3.5. Doğunun Küçük Hanı
1426 Senesi - Yaz Mevsimi
ASPARGON HANLIĞI
Bozyurt Şehri - Bozbey Kalesi
Hanzade Toygar
Odamda oturuyordum. Teoman Bey'in geleceğini birkaç gün önce öğrenmiştim. Bozyurt sınırına girmeden haberimiz olmuştu. Korkut Han beni denetlemesi için göndermişti. Hasbükan vilayetlerinde yaşanan sorunlara çözüm bulduğum için denetlenecektim demek. Ona kalsa vilayetleri sıradan bir kurul teftiş edecekti. Fakat ben bizden birinin gitmesi taraftarıydım. Ülkesi yıkılmış, bir kısmı sömürgeye dönüşmüş insanlara daha sıcak yaklaşmalıydık.
Bölge hakkındaki tahminlerim doğru çıkmıştı. Bazı vilayetlerde küçük gruplar oluşmuştu. Bağımsızlık ilan etmeye kalkacaklardı. Bu şartlar altında nasıl bir bağımsızlık hayal ettiklerini ben de bilemiyordum ama o bölgedeki isyanlar bize zarar verirdi. Her halükarda yatıştırılması gereken bir güruh vardı orada. Biz de en iyi çözümün oraya Belgin'le gitmemiz olduğuna karar vermiştik.
Tek amacımız oradaki grupları yatıştırmak ve olası bir isyanı bastırmak değildi. Fakat bunu sarayın bilmesine gerek yoktu. Asıl amacım bağlayabildiğim kadar vilayeti kendime bağlamaktı. Korkut ve Gökben düzenini istemiyordum. Kenarda durmak istemiyordum. Kenarda durmayı hak etmiyordum. Korkut gibi sakin bir politika izlemek bana göre değildi. Aspargon fetihlere devam etmeli gidebildiğimiz yere kadar gitmeliydik. Korkut ise korkaklığından yerinde sayıyordu. Küçücük savaşları büsbüyük başarılar gibi görüyorlardı. Dişli düşmanlar yerine diş kavuğu doldurmayacak savaşlarla zaman kaybediyorlardı. Korkut'a karşı isyan içinde olmayı istemezdim. Lakin beni buna mecbur etmişti. Aspargon'a gönülden bağlı her han ve hanzade kendini ileri taşımalıydı. Ben Korkut'ta bunu göremiyordum. Hanlığı geri götürecekti ve bu gerilemeye dur diyebilecek tek kişi bendim.
Ava çıkıyoruz diyerek ayrılmıştık kaleden. Avdan sonra teftişlerimizi gerçekleştirecektik. Lakin öncesinde gelen isyan haberi planımızı hızlandırmamıza sebep olmuştu. Yine de hem isyanı bastırmış hem de halkı yatıştırmıştık. Belgin'in etkisi büyüktü. Sarayın olanlar hakkında ne düşüneceğini tahmin etmek zor değildi. Korkut Han beni çoktandır isyancı olarak görüyordu. Fakat ben isyancı değildim, en azından başlarda değildim. Hanlığım için doğru olan neyse onu yapan bir hanzadeydim ve bu böyle devam edecekti. Hanlığımın istikbali benim isyancı olmama bağlıysa olurdum.
Odamın kapısı çalındı. Gelen Beyza'ydı. Reveransını yapıp yanıma yaklaştı. Kumral saçları arkasında toplanmış, bir iki bukle yanaklarına düşmüştü. Üzerine kollarından tüller sarkan gri bir elbise giymişti. Belinde gümüş örme kemer vardı. İşaret parmağında Gümüş Hatun'un ona verdiği aile yadigarı kehribar yüzük vardı. Mavi gözleri endişeliydi. "Teoman Bey'in yanında Suna Hatun'un olduğunu öğrendim."
"Evet. O da gelmiş." Yüzündeki ifadeyi izledim bir süre. "Senin bundan haberin yoktu ama değil mi?"
Başını iki yana salladı. "Şimdi duydum. Teoman Bey'in niye geldiğini tahmin etmek zor değil. Lakin Suna'nın varlığı rahatsız edici. Son olanlardan sonra onun da gelmesi saray tarafından hiç hoş karşılanmayacak."
"Sarayın düşüncelerini umursamıyorum uzun zamandır. Ne yaparsam yapayım kendi kafalarında kurduklarına inanıyorlar."
"Sen de kurduklarından çok farklı amaçlarla hareket etmiyorsun."diyerek bana doğru yaklaştı. Ses tonu suçlayıcı değildi. Daha çok memnuniyet vardı.
"Korkut Han ve Gökben Hanım hak etmedikleri bir konumda."diyerek ayağa kalktım. Özellikle Gökben, idam edilmesi gerekirken hanım edilmişti. İdam olmasa bile sürülmeliydi. Korkut Han ona gereğinden fazla güç vermişti. Gökben'i zaafı yaparak kendini güçsüz kılmıştı. "Aspargon'a, kuzeye çıkmaktan, güneye inmekten, doğuya gitmekten ve batıyı almaktan korkmayacak bir han lazım!"dedim ellerimi arkamda bağlayarak.
Mavi gözleri ışıl ışıldı. "Simir Makos topraklarına saldırmak kolay değil. Gerbena ve Arbatun'a da öyle. Ablaların gücü ellerine aldı." Kararlılığımı sorgular gibi bakıyordu.
"Çiğdem zaten bize düşman. Ayça ve Elçin'le yapılan anlaşmalar sonraki soyda devam etmeyecek. Biz saldırmasak onlar saldıracak. Kardeşlik bir yere kadar. Korkut Han'ın rahatı için yapılan anlaşmalar ömür boyu sürmeyecek. Kendisi ablalarına güvendiği için soyunu da bu rahatlıkla yetiştirecek. Aspargon zayıf ve dirayetsiz han ve hanımlara kalacak. Bu hanlığın hanzadesi olarak ileriyi düşünmek görevim."
Beyza'nın yüzünde tatmin olmuş bir gülüş vardı. "Evet, doğru söylüyorsun. Peki bu endişelerini Korkut Han'la paylaşmayı denedin mi?"
"Ablalarım hakkında konuşmayı denemiştim. Elçin'le yaptığı anlaşmalara fazla güveniyor. Ayça zaten ona göre asla ihanet içinde olmaz. Çocuklarını da ona göre büyütürmüş." Alayla güldüm. "Bir yarısı Aspargon diğer yarısı Arbatun ve Simir Makos gelenekleriyle büyütülen çocuklara asla tamamen güvenemeyiz."
"Haklısın. Biri ihanet etmezse diğeri eder."
"Aslında bunu ihanet olarak görmüyorum. Sonuçta hepsi kendi topraklarının çıkarını düşünmek zorunda. Aksi halde yıkılır gider tüm krallıklar, hanlıklar." Tekrar yerime oturdum. Masamın üstündeki hançerle oynamaya başladım.
"Herkes kendi toprağına hizmet eder. Böyle olmak zorundadır. Ülke çıkarlarına ters hamleler yapılıyorsa o hamleleri yapanlara dur demek sadece hanedan mensuplarının değil tüm Aspargonluların vazifesi olmalıdır."dedi gözlerimin içine bakarak. Başımla onayladım. Benim de vilayetlerimde oluşturmak istediğim düşünce buydu. İnsanların bana bağlı olma sebebi sevgiden ziyade Aspargon'un çıkarlarını en iyi şekilde muhafaza edecek tek kişi olduğum için olmalıydı. "Akşam yemeğinde hazır olayım mı?"diye sordu sonra.
"Yok. Sen odanda kal. Yemekte Simay eşlik edecek." Gülümseyerek reverans yaptı ve odadan ayrıldı.
Düşüncelerim uzun zamandır bu şekildeydi. Korkut'la aynı fikirde olamayacağımız ortadaydı. İkimiz de çok farklı düşünüyorduk. O duygularının esiri olabiliyordu. Ben ise duygularımı yeri geldiğinde geride tutmayı biliyordum. Gökben saplantısı yüzünden hatalar yapmıştı ve yapmaya devam edecekti. Ben ise zadesenlerim arasında denge kurmayı başarmıştım.
Beyza beni her zaman başka duygulara sürüklerdi ama bu onu en önde tutacağım anlamına gelmezdi. Yerine göre kim öne çıkması gerekiyorsa o öne çıkardı. Kendi iç kavgalarını bana yansıtmadıkları müddetçe istediklerini yapabilirlerdi ama mesele bana sıçrarsa dahil olan herkes haklı ya da haksız cezasını çekerdi. Haremimde huzur istiyordum.
Vilayetimde başarılı bir politika yürütmekse asıl gayemdi. Bunları bozan kişilere çevremde yer yoktu. Hepsi öyle ya da böyle öğrenmişti benim huyumu ve buna göre davranıyorlardı. En sivridilli Belgin bile uyum sağlamayı başarmıştı. Simay'la şimdiye dek hiçbir sorun yaşanmamıştı. Beyza da sonunda anlamıştı nasıl davranması gerektiğini. Yönetim, yeterince zorlu ve dikkatli olunması gereken, iç meseleler yüzünden aksatılamayacak kadar ciddi bir konuydu.
Akşam yemeği için salonun hazırlanmaya başlandığı haberini aldığımda odamdan çıktım. Simay'ın yanına gittim. Sadeliğiyle güzelliği daha çok ortaya çıkıyordu. Bukleli saçları kabarık şekilde toplanmış, saçlarının üstüne zarif bir taç takılmıştı. Boynunda inci kolye vardı. Beyaz tenine mavi elbise çok yakışmıştı. "Hazırsan çıkalım."dedim.
Yüzünde endişeli bir ifade vardı. "Hazırım lakin çıkmadan önce seninle konuşmak istediğim bir konu var."
Teoman Bey'in geldiğini haber aldığından beri morali bozuktu. Korkut'un şimdiye dek hiçbir şeye ses çıkarmayıp şimdi Baş Danışmanı'nı yollamasından kötü bir şey çıkacağını düşünüyordu. Bense buna inanmıyordum. Korkut bana zarar veremezdi. Gözdağı vermeye çalışırdı ama yine geri adım atar beni kendi halime bırakırdı. En büyük hatası da buydu. Gökben'e olduğu gibi bana karşı da zayıftı ve bu onun sonu olacaktı. Gülümsedim. "Her şey yolunda gidecek."dedim ve elimi uzattım. Biz oynamamız gereken oyunu oynayacaktık ve yine her şey yolunda gidecekti.
Elime uzun uzun baktıktan sonra gözlerime çevirdi bakışlarını. "Birkaç hafta önce babamdan mektup aldım." Simay ailesiyle irtibat içindeydi. Onlar sayesinde sarayda olup bitenleri öğreniyorduk. Babası danışmandı. Konumunu korumak adına çok detaylı bilgi vermese de yüzeysel haberleri alıyorduk. Diğer yandan kızının konumunu da korumak için bizim lehimize çalışmaları oluyordu. "İlk okuduğumda çok ciddiye almamıştım. Hatta böyle şeylere gerek yok bile demiştim. Fakat Suna buraya gelince durum ciddileşti."
"Neymiş durum?"
"Suna babama ittifak teklifinde bulunmuş."
"Ne?"dedim bir adım geri çekilerek. "Neden bana bunu şimdi söylüyorsun?"
"Dediğim gibi babamı ciddiye almamıştım. Onun da bu teklifi ciddiye aldığını düşünmemiştim. Fakat şimdi Suna burada."
"Ah, Simay!"dedim öfkeyle. Derin bir nefes alıp sıkıntıyla verdim. Bundan haberim olsaydı ne pahasına olursa olsun Suna'yı kapıdan gönderirdim. "Baban ne düşünüyor bu konuda?"
Yüzündeki mahcubiyet bir şeyler anlatıyordu. "Babam kararsız." Bu bile yeterince kötüydü. Bizim yanımızda olması yeterliydi. Suna ittifak yapılacak biri değildi. "Konumu gereği saraydan her şeyi öğrenebilir fakat senin yükselmen demek Çelebilerin de yükselmesi demek. Ve bu uzun zamandır olmamıştı."
"Peki sen? Sen de böyle mi düşünüyorsun?"
Ellerimi tuttu sıkıca. Gözlerimin içine bakarak konuştu. "Toygar'ım, ben seninle mutluyum. Senin burada, yanımda olman bana yetiyor. Ben hiçbir zaman makam hırsında olmadım. Seni görüp kalbime kor gibi düştüğünde bile yanında olabileceğimi hayal edemedim. Uzaktan yaşayacağım bir sevda olduğuna inandım. Büyük Hanım beni senin haremine alacağını söylediğinde heyecandan bayılacaktım neredeyse." Elini kalbime koydu. "Şurada küçücük bile olsa yerim olduğunu bilmek bana yetiyor." Hüzünle gülümsedi. "Elimin altında atan kalbini hissedemedikten sonra hanlıkmış hanımlıkmış bana ne lazım?" Derin bir iç çekti. "Ben başından beri bu oyunların hiçbirini istemiyorum. Lakin sen hanlıkta bir şeylerin yolunda gitmediğini söylüyorsun. Söylediklerinde haklı olduğunu görebiliyorum. Senin arkandan her yere gelirim. Eğer sen yükseleceğiz dersen yükseliriz. Ömrümüz burada nihayete erecek dersen kalırız."
Söylediklerinde samimiydi. Bu saraydaki tek dostumdu Simay. Her şeyimi sadece onunla konuşabiliyordum. Sadakatine inancım tamdı. Her şartta yanımda olmasını seviyordum. Bu yüzden onun her daim en yakınımda olmasını istiyordum. "Ben diyorum ki yükselmek için Suna'ya ihtiyacımız yok."
"O vakit bu ittifak gerçekleşmeyecek. Babama böyle yazacağım."
"İyi olur. Şimdi yemeğe geçelim Baş Zadesen Simay."dediğimde şaşkınlıkla gözleri açıldı. Yıllardır bu ünvanı kimseye vermemiştim. Bunu en çok hak edenin Simay olduğunu içimde hep biliyordum.
"Toygar, ne diyeceğimi bilemiyorum. Beni bu makama layık gördüğün için çok teşekkür ederim."
"Her daim sadakatinle, dürüstlüğünle ve açık sözlülüğünle yanımda ol yeter." Elimi tuttu ve odadan çıktık. Bu kararımı bu akşam harem kalfasına bildirecektim.
Salona girdiğimizde yemeklerin servis edilmesine az kalmıştı. Suna ve Teoman çoktan gelmiş masadaki yerlerini almışlardı. Biz de yan yana olacak şekilde oturduk. Suna ve Teoman ise karşı karşıyaydı. Teoman benim tarafımda, Suna Simay'ın tarafındaydı. Servis başladığında yoğurtlu şehriye çorbalarımızı içtik. Yanında tavuk şiş, pilav ve patates püresi vardı. Ortada salata ayrı tabaklarda servis edilmişti. Ben içecek olarak şarap tercih etmiştim. Simay gül şerbeti, Suna ise limon şerbeti almıştı. Teoma Bey de bana eşlik etmeye karar vermişti.
"Kale düzeninizi anlamak zor."dedi Teoman Bey. Tavuklardan birini ağzıma attım. Şarapla yumuşattım ve yavaş yavaş çiğnedim. Yan gözlerle Teoman Bey'e bakıyordum.
"Ne açıdan anlamak istiyorsunuz?"
"Sabah Zadesen Belgin, şimdi Zadesen Simay-"
"Baş Zadesen Simay."diye düzelttim. Kaşlarını kaldırarak şaşkınlığını gösterdi.
"Bilmiyordum. Böyle bir bilgi saraya gelmemişti."
"Her şeyi bilmenize gerek var mı? Hele ki haremimle ilgili meseleleri siz ne yapacaksınız? Benimle ilişkiniz vilayetime hakimiyetim ve savaş durumlarındaki desteklerimle ilgili olmalı."dedim soğukça.
Simay hafif bir öksürükle araya girdi. "Saraya haber gelmemesi çok normal çünkü yeni gerçekleşen bir mesele Teoman Bey. Kalfamız kayda işler işlemez saraya bir mektup yazacaktır, içiniz rahat olsun. Belki de mektubu sizinle yollamamızı tercih edersiniz."dedi gülümseyerek.
"Kalfa gerekeni yapsın. Bizim ne zaman döneceğimiz belli değil."dedi şeytan gülüşüyle. Bu adamdan hiçbir zaman hoşlanmamıştım. Han babam ve hanım annem onun Suna'yla evlenmesine izin vererek hata etmişti.
"Ne kadar kalmaya niyetiniz var?"diye sordum.
"Ne kadar uygun görürsem Hanzade Toygar."dedi soğukça.
Alayla güldüm. "Varlığınız beni rahatsız etmeye başladığında ne yapacağız?"diye sordum şakayla karışık. Simay imayla bana döndü. Bu kadar ileri gitmemden rahatsızdı. Fakat ben de bu kadar kontrol edilmekten rahatsızdım. Ne istiyorlarsa açıkça söylemelerini tercih ederdim. Denetlenmekmiş, sıkıştırılmakmış bana göre değildi. Hakkımda bir karar verildiyse ona göre davranmak daha iyiydi. Ama bu kararın bile verilmeyeceğini biliyordum. Korkut fazla merhametliydi. Onu ikna etmek kolaydı. Boşuna gerilim yaratıyordu böyle hamlelerle.
Teoman Bey, "Rahatsız olmamak adına her gece papatya çayı içmenizi önerebilirim."dediğinde Suna şen bir kahkaha attı.
Suna, "Papatya çayı sakinliğe birebir gerçekten. Her akşam içerim. Tabi uyku için kullandığım başka ilaçlarım da var fakat papatyanın yeri ayrıdır."
Teoman, "Ben de sık sık içmeye çalışırım. Malum saray hayatı gerilimlidir. Ne zaman ne olacağı belli olmuyor. Üstelik hekimlerinizden başka sakinleştirici şuruplar da temin edebilirsiniz."
"Benim Baş Danışmanım olmaya geldiyseniz durum başka tabii."dedim soğukça. O da soğuk bir şekilde güldü.
"Gençliğin etkileri hala devam ediyor görünüşe göre."dedi ve şarabını yudumladı. "Sarayla geçinmeye niyetiniz olmadığını söylemek zor değil."
"Sarayın benimle geçinmeye niyeti yok asıl."dedim sakince. Ben de şarabımı yudumladım.
"Size bir hanzadeye verilebilecek ayrıcalıkların kat kat fazlası veriliyor. Siz bir han olsaydınız sizin gibi davranan bir hanzadeye ne tür bir ceza verirdiniz merak ediyorum." İdam ettirirdim.
"Ben bir han olmadığıma göre bunu düşünmeme de gerek yok. Diyelim ki düşündüm, kardeşim bölgesini ve hanedanı en iyi şekilde temsil ediyor diye gurur duyardım."
Suna, "Doğunun Küçük Hanı diye anılsa bile mi?"diye sorduğunda masaya derin bir sessizlik çöktü.
Simay, "Bu şekilde bir yakıştırmayı kim yapıyorsa tez vakitte dili kesilir!"dedi sertçe. "Hanlıkta ikilik çıkarmak kimin haddine? Sarayın fitnecilere bu kadar kulak verdiğini düşünmezdim." Gözleri Teoman Bey'deydi. Teoman ise gözlerini Suna'dan ayırmıyordu. Sonra Simay'a döndü.
"Bizim laflarla, sözlerle işimiz olmaz. Yapılanlara ve yapılmayanlara bakarız. Han emri çiğnemenin bedelleri hakkında konuşuruz."diyerek bana döndü. "Korkut Han'ın onayı olmadığı halde Hasbükan vilayetlerine gittiniz. Orayı teftiş ettiniz. Sözde bir isyan bastırdınız."
"O isyan gerçekti."
Teoman Bey donuk bir ses tonuyla konuştu. "Hasbükan sınır sorunlarına müdahale hakkı verildiğinde o vilayetler bizim değildi. Bizim olduğunda bu hakkınızın da geçerliliği bitmiş oldu. Bu size ayrı bir mektupla bildirilmişti. Sömürge Hasbükan'ın sınırı sizden çok uzakta kaldığı için böyle bir durumda çevre vilayetlerin valileri müdahale etme hakkına sahiptir."
"İsyan bastırdığım için sarayın takdirini kazanmayacağımı biliyordum. Fakat ben üstüme düşeni yaptım. Zadesen Belgin Hasbükan halkını yatıştırmayı başardı. Kılıcını indirmemekte direnenler ise benim gazabıma uğradı. Konu kapandı."dedim ve şarabımı bitirerek ikinci bardağı doldurdum. Sonuna kadar haklı olduğumu savunacaktım. Asıl amaçlarımı açığa vurmayacaktım. Fakat doğru olanı yapan ve yine de haksızlığa uğrayan hanzadeyi oynamak bana daha çok kazandırıyordu. Destekçilerimin gözünde hanlığının çıkarları için her şeyi yapan ve beğenilmeyen bir hanzadeydim. Bu haksızlık onları bana daha çok bağlıyordu. Tam da istediğim gibi.
Teoman Bey'in yüzünde alaycı ve hayret dolu bir gülümseme vardı. Bir müddet konuşmadan bekledi. Ellerini önünde birleştirdi. Değerli taşlardan iri yüzükleri dikkatimi çekti. Yakut, opal, kehribar taşlarından üç farklı yüzük vardı. "Aspargon Han'ının emrine karşı geldiğinizin farkında mısınız?"dedi başını iki yana sallayarak.
"Evet."dedim gözlerinin içine bakarak. "Aspargon için Aspargon Han'ına karşı geldiğimin siz farkında mısınız?"
"Mevzubahis han emri olduğunda hiçbir gerekçe bahane olarak kabul edilemez."
Simay elini elimin üzerine koydu sakinliğimi korumam için ve Teoman Bey'e döndü. Kaşları çatık bir ifadeyle konuştu. "Hanzade zehirleyenlerin hanım olabildiği bir hanlıkta toprağını canı pahasına koruyan bir hanzadeye yapılan bu muameleyi hiç kimse hoş görmez Teoman Bey! Hiç kimse! Hanzade Toygar'ın Korkut Han gözünde her şartta aklanabilmesi için yatağına mı girmesi gerek?" Kurduğu cüretkar cümle karşısında Suna bile kaşları havalanarak bakakalmıştı.
Teoman Simay'a bakarak çok sakin fakat bir o kadar da tehlikeli bir tonla konuştu. "Gökben Hanım Korkut Han'ın emirlerini bu denli hiçe sayan hamlelerde bulunmadı. Boyunun ölçüsünü aldı ve kendini geri çekmeyi bildi. Hanzade Toygar'ın da kendini geri çekmeyi bilmesi için boyunun ölçüsünü mü alması gerek?"
Bu noktada ben müdahale ettim. "Ağzından çıkana dikkat et Baş Danışman! Senin karşında sıradan biri yok."
"Sıradan biri bu hamlelere karşılık çoktan idam edilirdi Hanzade." Şarabından yudumladı. "Korkut Han kardeşine fazla merhamet gösteriyor."
Alayla güldüm. Bu merhamet benim işime geliyordu. Korkut Han'ın zaafları devleti her yönden zayıflatıyordu. Büyük Hanım, Hanım ve Hanzadeye gösterdiği ayrıcalıklar yüzünden otoritesi zedelendikçe zedeleniyordu. Tahtta oturmaya uygun biri değildi. "Merhametin sınırına gelmiş olmalı sizi gönderdiğine göre."dedim sakince. "Nasıl bir ceza alacağım?"diye sordum gözlerine bakarak.
Opal yüzüğün takılı olduğu baş parmağı bardağın kenarında gezinirken uzun uzun bana baktı. "Henüz buna karar vermedi." İşte tam bir Korkut Han hamlesi. Kararsızlıkları ve merhameti onun sonu olacaktı.
"Eminim Korkut Han, hanlığının doğusunda düzeni sağladığımı anlayacak ve doğru olanı yaptığıma kanaat edecektir."diyerek tatlımdan biraz aldım.
Simay, "Doğru olan buydu. Saray göndermesi gereken denetim kurulunu göndermekte gecikti. Olanlar oldu. İsyan haberi saraya ulaşana ve saraydan müdahale edilene dek vilayetler birbiriyle birlik olur daha büyük bir sonuçla karşı karşıya kalırdık. Sınırlarımız genişliyor. Her noktayı kontrol altında tutmak güçleşiyor. Güçlü hanzadeler doğru sancaklarda bulunmalı ki doğru hamleler atılabilsin. Hanzade Toygar'ın iktidara ortak olmak gibi bir niyeti yok. Fakat mesele hanlık olduğunda damarlarında Asperan kanı akan her hanzade gibi hanlığı için en doğru kararı almaktan çekinmez. Bizler ise hanlığına yürekten bağlı kimseler olarak hanedanımızın her adımında destek oluruz."
Suna yüzünde sinsi bir gülüşle konuya dahil oldu. "Ne kadar güzel cümleleriniz var Simay Hatun. İhanet dolu adımları, hanlık sevdası dolu cümlelerle sarıp sarmalayınca gerçekler değişmiyor. Gerekçe ne olursa olsun han emrine defalarca karşı gelmek söz konusu. Korkut Han ne yazık ki tıpkı babası gibi ailesine fazla düşkün. Kubat Han döneminde böyle bir durum yaşanamazdı bile. Sancak hanzadesi bir başka devletin elçisini günlerce kalesinde ağırlamaya kalksa ilk geceden boynunun vurulması ferman verilirdi." Derin bir nefes aldı. Gözleri Simay'dan bana geldi. "Lakin, ailesine en düşkün Yaman Han bile kardeşi isyan ettiğinde evlatlarıyla birlikte kardeşinin canının alınmasında tereddüt etmedi." Masaya derin bir sessizlik çöktü.
Küçükken amcamız Yiğit'i hiç anlamazdım. Onun konumuyla yetinemeyen, şımarık bir hanzade olduğunu düşünürdüm. Hanım annem bize hep böyle anlatırdı. Hak bilmez, töre tanımaz, isyankar bir hanzadeydi Yiğit amcam. Lakin yıllar içinde onu daha iyi anlamaya başlamıştım. Han babamın tahta uygun olmayacağını çok önceden görmüş, anlamıştı. Han babam da hanedan soyuna yabancılık karıştırmıştı. Fakat amcam Aspargon kökeninden devam etmişti. Han babamın abisi bile buna dikkat etmişti. Tek mesele bu da değildi. Han babam sadece sancak beyi olabilecek bir karaktere sahipti. Ağır kararlar almak ona göre değildi. Tahta geçtikten sonraki yaşantısı da bunu gösteriyordu. Kendi rahatları için kızlarını düşman yurduna göndermekten çekinmemişti. Kılıcına ve otoritesine güvenmektense kızlarının erkek yönetme becerisine bel bağlamıştı. Başa Yiğit amcam geçseydi Aspargon çok daha şanlı günler yaşardı. O küçücük sömürge Melbros bile bize kafa tutabilmişti. Yiğit Amcam ilk seferini oraya düzenler, Artena, Ashan gibi kolay ülkelerle zaman kaybetmezdi.
"Yine de,"dedim Suna'nın mavi gözlerine bakarak, "Kubat Han'ın yöntemlerini övmene rağmen Hanzade Yiğit'in tarafında oldun." Gülümseyerek karşılık verdi. "Yaman Han'ın kardeşini öldürmesini doğru bulmuyorsun."
"Aksine, son derece doğru buluyorum."dedi şeytani gülümsemesini hiç bozmadan. "Yiğit asla durmazdı. Zaten Yaman da Yiğit'i kuleye kapatarak durduramazdı. Yiğit'in destekçileri günbegün artıyordu. Yaşaması demek ona daha çok güç vermesi demekti. Sevilen bir hanzadenin kulede nefes alıyor oluşu bile Yaman'ın devrilmesi için yeterliydi. Yaman da bunu çok iyi biliyordu. Tahtını korumak için her hanın yapması gerekeni yaptı. Lakin ben Yiğit'in tarafındaydım ve onun kaybını kaldıramadım. Hala o günü düşünmek kalbimi acıtır." Tatlısından bir lokma aldı. İçeceğini yudumladı. Elim çeneme dayalı onu izledim bir müddet.
"Yaman Han tahtı kardeşine bırakabilirdi. Kan dökülmesini böylece engellerdi."
"Bırakamazdı."dedi Suna bu defa ciddi bir ifadeyle. "Yiğit isyanla tahtı aldıktan sonra gelecek rakiplerinin hiçbirini yaşatmazdı. Mevcut hanı devirmek için bir kez onun isyanına destek verenler başka bir vakitte abisine veya yeğenlerine destek verebilirdi. Mesele taht olduğunda, hak iddia edebilecek her fert nefes almaya devam ettiği müddetçe saltanat güvende olmaz." Son cümlesini tane tane söyledi. Masaya bir kez daha sessizlik hakim oldu. Kimse konuşmuyor, bir şey yiyip içmiyordu.
Simay, "Geçmişin kanlı sayfalarını karıştırmanın anlamı yok. Bugün burada Hanzademizin uğradığı haksızlığı konuşmamız gerekirken göz dağı verir gibi konuşuyor olmanız çok anlamsız. Hanzade Toygar isyan içinde değil."
Teoman Bey, "Değil mi gerçekten?"
"Değilim."dedim. "Hamlelerimi isyan olarak Korkut Han'a fısıldayanlar susturulmadıkça daha çok töhmet altında kalacağım anlaşılan." Suna'ya döndüm. "Gerçekten çok iyi bir hanım yetiştirmişsin Suna. Korkut Han'ı avcunun içine almayı bildi ve şimdi kimse bunun önüne geçemiyor."
Suna alayla güldü. Gözlerini uzun bir süre üzerimde ayırmadı. Bir şey demedi. Simay, "Hanlık toprakalarının doğusunda işler pek iyi gitmiyor. Bunu siz de biliyorsunuz. Bu bölgenin tamamen kontrol altında tutulabilmesi için çözüm yolları sunulacağına iç karışıklığa sürüklenmeyi tercih ediyorsunuz. Aspargon'a, Korkut Han'a ihanet içinde olan birileri varsa onlar da yanlış bilgilerle Han'ı yanlış yönlendirenler, yanlış kararlarını destekleyenlerdir."
Teoman Bey, "Önümüzdeki günlerde meselelerin ne boyutta olduğu daha iyi görülecektir."dedi ve boş bardağını masaya bırakarak ayağa kalktı. "Kurultayda görüşürüz. Şimdilik iyi geceler diliyorum."
Masada Simay, ben ve Suna kalmıştık. Suna hala tatlısıyla oynuyordu. Hiçbir şey konuşmuyorduk. Onun Simay'ın babasına ittifak teklif ettiğini düşündükçe sinirleniyordum. Buraya gelmesi de işleri hızlandırmak içindi. Peki onun çıkarı neydi? Ne beni ne Korkut'u gerçekten sevdiğine zerre inancım yoktu. O kendine yönetebileceği bir han arıyordu ve bu bile başında Korkut'u desteklemesinin en büyük sebebiydi. Ben o zamanlar da onu kendime yaklaştırmazdım. Şimdi de yaklaştırmayacaktım. Bunu biliyor olması gerekirdi.
Simay'a odasına gitmesini söyledim ve o gittikten sonra Suna'ya döndüm. "Sen neden buradasın Suna? Dürüst ol."
"Altınova'dan çok sıkıldım Toygar'ım. Biraz değişiklik istedim sadece." Sesindeki sahtekar tını fazla belliydi ve bunu saklamaya çalışmıyordu.
"Niyetini açıkça dile getirmeyeceksin."
Gözlerini kırpıştırdı. "Nasıl bir niyetim olabilir ki? Beni çok büyütüyorsun. Hanım annen gibi benden gereksiz yere korkuyorsun. Bir şey yapacak olsaydım şimdiye dek yapardım değil mi? Fakat eskisi gibi güçlü değilim ve isteğim de yok. Benim kalbimdeki han Yiğit'ti. Bu uğurda kocamı ve oğlumu kaybettim ben. Bundan böyle başa kim geçmiş kim geçmemiş beni hiç ilgilendirmiyor." Derin bir iç çekti. Gözleri masaya daldı uzun uzun. "Seni destekliyorum Toygar."dedi bana dönerek.
"Beni destekleyeceğin herhangi bir konu yok ortada."
Başını yana eğdi. "Öyle diyorsan, öyledir. İyi geceler."diyerek ayağa kalktı ve o da ayrıldı salondan.
Suna'nın burada bulunması tesadüf değildi. Az önceki cümlesi de bunu gösteriyordu. Gökben'le ters düşmeleri onu Korkut'a düşman etmişti. Onun karşısında destekleyebileceği en güçlü rakip bendim. Fakat ne olursa olsun onun desteğine ihtiyacım yoktu. Bozyurt ve çevresi bana bağlıydı. Hasbükan vilayetleri benimleydi. Bir savaş durumunda eşit şartlara sahiptik. Fakat üstünlüğü sağlayana kadar gerçek bir hamle yapmaya niyetim yoktu. Sarayın hamlelerine karşı her an tetikteydik. Gümüş'ü dahil etmeyi sevmiyor olsam da saray hakkında ondan da bir şeyler öğreniyorduk. Fakat Suna bu istihbarat düzenine dahil edeceğim biri değildi.
Korkut ve benim aramda bir savaş çıkacağı görünen bir meseleydi. Er ya da geç olacaktı. Çünkü ben durulmayacaktım. Onların hanlığımı yıkmasına izin vermeyecektim. Batı'nın Hanı, Doğunun Küçük Hanı karşısında acizdi. Bu acizliğin en büyük sebebi merhametiydi. İşler o noktaya geldiğinde kazanmamı sağlayacak şey de buydu. Karşı karşıya geldiğimizde elimde hiçbir silah olmasa bile o bana kılıcını saplayamayacaktı. Bu da onun sonu olacaktı. Zehirci Gökben'i hanım eden zayıflığı, isyankar kardeşini han edecekti.
***
-Toygar'ın düşünceleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Haklı mı?
-Toygar'ın değişimini nasıl buldunuz? Bu hale gelme sebepleri hakkında düşünceleriniz neler?
-Toygar'ın haremine yaklaşımı hakkında ne düşünüyorsunuz? Baş Zadesen Simay mı olmalıydı? Bu kararın sonuçları olur mu?
Bölümü beğendiyseniz oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Arada kopukluklar olduysa affoluna, şartlarımı biliyorsunuz 🥲 Yorumlarınız bana güzel geri dönüş oluyor. Bu sebeple yorumları önemsiyorum.
Sonraki bölüm Müge'den olacaktır.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top