2.42. Kukla Ustası
1420 Senesi - Yaz Mevsimi
ASPARGON HANLIĞI
Altınova Şehri - Hanedanlık Sarayı
Korkut Han
Sefer hazırlıklarını bahar kutlamasından hemen sonra başlatmıştım. Yeni silahlar yapılması için emir vermiştim. Yeni toplar dökülecekti. Önümüzdeki yıl baharın ilk günü Altınova'dan ayrılacak Hasbükan'a yürüyecektik. Bu mesele kağıtla çözülememişti. Ben de kanla çözmeye karar vermiştim. Akın Han beni hala çocuk olarak görüyordu. Topraklarıma zarar vererek beni rahatsız etmek istiyordu. Üstelik sınır vilayetlerimizden Kayalı ve Gençer'de yeni hareketler vardı. Dağlık bölge olduğu için orasının savunmasız olduğunu sanıyordu fakat oraya birlikler ve silahlar göndermiştim. Bu seneyi savunma yaparak geçirecektim. Tüm hazırlıklar tamamlandığında ise asıl sefer başlayacaktı. Akın Han geri adım atsın atmasın bu sefer olacaktı.
Üstelik kurultayda da konuştuğumuz üzere Hasbükan düşüşte olan bir hanlıktı. Soydaş toprağının Gerbena, Tipkos ve Ravesna akbabalarının arasında paylaşıldığını görmektense kendi hanlığımın bir parçası haline getirmek çok daha iyi bir fikirdi. Tek seferde olmasa bile geleceğe yönelik hedefim buydu. Herkes benimle aynı fikirdeydi. Özellikle Toygar bu sefer için oldukça heyecanlıydı. Aramızdaki diğer gerginliği unutturmuştu bile.
Hanım annem konusunda yaşadığımız fikir ayrılığı bir süre beni rahatsız etmişti. Fakat Toygar'ın haklı olduğuna karar verip sürgünü bitirmiştim. Etrafımız fitnebazlarla doluyken aile olarak birbirimize daha tutkun olmamız mühimdi. Belki de en başında daha sakin davranmalıydım fakat yaşananlar ağır gelmişti. Hanım annemin tıpkı han babama yaptığı gibi beni de yönetmeye çalıştığını düşünmüştüm. Bu konu benim için oldukça hassasken o hamlesi gözümü karartmama sebep olmuştu. Belki o da hatasını fark etmişti. Bunu zaman gösterecekti. Fakat Gökben'in gebeliği için takındığı tavırdan hoşlanmamıştım. Masum bir bebeği nefret uğruna gözden çıkarılabilir görmesi içime dokunmuştu.
Diğer yandan Ertunç'taki tersaneye gitmiştim yeni gemileri kontrol etmek için. Ulaş Amcam ve Balamir de benimleydi. Balamir'i yavaş yavaş bazı işlere dahil etmeye başlamıştım. İdil'in gidişinden sonra aramıza mesafe girmişti. Bu mesafeyi aşmak için elimden geleni yapıyordum. Ulaş Amcam da Balamir'in kendini toparlaması için uğraşıyordu. Çabalarımın meyvesini almaya başlamıştım. Eskisi kadar mesafeli değildik artık. Bu durumun değişmesinde İdil'e ulaşıp görüşmelerini sağlamam etkili olmuştu.
Bozok ve Taşlı'daki tersanelerin yenilenmesini yerinde görmüştük. Her şey çok güzel gidiyordu. Gemiler heybetli ve güçlüydü. Elçin'le son anlaşmamıza göre Batı Denizi savaşında onu gemilerle destekleyecektim. Kazanılan her savaştan bize de iyi bir pay düşecekti. Onun denizlerin kraliçesi olmasını hem kardeşi hem de dost ülke olarak destekliyordum. O, yükselmeyi hak eden bir kraliçeydi. Başarısını tüm dünya duyacak adı tarihe yazılacaktı.
Dönüşte Bozok'taki Dora Hanım Sarayı'nda konaklamaya karar verdik. Suna'dan aldığımızdan beri bakımlı durması adına birkaç hizmetliyi buraya göndermiştim. Arazi çalışanları gidip geliyor bahçedeki diğer kulübeyi kullanıyorlardı. Suna yüzünden onca kişinin işsiz kalmasını istememiştik. Han babamdan sonra ben de dokunmamıştım onların düzenine. Tarlaları ekip biçiyor, bir kısmını saraya, bir kısmını kendilerine, kalanını da çarşıya götürüp satıyorlardı.
Gelişimizi görünce sarayın kahyası koşarak bahçeye çıktı bizi karşılamak için. Atlarımızı seyise teslim ederken kahyayla sohbet ettik. Hemen yemek hazırlığı için emir verdi. Hizmetliler mutfakta koşuşturmaya başlarken biz de bahçeye geçtik. Bu güzel gecede içeride oturmak olmazdı. Ulaş Amcam etrafa bakarken dalgındı. Sebebi belliydi. Bir zamanlar buraya sık gelir giderdi. Kuzenim Koral Hanedanlık Sarayı'nda tutulmadan önceydi. Zamanla onun için de pek çok şey değişmişti. Kardeşlerinin iktidar savaşını görmüş, yeğenlerinin katline tanık olmuştu.
"Ok takımları duruyor mu hala?"diye sordum. Kahya hemen yanıtladı.
"Evet duruyor Han'ım. Getirtebilirim."
"Getirt bakalım. Oğlumla biraz ok talimi yapalım." Balamir'in aramıza koyduğu mesafe ortadan kalkıyordu. Bu da beni mutlu ediyordu. Onunla daha sık zaman geçirmek, sohbet etmek, dertleşmek işe yaramıştı.
Amcam, "Balamir kılıçta iyi olduğu kadar okta da iyi ilerliyormuş. Eğitmenlerinden alıyorum haberlerini."
Balamir amcama döndü hevesle, "Keşke ok talimini de seninle yapsak büyük amca."
"Herkesin ustalık alanı başka. Ok atmasını ben de bilirim ama eğitmenin Hazar Bey benden çok daha iyi bu konuda. Sen de han oğlu olarak en iyi eğitmenler tarafından eğitilmelisin."
Oklar ve atış tahtası geldiğinde kurulumunu izledik. Sonra, "Aydan neden kılıç dersleri almıyor?"diye sordu Balamir.
"Kardeşin bu konuda pek istekli değil oğlum. Ona çok kez sordum. Seninle birlikte derslere girebileceğini veya özel ders alabileceğini söyledim. Ama o daha çok kitap okumayı seviyor."dedim.
"Ud çalmayı da seviyor. Annesi öğretiyormuş."
"Evet, Hanzen Şevval güzel ud çalar."
"Peki Defne isterse o da kılıç dersi alabilir mi?"
"Elbette alabilir. Bana kalsa hepiniz her türlü eğitimi almalısınız. Evlatlarım ne kadar donanımlı olursa hanlığım o kadar güvende olur. Aydan kütüphanede kaybolmayı, uzun ve etkili mektuplar yazmayı, düzgün ve güçlü konuşmayı seviyor. Ben de bu yönünü geliştirmesine destek oluyorum."
"Teoman Bey ona satranç öğretiyormuş boş zamanlarında."dedi dalgın bakışlarla. Teoman Bey bu durumdan bahsetmişti. Zeka geliştiren bir oyun olduğu için faydalı bulmuştum. "Peki ben neleri seviyorum sence?"diyerek bana döndü. Onu ne kadar tanıdığımı ölçen bir soruydu bu. Onları gözardı edip etmediğimi ölçüyordu.
"Sen en çok ata binmeyi, koşmayı, ağaçlara tırmanmayı ve her türlü silahı öğrenmeyi seviyorsun. Kısa şiir denemeleri yaptığını biliyorum ve yaşını düşünürsek oldukça başarılı olduğunu düşünüyorum." Yanakları kızarmıştı birden. Annesinin gidişinden sonra kağıtlara yazdığı iki satırlık cümleler eğitmenlerinin ilgisini çekmiş bana getirmişlerdi. Hüznünü kelimelere döküyordu.
"Yazdıklarımı okuduğunu bilmiyordum."dedi utangaç bir tonla.
"Okudum ve çok beğendim. Ne kadar derin bir ruhun olduğunu bir kez daha gördüm aslan oğlum. Derslerine geri dönmene de sevindim." Gülümsedi. "Hadi bakalım okta ne kadar ilerlemişsin bizzat göreyim."dedim ve kenara çekildim.
Balamir sadağı aldı, oku yerleştirdi. Hedefe doğru tutarken yayı iyice gerdi ve bıraktı. Merkezi vurmasa da tahtaya isabet etmişti. "Aferin."dedim cesaretlendirmek için. Başka bir ok attı. Böyle böyle devam ettik. Sonra ben de atışlarımı yaptıktan sonra yerime geçtim. Amcam geldi Balamir'in yanına. Birlikte eğlenerek devam ettiler. Onları izlerken kendi çocukluğumu düşündüm. Biz de amcamla böyle oynardık. Zaman çok hızlı akıyordu.
Sonra yıllar evvel Gökben'le yaptığımız ok talimi geldi aklıma. Tam burada Toygar'la ok atışlarını izliyordum. Toygar istekli bir şekilde ona ok atmayı öğretirken Gökben onun her dediğini yapar gibi davranıyordu. Bu konuda ne kadar yetenekli olduğunu hemen sonra görmüştüm. Hırçın bir şekilde benimle konuşarak her oku tam ortaya atışı aklıma gelince tebessüm ettim. Daha hiçbir şey belli değilken bile beni ne kadar heyecanlandırmıştı.
Fakat Suna'nın altın kafesine hapsolan bir kuştu o zamanlar. Özgür olmak için içten içe çırpınan bir ruhtu. Suna'nın hırsları uğruna zincirlere bağlanmıştı. Tam kurtuldum dediğinde Suna hayatını mahvetmişti. Öyle bir kayıptan sonra kimse eskisi gibi olamazdı. İlk oğlum Doğan'ın kaybından sonra ben de değişmiştim. Doğal olamayan ölümler hele de evlat acısı insanı etkiliyordu. Belki ben de hata etmiştim onca şeyden sonra onu yanımda tutarak. Sırf kalbime söz geçiremediğim için her şeye rağmen yanımda kalmasını istemiştim. Sonuç ne olmuştu? Koca bir hayal kırıklığı!
Koşar adım yanıma gelenleri duyunca o yana döndüm. Kahyanın yanında iki asker vardı. Kahya, "Korkut Han'ım, saraydan mühim haber getirmişler."
"Gelin bakalım. Ne bu telaş böyle?"diyerek yanıma çağırdım. Buraya gelmeden önce saraya haber göndermiştik geceyi burada geçireceğimize dair. Daha yeni gelmişken ne olmuş olabilirdi merak etmiştim doğrusu.
Ulak hemen önce çıktı. "Han'ım, haremde büyük bir yangın çıktı. Kontrol altına alınamıyor. Müge Hanım derhal size haber vermemi emretti. Tüm imkanlar seferber edildi."
Hızla ayağa kalktım. "Evlatlarım? Herkes iyi mi?" Beni duyan amcam ve oğlum da yanıma gelmişti.
"Müge Hanım herkesi haremden çıkardı. Yalnız," başını yere eğdi. Bir şey olmuştu. Birine bir şey olmuştu. "Hanzen Gökben odasında mahsur kalmış. Yangının o koridordan başladığından şüpheleniyorlar." Nefesim boğazımda öylece kalakalmıştı. Ne ciğerime çekebiliyor ne de dudaklarımdan bırakabiliyordum. Ne kadar öyle durduğumu bilmiyordum. Parmaklarımın uyuştuğunu, içimde bir şeylerin sıkıldığını hissediyordum.
"Atımı hazırlayın."diyebildim.
Amcam, "Neler oluyor?" Koluma dokundu. "Sen iyi misin? Bembeyaz oldun."
"Haremde yangın çıkmış. Gökben odasında mahsur kalmış." Ses tonum o kadar tek düzeydi ki...
"Yangın mı?"dedi amcam. O da bir an durulmuştu. "Atları getirin!"diye bağırdı. Bahçeye çıktık koşar adım. Atlar gelir gelmez atladığımız gibi yola düştük. Askerler peşimizdeydi.
Hızla sürüyorduk lakin biz varana kadar harem kül olur giderdi. Neyle karşı karşıya geleceğimi bilmiyordum. Gökben'in ölü bedenini görme düşüncesi içimi paramparça etmişti. Nasıl olmuştu neler olmuştu? Kaza mıydı kasıtlı mıydı? Her şeyin yanıtını saraya gidince alacaktık ancak.
Altınova çarşısında hızla ilerlerken saraya yaklaştıkça gelen yanık kokusunu alabiliyordum. Demek yangın bayağı büyümüştü. Evlatlarım ne durumdaydı? Hanım annem herkesi çıkarmayı başarmıştı. Umarım herkes iyidir. Gökben kurtarılabilmiş miydi? Sorular zihnime hücum ediyordu.
Saray girişinde koşuşturmaca vardı. Hala sular taşınıyordu. Yoğun koku boğazımı yakıyordu. "Amca sen Balamir'i güvenli bir yere götür. Ben neler olduğuna bakacağım."
"Tamam. Balamir benimle güvende."dedi ve onları girişte bırakıp içeri girdim. Bilgiç Ağa'yı gördüm koşanlar arasında ve hemen durdurdum. Beni görünce baş selamı verdi. Yüzü is içindeydi.
"Hanım annem ve evlatlarım nerede?"
"Müge Hanım herkesi haremden çıkardı. Evlatlarınızı ve Hanzen Şevval'i saray dışındaki konağa gönderdi. Kendisi ise yangını söndürenler arasına karıştı."
"Neden konakta kalmadı?!"dedim öfkeyle. "Peki Gökben?"dedim sonra duygularıma hakim olmaya çalışarak. Her an içimde büyüyen korkuyu bastırmak kalbimi ağrıtmaya başlamıştı. Bilgiç Ağa'nın suskunluğu devam ettikçe sinirlerim geriliyordu. "Öldü mü? Cevap versene!"dedim öfkeyle.
"Efran Bey odaya girmeyi başardı."dedi titreyen bir sesle. "Üç hatunu da çıkardı içeriden. Zavallı Gülsüm ölmüş. Eda ve Hanzen Gökben ise ölümle pençeleşiyor." Gözleri kızarmıştı.
"Nerede şimdi?"
"Şifahaneye alındılar." Hızlı adımlarla şifahanenin yolunu tuttum. İçeride bir sürü yaralı hatun ve harem ağası vardı. Gökben en sondaki yataklardan birindeydi. Yanında onunla ilgilenen ebe kadın ve hekim kadın vardı. Hemen yanlarına gittim.
"Durumu nasıl?"diye sordum. Hatunlar ayağa kalkıp reverans yaptıktan sonra Kanna Hatun konuştu.
"Durum hiç iyi değil Korkut Han. Solukları güçsüz. Kalp atışları yavaşlamış. Kurtulurlar mı bilmiyoruz. Zehirli duman hatunlardan birini öldürmüş. Eda Hatun'un da durumu çok kötü."
"Zehirli duman mı?" Ebe kadın Kanna'yı dürttü. Hızla ona çevirdim bakışlarımı. "Ne biliyorsunuz?"
Ahsen Hatun, "Bildiğimiz bir şey yok. Söylentiler dolaşıyor."
"Ne söylentisi?"
Kanna, "Han'ım söylenti demeye gerek yok. O koridora giren herkes zehirlenme belirtileri göstererek çıktı. Yangını söndürmek bu nedenle daha uzun sürdü ve koridora kadar sıçradı." Ahsen gözlerini devirdi. "Hanzen Gökben'e suikast düzenlendiği söyleniyor."
Ahsen, "Kapıdaki şamdanlar devrilmiş. Yangın öyle başlamış."
"Şuradaki hatunları konuşurken duymadık mı Ahsen? Önce haremde bir gürültü kopmuş. Bir grup hatun Hanzenin kapısına dayanmış. Sonra olanlar olmuş." Sinirden dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Haremde yaşananlar artık tahammül edilemez bir hal almıştı! Bu olayın aslı astarı ortaya çıktığında harem denen şey artık olmayacaktı!
Gözlerim yatakta is içinde yatan Gökben'deydi. Nefes aldığı bile anlaşılmıyordu. Ona yaklaşmak, elini tutmak, son kez bile olsa teninin sıcaklığını hissetmeye dair güçlü bir istek kapladı her yerimi. Yutkundum. Ona olan duyguların beni getirdiği hali düşündükçe adımlarım geri gitti. Ne onunla yapabiliyordum ne de onsuz! Dünyadaki en berbat duygu bu olmalıydı. Ellerimi yumruk yaptım. Aksi halde ona çekilmeden duramayacaktım.
Şifahaneden çıktım ve olay yerine gittim. Hanım annemi koridorun başında, ağzına kapattığı bir bezle yangına müdahale edenleri yönetirken buldum. "Ha gayret aslanlar! Dayanın! Az kaldı! Bitti sayılır! Son bir gayret daha!" O da fena haldeydi. İçeride gördüklerim kadar kötü olmasa da yüzü islenmiş alnından inen terler iz yapmıştı. Ellerinde kovalarla su taşıyan ağaların da ağızları kapalıydı.
"Hanım annem!"diyerek koşar adım yanına gittim.
"Aslan oğlum! Büyük bir felaket atlattık!"
"Evlatlarım iyi mi? Başka ölen var mı?"
"Evlatların iyi. Saray dışındaki konağa yolladım onları. Gökben Hatunun yanındaki işkızdan başka ölen yok diye biliyorum. Durumu kritik olanlar var." Yüzünü ekşitti.
"Odaya Efran Bey girmiş. Ne oldu da odada mahsur kaldılar?"
"Kapı kilitlenmiş. Yangın da çıkınca kilitler eriyip yapışmış. Kapı baltalarla ancak açıldı. Efran Bey'in tek dediği bu. O tarafa bizzat gitmedim." Gözü uzun koridordaydı. Ben de o yana döndüm. Hala kızıl kara dumanlar çıkıyordu. Boğazımdaki yanma gittikçe artıyordu. "Daha fazla durmayalım. Yangın sönmek üzere. Adamları değiştirerek yollamak zorunda kaldık. İlk gidenler çok kötü oldu."
Oradan uzaklaştık. Benim odama girdik. "Teoman Bey nerede?" Onu olay yerinde de şifahanede de görmemiştim.
"Harem hatunlarını ve ağalarını sorguluyor. Efran Bey birkaç hatunu koridorda yakalamış." Sıkıntıyla iç çekti. "Suikast şüphesi var."
"Şüphe mi kalmış ortada? Demiri anında eritecek bir yangın sarayı kül edecek sürede olurdu. Belli ki kapılara bir şey sürülmüş. Dumanın rengi bile farklı." Sesim öfkeli çıkmıştı. Normal bir yangın olmadığı dumanın renginden de etkisinden de belliydi. Hala şüphe olarak konuşmak gereksizdi. Kasıtlı olduğu ortadaydı. "Saraydan ayrılmamla bunların olması normal mi? Büyük Hanım olarak senden hiç mi çekinceleri yok?"dedim gözlerine bakarak. Yeşil gözleri öfkeyle alevlendi.
"Benden mi yüz buluyorlar, ben mi tertip ettim bunu?"dedi o da öfkeyle. "O hatundan nefret ettiğim ve sarayda bir gün bile durmasını istemediğim doğru! Lakin o hatun için haremi yakacak kadar aklımı yitirmedim! Hele ki aramızdaki husumet belliyken ondan bu şekilde kurtulmaya çalışmak aptallık olurdu! Belli ki birileri suçun bana kalmasını istiyor. Belki hatun kendini yaktı. Omena rahibini saraya sokmak için oğluna sahte hastalık çıkaran hatun beni zan altında bırakmak için kendi canını da karnındaki çocuğun canını da tehlikeye atar!"
"Böyle bir yangın çıkarmadaki amacı ne olabilir sence?"dedim alayla. "Zehirli dumanlar, anında eriyen kilitler, yanındaki hatunlardan birinin ölümü... Kendi ne halde gördün mü?"
Hanım annem gözlerini devirdi. "Görmedim. Gerek de duymuyorum. Yaşarsa yaşar, ölürse ölür. Burada canla başla çalışarak onları odadan çıkardık. Gerisi Ulu Tanrı'nın takdiri."
"Yaşasa da ölse de bu gece haremde ne oldu, bunca olay nasıl çıktı çözeceksin Büyük Hanım. Madem haremin en yetkili hanımı şu anda sensin, bu olayı da sen açıklığa kavuşturacaksın." Hanım annemin yüzünde herhangi bir mimik oynamadı. Ben de başka bir şey demedim.
Hanım annem odasına döndüğünde Teoman Bey'i çağırttım. Olanlar hakkında bir de onu dinlemek istiyordum. Sorgusu henüz bitmemişti. Her şey bittikten sonra geleceğini söylemişti. Bu sırada Bilgiç Ağa'yı çağırtıp Gökben'in ve bebeğin durumunu sordum. Bir ara gözlerini açtığını ve "Müge Hanım."diye sayıkladığını söyledi. Onca şeyden sonra hanım annemi suçlaması şaşırtıcı değildi. Bunun dışında durumu hala kritikti. Sabaha çıkarsa kurtulur demişti. Bilgiç Ağa'ya her gelişmeyi haber vermesini söylemiştim.
Fakat diğer yanım en kötü habere alışmaya çalışıyordu. Duygularımın askıda kaldığı bir gece geçiriyordum. Dudaklarımı birbirine bastırmış ellerimi birbirine kenetlemiş şekilde oturuyordum çalışma masamda. Onu kaybetmeye bu kadar yaklaşmış olmak içimde bir şeyleri kemiriyordu. Bunun için de kızıyordum kendime. Duygularımı dizginlemeyi başarmışken gelen kaybetme korkusuna hakim olamamak acizliğimi gösteriyordu ve kendime olan öfkem artıyordu. Kalbim acıyla atarken kalbimin durmasını ve bu duygudan kurtulmayı istiyordum. Ona bu kadar kolay çekilmek istemiyordum. Fakat elimde değildi. Kontrol edemiyordum. Onun yarın sabaha çıkamayacağını düşünmek kalbimi sıkıyor, nefesimi daraltıyordu.
Odamın kapısı çalındığında gel dememle kapıda Efran Bey gözüktü. Uzun boylu bir adamdı Efran Bey. Kapkara saçları, sakalı ve bıyığı vardı. Gözleri de bir o kadar koyuydu. Kaşlarını çattığında epey ciddi görünüyordu. Baş selamının ardından yanıma yaklaştı. "Han'ım, sizinle konuşmak istedim."
"Gel bakalım Efran Bey. Hanım annem yangınla ilgili senin söylediklerinden bahsetti. Öncelikle Hanzen Gökben'i kurtardığın için teşekkür ederim. Malum, kendisi evladıma gebe. Kurtulmaları benim için mühim. Şimdi bir de senin ağzından duyayım neler olduğunu."
Efran Bey babamın döneminde bir süre danışman olarak kurultaya alınmıştı. Fakat ben başa geçince azlini istemiş yine asayiş görevine geçmişti. Hanım annem bu kararı onaylamasa da Efran Bey'in tercihi bu yöndeydi. Kendini kurultayda rahat hissetmiyordu. Sarayla iletişimi yine kesilmemişti. Sadece danışman değildi. Zaten han babam da onu fazla suskun bulurdu. Danışmanların arasında kendini rahat ifade edemiyordu.
Efran Bey olanları anlatmaya başladı. "Akşam üzeri koridorlarda güvenliği sağlamak üzere nöbeti devralmıştım. Yemek vakti bitip herkes odasına çekilmeye başladığında her şey normal ilerliyordu. Bir ara haremden hatunların koridorda gezindiğini duyup Leman Kalfa'ya bildirdim. Hatunlar odalarına toplandı. Sonrasında arka bahçeye geçtim. Bahçeden saraya giden birkaç hatun gördüm. Hızlı adımlarla ilerliyorlardı. O vakitte bahçede olmalarından şüphelenip fazla uzaklaşmadım. Fazla sürmedi, kırılan cam sesi ve yardım çığlıkları duydum. Hanzen Gökben'in balkonundan geliyordu. Yanıyoruz imdat dediklerini duymamla saraya koştum. Harem ağalarını ve muhafızları da peşimden çağırdım. Yukarı çıktığımızda bir grup hatun koridorda hanzenin kapısını yumrukluyordu. Kapı muhafızları ortada yoktu. Bizi görünce kaçmaya çalıştılar. Hepsini kıskıvrak yakaladık. Hatunları sorgulamak üzere başka bir odaya kapattık. Yedi kişiydiler. Yangın çoktan başlamış hızla büyümüştü. Kokudan bir şeylerin normal olmadığını anlamıştım. Yaklaştıkça kısa sürede fenalaşıyorduk. Bu sebeple müdahale etmemiz vakit aldı. Neyle karşı karşıya olduğumuzu anlamamıştık. Kapıyı söndürür söndürmez odaya girmeye çalıştık fakat kapılar kilitliydi. Kırmak mümkün değildi. İçeriden gelen koku berbat bir hal almıştı. Boğazımız tıkanıyordu. Hatunlar çığlık atıyordu. Baltalarla kapıyı kırana kadar içerisi mahvolmuştu. Kapıların açılmasıyla yangın güçlü bir şekilde koridora sıçradı."
Kollarındaki yanıkları gösterdi. "Benimkiler gene iyi. Diğer adamların saçları kirpikleri bile yandı. Yüzlerini kaybedeceklerdi neredeyse." Derin bir soluk aldı. "Haremde böyle bir yangını çok küçükken duymuştum. Kubat Han ve Dora Hanım zamanındaydı. Korkunç bir yangın çıkmıştı. Bütün haneş ve hanerler can vermişti. Sadece Ulaş Bey kurtuldu diye duymuştuk." Gözleri dalgın dalgın bakıyordu. "Çarşıdan bile görünüyordu dumanlar. Saray kül oldu sanmıştım çocuk aklımla. Ulu Tanrı yanımızdaydı da bu sefer yangın o denli büyümedi. Fakat söndürmek çok zaman aldı."
"Kilidin eridiğini söylemişsin."
"Evet. Bu kilitlerin eriyebilmesi için yangının çok daha şiddetli ve çok daha uzun sürmesi gerekirdi." Tahminimi o da desteklemişti. "Yangın söndükten sonra yaptığım incelemeyle düşüncelerimin doğruluğunu gördüm. Kapının kilitlerine özel bir madde sürülmüş. Odanın içine de yangını hızlandırmak için kokusuz başka bir şey sürülmüş. Yangının duvara yayılma biçimine bakılırsa önceden hazırlık yapılmış." Kaşlarım yukarı kalkıp indi. Bu konuda sorgulanacak çok kişi vardı.
"Hatunların sorgusundan ne elde ettin? Kim toplamış onları? Bir avuç hatun böyle büyük bir tertibi tek başlarına yapamaz. Malzemeleri bile tedarik edemezler. Dışarıdan gerekli mühimmatı getirebilecek biriyle işbirliği içinde olmalılar." Efran Bey'in yüzü asıldı. Sıkıntıyla soludu.
"Hatunları sorgulamak üzere başka bir odaya aldırmıştım. Yangın büyük ölçüde kontrol altına alındığında şüphelileri sorgulamaya gittiğimde Teoman Bey'in sorguyu devraldığını öğrendim. Bu sırada Müge Hanım hanedan üyelerinin ve diğerlerinin güvenliğiyle ilgileniyordu."
"Yani hatunları sen sorgulayamadın."
"Evet. Teoman Bey'in bulguları bize öncülük edecek."dedi sıkıntıyla. Efran Bey hanım annemin saraydaki gözü olmayı başarmıştı. Fakat Teoman Bey'le de gizli bir rekabet içinde oldukları belliydi. Adımlarını dikkatli atıyordu ona karşı. Teoman Bey sinsi bir adamdı. Güçlüydü de. Eli kolu uzundu. Hanlık için oldukça işe yarar biri olduğunu kimse inkar edemezdi. Fakat istemediği bir durum ortaya çıktığında bunu defetmek için çok değişik yollara başvurabilirdi. Han babam ona karşı hep tetikte olmuştu. Ben de öyleydim.
"Olay sırasında Gökben'i koruyan muhafızlar neredeymiş?"diye sordum. Onun için özel bir ekip oluşturmuştum. Bilgiç Ağa Gökben'in son zamanlardaki kuruntularından bahsetmişti. Güvenliğini artırmıştık. O adamları geçebilmek silahsız yedi hatun için imkansızdı.
"Koridorda kimseyi bulamadık. Nöbetçilere ulaşamadık hala." Derin bir nefes aldı. "Bu işi kim planladıysa her ihtimali düşünmüş olmalı. Kapı muhafızlarını aradan çıkarabilmek kolay değil. Hatunlar saldırıya geçmeden önce muhafızlardan kurtulmuş olmalılar. Kim bilir cesetleri nerededir. Fakat bu da yeni bir problemi ortaya çıkarıyor."
"Sarayda bana bağlı olmayan bir yapılanma var."dedim sertçe. "Hanım anneme hürmetin olduğunu biliyorum. Fakat mevzubahis sarayın güvenliği. Sence hanım annemin bu işte parmağı var mı? Haremde her yere ulaşabilen o var."
"Kesinlikle Müge Hanım'ın işi değil. Onun tarzı da değil. Son olaydan sonra size böyle bir meydan okumada bulunacağını düşünmüyorum."
"Aklından kim geçiyor?"
"Kesin kanıtlar olmadan konuşmak zor. Lakin sarayı böyle yönetebilecek isimler bir elin parmaklarını geçmez." Onun da şüphelendiği birileri vardı. Benim de vardı.
"Elinden geleni yapmışsın Efran Bey."dedim sonra.
"Keşke bu durumun önüne geçebilseydim Han'ım. Sarayda asayişi sağlamak benim görevim lakin ben başarısız oldum." Omuzları sıkıntıyla çökmüştü. Görevine sadık biriydi. Bu yönüyle takdir ettiğim bir adamdı.
"Senin de dediğin gibi incelikle planlanan bir girişim bu. Herkesin nöbet değişimine kadar takip edilmiş, kapı muhafızları aradan çıkarılmış ve harekete geçilmiş. Bu noktadan sonra izleyeceğimiz yolu konuşmamız lazım artık. Şimdilik dairene dön. Çok yoruldun. Yarın dinlendikten sonra kurultay toplanacak. Senin de katılmanı isterim." Yüzü endişeyle kasıldı. "Asayiş görevlisi olarak bu olay konuşulurken orada bulunmanı istiyorum."dedim. Bir şey diyemedi. Başıyla onayladı ve çıktı.
Efran Bey çıkınca masamda düşünmeye başladım. Gökben'e suikast düzenlenmesinden ziyade sarayımdaki yapılanma canımı sıkmıştı. Böyle bir hamleyi yapmak için haftalarca bekleyenler benden sıkılınca bana da aynısını belki de daha beterini yapardı. Bana mesaj gönderiyorlardı. Gökben'i istemeyenler onların isteğine boyun eğmemi emrediyordu. Beni kontrol altında tutmaya çalışıyorlardı. Perdenin arkasındaki kukla ustalarıydı hepsi. Bu şartlar altında sarayda güvende değildim. Bu yapı çökmeden de güvende olmayacaktım.
Şimdi han babamı daha iyi anlıyordum. Bu saraya geldiğinde işler hayal ettiği gibi gitmemişti. Önce kardeşi sonra yeğeni onu devirmek için kullanılmıştı. Ses çıkarır, düzene kafa tutarsa başına gelebilecekleri görmüştü. Büyük ihtimalle bizim geleceğimiz için susmayı seçmişti. Devleti bırakıp hareme ve eğlenceye yönelmişti. Hanım annem herkesle tek başına mücadele etmek zorunda kalmıştı. Han babam biraz daha cesur olabilseydi otoriteyi çok daha çabuk kendilerinde toplayabilirlerdi.
Hanım annemin kendi yandaşları olduğunun farkındaydım. Onu suçlar gibi konuşmuş olsam da onun bu olayla ilgisi olmadığını biliyordum. Efran Bey'in de dediği gibi hanım annemin yöntemleri bu şekilde değildi. Basit bir gözdeden kurtulurken bile sinsi yöntemler seçmişti. Gökben için yaptığı son hamle gayet yerinde ve zekiceydi. Her ne kadar beni çiğnediğine dair düşüncem değişmese de hamlesindeki kurnazlığı inkar edemezdim. Şimdi böyle alelade bir hamle yapmazdı.
Fakat bir başkasının daha harem ve saray üzerinde bu kadar kontrol sahibi olduğu gerçeği sinirlerimi geriyordu. Aklıma gelen isimlerden ilki Şevval, ikincisi Teoman Bey'di. Daha sonra sarayla bağlantısı bulunan aileleri düşünüyordum. Belki de çıkar birlikteliği söz konusuydu. Kimlerin kimlerle işbirliği içinde olduğunu kestirmek zordu. Şimdiye kadar Şevval'in dolaylı yoldan dahil olduğu şeyler olmuştu. Açıkça ona suç kalmasa da onun bu tür planlar kurabilecek biri olduğunun farkındaydım. Teoman Bey ise kendi bir şey yapmasa da başkalarına emir verebilecek biriydi. Lakin Gökben'le alıp veremediği ne olabilirdi anlamıyordum? Aralarında hiçbir problem yaşanmamıştı. Kurultayda Gökben'e karşı çıkanlar vardı. Haremde kalmasından rahatsız olduklarını birkaç gün sonra dile getirmekten çekinmemişlerdi.
Düşüncelerim arasında gidip gelmekten başım ağrımıştı. Nihayet odamın kapısı tıklatılıp Teoman Bey geldiğinde tan yeri ağarmaya başlamıştı. Bütün gece uyumamıştım. Olan biten hakkında Bilgiç Ağa'dan haber alıyordum. Hanım annemi evlatlarımın yanına göndermiştim. O da çok yorulmuştu. Bu işin aslı astarı öyle ya da böyle ortaya çıkacaktı.
Teoman Bey baş selamı verip yanıma yaklaştı. Önümde durduğunda ellerini önünde birleştirdi. "Tetkikler bitmeden gelmek istemedim. Suikast söylentisi çıkınca olay yerini de incelemek istedim. Yangın Gökben Hatun'un odasının önünde başlamış."
Bunu zaten biliyordum. Efran Bey odada olup bitenleri çoktan anlatmıştı. Fakat Teoman Bey'in ne şekilde konuşacağını merak ettiğimden bir şey demedim.
"Bir grup hatun önce odaya yürümüş. Gökben Hatun'un,"
"Hanzen Gökben."diyerek sözünü kestim. İkinci kez böyle demesi dikkatimi çekmişti. Gökben'in unvanını aldığıma dair bir ferman mühürlememiştim. Hanım annem husumeti yüzünden diyor olabilirdi lakin Teoman Bey'in buna dikkat etmesini beklerdim. Onun da Gökben'i kabullenmediği bu şekilde daha net görülüyordu. Dudaklarını birbirine bastırmış alaycı bir ifade takınmıştı. Yine de ikiletmeden devam etti.
"Hanzen Gökben'in ne sebeple olursa olsun zindandan çıkarılmış olmasından rahatsızlarmış."dedi sakince.
"Onlara fikir soran mı olmuş? Kendi aylıklarını düzenli olarak alırken, her gece sıcacık sarayda yatarken, günde üç öğün yemek yerken, canları sıkıldığında eğlence düzenlerken keyifleri yerindeydi de gebe bir hatunun odasında durmasından neden rahatsız olmuşlar? Çoğu odama bile girmedi. Evlenerek ayrılma hakları ve hayatlarını kurma seçenekleri vardı."dedim soğukça.
"Hatunların gerekçeleri bu şekildeydi."
"Bu kadar basit bir sebep için mi gün doğana dek sürdü tetkikler?"dedim gözlerinin içine bakarak. "Geç bunları Teoman Bey! Her seferinde aynı bahanenin öne sürülmesi sence gerçekçi mi? Birileri Gökben'den kurtulmak istiyordu ve bahane olarak hatunları öne attı." Sadece Gökben'den kurtulmak istemiyorlardı. Bana laf geçirmeye çalışıyorlardı! "Bana hatunlardan bahsetme. Onları kimin kontrol ettiğinden bahset!"dedim sertçe. Teoman Bey'in yüzünde hafif bir şaşkınlık vardı. Ecrinok'taki gibi meselenin üstünü örtüp geçeceğimi sanıyordu herhalde. Haremdekilerin canı sıkılmış ve ayaklanmışlar hepsi benim suçum dememi bekliyordu.
"Hatunlar ağız birliği etmiş. Hepsi aynı hikayeyi anlattı."
"Gökben'in kapısına dayanalım, giremezsek haremi ateşe veririz mi dediler?"diyerek ayağa kalktım. Teoman Bey'in önüne kadar gittim.
Teoman Bey sabit bir ifadeyle beni izliyordu. "Gün içinde Hanzen Gökben bahçeye çıkmış. O sırada işkızlardan biri odaya girip duvarlara ve kapılara yanıcı madde sürmüş."diyerek olayı anlatmaya başladı.
"Kokusu bile olmayan böyle özel bir maddeyi nasıl temin etmiş?"
"Çarşının kurulmasına az kaldı. Çarşıyı da soruşturacağız."
"Beni aptal mı sanıyorsun sen?"diye çıkıştım. "Bunun sıradan bir ayaklanma olmadığı açık değil mi? Çarşıyı soruştursan ne olacak? Kapı ağası aldı denecek. Kapı ağasına kim al dedi? Bunu öğren bana! Üstelik hekim kadının dediğine göre bu kadar uzun süre kendine gelememesinin altında başka bir şey varmış. Yapılan tetkiklere göre kanında güçlü bir uyku ilacı bulunmuş. Yanındaki hatunlarda da aynı ilaç varmış. Aşçıbaşına kadar giren bir yapılanma söz konusuyken bana masal anlatıyorsun burada!"dedim yüksek sesle. "Sence konu ne kadar ciddi? Bir Baş Danışman olarak ne düşünüyorsun? Mesele Gökben'in saldırıya uğraması mı yoksa sarayımın içinde her köşeye eli kolu uzanan bir kukla ustasının varlığı mı?" Yüzünde hiçbir mimik oynamadan gözlerime bakıyordu. Aklından geçenleri okuyabilmeyi isterdim. Suskunluğu devam ettikçe beni tarttığını düşünüyordum. Eski toy Korkut yoktu karşısında artık. O da bunu idrak etmeye başlamıştı.
"Han'ım affınıza sığınarak sarayda bu kadar güce sahip tek bir kişinin olduğunu hatırlatmak isterim."
"Kim?"dedim gözlerinin içine bakarak. Vereceği cevabı çok iyi biliyordum.
"Kim olduğunu sizin de bildiğinizi düşünüyorum." Tahminimde haklı çıkmıştım. Hanım annemi öne sürüyordu. Adını vermese de onu kastettiği ortadaydı.
"Kanıtın nedir?" Az önceki çıkışımdan sonra aklımdan asıl geçenleri söylemeyecektim. Bir şeylerin farkında olduğumu anlamıştı ama üzerimdeki tesirini ölçmek isteyeceğini düşünüyordum. Bunun için bekleyecektim.
"Hatunların ceplerinden özel zehir şişeleri çıktı. Sorgu bitmeden hepsi ağır kanama geçirerek öldüler." Ne kadar da şaşırtıcı! "Zehri hazırlayan iksirci, Hanzen Gökben'in sorgusunda kullanılan doğruluk iksirini hazırlayan iksirciyle aynı. Simon Efendi tıpa başlarını kendine özel bir şekilde hazırlar. Mantar tıpayı parçaladığımda içlerinden küçük elmas taneleri çıktı. Bu onun imzasıdır. Sadece çok özel müşterilerine bu şekilde iksir hazırlar." Onun da bu çok özel müşterilerden biri olmadığını düşünmek için hiçbir sebep bulamıyordum. Teoman Bey cebinden çıkardığı minik keseyi bana uzattı. Keseyi açıp içindekileri elime döktüm. Altı adet elmas vardı. Gözlerim Teoman Bey'in üstünde durdu.
"Altı hatunun altısı da canına kıydı yani."dedim. Efran Bey yedi hatun yakaladıklarını söylemişti. Teoman Bey gözlerimin içine bakıyordu. Uzun bir sessizliğin ardından konuştu.
"Evet."dedi ifadesizce. "Sadece bir kişi zehri içmemiş. O da sorgunun ağırlığına dayanamadı." Kaç hatun yakaladıklarını bildiğimi anlamıştı. Peki onun dediklerine inanacak mıydım? Hatunu kendi ya da bir başkası kasten öldürmüş olabilirdi.
"Demek hanım annem sandığımdan daha çok gözünü karartmış."dedim sonra. Tavrımı onun istediği şekilde değiştirmeye karar vermiştim. Ona fazla açık veremezdim. Şimdi rolümü oynama zamanıydı. "Son yaşanandan sonra bu kadar ileri gideceğini beklemezdim." Derin bir iç çektim. "Gebelik meselesinden rahatsız olduğunu açıkça dile getirmişti fakat herkesi tehlikeye atma pahasına bunu yapmasını aklım almıyor."
"Büyük Hanım korkusuz. Rahmetli Yaman Han'a da pek çok tertipte bulunup kanıtları ortadan kaldırdığını biliyorum. Yaman Han ise Müge Hanım'a duyduğu aşktan kanıtların üstüne gidilmesini istemezdi."
Başımı aşağı yukarı salladım. "Evet, han babam hanım anneme gönülden bağlıydı. Hareminden vazgeçemiyor olsa da harem bir yana hanım annem diğer yanaydı." Konunun değişmesi işine gelmişti. Beni etkisi altına aldığını sanması da benim işime geliyordu. "Hanım annem her geçen gün daha tehlikeli birine dönüşüyor Teoman Bey." İşte şimdi ona istediğini vermiştim.
"Bu konuda yapabileceğimiz bir şey yok. Elimizde daha kesin kanıtlar yokken böyle bir suçlamada bulunmak daha kötü sonuçlar ortaya çıkarabilir. İksirci de Büyük Hanım da durumu reddedecektir. Büyük Hanım böyle bir güce sahipken onunla ters düşmeniz sizin aleyhinize olur." İşte o da kendince bana tehdit savuruyordu. Bana dayatılana uymazsam yerim sağlam kalamaz! "Baş Danışmanınız olarak tavsiyem temkinli adımlar atarak Müge Hanım'a destek olan kişileri zamana yayarak temizlemek. Güvenecek kimsesi kalmadığında siz de saltanatınız da güvende olacaksınız."
"Doğru söylüyorsun Teoman Bey. Hanım annem kardeşimin varlığına güvenmese benimle ters düşmeyi göze almazdı. Benden sonra başa geçireceği güçlü bir hanzadesi var."
"Bunu dile getirmek bile çok zor. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen son kardeşler savaşında yaşanan kıyımı unutmak mümkün değil."
"Tarihin tekerrür etmemesi için elimizden geleni yapacağız Teoman Bey."dedim ellerimi arkamda bağlayarak. Güneş doğmuş gün ışığı odama dolmaya başlamıştı. "Elime ailemin kanını bulamak istemem. Lakin söz konusu benim ve evlatlarımın hayatıysa onları yaşatmak için han babamın izlediği yolu izlemekten başka şansım kalmaz." Ona döndüm tekrar. "Bu meseleyi senin dediğin gibi çözeceğiz. Hiçbir gücü kalmayana dek bağlantılarını koparacağız. Tıpkı Suna'ya yaptığın gibi hanım annemin de arkasındaki güçleri temizleyeceksin."
Başını onaylayarak salladı. Odadan çıkmasını ve bugün yapılacak kurultay toplantısı için hazırlanmasını söyledim. Tek kaldığımda ise balkona çıktım. Ellerimi mermere koydum ve bahçeyi izlemeye başladım. Teoman Bey'in karşısında rolümü iyi oynadığımı düşünüyordum. Beni hanım annem ve kardeşime karşı ince ince işlediğini sanıyordu. Bu olayın içinde bir şekilde vardı. Ya planlayanlara yardım etmişti ya da bizzat planlamıştı. Sarayda hatırı sayılır zamandır bulunuyordu. Haremimdeki hatunlardan kapımdaki muhafızlara kadar herkese ulaşabilirdi. Ona bu denli güç verilmesi onu çok daha tehlikeli hale getirmişti. Zamanında hanım annemin güvenini kazanmak için neler yaptığını Ulu Tanrı bilirdi.
Teoman Bey'in sadakati ne Suna'ya ne hanım anneme ne de banaydı. O geride kalarak yönetmeyi seviyordu. Her şeyi elinde tutmak onu memnun etmeye yetiyordu. Başa geçmek yerine elinin altında olabileceklerin başa geçmesini sağlıyordu. Zaten istese de başa geçemezdi. Yüzyıllardır Asperan hanedanına bağlı kalan Aspargon halkı başlarında başka kandan birini görmeyi kabul etmezdi. Rahmetli amcam Hanzade Yiğit anlatıldığı gibi biriyse asla onu kontrol edemezdi. Saraydaki yeri bile sarsılırdı. Bu yüzden han babamı seçmişti. Toygar da ele avuca sığmaz bir yapıdaydı. Teoman Bey onu da tahtta görmek istemezdi. Onun istediği şey kaostu. İkimizi de aradan çıkararak naipliğini yapabileceği bir çocuk han seçecekti. Bu hanlıktaki en tehlikeli kişinin Teoman Bey olduğundan emindim. Etrafımda kukla ustaları olabilirdi lakin o Ustaların Ustasıydı! Ona karşı onun yöntemiyle savaşarak onu alt etmek zorundaydım. Aksi halde bu saray bir kez daha kanla yıkanacaktı.
***
-Bölümü nasıl buldunuz? Gelişmeler hakkında ne düşünüyorsunuz? Korkut ilerleme kaydediyor mu?
-Teoman Bey'in yeni ünvanı nasıl? Ustaların Ustası... Korkut onun hakkındaki tahminlerinde haklı mı? Yoksa kafasında büyütüyor mu? Onun karşısında rol yapması doğru muydu yoksa çat çat konuşmalı mıydı?
-Sarayda işler bundan sonra nasıl ilerleyecektir? Korkut ve Müge arasındaki gerilim biter mi yoksa devam mı eder?
Bu bölümün final olmasını düşünüyordum fakat fazla uzun sürdü. Bu sebeple ikiye ayırmaya karar verdim. Bu defa kesin. Sonraki bölüm 2.kısım olan "Yakuttaki Kan"ın son bölümü olacak ve yine Korkut'tan olacak. Gelecek bölümlere dair tahminleriniz varsa okumak isterim.
Ve son olarak yeni kapak için rei-nia 'ya çok teşekkür ederim. Değişik bir tarz oldu. Ben sevdim.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top