2.33. Kaybeden Hanım
1419 Senesi - Güz Mevsimi
ASPARGON HANLIĞI
Altınova Şehri - Hanedanlık Sarayı
Baş Hanzen İdil
Büyük Hanım hepimizi haremde toplamıştı. Altınova'nın ileri gelen aileleri de buradaydı. Kekevizadelerden Tunç Bey'in annesi Şayeste Hatun, Burçin'le birlikte gelmişti. Gebeliği için Müge Hanım ona küçük bir hediye vermişti. Özel el örgüsü battaniye ve yatak örtüleri. Ayrıca Nuray Hatun da buradaydı. Feraye'nin annesiydi. Feraye annesinin geleceğini duyunca çok sevinmişti. Şimdi de yan yanalardı. Çelebilerden Güzin Hatun gelmişti kızı Birgül'le. Simay'ın annesiydi. Azizoğlulardan Keriman Hatun ve görümcesi Gülce Hatun buradaydı. O ikisi yıllardır anlaşamamıştı. Hala aynılardı.
Kapılar açıldığında Şevval ve Aydan içeri girdi. Aydan diğer çocukların yanına gitmeden önce Büyük Hanım'ı selamlamaya geldi. Reveransını yaptıktan sonra hareketlenmişti ki Müge Hanım, "Aydan, gel bakayım yanıma."dedi. Aydan gözleri yerde yaklaştı. Müge Hanım elini torununun çenesine götürüp yüzünü kendine çevirdi. "Ağladın mı sen?"diye sordu usulca. Aydan önce bana baktı sonra Müge Hanım'a döndü.
"Yok. Biraz rahatsızım. Ama iyiyim." Müge Hanım inanmamıştı.
"Bir şey olmuş işte güzel kızım. Söyle kim üzdü seni?" Gözledi doldu doldu ve hızla Müge Hanım'a sarıldı.
"Han babam hala gelmedi. O hatunla gitti ve gelmedi. Onunla evlenecek ve beni daha çok unutacak."
Bedenimin gerildiğini hissettim. Müge Hanım'ın gözleri Şevval'deydi. Aydan'ın başını usul usul okşarken, "Olur mu hiç öyle şey? Han baban kiminle evlenirse evlensin sen onun kızı olacaksın. Bu gerçek değişmeyecek."
"Değişecek. Adım Haneş Aydan olmayacak. Aydan Hatun diyecekler bana."
"Kaidelerimiz böyle güzel kızım. Bunu biliyorsun. İsminin başına sonuna ne geldiği önemli değil. Dedim ya, sen hep han babanın kızı olacaksın. Üzülme böyle şeyler için." Yüzünü kendine çevirdi. "Bak bakayım bana." Aydan gözlerini kırpıştırdı. "Seni hepimiz çok seviyoruz. Ben, han baban, annen, abin ve kardeşlerin. Baş Hanzen İdil için de oldukça kıymetlisin." Bana yan bir bakış attı.
"Elbette kıymetlisin."dedim gülümseyerek. "Sen de kardeşlerin gibi sevilen birisin Aydan."
Aydan ikna olmuşa benzemiyordu. "Hadi kardeşlerinin yanına git. Daha sonra seninle özel olarak görüşelim olur mu?" Başını aşağı yukarı salladı ve uzaklaştı. Şevval de aşağıdaki masalardan birine gitmek üzereydi, "Sen dur."dedi Müge Hanım sertçe. Şevval ona döndü tekrar. "Bu çocuğun hali ne böyle? Her geçen gün daha kötüye gidiyor. Annesi olarak onu güzel telkin etmen gerekirken kafasına neler sokuyorsun. Altı yaşındaki bir kız ünvanlardan ne anlasın? Onun ihtiyacı olan şey sevildiğini bilmek!"
"Seviliyor mu acaba? Han babasının ne denli gözünde olduğu ortada. Kızıma yalan bir dünya oluşturmak istemedim ben. O hatun önce Kisre'ye gönderildi şimdi Simir Makos Kraliçesi'yle görüşmeye götürüldü. Korkut Han amacını açıkça gösterdi. Kızım bu fikre alışsa iyi olur."
"Korkut Han kiminle evlenirse evlensin diğer çocukların ünvanları gidecek zaten. Seninle evlenmesini istiyordun madem başından beri uslu duracak, han oğlumun güvenini kırmayacaktın."
Şevval alayla güldü. "Baş Hanzen'e söylediğim iki cümle yüzünden beni gözünden düşürdü fakat onu başkası uğruna bırakıp giden hatunun her hareketine gözünü kapattı. Büyük Hanım, ben bunu hak etmemiştim. Hırsıma yenik düştüm ve küçük bir hata yaptım. Gerçekten küçük bir hataydı. Yıllarca kenara atılmamı gerektiren bir şey değildi."
Müge Hanım'ın bakışları küçümserdi. "Senin hatalarını saymaya başlamayalım bence. Hala unutamayacağım şeyler yaptığını biliyoruz." Kaşlarım çatılarak baktım ona. Benim bilmediğim ne biliyordu? "Eğer Aydan'ı bu şekilde kendine çekmeye devam edersen aranıza mesafe sokmak zorunda kalırım. Torunum böyle şeylerle üzülmemeli. Bırak kardeşlerini sevsin."
"Yarın on sırt çevirecek kardeşlerini mi?" Çocukların o tarafa döndü. Balamir, Defne, Göktuğ güzel güzel oynuyor Aydan'ı da dahil etmeye çalışıyorlardı. Aydan ise çekingendi.
"Onların içinde Aydan'a karşı nefret, kin ya da düşmanlık yok. Neden biliyor musun hem Baş Hanzen hem Hanzen Gökben iktidar oyunlarına çocukları alet etmemeleri gerektiğini biliyor." Şevval bir şey demedi. Müge Hanım ona çekilmesini söyledi.
Eğlence devam etti. Hanımlar bizim masamıza davet edildiğinde yemek servisi başladı. Burçin tabağını çok az doldurmuştu. Çok iştahsızdı. Şayeste Hatun güzel yemesi konusunda onu uyardığında ters ters bakmıştı. "Kötü bir şey demedim ki kızım. Güçten düşme diye söylüyorum."dedi Şayeste Hatun usulca.
Müge Hanım, "Şayeste Hatun haklı Burçin. Gebelik zor bir süreçtir. Evladını en iyi şekilde dünyaya getirebilmek için önce kendine en iyi şekilde bakmalısın." Burçin'in hırçın bakışları bu defa bize dönmüştü. Gebelik ona hiç iyi gelmemişti. Genelde kadınlar bu süreçte mutlu olur, sevinirlerdi. Lakin Burçin bu gebelikten nefret ediyor gibiydi.
"İlgi ve alakanız için teşekkür ederim Büyük Hanım."dedi kendini zorlayarak. "Fakat ne yesem midem bulanıyor. Herkesin içinde hoş olmayan şeyler yaşamak istemem."
"Elbette sen kendin için en iyisini bilirsin."
Kapılar açıldı. Baş Kalfa Asya telaşla içeri girdi. Elinde altın silindir muhafaza vardı. Yakut süslemelerden anlaşıldığı üzere Korkut bir haber yollamıştı. Baş Kalfa'nın telaşına bakılırsa kötü bir haber vardı. Müge Hanım ona her haberi kendinden önce okuma izni vermişti. Onun işlerini rahatlatıyordu böylece. Müge Hanım'ın yanına yaklaştı. Kulağına bir şeyler fısıldadı. Müge Hanım'ın kaşları çatıldı. Sonra gözleri öfkeyle büyüdü.
"Odama geç."dedi ve derin bir nefes aldı. Altın işlemeli krem rengi mendille ağzını hafifçe sildi. Yüzüne geniş bir gülümseme yerleştirdikten sonra, "Hanımlar siz devam edin. Ben birazdan geleceğim. Baş Hanzen İdil sen misafirlerimizle ilgilen."dedi ve çıktı.
Ne olmuştu acaba? Aydan'ın da dediği gibi bir evlilik haberi mi gelmişti yoksa? Kraliçe Elçin'le olan görüşmeyle mi ilgili? Kötü bir şeyler mi olmuştu? Ziyaret bittikten sonra öğrenirdim nasılsa.
Müge Hanım sık sık beni böyle etkinliklerle öne çıkarıyordu. Birlikte çarşıya gidiyor halkla görüşüyorduk. Kekevizadelerden Nuray Hatun ve eşi Haktan Bey'in yönettiği eğitim vakıflarını geziyorduk. Nuray Hatun Altınova'daki diğer ailelerin kızlarının eğitimiyle yakından ilgileniyordu. Haktan Bey de esnafın oğullarıyla alakalıydı. Eğitimin sadece saray için değil halk için de olması gerektiğini düşünüyorlardı. Onların sayesinde Altınova'da iyi bir nesil yetişiyordu.
Fakat diğer yandan aklım Korkut'taydı. Gökben'le Ertunç'a gitmeleri çok canımı sıkmıştı. Onu yanına alacağını gizli tutmuştu. Gideceği gün öğrenmiştik. Benden önce Müge Hanım gitmişti yanına. Yola erken çıkacağını söyleyerek beni kabul etmemişti. Ertunç'tan gelince görüşürüz demişti. Gittiği günden beri de kalbime gittikçe artan bir ağırlık çökmüştü. Müge Hanım'ın telkinleriyle kendimi ikna etmeye çalışıyordum. Buraya kadar geldim, bu kadar yükseldim, aramızda hiçbir sorun olmadı, her şey yolunda gidecek diyordum. Fakat ben böyle dedikçe daha beter şeyler oluyordu. Hala Ertunç'tan dönmemişlerdi. Onlardan önce haberleri gelmişti. Davet boyunca içim içimi yiyecekti.
Misafirlerimizle ilgilenmeye devam ettim. Altınova'da olan biten hakkında bilgi alıyordum. Gülce Hatun merakla etrafa bakıyordu. Yaşı kırkı geçmişti ve hala evlenmemişti. Sebebini bilmiyorduk. Müge Hanım birkaç kez onu baş göz etmek istediyse de yanaşmamıştı. Fakat hoşlandığım biri değildi. Sonunda meraklı gözleri beni buldu. "Acaba Müge Hanım ne haberi aldı?"diye sordu. Saray dedikodularına bayılıyordu.
Burçin, "Kraliçe Elçin'in Aspargon'a savaş açtığını öğrenmiştir."dedi imayla.
"Ne?"diye ciyakladı birden. "Kardeşler karşı karşıya mı gelecek yani?"
Burçin, "Bu ilk olmazdı."
"Oysa kızını oraya barış için göndermişti. Bir de şimdi bu çıktı." Gülce Hatun iyice kaptırmıştı kendini. Müdahale etmem şart olmuştu.
"Burçin Hatun latife ediyor Gülce Hatun. Önemli başka bir haber geldi o sebeple ayrıldı."
"Acaba Hanzen Gökben'le mi ilgili? Evleniyorlar mı yoksa?"
Burçin, "Gülce Hatun, fazla merak iyi değildir, bilmez misin?" Burçin'in keyifsizliği en azından bu hatunu susturmak adına işime yaramıştı.
"Gülce Hatun senin özel olarak bilmen gerekseydi Müge Hanım seni de yanına çağırırdı."dedim sakinliğimi koruyarak. Kadın pek umursamamıştı dediğimi.
Burçin'in kayınvalidesi Şayeste Hatun, "Yaş almak sana hiç iyi gelmedi Gülce. Sana defalarca evlen, kök sal dedik. Neyle uğraşacağını şaşırıyorsun bazen. Saray sofrasındayız. Hatun dostlarınla kart masasında değil." Şayeste Hatun dedikodudan hiç hazzetmezdi. Kendi işine bakardı.
Keriman Hatun, "Gülce'nin huyu böyle maalesef. Eline, diline hakim olmakta zorlanıyor." Ses tonu rahatsızdı. Kınayan gözleri görümcesinin üstündeydi.
Davet bitene kadar zor bekledim. Nihayet misafirlerimiz gittiğinde ben de Müge Hanım'ın odasına gittim. Müge Hanım kıyafetlerini değiştirmiş, rahat bir şeyler giymişti. Saçlarını omzundan salmış koltuğuna uzanmıştı. İşkızlarından Gülçin başını ovuyor, Sena eline lavanta sürüyordu. Bu kadar gerildiğine göre iyi bir haber almamıştı.
"Hanımım haberler kötü mü?"diye sordum ellerimi önümde birleştirerek.
"Senden gizlememin hiç anlamı yok. Nasıl olda duyulacak. Han oğlum bana Gökben'le nişanlandıklarını yazmış."dedi tek seferde.
Bir an gözlerim yerinden uğradı. "Ne?" Sesim içimdeki fırtınanın aksine o kadar sessiz çıkmıştı ki kulaklarımın uğultusundan sesimi zor duymuştum. Kollarım uyuşurken bacaklarım titremeye başladı. Böyle bir şey beklemiyordum. Şevval imasında haklıymış. "Nasıl olur bu?"
"Gel, yanıma otur."dedi Müge Hanım. Oturdum. Gözleri o kadar yorgun bakıyordu ki... Benimse kalbim öfkeden deli gibi atıyordu. "Alt tarafı bir yüzük. Öylece evlenmelerine izin vereceğimi sanıyorsa yanılıyor." Alt tarafı hareme girmişti, alt tarafı iki çocuk doğurmuştu, alt tarafı basit bir isyan bastırmıştı ve şimdi alt tarafı bir yüzüktü öyle mi? Nefesim hızlanırken şimdiye kadar Müge Hanım'ın o hatunu bir kez bile ciddiye almayışı yüzünden bunların başımıza geldiğini düşünüyor ona da öfkeleniyordum.
"İş buraya vardıktan sonra ne yapabilirsiniz ki? Han kararını vermiş!" Şimdiye kadar o hatundan kurtulmamıştı. Şimdiden sonra ne olabilirdi.
"Bulurum ben. Sen merak etme. Bulacağım. Bu evlilik olmayacak."
"Öldürecek misiniz onu?"diye fısıldadım. Çünkü ancak o vakit bu evlilik olmazdı.
"Öldürsem yeridir!"dedi hiddetle. "Fakat hayır. Fazla soru sorma İdil. Canım yeterince sıkkın. Sen odana dön. Balamir'le ilgilen."
Yine olanı görmezden geliyor gibiydi. Aklımdan onlarca düşünce geçiyordu. O ise beni gönderiyordu. "Bu nişan benim Baş Hanzenliğimi düşürerek onu Baş Hanzen yapar." Aklımdaki düşüncelerden en önemlisini dile getirdim. Yan yan baktı bana.
"Kaideleri bana mı hatırlatıyorsun?"dedi çok normal bir şeyden bahseder gibi.
"Hayır. Öyle bir şey haddim olamaz. Ben sadece bu durumda ne yapılacaksa onu bilmek istiyorum."
"Beklemek, İdil. Bu durumda yapılabilecek en iyi şey beklemek. O hatundan kurtulduğumuz vakit Baş Hanzenliğin devam edecek." Bu kadar basit miydi her şey gerçekten? Müge Hanım olanları idrak edebiliyor muydu? Yoksa o da benim kadar şaşkın olduğu için mi böyle davranıyordu?
Odadan ayrıldığımda kendimi allak bullak olmuş hissediyordum. Sonunda Korkut bunu da yapmıştı. O hatunla nişanlanmış ve bunu sadece bir mektupla ilan etmişti. Yolculuğa çıkarken de aklında bu vardı. O sebeple beni kabul etmemişti. Yüzüme bakacak cesareti yoktu. Beni o hatun uğruna kenara atacağını söyleyecek yüzü yoktu.
Midem ağrımaya başladı. Olanları kabullenemiyordum. Müge Hanım hiçbir şey yapamayacaktı. O hatun saraya hanım olacaktı. Korkut kararını vermişti. Artık bir hanzade değil handı. Hanzade iken bile o hatunu tüm kaideleri çiğneyerek zorla hareme almıştı. Şimdi nikahlarına ne engel olabilirdi?
"Ne o Baş Hanzen, yüzün pek asık." Şevval'in sesiyle başımı yerden kaldırdım. Şu durumda onunla karşılaşmak isteyeceğim en son şeydi. "Müge Hanım apar topar ayrıldıktan sonra odasına kapanmış. Haberler kötü galiba."
"Seninle uğraşacak zamanım yok Şevval. Kendi acınası hayatını başkalarına kötülük ederek yumuşatmaya çalışma."
Alayla güldü. "Şu an kime ne kötülük ettim? Üstelik benim en azından yerim belli. Senin öyle mi? Baş Hanzensin ama ne işe yarıyor? Benden sonra gelen bir hatun her daim senden önde. Müge Hanım seni istediği kadar öne çıkarmaya çalışsın, han ne isterse o olur. Bu her daim böyleydi, her daim böyle olacak."
Söyledikleri o kadar doğruydu ki... Karşılık vermek dahi beni yoruyordu. Hiçbir şey demeden yürümeye devam ettim. Korkut yüzünden sarayda bu duruma düşmüştüm. Sadece ünvanım Baş Hanzendi, ki artık o bile benden alınmıştı.
Harem hatunları çoktan Gökben'den yana olmaya başlamıştı. Ona yakın olmanın daha avantajlı olduğunu düşünüyorlardı. Bu düşünceyi körükleyen Korkut'un kendisiydi. Uzun zamandır kimseyle ilişkisi olmadığını biliyordum. Yanına ben gittiğimde sadece sohbet ediyorduk. Baş Hanzeniyle sadece sohbet eden diğer hatunlara dokunur muydu hiç? Dokunmazdı. Beni de diğer hatunları da Müge Hanım'ı oyalamak için çağırmaya devam etmişti. Oysa ben biliyordum Korkut'un artık sadece Gökben'e sadık kaldığını.
Ecrinokta'ki günlerimiz böyle değildi. Orada ben Baş Zadesen'dim ve her şey yolundaydı. Herkes Korkut ve bana geleceğin han ve hanımı gözüyle bakıyordu. Oğlum o zamandan beri ünvanı olmasa da Korkut'un veliahtı, Aspargon'un hanzadesi olarak görülüyordu. Ata Anma Töreni'nde bile kıyafet farklılığıyla buna vurgu yapılmıştı. Fakat şimdi her şey bitmişti. Sona gelmiştim. Müge Hanım o hatunun canını almadan ondan kurtulamazdı. Bunu görmüyor muydu? Korkut buna üzülürdü geçerdi. En kötü ihtimalle Müge Hanım'ı saraydan sürerdi. Fakat onu geri getiremezdi. Gökben yaşadığı müddetçe Müge Hanım ne yaparsa yapsın Korkut onu hanım etmenin bir yolunu bulacaktı.
Odama girdiğimde Balamir neşeyle kitaplarını karıştırıyordu. En azından onun keyfi yerindeydi. Saray oyunlarına kafa yormak için küçüktü. En huzurlu zamanlarını yaşıyordu. "Anne."dedi heyecanla. "Okuma kitaplarımı bulamıyorum. Başka yere mi gönderdin?"
"Hangi kitapları sorduğunu anlayamadım oğlum. Çok okuma kitabın var."
"Hani içinde harflerin ve kısa hikayelerin olduğu."
"Oradadır. Esil bulamadınız mı?" Esil de Balamir'le birlikte kitaplara bakıyordu. Başını iki yana salladı. "Ne yapacaksın ki onu oğlum? Sen okumayı çoktan söktün."
"Defne'ye öğreteceğim. Yemekte konuşuyorduk. Öğrenmek iste-"
"O kıza hiçbir şey öğretmeyeceksin!"diye çıkıştım birden. Sesim yükselmişti ve Balamir ürkmüştü. Ah, ne yapıyordum ben? "Oğlum, her şeyin bir zamanı var. Onun da zamanı gelince eğitmenleri okumayı öğretecek. Senin yeterince dersin var."
"Ama anne. Söz verdim."
"Hayır dedim. Kendi derslerinden geri kalmana müsaade edemem." Başını öne eğdi. Elindeki kitapları bıraktı. Defne ve Göktuğ'ya karşı onu doldurmuyordum fakat onlarla ya da Aydan'la çok yakın olmasını da istemiyordum. İleride yaşanabilecek şeyler için kendimce bu şekilde korumaya çalışıyordum oğlumu. Taht yolunda ne kardeşlik kalırdı ne başka bir şey.
***
Bir hafta sonra Korkut ve Gökben dönmüştü. Daha kısa zamanda gelebilirlerdi fakat Korkut yolu uzatmayı seçmişti. Ertunç'tan sonra Bozok ve Taşlı limanlarına da gitmişlerdi. Nişanlarını açıkça gösteriyorlardı. Sarayda da çoktan duyulmuştu. Sadece bu konuşuluyordu. Baş Hanzenliğimi kaybettiğim yazılı olarak ilan edilmese de herkes tarafından biliniyordu. Müge Hanım o belgeyi yazıp mühürlemeyeceğini söylemişti. Bunu Korkut'a bırakmıştı. O da seve seve mühürlerdi.
Hatunlar beni görünce kendi aralarında fısıldaşmaya başlıyor, ters ters baktığımda ise gözlerini acır gibi yere eğiyorlardı. Korkut sadece nişanını ilan etmemiş beni de mahvetmişti. Müge Hanım'ın ağzını bıçak açmıyordu. Ne onaylıyordu ne reddediyordu. Fakat saraya dönüşlerinde onları karşılamaya çıkmamıştı. Normalde Korkut nereye giderse gitsin onu karşılardı. Kapının önünde olmasa bile bir şekilde saraya hoş geldin demek için bir yolunu bulurdu. Bu defa odasından ayrılmamıştı. Teoman Bey'i yanına çağırttığını duymuştum. Ne konuştuklarını anca Ulu Tanrı bilirdi.
Ben de odama çekilmiştim. Haremdeki hatunların bakışlarına daha fazla tahammül edemeyecektim. Tüm bunların sorumlusu Korkut'tu. Eskiden Gökben'i suçlardım. O gelene kadar her şey yolundaydı derdim. Fakat artık sadece Korkut'u suçluyordum. Sıradan bir hatunu göklere çıkaran, bir hiçken onu hanım etmeye kalkan oydu. Haremde yaşananlar da onun beni düşürdüğü durum yüzündendi.
Kapım çaldı. Gel sesimle içeri Şevval girdi. Onu görünce gözlerimi devirdim. O ise gözlerini kısmış sinsi bir ifadeyle beni izliyordu. Reverans yapmadı. Ne de olsa artık eşittik. Resmi olarak ilan edilmese de bugün yarın mühürlü belgenin bir kopyası elime verilecekti. Önümde reverans yapmadı diye son kavgamı etmeye hiç niyetim yoktu.
"Başından beri Müge Hanım olmasa şu haremde konumun ne olurdu diye düşünür dururdum."dedi sakince. "Onun gölgesi gibi sen de odana kapanmışsın. O karşılamaya çıksaydı sen de çıkardın. Müge Hanım ne derse onu yapmak seni nereye getirdi görüyor musun eski Baş Hanzen."
"Buraya zehir saçmaya geldiysen seni dinleyecek zamanım yok."
Güldü. "O çok kıymetli zamanını ne için harcıyorsun merak ettim doğrusu. Gökben denen illetten kurtulmak için mi? Yoksa acınası haline daha da acımak için mi?"
"Haddini aşma! Kötü olur!"
"Ne olur? Ne yaparsın? Beni cezalandırmaya mı kalkarsın? Ama bunu yapamazsın ki. Çünkü bir nişan ilanıyla Baş Hanzenliğin düştü. İyi hoş şimdiye kadar da bu makamı pek iyi kullandığın söylenemez."
"Şevval!"
"Baş Hanzen ben olmalıydım. Ama ne Korkut Han'ın aşkı ne Müge Hanım'ın desteği benden yana olmadı. Yine de buna rağmen senden de o Gökben denen yılandan da daha iyi işler yaptım."
"Amacın ne? Beni kışkırtmaya çalışmaksa boşa uğraşma."
Bana doğru yaklaştı. Gözleri hayretle bakıyordu. Dudakları aralandı. Bir şey söylemeden önce hayretini sindirmek için bekledi. "Sen gerçekten sinmişsin. Hem de hiçbir şey yapmadan." Tam önümde durdu. "Sana bir şey söyleyeyim mi? Müge Hanım'ın bir şey yapacağına inanmıyorum. Ama sen ve ben yapabiliriz. O hatunu ortadan kaldırabiliriz."
"Bana ittifak kurmak için mi geldin?"diye sordum alayla. O ve ben asla bir araya gelmeyecek iki insandık.
"Evet. O hatunun hanım olmasıyla ben en sona geçeceğim. Senin Baş Hanzenliğini bitti ve oğlunun hanzade olma ihtimalinin önü kapandı."
"Bana bilmediğim bir şey söyle."
"Aileler seni sever. Gökben'in meşhur sırrını ifşa et. Herkes bilsin nasıl birinin hanımları olacağını."
Gözlerimi devirdim. "Bunu sen de pekala yapabilirsin."
"Senin söylemen kadar etkili olur muyum ben? Yıllarca Baş Hanzenlik yaptın. Harem kaç yıl bununla çalkalandı. Fakat Müge Hanım oğluna laf gelmesin diye dedikodulara cevap vermedi. Ama sen de ben de biliyoruz bunun dedikodu olmadığını."
"Bu durum kimseye zarar vermez. Korkut kafaya koymuş bir kere. Herkesi susturur."
"Yani bırakalım o hatun öylece hanım olsun, öyle mi? Önüne taşları atalım ki nasıl bir yola girdiğini bilsin. O çok sevdiği halk bakalım her şeye rağmen arkasında duracak mı? Çarşıya rahatça inebilecek mi? Hem yine de hanımlıkta ısrar ederlerse bu defa bir gün hamamda ayağının kaymasını ayarlamak zor değil. Küçük bir kaza geçiriverir. Açık bir saldırı ikimizi de zan altında bırakır fakat küçük bir kazadan kimse şüphelenmez."
"Şevval. Böyle şeyler düşünme." Evet o hatundan kurtulmanın tek yolu ölümdü fakat bunu gerçekten planlamak hoşuma gitmemişti.
"Evet böyle şeyleri senin düşünmen gerek. Hadi ben konum kazanmak için hareme girdim. Zadesen olmak bana yetiyordu. Ama sen konumdan öte Korkut'a aşıktın! O aşk hiç mi seni kamçılamıyor? Sevdiğim adam elimden alınsa beni kimse durduramazdı." Düşüncelerindeki çılgınlık beni ürkütüyordu. Şevval hareme girdiğinde oldukça uysal görünüyordu. Şimdi ise bambaşka biri olmuştu. "Güçlerimizi birleştirelim İdil. Kimse hiçbir şey anlamaz."
"Olmaz. Beni kanlı oyunlara bulaştırma."
"Ah, iyilik perisi. Sen elini kire bulama sakın. Yakında seni de Düşmüş Saray'a gönderirler. Gökben seninle aynı çatı altında durur mu sanıyorsun? Nihayetinde en büyük rakibi sendin." Söyledikleri karşısında sinirlerim iyice gerilmişti. Fakat sakinliğimi korumak zorundaydım. "Sana diyecek bir şey bulamıyorum gerçekten. Sen o hatun hareme girdiği gün kaybettiğini kabullenmişsin."dedi ve odadan çıktı.
Doğruydu bu. Haklıydı Şevval. O hatunun gelişi benim sonum olmuştu. Her geçen gün kaybedişime daha çok yaklaşmıştım. Şimdi ise savaşacak gücü kendimde bulamıyordum. Şevval bile benden daha istekliydi bu konuda. Gerçekten Baş Hanzen ben değil o olsaydı Gökben Ecrinok'ta çoktan toprak olur giderdi. Oradaki saldırıda da parmağı olduğuna emindim. En azından o ondan kurtulmayı denemişti.
Aynanın karşısında kendimi izledim uzun uzun. Hanedan rengi giyinerek, yakutlar takarak hanım olunmuyordu. Yine de elimden geleni yapmış belli bir konuma gelmiştim. Fakat sonum bu olmuştu. Korkut'un yanına gitmek için akşamı beklemiştim. Leman Kalfa'ya odanın durumunu sormuş, müsait olduğunu öğrenince çıkmıştım. Kapı muhafızlarına geldiğimi haber vermelerini söylemiştim. Kabul edildiğimde kalbim çok hızlı atıyordu. Fakat bu defa Korkut'un yanına ilk kez gönderildiğimdeki gibi bir heyecan değildi. Öfke, sinir, korku, hayal kırıklığı barındıran bir kalp atışıydı.
Kapılar açıldı ve içeri girdim. Korkut çalışma masasındaydı. Önündeki evrakı inceliyordu. Baş Hanzenlikten azlimin belgesi olduğuna emindim. Onun için sıradan bir akşamdı. Benim içinse belki de pek çok şeyin sonuydu bu akşam. Reveransımı yaptım. Beklemeye başladım. Ne o yüzünü kaldırıyor ne ben sesimi çıkarabiliyordum. Ama biliyordum bana neden bakamadığını. Buna cesareti yoktu çünkü. Benim de konuşacak gücüm yoktu fakat bu konuşmayı yapmak zorundaydık. Onca yılın hatırına birbirimizle yüzleşmeliydik.
"Neden benden kaçıyorsun?"dedim sakince. Evrakı incelemeyi bıraktı. Fakat yüzü hala kağıttaydı. Cesaretini toplamaya çalışıyordu. Nihayet derin bir nefes aldı, mührünü kağıda bastı ve gözlerime baktı. İşte olmuştu, Baş Hanzenlikten azledilmiştim. Mahcubiyet doluydu koyu gözleri. Ya da ben öyle düşünmek istiyordum. Bilemiyordum. Yıllardır tanıdığım Korkut bana bunu yapmazdı. Ben artık onu tanıyamadığımı düşünüyordum.
"Kaçmıyorum."dedi sakince.
"Neden bana söylemedin?"diye sordum. Ellerim buz gibiydi. Avuç içlerimle parmaklarımı sıcak tutmaya çalışıyordum. "Hani ben senin için sadece bir Baş Hanzen değildim? Hani yeri gelince senin dostun, yoldaşındım? Gitmeden önce seninle görüşmek istediğimde beni neden kabul etmedin? Benimle konuşsaydın buraya nişanlı olarak dönemezdin diye mi korktun?"
"Bu bir anda verdiğim bir karar değil İdil. Ben her zaman," Sustu. Tekrar derin bir nefes aldı. Ama cümlenin devamını tahmin etmek zor değildi. Her zaman onu istemişti. O yokken bile onu istemişti. "Sana söylemem seni daha çok yıpratırdı."
"Hazırlıksız yakalanmamdan daha az yıpratırdı. Bari beni bunca zaman Baş Hanzen olarak tutmasaydın. Bir bahaneyle bu ünvanı üzerimden alsaydın. En azından beklemezdim. Ümit etmezdim." Gözlerim yanıyordu. Göz pınarlarımın yaşarmasına engel olmak çok zordu. "Bu şekilde küçük düşmezdim insanların önünde."
Yerinden kalktı. Bana doğru yürüdü. Bu kadar yakınıma gelmesi işleri daha da zorlaştırıyordu. Artık aramızda kapkalın bir duvar vardı. "Sana bunu söylemek benim için kolay değildi İdil. Bunca yıllık dostumdun ama seni incitmekten korktum. Yine de incittim. Hiç istemediğim halde seni üzdüm, kırdım, hayal kırıklığına uğrattım. Nasıl yapabilirdim bilmiyordum. Ama kalbimin sesini daha fazla bastırmak istemedim."
"Korkut, seni en iyi ben anlarım."dedim sesim titreyerek. "Her sabah uyandığında aşkını görmek için hissettiğin heyecanı, yanına geldiğinde kalbinin atışını, ona dokunduğunda tenindeki karıncalanmayı, öptüğünde dudaklarındaki ateşi, bir olduğunda ruhundaki teslimiyeti..." Yaşlar gözlerimden süzülmeye başlamıştı. "Seni en iyi ben anlarım. Bana açıkça söyleseydin yine anlardım. Ona aşık olduğun için yanında beni değil," sesim titrekleşmiş, çatallanmıştı, "beni değil onu görmek istediğini anlardım. Ama sen benim yüzüme bile bakmadan çekip gittin. Dönmeden haberini gönderdin. Bana bile değil, annene yazdın. Beni tamamen yok saydın ve benim asıl kabul edemediğim bu oldu. Alay edilmek, küçük düşmek, dedikodulara konu olmak değil, senin tarafından yok sayılmak beni paramparça etti." Ve artık daha fazla tutamamıştım kendimi. Hıçkırıklarıma hakim olamamıştım. Balkona koşarken onun beni daha fazla bu halde görmesini istememiştim.
Ellerimi mermere dayadım. Yıldızlara baka baka kaybedişime ağladım. "İdil..." Sesi bile hala yüreğimi titretirken ben ona bir daha dokunamayacaktım, onu bir daha gönlümce sevemeyecektim. Kimsesizlikten geldiğim bu sarayda her şeyim olan adam artık benim hiçbir şeyimdi ve beni mahveden de bu gerçekti. "Sana bunları yaşattığım için çok üzgünüm. Sen daha güzel şeyleri hak ediyorsun ama ben sana bunu veremedim. Gerçekten çok üzgünüm." Ona döndüm. Mesafeli duruyordu bana. Artık teselli etmek için bile sarılmıyordu.
"Benim için üzülme."dedim gözlerimi silerek. "Nasıl mutluysan öyle yaşa." Yanından geçip gittim. Daha fazla konuşacak halim yoktu. Ne diyebilirdim ki? O kararını vermişti. Dönmeyecekti. Ben ona kendimi anlatmaya çalışsam ne olacaktı?
Koridoru koşar adım geçtim. Odama girdim ve kendimi yatağıma bıraktım. Başımı yastığıma gömdüm sesimi bastırması için ve hıçkıra hıçkıra ağladım. Daha güçlü olamadığım, savaşacak gücü kendimde bulamadığım, kaybetmeyi kabullendiğim, korkak bir kedi gibi sindiğim için ağladım. Ben onun kalbinde hiçbir zaman olmamıştım. Olmayacaktım. Yine de ömrümüzün bir döneminde o kalpte yer bulabileceğimi sanmıştım. Aptaldım. Böyle bir şey olmayacaktı. O benimle değil Gökben'le yaşlanacaktı. Ben ise onları seyretmek zorunda kalacaktım. En tahammül edemeyeceğim şey buydu.
Sonraki günlerin nasıl geçtiğini tarif etmek zordu. Haremde dedikodu kazanı kaynıyordu. Korkut'un o gece mühürlediği Baş Zadesenliğimin düştüğünü gösteren belge odama gönderilmişti. Leman Kalfa getirmişti donuk bir halde. Kızlar ise şimdi ne olacağına dair merak içindeydi. Gökben'in yanında olanlar iyice gururlanmıştı. Gökben'i başından beri istemeyenler iyice bilenmişti. Ben Müge Hanım gibi sessizliğimi koruyordum. Hala benim yanımda olan hatunlar da vardı. Her gün bir şey yapıp yapmayacağımı soruyorlardı. Bir şey demiyordum. Şevval her gün haremdeydi. Kızlarla konuşuyor, gülüyor, eğleniyor, ona göre kimin ne olduğunun hiçbir önemi yokmuş gibi davranmaya devam ediyordu. Korkut'un gözünde yer edinememiş olabilirdi fakat haremde onun yanında olanlar az değildi. Şevval bir şekilde kızları etkilemeyi başarıyordu.
Diğer yandan sefer hazırlıkları vardı. Korkut Ashan'a gitmek konusunda kararlıydı. Kış zamanı savaşlar çetin geçerdi. İyi hoş bu yıl kış bile geldiğini hissettirmiyordu. Balamir babasının hazırlıkları karşısında oldukça heyecanlıydı. "Anne ben ne zaman sefere katılabileceğim?"diye soruyordu sürekli. Yaşının küçük olduğunu bir türlü kabul etmiyordu. Tahtadan demir kılıca geçtiğinden beri büyük bir cesaret gelmişti. Tatlı zamanlardı bunlar.
Sık sık oğlumun yetişkinliğini hayal etmeye çalışıyordum. Bu sarayda yaşananları düşündükçe içim ürperiyordu. Onu iktidar mücadelesi için kullanmalarına asla müsaade etmeyeceğimi biliyordum. Ulaş Bey gibi olabilirdi. Sarayda sevilen sayılan biriydi ve taht için hiçbir zaman yedek isim olmamıştı. Böyle olmasında kendi davranışları belirleyici olmuştu. Balamir de öyle olmalıydı. Madem hanzade olamayacaktı, o vakit kimsenin onu kullanmasına da izin vermeyecekti. Bu hayattaki tek dayanağım oydu ve onu da kaybedersem yaşamam için hiçbir sebep kalmazdı. Onun her daim güvende olması için çabalayacaktım artık.
***
Korkut'un sefere çıkacağı gün onu uğurlamak üzere hazırlığımızı yaptık. Her zamankinden farklı olarak sade giyinmeyi seçmiştim. Basit bir taç, küçük bir yüzük, düz bir elbise... Çıkmadan evvel odamın kapısı çalınmıştı. Gelen Şevval'di. Haftalardır sessiz kaldıktan sonra yanıma gelmek için bugünü seçmesi manidardı. Pembe tonlarında giyinmişti. Saçları bukle bukle omuzlarından dökülüyordu. Dolgun yanaklarında yüzündeki gülüşle gamzeler oluşmuştu. "Günün aydın ve ferah olsun eski Baş Hanzen."
"Ne oldu yine Şevval?"
"Sevgili Han'ımızı uğurlamaya gidiyordum. Önce senin yanına gelmek istedim." Beni şöyle bir süzdü. "Kaybeden Hanım..."dedi cık cık sesi çıkararak. "Bari kırmızılardan vazgeçmeseydin. Resmen ünvanınla yaşadığını ilan ediyorsun. Ünvanın yoksa sen bir hiçsin, bunu mu anlatıyorsun herkese?"
"Neden benimle uğraşıyorsun Şevval?"
"Seninle arkadaş kalmaya devam etmeliydik İdil. Senin rakibin ben değil Gökben'di. Korkut için bana yüz çevirmene değdi mi?" O günleri hatırlamak hala canımın yanmasına sebep oluyordu. Şevval bu sarayda güvenimi kıran ilk ve son dostumdu. Nasıl hala bu kadar rahat konuşabiliyordu benimle? "Korkut'un beni ne için yanına çağırdığını sen de ben de çok iyi biliyorduk. O hatunu unutmak için. Bunu kabullenmek benim için çok daha zordu emin olabilirsin. Fakat aştım. Kendimi bununla heba edemezdim. Yaşayacak bir hayatım vardı hala. Ama sen ne yaptın? Hemen kaybedişini kabullendin. Onun aşkı seninle olmasa dahi o taşra kızına hanımlık tacını elinle verdin. Bari ihtişamını onun yüzünden kaybetme. Senin her daim bir ağırlığın vardı. Gökben'den önce de öyleydin. Şimdi kendinden de mi vazgeçiyorsun?"
Şevval... Ne kadar farklı düşünceleri vardı. Her durumdan olumlu bir pay çıkarabiliyordu. Bu sarayda harcanan hatunlardan biri de oydu. Onun bakış açısıyla çok şey değişebilirdi. "Sohbetin için teşekkür ederim. Fakat ben böyle iyiyim."
"Yalancı!"diye tısladı. Yanıma yaklaştı. Gözlerimin içine baktı uzun uzun. Mavi gözleri ürpertici bir güzelliğe sahipti. Gözlerimi kaçırdım. "Böyle iyi falan değilsin. Böyle kim iyi biliyor musun? Gökben! Müge Hanım oğlunu uğurlamaya katılmayacakmış. Eski Baş Hanzen desek nişan duyurusundan beri ortada gözükmüyor. Gökben koltuklarını kabartarak gezmeye başlasa yeri. Meydan ona kaldı. Git ve nişana rağmen burada olduğunu göster ona. Senin varlığın, yıkılmadan duruşun bile onu rahatsız etmeye yeter. Hem bakalım sefer kaç ay sürecek. Korkut Han sağ dönecek mi?"
"Ulu Tanrım sen koru."dedim hızla.
"Korusun elbet. Fakat nişan onu hanım yapmaz. Öyle bir durumda ne olur hiç düşündün mü? Sen birden Han naibesi oluverirsin. Balamir'in yaşı geldiğindeyse Büyük Hanımlık Müge Hanım'ın değil senin olur. Bence ne dua ettiğine dikkat et. Ulu Tanrı korur korumaz bilemem. Sanki korumasa hepimiz için daha iyi bir sonuç olacak." Dudaklarındaki soğuk gülümseme bu ihtimalden ne kadar keyif aldığını gösteriyordu. "Ben şimdi gidiyorum. Sen de hazır olduğunda gelirsin."
Haftalar sonra yine yapmıştı yapacağını. Fakat bu defa önceki sefer gibi hissetmiyordum. Haklılık payını görebiliyordum. Önceki sefer nişan haberini de Korkut'la yüzleşmeyi de kabullenememiştim. Şimdi üzerinden zaman geçip duygularım durulduğunda Şevval'in cümlelerini daha iyi tartabiliyordum. Ben sadece Baş Hanzenlikle var olan biri değildim. Her daim saygı gören sevilen biriydim. Korkut Gökben'i nişanlısı ilan etse de ben başım dik durabilmeliydim. Gökben beni öylece ezip geçemeyeceğini görmeliydi. Ünvanlar gelir geçerdi. Önemli olan nasıl bir etkiye sahip olduğundu.
"Esil."diye seslendim. Esil hemen yanıma geldi. "Bana kırmızı elbiselerimi ve yakut takımlarımı getir. Onlardan birini giyeceğim."
"Emredersin Baş Hanzen İdil." Birden yüzü buruştu. "Pardon, Hanzen İdil. Ben hala alışamadım bu duruma."
"Önemli değil."dedim. Elbiseler arasından en gösterişli olanı seçtim. Kaliteli kumaşı hanımlara layıktı. Boyun kısmında altın rengi işlemeler vardı. Kabarık kolları altın rengi çiçeklerle süslüydü. Eteği de aynı şekildeydi. Altın zincirden yakutlar salınan kolyeyi boynuma taktım. Yüksek yakut tacım başımdaydı. Kırmızı ipek kumaş tacımdan belime sarkıyordu. Parmağımda yakut yüzük vardı. Koyu gözlerime sürme çekmiştim. Böyle daha iyiydim.
Balamir'i de alarak odadan çıktım. Sarayın bahçesine kadar gittik. Korkut hazırlanıyordu. Aydan'la vedalaşıyorlardı. Beni görünce bir müddet göz göze geldik. "Yolun açık, kılıcın keskin olsun. Ulu Tanrım en güzel zaferleri sana versin."dedim.
"Teşekkür ederim."dedi hafif bir tebessümle. Beni gördüğüne şaşırmıştı. Günlerdir odamdan çıkmıyordum. Buraya da annesi gibi gelmeyeceğimi düşünmüş olmalıydı.
Balamir öne çıktı. "Han babam ben ne zaman geleceğim? Ben de artık gerçek kılıç tutabiliyorum."
"Biraz daha büyümen lazım aslan oğlum. Sonra birlikte gideceğiz her sefere."
"Söz mü?"
"Söz."dedi ve Balamir'i başından öptü. Sıra Gökben'e gelmişti. Gökben mavi bir elbise seçmişti. Pek gösterişli değildi kıyafetleri. Fakat özenliydi. Gökben Korkut'un ellerini sıkıca tuttuğunda safir nişan yüzüğünü gördüm. Aylardır üzerinde çalışıyordu. Gerçekten uzun zamandır düşünüyormuş bu fikri.
Gökben, "Zaferlerin çok olsun Korkut Han. Kendine çok dikkat et. Ve bana geri dön."dedi ve dudaklarından öptü. Gözlerimi kaçırdım bu manzaradan.
"Döneceğim."dedi Korkut. Defne ve Göktuğ'yu da başlarından öptükten sonra atına bindi.
Aydan, "Han babam!"diye seslendi koşarak. Elindeki pembe mendili Korkut'a uzattı. "Bunu her daim yanında taşı. Seni korusun babacığım. Kendi ellerimle işledim. Her ilmekte Ulu Tanrıya dua ettim tüm korumalarını versin diye."
Korkut gülümseyerek mendili aldı. "Benim güzel kızım işlemişse asla çıkarmam."dedi ve ceketinin iç cebine koydu. "İşte böyle, kalbimin üstünde duracak ve beni koruyacak." Aydan gülümsedi.
Korkut orduya yöneldi. Ulaş Bey ve Teoman Bey ordunun başında bekliyorlardı. Ordu hazırdı. Korkut'un yanlarına gelmesiyle coşkuyla kılıçları çektiler ve "Zafer bizim olsun. Korkut Han muzaffer olsun." nidalarıyla Altınova'yı inletmeye başladılar. Göremeyeceğimiz kadar uzaklaştıklarında içeri girdik.
Balamir, "Anne kardeşlerimle bahçede oynayabilir miyim?"diye sordu heyecanla. Ben onu uzak tutmaya çalıştıkça o kardeşlerine daha düşkün oluyordu.
Defne, "Evet oynayalım. Anne oynayalım mı? Lütfen."diye atıldı incecik sesiyle.
Aydan, "Benim derslerim var."dedi mesafeli bir tavırla.
Göktuğ, "Abi, abla, abla, oyun."dedi yerinde zıplayarak. Gözlerim Şevval ve Gökben'e gitti.
Gökben, "Tamam oynayın."diyerek Defne'nin elini bıraktı. Defne, Göktuğ ve Balamir bahçenin yolunu tutarken ben de Esil'i onlarla gönderdim. "Birgül, Eda siz çocuklarla gidin. Nilüfer, Gülsüm siz benimle gelin. Yapacak işlerimiz var. Bir hafta içinde odanın taşınması gerek."dedi ve yanımızdan ayrıldı.
Kaşlarım çatılarak arkasından bakmıştım. Şevval, "Ne oldu şaşırdın mı?"diye sordu. "Şanslısın ki senin odana geçmiyor."
"O kadarını yapamaz!"
"İstese bal gibi yapar. Ama sana acıdığı için yapmıyor. Yeterince düştün bir de o bir tekme vurayım demiyor. Görüyorsun ya İdil. Ayaklar baş oldu. Sen ise eline geçen bu fırsatı tepiyorsun. Gökben'in tek dayanağı sarayı terk etti." Gülümseyerek yanımdan uzaklaştı.
Bana acıdığı için yapmıyormuş. Kimsenin acımasına ihtiyacım yok benim. Hızla Müge Hanım'ın odasına gittim. İçeri alındığımda sakince sedirinde oturuyor kahve içiyordu. Mor bir elbise giymişti bugün. Gümüş taban üzerine ametist taşlarla süslü tacı başındaydı. Siyah saçları arkasında toplanmıştı. Reveransımı yaptım ve yanına yaklaştım. "Gökben neden odasını değiştiriyor? Elindeki oda yetmiyor muymuş?"
"Meselenin yetip yetmeme olmadığını biliyor olman gerek. Aklı sıra güç gösterisi yapıyor."
"Hangi odaya geçecek?"
"Korkut'un eski odası ona tahsis edildi. Yanındaki oda da çocuklara ayrıldı."
"İki odaya birden sahip oldu yani. Üstelik o odalar han dairesine en yakın odalar." Müge Hanım cevap vermedi. "Korkut Han gitti. Planlarınızı ne zaman gerçekleştireceksiniz?"diye sordum. Onun sessizliği beni çıldırtıyordu. Gökben'e karşı çıkanların başında kendisi geliyordu ve nişan haberinden beri elle tutulur bir karşılık vermemişti. Olanlar hakkında yorum bile yapmamıştı.
Gülümseyerek bana döndü. "Sabırlı olman neden bu kadar zor İdil? Han oğlumun Gökben'e olan aşkını görmüyor musun? O hatuna zarar vererek oğlumla karşı karşıya gelmem, bu saraydan sürülmem daha mı akılcı sonuçlar verecek sence? O hatunu öldürsem seni mi hanım eder sanıyorsun? İşler o noktaya varırsa ne seni ne beni gözü görmez."
"Kendi konumunuz için beni feda ediyorsunuz yani."dedim hayretle.
"Tabii ki hayır. Senden vazgeçmeye niyetim yok. Lakin bu iş zehirle çözülecek bir iş değil. Akıllı hareket etmemiz gerek. Ben planımı yaptım. Yavaş yavaş ilerliyorum. Sana düşen ise sabırla beklemek. Han oğlum geldikten sonra olanlar olacak." Kaşlarım çatılarak ona bakıyordum. Korkut burada yokken o hatundan temelli kurtulmak daha kolayken o Korkut'un dönmesini bekleyeceğini söylüyordu. Sefer kim bilir kaç ay sonra bitecekti. Korkut bir iki şehir almaya gitmemişti. Ashan'ın tamamını alacaktı ve bu iki haftada olup bitecek bir mesele değildi. Bu sürede o hatun tepemize çıktıkça çıkacaktı.
"Umarım planınız o hatundan temelli kurtulmamızı sağlar."dedim soğukça. Gözlerini kısarak baktı.
"Ne o? Bana güvenmiyor musun artık?" Evet güvenmiyordum. Bu zamana kadar beni sadece oyaladığını düşünüyordum. Onun dediği gibi yaptıkça ben daha çok düşmüştüm ve o hatun daha çok yükselmişti.
"Ben Korkut'a güvenmiyorum. O hatun gözünü kör etmiş. Ne yaparsa yapsın affedecek."
"Bu defa değil, İdil. Bu defa çok daha farklı şeylerin peşindeyim. Sabırlı ol ve bekle. Kitaplar oku, oğlunla ilgilen." Dudaklarımı birbirine bastırdım. O hatunun herkese tepeden bakmasını öylece beklemek istemiyordum. Şevval'le birlik olmak onu devirmek için daha iyi bir fikir gibi geliyordu. Bu zamana kadar yeterince susmuştum. Hiçbir kazancım olmamıştı.
Odama döndüm. Pencerenin önüne gittim. Bahçe buradan görünüyordu. Balamir, Defne ve Göktuğ kovalamaca oynuyor, Aydan kenardan onları izliyordu. Annelerinin aksine kardeşler ne güzel geçiniyordu. Gelecekte karşı karşıya geleceklerinden habersiz saf sevgiyle hareket ediyorlardı. Belki Defne ve Göktuğ bile düşman olacaktı birbirine. Müge Hanım'ın tüm çocukları birlik içinde mi büyümüştü sanki? En yakın örnek Çiğdem'di. Müge Hanım'ın en hırçın kızı olarak tanınıyordu ve şimdi annesinin karşı çıktığı her şeyi yapmıştı. Bakalım Korkut ve Toygar daha ne kadar barış içinde yaşayacak.
***
İki hafta sonra Gökben'in yeni odasına taşınması bitmişti. Odasında özel bir davet bile veriyordu. Köklü aileleri davet etmişti. Aklı sıra kendini kabul ettirecekti onlara. Müge Hanım bu davete de katılmayacaktı. Gökben'e karşı bir şey yapmıyordu ama en azından onu onaylamadığını gösteriyordu. Bu da bir şeydi. Ben de hazırlanmıştım. Yine kırmızı bir seçim yapmıştım. Şevval haklıydı. Benim bir ağırlığım vardı. Odamın kapısı çalındı. Gel sesimle Şevval girdi içeri. Pembe bir elbise giymişti. Üzerinde su yeşili çiçek işlemeleri vardı. Saçları bukle bukleydi. "Hazırsan gidelim."dedi yüzünde sinsi bir gülümsemeyle. Odamdan çıktım.
Gökben'in odasına gittik. İşkızlar içeri girip çıkıyor son hazırlıkları yapıyordu. İçeri girdiğimde çok tuhaf hissettim. Bir zamanlar Korkut'un odasıydı burası. O zamanlar bir hanzadeydi. Onunla ilk zamanlarımız burada geçmişti. Pek çok anımız vardı. Şimdi ise Gökben için tahsis edilmişti. İçeride pek çok değişiklik yapmıştı. Yüksek bir platform koydurmuştu cam tarafına. Yatağı iyice kenara aldırmıştı. Ortada geniş bir alan açtırmıştı. Yer masaları kurulmuştu. Çalışma masası yine balkona açılan kapının önündeydi. Elbise dolabı buradan çıkarılmıştı. Yan taraftaki küçük bir odayla burası arasında bağlantı kurularak orası giyinme odasına dönüştürülmüştü.
Gökben ise lacivert elbisesi içinde platformun üstünden hazırlıkları takip ediyordu. Saçlarını yandan örmüştü. Başında önceki zamanlara göre daha gösterişli bir taç vardı. Safir nişan yüzüğü önünde birleştirdiği ellerinde parlıyordu. Dik duruşu, keskin bakışları hoşuma gitmemişti.
Şevval usüle uyarak reverans yaptı. Ben yapmadım. Yapmak istemedim. O hatunun önünde diz çökmeye niyetim yoktu. Gökben'in gözleri üzerimdeydi. Yüzünde şeytani bir gülümseme vardı. Ağır adımlarla platformdan indi. Önümüze kadar geldi.
"Geldiğiniz için teşekkür ederim. Yerleriniz hazır."diyerek yer masalarındaki bir tarafı gösterdi. O platformun üzerinde duracak ve biz yerde oturacaktık. Yumruklarımı sıktım. Mavi gözleri bana döndü. O sinsi gülümseme hala dudaklarındaydı. "Hanzen İdil. Yeni duruma uyum sağlamakta zorlandığının farkındayım. Lakin, nasıl ki şimdiye kadar sana karşı her kaideyi yerine getirdiysem senden de aynı hassasiyeti göstermeni bekliyorum. Aksi takdirde kaideler Baş Hanzene saygısızlık hususunda ne gerektiriyorsa uygulamak zorunda kalırım. Sen de bilirsin ki dikbaşlılık başka dikbaşlılıkları doğurur."
Sinirden bedenim buz kesmiş, tırnaklarım avuç içlerime geçmişti. Gözlerim büyüyerek bakıyordum ona. Şevval, "Merak etme Baş Hanzen. Bir daha böyle bir durum yaşanmayacak."dedi usulca ve elini koluma koydu. Gökben'in gözleri hala bendeydi. Meydan okuyarak bakıyordu.
"Şu an muhatabım sen değilsin Hanzen Şevval. Sen kaidelere uygun davrandın. Aynı cevabı Hanzen İdil'den duymak istiyorum." Beni nasıl kışkırtacağını iyi biliyordu. Kalbim öfkeden deli gibi atıyordu. Şevval kolumu çimdikliyordu konuşmam için. Şurada suratına bir tane tokat atsam ne olurdu ki? Hiç kimse kaideleri uygulamazdı. Başta Müge Hanım izin vermezdi. Leman Kalfa zaten başından beri benden yanaydı. Mesele Korkut'a taşınana kadar ben hırsımı almış olurdum. "Hanzen İdil, seni bugünlük daha fazla zorlamayacağım."diyen Gökben'in sesiyle düşüncelerimden uzaklaştım. "Ben insanlara ikinci şans vermeyi tercih ederim."dedi ve işkızları kontrol etmeye devam etti.
Bir şey demeden yerimize geçtik. Ellerim titriyordu. "Bu kadar kontrolünü kaybedeceğini bilseydim seni hiç çağırmazdım."dedi Şevval. "Kaidelere karşı gelerek ilk günden kendine ceza mı verdireceksin."
"Hele bir versin!"
"Verir! O hatun bugün için çok bekledi. Eline güç geçtiğinde bunu kullanacak biri. Şimdiye kadar sevgi dolu, saf kız maskesinin ardına gizlenmişti. Şimdi ise güç onun elinde. Eline fırsat veremeyiz. Bir süre uyum sağla. Bu makam elinde patladığında sen yine konumunu geri alacaksın."
"O hatunun önünde diz çökmek istemiyorum."
"Başka çaren mi var? Bakalım misafirleri nasıl ağırlıyor. Onlara ne rüşvetler veriyor. Kimler durumu kabullenmiş bir görelim. Herkesin onun yanında olmasını beklemiyorum. Bize lazım olan kimin onun karşısında olduğunu görmek. Buraya da bunun için geldik."
Derin bir nefes aldım. Bu benim için oldukça zorlayıcı bir durumdu. Gökben'in bu odayı özellikle seçtiğine emindim. Bana eziyet edebileceği en iyi yol buydu. Bir zamanlar Korkut'la burada olan bendim, şimdiyse benim olan her şeye o sahipti. Bu odaya, ünvanıma, Korkut'a... İçimde gittikçe yükselen bir öfke vardı ve kanım bu öfkeyle kaynıyordu.
Konuklar gelmeye başladığında iki yudum su içmiş biraz kendimi sakinleştirmeye çalışmıştım. Kekevizadelerden Şayeste Hatun ve Burçin ilk gelenlerdi. Burçin bugün daha iyi görünüyordu. Gökben'e sıcak yaklaşımı bu durumdan memnuniyetini gösteriyordu. Şayeste Hatun ise mesafeliydi. Saygıda kusur etmese de gözleri beni aramıştı. Göz göze geldiğimizde mahcup bir ifadeyle bakıyordu bana. Yine de başımla selamladım onu. Nuray Hatun yine haremdeki kızı Feraye ile aynı masadaydı. Feraye'nin gözleri kıskançlıkla Gökben'e bakıyordu. Hareme girmesi hiçbir şeyi değiştirmemişti. Sadece sıradan bir gözde olmuştu, o kadar. Çelebilerden Güzin Hatun ve kızı Birgül ise tarafsızdı. Birgül pek hoşnut değildi bundan. İyi hoş o beni de sevmezdi. Simay'ın Toygar'ın haremine girdiği gibi o da Korkut'un haremine girmek istemişti fakat Müge Hanım uygun görmemişti. Azizoğlulardan Keriman Hatun yine görümcesi Gülce Hatun'la gelmişti. Gülce Hatun'a gün doğmuştu bu yemekle. Gözleri fıldır fıldırdı. Beni görünce acıyan bir ifade oluşmuştu. Önceki görüşmede bu evlilik olayını tahmin ettiği için kendine başarı sayıyor olmalıydı. Seve seve yükselen yeni Baş Hanzen'in önünde reverans yapmıştı. Son olarak kapılar açılıp Salamanlardan Gümüş Hatun yanında kızı Sezin Hatun'la içeri girdiğinde şaşkınlıkla bakakaldım. Müge Hanım bile o hatunu kolay kolay kabul etmezken Gökben onu davete çağırmıştı ve o da kızıyla gelmişti. Sezin Hatun saray davetlerine pek katılmazdı. Onun da gelişi garipti.
İkisi de Gökben'in önüne gidip reverans yaptılar. Gümüş Hatun, "Davetinizde bizi de görmek istediğiniz için çok memnun olduk Baş Hanzen." Gözleri kısa bir an beni buldu. Küçümser ifadesi yüzündeydi. Tekrar Gökben'e döndü. "Her aileye eşit mesafede yaklaşacağınızı, başkalarının tesirinde kalmayacağınızı gösterdiniz."
Gökben, "Öyle olmalıyım Gümüş Hatun. İnsanların geçmişiyle yargılanmaması gerektiğini düşünüyorum."
"Haklısınız."dedi Gümüş Hatun ve yerlerine geçtiler.
"Müge Hanım bunu duyunca ne diyecek acaba? Hala susmaya devam edecek mi?"diye söylendim.
Şevval güldü. "Şimdiye kadar bir şey demeyen hanım, Salamanlar için bir şey dese ne olur?" Şerbetinden bir yudum aldı. "Sana dediğim gibi, bu işi halletmek bize düştü." Haklıydı. Müge Hanım sessizliğe gömüldükçe bu hatun iyice yükseliyordu.
Davet boyunca Gökben herkesle ayrı ayrı ilgilendi. Herkesin üstünde güzel bir izlenim bırakmak için uğraştı. Bizim masamıza bile uğradı. Konuşmaya hevesli değildik. Bu yüzden daha çok sessizlikle geçmişti. Yine de meraklı gözler bizdeydi. En sonunda Gülce Hatun dayanamadı ve yan masadan seslendi, "İşte gerçek bir Baş Hanzen. Her şeye rağmen haremdeki diğer hanzenlerle sıcak ilişkiler kuruyor. Baş Hanzen Gökben ne kadar yüce gönüllü." Yüzündeki gülümseme bana o kadar yapmacık gelmişti ki... Güç kimdeyse ona yakın olan kişilerdendi. Benim dönemimde de sürekli bana iltifatlar ediyordu.
Gökben, "İltifatlarınız için teşekkür ederim Gülce Hatun. Ben üzerime düşeni yapıyorum."dedi masum bir ifadeyle. O ifadesinin arkasındaki şeytanlıkları sadece ben ve Şevval görüyorduk. Herkes tek yemekte onun büyüsüne kapılmıştı. Buna daha fazla katlanamayacaktım.
"Gerçek Baş Hanzenin gerçekleri hakkında da konuşalım o zaman."dedim birden. Gökben kaşları çatılarak bana döndü. Ne söyleyeceğimi merak ediyor olmalıydı. Fazla beklemesine gerek kalmayacaktı. "Hareme ne şartlarda girdiğini herkes bilmez. Her hatun titizlikle seçilir." Bakışları sertleşmişti. "Geçmişinin temiz olması önem arz eder." Başını iki yana salladı hafifçe. Fakat umurumda değildi. Madem herkes onu kabul etmeye hazırdı, geçmişini de bilsinlerdi. "Lakin bizim Baş Hanzenimiz Korkut Han'ı ne olduğu belirsiz bir korsan için terk etti. Yıllarca ne hayat yaşadığı belli bile değilken hareme alındı." Salona büyük bir sessizlik çöktü. Gülce Hatun'un gözleri büyümüştü. Söylentiler ilk defa saraydan birinin ağzından onaylanıyordu.
Gökben alayla güldü. "Hanzen İdil, gerçekten bu asılsız dedikoduları mı kullanmaya karar verdin? Sana hiç yakıştıramadım."
"Asılsız olmadığını hepimiz biliyoruz!"dedim öfkeyle.
"Hayır. Asılsız olduğunu hepimiz biliyoruz. Hareme Büyük Hanım tarafından seçilmediğim için onun taraftarları tarafından uydurulan bir hikaye bu." Bunu söylerken o kadar rahattı ki, sesi bile titrememiş, yanakları bile kızarmamıştı. "Ben Korkut Han'ı kimse için terk etmedim. Ailemi bulmak için Altınova'dan ayrıldım. Fakat hakikate inanmak gerçekliği bulunmayan bir hikayeye inanmaktan daha zor."
"Ne kadar rahat yalan söylüyorsun."dedim hayretle. Gökben yüzüne hayal kırıklığı ifadesi yerleştirmişti şimdi.
"Asıl sen ne kadar rahat iftira atıyorsun."dedi ses tonuna hayret katarak. "Makam kaybetmek insanı bu hale sokuyorsa Ulu Tanrım hepimizi böyle olmaktan sakınsın." Hızla ayağa kalktı. "Sana hiç yakıştıramadım Hanzen İdil. Şimdiye kadar susup, Korkut Han benimle nişanlandığında konuşman amacının ne olduğunu gösteriyor. Son çırpınışlardan başka bir şey değil." Gözü Şevval'e gitti. "Bu halin eski düşmanını kendine dost edinmenin bir sonucuysa kendinde gelmeni öneririm. Arkası boş iftiralar sadece sana zarar verir."dedi ve hızla yerine döndü.
Sessizlik devam ediyordu. Fısıldaşmalar başladığında bazıları bana kınayan gözlerle bakarken bazıları dediklerimden şüphelenmişti. Fakat onaylamayan bakışlar daha çoktu. Gökben'in emriyle müzik çalmaya başladı. Kolayca sıyrılmıştı bu durumdan. Ben ise kendimi rezil ettiğimle kalmıştım. Şevval bazılarına şüphe tohumu ektiğimi söyleyerek beni telkin etmeye çalışsa da her şey gözümün önündeydi. Gökben haklıydı. Şimdiye kadar susup şimdi konuşmam anca kaybettikten sonraki son çırpınışlarım olabilirdi. Öyleydi de. Fakat çok yanlış bir yol seçmiştim. Bu ben değildim. Şimdiye kadar bu şekilde ilerlememiştim sarayda. Şimdi Şevval'e uyup kendimi iftiracı konumuna düşürmüştüm. Kaybettiğimi kabullenememiştim. Oysa her şey ortadaydı. Ben kaybeden hanımdım. Şimdiye kadar nasıl kendimden ödün vermediysem şimdi de vermemeliydim ama içimdeki öfkeye yenik düşmüş, hata yapmıştım. Bunu toparlamak çok zor olacaktı.
***
-Nişan haberine Müge ve İdil'in tepkisi nasıldı?
-İdil ve Korkut yüzleşmesini nasıl buldunuz?
-İdil ve Şevval yakınlaşması hakkında düşünceniz nedir?
-Müge Hanım'ın kenara çekilmesini nasıl yorumluyorsunuz?
-Gökben'in yükselişindeki ilk adımları nasıl? Oda değiştirmesi, davet vermesi, Salamanları çağırması hakkında yorumlarınız neler?
-Son olarak İdil'in ortaya attığı bu tohum filizlenir mi? Gökben sıyrılmayı başardı mı? Yoksa İdil'in son çırpınışı mıydı?
Sonraki bölüm Toygar'dan olacaktır.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top