3.3. İhtiyatlı Hükümdar

1426 Senesi - Yaz Mevsimi

ASPARGON HANLIĞI

Altınova Şehri - Hanedanlık Sarayı

Korkut Han

Kurultay sonrası raporları okuyordum. Bu sıralar kafamı başka şeylerle meşgul etmeye ihtiyacım vardı. Yaşananları unutmak zordu. Bu düşüğü bekliyordum. Fakat beklemediğim o biçimsiz şekildi. Gökben o geceyi lanetlendiğine dair düşüncelerle geçirmişti. Onu telkin etmek için elimden geleni yapmış nihayet başarmıştım. Fakat o görüntüyü aklımdan silmek kolay değildi.

Elimdeki raporlar Hasbükan'a aitti. Bazı valiler Gerbena sömürgesi olmaktansa Aspargon vilayeti olmayı yeğlediğini yazıyordu. Akın Han'ın tutumundan rahatsızlardı. Kaybı öylece sindirip sarayına kapanmıştı. Halk birkaç kez isyan çıkarsa da Gerbena askerleri tarafından ağır şekilde bastırılmışlardı. Valilerin son umudu biz olmuştuk.

Hasbükandan toplamda on vilayet almıştık seferler sırasında. Çiğdem ise Akın Han'ı oyuna getirerek bize değil onlara saldırmıştı. Kuzeyde verimli gördüğü toprakları Gerbena'ya almış, kalanı ise sömürge haline getirmişti. Hasbükan'ın sömürgeye dönüşmesi bizi epey meşgul etmişti. Soydaşlarımızı yalnız bırakmak istemiyorduk.

Lakin Batı Deniz'inde de işler pek iç açıcı değildi. Elçin ve Ayça'dan gelen mektuplar Elçin'in adalardaki kontrolünü kaybetmeye başladığına yönelikti. Öte diyarlardaki tehlike yaklaşıyordu. Bu da hangi tarafa öncelik vermemiz gerektiği konusunda bizi ikiye ayırmıştı.

Gerbena'nın Hasbükan'dan vazgeçmeye niyeti yoktu. Vergiler ve mahsuller işlerine geliyordu. Hasbükan adına yapılacak savaş kolayca Aspargon Gerbena savaşına dönebilirdi. Ordumu böyle belirsiz bir durumun içine sokmak istemiyordum. Batı Denizi'ne yapılacak destek hanlığın geleceğine yatırımdı. Fakat kendimizi kanıtlamak istiyorsak Hasbükan'ı tamamen almamız gerektiğini söyleyenler de vardı.

Şimdiye dek Gerbena ve Arbatun kıtada büyük güç olarak görülmüştü. Son yıllarda Aspargon'un yükselişi bu dengeleri değiştirmeye başlamıştı. Özellikle Kubat Han döneminde Aspargon ciddiye alınan ülkelerden biri olmuştu. Ayça sayesinde Arbatun'la herhangi bir sorunumuz yoktu fakat Gerbena ile işler gittikçe kızışıyordu. Kaçınılmaz bir savaşa sürüklendiğimizi hissediyordum. Bu savaşın hezimetle sonlanmasını istemiyordum.

Odamın kapısı açıldığında Gökben'i gördüm. Lacivert bir elbise giymişti. Üzeri gümüş işlemlerle süslüydü. Boynunda ucunda büyük bir safir taşı olan inci kolye vardı. Saçlarını arkadan toplamış başına safir taç takmıştı. Yüzü solgundu. Bakışları ise keskindi.

Yerimden kalkarak yanına yaklaştım. Yüzünü ellerimin arasına aldım. "Nasıl oldun? Daha iyi misin? Yeterince dinlendin mi?"diye sordum gök gözlerine bakarak. Gözlerini kaçırdı ve geri çekildi.

Elindeki rulo kağıdı göstererek derin bir nefes aldı. "Fazlasıyla dinlendim. Fakat Bozyurt'tan gelen can sıkıcı haber beni ayağa kaldırmaya yetti." Gökben'in ısrarları sonucu Bozbey Kalesi'ne casus yerleştirmiştik. Bozbey'e yeni işkızlar ve harem ağaları gönderildiği bir dönemde bize sadık iki kişiyi oraya yollamıştık ve düzenli olarak haber alıyorduk. Casus fikrine başta karşı çıksam da Toygar'ın arkamdan çevirdiği işleri başka türlü öğrenemeyeceğimi görmüştüm.

"Ne oldu?"diye sordum.

"Toygar av için yanında Belgin'le saraydan ayrılmış. Av sonrası Hasbükan vilayetlerine gitmişler. Bir haftadır oradaymışlar. Hasbükan vilayetlerini teftiş ediyorlarmış."

Kaşlarım çatıldı. Derin bir nefes aldım. Toygar bu fikri bana yazmıştı. İzin vermemiştim. Kendi vilayetinden o denli uzaklaşmasını doğru bulmuyordum. Hangi dönemde görülmüş sancak hanzadesinin çevre vilayetlerin ötesine geçtiği? Kendine destek toplar gibi davranarak kendini zan altında bırakıyordu. Attığı adımlar bir amacı olduğunu gösteriyordu ve o amaç hakkında hiç iyi niyetli düşünemiyordum. "Hanım anneme söyledin mi?"diye sordum.

"Tabii ki söylemedim! Müge Hanım Toygar'a o kadar iyimser yaklaşıyor ki Toygar kapımıza dayanıp canımızı aldığında inanacak farklı niyetleri olduğuna!"dedi öfkeyle. Gözlerini kıstı. "Tabii başından beri desteği onunla değilse!"

Son yıllarda Toygar iyice başına buyruk davranmaya başlamıştı. Sözde masum amaçları için bana yazıyordu. Fakat onaylamadığım halde gene kendi bildiğini yapıyordu. Geçen sene bahar kutlamalarına Çelebilerin kızı Simay ve ikizleriyle gelmişti. Beyza ve Belgin'i getirmemişti. Dönüşte ise o zamana kadar kullandıkları güzergahın dışına çıkarak yol üstündeki her vilayette uzun süren konaklamalar yapmıştı. Bahane olarak Bozyurt'ta çok sıkıldıklarını ve dönüşte biraz farklılık olmasını istediğini ayrıca Gültekin'e bu değişikliğin iyi geleceğini öne sürmüştü. Yolculuğu uzun tutmamasını söylediğim halde her yerde üç gün kalmıştı.

Bir önceki yıl Beyza'yla Ertunç ziyareti yapmamış olsaydı da normal görebileceğim bir durum değildi bu. O zaman da Gümüş Hatun'un hastalığını ve Beyza'nın büyükannesine düşkünlüğünü öne sürmüşlerdi. Güya Beyza ailesini geride bırakmıştı ama Gümüş'ün bir hastalığı onu Ertunç'a götürmüştü. Beyza'yı tek gönderebileceğini yazdığım halde o da eşlik etmişti. Şimdi de Hasbükanlı Belgin'le Hasbükan'dan alınan vilayetleri ziyaret ediyor oluşunda hiçbir masumiyet göremiyordum.

Gökben mektubu bana uzattı. Yazılanları okudum. Mektubu masama bırakırken Gökben sinirli adımlarla odada dolaşmaya başladı. "Toygar ne yapmaya çalışıyor? Ne kadar kritik bir konumda olduğunu bile bile böyle hamlelerde bulunmasına iyi niyetle yaklaşamıyorum. Aptal biri değil. Her hamlesinde kasıt var. Kendini öne çıkarmaya fazla hevesli. Sancak valisi olarak sadece kendi vilayeti ve çevresiyle ilgilenebilir. Ötesine geçmenin ne anlama geldiğini bilmiyor mu? Hiç sanmıyorum!" Sonunda olduğu yerde durdu. Bana döndü. "Bu konu beni tedirgin ediyor. Toygar'la karşı karşıya gelmeyi hiç istemiyorum lakin hareketleri bizi tahrik eder nitelikte."

"Farkındayım. Benim öfkeyle hareket etmemi istiyor. Onu haksızlığa uğratmamı ve kendi davasını haklı çıkarmayı istiyor. Kendi davası ne, kendini neye inandırdı Ulu Tanrı bilir. Lakin onun istediği şekilde öfkeyle hareket etmeyeceğim."

"Bizi bir oyuna çekmek istediği belli. Fakat susmaya devam edersek kendine daha fazla taraftar toplayabilir. Özellikle Hasbükan bölgesinde dönen oyunları bilmiyoruz. Halk ve valiler Hasbükan hanedanına daha çok saygı göstermeyi seçebilir. Bu da on vilayetin öylece onların yanında olması demek olur. Bozyurt ve çevresini de eklersek on altı vilayet eder."

"En kötü senaryo için biraz erken değil mi?"dedim ona yaklaşarak. Gözlerime baktı inanamaz gibi. "Bu dediklerin için epey uğraş gerekir."

"Toygar'ın ne zaman fikrini değiştirdiğini bilmiyoruz Korkut. Haremindeki hatunlar bile veliaht hanzade haremine seçilecek cinsten. Hasbükanlı Belgin, Çelebilerden Simay, Salamanlardan Beyza! Belki en başından beri bir gün başa geçme ihtimalini düşünerek hareket etti. Günü geldiğinde Hasbükan desteğini almayı bile düşünmüş olabilir! Hasbükan'ın sömürgeye dönüşmesiyle bu planın bozulduğuna üzülmüştür belki. Beyza'yı bile bile haremine aldı. Suna'nın yanında beş sene kaldım diye Müge Hanım beni asla kabullenmedi ama Beyza için sesini bile çıkaramıyor! Üstelik Suna ve Gümüş'ün hala görüştüğünü biliyoruz. Bunlar neyin işareti belli. Toygar seni tahttan indirmek için uygun anı bekliyor."diye açıkça dile getirdi her şeyi.

Benim yıllardır düşünmek dahi istemediğim şeyleri tek seferde söylemişti Gökben. Haksızdı diyemiyordum. Toygar'ın hareketleri kenarda kalması gereken bir hanzade gibi değildi. Bir iki talimde üstün gelmesine müsaade ettikten sonra iyice kendine güveni artmıştı. Ne yapacağını merak etmiştim ve o kendini üstün görmeye başlamıştı. Nedenini anlayamıyordum bir türlü. Neden hiçbir zaman Aspargon Han'ı erkek kardeşleriyle barış içinde hüküm süremiyordu? Neden illa biri iktidar yolunda aklının çelinmesine izin veriyordu? Hanedan mensubu olmanın laneti miydi bu?

"Onun planlarını açık etmek için elimizden geleni yapmak zorundayız Korkut. Mesele, o mu sen mi, onun evlatları mı senin evlatların mı noktasına gelmeden çözülmeli. O noktaya gelirsek bu topraklar bir kez daha hanedan kanıyla ıslanır. Kardeşlik han ve hanzade sınırını geçmemeli."

Böyle bir şeyi düşünmek dahi istemiyordum. Asla kardeş katili, yeğen katili olmazdım. Toygar'ı son nefesine dek kulede tutardım gene de canını almazdım. Bu topraklar çok fazla kardeş kanıyla sulanmıştı. Bunun artık bir sonu olmalıydı. "Ne yapmayı öneriyorsun? Öylece saraya çağırtıp kuleye kapatamayız. Eğer gerçekten bu niyetteyse onun kapatılması yandaşlarının isyanına sebep olabilir."

"Haklısın. Önce yandaşlarının kim olduğunu ve niyetine dair somut deliller toplamamız gerek. Fakat bir kez daha senin buyruğuna karşı gelirse Toygar Bey olarak anılmasında bir sakınca görmüyorum. Hanzade veya handan sancağında bulunmasına da gerek yok artık. O sancaklara vakti geldiğinde bizim evlatlarımız gönderilecek zaten. Han kardeşi olarak kenarda durmayı bilmiyorsa onu kenara çekmek bize düşer. Bu konuyu Müge Hanım'la konuşup konuşmamak sana kalmış ama ben söylemeyeceğim."

"Ben de söylemeyeceğim. Bakalım o bir şey biliyor mu? Toygar'ı denetlemeyi bırakmadıysa mutlaka öğrenmiştir. Nasıl hareket edeceğini görmek istiyorum."

"İyi düşünmüşsün." Uzun uzun nefes alıp verdi. Gözleri masadaki mektuba kaydı tekrar. "Gerçekten canım çok sıkıldı Korkut."diyerek bana yaklaştı. Ellerini belime doladı. Başını göğsüme yaklaştı. "Evlatlarımıza bir şey olacak korkusu beni dehşete düşürüyor. Yaman Han ve Hanzade Yiğit döneminde ne yaşandığını ikimiz de çok iyi biliyoruz. Tarih tekerrür etmemeli."

Ben de ellerimi ona dolayarak saçlarından öptüm. "Bu meselenin de üstesinden geleceğiz merak etme. Kimse kimseyi öldürmeyecek. Bir anlaşmazlık çıksa bile çocuklar bu işe kesinlikle dahil edilmeyecek."

"Sen çocukları dahil etmesen bile Toygar aynısını yapar mı bilemeyiz. Çok değişti. Bana karşı bile mesafeli. Eskiden onunla aramız iyiydi. Fakat zaman içinde anlam veremediğim bir soğukluk oluştu."

"Çocuklar dahil olmayacak. Bu onun ve benim aramda halledilecek."

Hızla geri çekildi ve korku dolu gözlerle bana bakmaya başladı. "Toygar'la teke tek bir dövüşe girmeyeceksin değil mi?"diye sordu. Aramızda sessizlik oldu. Yüzü iyice solmaya başlamıştı. "Aptal kahramanlık hikayeleri gibi bileği güçlü olan kazansın demeye kalkmayacaksın değil mi? Bu bir gösteride sunulan güreş değil. Aklı ve ordusu güçlü olanın kazanacağı bir savaş!"

"Umalım da işler o noktaya hiçbir zaman gelmesin."

"Onunla teke tek dövüşmeyeceksin Korkut!"dedi ellerini göğsüme vurarak. Ciddiydi.

"Kaybedeceğimden mi korkuyorsun?"

"Adil bir dövüşte onun hiç şansı olmayacağını biliyorum. Fakat onun adil dövüşmeyeceğinden eminim."

"Kaybedersem kötü olur. Evlatlarımız için kaybetmeyeceğim."

"Ve bizim için. Benim için. Beni kaybetmek istemediğin gibi ben de seni kaybetmek istemiyorum." Ayak parmakları üzerinde yükseldi ve dudaklarımdan öptü. "Bunu akılla çözeceğiz. Onlar oyun kuruyorsa biz de oyun kuracağız." Bir kez daha öptü. Öpüşlerine karşılık verdim. Her seferinde içime düşen kor gibi yakıyordu beni. Ondan vazgeçemiyor olduğumun farkındaydı ve bunu kullanmaktan çekinmiyordu. Bedenlerimizin birbirine karışmasını seviyordum. Bana aşık olmadığının farkındaydım ama bana alıştığını da hissediyordum. Kapanmayan yaralarını benim sevgimle iyileştiriyordu. Efsanelere konu olacak bir aşk değildi belki ama onunla birlikte olmaktan mutluydum ve bu bana yetiyordu. İhanetlerle dolu bu hayatta benim de mutlu hissetmeye ihtiyacım vardı.

***

Birkaç gün sonra akşam yemeği için hanım annemin davetine icabet etmiştim. Sadece beni çağırmıştı. Anne oğul olarak yemek yemek istediğini söylemişti. Büyük Hanım ve Han toplantısı olmadığını göstermeye çalışmıştı böylece. Gökben bir şey dememişti. O da evlatlarımızla bir araya gelmeyi seçmişti. Şevval, Aydan ve Balamir'i de davet etmişti. Şevval'in sarayda olmasından rahatsızdı. Fakat onu gönderemeyeceğimizin farkındaydı. Yakınımızda olması daha iyiydi.

Hanım annemin odasına geldiğimde sofranın kurulduğunu gördüm. Hanım annem sedirinde dışarıyı izliyordu. Gelişimle bana döndü ve ayağa kalktı. Baş selamıyla selamladık birbirimizi. "Hoş geldin han oğlum. Geciktin."

"Evet biraz işlerim vardı. Sen de erken kurdurmuşsun sofrayı."dedim. Bir şey demedi. Sofranın başına oturduk. Günlük meseleler hakkında sohbet ettik. Yemeğimiz bitip tatlılar geldiğinde ağzındaki baklayı çıkardı.

"Seninle konuşmak istediğim bir mesele vardı." İlgiyle ona döndüm. "Bozyurt'taki harem kalfasından bir haber aldım. Toygar ve Belgin çevre vilayetleri teftişe çıkmışlar." Şaşırmış gibi dudaklarımı birbirine bastırdım ve kaşlarımı kaldırdım.

"Zaman zaman çevre vilayetlere gittiğini biliyoruz zaten. Yine öyle bir teftiş değil mi?"diye sordum bilmiyormuş gibi. Hanım annem elini koluma koydu. Dudaklarını ısırdı. Gözleri sofrada kaldı bir süre. Söyleyeceğini yumuşatmaya çalıştığında böyle yapardı her zaman.

"Hasbükan'dan aldığımız vilayetlere gitmişler."dedi tek seferde.

"Hasbükan vilayetlerine... Belgin Hatunla..."dedim sinirlenir gibi. "Üstelik bu fikri bana açtığında onaylamadığımı bile bile."

"Sinirlenme han oğlum. Önce benden duy istedim. Kurultaya da yakında haberi gelir. Kim bilir nasıl çarpıtacaklar."

"Kardeşimin Hasbükan hanedan hatunuyla Hasbükan vilayetlerini teftişe çıkmasını nasıl çarpıtabilirler daha?"dedim sesimi yükselterek. "Toygar ne yapmaya çalışıyor?! Böyle bir teftişin ona düşmediğini söylediğim halde gözüme sokar gibi istediğini yapmak ne demek?"

"Elbet geçerli bir sebebi vardır. Senin emrine bile isteye karşı gelmez."

Ellerimle şakaklarımı ovmaya başladım. Sinirim gittikçe artıyor gibi gözükmeliydim. Tatlıya dokunmadan masadan kalktım ve odada oradan oraya yürümeye başladım. "Toygar'ın her hamlesini küçültmeye çalışıyorsun. Bak ne oldu şimdi. Sırada ne var? Bana baş kaldırmak mı?"

Hanım annem de yerinden fırladı. "Kardeşin sana asla isyan etmez. Biliyorsun. Orada bir sorun çıkmıştır ondan gitmek zorunda kalmıştır."

"Bir sene Gümüş'ü ziyarete gelir, başka sene can sıkıntısından Aspargon ziyaretleri yapmaya kalkar, şimdi Hasbükan vilayetlerine gider! Her seferinde de yanına aldığı hatunlar amacına uygun olur! Kimi kandırıyorsun sen? Kendini mi beni mi?"dedim yüksek sesle. Bir şey diyemedi. Toygar'ın yaptıklarını iyiye yoracak hiçbir şey kalmamıştı artık.

"Kızmakta haklısın. Ancak Toygar'ın ne diyeceğini bekleyelim önce. Haberi alır almaz ona bir mektup yazdım."

"Neden sen yazıyorsun? Büyük Hanım olarak kardeş sorunlarını bırak da biz kendi aramızda çözelim!"

"Büyük Hanım olarak Hanzademi uyarmak bana düşer han oğlum."dedi soğukça.

Ben de mesafemi koruyarak cevap verdim. "Han olarak sancak valisini uyarmak da bana düşer. Han naibi gibi davranan hanzadelerin başına ne geldiğini hatırlatmak gerek anlaşılan."

"Korkut! Delice bir şey yapma sakın!"

Kaşlarım çatılarak ona baktım. İki adımda yanına kadar geldim "Kardeşimi öfkelendirmeyeyim mi? Dilime hakim mi olayım? Bana isyan etmesin diye huyuna mı gideyim? Bunu mu kastediyorsun?"dedim buz gibi bir tonla. "Kim han kim hanzade sen de unutmuşsun anlaşılan! Toygar ikimizin de çekinmesi gereken biri haline ne zaman geldi?"

"Hayır aslanım bunu kastetmedim. Kardeşini biliyorsun. Kendini kanıtlamak istiyor."

"Kime neyi kanıtlıyor hala? O sadece bir sancak valisi! Belli ki sıradan bir vali olmasının zamanı gelmiş."

"Öfkeyle hareket ediyorsun."dedi. Öfkelendiğimi sanmasını istiyordum. Öyle düşünmeye başladığına göre rolümü iyi oynuyordum. Önceleri öfkeyle hareket edip ağır kararlar alırdım. Fakat bu öfkeyle hareket edilmemesi gereken bir konuydu. Sadece insanların tepkilerini daha iyi değerlendirebilmem için böyle yapmam gerekiyordu. "Önce bekleyelim. Açıklaması ne olacak. Sonra kararını verirsin."

Daha sakin bir tonla konuştum bu defa. "Bekleyelim tamam ama nereye kadar? Böyle bir gidişatın sonu ne olur sen söyle. Onca şey gördün. Zadesenlikten Büyük Hanımlığa yükseldin. Ömrün boyunca tanık olduğun şeylere bakarak bu işin nereye varacağını söyle bana." Her şeye rağmen tarafsız kalıp kalamayacağını merak ediyordum. Hanım annemin derin sessizliği cevabı veriyordu aslında.

"Toygar'ın ne yanıt vereceği belirleyecek ne düşüneceğimi han oğlum. Orada ne olduğunu bilmiyoruz. Toygar bizden önce bir haber almış ve bize yazmadan harekete geçmek zorunda kalmış olabilir." Toygar bir haftadır oradaydı. Haber bize gelene kadar en iyi ihtimalle bir buçuk hafta geçmiş olsa, eğer acele çıkması gerekseydi yine de bir mektup yazmaz mıydı? O mektup şimdiye dek elimize geçmez miydi? Casuslar bile Toygar'dan daha önce ulaşıyordu bize. Başka bir şey oldu diyelim, yanında Belgin Hatun'un olması nasıl bir tesadüftü? Hanım annem hala iyi düşünsün bakalım. Bu işi nasıl toparlayacağımızı ben de merak ediyordum.

"Dediğin gibi olsun. Senin tavsiyene uyacağım ve bekleyeceğim. Bakalım Toygar'dan bir haber gelecek mi?"

Çıkmak için hareketlendim. "Gökben'e şimdi söyleme."dedi aceleyle. Ona döndüm. Yüzündeki sert ifadeden hoşlanmamıştım.

"O benim hanımım. Hanlığın yönetiminde benim kadar söz hakkı var. Tıpkı zamanında senin sahip olduğun haklara şimdi o da sahip."

"Yine de bu bir bakıma aile arasında halledilmesi gereken bir durum. Gökben duruma farklı bakabilir. Yersiz bir gerilim çıkmasına gerek yok. Toygar'dan gelen habere göre onu da bilgilendirirsin." Zamanında han babam ve hanzade amcam arasında yaşananlarda hanım olarak rolünün ne olduğunu merak ediyordum. Fakat şimdi bu konuyu açıp uzatmayacaktım.

"Tamam. Şimdilik ona hiçbir şey söylemeyeceğim."dedim ve odadan çıktım.

Ertesi sabah kahvaltımı yaparken Teoman Bey'in geldiği haber verildi. Aynı olayın bir de Baş Danışman versiyonunu dinleyeceğim belliydi. Teoman Bey ağır adımlarla içeri girdi. Artık adımları ağırdı. Sakalları iyice uzamıştı. Gözlerindeki kurt ifadesi değişmeyen tek şeydi. Makamını yaşına rağmen kimseye kaptırmaya niyeti olmayan bir adamdı. "Gününüz aydın ve ferah olsun Han'ım."dedi.

"Senin de Teoman Bey. Önemli bir şey var herhalde. Yemeğimi beklemeden geldiğine göre."

"Evet. Doğru tahmin ettiniz. Hasbükan vilayetlerinde bir karmaşa çıkmış. Bir çeşit isyan. Halkın bir kısmı ülkelerine geri dönmek gerektiğini, bir kısmı ülkeyi kurtarmak gerektiğini, bir kısmı ise burada mevcut düzende devam etmeleri gerektiğini savunuyormuş. Vilayetler arası haberleşme sonucu yaşanan anlaşmazlıklar küçük bir ayaklanmaya sebep olmuş ve bu ayaklanmaya müdahale etmek için Hanzade Toygar vilayetinden ayrılmak durumunda kalmış." Beklenen zekice tasarlanmış açıklama elbette Teoman Bey'den gelecekti. Gülümsedim. Bir şey demeden önce bir müddet onu izledim. Sadece kendi tarafında olan bu adamın Toygar'dan ne gibi bir çıkarı olabileceğini kestirmek güçtü.

"Ayaklanmalar ne zaman başlamış?"diye sordum.

"İki hafta oluyor. Haber yeni geldiğine göre belki de üç hafta olmuştur."

"En hızlı ulaklarımız bu mesafeyi daha kısa sürede aşamamış yani." Derin bir nefes aldım. "Benim bilgilendirilmem neden gereksiz görüldü merak ettim doğrusu. Hanzade Toygar isyana müdahale etmeye giderken bana acil bir haber gönderebilirdi." Teoman Bey durdu. Beni kandıramadığı için rahatsızdı herhalde.

"Benim bildiğim bu kadar Han'ım. İsterseniz konuyla ilgili ayrı bir tetkik yaparım."

"Yapmalısın. Hanzade Toygar isyan bastırmaya neden yanında Belgin Hatunla gitmiş iyice öğren." Teoman Bey duraksadı. Alayla güldüm. Hala bana eksik bilgi verme adetinden vazgeçmemişti. Han babam gibi kenara çekilmiş değildim ben. Onun önüne ne koysalar umursamaz dinler geçerdi. Ben öyle değildim. Her detayı kurcalardım.

"Olanlar hakkında her şey kesinleşmeden sizinle konuşmak istememiştim."

"Hanzade Toygar teftiş niyetiyle sancağını bırakıp isyana mı denk gelmiş? Üstelik ona yapma dediğim halde ve yanında Hasbükan hanedanı mensubuyla." Teoman Bey gerildi. "Bana Baş Danışmanlık mı yapıyorsun yoksa Baş Uyutuculuk mu?"diye çıkıştım.

"Bana isyan haberini aldığında sancağını terk ettiği şeklinde malumat ulaştı."

"Kimden?"

"Kurultay danışmanlarından Demir Bey yazmış."

"Bizzat Toygar'dan değil yani."
Derin bir nefes aldım. Ellerimi önümde birleştirdim. "Ya bana açık konuş Teoman Bey ya da eksik bilgilerle gelme. Burada bir oyun döndüğü belli. Toygar'ın hamlelerine kılıf uydurmak Baş Danışman'a kaldıysa benim işim gerçekten zor demektir."

Teoman Bey de ellerini önünde birleştirdi. Düşüncelerini toparlamaya çalışır gibi görünüyordu. Han babamın rahatlığına alıştığı belliydi. Benim her detaya takılmam karşısında bocalıyordu. Bir insanın sorulan her soru karşısında bocalaması yeni yalanlar uydurma çabasında olduğunu gösterirdi. Gerçeklerin üstü kapatılıp bahaneler ortaya atılmaya başlandığında cevaplar gecikirdi. Hayatın değişmez gerçeğiydi. Hanzade kardeşim hakkında gözlerimi kapamayı bırakalı çok olmuştu. Diğerleri kabullenmese de Toygar'la ayrı cephelerde olduğumuz gerçekti. Ufak tefek fikir ayrılıklarıyla başlayan uzaklaşma onun kendini han naibi olarak görmesiyle kopuşa dönmüştü. Bu noktadan sonra bu mesafenin kapanması imkansızdı.

"Eminim her şeyin bir açıklaması vardır Korkut Han."dedi Teoman Bey. "Bizzat oraya giderek her şeyin aslını astarını öğrenebilirim. Yıllardır Hanzade Toygar hakkında çıkarılan söylentileri yerinde görmüş olurum."

"Sana herhangi bir şey yansıtacağını sanmam."

"Ben onu konuşturmanın yolunu bulurum bundan emin olabilirsiniz."dedi sinsi bir gülüşle. Emin olmaz mıydım? Hanım annem ve Suna arasında mükemmel dengeyi kuran bir adam söz konusuydu.

"En kısa zamanda yola koyul ve bu meseleyi aydınlat. Bakalım hanlığın iç durumu ne. Kardeşler savaşı kaçınılmaz mı yoksa her şey sadece çarpıtılan laflardan mı ibaret."dedim. Başını eğerek odadan çıktı.

Teoman Bey'in neyle döneceğini merak ediyordum. İyi hoş, söyleyeceği şeylere inanmayacaktım. İkimiz arasında oyun oynayanlardan biri de oydu. Fakat Toygar'ın asıl düşüncelerinin ne olduğunu merak ediyordum. Bunu nasıl öğreneceğimizi ise bilmiyordum. Yıllardır kaçmaya çalıştığım kardeş çatışmasına sürüklenmiştik. Toygar'ın her hamlesi şüpheleri artıracak türdendi. Önceleri içinde kötü niyet yoktuysa bile zaman içinde davranışları o kötü niyet tohumlarını filizlendirmişti. Kendini doğunun küçük hanı olarak görmeye başlaması an meselesiydi. Hiçbir sancak valisi bu denli güç sahibi olmamıştı. Olmamalıydı da. İyimserliği bir kenara bırakmıştım. İhtiyatlı bir hükümdar olmak zorundaydım. Yaşananlar ortadaydı. Her türlü açıklamayı dinlemeye hazırdım lakin Toygar gözümde masumiyetini çoktan yitirmişti. Bana kafa tutan bir rakip olma yolunda ilerliyordu. Bundan sonra ne olacağını zaman gösterecekti.

***

Sakin geçen iki bölümden sonra biraz olayların dozunu artırma zamanı gelmişti.

-Yaşanan mesele hakkında ne düşünüyorsunuz? Toygar başına buyruk mu davranıyor yoksa başka bir mesele olabilir mi? Tahminleriniz neler?

-Bu durum hakkında yapılan konuşmalar hakkında ne düşünüyorsunuz? Gökben, Müge ve Teoman'ın yaklaşımları nasıldı?

-Korkut kardeşine karşı nasıl bir tavır almalı? Tavır almalı mı?

Sonraki bölüm Suna'dan olacaktır.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top