23. Kendine Özel


1412 Senesi - Güz Mevsimi

ASPARGON HANLIĞI

Ecrinok - Yedi Gürgen Sarayı

Hanzade Korkut

Savaş çetin geçmişti. Zaferle dönmüştük. Kutlamalar üç gün sürdü. Halkımla bütünleştim. Duru hatun ve İdil hatunun gebelikleri duyurulmuştu. Bunun için de ayrı tebrik edilmiştim.

Kısa sürede Ecrinok tarafından kabul görmüştüm. Köklü ailelerin reisleriyle aram iyiydi. Özellikle Ecriniddin ve Recaizade aileleriyle yakın ilişkiler kurmaya başlamıştık. Ayrıca iki evladım olacaktı. Mutlu olmam gerekirdi. Fakat ben hiç mutlu hissetmiyordum. Gökben'den bir kelam gelmemişti ya ben hissetmeyi unutmuştum.

Hiçbir sebep bulamıyordum neden yazmadığına dair. Seferden önce her fırsat bulduğunda yazan hatuna ne olmuştu? Yoksa bu da Handan Suna'nın oyunlarından biri miydi? Onun yazmasına engel mi olmuştu? Bu yüzden mi yazmamıştı?

Seferden sonra onu almaya gidecektim fakat fırsatım olmamıştı. Ayrıca anlamını bilmediğim bu mesafe canımı sıkmıştı. Zafer haberini çoktan almış olmalıydı. Bir tebriği bile çok görmüştü.

Günler sonra dayanamayıp ben yazmıştım ona ve cevabı beklerken günlerim daha kasvetli geçiyordu. Hanım annemden bile daha fazla mektup almıştım. Fakat Gökben'den hiçbir şey gelmemişti. Beklemek can çekişmek gibiydi artık.

Odamın kapısı tıklatıldı. Gel dememle kapı muhafızı içeri girdi ve İdil hatunun beni görmek istediğini söyledi. İçeri almasını istedim. Aslında yalnız kalmak istiyordum fakat günlerdir beni görmek istiyordu hatun.

Önümde reverans yaptı ve birkaç adım yaklaştı. "Hanzadem, yüzüne hasret kaldım." Eli belirginleşen karnında gezindi. "Hatta yüzüne hasret kaldık." Gülümsedim. Ayağa kalkıp yaklaştım. Ben de elimi karnına götürdüm. İçeride küçük bir bebeğin büyümekte olduğunu düşünmek beni heyecanlandırmıştı. Yine de bir şey eksikti. Bu hayali Gökben'le Altınova'da kurmuştum. Fakat yanımda İdil hatun vardı şimdi karnında çocuğumuzla.

"Beni endişelendiriyorsun Korkut. Günlerdir yüzün gülmüyor. Savaşta kötü bir şey mi oldu?" Başımı iki yana salladım. Sedire geçtik. Oturunca elimi tuttu. "Ben seni tanırım. Bir şeyler canını sıkıyor." Ona canımın Gökben'e sıkıldığını söyleyemezdim.

"Yoruldum hatun."dedim. Yüzü bozuldu.

"Gene mi ismim unutuldu?"dedi küskünce. Yanağını sevdim gülümseyerek.

"Olur mu öyle şey İdil. Adını unutur muyum? Sen bende ayrı bir yere sahipsin. Öyle dediğime bakma." Bir bakıma doğruydu. Bende yeri ayrıydı. Fakat artık bir şey değişmişti. Kalbim Gökben için atıyordu. Geçmişin hatrına İdil'e haksızlık yapamazdım. Burada mutsuz olmasını istemezdim. Yine de gerçek buydu: ben Gökben'e aşıktım.

"Omuzlarını ovayım mı?"dedi istekle. Başımı iki yana salladım.

"Sen evladımızı taşıyorsun. Kendini yormamalısın. Birkaç güne geçer." Arkama yaslandım. O da başını omzuma yasladı. Bir süre öylece oturduk sessizce. Sonra kapım çaldı. Gel dedim. Muhafız Ayaz Bey'in geldiğini söyledi. Heyecanla kalkacak oldum. İdil'in omzumda olduğunu hatırladım. "Sen odana dön İdil."dedim. Gözleri dikkatle kapıya odaklanmıştı.

"O hatundan haber mi getirdi sana?"diye sordu sertçe. Ayağa kalktım. O da hızla kalktı. Kaşlarım çatılarak ona döndüm. "Bu mu canını sıkıyordu?"sesi yükselmişti.

"Diline hakim ol hatun!"diye uyarmak zorunda kaldım. Tavana baktı bir süre. Sonra koyu gözleri beni buldu.

"Bir hayalin peşinde koşmaktan mı beni kenara atıyorsun?"dedi bana doğru bir adım atarak. Muhafızın önünde benimle tartışmaya başlaması karşısında şaşkına dönmüştüm.

"Sen çık, Ayaz Bey biraz beklesin."dedim adama. Adam çıkınca öfkeyle İdil'e döndüm.

"Muhafızın önünde bana hesap sorarak ne yapmaya çalışıyorsun?"diye sordum sertçe.

"Benim yanımda o hatun için heyecanlanarak asıl sen ne yapmaya çalışıyorsun? Senin yerin burası. Burada ben varım. Evladımız olacak! Ama sen o hatun uğruna,"derken elleriyle karnını kavrayarak inledi. Fakat hınçla parlayan koyu gözleri tekrar beni buldu. Çektiği acı yüzünden belliydi. "O hatun uğruna beni siliyorsun! Bizi siliyorsun!" Bir kez daha iki büklüm oldu inleyerek.

"İdil, senin neyin var?"diyerek ona yaklaştım. Yere çökmüştü acıyla. "Hekimbaşını, ebe kadını çağırın!"diye haykırdım. Kapının önünde bir koşuşturma oldu. İdil'i kollarımın arasına aldım. "Sakin ol. Lütfen sakin ol. Ayaz Bey Akyel hakkında rapor veriyor bana."diye uydurdum. "Lütfen derin nefes al." Kollarımın arasında ağlamaya başlamıştı.

"Bebeğim, bebeğime bir şey olmasın." Gözyaşları yanaklarından akın akın inerken karnına sarılmıştı sıkıca.

"Bir şey olmayacak. Bebeğimiz iyi olacak."dedim. Elimi karnına götürdüm. Bir şey demedi. "Babası gibi güçlü annesi gibi azimli olacak o."

"Korkut, bir şey yap."dedi hıçkırıklarının arasında. Kapılar hızla açıldı. Ebe kadın yanında hekimbaşıyla içeri girdi. Birkaç kişiyle birlikte İdil'i yatağa taşıdılar. İdil acıyla inliyordu. Ebe kadın hekimbaşını dışarı çıkardı. Yardımcılarıyla İdil'in elbisesini çözdüler. Hızla muayene etti.

"Zadesen İdil, sakinleşmek zorundasın. Bebeğe zarar vereceksin."dedi. Fakat İdil sakinleşecek gibi değildi. Yanına oturdum. Ellerini tuttum. Saçlarını okşadım.

"İdil, sakin ol güzel gözlüm. Bebeğimizi düşün. Bizi düşün." Gözleri inanmayan ifadelerle bendeydi. Alnını öptüm şefkatle. "Benim senden başka gözdem olabilir mi?"diye fısıldadım. "Bunu yapma bize." Başını iki yana salladı. "Sen benim en kıymetlimsin İdil." Sancıları biraz daha azalmıştı.

"Kanamayı durdurdum."dedi ebe kadın. "Sakinleştirici şurup hazırlayacağım. Fakat ölçülü kullanman gerek Zadesen İdil. Sakin kalman gerek. Sinirlenmemelisin. Eğer sinirlenir kendini üzersen hamileliğin riske girer. Durum bunu gösteriyor. Doğuma kadar yatakta geçirirsin."

"Sakinleşir benim İdil'im."dedim yanağını severek. Bir süre daha yanında bekledim. Üzerine yatak örtüsünü çektim. Kızlara İdil için yeni kıyafetler getirmelerini söyledim. Sakinleşmişti. Gözlerini kapatmıştı.

"Uyumak istiyorum."diye fısıldadı. Alnını öptüm. Kalkacak oldum. "Gitme. Beni bırakma."dedi usulca.

"Bırakmam."dedim. Yalan söylemiştim. Bebeğimiz için yalan söylemiştim.

Ertesi sabah erken uyandım. Sakince kalktım İdil'in yanından. Koridora çıktım. Ayaz Bey'i yerleştirdiğimiz odaya gittim. Geldiğimi haber vermelerini söyledim. Ayaz Bey hemen kalkıp hazırlandı. İçeri girdim.

"Geçmiş olsun Hanzade Korkut. Dün gece talihsiz bir olay yaşadınız. Her şey yolunda mı?"

"Sağol Ayaz Bey. Her şey yolunda. Söyle, bir haber getirdin mi?"diye sordum hemen. Başını aşağı yukarı salladı. Aynı muhafazayla göndermişti Gökben yanıtını. Muhafazayı aldım. "Teşekkür ederim her şey için. Kahvaltıdan sonra görüşelim tekrar."dedim ve çalışma odamın yolunu tuttum. Yatak odamın yanındaydı. Ara kapıyla birbirine bağlanıyordu odalar. Ara kapıyı kilitledim. Masamın başına geçtim.

Muhafazanın kapağını açtığımda kalbim heyecanla atmaya başlamıştı. İçinden parşömeni çıkardığımda onun teninin kokusunu alır gibi olmuştum. Belki de hayaldi. Fakat onun bu kağıda dokunduğunu bilmek bile onun hayaliyle beni sarhoş etmeye yetiyordu. Parşömeni açtım.

Hanzade Korkut,

Kaşlarım çatıldı birden. Bu nasıl bir başlangıçtı böyle? Hızla devamını okumaya başladım.

Size ne cevap vereceğimi bilmiyorum. Mektubunuzu okuduğumdan beri size vereceğim cevabı düşünüyorum. Bildiğim bir şey varsa o da bunun anlamsızlığıdır.

Siz orada iki evlat beklerken benim burada boş hayallere kapılmam ne kadar doğru olur? Olmayacak bir şeydi aramızda geçenler. Gençlik hevesiydi belki. Belki benim toyluğumdu size kapıldığımı sanmam. Siz benim için ancak uzak bir hayal olabilirsiniz. Ötesi mümkün değil.

Lütfen bir daha bana yazmayın. Bana yazmanız sadece işleri daha zor duruma sokar. Ne Handan Suna beni size verecek ne de siz beni ölene dek sevgiliniz olarak göreceksiniz. Bir rüyaydı ve uyandım. Baba olacağınız için sizi gönülden tebrik ediyorum. Lütfen ailenizle alakadar olun.

Beni unutun.

Kaç kere aynı satırları okudum bilmiyorum. Defalarca kalbime hançer gibi inen her cümleyi kaç kez beynime yazdım bilmiyorum. Bu satırları kim yazdı bilmiyorum. Kalbim sıkışırken bildiğim tek şey bunları Gökben'in yazmadığıydı. Eminim Handan Suna yazdırmıştı bu satırları ona.

Benim Gökben'im böyle bir dil kullanmaz. Benim Gökben'im benden vazgeçmez. Handan Suna'nın bir oyunuydu bu da! Onu aklıma soktu ve aklınca beni körükleyerek Gökben'e olan düşkünlüğümü artıracak.

Onu düşünmeden geçirdiğim bir an bile yoktu zaten! Bütün bunlara ne gerek vardı? Başıma ağrılar girmişti. Midem sancılanıyordu. Gökben kendi isteğiyle yazmamıştı. Evet, emindim. O yazmış olamazdı. Hızla odadan çıktım. Ayaz Bey'in odasına gittim.

"Ayaz Bey, mektubumu Gökben'e verdin değil mi? Handan Suna'nın eline geçmedi değil mi?"

"Evet Hanzadem. Tıpkı istediğiniz gibi yaptım. Gökben hatun mektubu alınca odasına çıktı. Sonra Handan Suna gördü mü bilmem. Fakat o gece görmediğinden eminim."

"Peki cevabı Gökben mi yazdı? Bir şey dedi mi? O mu verdi sana."

"Evet Hanzadem. Bizzat o verdi elime ve yazdığı her satırı dikkate almanızı söylememi istedi." Hızla soluk alıp vermeye başladım. "Bir sorun mu var Hanzadem?" Başımı iki yana salladım. Parmaklarım öfkeyle avuçlarıma kapandı. Fırtına gibi çıktım odadan.

Atıma bindiğim gibi Ecrinok'ta dört nala gittim. Öfkeden deliye dönmüştüm. Neden? Neden böyle olmuştu? Neden öyle yazmıştı? Neden beni görmek istemiyordu? Boş hayaller, gençlik hevesi, uzak bir hayal... "NEDEN?!"diye haykırdım çayırların ortasında.

Neden böyle düşünüyordu? Ona ne kadar kıymet verdiğimi görmüyor muydu? Handan Suna mı çelmişti aklını? Neden vazgeçmişti benden? Neden kenara atmıştı bizi? Öğrenmek zorundaydım.

Hızla geri döndüm ve bir mektup yazdım ona.

Gökben'im, her şeyim, kalbimdeki hasretim,

Yazdıklarına anlam veremedim bir tanem. Neden birden benden uzaklaştın? Sensiz ne halde olduğumu bilmiyor musun? Sana olan sevgimden şüphen mi var?

Handan Suna'nın aklını çelmesine izin verme. Evet tanışmamıza o vesile olmuş olabilir fakat aramızda geçenler kaderimizin bir yazıldığının en büyük kanıtı değil mi?

Gözlerinde kendimi buldum ben. Dudaklarınla hayata döndüm. Özgürlüğüne kapıldım, içindeki küçük asi kız çocuğuna vuruldum. Bunun bir heves olmadığını sen de biliyorsun.

Senin yerin benim yanım ve bu en kısa zamanda gerçekleşecek. Kışın ikinci ayı Altınova'ya geleceğim. O zaman seninle geri döneceğim. Sana ant olsun bu defa seni bırakmayacağım.

Sadece ama sadece seni düşünen Korkut...

Mektubu bitirdiğim gibi mühürledim ve altın silindir muhafazaya yerleştirdim ve Ayaz Bey'e verdim. Kahvaltıdan sonra hemen Bozok'a gitmesini istedim. Benimle Bozok ve Taşlı ticaret yolları hakkında konuşmak istiyordu fakat bunu Gökben'in mektubundan sonra yapacaktım. Gökben'den akla yatan bir açıklama gelmeden rahat etmeyecektim.

***

Bir hafta sonra Ayaz Bey geri döndü. Gökben'in mektubunu alıp odama geçtim. Hızla muhafazadan çıkardığım parşömeni açtım ve okumaya başladım.

Hanzade Korkut,

Neden böyle yaptığınızı anlayamıyorum. Beni kendi aklım olmamakla itham ederek elinize ne geçecek? Evet uzun bir süre Handan Suna'nın emri altında hareket ettiğim doğru fakat artık bu değişti. Her şey değişti.

Hatırlıyor musunuz Altınova'da bana dediklerinizi? Bir gün bu saraydan dünyayı yöneteceğiz demiştiniz. Çocuklarımız olacak ve geleceklerini en iyi şekilde hazırlayacağız demiştiniz. Ben de buna inanmıştım. Bir hayal olduğunu bile bile inanmıştım. Ne kadar safmışım.

Siz orada çocuk sahibi olmak üzeresiniz zaten. Beni kandırdığınız hayali zadesenlerinizle doya doya yaşayacaksınız . Hangisini hanım edeceğinizi bilemem ama beni etmeyeceğinizi biliyorum. Zaten hanım olmak istemiyorum.

Ben sizin sarayınıza hapsedilen altın kafesteki kuş olamam. Ben denizlerin kızıyım. Günün birinde gittiğimi duyarsanız bilin ki ait olduğum yere dönmüşümdür. Emin olun tek isteğim budur. Lütfen beni unutun. Ailenizle mutlu olun.

Özgürlüğe hasret kalan kim olduğunu arayan Gökben...

Gözlerime kara kara noktalar batıyordu sanki. Önümü göremez haldeydim. Her yer parlıyor her yer bulanıklaşıyordu. Okuduklarımı sindiremiyordum. Gökben'e ne olmuştu böyle? Aşık olduğum hatuna ne yapmışlardı? Bu o olamazdı. İnanamıyordum o olduğuna. Bu satırlar ondan gelemezdi.

Gökben benim için evinden kaçmış canını tehlikeye atmıştı. Yaşadığımı görünce gizlice odamda buluştuğumuzda kollarıma atılmıştı ve benim olmak istemişti. Buraya geldiğinde benden bir saniye bile ayrılmak istemiyordu. Ne değişmişti gittiğinden beri? Kim onun aklına girmişti?

Kendimi dağılmış hissediyordum. Parçalarım her yana saçılmıştı sanki. Gökben'in satırlara sindirdiği soğukluk kalbimi dondurmuştu. Oturduğum yere çökmüştüm. Ulu Tanrım beni ateşlerde sınıyordu.

Pes etmeyecektim. Vazgeçmeyecektim. Bir süre onu rahat bırakacaktım ama vazgeçmeyecektim. Onunla bizzat görüşene kadar bekleyecektim. Gözlerinde görmek zorundaydım vazgeçmişliği. Başka türlü ikna olmayacaktım.

***

Önümüzdeki günlerde Ayaz Bey'in Bozok ve Taşlı hakkındaki görüşlerini dinledim. Taşlı limanları hem Simir Makos hem Arbatun için ticaret merkezi haline getirilebilirdi. Simir Makos'la zaten iyi bir ticari yönü vardı. Arbatun ürünlerini de bu pazara katabilirdik. Tabii bunu han babamla konuşmadan harekete geçirmem doğru olmazdı. Onun arkasından iş çeviriyor gibi gözükmek istemezdim.

Bozok'a da yeni bir liman yapılabilirdi. Balıkçılar için iyi bir pazar olabilirdi Bozok. Arbatun'dan alacağımıza kendimiz balık ticaretine başlayabilirdik. Bunu da yine han babamla konuşacaktım.

Ayaz Bey ticarete yatkındı. Bu yönünü göstermek için hevesliydi. Sıradan bir liman muhafızından çok daha fazlası vardı onda. Bu konuda da han babama görüşlerimi bildirecektim. Onun gibi adamların hanlığa katkısı iyi olurdu. Gençti, gelişime açıktı. Çok daha iyi konumları hak ediyordu.

***

Güzün üçüncü ayı bitmek üzereydi. Gökben'e yazmamaya karar vermiştim. Fakat bunu gerçekleştirmek mümkün değildi. Çok kez mektup yazmıştım o günden beri. Hiçbirini göndermemiştim. Mektubun işe yaramayacağını anlamıştım. Onu yüz yüze görene kadar bekleyecektim. Fakat günler geçmek bilmiyordu. Onun bu tutumuna başka bir açıklama bulamamıştım. Hiç kimse bu kadar kısa sürede bu denli değişemezdi.

Ulaş amcamın geldiğini haber almamla bir kez daha düşüncelerimden uzaklaşmıştım. Heyecanla onu karşılamaya gittim. Koridorda kesiştik.

"Odana geliyordum ben de."dedi neşeyle.

"O kadar bekleyemezdim."dedim ve sıkıca sarıldım amcama. Sırtımı dövercesine sevdi.

"Aslanım benim."dedi kollarımı yakalayarak. "Savaştan beri nasılsın?"

"İyiyim. Sen nasılsın amca?"

"Ben de iyiyim. Ee ne yapıyoruz? Bir av şöleni yaparız diye umuyordum."

"Aklımdan geçeni söyledin."dedim ve atların hazırlatılması için emir verdim.

Atlarımıza bindiğimiz gibi Ecrinok ormanlarına doğru açıldık. At binmek iyi gelmişti. Havalar soğuktu artık. Bir şey bulabileceğimizden emin değildim. Bulamasak bile burada vakit geçirmek güzeldi.

Uzun uğraşlar sonucu birkaç tavşan yakalamayı başarmıştık. Dönüşe geçtiğimizde yavaş ilerliyorduk. Tavşanları bir çuvala koyup atın arkasına asmıştık. Savaş hakkında konuşuyorduk. Melbros ve Bresna'nın toprak almasıyla ilgili düşüncelerini dile getiriyordu.

"Ablalarım bizim çıkarlarımızı düşünmeyecek."dedim. "Bu belli bir şey. Hanım annem ve han babamın bunu bir an önce kabullenmesi ve ona göre önlem alması iyi olur. Ayrıca dediğin gibi Gerbena Artena'yı onlara pay etmeyi düşünüyorsa seferi erken tarihte yapmalıyız. Bizi baharda bekleyeceklerdir. Kışın ani bir baskın yapabiliriz."

"Kış savaşlarının başarıya ulaşma oranını biliyorsun." Öfkeyle yuların iplerini sıktım.

"Biliyorum. Fakat aklıma başka bir şey gelmiyor. Bahara doğru sefer hazırlığımız başladığında Gerbena hamlesini yapacak ve toprakları dağıtacak."

"Çar Yegor uslu duracak birine benzemiyor. İlla anlaşmayı bozacak bir şey yapacaktır." Yapmasa bile günü gelip hanlığın başına geçtiğimde onlara hak ettikleri dersi verecektim. Anlaşmaları han babamın ömrü boyunca geçerliydi. Sonrası beni bağlamıyordu. Ablalarım bizi hiçe saymaya kararlıysa ona göre bir tavır göreceklerdi.

Düşüncelerimi sesli olarak dile getirmedim. Amcama güvenmediğimden değildi. Sadece içimde tutmak istemiştim. Aklımdaki başka konuya geçtim. "Gökben'i hiç görüyor musunuz?" Sorumla şaşırmıştı.

"Ona olan alakan hala devam mı ediyor?"diye sordu. Gülerek başımı önüme çevirdim. Bu bile yeterli bir cevaptı. "Arada sırada Toygar'ın isteğiyle uğruyoruz o tarafa. Toygar Gökben'le zaman geçirmeyi seviyor." Bir zamanlar Gökben'i kardeşimden kıskandığımı hatırladım ve kendimden utandım. Yersiz bir tepki vermiştim. Hanım annem kim bilir neler düşünmüştü benim için. Şimdi ise Gökben ve Toygar'ın iyi geçinmesinden memnundum. Toygar'ın hayatı sarayda çok kısıtlıydı. Bir zamanlar benim hayatım da kısıtlıydı. Sanırım Ecrinok'a gelmek beni özgür kılmıştı ve saçma şeylere takılmamaya başlamıştım.

"Ok ve kılıçtan sonra güreşe de geçmeyi düşünmüyorlar değil mi?"dedim gülerek. Amcam da güldü.

"Sanmıyorum. Toygar'ın boyu henüz o kadar uzun değil. Ama bu yıl iyi uzadı. Birkaç yıl sonra senin kadar olur boyu."

"Olsun, uzasın. Cesur, yiğit kardeşim benim."

"Senin Gökben'le durumun nedir peki? Böyle uzaktan uzağa zor olmuyor mu?" Yüzüme buruk bir ifade çöktü.

"Bir şey olamıyor ki."diye itiraf ettim. "Geçen ay Gökben," bunu söylemeye utanıyordum fakat biriyle paylaşmak istiyordum. Amcam en güvendiğim sırdaşımdı. Bana her konuda yol gösterir, fikir verir, nasihat ederdi. Ona güveniyordum. "Gökben bana fena rest çekti amca."dedim cılız bir tonla. "Ne yapacağımı bilmiyorum. İki kez yazdım ona ve ikisine de öyle sert cevap verdi ki ne olduğunu anlamadım." Kaşları çatıldı.

"Oysa Altınova'da çıkan isyanda deliye dönmüştü seni kurtarmak için."

"Evet. Hem sadece bu da değil. Gözlerinde bir ateş vardı. O da benim gibi hissediyordu. Fakat ne olduysa her şey değişti."

"İlginç."

"Bana ailemle mutlu olmamı, ikimizin geleceği olmayacağını söyledi." Kaşları havalandı.

"Duru hatun ve İdil hatunu kıskanmış olabilir mi?" Bu defa benim kaşlarım çatıldı.

"Neden kıskansın ki? Onların benimle geleceğini, haremimde olacaklarını biliyordu. Üstelik Duru'nun hamileliğini burada öğrendiğinde hiçbir şey dememişti. İlgisini de kesmemişti. Savaşa çıkana kadar en az iki kez samimi mektuplar göndermişti bana. Bununla ilgisi olduğunu sanmıyorum." Biraz düşündü. Biz yolda ilerlemeye devam ederken rüzgar esmeye başladı. Havada tekrar bulutlar toplandı. Yağmur yağacak gibiydi.

"Hatunlar bazen böyledir. Belki burada seninleyken umursamamıştır fakat senden uzaklaşınca seni kaybettiğini düşünmüştür. İkinci çocuk haberin de gidince iyice korkuya kapılmıştır ve seni unutmanın daha iyi olacağına karar vermiştir." Son cümlesi canımı acıtmıştı. Ben günlerimi onu düşünmeden geçiremezken o öylece benden vazgeçmişti.

"Ama ben bir hanzadeyim. Gelecekte Han olacağım. Haremim her daim olacak. Evlatlarım da olacak."

"O, saray hareminde yetişen bir hatun değil Korkut bunu unutma. Bu durumu kabullenememiş olabilir." Kaşlarım çatıldı iyice.

"Beni mi kıskandı sence?" Nedense içten içe beni neşelendirmişti bu düşünce.

"Mümkün. Uslu gözükse de hırçın bir yanı var o hatunun. İdil hatun ya da diğer hatunlar gibi suspus olmasını bekleme."

"Bana bunu söyleyebilirdi. Ben de ona açıklardım her şeyi." Amcam gözlerini devirdi.

"Açıklamanın ona yeteceğini mi sanıyorsun? Onu gerçekten istiyorsan onu beklemeliydin. Aşkın kutsallığını öldürüyor bu saray kuralları." Ulaş amcam saraydaki pek çok şeyi eleştirirdi. Harem bunların başında geliyordu. Diğer şey ise hanların ve hanzadelerin gereğinden fazla şımartılmasıydı.

"Bekliyorum zaten. Sabırla onun geleceği günü bekliyorum." Yan yan bana baktı. "Ne var?"

"Beklemekten kastım her anlamda beklemek Korkut. Bir hanzade olabilirsin fakat kadınlar kutsal aşklardan hoşlanır."

"Ona olan aşkım yeterince kutsal bence." Bunu dememle atını üstüme sürüp koluma yumruğu geçirdi. Acıyla inleyip kolumu tuttum.

"Gökben aylardır sensiz geçiriyor gecelerini. Yalnız geçiyor zamanı." Kaşlarım çatıldı. "Fakat sen burada canın kimi isterse onu çağırıyorsun."

"Yavaş ol amca. İdil'den başka kiminle birlikte oldum sanki."

"Duru hatunla olduğun kesin."dedi gözlerini devirerek.

"Hanım annemin ısrarları sonucuydu bu ama."dedim kendimi savunarak. Yine bana ters ters baktı.

"Handan Suna'nın ısrarları sonucu Gökben'in başkasıyla evlendiğini düşünebiliyor musun?"

"NE?! HAYIR!"diye bağırdım birden. "Böyle bir şey olamaz!"

"Neden? Sen hanzadesin diye istediğinle olacaksın fakat Gökben kuzu kuzu seni mi bekleyecek? Belki birine aşık oldu senin yokluğunda."

"Olamaz."dedim öfkeyle. Fakat ellerimin gevşediğini hissediyordum. Olabilir miydi?

"Neden olamasın? İnsan değil mi o? Hem senin herhangi bir şeyin değil. Kimseye bir bağlılığı yok." Az önce gevşeyen ellerim öfkeyle sıkıldı şimdi. Amcam sinirlerimi germek için mi söylüyordu bunları?! "Biraz geniş açılı düşün Korkut. Bu düzen sence de saçma değil mi? Han ve hanzade olarak ağıldaki boğalardan farkınız ne? Bu düzene dahil edilmediğim için o kadar şanslıyım ki..."

"Benim birlikte olduğum tek kişi var o da İdil!"dedim öfkeyle.

"Başka kimse olmadı mı yani?" Annemin yolladığı şu üç hatun vardı bir de... Ama birer kezdi. "Gökben'in biriyle birlikte olduğunu düşününce ne hissediyorsun?"

"Amca yeter! Böyle şeyler söyleme!" Öfkeden deliye dönmek üzereydim. Beynime öyle berbat şeyler sokmuştu ki Gökben'e bir başkasının değdiğini düşündükçe şakaklarımdaki damarların zıpladığını hissediyordum.

"İşte, Gökben de tam olarak böyle hissedip senden uzaklaşmanın en iyi yol olduğuna karar vermiştir. Senin bir hanzade olup olmadığın umurunda bile değildir. Aşkın ne olduğu belli Korkut. Rütbeye bakmaz. Aşık olan herkes sevdiğinin kendine özel olmasını ister. Bunu diğer taraftan beklerken kendin bu özel olmayı bozamazsın. Bozuyorsan karşı taraftan bunu bekleme hakkın yoktur. Benim düşüncem bu şekilde. Eğer gecelerini tek geçiremeyeceksen aradığın hatun Gökben değil İdil'dir, Duru'dur, ya da hareminde kim varsa, bu düzene kim tamam diyorsa odur aradığın."

Başka bir şey dememişti. Ben de dememiştim. Zihnimi mahvetmişti işte. Evet, güzel ve mantıklı şeyler söylüyordu fakat şu an Gökben'in başkasına aşık olma ihtimalini düşünmeden edemiyordum. Belki de başkasını bulduğu için benden vazgeçmişti.

Akşam yemeği benim adıma durgundu. İdil ve Duru bizim masamızdaydı. İkisi de uysalca benimle muhabbet ediyordu. Onlar bu durumu kabullenmişti. Gökben neden kabullenmiyordu?

Ulaş amcamın dedikleri geliyordu yine aklıma. Aşık olan herkes sevdiğinin kendine özel olmasını ister. Haklıydı. Ben Gökben'i başkasıyla görmeye dayanamazdım. Kabul ediyordum bunu. Ondan bunu bekleyerek çok büyük haksızlık etmiştim ona. Hata etmiştim.

O gece bir karar almıştım. Gökben yanıma gelene dek sabredecektim. Gecelerimi kimseyle geçirmeyecektim. İdil ve Duru'yla sohbet edecektim sadece. Onlara saygılı davranacaktım fakat aramızda başka şeyler olmayacaktı. Leman Kalfa birini göndermeye çalıştığında da kabul etmeyecektim. Her şeyimle Gökben'i bekleyecektim. Ona kavuştuktan sonra da başkasıyla olmayacaktım. Sadece Gökben ve ben olacaktık.

***

-Gökben'in mektupları hakkında ne düşünüyorsunuz?

-Ulaş Bey Korkut'a verdiği tavsiyelerde haklı mıydı?

-Başka hangi karakterleri görmek istersiniz?

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Sonraki bölüm İdil'den olacaktır. Pazartesi görüşürüz.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top