3.1. Aspargon Gardiyanı

1426 Senesi - Yaz Mevsimi

ASPARGON HANLIĞI

Altınova Şehri - Hanedanlık Sarayı

Büyük Hanım Müge

Güneş doğmadan önce uyandım. Yaz sabahının tatlı esintisini balkonumda hissederek sarayın bahçesini izledim uzun uzun. Güneş tepelerin arasında göründüğünde Asya geldi yanıma. Beni yatakta göremeyince balkona çıkmıştı. Sabah selamlaşmamızın ardından birer kahve içmeye karar vermiştik. Asya raporları çalışma masama bırakarak yanıma geldi tekrar. Günün ilk ışıklarında rapor okumak istemiyordum.

Kahvelerimiz geldiğinde güneş tepeyi aşmıştı. Artık sıcaklığı hissediliyordu. Yirmi iki yıldır bu balkonda karşılamıştım güneşi. O da beni selamlıyordu hala bu balkonun sahibi olarak. Öncesi ve sonrasına baktığımda hayatımın büyük kısmının geçtiği topraklarda bu noktaya gelebileceğimi hiç düşünmemiştim. Evlatlarımın güvenliği benim için en önemli husustu. Onlara sapasağlam bir hanlık bırakmadan göçüp gitmemeye ant içmiştim. Belki de bu nedenle hala hayattaydım. Hanlığımız istediğim kadar güçlü değildi. Her şey pamuk ipliğine bağlı gibi hissediyordum. Bu da beni her an tedirgin ediyordu.

Özellikle son altı seneyi düşününce bu korkum daha da artıyordu. Gökben yerine İdil hanım olsaydı ve veliaht Balamir olsaydı içim daha rahat ederdi. Fakat Gökben'in bu saraya ne huzur ne de güç getirdiğini görmemiştim. İttifakımız başta güzel gitse de Gökben'in kendi bildiğini okuma huyu zaman zaman nüksediyordu. Onun yarattığı belirsizlikler ise hala sarayda kalmam gerektirdiğini hissettiriyordu.

Şimdiye kadar hanımlığın üstesinden geldi denilebilir miydi? Pek sanmıyorum. Ben olmasam pek çok şeyi kendi kafasına göre yapacak ve hanlığı çıkmaza sokacaktı. Hala kat etmesi gereken çok yol vardı. Kendini hanlığa adamadan hanımlık olmuyordu. Gördüğüm kadarıyla o kendini hala hanlıkla harmanlayamamıştı. Bir şeyler eksik kalıyordu. Bunca seneye rağmen hala ona karşı içimde bir şeyler rahatsız ediyordu. Çözemiyordum.

Asya'ya döndüm. "Hazırlıklar ne durumda?"diye sordum.

Asya, "Dünden başlamıştık zaten. Bugüne pek bir şey kalmadı."

"Hediyemizin son durumu nedir?"

"Her şey hazır hanımım. Handan Kayra hediyenizi çok sevecek."

"Gerçeği için tutturacak. Ama daha yaşı çok küçük."dedim gülümseyerek. Kayra en küçük torunumdu. Haremdeki yangından sonra Gökben düşük yapmıştı. Birkaç ay sonra ise yeni bir gebelik haberi vermişti. Yaz vakti aramıza katılmıştı Kayra. Şimdi ise beşinci yaş gününü kutlayacaktık. Torunlarım arasında en hareketlisi oydu. Ele avuca sığmaz bir kızdı. Bu halleri bana Toygar'ın çocukluğunu hatırlatıyordu. Biraz da Elçin'i görüyordum onda.

"Handan Kayra doğum günü için bayağı heyecanlıydı."

"Sabahı zor etmiştir. Hediyeleri düşüne düşüne uyuyamamıştır. Küçük hediyelerimize memnun olacaktır fakat asıl hediyeyi görünce ne yapacağını merak ediyorum." Gökben ve Korkut'la ortak bir hediye üstünde çalışmış Kayra'ya minik bir gemi ev yaptırmıştık. Tekerlekleri sayesinde yerde hareket ettirilebilirdi. Yaklaşık beş çocuk içinde çok rahat oynardı. Devasa bir şey değildi fakat Kayra'nın gemi sevdasını uzun bir süre yatıştırırdı. Kahvemin son yudumunu içtikten sonra derin bir iç çektim. "Zaman ne çabuk geçiyor Asya. Daha dün buraya yeni gelmiştik. Belirsizlikler içinde iktidar savaşına düşmüştük. Şimdi karşımızda olan neredeyse herkes mezarda. Biz ise doğum günü hazırlığı yapmanın keyfini çıkarıyoruz."

Asya gülümsedi. "Artık rahat nefes almanın vakti geldi. Hem Gökben Hanım da işleri üzerinizden büyük ölçüde aldı. Şimdi hayatı yaşama sıradı sizde." Gökben'i övmesi canımı sıkmıştı. Asya onun sakinliğinden memnundu. Ben ise rahatsızdım. Suna'nın sakinliğini hatırlatıyordu bana. Ve Suna ne zaman sakin kalsa her seferinde artan felaketlerle geri dönmüştü. Fakat Asya benim iyiliğimi düşündüğünden böyle söylüyordu. Hanlık için elimden geleni yapmıştım. Yıllar hızla geçmişti. Büyük bir yorgunluk çöküyordu artık. Eskisi kadar dinç hissetmiyordum kendimi. Etraflıca düşününce hayatı yaşamak nasıldı hatırlayamıyordum bile. Sanki her daim Aspargon'un gardiyanı olmuştum ve başka biri bunu yapamazdı.

"Gökben henüz kendini kanıtlamadı Asya. Bakalım karşılarına büyük dertler çıkınca ne yapacaklar. O vakit anlarım kenara geçme zamanımın gelip gelmediğini."

"Hanımım,"dedi başını yana eğerek, "yönetmek sizin ruhunuza işlemiş farkındayım. Lakin artık rahat etmenizi istiyorum. Bırakın hanlığın dertlerini han ve hanım düşünsün. Korkut Han herkese ve her şeye rağmen Gökben'i hanım ettiyse bundan sonra yaşanacak her şeye birlikte göğüs gersinler."

"Hanlıkta öyle olmuyor Asya. Han ve hanım olsan bile sancağa çıkmış ve tecrübe edinmiş hanzade olmadığı müddetçe sürekli diken üstünde olursun. Ne zaman ki tahtın sağlam varisi olur o vakit biraz daha rahat edersin."

"Sizin sancağa çıkmış varisiniz vardı."

"Korkut tahta çıktığında sancağında yeteri kadar tecrübe kazanmamıştı. Onu yalnız bırakamazdım. Şimdi en güçlü adayımız Balamir olabilirdi. İki sene sonra sancağa gönderirdik ve biraz daha rahat ederdim. Şimdi yedi sene bekleyeceğiz ki Göktuğ sancağa gönderilsin. Eh bir de tecrübe edinme süreci var. Bakalım ömrüm yetecek mi?"

"Belki yedi sene değil beş sene beklemek yeterlidir." Kaşlarım çatılarak ona döndüm. "Korkut ve Gökben beş sene sonra Handan Defne'yi sancağa gönderirlerse hiç şaşırmam."

"En son bir handan sancağa gönderileli kaç yüz yıl oldu acaba?"dedim alayla. "Ama gönderseler iyi olur tabii. Her çocuğun taht eğitiminden geçeceğinden bahsediyordu Korkut. Eğer gönderirlerse gerçekten ciddi olduklarını düşünürüm. Öyle ya da böyle tecrübesiz handan ya da hanzadeler varken benim işim bitmemiş demektir."

"Sancak yaşının büyütülmesi gerektiğini düşünmeseydiniz Korkut tahta çıkmadan evvel yeterli tecrübeyi edinebilirdi. Toygar'a göre üç sene geç gönderildi sancağa." Gözlerimi devirdim. Her şey yerli yerine oturmamışken veliaht hanzademi sancağa göndermek için acele edemezdim. Suna hala oyunlar tertip ederken, Altınova'da sular durulmamışken oğullarımı gözümün önünden ayıramazdım.

"Dönemin şartlarını bilmiyormuş gibi konuşma Asya. Suna'ya uyup Korkut'u erkenden gönderseydik orada başına bir bela gelmeyeceğini kim temin edecekti?"

"Siz nasıl diyorsanız öyle olsun."dedi Asya. Sonunda pes etmişti. Uzatmadan içeri geçtik. Raporları incelemeye başladım. Her şey yolundaydı. Sorunsuz geçen zamanları seviyordum. Haremin kaldırılması bir bakıma iyi olmuştu. Derdimiz tasamız azalmıştı. Hatunlar uygun şekilde dağıtılmıştı. Kimileri evlendirilmiş, kimileri konaklara hizmetçi olarak verilmiş, kimileri ise İdil'in kurulmasına ön ayak olduğu Kimsesiz Çocuklar Vakfı'nda eğitmen olmuştu. Gözdeler uzun süre kalmaya devam etse de sonunda Korkut'un yanına gidemeyeceklerinden emin olunca onlar da ayrılma taleplerini iletmişti.

Öğlene doğru kızım Bengü'nün geldiği haber verildi. Bilgecik valiliğini bırakması konusunda ikna olmuştu sonunda. Artık Toraman Bey'le birlikte Altınova'da yaşıyorlardı. Tabii torunlarım Doğan ve İmge'yi de daha sık görebiliyordum. Kızım içeri girdi. Koyu kırmızı ve siyah tonlarındaydı elbisesi. Koyu renkleri daha çok seviyordu. Yaz olmasına rağmen vazgeçmiyordu. Elbisesinin kolları siyah, önü koyu kırmızıydı ve siyah şeritler geçiyordu. Eteğinin de alt katı koyu kırmızı ve arkasına gelen kısmı siyahtı. Yakut kolye boynunu süslüyordu. Parmağında obsidyen yüzük vardı. Usulünce reveransını yaptı ve yüzünde büyük bir gülümsemeyle yanıma geldi. Birbirimize sarıldıktan sonra sedire geçtik. "Hoş geldin güzel kızım. Akşama doğru ailenle birlikte gelirsin diye düşünmüştüm."

"Onlar sonra gelecek. Sizinle konuşmak istediğim bazı şeyler vardı bu sebeple ben erken geldim."

"Bir sorun mu var?"dedim kaşlarım çatılarak. Yüzüne tatlı bir tebessüm yerleştirdi.

"Aslında sorun denilemez. Bir süredir konuşmak istiyordum ama işte insan evlatlarından ayrılmaya hazırlayamıyor kendini bir türlü."dedi buruk bir ifadeyle.

"Ne oldu? İmge'ye bir talip mi çıktı?"diye sordum. Ben de garip hissetmiştim kendimi böyle söyleyince. Benim küçücük torunum ne zaman büyümüştü de evlenecek yaşa gelmişti.

"Çevreden talep iletenler oluyor elbet ama öylesine biriyle olması uygun düşmez. Güçlü ve köklü ailelerle olmasını istiyorum ikisinin de. Hanedanımıza sadık hanlığımıza güç katacak evlilikler yapmalılar. Sıradan kişiler değiller."

Memnun bir ifadeyle gülümsedim. "Doğru düşünmüşsün. Doğan da İmge de hanedan mensubu. Basit evlilikler yapamazlar." Derin bir nefes aldım. "Aklından neler geçiyor?" Önce onun fikrini dinlemek istiyordum. Sonra kendi düşüncemi söyleyecektim.

"İmge için Bilgecik valisinin oğlunu düşünüyorum. Orası önemli ve bizden birinin orada devam etmesi işimize yarar. Hem ticaret yolları üzerinde hem de Gerbena ve Hasbükan'da bir sorun çıkarsa asker yollayabilecek önemli bir vilayet." Fena fikir değildi. Ama benim aklımda başka bir şey vardı. "Doğan içinse Altınova'dan köklü bir aile olsun istiyorum. Kekevizadelerde veya Azizoğlularda genç bekar bir hatun vardır." Hanedana en yakın iki aile. Elbet birer hatun bulunurdu fakat Doğan için de önerim başka olacaktı. "Ne dersiniz?"

"Güzel düşünmüşsün kızım. Lakin benim aklımda başka şeyler var."

Gülümsedi. "Öyleyse daha güzel bir öneri gelecek demektir." Beni tanıyordu artık.

"Bilgecik önemli vilayetlerden biri. Haklısın. Lakin Altınova'dan sonra en mühim vilayet veliaht sancak vilayeti olan Ecrinok'tur. Veliahtımız Gökben'den olma çocuklardan biri olacağına göre Ecrinok'ta bizden birinin olması çok daha önemli hale gelir." Bengü bu fikri sevdiğini belirten bir ifadeyle beni dinliyordu. "Şimdiden oraya yerleşsin. Herkesi tanısın. Eli kolu uzasın ki veliahtımız oraya yerleştiğinde her adımından haberdar olalım."

"Çok güzel düşünmüşsün hanım annem."

"Tabii İmge'nin bu işlere yatkınlığı çok önemli. Altından kalkabilir mi? Aşk evliliği olmayacağının farkında mı? Politik bir konumda olduğunu biliyor mu?"

"Kesinlikle her şeyin farkında. Aşık olduğum adamla evleneceğim diye bir düşüncesi yok. Hanedanlığımıza en uygun olacak aday kimse onunla evlenirim diyor." Gülümsedim. "Bu işin üstesinden gelir."

"Güzel. O vakit iki seçeneğimiz var. Ecriniddin veya Recaizade." Ecriniddinlerin geçmişi her daim tedirgin edici olmuştur. Recaizadelerin hanedana sadakati daha yüksekti. Fakat bir şekilde Ecriniddinler kendilerini önde tutmayı başarıyordu. Bu sebeple ilk bağlantıyı onlarla kuracaktım. Bu sırada Recaizadelerdeki adayları da incelemeye başlayacaktım. "Doğan'a gelince," Bengü'nün yüzündeki gergin gülüş gözümden kaçmamıştı. "İmge'nin tersi mi düşünüyor?"diye sordum.

"Biraz öyle. Ona göre evlilik politik olmamalıymış. Sevmediği bir hatuna dokunamazmış. Konuyu ne zaman açsam sert bir şekilde kapatıyor."

"Bak sen..."dedim. Doğan şaşırtmıştı. "Hayatında biri mi var yoksa? Dediğin gibi sert çıkışlar yapıyorsa belki çoktan biri gönlüne düşmüştür."

"Yok. Sanmam. Olsaydı şimdiye kadar illa ortaya çıkardı."

"Teklifimize nasıl karşılık verecek sence?"

"Karşı çıkar tabii. Ama ikna edebiliriz. Sana saygısı sonsuz. Seni kırmaz."

"Hanedanlık için herkes üzerine düşeni yapmalı."dedim ellerimi önümde birleştirerek. İnci yüzüğümle oynadım bir müddet. Sonra başımı kaldırdım ve Bengü'nün gözlerine bakarak konuştum. "O vakit onun istediği şekilde bir evlilik ayarlamaya bakalım. Kendi tercihi olduğunu düşünmesini sağlayacağız. Acelemiz yok."

"Onun için kimi düşünüyorsunuz?"

"Alemgirler birleşme için en uygun aday."dediğimde şaşırmıştı. "Bize sadık olan Alemgirleri yakın takibe alacağım. Genç hatunlardan hangisinin uygun olacağına karar verdiğimde planımızı uygulamaya başlayacağız." Alemgirler bizim tahta çıkışımızdan sonra kendi içlerinde ikiye ayrılmıştı. Saraya yakın olanlar kendilerini geri çekerken orduya yakın olanlar daha da yaklaşmıştı. Bu ayrılık iki aile arasında epey sorun olmuştu fakat kabullenmişlerdi.

Bengü, "Her zamanki gibi yine en iyisini düşündün hanım annem." İç çekti. "Zaman ne çabuk geçti böyle. Evlenecek yaşa geldiklerinin farkındayım ama onlardan ayrılacağım için de bir o kadar üzgünüm."

"Adaylar belli olana kadar vaktin var. O vakte kadar güzel zamanlar geçirin."dedim gülümseyerek. "Hem başka ülkeye gitmiyorlar ya. Canın istediğinde ziyaret edebileceğin mesafedeler."diye teselli ettim. Evlatlardan ayrılmak zordu. Lakin biz sıradan insanlar değildik. Hanedanımızın gücü için yapmamız gereken fedakarlıklar vardı. Yönetmek bize düştüyse gücü elimizde tutmak da bize düşüyordu. Boş hayaller peşinde koşmak hanedan kanı taşıyanlara göre değildi.

Akşama doğru Toraman, Doğan ve İmge; Burçin, Tunç ve oğulları İlker; Ulaş, Ayana ve kızları Hazal saraya gelmişti. Doğum günlerini her zaman aile arasında yapardık. Daha güzel ve samimi olurdu. Saray karmaşasından sıyrılıp aile üyelerinin bir araya gelebildiği sıcak anlardı. Şevval ve Aydan da bahçedeki yerini almıştı. Balamir çoktan gelmişti. Doğan'la sohbet ediyordu. Hazal ve İlker kendi aralarında oynuyordu. Aydan İmge'yle bir kenara geçmiş sohbet ediyordu. Şevval ise yanımıza geldi. Kestane rengi saçlarını alttan topuz yapmıştı. Mavi bir elbise giymişti. Kollarından tüller sarkıyordu. Belinde gümüş bir kemer vardı. Başında taç yoktu. Lakin sade gümüş ve safir küpeler takmıştı. Kolyesi küpelerin takımıydı. Gözlerine hafif sürme çekmiş dudaklarını renklendirmişti.

"Hoş geldin Şevval. Bugün güzel görünüyorsun."dedim gülümseyerek. O da gülümsedi.

"Kendimi uzun zamandır ihmal etmiştim. Artık toparlanmanın vakti geldi." Haremin kaldırılması onu da etkilemişti. Hanzen ünvanı alınmıştı ve uzun süre karşı çıkmıştı bu duruma. Aydan ve Balamir de kolay alışamamıştı yeni ünvanlarına. Her daim han çocukları olacaklarını hatırlatsam da özellikle Aydan çok rahatsızdı. Bunun bir sonucu olarak Defne, Göktuğ ve Kayra'dan daha da uzaklaşmıştı. Balamir daha kolay kabullenmişti. Kardeşlerinden almıyordu hıncını.

Daha sonra Korkut, Gökben ve çocukların geldiği duyuruldu. Birbirleriyle uyumlu giyinmişlerdi. Krem, altın ve kırmızı renklerinden oluşuyordu kıyafetleri. Aspargon Hanedanlığının bilindik renkleriydi. Han ve Hanım önemli günlere bu renkleri kullanırdı. Göktuğ Gökben'in, Defne ve Kayra Korkut'un yanındaydı. Defne büyüdükçe Gökben'e daha çok benzemişti. Dalgalı saçları iyice kumrallaşmış, teni açılmıştı. Gözlerini babasından almıştı. Göktuğ'nun saçları daha koyuydu. Gözleri de kahverengiydi. Bakışlarındaki sertlik Korkut'a benziyordu. Kayra ise simsiyah saçları ve buğday teniyle tam bir Aspargon hatunuydu. Yüz hatları Gökben'i andırsa da bakışları ve dudakları Korkut'tan geliyordu.

Kayra'nın elindeki sargı dikkatimi çekti. Yine son anda bir kaza geçirmişti belli ki. Yanımıza geldiklerinde hepsi etrafıma doluştu. Defne hemen yanıma sokuldu ve ellerini belime sardı. Göktuğ selamlaştıktan sonra abisi Balamir'in yanına koştu. Kayra da Hazal ve İlker'in yanına gitmek için çok istekliydi. Fakat durdurup kolunu sordum.

"Önemli bir şey değil. Azıcık kesildi."dedi dişlerini çıkarıp muzipçe gülümseyerek. İşaret ve baş parmağını birbirine yapıştırıp küçüklüğünü göstermeyi de ihmal etmedi.

Gökben, "Azıcık mı?"dedi onaylamayan bir tonla. "Dikiş atılması gerekti!"

"Ne? Ne oldu?"dedim endişeyle.

Korkut daha sakindi. "Kılıçlarla oynamak istemiş. Benimkilerden birini almaya çalışırken düşürmüş ve koluna değmiş. Kendi müdahale etmeye çalışmış ama durum biraz ciddi olunca şifahanenin yolunu tutmuş."

"Tüm bunlar olurken Eda Hatun neredeymiş? Silah odasına nasıl girmiş? Muhafızlar nasıl izin vermiş?"diye sordum suçlarcasına Gökben'e bakarken.

"Eda Göktuğ'yu hazırlıyordu Büyük Hanım. Silah odasına ise oyunla girmiş. Kayra muhafızları nasıl kandıracağını iyi biliyor. Babam hançer takımlarını istedi ben götüreceğim demiş." Kayra sırıtıyordu. Fakat ne ben ne de Gökben bu durumdan memnun değildik. Kayra'nın oyunları bazen tehlikeli sonuçlar ortaya çıkarabiliyordu.

Korkut, "Kayra'nın her zamanki hali. Kolun kopmadığı için şanslısın kızım."diyerek araya girdi. Kayra ise umursuzca omuz silkti.

Defne, "Sana bir şey olacak diye her gün endişeleniyorum kardeşim. Biraz daha sakin oyunlar oynayamaz mısın?"dedi sevecen bir şekilde. Fakat Kayra omuz silkti. "İyi! Bir gün bacağın kırılırsa üç ay yatmak zorunda kalırsın. O zaman hepimiz rahat ederiz!"diye çıkıştı bu defa. Elimi Defne'nin omzuna koydum. Endişesini anlıyordum.

"Hadi kardeşlerinizin ve kuzenlerinizin yanına gidin. Yemekler gelene kadar doya doya oynayın."dedim ve Defne kardeşini de alarak uzaklaştı.

Bengü, "Geçmiş olsun. Kayra'nın olayları hiç bitmeyecek galiba. Aynı Toygar gibi. Onun da hep peşinde koşardık."

"Elçin'i de unutmayalım."dedim gülerek.

Korkut, "Evet. Amcasına da halasına da benziyor."

Gökben, "Amcasıyla arası pek iyi. Bir araya geldikleri her seferinde birlikte yaramazlıklar yapıyorlar. Gültekin ve Gülsema da onlara katılıyor."

Burçin, "Onlar yokken de İlker'le yaramazlık peşindeler hep."dedi gülerek.

Hepimiz gülüştük. Kayra doğduktan sonra saraya güzel bir hava getirmişti. Bunu inkar edemezdim. Son zamanlarda yaşanan kasveti biraz olsun dağıtmıştı onun telaşı. Gözlerim Gökben'in karnına gitti. Gebeydi. Kayra'dan sonra iki düşük yaşamıştı. Bu üçüncü gebeliğiydi. Dördüncü ay bitmek üzereydi. Ara ara kanamaları oluyordu. Bu nedenle sıkı takipteydi. Rahmi bebek kabul etmiyordu işte. Neden ısrar ediyordu ki?

"Gebeliğin nasıl ilerliyor? Kendini nasıl hissediyorsun?"diye sordum.

Gökben elini karnına götürdü. "Şimdilik her şey iyi Büyük Hanım. Alakanız için teşekkür ederim." Bir de gebelik gerginliği vardı. Her şeye herkese soğuk ve mesafeliydi.

Masaya bir sessizlik çöktü. Herkes olanları biliyordu. Bu gebeliğin sonuna kadar gideceğine kimsenin inancı yoktu. Fakat Gökben nedense bu defa daha umutluydu. İlk üç ayı geçtiği içindi. Fakat hekim kadın da ebe kadın da rahmin güçsüz olduğu konusu da hemfikirdi. Ona da söylenmişti bu. Yedinci aya girmeden bebeğin hayatta kalıp kalamayacağına dair kesin bir şey diyemeyiz demişlerdi.

Korkut, "Yemekler ne zaman gelecek? Ben çok acıktım. Bugün amcamla talim yaptık. Uzun zaman oldu değil mi amca?"diyerek hem sessizliği bozdu hem konuyu değiştirdi.

Ulaş, "Evet. Paslanmışız Korkut. Yaşlanıyoruz."

"Siz de yaşlanıyoruz diyorsanız artık..."dedim gülerek.

Korkut, "Siz hanımlar kağıt üstünde işleri hallederken biz meydanlara dökülüyoruz. Erken yaşlanmamız normal."

İşkızlara yemekleri getirmelerini söyledim ve servis başladı. Çocuklar kendi halinde oynuyordu. İzlemeyi sevdiğim manzaraydı. Tüm aile bir arada değildik ama bu da yetiyordu. Diğer torunlarımı merak ediyordum. Ayça ve Elçin torunlarımın portrelerini göndermişti. Kocaman olmuşlardı. Fırsat buldukça mektuplaşıyorduk onlarla. Fakat Çiğdem, Boris ve Angela'dan hiçbir haber yoktu. Artık karşı cephelerde olduğumuzu kabullenmiştim. Çiğdem ve Tunay'ı oraya gönderirken böyle olacağını düşünmemiştim. Onları da Aspargon'da tutabilirdim. Ama dış düşmanlıkları evlilik yoluyla bitirebileceğimi düşünmüştüm. O dönem bizim için çok kritikti ve ben bu yolu seçmiştim. O dönem Aspargon için en doğrusu buydu.

"Hanım annem?" Bengü'nün sesiyle kendime geldim.

"Daldım bir an."diye yanıtladım onu. Yemeğimi yemeye devam ettim. Sonra en güzel tatlılar geldi ve hediye faslı başladı.

Herkes Kayra'nın seveceği tarzda bir şeyler almıştı. Küçük tahta kılıçlar, ok yay takımları, tahta toplar, oyuncak gemiler ve askerler. Defne ve Aydan hediyelerini aynı anda vermişti. Defne ince işçilikli bir el aynası yaptırmıştı. Aydan ise aynayla takım olacak şekilde bir tarak yaptırmıştı. Kayra bu hediyelere bakarken dudağı büküldü ve kaşları çatıldı. Ablalarına ne bu der gibi bakmaya başladı.

Defne güldü, "Aydan ablamla düşündük taşındık ve sana bu hediyeyi yaptırmaya karar verdik. Biraz hatun olduğunu hatırlarsın diye."

Aydan, "Bahçede koşturmaktan zaman bulamıyorsun ama en azından bakıcınız Eda Hatun sabahları saçlarını tarar."dedi. Aydan kendini geri çekmeye çalışsa da Defne bir şekilde onunla yakınlaşmayı başarıyordu. Eski krizleri atlatmışlardı ve onları böyle görmek beni mutlu ediyordu. Defne ablasının huyuna alışmıştı ve vazgeçmeden ona yaklaşmaya çalışıyordu.

Kayra, "Aman ne güzel bir hediye. Ben daha kaç yaşındayım haberiniz var mı? Beş! Süslenmek için biraz erken!" Aynayı ve tarağı kenara koydu. Bahçede koşmak için hamle etti.

Korkut, "Dur bakalım. Asıl hediye şimdi geliyor."dedi ve muhafızlara işaret yaptı. Kayra merakla etrafa bakmaya başladı. Nihayet üzeri örtüyle kaplı hediyemiz göründü. Taşlı yolun üzerinden geçerken takırtılar yapıyordu. Kayra merakla ayağa fırladı.

Bu defa, "O ne?"diyerek hediyeye koşmak istedi ama Korkut tuttu.

"Sabırlı ol biraz."

"Hadi baba söyle açsınlar." Yanımıza kadar gelince durdular ve örtü açıldı. Bizim için kayık sayılabilecek büyüklükte küçük bir gemi ortaya çıktı. Destekleri açıldı ve sağlamca yere koyuldu. Kayra ışıl ışıl gözlerle gemi evine bakıyordu.

"Haydi küçük kaptan keşfet gemini."dedi Korkut ve Kayra koşarak gemiye çıktı.

"Odaları bile var!"dedi heyecanla ve alt kata inip yandaki pencereleri açıp el sallamaya başladı. "Gelsenize."dedi kardeşlerine.

"Herkesi aynı anda taşımaz. Beş kişiden fazla binmeyin."dedim hemen.

Korkut, "Hiçbir şey olmaz hanım annem. Bununla savaşa bile gidebiliriz. Ayaz Bey tasarladı. En son onun kontrolünden geçti."

Kayra, "Yaşasın! Elçin halamla ben de savaşa gideceğim!"diye bağırdı içeriden.

Göktuğ, "Kayra gidiyorsa ben kesin gidiyorum."diye seslendi.

Defne, "İkiniz de hiçbir yere gitmiyorsunuz!"diye azarladı onları.

Balamir, "Burada birileri savaşa gidecekse o benim."diye kendini öne çıkardı. "En büyük bensem savaşa da en önce ben giderim. Öyle değil mi han babam?"

Korkut, "Öyle tabi aslanım. Önce sen sonra Aydan."

Aydan, "Ben sarayı korurum han babacığım. İkimiz birden gelirsek saraya kim bakacak?"

Korkut, "Doğru söyledin aslan kızım. Sen saray işlerini yürüt."

Şevval soğukça, "Handanlar dururken Aydan'a düşmez o mesele."diyerek tüm neşemizi bozdu. Ben de Korkut da soğuk bir ifadeyle ona bakıyorduk. Durup dururken keyif kaçırmadan edemiyordu. "Hatun ve Beylerin ne derece önemli olduğunu herkes bilir. Boş hayallere kapılmasını istemiyorum." İmalı konuşmasına inatla devam etmişti.

Korkut, "Aydan kardeşlerine yol gösterebilecek tecrübeye sahip olabilir. O da Balamir de benim için oldukça kıymetli."

"Yine de bir handan veya hanzade değiller. Amacım size karşı çıkmak değil Korkut Han lakin saray düzeninde kıymetli olmak aynı değeri görmek anlamına gelmiyor."

Gökben, "Biz Aydan ve Balamir'in saray düzeninde oldukça önemli konumlarda olabileceklerini düşünüyoruz. Eğitimleriyle de bu yönde ilgileniyoruz Şevval Hatun. Geleceğin Baş Danışmanı veya Baş Komutanı olabilirler."

"Nihayetinde geleceğin han veya hanımı olamayacaklar."

"Evlatlarımın üçünün birden tahtta oturamayacağı gibi tahta kim geçerse geçsin diğer ikisi de kenara atılmayacak. Aynı şekilde Aydan ve Balamir de han evladı olarak hanlıkta önemli işler başaracaklar. Biz bu konuda destekleyici olacağız." Gökben'in Aydan ve Balamir'e karşı tutumu her daim böyleydi. Zaten durumu kritik olan çocukları bir de o sarsmıyordu. Bu açıdan takdirimi kazanıyordu.

Şevval yüzünde alaycı bir gülümseme ile dinliyordu. "Herkes sancak yaşına geldikten sonra göreceğiz neyin nasıl olacağını nasılsa. Umarım kızım sizin yüzünüzden büyük hayal kırıklıkları yaşamaz."dedi son olarak. Korkut da Gökben de susmayı tercih etti. Şevval huyunu değiştirmemekte ısrarcıydı. Annesi böyle yaparken Aydan'ı nasıl kendimize çekecektik bilmiyordum. Düşmüş Saray'a göndermeyi çok kez düşünmüştüm. Fakat o zaman Aydan daha fena etkilenirdi. Balamir bile annesinin yokluğunu zor kabullenmişti. Aydan ondan da hassastı. Öfkeyle soludum sadece. Herkesin içinde Şevval'le tartışmaya niyetim yoktu.

Ben de torunlarımı izlemeye devam ettim. Kendi aralarındaki tatlı tartışmaları devam ediyordu. Kuzenleri de katılıyordu bu muhabbete. Zaman zaman uzaklaşıyorlar sonra yakınlaşıyorlardı birbirlerine. Gönlümden geçen her daim birbirlerine destek olmalarıydı. Fakat gelecekte kimin ne yapacağını kestirmek zordu. Bu belirsizlik kenara çekilmemin önündeki en büyük engeldi. Sanki kenara çekilirsem herkes dağılır, oğullarım ve torunlarım kendi aralarında savaşmaya başlar ve bunu fırsat bilen düşmanlar Aspargon'a saldırırmış gibi hissediyordum. Aspargon'un gardiyanı bendim ve son nefesime kadar hanlığımı korumaya devam edecektim.

***

İlk bölüm her zamanki gibi sakin başladı. Son bölümlerin hareketinden sonra biraz sakinlik iyidir diye düşünüyorum.

-Bengü'nün çocukları İmge ve Doğan'ı evlendirme konusundaki düşünceleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Müge'nin seçimleri nasıldı?

-Balamir, Aydan, Defne, Göktuğ ve Kayra'nın biraz daha büyümüş hallerini nasıl buldunuz? Haklarında ne düşünüyorsunuz? Kafanızda bir veliaht var mı 😁 Yoksa seçim yapmak için erken mi?

-Müge'nin hanlık ve hanlıkta kendine biçtiği rol hakkında düşünceleriniz nedir? Haklı mı? Müge olmasa hanlık felakete sürüklenir mi?

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Destekleriniz sayesinde yükseliyoruz hep birlikte 😊

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top