2.4. Zehirli Sözler
1415 Senesi - Bahar Mevsimi
ASPARGON HANLIĞI
Altınova Şehri - Hanedanlık Sarayı
Handan Suna
Akşam akşam yaşananlar gerçekten can sıkıcıydı. Eğlence çabuk dağılmıştı. Bana ayrılan odaya geçtiğimde Roshta'ya Esil'i bulmasını ve gizli geçitten geçirerek buraya getirmesini söyledim. Kutluaylı Esil Hatun Korkut'un haremine yerleştirdiğim casusumdu. Mütemadiyen bana rapor gönderirdi. Son yıllarda sıklık azalmıştı. Korkut ve İdil oldukça temkinliydi. Yakalanıp her şeyi berbat etmesini istemezdim. Bu yüzden ben de hatunu zorlamıyordum.
Odama getirildiğinde yüzü bembeyazdı. "Nasıl oldu bu Esil? Nasıl böyle bir hata yaparsın?"diye sordum sertçe.
"Hanımım gerçekten bir anda oldu. Yerde bulmuş herhalde."
"Herhalde ne demek? Zadenerin elini attığı yeri bileceksin! Ağzına giren lokmayı göreceksin! Ya şimdi Zadesen İdil seni azlederse?"
"Bilmiyorum hanımım." Sesi ağlamaklıydı. İki senedir Balamir'den o sorumluydu. Çocuğa iyice alışmıştı. Yaşananlar onu da yıpratmıştı.
"Yalvar yakar, bir şekilde görevinde kal! Zadesen İdil'in odasına kadar girmişken gözden düşemezsin! Şimdi git. Fazla gözden uzak olma." Önümde eğildi ve hızlı adımlarla çıktı.
"Bir bu eksikti."diye söylendim. İdil parlar, bağırır, çağırırdı fakat umarım yanında tutmaya devam ederdi. Şimdiye kadar hiçbir kusuru olmamıştı. Balamir'e en iyi şekilde bakmıştı. İdil'in affedici olmasını ummaktan başka yapabileceğim yoktu. Azlederse saraydan bile atabilirdi. Şüphelendiği hatunları daha önce saraydan attırmıştı. Müge de Korkut da ona bu konuda müsamaha göstermişti. İdil'in Yedi Gürgen Sarayı'ndaki otoritesini onlar güçlendirmişti.
Üzerimi değiştirip yatağıma geçtim. Bir süre arkama yaslandım, kollarımı önümde bağladım ve öylece uzandım. Korkut hala bana mesafeliydi. Bu da canımı fazlasıyla sıkıyordu. İki yıl geçmişti ve ben buzlarını eritememiş, duvarlarını yıkamamıştım. Gökben'in gidişi kalbinde derin bir yaraya sebep olmuş olmalıydı. Bunun acısını da benden çıkarıyordu.
Gökben'i gönderme işini ertelerken hata etmiş olabilirim fakat Gökben'in dikkatinin dağılması benim suçum mu? Nereden bilebilirdim karşısına çıkan ilk erkeğe kendini kaptıracağını? Demek ki Gökben'i iyi yetiştirememişim. Harem kaidelerini iyi belletememişim. İki yıldır vardığım tek sonuç buydu. Gökben'i fazla şımartmışım. Korkut'la tek seferde ideal aşkı yaşayacağına inanmasına sebep olmuşum. Tek hatun olacaksın derken kendi meziyetleriyle bunu başaracağını kastetmiştim. Ne hanım annem ne Müge kimse Han'ın tek hatunu olarak kalamamıştı. Önemli olan hanımı olabilmek ve evlatlarını tahta çıkarabilmekti. Fakat Gökben masallara konu olan bir aşk istemişti. İstediği olmayınca da kaçıp gitmişti.
Öfkeyle soludum. Derin bir iç çektim. Tekrar Gökben meselesine dalmak istemiyordum. Fakat istemesem de bir şekilde önüme çıkıyordu bu konu. Onun için verdiğim emekleri böyle heba etmesini kabul edemiyordum. Aklıma her geldiğinde canım sıkılıyordu. Fakat bu konuyu yakın zamanda çözecektim. Sonsuza dek.
Aklıma takılan diğer mesele Ravesnalı Kraliçeydi. Günlerdir onu izliyordum. Hal ve hareketlerinden hiç hoşlanmamıştım. Yaman'a bakışları dikkatimden kaçmamıştı. Yaman da onunla tatlı dilli konuşmaktan geri durmuyordu. Tamam kadın gençti, güzeldi fakat başka bir ülkenin Kraliçesiydi. Bazı konularda sınırları hanlar bile aşmamalıydı. Ayrıca Kraliçe iç işlerimize fazla burnunu sokuyordu. Sinsi bakışlarıyla herkesi her şeyi izliyor, zehirli sözleriyle nifak tohumları saçıyordu. Ülkemize ne amaçla geldiğini sorgulatıyordu.
Ertesi sabah kahvaltıda her şey yolunda gözüküyordu. Esil görevinde kalmayı başarmış, Korkut ve İdil biraz daha sakinleşmişti. Balamir ise yaşadıklarından hiç etkilenmemiş gibi Bengü'nün çocuklarıyla oynuyordu. Toygar diğer misafirimiz Handan Belgin'le yakından ilgileniyor gibiydi. Belgin'in ilk günlerdeki çekingenliği Toygar'ın yanında kayboluyordu. Gençler birbiriyle daha iyi anlaşıyordu.
Belgin'i izlerken Hasbükan'da olanları düşünüyordum. Yaşananlar hoş değildi. Yaman ve Müge Alkan Han'ın yanında olacaklarını belirtmişlerdi fakat Hanzade Akın'ın kazanacağı belliydi. Gelen raporlar her geçen gün isyanın Hanzade Akın yönünde geliştiğini gösteriyordu. Alkan Han savaşı kaybedecekti. O zaman ne olacaktı?
Öğleden sonra Teoman'la kısa bir görüşme ayarlamıştık. "Toygar'ın haremi için bir adım atılmıyor mu hala?"diye sordum. Bu sıralar dikkatimi çeken konulardan biri buydu. Müge bu konuyu erteledikçe erteliyordu. Bu durum Toygar'ı yanlış düşüncelere itmekten başka bir işe yaramıyordu. Onu kışkırtmak isteyenlere koz veriyordu. Daha önce benzer bir durum yaşanmıştı zaten.
Teoman, "Hatunlara bakıyor. Fakat haremin kurulma tarihiyle ilgili bir şey demedi."
"Düşündüğü bir hatun yok mu?"
"Çelebilerin kızı Simay'ı gözüne kestirdi."
Demek Simay'la ilgileniyordu. "Hatun sakin. Babası kurultayda olsa da yükselecek biri değil. Danışmanlık ona yetiyor. Kızı da hırslı değil. Müge'nin kontrolünde olacaktır. Mantıklı bir tercih." Biraz duraksadım. "Yine de Korkut'un haremine köklü ailelerden birini almamışken Toygar'ın haremine böyle bir seçim yapmak ne kadar doğru olur? Yanlış yorumlamak isteyenler olacaktır." Teoman omuzlarını silkti.
"Çelebiler siyasette çok öne çıkan bir aile değil. Dedikodu çıkarmak isteyenler bu konuyu fazla uzatamaz. Kekevizadelerden, Salamanlardan veya Alemgirlerden biri olsa kötü bir izlenim ortaya çıkardı. Fakat Çelebiler... Kendi halinde bir aile olarak kaldılar her daim."
"Orası öyle. Umarım dediğin gibi olur Teoman." Fırsatçılar her daim dedikoduları kollar, çıkarlarına göre en iyi şekilde kullanırlardı. Bu kaçınılmazdı. Çelebiler öne çıkan bir aile değildi. Yine de sarayda belli bir yer edinmişlerdi son yıllarda. O boşboğaz dedikoducular bunu illa fırsata çevirmek isterdi. "Peki Handan Belgin daha ne kadar kalacak? Hasbükan'ın gidişatı artık belli. Müge'nin bu konuda planı ne? Alkan Han kaybedip Hanzade Akın Belgin'i isterse ne olacak?"
"Bu konuda hiç konuşmadık. Fakat kızı katil amcasına teslim etmek Aspargon'a yakışmaz."
"Sana katılıyorum. Kıza uygun bir aday bulup evlendirir herhalde. Sonra güzel bir konağa yerleştirir."
Teoman ellerini iki yana açtı, "Hiçbir fikrim yok. Ama öylesi daha uygun olacaktır. Hasbükan'da handanların tahtta hakkı yoktur. Kızın oraya gönderilmesi onu esarete belki de daha kötü şeylere teslim etmek olur."
"Haklısın. O halde Belgin'in gitmeyeceğini söyleyebiliriz."
"Evet. Büyük ihtimalle gitmeyecek. Yine de yeni hanla politik ilişkiler nasıl ilerler bilemiyorum. Her şeyi zaman gösterecek."
Başımı aşağı yukarı salladım. Aklımdaki son meseleyi de konuşup görüşmeyi sonlandıracaktım. Çok uzun süre burada durması riskli olabilirdi. Sarayı avucumuzun içi gibi bilsek de risk almaktan ikimiz de hoşlanmıyorduk. "Kurultayda işler nasıl gidiyor? Tunç Bey kendini gösterebiliyor mu?" Damadımın kurultaydaki durumunu biliyordum fakat Teoman'ın yorumunu daha çok önemsiyordum. Analizleri daha gerçekçiydi her zaman. Karşımda bir çekincesi olmadığı için gördüğü her şeyi açıkça söyleyebiliyordu. Bu da hoşuma gidiyordu. Bu devirde dürüst adam bulmak zordu. Teoman ise her şeyi bütün netliğiyle önüme seren biriydi. Daha da önemlisi her daim benim yanımdaydı. Onun gibi zeki biriyle bu hanlıkta pek çok şey yapılabilirdi.
"Genç ve oldukça başarılı bir danışman. İki senede Yaman Han'ın gözüne girmeyi başardı. Babasının aksine daha işe yarar biri." Bu acımasız yorum karşısında kaşlarım çatıldı. Türker Bey Baş Danışman'dı ve benim tavsiyemle olmuştu. Yüz ifademi fark etmişti. Devam etti, "Doğruya doğru Suna. Türker Bey diğer Kekevizadeler gibi değil. Başta sana katılmıştım onun Baş Danışmanlığı için fakat zamanla eksiklerini görmeye başladım. Adamda o ruh yok. Önceki Baş Danışmanlar yaşları ilerlese bile her daim açık gözlü olurdu. Türker Bey ise mevkisinin rahatlığına ermiş gibi davranıyor. Ulaşabileceği yere ulaştı ve gerisi önemli değil. Yaman Han'ın onu azarladığına, laf çarptığına çok kez şahit oldum. Yaman Han'ın bile gözüne batmaya başladı."
"Anlıyorum."dedim düşünceli bir tonla. Bu durum canımı sıkmıştı. Benim uğraşımla böyle bir konuma gelip değerini bilemeyenlere her zaman kızardım. Ben onlara bir konum bahşediyorsam onlar bunun değerini bilmek zorundaydı. Onları sarayda bu kadar yükseltiyorsam işlevlerini korumalıydılar. "Bana Türker Bey'le ilgili detaylı bir rapor hazırlamanı istiyorum. Bütün hatalarını, eksiklerini yaz. Eğer kurultayda bir iş başaramayacaksa boşa koltuk doldurmasın. Parlayabileceğini düşünerek tavsiye etmiştim onu. Fakat gözden düşecekse düşüşü sert olmadan müdahale edelim buna. En azından itibarı zedelenmeden ayrılsın görevinden." Teoman başıyla onayladı. "Şimdilik diyeceklerim bu kadar. Senin eklemek istediğin bir şey var mı?"
"Yok. Bir gelişme olursa haber yollarım sana."
"O zaman şimdilik görüşürüz."dedim ve önce Teoman çıktı. Bir süre sonra da ben boş koridora attım adımımı.
Türker Bey'le ilgili duyduklarım hiç hoşuma gitmemişti. Diğer kurultay mensuplarının da ağzını arayacaktım bu konuyla ilgili. Sadece Teoman'ın lafıyla hareket etmek istemiyordum. Ona güvenim tamdı, yine de zaman zaman gözlerinde gördüğüm hırs beni endişelendiriyordu. Uzun zamandır tanıyordum Teoman'ı. Yükselmek için pek çok şey yapabileceğini biliyordum. Fakat Türker Bey'le ilgili söylediklerini diğer danışmanlar da onaylarsa o halde koltuğu başkasına devretmek şart olurdu. Baş Danışmanlığa çoğu zaman Kekevizadeler gelmişti. Fakat şu an Türker Bey'in yerine koyabileceğim bir Kekevizade yoktu. Tunç çok gençti. Ciddiye alınması için kendini çok kez ispat etmeliydi. Diğer danışmanlar ise benim çok işime yaramazdı. Bu durumda mantıklı tek bir seçenek kalıyordu. Tehlikeli bir seçim olacaktı fakat Tunç yetişene kadar kurultayı emanet edebileceğim başka kimse yoktu.
Akşam eğlenceleri için tekrar büyük bahçede toplandığımızda dans gösterileri için hazırlıklar yapılmıştı. Harem hatunları marifetlerini sergilerken Yaman dikkatini Müge'den ayırmıyor, onunla el ele sohbet ediyordu. İki yıldır odasına başka hatun almıyordu ve bu gerçekten takdire şayandı. Kardeşimi benden iyi kimse tanıyamazdı ve ben bile buna hayret ediyordum. Han ve Hanım olarak birlik içinde görülmeleri dışarıdan gelenler için iyi bir şeydi tabii. Fakat Müge'nin dikkatini dağıtacak hatunlar da benim işime geliyordu.
Kraliçe Ahilia o gün Müge'nin hemen yanındaydı. Düz siyah saçlarını örgülerle süslemiş, altın ipler örgülerine dolanmıştı. Bugün koyu yeşil elbise tercih etmişti. Siyah tül detaylarıyla dekoltesini, yırtmacını daha dikkat çekici hale getiriyordu. Ravesna usulü kıyafetleri sergilemek hoşuna gidiyordu belli ki. Siyah sürmeli sinsi gözleri ise Yaman ve Müge'den bir an bile ayrılmıyordu. İri, koyu kahverengi gözlerindeki parıltının hayranlıktan olduğunu hiç sanmıyordum. "Hasbükan'da son yaşananlar ne acı değil mi?"dedi kırmızı boyalı, ince dudaklarını büze büze. Yüzüne üzgün bir ifade yerleştirmişti. Durup dururken bu konuyu açmasında şer aramamak elde değildi. Bakalım arkasından nasıl bir nifak tohumu gelecekti.
Hasbükan kelimesini duyar duymaz Handan Belgin de Toygar, Korkut ve İdil'le olan muhabbetini bırakıp buraya kulak kesildi. Tüm dikkati Kraliçenin üstündeydi. Gözlerinde ise öfkeli bir ifade vardı. Ülkesinde yaşananlar onu her gün üzerken Kraliçenin böyle ayarsızca konuyu açması sinirlerini germiş olmalıydı.
"Kardeşin kardeşle kavgası çok ağır."diye devam etti Kraliçe. "Siz de benzer bir şey yaşamıştınız değil mi Yaman Han?" İşte nifak tohumunu nereden atacağı belli olmuştu...
Yaman derin bir nefes aldı. O günleri hatırlamak beni olduğu kadar onu da geriyordu. "Evet Kraliçe. Benzer bir şeyi ben de yaşadım. Hakkımı korumayı da bildim."dedi mesafeli bir tonla.
"Peki ne hissetmiştiniz? Öz kardeşleriniz size baş kaldırdığında?" Sinsi gözleri bir süre bende durdu. Alayla gülümsedim. Yaman'a döndü.
Yaman, "Hayal kırıklığı."
"Anlıyorum."dedi Kraliçe mahzun bir tonla. Başını öne eğdi, derin bir iç çekti. Gözlerini tekrar kaldırdığında, "Merakımı mazur görün,"dedi daha güçlü bir sesle, "neden erkek kardeşinizi ve yeğenlerinizi bağışlamazken ablanızı bağışladınız? Tahtta hak iddia edemeyecek diye mi?"
Daha fazla dayanamadım ve müdahale etti. "Neden haddin olmayan meselelere bu kadar kafa yoruyorsun Kraliçe?"diye sordum sertçe.
Masumane bir ifade takınarak bana döndü. "Ben sadece anlamaya çalışıyorum. Başa geçmiş birine isyan eden herkesin sonu idamdır. En azından Ravesna'da böyle."dedi ve Yaman'a döndü, "Aynı şey benim başıma gelseydi en sevdiğim kardeşim dahi olsa onu da soyunu da cinsiyet ayırmaksızın affetmezdim. Bizde kız da erkek de veliaht olabilir. Başa gelebilir. Ben Aspargon'da da handanların taht hakkı olduğunu sanıyordum."
Müge, "Bir hanzade olmaması durumunda elbette başa en büyük handan geçer."
"Bir hanzade olmaması durumunda..."dedi manidar bir tonlamayla. "O zaman Handan Bengü'nün ikinci talihsizliği kendinden onca sene sonra dünyaya iki erkek kardeşi gelmesi olmuş." Bu defa Müge'yle konuşuyordu. "Peki oğullarınız doğana kadar Handan Bengü hanım eğitimi almış mıydı?"
Müge, "İleride kızlarınızı Aspargon'a gelin vermeye mi niyetiniz var Kraliçe? Ne bu sorgu sual?"
Kraliçe sinsice gülümsedi. "Belki oğlumu damat veririm. Kaderin ne göstereceği belli mi olur Müge Hanım?" Yaptığı komik bir şakaymış gibi güldü. "Her şey bir yana, ben bu coğrafyalarda kadının hakkının yeterince verilmediğini düşünüyorum. Bu sebeple diğer ülkelerdeki hiyerarşileri incelemek hoşuma gidiyor. Kadının yönetimde yeri konusunda en başarılı örnekler Aspargon'dan çıkmıştı. Hatta Ravesna bile bu konuda Aspargon'u örnek almış. Tarihinizdeki Handan Devri en keyifle okuduğum devirdir. Sonra nasıl oldu da kadınlar ikinci plana atıldı anlayamıyorum. Elbette harem kuran handan örnekleriniz de var fakat sonra bunun da önüne geçildi. Oğullarınız doğmasaydı bu kaideler kızlarınız için de uygulanır mıydı ölçmeye çalışıyorum."
"Kraliçe yerine araştırmacı olmalıymışsınız."dedi Müge, "Yazılarınızla tarihe güzel kitaplar bırakırdınız. Gel gör ki talihinizde tüm kardeşlerinizin ölmesi ve babanızın tahtı size bırakması varmış."
"Ne diyebilirim ki? Talih bana kraliçeliği layık gördüyse adımı güçlü kraliçeler arasına yazdırmalıyım. Ve benim gibi güçlü kadınları desteklemeliyim." İçeceğinden birkaç yudum içtikten sonra gözleri hepimizin üstünde gezindi. "Yine de düşünmeden edemiyorum. Handan Devri'ndeki kaideler devam etseydi şu an karşımda Handan Suna hanım olarak oturacak, Burçin Hatun da Ecrinok'ta veliaht handan olarak sancak valiliği yapacaktı."
"Kurallar düzen için var Kraliçe."dedim. "O dönemin eksikleri de görüldü, tıpkı sonraki dönemlerde olduğu gibi. Hanlığımız için en iyi kurallar zaman içinde oturdu. Ya tarihimizi eksik okuyorsunuz ya da değerlendirmenizi eksik yapıyorsunuz. Kuralsız geçen dönemler hanlığımız için en kanlı dönemler olmuştur."
"Elbette en iyisini siz bilirsiniz. Sonuçta burada yaşayan sizsiniz. Ben sadece misafir olarak gözlemlerimi söyledim. Ben veliaht seçiminin yaşla değil beceriyle olması gerektiğini düşünüyorum. Biz böyle yapıyoruz. Yönetimde en başarılı olan veliaht olarak seçilir. Doğum sırası ve cinsiyet önemli değildir."
Bu kadar nifak tohumu fazlaydı artık. "Berke Han döneminde olmadığımız için çok şanslısınız. Onun döneminde fikrini söylemek bile canından olma sebebi sayılırdı. Aspargon kadınlarına ket vuran han. Kendini tarihe Kanlı Berke diye yazdırdı. Handan Devri bu sebeple bitti. Arkasını toplamak ise epey zaman aldı. Bu yüzden kurulu bir düzen şarttı. Her gelen han ve hanım eksikleri görüp yeni reformlar yapar."
"Kanlı Berke dönemi dersler çıkarılacak bir dönem gerçekten."dedi Müge. "O dönemlerin tekrar yaşanmaması için sonraki tüm han ve hanımlar elinden geleni yaptı ve yapmaya devam ediyor. Hanlığımız her zorluğun üstesinden gelmeyi başardı."
Kraliçe, "Her ülkede olmuştur böyle kötü anılan yöneticiler. Bizim tarihimizde de Kara Dul Aheshna var. Ravesna tarihinin görüp görebileceği en gaddar kraliçeydi. Sertliğiyle ve katı kurallarıyla bilinir. Beş kocasının kellesini almıştır. Her birinin başını Gungarda Meydanı'nda bizzat kesmiştir. Şahsına ve ülkesine yapılan ihaneti asla bağışlamazdı. Onu şüpheye düşürenleri dahi acı bir son beklerdi." Konunun bizden Ravesna'ya kaymasıyla masada oluşan gerginlik biraz olsun son bulmuştu.
"Sonra ne oldu?"diye sordu Müge.
Kraliçe derin bir nefes alıp verdi. "Yatağında evlatları ve torunları yanıbaşında mutlu bir şekilde öldü. Tahtı üçüncü kocasından olma oğlunun kızına bıraktı."
"Oğlu bu karara riayet etti mi peki?"diye sordum. Ravesna tarihiyle ilgili bilmediğim bu detay ilgimi çekmişti. İlk defa bir yöneticinin evlatları hayattayken tahtını torununa bıraktığını duyuyordum.
"Elbette. Kendine sadık askerlerini bunca zaman torununun veliahtlığına hazırlamıştı. Aheshna'nın hükmünün katılığını anlamışsınızdır. Oğulları ve kızları dahi ona karşı çıkamazdı. Emrindeki tüm adamlar küçük Rialia'ya diz çökmüşken bu aptallık olurdu. Böylece Rialia Ravesna'ya uzun parlak yıllar yaşatan başka bir Kraliçe oldu."
"İlginçmiş."dedi Yaman sakalını kaşırken. "Diğer ülkelerin hükümdarlarını öğretirken böyle detaylardan hiç bahsedilmez. Sadece tarih sırasıyla başa kim geçti kim gitti diye anlatılır."
"Evet. Pek çok ülke bunu yapıyor. Temel bilgileri öğretiyorlar ve bu kadar. Oysa tarih öyle gizemlerle dolu ki... İşte bu yüzden Yaman Han, tarihin derinliklerinde kaybolmak bana ayrı bir keyif veriyor."
Tatsız konuşmanın odağı kayıp konu değiştiğinde Kraliçenin had bilmezliğinin daha ne kadar süreceğini merak ediyordum doğrusu. Onu gördüğümden beri önce küçük laflarıyla zehrini salıyor sonra konuyu ustaca değiştiriyordu. Geçmişi deşerek ne elde etmeye çalışıyordu? Amacı neydi? Müge'nin dediği gibi gelecekte bizimle akraba olmayı mı hedefliyordu şimdiden? Şimdiye kadar Ravesna kökenli kimse hanlığımıza girmemişti. Şimdiden sonra da girmeyecekti. Kraliçenin ziyareti bir an önce son bulmalıydı. Burada bulunduğu müddetçe güney zehrini herkese işleyecek gibi duruyordu.
Odalarımıza çekildiğimizde Burçin'i yanıma çağırttım. Onunla başbaşa konuşmayı gerçekten özlemiştim. O saraydan gittiğinden beri yalnızlığa gömülmüştüm. Odaya girdiğinde yüzü donuk ve asıktı. "Ne oldu?"diye sordu.
"Günlerdir bir aradayız fakat seninle başbaşa zaman geçiremedik." Karşımdaki koltuğa oturdu. "Nasılsın?"
"Nasıl olduğum senin için önemli miydi?"
"O nasıl söz kızım? Elbette önemli. Sen gittiğinden beri sarayımda yalnızım ve her gün seni özlüyorum."
"Beni evlendirmeye oldukça hevesliydin oysa."
"Elbet bir gün evlenecektin zaten. Yine de sensizlik beni üzüyor. Üstelik bu manasız mesafe daha yaralayıcı." Kısa bir sessizlik oldu. "Aramızı düzeltmenin hiçbir yolu yok mu Burçin?"diye sordum usulca. Sorumda samimiydim. Bu hayatta değer verdiğim son kişiydi Burçin. Onun da benden uzaklaşması canımı yakıyordu.
"Nihayetinde annemsin."dedi sessizliğin ardından. "Sana kızsam da seni kalbimden söküp atamıyorum. Büyük annem seni kendinden hep uzak tutmasına rağmen sen böyle yapmadın. Bana da kardeşime de her daim yakın oldun. Bu mesafe bazen beni de üzüyor. Fakat yaptıklarınla beni korkutuyorsun. Ne zaman seni annem gibi görmeye çalışsam seni bu sarayın ikinci hanımı gibi davranırken buluyorum. Bu da beni senden uzaklaştırıyor. Başta bu evlilik için sana o kadar kinlenmiştim ki... Fakat zamanla bu evliliğin beni senden koruyan tek şey olduğunu anladım."
"Neden böyle konuşuyorsun? Sana asla zarar vermem."
"Ben bundan emin olamıyorum. Kasten yapmayacak olsan bile yaptıklarının ucu bir şekilde bana dokunuyor."
"Burçin."
"Neden artık durmuyorsun? Hala bir şeyler peşindesin. Olan oldu. Herkes hayatına devam ediyor. Bırak da ne olacağını görelim."
"Bırakamam."dedim sessizce. "Hanlığıma güçlü bir hanım bulmadan bırakamam."
"İdil yeterince güçlü değil mi? Yedi Gürgen Sarayı'nın küçük hanımı olmadı mı? Orayı yeterince iyi idare etmiyor mu?"
Alayla güldüm. "İdil sürekli kendini kontrol altında tutmaya çalışan kasıntı biri. Ayrıca her şeyle baş edebilecek kadar güçlü değil. Daha dün olanları görmedin mi? Oğlu ölürse o da ölür. Bu kadar güçsüz biri mi hanlığın başına geçecek? Hayat oğlundan ibaret değil. Olmamalı."
"Herkes evlat kaybı karşısında senin kadar katı olamayabilir. İnsanların kalbi var. Duru'ya olanlara bizzat şahit oldu İdil. Kendi oğlu da ölümün kıyısından döndü. Gebeliğinin ne kadar zorlu geçtiğini bilmeyen yok. Bırak da o kadar endişesi olsun." Resmen karşımda İdil'i savunuyordu.
"İdil sadece Balamir'e odaklanmak yerine hanedanlığa başka bebekler vermeli. Ne kadar çok çocuğu olursa o kadar güçlü olur. Kural budur."
"Sana katılmıyorum. Çocuk sayısı arttıkça karmaşa da artıyor. Bunu önceki yönetimlerde görmedik mi? Dayılarımda bile gördük! Ravesna Kraliçesine kendince tarih dersi verdin ama tarihimizdeki acı kardeş katliamlarını hepimiz çok iyi biliyoruz."
Burçin her zaman böyleydi işte. Güm diye söylerdi aklından geçeni. Evet haklıydı. Tarihimizde kanlı katliamlar çoktu. Fakat başka bir ülkenin yöneticisi karşısında tüm açıklarımızı kabul mu etseydik? Müge de Yaman da en az benim kadar farkındaydı olanların. Müge bile konuyu uzatmadan kısa cevaplar vermişti. Tek hatalı neden ben oluyordum? Ki hata da değildi bu. Aramızda ne geçmiş olursa olsun başka ülkelerin yöneticileri karşısında birlik içindeymişiz gibi davranmak zorundaydık. Tarihimizde Aspargon üzerinden dönen entrikalar oldukça fazlaydı. Gerbena, Arbatun, Sargun iç politikamıza en çok karışan ülkelerdi. En ufak bir ayrılık sezdikleri an ağlarını örmeye başlarlardı ve tekrar içinden çıkılmayan durumlara düşerdik.
"Tek çocukla kalmak da güvenli değil. Hem hanımın yeri için hem hanedanlığın istikbali için."dedim sadece. Derin bir nefes aldım. "Neyse bırakalım bunları. Evliliğinden bahset. Tunç'la alıştınız mı birbirinize?"
"İki sene oldu. Alışmamak gibi bir şansımız var mı?"
"Ne zaman bir torunum olacak?" Gözlerini devirdi. "Çocuklar evliliğin en güzel yanıdır kızım. Bu sadece bir formalite evliliği olmak zorunda değil. Tunç iyi biri. Sana iyi bir koca, evladına iyi bir baba olacaktır. Aile olgusu güçlü."
"Evet. Fazla iyi..." Derin bir nefes aldı. "Fakat her şeyin zamanı var. Çevremizdeki herkes gibi sen de bunu sorma. Olacaksa olur."
"Tamam. Uzatmayacağım." Ona yaklaştım ve ellerini tuttum. "Bize daha sık gel. Lütfen. Seni gerçekten çok özlüyorum."
"Tamam. Gelirim." O da elini elimin üstüne koydu. Dudakları hafifçe kıvrıldı. Onu gülümserken görmek güzeldi. Yanağında gezdirdim elimi.
"Güzel kızım benim."
"Ben artık odama döneyim."dedi ve ellerini çekti. Ayağa kalktı. "Geç oldu."
"İyi uykular."dedim ve odadan çıktı. Ben de derin bir iç çekerek arkama yaslandım. Burçin'in gidişiyle yine yalnızlığımla başbaşa kalmıştım. Emine'ye seslendim ve bana bir kadeh Ravesna şarabı getirmesini söyledim.
Şarabımı yudumlarken Burçin'in dediğini düşünüyordum. Neden artık durmuyorsun demişti. Nasıl durabilirdim? Benim gördüklerimi kimse görmüyordu. Hanlığımın temelleri sallanıyordu. Yaman'ın hali ortadaydı. Yaralandığından beri iyice saraya kapanmıştı. Korkut Ecrinok'ta yükselmeye devam ediyordu fakat yeterli değildi. Ecriniddinlere boyun eğdirmeden oraya asla tam olarak hakim olamazdı. İdil desek iyice evhamlı olmuştu. Şevval'e güvenim sıfırdı. O kızdaki bir şeyden hoşlanmıyordum. Toygar ise yetişmek için daha çok gerideydi. Sancağa çıkmasına bile en az üç sene vardı. Korkut'a bir şey olsa taht toy bir çocuğa kalacaktı.
Kabul etmeliyim ki Müge olmasa hanlık çoktan yıkılmıştı. Her şeye rağmen devleti iyi idare ediyordu. Peki Müge'den sonra başa kim geçecekti? Oğlum da oğlum diyen İdil mi? Her bakışından bir hinlik çıkacak gibi duran Şevval mi? Müge bunu düşünmüyordu işte. İdil'e olan güveni bana temelsiz geliyordu. Müge de evlat kaybetmişti. Fakat toparlanmayı bilmişti. Bu konuda ona haksızlık yapamazdım. Fakat son zamanlarda analizlerinin sağlıklı olduğunu düşünmüyordum. İdil yerine ikinci bir seçeneği yoktu. Bir hanım olarak her şeyi düşünmeliydi. İdil'e bir şey olursa diye yetiştirdiği diğer hatun kimdi? Var mıydı böyle bir hatun?
Şarabım bitince boş bardağı masaya bıraktım. Roshta saçlarımı açarken Bilge geceliklerimi getirdi. Üzerimi değiştirdim. Roshta'nın saçımı tarayıp örmesini bekledim. Sonra uyumak üzere yatağıma geçtim.
Şarabın etkisiyle rahat bir uyku çekmiştim. Ertesi sabah uyandığımda dinlendiğimi hissediyordum. Emine çoktan perdeleri açmış, o gün giyeceğim kıyafetleri hazırlamıştı. Yüzümü yıkadıktan sonra Roshta ve Bilge kıyafetimi giydirdi. Bilge safir takımlarımı getirdi. Roshta saçımı topuz yaptı. Emine kahvaltı tepsisiyle içeri girdiğinde yüzünde bir gülümseme vardı. Tepsiyi yer masasına bıraktıktan sonra kuşağına yerleştirdiği gümüş renkli ince silindir muhafazayı çıkardı ve bana uzattı. Üzerindeki gümüş zambak sembolü yüzümün keyifle gülmesini sağladı. Hızla muhafazayı açtım ve kıvrılmış parşömeni çıkardım. Okudukça gülümsemem daha geniş bir hal aldı.
"İşte bu Emine."dedim gözlerim ışıl ışıl. "Bana alabileceğim en güzel haberlerden birini getirdin. Kuş kafese girmek üzere."
"Desenize sabrınızın meyvesini alacaksınız."
"Ben her zaman istediğimi almışımdır. Bunda da farklı bir sonuç beklemiyordum." Derin bir nefes aldım. Kahvaltımı ederken keyfim yerindeydi. Günlerdir büyük salonda diğerleriyle yemekten sıkılmıştım. Biraz özel alana ihtiyacım vardı. Hem bir anda girdiğim neşeli halin birilerinin dikkatini çekmesini istemiyordum. Zaferimi kutlamak için erkendi fakat şimdiden içim içime sığmıyordu.
Yemekten sonra odamdan çıktım. Koridorda İdil, Korkut ve Balamir'le karşılaştım. Yemekten dönüyorlardı. "Balamir. Biricik Zadenerim benim."dedim ve karşısında dizlerimin üstüne çöküp yanaklarını sevdim. "Nasılsın?"diye sordum gülümseyerek. İdil oğlunun elini tutup kendine çekti.
"Gayet iyi Handan Suna. İlginiz için teşekkürler."
"Sakin ol İdil Hatun."dedim mesafeli bir tonla. "Biricik yeğenimin oğluna zarar verecek değilim. Yaşananlar hepimizi korkuttu." Ayağa kalktım.
"Balamir'in dinlenmesi gerek. İzninizle odamıza çekileceğiz."
"Daha yeni gayet iyi olduğunu söylemedin mi? Küçük çocuğu odasına mı kapatacaksın? Bırak da biraz bahçe yüzü görsün. Babasıyla, amcasıyla zaman geçirsin."
Korkut, "Tavsiyelerine ihtiyacımız olsaydı bizzat sorardık Handan Suna."dedi buz gibi bir tonla.
"Korkut'um, bu mesafe daha ne zamana kadar sürecek? Olan oldu, biten bitti. Burada tek suçlu benmişim gibi davranmak haksızlık değil mi?"
"Haremime casus yetiştiren hanım annem değildi." Alayla güldüm.
"Bir zamanlar geceni gündüzünü alan hatun şimdi casus mu oldu?"
"Şimdi casus olmadı, her zaman bir casustu. Kaderimizde birleşmemek olduğu için oldukça şanslıymışım." Elini İdil'in eline götürdü ve sıkıca tuttu. "Benim yoldaşım her daim yanımda olan İdil'dir." İdil Korkut'tan aldığı destekle hemen daha dik durdu. Gözleri özgüvenle parladı. Kime caka satıyordu anlamıyorum.
Hatunu tepeden aşağı süzdükten sonra küçümser bir gülümsemeyle, "Müge yetiştirmesi İdil."dedim.
Korkut, "Haddini aşma Handan Suna! Yorumlarını kendine saklamayı öğren artık! Sizin yetiştirmenizi de gördük. Nasıl da ayyaş bir korsana kapıldığını bilmeyen yok. İdil ise her daim bana sadıktı."
Öfkeyle avuçlarımı sıktım. Gökben yüzünden işittiğim bu sözler sinirlerimi tepeme çıkartıyordu.
"Elbette senin gibi bir hanzadeye sıradan ayyaş bir korsanın seçilmesi nahoş bir durum. Bir zamanlar birbirinize karşı hissettiğiniz şeyleri bu şekilde değiştirmek seni teselli ediyorsa bir şey diyemem. Fakat gerçeğin ne olduğunu kalbinin derinliklerinde bildiğini hepimiz biliyoruz."
İdil rahatsızca kıpırdandı ve söze karıştı. "Handan Suna, bu konular sizce de bayatlamadı mı artık? İki sene oldu. Hanzadem o hatunun adını bile anmıyor. Fakat size daha çok dert olmuş. Sizce de artık sarayınıza çekilme vaktiniz gelmedi mi?"
"Ne kadar eğitim alırsan al küstahlık baki kalıyormuş demek." Gözlerimi karnına diktim. Keskin bir tonla devam ettim. "İki sene oldu ve hala yeni bir gebelik haberi alamadık. Yerini sağlamlaştırmak için yeterince çalışıyor musun güzel kızım? Yoksa ebe kadınların dedikleri doğru muydu? Bir daha bebek sahibi olamayacak mısın? Bu gerçeği uzun yıllar saklayamayacağın ortada." İdil gözleri dolarak dudaklarını ısırdı.
"Handan Suna!"dedi Korkut sertçe. "Yeter! Belli ki bugün Ulu Tanrı'nın kızılcık sopasıyla kaldırılmışsınız yatağınızdan!" İdil'i tuttuğu gibi yanımdan geçip gitti.
Arkalarından bakarken gözlerim ışıl ışıl, dudaklarımda zafer gülümsemesi vardı. Korkut Gökben'i hiçbir zaman unutmamıştı ve unutamayacaktı. Ne derse desin gözleri ele veriyordu. Gözler yalan söyleyemezdi. İstediği kadar casus desin, kalbini fethedebilen tek hatunun o olduğunu Korkut da biliyordu.
***
-Bölümü nasıl buldunuz? Geçen zaman Suna'ya nasıl bir etkide bulunmuş? Yerinde mi sayıyor yoksa ileri veya geri doğru bir gidiş mi var?
-Teoman Bey hakkında ne düşünüyorsunuz? Kurguya nasıl bir etkisi var sizce?
-Kraliçe Ahilia'yı nasıl buldunuz diye sorabilirim sanırım artık :)
-Suna ve Burçin konuşması nasıldı? Anne kız aralarını düzeltebilirler mi?
-Suna'nın İdil hakkındaki düşüncelerine katılıyor musunuz?
Sonraki bölüm Müge'den olacaktır.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top