gelse daha iyi olacak." Bir de şu mesele vardı. Bir yandan ailem dağılırken diğer yandan aileme yeni bağlantılar sağlamak zorundaydım.
"Birazdan alın odama."dedim ve içeri girdim. Sena'ya balkonu hazırlamasını söyledim. Alemgirler kritik ailelerden biriydi. Onlara Korkut ve Toygar hakkında açık veremezdim. Kimseye veremezdim. Gerçi ordunun yön değiştirdiği haberi haftalar içinde tüm Aspargon'u kasıp kavuracaktı zaten. Lakin o vakte kadar her şey yolundaymış gibi yapmalıydık.
Bengü'nün çocukları için ayarlamalarla uğraşıyordum. İmge'ye Ecrinok'un köklü ailelerinden olan Ecriniddinlerden İlber'i düşünmüştüm. İlk yazışmalarımızı gerçekleştirmiştik. Olumlu yanıt vermişlerdi. İkici yazışmamız uygun bir vakitte buraya gelmeleri üzerine olacaktı. Fakat hanlıkta işler çığırından çıkarsa ne olurdu bilmiyordum.
Doğan içinse Alemgirlerden Melike Hatun'u seçmiştim. Nurhan Melike'nin annesiydi. Önce onunla konuşacaktım. Kızı için düşündüğü başkaları var mıydı öğrenmeliydim. İyi hoş, olsa da hanedan evliliği herkese daha cazip gelirdi. Nurhan Hatun'la görüşmeye kendimi hazırladıktan sonra çağırmalarını söyledim. Lakin ondan önce hızlı adımlarla içeri kızım Bengü girdi.
"Sizinle konuşmam gereken çok önemli bir mesele var."diyerek soluğu yanımda aldı. Kızları apar topar gönderdi. "Doğan yaptı yapacağını. Mani olamadım. Bizimle bu mevzuda inatlaşacağı belliydi fakat böyle yapacağını tahmin bile edemezdim."
"Ne oldu? Ne yapmış torunum?" İçinde bulunduğumuz durumdan daha şaşırtıcı hiçbir şey olamazdı.
"Alemgirlerden Sinan Bey'in torunu Gülnihal Hatun'a evlilik teklifini göndermiş. Onlar da kabul etmiş!"
"Ne?"dedim şaşkınlıkla. Alemgirlerin bize karşı olan kolu Sinan Bey'den devam ediyordu. Sinan Bey Yiğit'in zadeseni Gözde'nin babasıydı. Yaşananlardan sonra saraydan çekilmişlerdi. Lakin saraya yanaşma fırsatını kolladıkları belliydi. Uzaktan da olsa bir hanedan nikahı işlerine gelirdi. "Doğan nasıl böyle bir şey yapar?" Ben düşmanlarımıza karşı güçlü bağlantılar kurmaya çalışırken kendi öz torunum düşmanı ailenin orta yerine alıyordu.
"Alemgirlerden bir öneriyle geleceğimizi duymuş. O da Melike Hatun'dansa Gülnihal Hatun'a haber göndermiş. Kendi seçimim olacak diye diretti. Aygül Hatun bu sabah yanıma gelip teklife çok memnun kaldıklarını söyleyince ne diyeceğimi bilemeden kaldım. Doğan ve Gülnihal'in önceden tanıştığına inanıyor."
Ellerimi başıma götürdüm. Şakaklarımı ovdum. Ailem büyüdükçe sorunlarım da büyüyordu. Toparlamak her geçen gün zorlaşıyordu. Olan olmuştu artık. Doğan'ın hamlesine karşı çıkacak ne isteğim ne zamanım vardı. Normal bir zamanda olsak yapacağımı bilirdim lakin son derece kritik bir dönemdeydik. Oğullarım Aspargon'u iç isyana sürüklemek üzereydi ve Doğan'ın kendi seçimleri uğraşacak en son şeyimdi. "İyi."dedim sertçe. "Madem Doğan öyle uygun görmüş öyle olsun. Teklifi de yapmış. Onayını da almış. Tam istediği gibi olmuş her şey. Torunuma uygun bir vakitte düğün hazırlar evlendiririz. Lakin o vakit ne zaman gelir bilemiyorum."dedim ve olan biteni hızlıca anlattım.
Bengü'nün rengi attı. Sedire oturduğunda bakışları donuktu. Yiğit ve Efe döneminde yaşananlar onun da gözünün önünden geçiyor olmalıydı. Ordu konusunda Korkut'un yalanını o da kabullenememişti. Gökben'in her şeyden haberi oluşuna şaşırmamıştı. "Keşke en başından beri sizinle paylaşsalardı bu kararı."dedi. "Toygar son zamanlarda iyice başına buyruk davranıyordu. Her görüştüğümüzde konuşmaya çalışıyordum fakat kulaklarını kapatıyordu bana. Son hamlesi Korkut'un sabrını taşırdı. İyi hoş şimdiye kadar çok fazla sabır gösterdi."
"O ne demek? Şimdiye kadar ne yaptı Toygar? Birkaç ufak gezintinin bu kadar abartılmasına gerek var mıydı?"
"Hanım annem, mevzubahis iki evladınız farkındayım. Lakin en azından kendimize karşı dürüst olalım. Toygar, Han emrine çok kez karşı geldi. Daha Hasbükan elçileri meselesinde başlamıştı bu olay. Dışarıya açık vermemek için ikisi de normal karşılamaya çalışmıştı fakat normal değildi. Hareminde eski Hasbükan Hanı'nın kızı varken Hasbükan elçilerini ağırlamayı asla kabul etmemeliydi. Şimdi de göze soka soka hatunla o vilayetlere gitti."
Kimi kandırıyordum ki? Toygar'ın çocukluğundan beri otoriteye karşı çıkan bir yanı hep vardı. Yaşı ilerledikçe, kendine güveni arttıkça kendini daha yukarıda görmek istemeye başlamıştı. Her hamlesi tedirgin edecek derecede planlıydı. Bizi neyin beklediği belliydi. Şu an mühim olan benim kimin yanında duracağımdı.
Lakin yıllar evvel kendi davamda kaidelerin arkasına sığınmışken şimdi bu kaideleri yıkan ben olamazdım. Hele ki bir isyancıya karşı hiçbir kaide, eski dahi olsa, yıkılamazdı. Aspargon'da tahta çıkma kuralları belliydi. Korkut ve Gökben bunu değiştirmeye çalışsalar da Korkut eski usüllere göre tahta geçmişti. Tahtını da buna göre savunmak durumundaydı.
"Peki ben ne yapayım Bengü? Oğlumu kendi ellerimle ölüme mi göndereyim?"
"Ölüm olmasa bile ömür boyu sürecek bir tutuklama çıkabilir."
"Bununla durulur mu tüm isyancılar peki? Fazla hafif bir karar olmaz mı? İsyancının kellesi alınmıyorsa biz de isyan edelim diyen başkaları çıkmaz mı? Toygar'ı tutukladık diyelim, evlatları yaşları geldiğinde durur mu?" Kalbim bir kez daha sıkıştı. Küçücük torunlarımın idam sehpasına gönderilme düşüncesiyle bedenim titredi.
"Korkut da Gökben de çocuklara dokunmaz." Ben de buna güveniyordum lakin kimin ne karar vereceği belli olmazdı. Ordu konusunda bana yalan söyleyen oğlum başka konularda da yalan söyleyebilirdi.
"Onları bir şekilde koruduk diyelim. Toygar?" Torunlarımı Aspargon dışına kaçırmak benim için zor olmazdı. Bu konuda en güvenebileceğim kişi Ayça'ydı. Arbatun'da hepsi güvende olurdu.
"Zindan kararı için birlik olursak Korkut'u ikna edebiliriz."
"Henüz o da kararını vermemiş. Kardeşini öldürmek istemiyor."
"Kim ister ki?"dedi korkuyla. "Lakin taht için ödenmesi gereken bedeller var. Eğer Toygar dizginlenmez ve Korkut'u kışkırtmaya devam ederse başka çaresi kalmaz." Gözlerimi kapattım. Kanlı yüzler önüme dizildi. Yıllar evvel gördüğüm düş, Omena'nın belki de son uyarısı, gerçek olacaktı. Kader beni evlatlarımla sınayacaktı. Bu durumun hiçbir kurtuluşu yoktu.
***
Sonraki günler beni rahatlatan tek şey torunlarım oldu. Ordu yavaş yavaş Bozyurt'a yaklaşıyordu ve elimden bir şey gelmiyordu. Ne olacağını ancak olduktan sonra öğrenebilecektik. O ana kadar çareyi torunlarımda bulmuştum. Onlarla ilgilenmek, zaman geçirmek zihnimi meşgul ediyordu. Aydan ve Balamir yıllar içinde daha yakın olmuştu. Gökben'in çocuklarına karşı mesafeli duran Aydan Balamir'e karşı öyle değildi. Gözden çıkarılan annelerin evlatları olmak onların ortak noktasıydı. Üstelik Balamir annesini Aydan kadar sık göremiyordu.
Odamın kapısı tıklatıldı. Gelen Kayra'ydı. Yüzünde ışıl ışıl bir gülüş, koyu gözleri heyecanla açılmış bir halde koşar adım yanıma geldi. Tam bana sarılacakken duraksadı. Reveransını yaptı. Sonra hemen kucağıma yerleşti. "Sonunda bitirdim."dedi ve elindeki ipek mendili önüme açtı. "Nasıl olmuş?" Üzerine yasemin çiçeği işlenmişti. Kenarları da mavi iple süslenmişti. Aralara birkaç küçük boncuk konmuştu.
"Çok güzel."
"Çoğunu ben yaptım." Çiçeklerden birini işaret etti. "Sadece bunu ablam yaptı. Ben de öğrendim hemen. Öyle çok zor değilmiş. Diğerlerini hemencecik yapıverdim." Derin bir nefes aldı. "Göktuğ boncukları seçti. Hanım annem de kenar işlemelerini tamamladı." Kaçamak bir gülüş yerleştirdi yüzüne. Kafasını yanağıma dayadı. "Hepsini ben yapacaktım ama o kadar sabredemedim. Hem kenar işlemeleri çok zordu. Onunla uğraşana kadar ok atarım daha iyi. Biraz daha büyüsem de at binsem." Hızlı konuşmasının ardından derin bir nefes aldı. Mendilin üstünde gezdirdi parmaklarını. "Sence Aydan ablam beğenir mi? Yaseminleri çok seviyormuş. Mavi rengini de seviyormuş. Bir sürü de mendili varmış ama bu benim yaptığım."
"Sever tabii ki. Aydan ablan her renkte ve çeşitte mendile bayılır. Hem bunu sen kendi ellerinle yaptın. Daha kıymetli olacaktır."
"Ben ablalarım gibi değilim. Kız şeyleri yapmak istemiyorum. Öğrenmek de istemiyorum. Leman Kalfa ısrar ediyor ama istemiyorum." Omuz silkti. "Yine de belki beni daha çok sever. Aydan ablam pek konuşmuyor ya bizimle." Küskündü şimdi ses tonu. "Ama ablamla daha yakınlar. Eh, ablam da büyük sayılır artık. On yaşında. Konuşacak daha çok şeyleri vardır."
"Eminim seninle de konuşacak şeyleri vardır."
"Ben abilerimle daha iyi anlaşıyorum. Balamir abim en büyüğümüz ama o hiç sıkılmıyor benimle. Kendi öğrendiklerini bize de öğretiyor. Bazı şeyleri eğitmenlerimiz anlatmadan biliyoruz onun sayesinde. Hep bana Arbatun dilini öğretiyor. Annesi Arbatunluymuş. Ondan öğrenmiş. Benim anneannem de Arbatunluymuş. Annemle konuşma şansım oluyor."
"Evet. Ben de Arbatunluyum. Benimle de konuşabilirsin. Hatta istersen Ayça halana Arbatun dilinde mektup yazabilirsin."
"Kuzenlerime yazsam? Halam meşguldür. Hem onlar da belki Aspargon dilini öğreniyordur."
"Olabilir tabii ki." Heyecanlı bir çocuktu Kayra. Anlatacak çok şeyi vardı. Onun hızına yetişmek zor oluyordu.
"O zaman ben şimdi çıkayım. Ablama mendili vereyim." Yanaklarıma sulu iki öpücük bıraktı ve yine koşar adım çıktı. "Kendine iyi bak babaanne. Sonra görüşürüz."dedi Arbatun dilinde. Telaffuzunun düzgünlüğü dikkatimi çekti.
"Sen de küçüğüm. Kardeşlerine selamımı ilet. Bir akşam hep birlikte yemek yiyelim."
"Olur, çok sevinirim."dedi ve çıktı. Söylediğinden daha çok bu dile hakim olduğu belliydi.
Çocukluk ne masum bir dönemdi şu insanoğlunun hayatında. Bizim gibi dertleri yoktu. Kendi hallerinde kendi oyunlarında kayboluyorlardı. Tek endişeleri kimin kimi daha çok sevdiğiydi. Belki de benim tatlı bulduğum bu basit duygu, ileri dönemlerde rekabeti kızıştıran dürtünün temeliydi.
Korkut ve Toygar'a yaklaşımıma baktığımda kaidelere göre Korkut zaten veliaht olacak diye onu hep öne çıkardığımı görüyordum. Toygar'ı ise iktidar duygusuna kapılmasın diye geride tutmaya çalışmıştım. Fakat onu geride tutarken içinde kırgınlığa sebep olduğumu görememiştim. Bu kırgınlık büyümüş, ben de iktidar olabilirim duygusunun kamçılayıcısı olmuştu. Evlatlarım arasında adil olamamıştım. Onları oldukları gibi değil, kendim gibi görmem anneliğimdeki en büyük hataydı. Şimdi ise içinden çıkılmaz bir duruma sürüklenmiştik. Bu noktadan sonra ne Toygar durulurdu ne Korkut bağışlayıcı olurdu.
***
-Ordunun Bozyurt'a gönderilmesini Müge'nin başkasından öğrenmesi, Korkut'un bu konuda yalan söylemesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Doğan'ın kendi kafasına göre karar vermesi doğru muydu? Evlilik kaçınılmazsa kendi seçtiğimle olur diyerek doğru mu yaptı? İmge ve Ecriniddin seçimi iyi oldu mu? Gerçi yeni gördüğümüz karakterler bunlar ama geleceğe yönelik etkileri ne şekilde olur tahminleriniz var mı?
-Müge'nin evlatlarına yaklaşımında yaptığı özeleştiri hakkında ne düşünüyorsunuz? Adil bir anne olamadı mı? Onun hatası mı yoksa zaten işler bu noktaya gelir miydi?
-Kayra ve Aydan'ın yıldızı barışır mı? Aydan ona da kalbini açar mı? Kardeşler birlik olabilir mi ayrı annelerden olsalar da?
Tahminleriniz neler? Sonraki bölüm Gökben'den olacaktır. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top