2.30. Sıkıntılar

Multide benim hazırladığım bir kolaj var. aynadakikan instagram hesabında zaman zaman bu şekilde görseller ve kesitler paylaşıyorum. Profilimden linke ulaşabilirsiniz.

1419 Senesi - Güz Mevsimi

ASPARGON HANLIĞI

Altınova Şehri - Hanedanlık Sarayı

Büyük Hanım Müge

Bu yıl güz geldiğini ilk günden hissettirmişti. Geceler serindi. Bilginler bu kışın çetin geçeceğini söylüyordu. Stok durumumuz iyiydi. Fakat bu yıl bazı bölgelerde hasat iyi geçmemişti. Destek olmamız gerekecekti. "Hanımım artık çıkalım mı?" Asya bahçeye çıkmamız gerektiğini bir kez daha hatırlatmıştı. Elimdeki kağıdı masaya bıraktım ve ona döndüm.

"Han oğlum bir de o hatunun dönüşü için karşılama tertip etti."dedim küçümser bir tonla. Sanki Melbros'u fethetmişti. Gereksiz bir gösterişti. Han oğlumun amacına uygundu ama. O hatunu öne çıkarmaya niyetli görünüyordu.

Asya, "Kisre zaferi sadece Gökben Hatuna ait değil. Ulaş Bey de bu zaferi paylaşıyor."

"Çok sevdiğim iki insan." Ayağa kalktım. Aynada kendimi kontrol ettim. Gösterişli taşlarla süslü kıyafetim, yüksek tacım, keskin gözlerimle Büyük Hanım olduğumu hissettiriyordum. Öyle de olmalıydı. "Gidelim bakalım." Odadan çıktık.

Leman Kalfa'yla koridorda karşılaştık. Yüzü keyifsizdi. Gökben'in zaferinden o da rahatsızdı. "Hanımım, Baş Hanzen karşılamaya katılmayacakmış."dedi ve gözlerimi devirdim. Tam da böyle bir günde İdil'in tavır yapası tutmuştu.

"Söyle ona Baş Hanzen olarak yanımda göreceğim onu."dedim sertçe ve bahçeye doğru yürüdüm. İdil fazla büyütüyordu. Böyle böyle kendini çekerse hanımlığı Gökben'in avucuna bırakırdı. Ağırlığını her daim korumalıydı. Gökben'e gereğinden fazla önem veriyordu. Baş Hanzenliğe kadar yükselmişken acemi bir hatun gibi davranamazdı. Artık kritik dönemler başlamıştı. Herkesin gözü kimin hanım olacağındaydı. Kisre zaferi Gökben'e artı katmış olabilirdi fakat İdil de insanların kalplerinde yer edinmişti.

Girişteki merdivenlere vardığımda Korkut çoktan gelmişti. Defne ve Göktuğ da yanındaydı. Heyecanlı görünüyordu. Aşık bir adamdı. Fakat yanlış kadına aşıktı. Benden sonra Şevval ve Aydan geldi. Şevval'in gözleri donuk, bakışları küçümserdi. Aydan merakla etrafı izliyordu. Korkut bir Şevval'e bir bana döndü. "Baş Hanzen gelmiyor mu?"diye sordu.

"Geliyor. Şimdi burada olur."dedim. Göz ucuyla koridoru kontrol ettim. Nihayet İdil görünmüştü. Lacivert bir elbise giymişti. Boynunda kalın zincirli bir kolye vardı. Balamir yanındaydı. Koyu kırmızıydı Balamir'in kıyafetleri. Başlığında yakut taşından süsleme vardı. Gözlerim imalıydı İdil'e bakarken. O ise gözlerini kaçırmış Korkut'un yanındaki yerini almıştı. Bizim arkamızda ise devlet erkanı diziliydi. Teoman Bey garipser bir ifadeyle izliyordu. O da Gökben'den bunu beklemiyordu anlaşılan.

Son adım seslerinin sahibi de kucağında üç aylık bebeğiyleAyana Hatun'du.

İki sene önce İlgerun'daki taht kavgasından kaçıp bize sığınmıştı. Bir müddet sarayda kalmış sonra Altınova'da bir eve yerleşmişti. Bu sürede Ulaş'la aralarında bir şeyler yaşanmış yolları evliliğe kadar gitmişti. Şimdi ise Ulaş'la birlikte sarayda kalıyorlardı. İlgerun haneşi ve Aspargon haneri. Dengi dengine bir evlilikti. İlgerun hanımı durumu toparladıktan sonra Ayana'nın iadesi için defalarca talepte bulunduysa da hanlık prensiplerimize ters olduğu için olumlu yanıt vermemiştim. Üstelik bu evlilikle Ayana'nın İlgerun tahtında hiçbir şekilde sorun olmayacağı da kesinleşmişti. Sonuç olarak artık bizimleydi. Şimdiye kadar herhangi bir sorun yaşamamıştık. Umarım yaşamazdık.

Defne'nin sesiyle dikkatim diğer yana çevrildi. "Baba, annem savaştan mı geliyor?"diye sorunca o yana döndüm. Korkut gülümseyerek ona bakarken Aydan cevap verdi.

"Savaşa sadece han babam gidebilir." Ses tonu hırçındı. "Senin annen basit bir isyanı bastırdı sadece."

Defne önce ablasına sonra babasına baktı. İfadesi şaşkındı. Korkut Defne'yi kucağına aldı. Gözlerinin içine baktı. Aydan çatık kaşlarla onları izliyordu. "Annen hanlığımız için güzel bir zafer kazandı. Bir dahaki sefere burada annenle sen beni bekleyeceksin."dedi sevecen bir tonla.

"Sen mi savaşa gideceksin?"

"Evet."

"Ya ölürsen?"dedi ağlamaklı bir tonla ve sıkıca babasına sarıldı. "Sen ölmezsin değil mi baba?"

Aydan, "Han babamı kimse öldüremez!" Gözlerindeki hırçınlık iyiye işaret değildi.

Kollarımı Defne'ye uzattım, "Gel bakalım güzelim." Korkut Defne'yi bana bıraktı. Defne'nin gözündeki bir damla yaşı sildim. "Merak etme, han babana kimse dokunamaz. Büyük zaferlerle yanımıza geri dönecek."dedim gözlerinin içine bakarak.

"Dönecek."dedi gülerek ve bana sıkıca sarıldı. Defne'nin bana ayrı bir ilgisi vardı. Kendini belli ediyordu. Yıllar önce Gökben Düşmüş Saray'a gönderildiğinde Defne'yle ben ilgilenmiştim. O günler zihninde nasıl yer etmişti bilmiyordum ama benim yanımda kendini daha güvende hissettiği belli oluyordu.

Balamir yanımıza yaklaştı. "Ben han babamı her daim korurum kardeşim. Hiç merak etme."dedi. Defne bu defa gülücüklerini ona saçarak kucağımdan indi ve abisinin elini tuttu. Aydan hızla yanımıza geldi ve aralarına girdi.

"Benim abim çok güçlü."dedi ve bu defa o Balamir'in elini tuttu. Şevval'e döndüm kızgın bakışlarımla. Aydan'ın şimdiden bu halde olmasının en büyük sebebi oydu. Kimse Aydan'ı dışlamadığı halde kızın kafasına neler dolduruyordu ki yavrucak böyle hırslanıyordu en ufak bir şeyde. Defne'nin elini tutarak diğer tarafıma aldım ve olası bir kavganın önüne geçtim. Diğer elimi de Aydan'a uzattım. Tedirgin gözlerle baktı ama sonra gülümseyerek tuttu elimi.

Bir müddet sonra ordu kapıda göründü. Ulaş ve Gökben yan yanaydı. Arkalarından başka komutanlar geliyordu. Zırhları üstündeydi. Gökben kumral saçlarını tek örgüyle toplamıştı. Beyaz bir atın üstündeydi. Kolu sargılıydı. Kisre'de küçük bir suikast girişimi olmuştu. Haberi gelmişti. Kisre halkından biri olduğu yazılmıştı mektupta. Öylece boyun eğmemişlerdi. Fakat büyük bir savaş da olmamıştı.

Yazılanlara göre Gökben kelimelerin gücünü kullanmıştı. Direnişçilere ağır zarar verilmemişti. Halkı kendilerine çekmek için barışçıl yollar izlenmişti. Sonra oranın sevilen adamlarından birinin vali olmasına karar verilmişti. Eski valinin isyancılarla işbirliği içinde olduğu öğrenilmiş tutuklanmıştı. Diğer isyancılar da zamanla tutuklanmış bazıları kendi teslim olmuştu. Teslim olanların cezaları hafifti. Diğerlerinden bazıları sürülmüş bazıları zindana atılmıştı.

İyice yaklaştıklarında en arkada halk takımından bir grup olduğunu görünce kaşlarım çatıldı. "Onları neden getirmişler?"

Korkut, "Kisre'de iş bulamayan, zor durumda olan kişiler. Altınova'da onlara imkan sağlayacağız."diye açıkladı. Demek bu kararı Gökben'le vermişlerdi. Teoman Bey'e döndüm imalı bakışlarla. O da şaşkın bakıyordu. O küçük kız nasıl benim ulaklarımı atlatarak haber gönderebilmişti? Olsa olsa Ulaş destek olmuştur. Hanedan kanı ona tahtta hak sağlamıyor olabilirdi fakat yetkileri yüksekti. Kendi hususi ulakları vardı.

Önümüze geldiklerinde durdular. Gökben çevik bir hamleyle indi atından. Başı dik gururla bakıyordu Korkut'a. Ulaş hemen arkasındaydı. Gökben birkaç adım sonra Korkut'un önündeydi. Zarif bir şekilde reverans yaptı. "Kisre isyanı bastırılmıştır Korkut Han."dedi ve elindeki mührü ona uzattı. "Eski valinin mührü. Artık geçersiz. Yeni vali Tosya, izninle basılacak mührünü bekliyor."

Korkut eski mühürü aldı ve Teoman'a verdi. "Başarınızı tebrik ediyorum Hanzen Gökben ve Baş Komutan Ulaş. Odalarınıza geçin ve dinlenin. Akşama güzel bir kutlama var." Gökben'e bakarken gözlerinin içi gülüyordu. Tıpkı Yaman'ın bana baktığı gibiydi. Fakat bunun uzun sürmeyeceğini biliyordum. Nihayetinde Yaman'ın oğluydu ve illa başka hatunları merak edecekti. Gökben ise ben değildi. Asla benim gibi olamayacaktı.

Korkut, "Teoman Bey, Kisre'den gelenlerle ilgilenin. Kimin ne ihtiyacı varsa görülsün."dedi ve biz de içeri geçtik.

Koridor'da İdil'e yaklaştım iyice, "Baş Hanzen, seni odamda bekliyorum."dedim. Bana baktı uzun uzun. Yine sessizleşmişti. Moralini yükseltmem gerekiyordu. Emrime karşı gelmedi. Balamir'i odasına gönderdi ve peşimden geldi.

Odama girer girmez yüksek koltuğa yerleştim. Gözlerimi kırpmadan İdil'e bakıyordum. Sakince reverans yapmış gözleri yerde bekliyordu. "Ne yapıyorsun sen İdil?"dedim çok sert olmamaya çalışarak. Gözlerini kaldırdı. Umutsuzluktan başka bir şey yoktu o gözlerde. "Cevap bekliyorum."

"Ne söyleyebilirim ki? Olanları gördünüz. Aylarca o hatunun yolunu bekledi."

"Sonuç olarak onun yokluğunda sık sık seni odasına çağırdı."

Acı bir tebessüm vardı dudaklarında. "Evet, Balamir'le birlikte yemeklerine eşlik etmemiz için." Kaşlarım çatıldı. Aralarında başka bir şey olmamış mıydı yani?

"Sen geceyi onun yanında geçiriyordun."

"Ben uyurken o bütün gece yüzük işliyordu." Kaşlarım havalandı. İdil şaşkınlığıma şaşırmıştı. "Artık odasına aldığı tek hatun o. Uzun zamandır da böyleydi. Nasıl fark etmediniz anlamadım." Korkut'a zaman zaman başka hatunlar da yolluyordum. Hiçbiri odadan dönmüyordu. İdil'le de görüşmeye devam ediyordu. Bu nasıl olabilirdi ki? Yoksa Korkut da hatunlara sus payı vererek beni mi kandırıyordu? Derhal bunu tetkik edecek odaya yolladığım her hatunu kendi yöntemlerimle konuşturacaktım.

"Öyle olsa bile sen çoktan kaybettiğini kabullenmiş köşene çekilmişsin."

"Çünkü kaybettim. O hatun haremde kaldığı müddetçe Korkut'un gözü kimseyi görmeyecekti. Bu belliydi. Siz ise bir şey yapamadınız. Ecrinok'ta bile ondan kurtulmaya çalışanlar oldu fakat siz,"sesi titredi. Sustu. Derin bir nefes aldı. "Yeni hanım belli."

"Aspargon'un hanımı sen olacaksın İdil. Bir an önce kendini topla. Sen yıllardır onun haremindesin. Yol arkadaşı, dostusun. Gökben kim? Bir korsan uğruna kaçıp gitmiş, burnu sürtünce dönmüş biri! Ona olan hevesi öyle ya da böyle bitecek. Hiçbir aşk sonsuza kadar sürmez."

"Buna inanıyor musunuz gerçekten?"

"Evet, inanıyorum. Sürseydi kendisine yedi çocuk verdiğim Yaman Han tahta oturduktan sonra benden vazgeçmezdi."

"Vazgeçmek sadece yatağı başkalarıyla paylaşmakla mı olur? Yaman Han'ın kalbinin sizinle attığını herkes biliyor. Sadece zevklerine fazla düşkün biriydi. Korkut'un gözleri bana hiçbir zaman Gökben'e baktığı gibi bakmadı. Ne öncesinde ne sonrasında. Onun kalbi Gökben'le mühürlendi ve ben daha fazla kendimi kandırmak, yormak istemiyorum. Sevilmediğimi bile bile sırf hanımlık uğruna hırsa kapılıp kaybedeceğim bir yolda ilerlemek istemiyorum." İlk defa benimle bu kadar açık konuşuyordu. Kabul etmek istemediğim şeyleri söylüyordu. "Gökben'in geçmişi herkes için geçmişte kaldı. Şimdi bir de Kisre'de yaptıkları eklenince geçmişin hiçbir önemi olmayacak."

"Kisre'de ne yaptı ki? Bir avuç kızgın insanı yatıştırdı geldi. Belki de hepsine para verdi. Bir müddet sonra yeniden patlak verecek. Yıllarca çözülemeyen bir mesele bu." Yaman ve benim dönemimde bile kalıcı bir şekilde çözülememişti. "Sen Baş Hanzsen'sin. Hanımların neredeyse hepsi ilk önce bu unvanı aldı. Üçüncü sıradaki bir hanzen öylece hanım ilan edilemez." Dediklerime inanmıyor gibiydi. Umudunu tamamen kaybetmişti. Sinirlerimi bozmuştu bu hali. "Peki İdil. Öylece çekil kenara. Gökben'in hanım olmasını izle. Elini ayağını bütün işlerinden çek. Kisre'ye gitmek için öne atıldığı gibi diğer meselelerde de öne atılmasına izin ver. Hatta Baş Hanzen olmak istemediğini söyle Korkut'a."dedim sertçe. Kızgındı gözleri. En azından bir duygu yakalamıştım şimdi. Elimi elinin üstüne koydum. "Kendine gel artık. Sen Baş Hanzen İdil'sin. Baş Hanzen'e yaraşır şekilde davran. Şimdi odana dön ve güzelce hazırlan. Misafirlerimizi usulünce ağırlayalım."

İdil odadan çıktığında başımın ağrıdığını hissediyordum. Umutsuzluğu üzerime bir ağırlık çökmesine sebep olmuştu. Ben onun gibi hemen vazgeçecek değildim. İdil yıllardır Korkut'un yanında hep en üst rütbedeydi. Kendini her daim kanıtlamıştı. Gökben ise yeni yeni kendini öne çıkarmaya çalışıyordu. Fakat buna izin vermeyecektim. Ne yaparsa yapsın hanım olamayacaktı.

Diğer yandan Hasbükan elçileri gelecekti. Onların gelişi sırasında sarayda herhangi bir terslik olmasını istemiyordum. Yıllar sonra anlaşma istekleri vardı. Gerbena sınırları fazla zorlamış olmalıydı. Yardıma muhtaç olana dek yanaşmamışlardı bize. Buraya gelmeden önce Toygar'ın kalesine gitmişlerdi. Bu durumdan pek hoşlanmasam da bir şey dememiştim. O sarayda Belgin varken elçilerin ilk oraya gitmesi yanlış izlenimler uyandırabilirdi. Fakat Toygar'ın gereken neyse yapacağından emindim. Bu açıdan içim rahattı.

***

Birkaç hafta sonra Korkut daha büyük bir ziyafet vermek istemişti. Önemli herkesi çağırmamı özel olarak belirtmişti. Kendince Gökben'i onlara tanıtacaktı bu belliydi. Ah Korkut, biraz beni dinlesen, gerçekleri görsen. Ama yok. Evlatlarımın hepsi gibi o da dik başlıydı. Kendi bildiğini yapacaktı. İdil'le başarılı bir şekilde yürüyebilecekken onu kenarda bıraktıkça bırakıyordu. İdil de dünden razıydı sanki. İyice odasına çekilmişti. Ben kendine çeki düzen vermesini söylerken o daha da saklanıyordu. O da gerçekten sevmişti Korkut'u. İktidar umurunda olmamıştı. Korkut'un kalbi ona yetiyordu. Artık o da olmayınca mücadele için elinde hiçbir şey kalmamıştı. Bunları düşünürken kapım çaldı. Gel sesimle Asya girdi içeri. Kaşları çatıktı. Bir şey olmuştu.

"Söyle Asya."dedim derin bir nefes alarak.

"Kisre'den gelenler arasında bir hatunu hareme işkız olarak almak istiyorlar ve hatun otuz yaşında."

Benim de kaşlarım çatıldı. Haremin sorumluluğu eğer Hanım yoksa Büyük Hanıma aitti. Hareme kim girecek kim çıkacak yıllarca ben karar vermiştim. Bana danışmadan birinin hareme alınmasına karar vermek ne demek oluyordu?

"Sebep neymiş? Koca hatunun hareme ayak uydurmasını nasıl sağlayacakmışız? İşkız da olsa küçük yaşta alınır eğitilir. Bilmiyolar mı?"

"Korkut Han Teoman Bey'e iletmiş. Rhodia Hatun Kisre'ye vali olarak atanan Tosya Bey'in eşiymiş." Kaşlarım çatılmıştı iyice.

"Beyler hareme karışır oldu desene." Öfkeyle soludum. Barış yoluna gitmek için aslen Melbroslu birini vali yapıp karısını hareme işkız olarak almak kalıcı çözüm getirmeyecekti. Tosya kimdi, Rhodia kimdi? Neden bu barış için kilit isimler olsunlardı? "Teoman Bey'e söyle onunla ziyafetten önce görüşmek istiyorum." Başıyla onayladı. "Bir de Asya, tetkik etmeni istediğim bir mesele var."dedim ve şimdiye kadar Korkut'un odasına gönderdiğim hatunları konuşturmasını istedim ondan. Eğer İdil'in dediği gibi Korkut kimseyle birlikte olmuyor ve hepsini ertesi sabah susturarak gönderiyorsa Gökben aşkı ciddi boyutlara ulaşmış demektir.

O hatunun icabına en başında bakmamıştım çünkü bu işin bu kadar uzayacağına inanmamıştım. Korkut hevesini aldığında önemi kalmayacağını düşünmüştüm. Gereksiz bir hatunun kanını da elime bulamak istememiştim. Yeterince kan bulaşmıştı ellerime. Saltanat yolu kirli, saltanatı elimizde tutmak ise daha pisti. Şimdi ise o küçük yılan bütün emeklerimi mahvediyordu. Onu gözden düşürecek bir şeyler bulmalıydım. Şevval Korkut'un güvenini bir kez kırmıştı ve ömrü boyunca bedelini ödemişti. Gökben'in de sırları olmalıydı. Korkut'tan gizlediği bir şeyler olmalıydı. Bunları bulup gün yüzüne çıkarırsam Gökben Şevval'den beter olur saraydan gönderilirdi.

Tek kaldığımda bir müddet arkama yaslandım. Büyük Hanım olarak böyle şeylerle uğraşmamam gerekirdi. Fakat han oğlum akıllıca işler yapmıyordu. Bunca zaman İdil en zirvedeydi. İlk evladının, ilk oğlunun annesiydi. Şimdiye kadar çoktan hanım olması gerekirdi. Hanzadelik unvanını Balamir hak ediyordu. Fakat o ne yapıyordu? Gökben'i insanların gözüne sokmak için sonuna kadar çalışıyordu. O izin vermeseydi Gökben Kisre'ye gidemezdi.

İdil'e ne demeliydi peki? Hemen kenara çekilmişti. Savaşmadan kaybetmeyi göze almıştı. Gençliğinde daha hırslıydı oysa. Belki de her daim yüksek makamlarda olmak onu kolaya alıştırmıştı. Hanımlığın da hemen geleceğini düşünmüştü. Gelmeyince de umutsuzluğa kapılmıştı. İkinci evladını kaybetmek ağır gelmişti ona. O zamandan beri toparlanamamıştı. Fakat toparlanmak zorundaydı. Ben de evlat kaybetmiştim. Güçlenmeyi ve yükselmeyi bilmiştim.

Teoman Bey'in çalışma odama geldiği haber verilince odamdan çıktım. Sert bir yüz ifadesi yerleştirdim odaya girmeden. İçeri girdiğimde Teoman Bey başıyla selamladı beni. "Beni görmek istemişsiniz."dedi. Yerime oturdum ona da oturmasını işaret ettim. Oturdu.

"Hareme alınmak istenen Melbros asıllı Kisreli hatun neyin nesi? Artık haremi de mi siz yöneteceksiniz?"

"Baş Kalfa gereken açıklamayı yapmıştır diye düşünüyorum."

"Soruma cevap ver Baş Danışman. Haremi mi yöneteceksiniz Han'la birlikte?"

"Elbette hayır. Harem Hanım'ın, Hanım olmaması durumunda Baş Hanımın sorumluluğundadır."

"O halde bu hatun neden hareme alınmak isteniyor? Sırf üçüncü sıradaki bir Hanzen'in canı öyle istedi diye mi?" Önce hekimbaşının yanına çırak diye ne olduğu belirsiz bir adamı sokmuşlardı, şimdi de bu. Henry meselesini unutmuş değildim.

"Kisre'deki durum güzel toparlandı. İyi niyetimizin karşılığı olarak başa getirilenlere güzel rütbeler verilmesine karar verildi."

"Başa getirilenler neye göre seçildi? Hanzen Gökben eliyle koymuş gibi o adamı mı buldu? Çok mu tanıyordu Kisre halkını? Tosya mıdır neyse bu işin üstesinden gelebilecek mi? Daha önce adı hiç duyulmamış biri. Eski valiyle bile yakın değildi. Bir de adamın karısını hareme işkız olarak almaya karar vermiş! Sanki Baş Hanzen de öneri yapıyor! Evli hatun haremde olur mu? Ne duyulmuş ne görülmüş şey. Hem Melbros casusu olmadığını nereden bileceğiz?"

"Gerekli tetkikler yapıldı Büyük Hanım."

"Ve benim onayım alınmadan karar verildi öyle mi?" Cevap vermedi. "Harem yetkileri bende olduğuna göre hatunu kabul etmiyorum." Yine cevap vermedi. "Han oğluma Büyük Hanım münasip görmedi dersin." Bunu bizzat ben de söyleyebilirdim fakat madem o bana danışmadan o hatunla kararlar almıştı ben de onun fikrini sormadan kararımı başkası aracılığıyla gönderirdim.

Teoman Bey ifadesizce oturuyordu karşımda. Kalın kaşları çatık, sakallı suratı sertti. Aklından başka şeyler geçtiği belliydi. Ben de gözlerimi ayırmadan bakmaya devam ettim. "Büyük Hanım, sizce şu an en büyük meselemiz hareme alınmak istenen hatun mu?"diye sordu alaycı bir tonla. Bu tondan hoşlanmamıştım.

"Başka ne sorunumuz varmış benim bilmediğim?"

"Hasbükan elçileri."dedi sesi yükselerek. Derin bir nefes aldı. "Hanedanlık Sarayı'ndan önce Bozbey Kalesi'ni ziyaret etmeleri ne kadar doğru? Üstelik orada eski Hasbükan handanı bulunduğu bilinirken." Gözlerimi devirdim. Büyütülecek bir şey yoktu bunda.

"Elçiler yol üstünde bir kervansarayda dinleneceklerine hanedan sarayında konaklamış. Ne var bunda?"dedim. Sabırla nefes alıp verdi.

"Hanzade Toygar onları sazlı eğlenceli ağırlamış. Çarşıda gezintiye çıkarmış. Ancak bir veliaht hanzadenin bu şekilde davranması münasip olur."

"Sıradan bir kervansarayda da günlük eğlenceler tertip edilirken Hanzadem elçileri usulünce ağırladı diye neden sorun olsun? Ah, tabii niyeti bozuk olanlar bunu kullanmak isteyecektir!"dedim sertçe.

"Ben de bundan bahsediyorum Büyük Hanım."dedi sakin bir tonla. "Hanzademizin her zamankinden daha temkinli olması gerekir. Yirmi yaşına girmesine aylar kaldı. İki zadeneri bir zadeneşi var. Her hareketi düşmanlarımız tarafından adım adım takip edilirken sorun çıkmasına sebep olabilecek davranışlarda bulunmaması gerekirdi. Belgin Hatun oradayken elçileri kabul etmesi dedikodulara sebep olacak. Hem sadece bu da değil. Elçileri kurultayına davet etmesi ne demek oluyor? O bir veliaht hanzade değil."

Kaşlarımı çattım, gözlerimi kıstım. Ona doğru yaklaştım. "Dedikoducuların dilini keseriz Teoman Bey! Bu sorun değil. Fakat kendi içimizde ikilik çıkaranlar varken ne yapacağız böyle?"dedim keskin bir tonla.

"Bugün kurultayda bütün gün bu konuşuldu."dedi beni duymazdan gelir gibi. "Korkut Han başa geçeli üç buçuk yıl oluyor ve şimdiden Hanzade Toygar saray kurultayında adının geçmesine sebep olacak şeyler yapıyor. İleride ne olacak?"

"İleride hiçbir şey olmayacak. Kurultaydaki yaşlı bunaklar ne dediğini bilmiyor! Baş Danışman olarak kurultayı yönlendirmek senin elinde."

"Ben elimden geleni yaptım. Buna şüpheniz olmasın."

"O vakit neden bu konularla karşımdasın?"

"Elimden geleni yaptım fakat Korkut Han ikna olmuş görünmüyordu. Kurultayda kardeşini sonuna kadar savundu fakat gözlerinde bir şüphe dolanıyordu."

"Aklı başka bir şeye takılmıştır. Tasa edilecek bir şey yok." Bir anda sinirlerim gerilmişti. Harem meselesinin üstüne bir de bu eklenmişti. Düşmanlar boş durmuyordu. Basit bir karşılamaydı. Abartılacak bir şey yoktu. Fakat büyütmek için elinden geleni yapanlar vardı. Kurultay danışmanlarını tekrar eleme vakti gelmişti demek. "Beni iyi dinle Teoman Bey. Kim ki evlatlarım arasında fitne çıkarmaya çalışır, karşısında beni bulur! Bunu unutma, unutturma! Şimdi Baş Danışman gibi hem Han'ımıza hizmet et hem de Hanzademizi tüm gücünle koru."dedim net bir tonla. Teoman Bey benden istediği tepkileri göremeyince başını onaylamaz biçimde iki yana salladı ve ayağa kalktı.

"Ben görevlerimi en iyi şekilde icra ediyorum Büyük Hanım. İçinizde şüphe olmasın. Hanlığımın çıkarları benim için her şeyden önce gelir."dedi ve odayı terk etti.

Teoman Bey gidince ben de hışımla ayağa kalktım ve balkona çıktım. Ellerimi mermere dayadım. Ellerim buz gibi olmuştu. Elçiler konusunda Teoman Bey haklıydı biliyordum fakat Toygar yanlış bir şey yapmamıştı. Sıradan valiler veya kervansaraylarda bile misafirler için eğlenceler eksik olmazken Aspargon'un Hanzadesi sıradan bir karşılamada bulunamazdı. Kurultaya davet etmesinde de bir sakınca görmüyordum. Hanzade olmasına rağmen ne kadar kıymetli olduğu görülürdü böylece. Elçilerin ne amacı olduğunu ise geldiklerinde öğrenecektik.

Diğer yandan fikrim dahi sorulmadan hareme alınmak istenen hatun canımı sıkmıştı. Korkut'un Gökben'le kararlar almaya başlaması tehlikenin alametiydi. Önce saraya Sargunlu Henry'yi sokmuştu. Sonra Melbroslu Tosya'yı vali olarak atamış. Şimdi de Tosya'nın karısı Rhodia denen hatunu hareme almaya çalışıyordu. Gökben bu gücü Korkut'un aşkından alıyordu. Bu aşk biterse Gökben de biterdi. Korkut'un güvenine bağlıydı her şey. O hatun Suna'nın yetiştirmesiydi ve ondan ne tilkilikler öğrenmişti kim bilir. Adımlarını boş ve rastgele attığına inanmıyordum. Henry, Tosya ve Rhodia benim de araştırmamdan geçiyorlardı. Nasıl bilgiler elde edeceğimi ise sabırla bekliyordum. Bu araştırmaları Efran Bey yapıyordu. Teoman Bey son zamanlarda güvenimi kırmıştı. Efran Bey ise sadece gözüme girmeye değil sadakatiyle hizmetimde daimi olmaya çalışıyordu.

Düşüncelerimden uzaklaştım. Misafirler gelmeye başlardı. Hazırlanmalıydım. Hazırlığım bittiğinde karşılama salonunun yolunu tuttum. İçerisi güzel bir şekilde hazır edilmişti. Yüksek masadaki yerime yerleştim. Bir müddet sonra İdil ve Balamir geldiler. Lacivert ve siyah tonlarındaydı kıyafetleri. Korkut'un tahtının sol tarafındaki yerlerini aldılar. Ben oğlumun sağındaydım her zamanki gibi. İdil daha iyi görünüyordu. Omuzları dik, koyu gözleri parlak, yüzünde kendinden emin bir duruş vardı. En azından böyle durumlarda yüzüne maske takabiliyordu. Misafirlerin önünde kaybettiğini kabullenen bir halde olması hoş olmazdı. Taktığı maskeye kalpten inansa her şey daha kolay olurdu.

Sonra Şevval ve Aydan girdi salona. Balamir'in yanına oturdu Şevval. Aydan da hemen onun yanındaydı. Anne kız gül kurusu tercih etmişlerdi bugün. Şevval'in bakışları donuktu. Kafasında bir şeyler kurar gibi gözüküyordu. Gökben'e karşı bir şeyler mi planlıyordu diye düşünmeden edemedim. Torunlarımı oyunlarına alet etmediği müddetçe istediğini yapabilirdi.

Ulaş ve Ayana da gelmişlerdi. Geç gelen aşk ikisine de yaramıştı. Ulaş'ın yüzünde huzur vardı artık. Yanımdaki yerlerini aldıklarında Korkut'u merak etmeye başlamıştım. Neden bu kadar gecikmişti?

Asya misafirlerin gelmeye başladığını haber verdiği de Korkut da Gökben de ortalıkta yoktu. Gelenler önce bizimle selamlaşıyor, kısa sohbet ediyor sonra yerlerine geçiyorlardı. Bir süre sonra Korkut'un gelişi duyuruldu. "Korkut Han geliyor!" Kapılar açıldı. Korkut göründü. Bakışları neşeliydi. Hemen arkasında Gökben ve çocukları duruyordu. Girişi birlikte yapmışlardı. Birbirleriyle uyumlu olacak şekilde gri tonlarında giyinmişlerdi. Defne ve Göktuğ da bu uyumun içindeydi. İçeri girdiler. Korkut tahtına yerleşti. Gökben ise çocuklarla Aydan'ın yanındaki yerine oturdu. Korkut'un gelişiyle yemekler dağılmaya başladı.

"Zaferin kutlu olsun Korkut."dedi İdil.

"Benim değil, Gökben ve Ulaş Amcamın zaferi."dedi Korkut. "İkisi Kisre'de iyi iş başardı."

Yanımdan Ulaş katıldı konuşmaya, "Ben sadece orduyu komuta ettim. Halkın kalbine giren Gökben'di."

"Halkla nasıl konuşacağını bilmiş."dedim. İçimden geçenleri dışarı yansıtmaya niyetli değildim. "Hanzen Gökben de bir tebriği hak ediyor." İlerimizde oturan ve dikkatle bizi dinleyen Gökben'e diktim gözlerimi. "Tebrik ederim." Tebessümle karşılık verdi.

"Han hatunu olarak üstüme düşeni yaptım."dedi. Tebessümünün ardındaki gizli böbürlenmeyi sadece ben görüyordum. "Hasbükan elçileri gelmeden bu işin hallolması içimi rahatlattı."

İdil, "Onlar bizim iç meselelerimiz hakkında endişeleneceğine önce kendi iç ve dış meselelerine baksınlar."dedi. Yüzünde gergin bir ifade vardı.

Korkut, "Herkes kendi meselesiyle ilgilenseydi hayat daha kolay olurdu gerçekten. Bir açık bulup aleyhimize kullanmak isteyeceklerine eminim. Hasbükan'la eski dostluğumuzun bittiği ortada."dedi. "Elçileri sorunsuz bir şekilde karşılamak en iyisi. Bakalım niyetleri ne?"

"Birkaç hafta içinde burada olurlar."dedim.

Şevval, "Hanzade Toygar'ın yanından ayrılabilirlerse gelirler tabii."dedi imalı imalı. Kaşlarımı çattım ona bakarken. "Neden ilk oraya gitmek istedikleri ortada." Belgin'den bahsediyordu.

Korkut ciddiyetini bozmadan tabağından bir parça et aldı. "Toygar elçileri nasıl ağırlayacağını bilir. Belgin'in hanlığımız için tehlike oluşturmayacağından emin olacaktır." Gözleri beni buldu. "Değil mi hanım annem?" Teoman Bey'le sabah yaptığımız konuşma geldi aklıma. Korkut bu meseleye bozulmuş muydu gerçekten?

"Elbette."dedim. "Hanzade oğlum usuller neyse ona göre hareket etti. Ne eksik ne fazla. Hanlığımızı tehlikeye atacak hiçbir şey yapmayacağını cümle alem biliyor. Toygar'ın Korkut Han'a olan saygısı ve sevgisi herkesin dilinde." Korkut gülümsedi. Şevval ise küçümser bir şekilde bakmaya devam ediyordu.

Şevval, "Korkut Han'ımız çok şanslı. Hanzade Toygar rahmetli Hanzade Yiğit gibi değil. Onun Yaman Han'a olan düşmanlığını biz bile biliyoruz. Duyguları konusunda her daim açıkmış."dedi, gözleri benden Korkut'a gitti. "Korkut Han her daim sevilen ve sayılan biri."dedi gülümseyerek.

İdil, "Gerçekten öyle. Hepimiz çok şansılıyız."dedi ve elini Korkut'un elinin üstüne koydu. Korkut da sade bir gülümsemeyle karşılık verdi. Fakat elini uzun süre orada tutmadı ve geri çekti. İdil'in yüzünde ikinci ve daha katı bir gerginlik oluşmasına sebep olmuştu bu. Gözlerim Gökben'i buldu. Gözleri Korkut'un üzerindeydi. Yaptığı hareket hoşuna gitmişti. İçimde bir öfke kabarmaya başlamıştı. Oğlum üzerindeki tesirini kıramamış olmak sinirlerimi bozuyordu.

Ziyafet boyunca Gökben her sohbete katılmaya çalışmıştı. İdil ise sustukça susmuştu. Misafirler masaya geldikçe İdil bambaşka dünyalara gitmişti sanki. Gökben ise parlamak için elinden geleni yapmıştı. Onu susturup sohbeti elime aldığım çok olmuştu. İdil'i dahil etmeye çalışmıştım sık sık. Fakat İdil'in maskesi düşmüştü bir kere. En son eli midesinde, "İznin olursa odama çekilmek isterim Korkut. Kendimi hiç iyi hissetmiyorum."dediğinde gözlerimi büyüterek ona bakıyordum. Ne yapıyordu böyle? Bu şekilde pes etmek ona yakışır mıydı? Ecrinok'ta tüm sancısına rağmen doğumdan sonra herkese kendini gösteren güçlü İdil neredeydi?

Korkut ona döndü, "Neyin var? Hekimbaşı seni muayene etsin."dedi çok ilgiliymiş gibi.

"Lüzum yok. Biraz dinlenince geçer."

"Müsaade senin."dedi Korkut ve İdil masadan ayrıldı. Sabırla derin bir nefes aldım. Onu bir müddet kendi haline bıraksam belki toparlardı fakat buna zaman yoktu. Korkut Gökben'i yükseltmek için fırsat kolluyordu. İdil ise daha güçlü hamleler bulup kendini yükselteceği yerde geri çekilmeyi seçiyordu. Kendisi için olmasa bile Balamir'in geleceği için bunu yapmalıydı.

***

Aradan iki hafta geçmiş elçilerin gelmek üzere olduğu haberini almıştık. Elçiler kabul edilmeden önce konuşmak için Korkut'un odasına gittim. Malum meseleler hakkında hemen konuşmak istememiştim. Onun da düşüncelerinin yatışması gerekiyordu. Geçen süre bunun için iyi olmuştu. Odaya girdiğimde çalışma masasında oturuyor bir yüzük üzerinde çalışıyordu. İdil'in bahsettiği yüzük olmalıydı. "Hoş geldin hanım annem."dedi gülümseyerek. Evet keyfi yerindeydi bugün.

"Hoş buldum han oğlum. Günün aydın ve ferah olsun."diyerek yanına yaklaştım. Gümüş taban üzerinde çalıştığı yüzüğü incelemeye başladım. Elmaslar arasında iri bir safir vardı. Gösterişli görünüyordu. "Baban gibi yeteneklisin."dedim.

"Teşekkür ederim. Henüz bitmedi."

"Kim için yapıyorsun?"diye sordum. Bir an duraksadı.

"Bilmem. Bitsin öyle karar veririm."dedi gülümseyerek ve yüzüğü masaya bıraktı. Karşımdaki boş sandalyeye oturdu. "İkram getirteyim."dedi ve ağalara seslendi. İkramlar gelene kadar sıradan meselelerden bahsettik. İkramlar bırakıldıktan sonra ise konuyu açmaya karar gerdim.

"Elçiler öğleden sonra sarayda olur."dedim.

"Evet. Bakalım ne amaçla gelmişler."dedi ve önündeki şekerpareden bir parça aldı. "Gene çok şekerli yapmışlar bunu."diye söylendi.

"Günlerdir seninle konuşmak istediğim bir mesele vardı. Senin için de uygunsa konuşmak isterim."

"Tabii ki."dedi gülümseyerek. "Hareme alınmak istenen hatun meselesiyse o konuda senin kararın uygulandı. Konu kapanmış olmalı."

"O değil. Bozyurt'ta olanlar hakkında konuşmak istiyorum. İnsanlar olanları çarpıtma konusunda çok başarılılar. Onlara itibar etmek hata olur. Kardeşin üstüne düşeni yaptı."

Gözleri gözlerimde durdu. Yaman'dan aldığı gözlerde ne gördüğümü bilemiyordum. Korkut babası gibi açık değildi. Yaman'ı tek seferde okuyabilirken Korkut'ta bu her zaman olmuyordu. Bu da o anlardan biriydi. "Biliyorum."dedi sakince. "Bu konuda ne ben ne Toygar sorun yaşamazken bizden başka herkesin kardeşimin her hareketi hakkında yorum yapması sıkıcı bir hal aldı artık." Limon şerbetinden bir yudum aldı. "Kardeşimle sık sık yazışıyoruz hanım annem. Elçileri kurultaya davet etmesi benim fikrimdi. Elçilerin oraya uğrayabileceğini söylemiştim. Belgin'in Hasbükan için yedek plan olabileceğini ben de düşünüyorum ve bu yemi ortaya attım. Toygar'ın etkisini görmelerini istedim. Alkan Han ve Akın Han gibi değiliz. Babam ve amcam gibi de değiliz. Her daim irtibat içindeyiz. Bu gibi şeylere mahal verecek değiliz."

Söyledikleri içimi rahatlatmıştı. Fakat neden ses tonundan hoşlanmıyordum. Tınısındaki bir şey içimi rahatsız ediyordu. Elini elimin üstüne koydu.

"Biz birlik içindeyiz hanım annem. Sen de her daim arkamızda olacaksın. Bu şekilde yenilmez olacağız."dedi özgüvenli bir şekilde. Ben de elimi onun elinin üstüne koydum.

"Ben her daim sizinleyim oğlum. Sizin birliğiniz içimi her daim rahatlatıyor. Siz böyle oldukça düşmanlar karşınızda hiçbir şey yapamaz."

Yanından ayrıldığımda ferahlamıştım. Kardeşine güveniyordu. Yine de tedbiri elden bırakmıyor gibi bir hali vardı. İktidar tehlikeli bir yoldu. Düşmanlar eksik olmaz fitneciler her daim tohumlarını eker filizleneceği günü beklerdi. Gözümüzü açık tutmak zorundaydık. İktidar kavgasına bir kez şahit olmuştum. Çok kez ölümün eşiğine gelmiş, sevdiklerimi ölümün kıyısından almıştım. Savaşım onları korumak için olmuştu her zaman. Canımın canları, kanımın kanları için yapmam gereken ne varsa yapmıştım.

Odama geçtiğinde Asya yanıma geldi. Elinde mektuplar vardı. Birini ayrı tutuyordu. "Bozyurt'tan mektup var."dedi.

"Toygar'ım mı yazmış?"

"Canan Kalfa." Ufak bir hayal kırıklığı geçip gitti içimden. Elimi uzattım.

"Mektuptan önce haremdeki tetkiklerim bitti."dedi ve merakla ona baktım. "Hatunların yarısı gece hiçbir şey olmadığını itiraf etti. Yarısı ise gece bir şey olduğunda ısrarcı."

"Feraye Hatun ne dedi?"diye sordum. Kekevizadelerin kızıydı. O da gözdeler arasındaki yerini almıştı.

"O da geceyi Korkut Han'la geçirdiğini söylüyor."dedi. Fakat ikimiz de şüpheyle bakıyorduk birbirimize.

"Sıradan hatun olmaktansa gözdelerin haklarından yararlanmaya devam etmek istiyorlar."dedim tek seferde. Baskıyı artırmaya gerek yoktu. Gerçek ortadaydı. Han'ın emrine uydular diye Büyük Hanım tarafından zulüm görmeleri haremde bana karşı birleşmelerine sebebiyet verebilirdi. Şu an isteyeceğim en son şey haremde sorundu. Hem bunca zaman İdil'e bile dokunmayan Korkut diğer hatunlara mı elini sürecekti? İyi kandırmıştı beni. Fakat sırrını çözemeyeceğimi sanarak hata etmişti. Açığa çıkmıştı işte. Gerçeği öğrenmek canımı sıkmıştı fakat hiç bilmemekten iyiydi.

"Ne de olsa han hatunu olarak anılıyorlar. Gelirleri daha fazla."

"Öyle."dedim ve parmaklarımla mektubu vermesini işaret ettim. Mektubu aldım ve okumaya başladım.

Canan Kalfa elçilerin varlığını kendi açısından yazmıştı. Belgin'e özel bir hediye getirmişlerdi. Yılan sembollü bir yüzük. Özel hediye şaşırtmamıştı. Fakat sembol ilginç gelmişti. Yılan Ravesna ve Tipkos'ta kullanılan bir hayvandı. Hasbükan daha çok bozkurt veya bozayı tercih ederdi. Hediye Akın Han tarafından gönderilmişti. Akın Han Belgin'i casusu yapmak istiyordu bu açıktı. Hanedanlığımıza sızan yılan olmasını söylüyordu. Başka bir açıklaması olamazdı. Daha ilginç olanı ise Belgin'in suikaste uğrayıp suçu bana atmasıydı. Bu satırları olurken hayretle gözlerim açıldı ve sinirden gülmeye başladım.

Asya, "Hanımım ters bir şey mi var?"diye sordu.

"Sinsi yılan suikaste uğramış ve suçu bana atmış." Öfkeyle soludum. Hanzade oğlum bu ihtimale inanıyor olmalıydı yoksa neden haftalardır bana hiçbir şey yazmasın? En azından işin doğrusunu öğrenmek için de olsa yazardı bana. "Küçük yılan bu işi kendi tezgahlamadıysa ben de Müge değilim." Onu öldürmek isteseydim ölürdü.

"Bak sen Hasbükan yılanına."dedi Asya.

"Uzakta diye gözüm üstünde değil sanıyor." Mektubu elimden bıraktım. Gözlerim Asya'yı buldu. "Gülben Hatun'a haber gönder, Belgin'in her adımını daha sıkı takip etsin. Akın Han biricik yeğenine hediyeler göndermeye başladıysa niyeti hiç iyi değil demektir." Asya başıyla onayladı ve çıktı.

Saraydaki dengelerin şaşmaya başlaması yetmezmiş gibi bir de Belgin sorunu çıkmıştı. İdil kendi köşesine çekilerek canımı yeterince sıkıyordu. Üstüne elçi meselesi eklenmişti. Düşmanlar evlatlarım arasındaki her olayı çarpıtmaya meyilliyken içim hiç rahat değildi. Şimdi de Belgin ve Akın Han hediyeleşmeye başlamıştı. Hasbükan'la eski dostluğumuz sürseydi iyi niyetli yaklaşabilirdim fakat durum ortadaydı. Akın Han ne Yaman'ı ne Korkut'u kendine dost görmemişti. Yıllar sonra şimdi yeğenine yaklaşmasında tek bir masum sebep yoktu. Yine başlamıştı sıkıntılar. Ulu Tanrım sen yolumuzu aydınlat, evlatlarımı birbirine yaklaştır, düşmanlarımızı bizden uzağa götür.

***

-Gökben'in Kisre'den zaferle dönüşü hakkında ne düşünüyorsunuz? Halka nasıl yaklaşmış olabilir?

-İdil'in içinde bulunduğu duruma yorumunuz nedir? Kendini toparlamak için dayanak bulabilir mi?

-Teoman Bey ve Müge Hanım konuşması hakkında ne düşünüyorsunuz?

-Korkut'un elçilere yaklaşımını nasıl buldunuz?

-Müge Hanım Gökben'in açığını bulabilir mi? Bulursa neler olur?

Bölümü beğendiyseniz oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Sonraki bölüm Gökben'den olacaktır.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top