2.38. Aşka Şans Vermek

1420 Senesi - Kış Mevsimi

ASPARGON HANLIĞI

Bozyurt - Bozbey Kalesi

Hanzade Toygar

Hanedanlık Sarayı'nda son yaşananlar bir süredir bizi epey meşgul ediyordu. Hanım annemin Düşmüş Saray'a gönderilmesi, han abim ve Gökben'in nişanının bozulması, Gökben hakkında ortaya çıkan gerçekler, saraya alınan şifacının Gökben'in üvey abisi ve Omena rahibi oluşu... Herkes kendince bir yorum getirmişti duruma. Altınova'da Gökben'in idam edilmesi veya sürülmesini söyleyenler olduğu gibi bazıları kuleye kapatılması gerektiğini söylüyordu. Burada ise daha katı düşünceler dile getiriliyordu.

Demir Bey, "Gökben Hatunu kurtarmak isteyenler Büyük Hanım Simaşah'ı misal verirmiş. Koskoca Büyük Hanım ile nikah almamış bir Hanzen nasıl bir tutulur? Simaşah Hanım'ın yaptıkları elbette yanlıştı fakat Gökben Hatuna kılıf uydurmak için zinhar yeterli değildir."dedi sertçe.

Kartal Bey, "Demir Bey haklı." İlk defa bir konuda ağız birliği yapıyorlardı. "Hanedan kanına dokunmanın cezası idamdır. Sürgün az gelir."

Demir Bey, "Korkut Han zaaflarına yenik düşüyor. Bir Han'ın önceliği hanlığı olmalı, hatunları değil."

"Han abimin bildiği bir şey vardır."diyerek müdahale ettim. Ne olursa olsun han abim hakkında ileri geri konuşulması doğru değildi. "Böyle uygun gördüyse bize bir şey düşmez."

Kartal Bey, "Hanlığın itibarının sarsılmasına sebep olacak bu durum. Bir hatun hanı kendine bağladı denecek."

"Aynı şeyler hanım annem için de söylenmişti. Hanlık her zamankinden daha güçlü bir şekilde ayakta kaldı."

Demir Bey, "Müge Hanım kendini eskiden beri ispatlamış biridir. Gökben Hatun ne yaptı? Kisre isyanının bastırılmasında rol alması bir şeyi değiştirmez."

"Öneriniz nedir Demir Bey? Han abime kararını beğenmediğimizi mi yazalım? Bozyurt kurultayında bu karar onaylanmadı mı diyelim?"

Kartal Bey, "Tabii ki Han buyruğunun üstüne laf söylenmez lakin bu durumun yanlışlığı konuşulmalı. Korkut Han danışmanlarına kulak vermeli. Bugün evladını zehirlemekten çekinmeyen hatun ileride iktidar için Han'ın canına da kast eder."

Derin bir nefes aldım. Kendimi han abimin yerine koymaya çalışıyordum. Yıllardır aşkla bağlı olduğu hatun üvey abisini saraya sokmak uğruna oğlunu hasta etmişti. Ölümüne hüküm vermek zor olmalıydı. Bu durum benim başıma gelse ne yapardım kestiremiyordum. Evlatlarımın saçının teline zarar gelse ortalığı ayağa kaldırırdım. Hele bir de anneleri bu zararı veren ise gözlerinin yaşına bakmaz alırdım canlarını. Fakat ben ne Simay'a ne Belgin'e aşık değildim. Aşkın varlığı vereceğim kararın sağlığını etkileyebilirdi.

Beyza böyle bir şey yapsa ne yapardım? Ona karşı çok yoğun duygularım vardı. Aksini iddia edecek değildim. Canını alabilir miydim? Mavi gözlerine baka baka bunu yapabilir miydim? Söz konusu evladımın canıysa büyük ihtimalle yapardım. Aşk mı evlat mı sorusunda evladım öncelikliydi. Kalbim acısa da canım yansa da bu kararı verirdim.

"Hanzadem?" Demir Bey'in seslenmesiyle düşüncelerimden uzaklaştım. Ne demişlerdi en son? Gökben'in han abimin canına kast edebileceğini ima etmişlerdi.

"Nihai kararı bekleyip göreceğiz."diyerek konuyu sonlandırdım. Han abimin kararına açıkça yanlış demem fırsatçıların işine gelirdi. Doğru da diyemiyordum. Gökben'i öldürmemek için kendince sebepleri vardır illa. Kenardan onu güçsüz, kalbine söz geçiremeyen olarak nitelendirmek kolaydı. İçinde nasıl bir savaş yaşandığını kimse bilemezdi.

Demir Bey, "Müge Hanım'ın saraydan uzaklaştırılması hiç iyi olmadı."diyerek konuyu değiştirdi. "Büyük Hanım olarak hanlığı korumak için elinden geleni yaptı ve karşılığı sürülmek oldu. Hanedan kanına el uzatan hatun ise hala sarayda."

Kartal Bey, "Büyük Hanım'ın yokluğunda o hatunun bağışlanması kaçınılmaz."

"Siz bugün barış iksiri mi içtiniz?"diye sordum sonunda. İkisinin de kaşları çatıldı. Birbiriyle her daim zıtlaşan iki adam bugün neredeyse her konuda ağız birliği yapıyordu ve bu son derece şaşırtıcıydı. "Hanım annemin yaptığı sorgu hanlığın çıkarı için de olsa han abimin onayını almadan yaptığını ve emirlerine uymadan devam ettiği için bu cezayı aldığını unutmayalım. Hanım annemin uzun süre sürgünde kalacağını düşünmüyorum. Üstelik konuşacak başka konumuz kalmadı mı? Bozyurt'ta her şey yolunda mı? Hasbükan sınır sorunu halledildi mi? En son beş isyancı zindana atılmıştı."

Kartal Bey, "Bozyurt'ta her şey yolunda Hanzadem. İsyancılar hala zindanda. Akın Han'dan herhangi bir mektup gelmedi. Korkut Han isyancılar konusunda onları uyarmıştı. Müdahale hakkını bizzat verdi size."

"Güzel. İsyancılar zindanda kalmaya devam etsin."dedim ve ayağa kalktım. "Bu gece davete Beyza Hatun da gelsin."dedim gözünün içine bakarak. Muzip bir gülüş belirdi yüzünde.

Kurultay salonundan ayrıldım. Odama geçtim. Şömine yanıyordu. Masamın üzerinde çerçevesi koyu ahşaptan, renk renk boncuklarla işlenmiş muhteşem bir orkide tablosu vardı. Beyza'nın hediyesiydi. Savaş sonrası göndermişti. Doğum günüm için hazırlamıştı. Yirmi yaşıma savaş meydanında girmiştim. Han abimle omuz omuza çarpışmıştım. Gerbenalı askerler acımasızdı. Biz de öyleydik. İlk savaşımdı. İlk adam öldürüşümdü. Bir insanın sıcak kanının üzerimde ilk kuruyuşuydu.

Döndüğümde değişmiştim. Giderken içinde bitmek bilmeyen bir ateşle yanan genç adam o meydanda kalmıştı. İnsanların toprak uğruna birbirini katletmesine şahit olmak o genç adamı değiştirmişti. Savaştan daha farklı bir şey beklemiyordum. Elbet kan, ölüm olacaktı. Fakat beni bu denli etkileyeceğini düşünmemiştim.

Parmaklarım boncukların üzerinde gezinirken gitmeden önceki son görüşmemiz aklıma düştü. Ne kadar heyecanlıydım. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Yol boyunca onu düşünmek yüzümü gülümsetiyor, döndüğümde onu hareme alma fikri çılgın bir istek gibi geliyordu. Fakat döndükten sonra bazı şeyler değişmişti. İçimdeki coşku durulmuştu. Onu görmeyi hala istiyordum fakat onun bir Salaman olması beni ikiliğe düşürüyordu. Hele de Gümüş Hatun'un torunu olması en büyük sorundu. Salamanların bir başka üyesi olabilirdi. Başkasının torunu, kızı, yeğeni olsa bu kadar kafamı karıştırmazdı. Bu sebeple onunla birkaç kez daha görüşmeyi düşünüyordum. Eğer Gümüş Hatun'un izinden gitmeyeceğine beni ikna ederse hareme alırdım. Aksi halde kalbimi de kafamı da ne kadar meşgul ederse etsin ondan uzak durmayı seçecektim.

Akşam misafirlerim için hazırlanmaya başladığımda odama Simay geldi. Gül yüzüyle içimi aydınlatmıştı. Sıkıca sarıldık birbirimize. Yol arkadaşı olarak oldukça sıcak, güvenilir ve akıllı biriydi Simay. Fakat ona aşık değildim. "Gel, Simay. Nasılsın?"

"İyiyim Hanzadem. Seni görmek istedim."

"Bir şey mi oldu?"

"Yok. Hayır. Sadece seninle konuşmak istediğim bir konu vardı."

"Gel otur."dedim ve pencerenin önündeki sedire oturduk. Önce biraz duraksadı. Konuşmak konusunda kararsızdı fakat söylemek istediği de belliydi. "Bana her şeyi çekinmeden söyleyebilirsin Simay. Eskiden beri dostuz biz. Konuşurken çekincelerin olmamalı."

"Öyle, öyle." Derin bir nefes aldı. Koyu gözleri endişeyle gözlerime bakıyordu. "Lakin artık çocuk değiliz. Sen sancakta bir Hanzadesin, ben de senin Zadeseninim. Böyle olunca da eski günlerdeki gibi her şeyi söylemek kolay olmuyor." Tekrar nefes aldı. "Beni yanlış anlamanı istemem." Elimi tuttu sıkıca. "Haremin konusunda sana laf söylemek kimseye düşmez. Fakat Beyza Hatun..." Gözlerime bakarken endişesini görebiliyordum. "Elbet gönlün ona düşmüş olabilir. Kimse aşkına engel olamaz. Fakat geçmişte Salamanların yaptığı ortada iken onu haremine alman ne kadar doğru olur düşünmeden edemiyorum. Bizi her türlü tehlikeden canın pahasına koruyacağına adım gibi eminim. Fakat kendini her türlü tehlikeden koruyabilecek misin?" Endişesi gerçekti. Bu endişeleri ben de taşıyordum.

Elimi elinin üstüne koydum. "Ben de en az senin kadar endişeliyim Simay. Kalbim ve aklım arasında sıkışıp kaldım. Kalbim onu al diyor aklım ise şüphe denizlerine düşmüş kaybolmuş. Fakat her şeyi zaman gösterir. Bunu biliyorum. Eğer ters bir hareketi olursa haremden gitmesi bir lafıma bakar."

"Öyle. Fakat ya bu ters hareketi her şeyi geri dönüşü olmayan bir yola sokarsa? O haremden gitse bile bizi attığı tehlikeden kurtulabilecek miyiz?"

"Aklından neler geçiyor tam olarak?"

"İnan çok şey geçiyor. Dile getirirsem gerçekleşmesinden korkuyorum. Ulu Tanrı niyetinizi temiz tutun ruhunuz temiz olsun, dilinizi temiz tutun yazgınız temiz olsun der."

"O zaman temiz niyetler içinde olalım." Yanağını okşadım. "Benim için endişelenme. Her şeyin üstesinden gelirim." Gülümsedi.

"Sana zarar verecek herkes karşısında beni bulur."dedi hafif gülümser hafif tehditkar bir tonla. Yanımdan ayrıldı.

Son hazırlıklar da yapıldıktan sonra yemek salonuna indim. Misafirler henüz gelmemişti. Masadaki yerime oturdum. Her şey enfes görünüyordu. Bir müddet sonra misafirlerin geldiği haber verildi. İçeri almalarını söyledim. Şahinoğlu ailesi tam olarak gelmişlerdi. Atmaca Bey eşi Ilgın Hatun ve oğlu Şahin'le gelmişti. Şahin'in yanında daha önce görmediğim başka bir hatun vardı. Hemen arkalarından Kartal Bey eşi Feride Hatun, kızı Sungur, oğulları Tuygun ve Doğan girdi. Beyza yine Tuygun'un kolundaydı. Onları yanyana görmek sinirlerimin gerilmesine sebep olmuştu. Madem abi kardeş gibiydiler o halde bu kadar samimi durmalarına gerek yoktu. Üstelik Tuygun'un Beyza'ya bakışlarından hoşlanmıyordum.

Hepsi koyu renk tercih etmişlerdi. Beyza teninin beyazlığını öne çıkaran gece mavisi bir elbise seçmişti. Bukle bukle saçları omuzlarından dökülüyordu. Saçlarının üzerinde ince bir tül beline kadar iniyordu. İnce, safilerle süslü kolyesi boynundaydı. Gözlerine sürme çekilmişti. Gözleri beni bulduğunda muhteşem bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına. Az önceki gerginliğimi azaltan sıcak bir gülüştü.

Masaya yerleştiklerinde yemekler servis edilmeye başladı. Sıradan konular ağırlıktaydı. Bugünkü tepkimden sonra Kartal Bey siyasete girmemeye özen gösteriyordu. Ailesini de bu konuda uyardığı belliydi.

Beyza benim yanımdaydı. Tuygun Beyza'nın karşısına oturmuştu. Sık sık onu güldürüyordu. Güya benimle de muhabbet ediyordu fakat Beyza'ya olan ilgisi rahatsız ediciydi. Şahin'in yanındaki hatun da Beyza'yla sıkı fıkı görünüyordu.

"Bu hatun kimdir? Daha önce hiç görmedim."dedim.

Beyza, "Ahsen. Dayımın kızı. Şahin'le nişanları yapıldı. Bu bahar düğünleri olacak." O da Gümüş Hatun'un torunuydu. Daha önce Beyza Kartal Bey için kuzeninin dayısı olduğunu söylemişti. Demek Kartal Bey'in kız kardeşini gelin olarak almışlardı. Şimdi de onlara kız veriyorlardı. Şahinoğlu ve Salamanlar aile bağlarını güçlendirmeye niyetli görünüyordu. Yıllardır kendi halinde olan bu ailenin son yıllarda Salamanlarla yakınlaşması çok merak uyandırıcıydı.

"Ee Tuygun, seni kiminle baş göz ediyorlar?"diye sordum şakayla karışık. Tuygun'un yüz ifadesi değişti birden.

"Şimdilik kimse yok Hanzade Toygar."dedi tekdüze bir tonla.

Elimi Beyza'nın elinin üzerine koymamla bakışlar üzerimize çekilirken Tuygun'un yüzü gerildi. "Başka bir Salaman hatunu ayarlarlar sana. Bu sıralar pek çok izdivaç yapılıyor aranızda." Beyza'nın yanakları al al olurken gözleri masadaydı. Tuygun dudaklarını birbirine bastırmış ellerimize bakıyordu. Boğazını temizledi.

"Ailem kimi uygun görürse onunla nişanımız yapılır Hanzadem."dedi.

Gözlerim Kartal Bey'deydi. "Peki ya aşk Kartal Bey? Tuygun bambaşka birine aşık olursa ne olacak?"

Kartal Bey gülümsedi. "Hanzadem, bize gelip geçen aşklar değil bir ömür kalan sevgi ve sadakat bağları lazım."

"Aşk önemli değil diyorsunuz."

"Bilemiyorum Hanzadem. Belki önemlidir. Hayatımda hiç aşık olmadım." Eşinin elini tuttu. "Sevdim. Babam Feride'yle evleneceksin dedi ve ben de Feride'yi sevdim."

"Anladım."dedim başımı aşağı yukarı sallayarak. Elim hala Beyza'nın elinin üzerindeydi. "Peki Beyza neden aylardır yanında? Ne niyetle getirtmiştin?"

Kartal Bey'in kaşları çatıldı. "Kız kardeşim Serçe, Beyza'nın amcası Efruz'la evlidir. Geçtiğimiz yaz bize misafirliğe gelmişlerdi. Beyza da yeni yerler görmek için amcasına eşlik etti. Serçe doğumunu burada yapmak istedi. Doğumdan sonra Efruz Bey'in dönmesi gerekti. Beyza da küçük kuzeniyle ilgilenmek ve kardeşime yardımcı olmak için kaldı. Geçen ay döndüler. Beyza ise bir süre daha kalmak istedi." Gözleri bendeydi.

Beyza'ya döndüm. "Demek sen kalmak istedin. Neden?"diye sordum. Beyza bana bakarken yanaklarının kızarıklığına gülümsedim.

"Çünkü,"dedi derin bir nefes alarak, "senin sağ salim döndüğünü görmek istedim."

"Tek sebep bu mu?"

"Evet, bu."dedi ve elini elimden çekti. Bacaklarının üzerine yerleştirdi. Sorguyu daha fazla uzatmadım. Beyza'nın geliş hikayesi tesadüflerden ibaret görünüyordu. Tıpkı burada tekrar karşılaşmamız gibi. Yine de onunla ayrıca görüşecektim. Bunun için bu gece sarayda kalmasını istedim.

Kartal Bey, "Gümüş Hatun'un rızası olmadan uygun olur mu ki?"

"Gümüş, Gümüş, Gümüş. Bu hatunun annesi babası yok mu da sürekli Gümüş Hatun'a danışılıyor."dedim sertçe. Beyza'nın gözleri hüzünlendi birden. Kalbindeki bir yaraya dokunmuştum belli ki.

Beyza, "Annem ve babam elim bir deniz kazasında hayatlarını kaybettiler."dedi. "Yıllar önceydi. Ticaret gemimiz korsanların saldırısına uğradı. Denizde barış döneminden önce pek çok gemimize Simir Makos ve Arbatun korsanları tarafından el konulurdu. Bir tanesinde annem ve babam vardı. Gemimizi teslim etmek istemediler ve aralarında savaş çıktı." Derin bir iç çekti. "Beni büyük annem büyüttü."diyerek bitirdi cümlesini.

"Ben, bunları bilmiyordum."dedim durgun bir tonla. Beyza'yla ailesi hakkında hiç konuşmamıştım ki. Nasıl bilecektim. Bu yüzden Gümüş Hatun nereye giderse Beyza'yı da yanında götürüyordu demek.

"Bu gece burada kalmaktansa yarın sabah erkenden gelmem daha uygun olur."dedi Beyza.

"Peki öyleyse. Yarın sabah erkenden bekliyorum."dedim ve yemeklere devam ettik.

Yemekler bitip misafirlerimiz gittikten sonra ben de odama çekildim. Beyza'nın hikayesine üzülmüştüm. Küçük yaşta annesiz babasız kalmak kötüydü. Gümüş Hatun ona en iyi şekilde bakmış olsa da bana güven veren biri değildi ve Beyza'ya olan hislerimi kontrol etmem gerektiğini hatırlatıyordu. Fakat yarın sabah her şeyi açık açık konuşacaktım onunla. Ya her şey bitecekti ya da hareme girecek ve yeni bir hayat başlayacaktı ikimiz için. Bu şekilde görüşmelerle olmazdı.

Odama girdiğimde içeride Belgin'i gördüm. Yer sofrasında meyve tabakları hazırlamış, minderlerin üzerine uzanmıştı. Derin yırtmaçlı kıyafetinden bacaklarını sergiliyor, dekoltesinden göğüsleri belirgin bir şekilde ortaya çıkıyordu. Koyu saçları bukle bukle omuzlarına dökülüyordu. Odamda onu görmeyi beklemiyordum. Bir an kapıda duraksamama sebep olmuştu bu görüntü. Yavaşça ayağa kalktı. Göbeği açık kıyafetinin üzerinde altın zincirler vardı. Sürme sayesinde ela gözleri iyice öne çıkıyordu. Gözlerini benden ayırmadan reverans yaptı.

"Hanzadem. Ben de seni bekliyordum."dedi. Yavaş adımlarla yaklaştı.

"Çok yorgunum Belgin."dedim gözlerimi kaçırarak.

"Her zaman yorgun olamazsın."dedi fısıldayarak. Ellerini boynuma dolamaya çalıştı. Geri çekildim.

"Neden haber göndermedin?"

"O vakit sürpriz olmazdı."

"Sürprizlerden hoşlanmıyorum."

"Toygar,"dedi başını yana eğerek, "bu gece senin için hazırlandım. Sana olan hasretim artık dayanılmaz oldu. İzin ver ateşinle yanayım."

Belgin'i reddetmek zordu. Vaziyetten dolayı değil, onu uzun zamandır göz ardı ettiğim içindi. Han abim Gökben'e olan aşkından diğer hatunlarını göz ardı etmişti ve yaşananlar ortadaydı. Eğer hatunları haremime aldıysam ve evlatlarımın anneleri oldularsa her birine eşit muamele etmem önemliydi. Onları kendime ve hayata küstürmem ne kadar doğru olurdu? Belgin'i reddetmem onu kendime ve diğer hatunlara düşman etmekten başka bir işe yaramazdı. Bu da haremde kaos doğururdu.

Bana yaklaşmasına izin verdim. Ellerini sakallarımda gezdirirken gözlerinde memnun bir parıltı vardı. Beni fethettiğini düşünüyordu. Oysa durum bambaşkaydı. Öpüşlerine karşılık verirken olanları düşünmemeye çalıştım. Ona olan eşlik görevimi yerine getirdiğimi düşündüm. Haremimde olduğu müddetçe, harem var olduğu müddetçe durum buydu. Başka türlüsü harem içinde daha ciddi sorunlar çıkmasına sebep oluyordu.

Ertesi sabah uyandığımda Belgin yanımdaydı. Huzurlu bir ifade vardı yüzünde. Kıpırdanmalarım sonucu gözlerini araladı. Gülümsedi. "Günün aydın ve ferah olsun Toygar."

"Senin de Belgin."dedim tebessüm ederek. Üzerimi giyindim. "Erken çıkman gerek. Misafirim var."dediğimde kaşları çatıldı.

"Sabahın bu erken vaktinde gelen misafirini merak ettim."

"Hayret, haberin yok mu? Sarayda konuşulan her kelime önce sana geliyor sanıyordum."dedim imalı bir gülüşle.

"Senin için hazırlanırken rahatsız edilmek istemedim. Nasıl olsa öğrenirim. Senden duymamın nesi kötü? Üstelik hatunun olarak her şeyden haberdar olmamla gurur duymalısın. Bütün gün odamda koca bir tuvale boncuk işleyecek kadar boş kullanmıyorum zamanımı." Gözleri masamdaki orkide işlenmiş boncuk tablosundaydı.

"Beyza gelecek."

"Beyza... İsmiyle hitap ediyorsun."

"Evet."

"Hareme mi alacaksın?"

"Alabilirim."

Derin bir nefes aldı. "Elbette alabilirsin. Hanımlığın görünüşten ibaret olduğu bir hanlıktan geliyorum ben. Senin için tek olmayacağımı en başından beri biliyordum." Yutkundu. Kabullendiğini söylese de rahatsız olduğu belliydi.

"Hanlıklar bu düzen üzerinde ilerliyor."

"Ne yazık ki kuruluşu unutmak sonraki hanların işine geldi." Bir şey demedim. Berke Han'a kadar başa geçen han ve hanımlar tek eşli olmuştu. Haremi Berke Han kurmuştu. O dönemden beri birkaç kez harem kaldırılsa da tekrar kurulmuş ve daim olmuştu. Şimdi de hanlığımızın gerçeklerinden biriydi. "Sana güzel bir gün dilerim."dedi ve üzerini giyinip odadan çıktı. Ben de yıkanmak üzere hamama gittim.

Hazırlığım bittiğinde aynada kendime baktım. Siyah kaftanın önü altın rengi iplerle birbirine bağlanmıştı. Koyu kumral saçlarım iyice dalga dalga olmuştu. Sakallarım düzeltilmişti. Görünüşümü beğenmiştim. Kahvaltı yer sofrasında hazırlanmıştı. Masanın başına oturdum. Kuşburnu çayından bir yudum içtim. Serin kış günlerinde güzel oluyordu.

Beyza geldiğinde çayımın yarısı bitmişti. Kırmızı elbisesinin içinde reverans yaparken göz alıcı görünüyordu. Omzundaki kürkü çıkarırken yüzünde gergin bir ifade vardı. Sebebini çözememiştim. Yanıma yaklaştı. "Günün aydın ve ferah olsun."dedi tebessüm ederek ve oturdu.

"Senin de." Tebessümü hemen silinmişti. Yüzü ifadesizdi. Buraya geldiğinde daha neşeli olacağını düşünmüştüm. "Canını sıkacak bir şey mi oldu?"

"Yok. Gece rahat uyuyamadım. Biraz soğuktu."dedi ve gülümsemeye çalıştı tekrar. "Davetin için teşekkür ederim."

"Bugün seninle önemli konular hakkında konuşmak istiyorum. Fakat önce karnımızı doyuralım." Kahvaltı sırasında sıradan meseleler hakkında konuştuk. Yavaş yavaş ailesi hakkında sorular sormaya başladım. Onların kaybını atlatması zor olmuştu. O yaşta küçücük bir çocuk hem annesiz hem babasız kalmıştı. Deniz sorunları eskiden beri vardı. Korsanlar çoğu zaman bağımsız hareket ederdi. Eğer korsanlar ve yöneticiler arasında iyi bir anlaşma olursa itaat eder sorun çıkarmazlardı fakat anlaşmadan sıkılırlarsa yine problemler başlardı. Bazen yöneticiler özellikle karışmazdı korsanlara. Rakip ülkelere mal kaybettirmek her daim kârlı olurdu. Hanım annem bu soruna güzel bir çözüm bulmuştu. Ayça ve Elçin'in evlilikleriyle Arbatun ve Simir Makos'la güzel ilişkiler kurulmuş deniz sorunu büyük ölçüde halledilmişti. "Dün akşam Tuygun bozulmuş görünüyordu."diyerek konuyu değiştirdim.

"Ne için bozulacak ki?"

"Elini tutmamdan rahatsız olduğu her halinden belliydi."dedim ve elimi elinin üstüne koydum. Gözlerime bakarken elini geri çekmedi. "Sen rahatsız oldun mu peki?"

"Rahatsız olsaydım en başta elimi tutmana izin vermezdim."dedi ve baş parmağıyla elimi okşadı. Derin bir iç çekti. "Burada yaşananların tatlı bir anı olarak kalacak olması beni üzüyor."dedi gözlerini yere eğerek. Kaşlarımı çattım. "Büyükannemden mektup geldi. Burada daha fazla kalmamı istemiyor. Bahar başlamadan beni Ertunç'a çağırıyor. Bunun için en kısa zamanda yola koyulmam gerek."

"Kalmak istediğini yaz o vakit."

"Döndüğünü gördüm. Daha fazla kalmam ikimize de iyi gelmeyecek. Hem gözlerine her baktığımda her an orada duran şüpheyi görmek beni daha kötü eder."

"Bu şüpheyi dağıtmak senin elindeyken gitmeyi tercih ediyorsun."

"Ben Gümüş Hatunun torunuyum. Senin gözünde bu hep böyle olacak. Başkaları sana hep bunu hatırlatacak. Beni hiçbir zaman Beyza olarak görmeyeceksin."

"Seni Beyza olarak görmem için bana Beyza olarak yaklaşman gerek."dedim mesafeli bir tonla.

"Tanıştığımız ilk gün ben sana Beyza olarak yaklaşmıştım. Fakat sen büyükannemi görünce aramıza kaskatı bir mesafe koydun."

"Bu mesafeyi aşmak için sen ne yaptın?" Cevap vermedi. Hiçbir şey yapmamıştı. Ufak tefek hediyelerle olacak şey değildi bu. "Gümüş Hatun yüzünden çok kritik dönemler yaşandı. Seni benim yanıma ne niyetle gönderdiği belli."

"Ne?"dedi yüzünde hayret ifadesiyle. "Büyükannem beni sana mı gönderdi?" Alayla güldü. "Daha dün Kartal Bey buraya nasıl geldiğimi anlattı. Ertunç'tan çok sıkılmıştım ve amcamla seyahate çıktım. Yengem doğumunu yapınca ona yardımcı olmak için kaldım. Bu sırada seninle tanıştık. Amcam dönerken gitmek istemedim." Gözleri gözlerimdeydi. Mavi gözlerinde öfke vardı. "Senin bana düşman olarak bakacağını bile bile kaldım çünkü şimdi bile geri dönme düşüncesi kalbimde ağır bir sızıya sebep oluyor. İnsan hayatında bir kez aşık olur ve ben bunu ilk defa senin gözlerine bakarken hissettim. Şimdiye dek evlenmem düşünülen hiç kimse kalbimin bu şekilde atmasını sağlayamadı."

"Evlilik teklifleri aldın demek."

"Elbette aldım!"dedi yüzünde şaşkınlıkla. Sesi yükselerek devam etti. "Dediğin gibi ben bir Salaman kızıyım. Hanlığa karşı bizimle ittifak kurmak isteyen kişi sayısını duysan hayret edersin! Ama ben hiçbirine yanaşmadım. Kendimi taht oyununa sokmak istemedim. Fakat sana aşık olmam da senin böyle düşünmene sebep olacaktı. Oldu da." Sustu. Ellerini önünde birleştirdi. Derin derin nefesler aldı. Mavi gözleri beni bulduğunda gözlerinde samimi bir ifade vardı. "Ben buradayım Toygar. Beyza olarak buradayım. Büyükannemden peşpeşe gelen mektupları görmezden gelerek bekliyorum. Ona ilk defa karşı geliyorum. Tahta oynuyor olsaydım seni değil han olan abini seçerdim. Gökben Hatun zindana atılmış, İdil Hatun sarayı terk etmişken her şeyimi toplar Altınova'ya dönerdim. Bahar kutlamasında hana sunulur onu etkilemek için her şeyi yapardım. Hali hazırda hanım edeceği kimse de yokken soyumla, gücümle bu hanlığın hanımı olmaya oynardım. Başarılı olurdum da. Bunu sen de biliyorsun. Eğer o niyette biri olsaydım burada zaman kaybetmezdim. Fakat kalbim kalmamı söylüyor. Tuygun konusunda haklıydın. Benden hoşlanıyor. Büyükannemin onayladığı bir izdivaç bu. Fakat benim onayım yok. Çünkü benim kalbim senin kalbine mühürlendi. Eğer hala içinde bir şüphe varsa durmam giderim. Fakat ömrümün sonuna dek kalbim senin için atacak." Ayağa kalktı. Reverans yaptı. "Kalmamı ya da gitmemi istediğine dair cevabını bekliyorum. Eğer bu geceye kadar cevap vermezsen yarın sabah yola çıkacağım."dedi ve gitti.

Ben ise derin düşüncelerle oturduğum yerde kaldım. Taht oyunu oynuyor olsaydım seni değil han abini seçerdim demişti. Haklıydı. Benim tahtta herhangi bir hakkım yoktu. Han abim ve evlatları ölmeden olmayacaktı da. Benim yanıma yerleşip taht kavgası çıkarma zahmetine girmektense şartlar tersine dönmüşken han haremine girmek hem de hanım adayı olarak girmek onu en yükseğe götürürdü.

Gümüş Hatun her şeyi sıkıntıya sokuyordu işte. Beyza'dan hoşlanıyordum. Hatta hoşlanmanın da ötesinde ona aşıktım. Onu düşünmek, gözlerine bakmak beni heyecanlandırırken gidecek olması, içimde derin bir sıkıntıya sebep oluyorsa bu aşk olmalıydı. Bu duyguyu kaybetmek istemiyordum. Buradaki sıkıcı, tekdüze hayatıma renk getirebilecek tek şey Beyza'ydı. Yedek hanzade olmanın boğucu yanında nefes alabileceğim tek yer onun yanıydı.

Muhafızlara Canan Kalfa'yı çağırmalarını emrettim. Canan Kalfa apar topar geldi. "Kalfa, Beyza Hatunun hareme girişi için gereken hazırlıkları yapmaya başla. Bu akşam onu haremde istiyorum."dedim. Belki aniydi kararım fakat daha fazla beklemek istemiyordum. Eğer işler yolunda gitmezse haremden gönderirdim olur biterdi. Fakat hayatta önüme bir defa çıkacak bu aşktan da vazgeçmek istemiyordum. Deneyecektim.

Kalfanın yerinden kıpırdamayışı dikkatimi çekti. Gözlerimi büyüterek baktım ona. "Hanzadem, Hanedanlık Sarayı'ndan onay almak en az bir ay sürer."

"Benim haremim Hanedanlık Sarayı'nı alakadar etmez."

"Büyük Hanım ne der sonra?"

"Büyük Hanım sürgünde. Han abimi benim haremim için mi rahatsız edeceğiz? Koskoca Aspargon Hanı'nın işi gücü bitti sancaktaki kardeşinin harem belgeleriyle mi zaman kaybedecek? Ne diyorsam onu yap! Ben Aspargon'un Hanzadesiysem benim hükmüm Beyza Hatunun hareme alınması için yeterli!"dedim sertçe. Başını eğerek odadan çıktı. Ben de Beyza'ya kalmasını istediğimi belirten mektubu yazmaya başladım.

Öğleden sonra gerekli belgeler hazırdı. Hepsine mührümü bastım ve mektubumu Şahinoğlu Kalesine yolladım. İşte olmuştu. Beyza bu gece hareme girecekti. Bir an gülümsedim. Rahatlamıştım. Tuhaf bir heyecanla dolmuştu içim. Günün nasıl geçtiğini anlamadım. Biraz kılıç talimi yaptım. Biraz kitap okudum. Akşam olduğunda Şahinoğlu Kalesinden buraya bir at arabasının geldiği haber verildi. Derin bir nefes alarak kalenin bahçesine indim. Sade, bordo renkli araba bahçeye girdi. Arabacı çevik bir hamleyle arabadan indi ve kapıyı açtı. Kırmızı elbisesi içinde Beyza'nın inmesine yardımcı oldu. Beyza beni görünce tebessüm ederek reverans yaptı. Ben de gülümsedim. Eşyaları indirilirken biz birbirimize bakıyorduk. Ona doğru yaklaştım. Elimi yüzünde gezdirdim. "Artık buradasın."dedim.

"Evet. Artık buradayım."dedi fısıltılı bir tonla.

"Hazırlığını yap. Bu gece yanımda seni görmek istiyorum."dedim ve yanakları al al oldu. Gülümseyerek yanından ayrıldım.

Odama geçtiğimde içimde bir heyecan vardı. Tanımadığım ama deli gibi arzuladığım bir bedeni ağırlayacaktım bu gece. Bekledikçe vakit geçmek bilmiyordu. Bir yerden sonra yerimden kalkmış odanın içinde oradan oraya gitmeye başlamıştım. Neler oluyordu bana böyle? Sanki ilk defa halvete giriyordum. Aşk böyle mi yapıyordu insanı? Odamın kapısı çalınır çalınmaz, "Gel!"dedim hızla.

Kapılar açıldı. Bembeyaz elbisesinin içinde Beyza karşımdaydı. Altın işlemelerle süslüydü elbisesi. Belinde ince altın bir zincir vardı. Boynunda inci kolye, kolyenin ucunda altından bir kırlangıç motifi sallanıyordu. Bukle bukle saçları omuzlarından dökülmüştü. Saçlarında da belindeki gibi ince altın bir zincir vardı. Reveransını yaptıktan sonra gözlerime baktı. Mavi gözleri capcanlıydı bu gece.

"Hayatıma hoş geldin Beyza."dedim sakin bir ton kullanmaya çalışarak. Gülümsedi.

"Hayatında olmama izin verdiğin için teşekkür ederim."dedi hafif titrek bir sesle. Göğüs kafesi hızla inip kalkıyor, yanakları gittikçe kızarıyordu. "Heyecanımı mazur gör lütfen." Dudaklarını birbirine bastırdı. "Su içebilir miyim?"dedi ve hemen bir bardağa su doldurdum onun için. Onun da benden farksız olmadığını görmek içimi rahatlatmıştı. "Bu kadar heyecanlanacağımı düşünmemiştim."dedi gözlerime bakarak.

Gülümsedim. "Ben de."diyerek duygularımı itiraf ettim.

"Sen de mi?"dedi şaşkınlıkla. "Burada kocaman bir haremin var."

"Hiç kimse kalbimi senin yaptığın gibi attıramadı ama. Demek insanın kalbine giden yol başkaymış."dedim ona doğru yaklaşarak. O kadar güzel görünüyordu ki dokunmaya kıyamıyordum. Yavaşça yanağını okşadım. Gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. "Sen bambaşkasın hatun."dedim ve dudaklarına yaklaştım. Dudaklarımızın birbirine değişiyle boynundan gelen orkide kokusunu içime çektim. Kanımın içimde kaynadığını hissediyordum. Elimi saçlarında gezdirdim. Onu öptükçe başım dönüyordu. Gerçekten aklımı başımdan alıyordu.

Yavaş yavaş yatağa doğru gittik. Her adımımızda kıyafetlerimizden bir parça ayaklarımızın dibine düşüyordu. Sonunda tenlerimiz birbirine temas ederken yatağa gelmiştik. Bütün geceyi ve sonraki her geceyi birbirimizde kaybolarak geçirebilirdik artık. Ben kendimi onunla tamamlamıştım. Adım en çok onun dudaklarına yakışmıştı. Ömrümün sonuna dek yanında olmak istediğim hatun Beyza'ydı.

***

Sonraki günler her gece yanıma onu çağırmıştım. Ona bir türlü doyamıyordum. Kurultay bittiğinde onu görmek için sabırsızlanıyordum. Gece onun kokusuyla uyuyor, gündüz onun gözleriyle uyanıyordum ve hayatımın en eşsiz günlerini yaşıyordum. Sanki çöle düşmüştüm ve o benim dermanım olmuştu.

Beyza'yla zaman bir anda hızlanmıştı sanki. Onu yanıma almam verdiğim en iyi karardı. Kurultayda bu kararım hakkında da konuşulmuştu. Kimse itiraz etmemişti. Zaten haremimin sadece beni alakadar ettiğini kesin bir şekilde belli etmiştim. İstemiştim ve olmuştu. Kimseye hesap vermek zorunda değildim bunun için. Sınır sancağında kendi halinde bir hanzade olarak bu kadar sözümün geçmesi gerekirdi.

Odamın kapısı çalındığında muhafızlar Simay'ın geldiğini haber verdi. İçeri aldım. Gülümseyerek karşıladım onu. "Hoş geldin Simay. Gel otur. Ağalar ortaya ikramlar getirin." Reveransını yaptıktan sonra oturdu. Ben de karşısına geçtim. "Nasılsın? Evlatlarımız nasıl? Her şey yolunda mı?"

Gülümseyerek baktı bana. Yüzündeki gülüş her daim oradaydı ve ona çok yakışıyordu. "Her şey yolunda Hanzadem. Gülsema çok iyi. Gültekin ise biraz rahatsızlandı. Sürekli hapşırıyor. Burnu tıkanıyor. Nefes almakta güçlük çekiyor."

"Nesi var oğlumun? Neden şimdiye kadar haberim olmadı?"

"Şimdiye kadar ağırlaşmamıştı o yüzden haber edip telaşlandırmak istemedim. Fakat dün gece nefesi tıkanınca çok endişelendim. Hekimbaşı hemen bir karışım yaptı ve koklattı. Nefesi düzene girdi girmesine lakin bazı otların her daim bulunmasını istedi ben de hemen Bozyurt'un en iyi aktarını çağırttım. Bugün gereken neyse aldık ve yeni siparişlerimizi de verdik. Birkaç gün içinde her şey şifahaneye gelmiş olur."

"Böyle durumlarda hemen bana haber gönder Simay. Evlatlarım benim için oldukça kıymetliler."

"Biliyorum Hanzadem."diyerek elini koluma koydu. "Sen de benim için oldukça kıymetlisin. Bu sebeple seninle konuşmak istediğim bir husus var." Merakla yüzüne bakıyordum. Oğlumun rahatsızlanmasından daha önemli ne olabilirdi? "Aktar kadının iki hafta önce geldiğini öğrendim. O gün de bugün de sattığı otlar arasında aslan pençesi, civan perçemi ve tarçın tozu varmış." Derin bir nefes aldı. "Hepsi gebe kalmak için kullanılan bitkiler."

"Yani?"

"Öğrendiğime göre bunları satın alan Beyza Hatunmuş."dediğinde kaşlarım çatıldı. Neden gelir gelmez bunlara ihtiyaç duymuştu ki? Acelesi neydi? "Bugün aldığım bilgiye göre aktar kadın Ertunç'taki başka bir aktarla yakından tanışıyormuş."diye devam etti Simay. "Gümüş Hatun'un Ertunç'taki her esnafı tanıdığını bilmeyen yoktur."

Mesele şimdi anlaşılmıştı. Simay'ın tedirginliği boşuna değildi. Öfkeyle soludum. Beyza hareme girer girmez gebe kalmayı ve yerini kalıcı yapmayı hedeflemişti. Başka açıklaması yoktu. "Bu bilgiyi benimle paylaştığın için teşekkür ederim. Gümüş Hatun dikkat edilmesi gereken biri. Fakat diğer hatunlardan ziyade evlatlarımla alakalı şeyleri daha önce paylaşmanı tercih ederim."

"Çok ağır bir şey değildi."

"Hafif de olsa bilmem icap eder. Şimdi odana dön. Akşam yanınıza gelir evlatlarımı görürüm."dedim ve Simay gitti.

Beyza'nın yaptığına canım sıkılmıştı. Gümüş Hatunun ne kadar sorun yaratabileceğini bildiği halde onun aracılığıyla iş yapmıştı. Hareme gireli bir ay anca olmuşken ilk hatasını görmezden gelecek değildim. Hemen Beyza'yı çağırttım yanıma. İçeri girdiğinde gülümsüyordu. Reverans yapıp neşeyle yanıma gelecek oldu. Hızla elimi havaya kaldırdım durması için. Yüzümdeki ifade sertti. Şaşkın bir şekilde bana bakıyordu.

"Gebe kalmak için bu telaşın ne?"diyerek direkt konuyu açtım. Dolandırmayı sevmezdim.

"Anlamadım."dedi masumca.

"Ravesna dilinde mi konuşuyorum? Gebe kalmak için bu telaşın ne dedim." Ses tonumun sertliğinden dolayı bozulmuştu. "Aktardan aldığın otlardan haberim var. Buraya gelmeden kaç ay önce başladın kullanmaya? Gümüş'ten iyi akıl almışsın. Hele bir hareme girip gebe kaldın mı yerin sağlamlaşır. Öyle mi dedi sana?"

"H-hayır."dedi kekeleyerek. "Ben,"duraksadı. Kelimeleri toparlamaya çalışıyordu. "Sana bir evlat vermek istememin nesi kötü anlamıyorum."

"Evlat sahibi olmamızda kötü bir yan yok elbette. Lakin sen sıradan bir hatun değilsin. Gümüş Hatun'un torunusun. Bu sıfat seni yeterince zan altında bırakırken bir de onun aracılığıyla özel otlar getirtmen amacın hakkında beni şüpheye düşürüyor."dedim sertçe. "Sana olan duygularım arasında yeterince bocalamışken bir de bunlarla karşıma çıkıyorsun. Ne düşünmem gerek?"

"Benim kötü bir niyetim yoktu Toygar. Büyükannemin de yok. O sadece benim iyiliğimi istiyor. Haremine girmemden oldukça rahatsız. Benim için başka planları vardı. Köklü bir ailenin konağının tek hanımı olabilecekken senin hareminde gözden olmayı seçtim ben. Aşık olduğum adamdan çocuk sahibi olmak istemem kadar doğal bir şey yok. Lakin beni zan altında bırakmak için fırsat kollayanların boş durmadığı belli."dedi hırçın bir tonla. Onun da kaşları çatılmıştı. Suçlanmaktan rahatsız olduğu belliydi. Fakat dikkatli olmak zorundaydı.

"Aceleye gerek yok Beyza. Zaten üç evladım var. Bırak da biraz birbirimize doyalım, aşkımızı gönlümüzce yaşayalım."

Bir an donar gibi oldu. Bir şeyleri idrak eder gibi bir ifade vardı yüzünde. "Beni evlatlarının annesi olmaya layık görmüyorsun."dedi hızla.

"Alakasız bir cümle kurdun."

"Hiç de alakasız değil! Beni hevesini almak için hareme soktun! Hevesin bitince bir kılıf uydurup kapının önüne koyacaksın! Her fırsatta Gümüş'ün torunu lafını diline dolamandan belli böyle yapacağın!"

"Saçmalıyorsun!"

"O vakit neden seni bu kadar rahatsız ediyor benden çocuk sahibi olma fikri? Diğer hatunlarının her zaman benden önde olacağının farkındayım fakat ben de buraya bir gönül eğlencesi olma amacıyla gelmedim!"dedi sesi yükselerek. "Çok yazık. Büyükannemi ne için karşıma almışım."

"Konuyu saptırıyorsun. Gebe kalmak için aceleci olman şüphe uyandırıyor. Bunun sen de farkındasın."

"Şüphe uyandıracak bir şeyi neden ulu orta yapayım o vakit? Madem büyükannem bu kadar tehlikeli ve içten pazarlıklı biri, o halde sözde dört bir yana yerleştirdiği casuslarıyla gizlice yollardı bana en tesirli gebelik formüllerini! Ben de hareme satışa gelen hatundan herkesin içinde almazdım. Gebe kalmanın çekinmem gereken bir şey olduğunu bilmiyordum. Bilseydim temkinli davranırdım!" Öfkeyle soluk alıp veriyordu. "Senin yanına girmek için yanıp tutuşan diğer hatunların aldığı aşk büyüsü malzemeleri neden bu kadar sorun olmadı da benim aldıklarım sorun oldu?" Durdu. Kendini sakinleştirmeye çalıştı. Gözleri dolu dolu olmuştu şimdi. Daha sakin bir tonla konuştu. "Madem bana olan güvenin en ufak şeyde kırılacaktı neden kalmamı istedin benden?"

"Sana olan güvenimde bir sorun yok."

"O zaman sorun nerede? Sen kendin diyorsun her an zan altında bırakılmaya hazır olduğumu. Aldığım nefese kadar her şeye dikkat ederek yaşamak zorunda değilim. Bana ya güveniyorsundur ya güvenmiyorsundur. Bunun ortası olamaz. Daha ilk ayımda beni iyi sınadın. Teşekkür ederim."

Kendini savunuşu karşısında ne diyeceğimi şaşırmıştım. Biraz daha devam ederse o haklı ben haksız duruma düşecektim. Bir de üstüne özür dilememi bekleyecekti. "Niyetin ne olursa olsun temkinli davranmak zorundasın."

"Açığımı arayanların fısıltısına kulak vermeye bu kadar meyilli olduğun müddetçe ben senin emrinden çıkmadan yaşasam dahi altından başka sebep çıkarırlar ve sen de ona göre davranırsın. Ben Gümüş'ün torunuysam sen de han kardeşisin. Her daim seni fitneleriyle yönlendirmeye çalışacak insanlarla dolu etrafın. Temkinli olması gereken biri varsa sensin. Şimdi izninle odama çekilmek istiyorum. Aldığım tüm otları da yakacağım. Salaman kızından doğacak evlatlarla sarayına uğursuzluk getirmeyeyim!"dedi ve reverans yaparak odadan çıktı.

Ne diyeceğimi bilemez halde kalakalmıştım. Alttan girip üstten çıkıp kendini aklamıştı. Ben ise onunla konuşmaya çalıştığıma pişman olmuştum. Olanları büyütüp büyütmediğimi sorguluyordum şimdi. Simay'ın kötü bir niyeti olduğunu düşünmüyordum. Ne de olsa çocukluk arkadaşımdı. Beni uyarmak istemişti. Beyza'dan ise emin değildim. Kendini güzel savunsa da aklımda şüphe kaldığı konusunda haklıydı. Ona olan duygularım mantıklı düşünmeme engel olmamalıydı. Söz konusu Gümüş Hatun'du. Zadener Efe isyanının en büyük destekçisiydi. Yeğeninin oğlu olduğu için vermişti bu desteği. O günlerde çocuk olsam da sarayda yaşananları hala hatırlıyordum. Yeğeni için öylesi bir isyan tertip eden kadın torunu için çok daha fazlasını yapardı. Beyza'nın hareme girmesinden rahatsız olduğuna zerre inanmıyordum. Hareme girmesinden rahatsız olsaydı aracılar vasıtasıyla bu otları almasını sağlamazdı. O yaşlı tilkinin aklından neler geçtiğini bilmiyordum. Fakat bildiğim bir şey varsa o da Beyza'yı oyunlarına alet etmesine izin vermeyecek olduğumdu.

***

-Toygar ve Simay ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?

-Toygar ve Belgin ilişkisi ve Toygar'ın hatunlarına bakışı hakkında ne düşünüyorsunuz? Tek kişiyle mi olmalı yoksa hatunları arasında eşit mi davranmalı?

-Toygar ve Beyza ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Beyza'yı hareme almakla iyi mi etti? Bunun ne gibi sonuçları olabilir? Sizce son tartışmada haklı olan kimdi?

-Toygar bu bölüm nasıldı? Düşüncelerinizi belirtmekten çekinmeyin. Geri dönüşleriniz kendimi geliştirmeme yardımcı oluyor.

Sonraki bölüm kimden olacak kararsızım. Suna veya Çiğdem. Peş peşe olacaklar fakat hangi sırayla olacaklarına henüz karar vermedim.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top