2.28. Hanedan Kanı

1419 Senesi - Yaz Mevsimi

ASPARGON HANLIĞI

Altınova Şehri - Teoman Bey'in Konağı

Suna Hatun

Bazı şeylerin değişmesinin vakti gelmişti. Belki çok önceden anlamalıydım bunu ama insanoğlu umut etmekten bir türlü vazgeçemiyordu. Korkut tahta çıkınca her şey daha güzel olur sanmıştım. Değerimi bilir, gereken saygıyı gösterir, hak ettiğim konumu geri verir diye düşünmüştüm. Bir Gökben uğruna benden tamamen vazgeçmiş olabileceğine inanmak istememiştim. Sonuçta Müge'nin evlatları arasında benimle en yakın olan oydu. Şimdi ise en uzak olandı. Madem o da Müge'nin izinden gidecekti o halde benim karşımda demekti. Halasına gereken saygıyı göstermeyen yeğenin terbiye edilmesi müstehaktı.

Derin bir nefes aldım. Bahçede oturduğum yerde bacak bacak üstüne attım. Bir parça lokum dilimde dağılırken kuru üzüm hoşafından bir yudum aldım. Bu bahçeye bir türlü alışamamıştım. Küçüktü. Dora Hanım Sarayı gibi değildi bu konak. Arkamdaki yapıya bakarken gözlerimi devirdim. Baş Danışmanın yaşadığı yere bak. Altınova'da çok daha gösterişli konaklar varken o burada kalmayı tercih etmişti. "Görgüsüzlük yapmak için Baş Danışman olmadım ben."demişti. Fakat insanların gözünde itibarını ikiye katlardı gösterişli bir konak. Baş Danışman dediğin ağırlığını hissettirmeliydi. Eski Baş Danışman Türker Bey bile görevi boyunca aile evinden çıkmış Nazlıdere Konağı'na geçmişti. Saraya yakın, iki katlı, geniş bir arazi üzerindeydi bu yapı ve genellikle Baş Danışmanlar için tahsis edilirdi. Görevinden azledilince Kekevizade Konağı'na geri dönmüştü.

Burçin de oradaydı şimdi. Tunç'la evliliği iyi gidiyordu. Ona kalsa boş bir korsanın peşinden gidecekti, Gökben gibi! Gökben'i elimden kaçırmıştım, kızımı da boş birinin uğruna kaybedecek değildim. Hızlıca bu evliliği ayarlamıştım onun için. İyi de olmuştu. Handan kızı olduğunu unutmayacak bir aileye gelin gitmişti. Kekevizadelere bir hanedan üyesi daha girmişti böylece. Kuruluştan beri var olan bu aile hanedan kanına en yakın ailelerden biriydi. Yıllar boyunca kaç kez kız alıp kız verilmişti. Şimdi de Burçin onların gelini olmuştu. Evliliklerini hala bir çocukla taçlandırmamışlardı fakat o da olurdu elbet.

Yaklaşan adım seslerini duyunca o yana döndüm. Teoman gelmişti. Dudaklarını birbirine bastırmış ellerini önünde birleştirmiş çatık kaşlarıyla bana bakıyordu. Yıllar ona daha sert bir ifade katmıştı. Gençliğinde her daim gülen yüzünün güldüğünü uzun zamandır görmemiştim. "Bir şey mi diyeceksin?"diye sordum uzun süre konuşmayınca. Yerinden kıpırdamadan gözlerini devirdi.

"Sen eskiden daha akıllı bir kadındın Suna." Öfkeyle soludu. "Ulu orta Gümüş'le buluşmalar ne demek oluyor? Önceden Ertunç'da gizli buluşurdunuz. Müge'nin gözüne mi sokmaya çalışıyorsun hareket halinde olduğunu?"

Gülümseyerek izliyordum onu. Evet Müge'yi tedirgin hissettirmek istemiştim. Beni öylece kenara atamayacağını anlamasını istemiştim. Vakıfta birkaç buluşmanın ona illa gideceğini biliyordum. Özellikle son görüşmemizde Gökben'le karşılaşmamız sonrası Gökben'in bunu Korkut'la konuşacağını tahmin etmiştim. Günü gelince o küçük yılanın da defterini dürecektim. "Çok mu korkmuşlar?"diye sordum alayla. O da alayla gülerek karşılık verdi.

"Ödleri patlamış. Seni yoklamak için beni gönderdiler."dedi ve gülmeye başladı. Ben de güldüm. Uzun bir süre karşılıklı gülmeye devam ettik. Sonunda arkama rahatça yaslandım. Sessizce bakışıyorduk şimdi. Derin bir nefes aldı. Yavaşça verdi. Küçük adımlarla yaklaştı. "Seni anlayamıyorum artık. Başa Korkut'un geçmesini istiyordun, geçti. Hala memnun değilsin. Şimdi de Toygar'a oynamaya başladın." Yanımdaki koltuğa oturdu, arkasına yaslandı. Önümüzdeki süs havuzuna dikti gözlerini. "Korkut'u kontrol edemiyorken Toygar'ı kontrol edebileceğini gerçekten düşünmüyorsun umarım."

"Sen orasına karışma. Benim her daim maşalarım vardır. Ben maşayı tutarım, maşa da Toygar'ı."

"Toygar gideli kaç hafta oldu. Beyza'da iş olsaydı çoktan Toygar'ın ilgisini çekerdi. Belgin kadar uyanık değilmiş. Burada anneannesiyle tıkıldı kaldı."

"Gümüş'le bunun için görüştüğümü nereden çıkardın? Düşmanlığımızın yanında eski iki dostuz biz. Yeri gelir karşı karşıya oluruz yeri gelir yan yana." Gözlerimi onun gözlerine diktim. İmalı bir tonla, "Senden elle tutulur bir şey duyamaz olduğumdan beri bana saray dedikodularını getiriyor."

"Koskoca Gümüş Hatun sana dedikodu getiriyor." Alayla güldü tekrar. "İkiniz de çıkarı olmadan iş yapmayacak kişilersiniz. Hem bu hamleniz çok açık. Gümüş son yıllarda Beyza'sını yanından ayırmaz oldu. Saraya her gidişinde Beyza da yanındaydı. Toygar sancağa çıkmadan kızı ona göstermek için elinden geleni yaptı ama Müge buna izin vermedi. Torununu açıkça Toygar'ın harem seçimine bile soktu. Müge ise resmini yaktı. Olmayacak işler peşindesiniz."

"Eh o zaman bekleyelim ve görelim. Hem seni neden rahatsız ediyor ki bu? Korkut gider Toygar gelir. Senin Baş Danışmanlığın devam eder. Gümüş'le hiçbir ilişkin yok gibi görünüyor ama aranızda bir yakınlık olduğunu biliyorum." Dudaklarındaki alaycı gülümseme silinmemiş, hiçbir mimiği değişmemişti. Onun açığını bulmak hiçbir zaman kolay olmamıştı.

"Baş Danışmanlığa oynayan herkesin yapması gereken şeyler vardır diyelim."

"İkili oyunlar ve casusluk gibi mi?"

Ağır ağır bana döndü. Yüzünde şeytani bir ifade gözlerinde sinsi parıltılar vardı. Bir an için ürperdiğimi hissetsem de hızla toparlanmıştım. "Gerçek dostlarım hiçbir zaman böyle bir hisse kapılmamıştır."dedi rahatça. Artık dost olmadığımızı ima ediyordu. İkimizin yolu çoktan ayrılmıştı. Şimdi ikimiz de kendi çıkarımızı düşünüyorduk. Önümüzdeki engelleri en ölümcül yollarla ayırmaktan çekinmiyorduk. Teoman'la karşı karşıya gelmek istemezdim fakat gelirsek de yapacaklarımdan çekinmezdim. Tüm bedeniyle bana döndü. Yüzüne içten bir gülümseme yerleştirdi. "Ben sadece seni bir dostun olarak uyarıyorum Suna. Müge'ye böyle basit şeylerle gözdağı veremezsin." Derin bir nefes aldı. "Müge'ye kimse gözdağı veremez. O artık Büyük Hanım. Gücü katlandıkça katlandı. Sen Beyza'yı Toygar'ın haremine koyamadan Beyza'yı ortadan kaldırır. Oğullarının karşı karşıya gelmesine asla izin vermez."

"Kaçınılmaz olanı Müge'nin hükmü dahi durduramaz."dedim ona yaklaşarak. "Taht var oldukça taht kavgası da var olmaya devam edecek."

"Dört erkek kardeş arasında değer görmemek bir han kızına elbet ağır gelmiştir. Fakat ülkeyi karmaşaya sürüklemen kimseye fayda sağlamayacak." Dudaklarımı içten ısırdım. Kalbimdeki derin bir yaraya parmak basmıştı.

"Ben han babamın biricik kızıydım ve Kubat Han'ın tek kızı olarak her daim hak ettiğim değeri gördüm."

"Kubat Han'ın biricik kızı olman Dora Hanım'ın haremi yakmasıyla olsa da hak ettiğin değeri gördün mü gerçekten? Kubat Han bir baba olarak seni elbette çok sevdi. Ancak hiçbir zaman seni veliaht olarak görmedi. Bunu ikimiz de çok iyi biliyoruz."

"Geçmiş dostluğumuzu şimdi beni yaralamak için mi kullanıyorsun?" Gençliğimizde ettiğimiz sohbetlerde bu konudan dert yanardım. Ben, Teoman ve Tarık eskiden sık sık bir araya gelir sohbet ederdik. Zaman zaman saraydan birlikte kaçardık. Dostluğumuzun daimi olacağını düşünürdüm. Fakat Tarık, eşim, Yiğit'in kaybetmesinden sonra idam edilmişti. Bu da Teoman'la arama görünmez bir duvar inşa etmişti.

"Aksine içindeki yönetime dolaylı katılma isteğinin farkında olduğumu ve sebebini bildiğimi söylüyorum. Fakat insan başkasının bindiği atı ıslığıyla kontrol edemez." Gözlerimi kısarak ona baktım. "Ata kendin binmeyeceksen kementinle de boğmaya çalışma."

"Ne demek istiyorsun?"

Gülümsedi. "Benim işlerim var."dedi ve kalktı. Konaktan ayrıldığında beni uzun zamandır aklımda olan düşüncelerimle baş başa bırakmıştı.

Akşam yemeğinden sonra odama çekildim. Emine ve Roshta yatağı çoktan hazırlamıştı. Onlarla ayrılığım Teoman sayesinde son bulmuştu. Benim sadık hizmetkarlarım başka şehirlere sürülmüştü. Birkaç yıl süren ayrılık nihayet bitmişti.

Bilge elinde meyve tabağıyla yanıma geldi. Tabağı masaya bıraktı. Gözlerimin içine baktı uzun uzun. "Çekilebilirsin Bilge."dedim. Sessizce çıktı odadan. Artık adımları bile duyulamayacak kadar sessizdi. Tıpkı kendisi gibi. İspiyonculuğunun bedeli dili olmuştu. Pişman değildim. Şimdi benim sessiz güvercinimdi.

Emine uyumadan önce yatıştırıcı şurubu getirdi. İki kaşık aldım. Kabusları azaltıyordu en azından. Roshta ise geçmeyen bıçak yarama sürmem için merhemi getirdi. Yıllar geçmişti ama yara tam anlamıyla kapanmamıştı. Sık sık irin topluyor, pis bir koku yayıyordu. Tedavisini yaptıkça yatışıyordu bir süre fakat birkaç ay sonra tekrarlıyordu.

O cadı Gökben'in eseriydi hepsi. Ondan hesabını soracaktım bunların. Geçmişi hiçe saydığı gibi ben de onu hiç edecektim. Madem hareme sığınmıştı haremde hayatta kalmayı öğrenip öğrenmediğini sınamak lazımdı.

***

Bozok Vilayetinde Terk Edilmiş Bir Ev...

Altınova'da yakından takip ediliyordum. Bu yüzden Bozok'a takip edilmeden gelebilmem zahmetli olmuştu. Bozok'taki dostlarımın yardımıyla gizliliğim korunmuştu. Konağa gelen bir satıcı kadınla yer değiştirmiştik. Satıcıyı Gümüş ayarlamıştı. Terk edilmiş bu eve girer girmez başımdaki kızıl rengi örtüyü indirdim. Boğazımı saran kumaşı iyice açtım. Derin bir nefes aldım. Çok geçmeden Gümüş de geldi.

Yüzünde küçümser bir ifadeyle kulübeyi inceledi. Yaşlı kurdun ölmeye niyeti yoktu. Tüm dinçliğiyle dimdik duruyordu karşımda. Salamanların demirbaşı heybetli Gümüş Hatun. Soluk mavi gözleri üzerimde durdu.

"Peşine kimsenin düşmediğini umuyorum."dedi şüpheyle. "Gücünü kaybeden bir handan için hayat artık zor olmalı."

Alayla güldüm. "Gücümü kaybettiğime gerçekten inanıyor olsaydın benimle ittifak yapmak için uğraşmazdın." Dudağını büktü.

"Marifetlerin hala devam ediyor mu zaman gösterecek Suna Hatun." Gözlerimi kıstım bu hitabı karşısında. Rütbemin düşürülmesinden keyif alıyordu. "Beyza yola çıkmaya hazır. Güvenliğini sağlamak sana düşüyor. Bozyurt yolunda başına bir iş gelirse senden bilirim."

"Orası kolay. Sen torununun meziyetlerine güveniyor musun onu söyle. Toygar'ın aklını başından alabilecek mi? Toygar çok farklıdır. Sıradan hatun cilveleri onun kalbine işlemez. Gözüne girip, aklına kazınması mühim. Üstelik Belgin de boş bir hatun değil. Onunla başa çıkabilecek mi?"

Rahat bir nefes aldı. İnce dudakları kibirle yukarı kıvrıldı. "Zamanında Berrin'i Mete'nin haremi için hazırladığım gibi Beyza'yı da Toygar'ın haremi için hazırladım. Aspargon Hanımı olmadan durmayacağından emin olabilirsin."

"Berrin ne kadar hanım oldu gördük."

"Talihsiz olaylar yaşanmasaydı şimdi sarayda Büyük Hanım olarak Müge değil Berrin olacaktı. Fakat biri bize ihanet etti. Efe'nin yerinin açık edilmesi kimin işiydi hiçbir zaman bulunamadı." İmalı bakışları üzerimdeydi. Gözleri buz gibi bakıyordu.

Efe'nin isyanı çok ince tertip edilmişti. Kaybetmesine imkan yoktu. Yiğit gibi acele etmemişti. Ön ayaklanmalar başladığında büyük bir ordu Ertunç'ta hazır bekliyordu. Efe Altınova girişinde ordunun başına geçecek, saraya yürüyecekti. Fakat ordu yerinden ayrılamadan Efe'nin yakalandığı haberini almıştık. Saraya götürülmeden geri almak için ne yaptıysak olmamıştı. Müge onu sahte Zadener ilan etmişti bile. Mete'nin oğlunun Ecrinok'taki veba salgında öldüğünü, onun ise bir yabancı, Asperan kanı taşımayan bir alçak olduğuna herkesi ikna etmişti. Yaman idam kararını vermekte zorlanmamıştı. Zavallı Efe gencecik yaşında Yaman'ın döktüğü kanlar arasına karışmıştı.

"Yaman'dansa Efe'yi tahtta görmeyi yeğlerdim. Bunu sen de biliyorsun. Kaybettik çünkü siz yanlış kişilere güvendiniz. Ben üzerime düşeni yaptım. Fakat siz bir Zadeneri koruyamadınız. Veliaht Hanzadenin zadenerini!"

"Dediğim gibi, biri bize ihanet etti!"

Omuz silktim. "Haini bulmaktan acizsen benim yapabileceğim bir şey yok." Bir adım yaklaştım. "Yarın Beyza yola koyulsun. Toygar'ın zihnine atacağı her tohumun baharda yeşermesi niyetiyle."

"O halde önümüzdeki sene yaz yağmurları kızıl aksın."dedi Gümüş minnetle ve kulübeden ayrılmak üzere hareketlendi. Kapının önünde durdu ve omzunun üstünden bana döndü. "Bu arada, senin hatun Kisre'ye gidecek birliklerin arasındaydı. Üçüncü sıradaki hanzen için gereksiz bir özen."

"O hatun benim hiçbir şeyim değil artık."dedim sertçe. Omuz silkti ve çıktı.

Bir müddet bekledim. Gözlerim Gümüş'ün ayrıldığı toprak yolda zihnim çok uzaklardaydı. Korkut benim kıymetimi bilmemişti. Yanında bana yer verseydi Aspargon'un en güçlü hanı olabilirdi. Fakat o annesini seçmişti. O da babası gibi güçsüzdü. Sefer yapmayan hanın başımızda işi yoktu.

Diğer yandan Gökben'e ne oluyordu da Kisre'ye gidiyordu? O kimdi ki? Vasfı neydi de Korkut onu isyana yolluyordu? Gerçi bu noktadan sonra istediğini yapsındı. Önümüzdeki yaz taht el değiştirecekti. Yine de bu Gökben'in isyancılar tarafından öldürülmeyeceği anlamına gelmiyordu. Birilerini isyancıların arasına yollamak zor değildi benim için. Kimse benden şüphelenmeyecekti. Kendi kaşınmış olacaktı. Ulu Tanrı'nın takdiri denecekti. Heyecanla gülümsedim. Gökben'den kurtuluşum tahminimden erken olacaktı.

***

Akşam yemeği için hazırlıkları kontrol ediyordum. Tunç ve Burçin'i davet etmiştim. Her şey mükemmel olmalıydı. Kızımla çok sık görüşemiyordum. Ayda bir ancak görüşüyorduk. Artık ondan başka kimsem kalmamıştı. Daha sık gelmesini söylüyordum her seferinde. Fakat her defasında bu süre uzuyordu. Israrlarım sonucu geliyordu.

"Tatlılar hazır mı?"

Emine, "Hazır hanımım."

"Hindi pişti mi?"

"Pişti. Üzüm hoşafı da hazır. Tabakları hazırlanıyor. Misafirlerin gelişinden sonra yemekler servis edilecek."

"Güzel. İpek örtüleri serdiniz değil mi?"

"Evet."

Mutfaktan çıktım. Yemek odasına gittim. Masada açık renkli ipek örtü seriliydi. Bige elinde tabaklarla içeri girdi. Tabakları masaya yerleştirmeye başladı. Roshta lavanta kokulu bir tütsüyü kenardaki duvar masasının üstüne bıraktı. Lavanta kokusu rahatlatıcıydı.

"Bilge bahçeden en taze çiçekleri topla. Masanın iki yanında güzel kokulu çiçekler olsun." Bilge başını aşağı yukarı salladı ve odadan çıktı.

Ben de beklemek üzere salona geçtim. Teoman da yanımda oturuyordu. Elinde deri kaplı muhafaza vardı. İçinde kat kat kağıtlar diziliydi. Sırayla okuyor, okuduklarının üzerine işaret bırakıyor ve diğerine geçiyordu. "Sürekli devlet işleriyle meşgul olmaktan yorulmuyor musun? Biraz mola ver."dedim. Başını oynatmadan gözleriyle baktı bana.

"Gül yüzüme hasret mi kaldın sanki?"dedi alaycı bir gülüşle.

"Çok."dedim ben de alayla gülerek. "Her şeyden önce biz iki dosttuk Teoman. Dora Hanım Sarayı'nda benimle daha çok ilgileniyordun." Omuz silkti. "Ne değişti?" Susmaya niyetim olmadığını anlayınca sabırla nefes alıp verdi ve elindekileri kenara bıraktı.

"Attığın adımlar mantık çizgisinden çıktı."dedi açıkça. "Adamlarından bazıları Kisre yolunda yakalandı. Amaçları neydi?"

"Beni bu kadar yakından mı takip ediyorsun artık?"

"Artık göze batıyorsun. Hiç olmadığın kadar hem de. Sadece kendini değil beni de tehlikeye atıyorsun. Amacın neydi? Gökben'i takip ettirmek mi? Öldürtmek mi?"

"Kisre'de olan biten hakkında birinci elden malumat almak istedim."

Alayla güldü. "Sadece bilgi edinmek için fazla donanımlı yollamışsın adamları."

"Kendilerini korumak istemelerinin nesi kötü? Sen de bana bir şey anlatmıyorsun artık."

"Çünkü seni alakadar etmiyor. Kardeşinin devri bitti gitti." Demek artık böyle olmuştu. Başa yeğenim geçince benim hiç önemim kalmamıştı. Oysa bir zamanlar Korkut'un başa geçmesi için birlikte hayaller kurardık. Onun dönemi sadece Teoman'ın değil benim de en parlak dönemim olacaktı. O benim sayemde ulaşabileceği en yüksek konuma ulaşmıştı. İstediğini almıştı. Bana ihtiyacı kalmamıştı. Artık Teoman tarafını Müge'den yana seçmişti. Bu açıktı.

"Bu geri çekilmenin sebebi ne? Artık Müge'den mi korkar oldun? Yoksa o toy Korkut mu gözünü korkutuyor?"

Alayla güldü. "Devlet işleri yeterince beni meşgul ediyor. Bir de senin zanlarınla uğraşamam."dedi ve kalktı. "Misafirler geldiğinde bana haber verirsiniz"dedi kendi hizmetçisine ve salonu terk etti.

Kaşlarımı çatarak bakakaldım arkasından. Teoman'ın hallerini son zamanlarda beğenmiyordum. Bu formalite evliliğin ikimizi daha güçlü kılması gerekirdi. Artık gizli buluşmalara gerek yoktu. Ne olsa anında birbirimizi haberdar edebilirdik. Fakat o son yıllarda kendini geri çekmeye başlamıştı. İfşa olmamak için bazen beni satması gerekirdi fakat hepsinde haberim olurdu. Şimdi ise sanki bana daha fazla güç vermemek için beni satıyordu. Bunu hissediyordum. Bu sebeple ben de uzun zamandır her adımımı onunla konuşmayı bırakmıştım.

Misafirler geldiğinde önce salona aldım. Burçin iyice olgunlaşmıştı artık. O eski hırçınlığı gitmiş hanedan soylu olduğunu hatırlamıştı. Tunç da eskisi gibi değildi artık. Danışmanlık rütbesini almıştı ve artık bir erkek gibi davranıyordu. Eski çocuksuluğu gitmişti. Birbirlerine yakışıyorlardı. Yıllardır süren evliliklerinin tek eksiği bir çocuktu.

"Hoş geldiniz tekrardan. Anlatın bakalım hayatınız nasıl gidiyor? Birbirinizden memnun musunuz?"

Burçin'in imalı bakışları üstümdeydi. Fakat onun yerine Tunç cevap verdi. Cevap vermeden önce Burçin'in elini tuttu sıkıca. "Her şey çok güzel gidiyor Suna anneciğim. Tasa etmeyin."dedi gülümseyerek. "Burçin hayatımda olduğu için çok memnunum. Bu izdivaç ikimize de iyi geldi."

Gözlerim Burçin'deydi. O da kocasının elinin üstüne diğer elini koydu. "Evet anneciğim her şey çok güzel. Tunç ve ben çok iyi geçiniyoruz. Birbirimizi çok iyi anlıyoruz."dedi harika bir gülümsemeyle.

"Sizin adınıza sevindim."dedim gülümseyerek.

Teoman, "Kumrularımızı kötü gözlerden koruyalım."diyerek salona girdi. Elinde iki tane broş vardı. Ortalarında nazar boncuğu duruyordu. Burçin'e uzattığının kenarları gümüş rengi işlemelerle süslüyken Tunç'a verdiği sade bir çerçeveyle kaplıydı. İkisine de çok yakışmıştı bu broşlar.

Tunç, "Teşekkür ederiz Teoman Bey. Hediyeleriniz göz kamaştırıcı."

"Rica ederim. Hadi yemeğe geçelim artık. Sonra seninle konuşacağım şeyler var."dedi Tunç'a.

Yemek odasına geçtik. Sofra düzenli bir şekilde kuruluydu. Teoman ve ben karşılıklı oturduk. Burçin ve Tunç ise yan tarafımızda yan yanaydı. Burçin bana, Tunç da Teoman'a yakın olan sandalyedeydi.

Yemekler bittikten sonra Tunç ve Teoman çalışma odasına geçerken Burçin ve ben misafir odasına geçtik. Tatlılarımız odaya geldi. Kadayıflı muhallebilerin üstü nar taneleri ve cevizle süslüydü. Burçin'in sevdiği tatlılardan biriydi. Özellikle istemiştim.

Tabağını önüne aldı ve küçük lokmalarla yemeye başladı. "Evde huzurun yerinde mi gerçekten?"diye sordum. "Mutlu aşık gösteriniz güzeldi. Yine de senden de duymak istiyorum."

Gözlerini devirdi. Derin bir nefes aldı. "Her şey yolunda anne merak etme. Neden her gelişimizde bunu soruyorsun?"

"Bilmem. İçime sinmeyen bir şey var."

"Beni zorla evlendirdiğin için mutluluğu bulamayacağımdan korkuyorsun ve her defasında vicdanını rahatlatmaya çalışıyorsun." Tatlısını masaya bıraktı. "Merak etme. Mutluyum. Ayak uydurdum bu evliliğe. Birbirimize karşı saygımızı kaybetmiyoruz hiçbir zaman. Birbirimizi mutlu etmek için çabalıyoruz."

"Evliliğinizi neden bir evlatla taçlandırmıyorsunuz peki? Yoksa hala birbirinizin yatağına girmiyor musunuz?"

Burçin'in yanakları birden al al oldu. "Anne! Böyle şeyler sormayı kes!"dedi hızla.

"Artık anneanne olmak istiyorum. Bunu sormak hakkım."

Üzüm hoşafından hızla birkaç yudum içti. "Hakkın değil! Ben sana bana ne zaman kardeş yapacaksın diye soruyor muyum?"

"Sorabilirsin. Ben de sana bunun bir formalite evliliği olduğunu hatırlatırım."dedim rahatça.

"Anne yeter. Daha fazla sorma. Evliliğimizden memnunuz. Bunu bilmen yeterli."

Hızla kolunu tuttum ve kendime çektim. Tüm ciddiyetimle konuştum. "Mutlu olman yetmez Burçin. Bir evlat doğurmalısın. Sen hanedan kanı taşıyorsun. Hanedan hangi koldan olursa olsun devam etmeli. Üstelik Kekevizadeler de kanbağı olarak hanedan kanı taşıyor. Kaç defa kız aldılar hanedandan."

"Kızların soyun devamında önemi olmadığını düşündüğünü sanıyordum."dedi alayla.

"Hiç de bile. Önemli olan kandır. Hanedan kanının kimin damarlarında akıyor olduğudur."

"Soyun devam edip etmemesi neden bu kadar önemli senin için? Onu söylesene. Hanedan zaten devam ediyor."

"Evet, o bozuk dayının soyu devam ediyor. Yaman başa geçip soyu devam ettirdi de ne oldu sanki?"

Kaşları çatıldı. Bir müddet konuşmadan bana baktı. Yaman'ı hiçbir zaman sevmemiştim. Bu yeni bir şey değildi. Benim sevdiğim Yiğit'ti. Adı gibi yiğit bir hanzadeydi kardeşim. Acımadan kıymışlardı ona. Başa o geçseydi şimdi ne Melbros ne Hasbükan bize kafa tutamazdı. Çoktan Melbros'a sefer düzenler sınırlarımıza katardı. Hasbükan ise sert bir darbeyle sınır şehrinden pek çok toprağı kaybederdi. Fakat ne Yaman ne de Korkut buna niyetlenmemişti bile. Ülkemizin adını küçültüyorlardı korkaklıklarıyla.

"Bir zamanlar Korkut'u pek severdin. Ne değişti?"

"O da babası gibi korkak. Yıllardır bir sefer düzenlemedi. Asker sefer ister. Alemgirlerle arayı sıkı tutmuyorsunuz herhalde."

"Sen yeterince sıkı tutuyorsun belli. Ama hain olan tarafıyla." Kolunu elimin arasından çekti. "Neler planlıyorsun gene? Her şey düzene oturdu ve gidiyor. Sen ise memnun değilsin. Halk Korkut'u beğenmeseydi defalarca isyan ederdi. Etmediklerine göre memnunlar."

"İsyan etmediler çünkü başka seçenekleri olduklarını bilmiyorlar?"

"Seçenekler? Korkut'a karşı olarak ancak Toygar gösterilebilir. Sen ise çoğul konuşuyorsun. Diğer seçeneğin ne?"

Gözlerimdeki pırıltıyı saklamadan ona bakıyordum. Kısa bir sessizliğin ardından hayretle gözleri açıldı. Eli karnına gitti. "Pes yani!"dedi. "Anneanne olmak umurunda değil." Sesini iyice alçalttı. "Soyun benden devam etmesini tahtta yeni varis gösterebilmek için istiyorsun!"

"Benim kanımdan olmayanların ne yaptığını gördüm. Kubat Han'ın kanına layık değiller!"

Gözlerini kıstı. "Sen delisin!"dedi gözlerimin içine bakarak. "Dedemi saplantı haline getirmişsin. Kubat Han'ın kızı olmaktan başka seni güçlü kılan hiçbir şey yok mu?"

"Han kızı olmaktan daha gurur verici ne olabilir? Sen de han torunusun. Bu gururu taşımalısın."

"Bu gururu taşıyorum ama tevazu içinde." Hızla ayağa kalktı. "Bu kirli düşüncelerinin bir gün biteceğini umuyordum fakat sen her geçen gün daha beter fikirlere kapılıyorsun. Tahta geçememiş olmak senin aklını bulandırmış. Olmayacak hayallere kapılıyorsun. Kocanı da oğlunu da bu uğurda kaybettiğini unutmuşsun ki şimdi de beni öne sürmeye karar vermişsin."

"Aptal olma Burçin. Aspargon tahtında güçlü olan oturur. Güçlü olan biziz."

"Yeter! Bu söylediklerin ihanete girer! Canımı yolda bulmadım. İdam edilmeye niyetim yok!"dedi ve çıkışa doğru yürüdü.

"Sen yine de bunları düşün. Doğru kararı vereceğini biliyorum."

"Anne yeter!"dedi sesini yükselterek. Endişeyle etrafına baktı. Kapılar kapalıydı. Söylediklerimizi duyacak kimse yoktu. İyi hoş duysalar da kim inanırdı onlara? Burçin'in şahitliği gerekirdi. Burçin de aleyhime şahitlik yapmayacağına göre kimse bir şeyi ispatlayamazdı. "Emine, Roshta!"diye seslendi. Bir müddet sonra kapılar açıldı. İkisi de salona geldi.

"Buyurun Burçin Hatun."dedi Emine.

"Tunç'a haber verin. Eve gitmek istiyorum. Kendimi iyi hissetmiyorum. Midem bulanıyor." Gözleri sert bir ifadeyle bendeydi.

Roshta hemen yanımızdan ayrıldı ve çalışma odasının yolunu tuttu. Burçin'den ayırmıyordum gözlerimi. "Yine de söylediklerim hakkında düşün."dedim. Hınçla bakıyordu bana.

"Bu düşünceleri aklından çıkarana dek seninle bir daha görüşmeyeceğim!"dedi. Öfkeyle soluk alıp veriyordu. Arkamızdan adım sesleri gelince kendini toparladı. Yüzüne halsiz bir ifade yerleştirdi.

Tunç, "Ne oldu hayatım? Miden bulanıyormuş. İyi misin?"dedi endişeyle.

Burçin başını iki yana salladı. "Tatlı dokundu herhalde. Hiç iyi değilim. Lütfen eve dönelim."dedi hastaymış gibi.

"Tamam o zaman."dedi Tunç ve arabayı hazır etmelerini emretti. Araba kapının önüne yanaşınca çıktılar.

Burçin'in öfkesi anlamsızdı. Ona çok mantıklı şeyler söylemiştim. Ben han kızıydım. Yönetim benim kanımdan da devam edebilirdi. Korkut ve Toygar ortadan kalkarsa taht altı yaşındaki Balamir'e, üç yaşındaki Oğuz'a, iki yaşındaki Gültekin'e ya da bir buçuk yaşındaki Göktuğ'ya mı kalacaktı? Müge torunları için bir destek bulamayacaktı. Ben öncelikli olacaktım ve Burçin'den doğacak bir oğulla ülkeyi yönetecektim. Müge'nin naibeliğindense benim naibeliğim daha üstündü. O hanedan kanı taşımıyordu, ben taşıyordum. O vakit geldiğinde değerim bilinecek Aspargon için yaptıklarım görülecekti.

***

-Suna ve Teoman konuşmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

-Gümüş ve Suna'nın planı işe yarar mı?

-Suna ve Burçin konuşması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sonraki bölüm Çiğdem'den olacaktır.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top