2.15. Zambak ve Kılıç

1415 Senesi - Güz Mevsimi

ASPARGON HANLIĞI

Ecrinok Şehri - Yedi Gürgen Sarayı

Hanzade Korkut

Hayatımdaki en güzel gece dün gece ve en güzel gün bugündü. Kendimi harika hissediyordum. Mutluydum. İçim içime sığmıyordu. Gökben'i ilk gördüğüm zaman nasılsa şimdi de öyle atıyordu kalbim. Deli bir heyecanla. Onu daha sık görmek istiyordum. Fakat bu pek mümkün değildi. İşler beni beklerdi.

Öğleden sonra Ecriniddinlerden İlhan Bey ve Ertan Bey'le görüşmüştüm. Bugün kurultayı onlara emanet etmiştim. Sonrasında ise çarşıya inmiştik denetim için. Her denetimde yanıma kurultayımdan farklı kişileri alıyordum. Hepsinin düşüncesinin benim için önemi ayrıydı. Benden yaşça büyüklerdi ve bana yeni bakış açıları katıyorlardı. İlk yılımda yaşadığım bocalamada yanımdaydılar ve birlikte bu şehirde yeni bir düzen kurmuştuk. Yine de kurultayımdan Recaizadelerin genç üyesi Eren Bey'i kendime daha yakın görüyordum. Aramızda iki yaş vardı sadece ve taze bir kanla anlaşmam daha rahat oluyordu.

Denetimimiz sakin geçmişti. Gördüğümüz usulsüzlüklere ceza kesmiş, işini hakkıyla yapanları takdir etmiştik. Daha sonra mücevherat dükkanına uğramıştım o gün. Pek çok değerli taş ve yeni tabanlar almıştım. Tekrar mücevher işçiliğine başlamak istiyordum müsait zamanlarımda.

Dönüş yolunda İlhan Bey ve Ertan Bey'le ayrılmıştık. Muhafızlar benimle devam etmişti saraya kadar. Atımı seyise emanet etmiş, alışverişlerimi ağalara bırakmıştım odama götürmeleri için. Kapıda beni Leman Kalfa bekliyordu. Yüzü son derece endişeliydi. "Bir şey mi oldu Leman Kalfa? Pek iyi görünmüyorsun."dedim. Derin bir nefes aldı. "Yoksa İdil'e mi bir şey oldu?"diye sordum.

"Yok hayır Hanzadem. Baş Zadeseninizin sağlığı yerinde."

"O zaman ne bu hal? Söylesene."

"Gözdeniz Gökben Hatun bugün saldırıya uğradı."dediğinde kaşlarım çatıldı. "Ufak bir yarayla atlattı. Saldırgan ise canına kıymış. Olayın nasıl olduğunu araştırıyoruz."

"Gökben nerede?"

"Yeni bir oda tahsis ettim. Önceki odanın durumu iyi değil. Eşyaları oraya taşındı. Kapısında şimdilik iki muhafız var."

Odanın yerini öğrendim ve ona Bilgiç Ağa ile beni çalışma odamda beklemelerini söyledim. Muhafızlar beni görünce iki yana geçti. İçeri girdim. Gökben  yatağın üzerinde oturuyordu. Arkasına yaslanmış dalgın bir ifadeyle ileriye bakıyordu. Beni görünce ayağa kalktı reverans yaptı. Kolunda bandaj vardı. "İyi misin?"dedim karşısında durarak.

"İyiyim. Atlattım. Sadece şaşkınlığı üzerimden atamıyorum."

"Nasıl oldu?" Olanları anlattı hemen. Kapının dışarıdan kilitlenmesi, onun içeride ölüme terk edilmesi birden fazla kişinin bu işin içinde olduğunu gösteriyordu.

"Bana o odanın tahsis edildiğini sen ve Baş Zadesen biliyormuş."dediğinde kaşlarım çatıldı. "Bilgiç Ağa her ihtimali düşünmek zorundayız dedi fakat ben Zadesen İdil'in böyle bir şeye kalkışacağına ihtimal vermiyorum."

"Elbette böyle bir şeye kalkışmaz."dedim sertçe. "Olanları araştıracağız. Suçlular cezalandırılacak."

"Bu saldırının nedenini anlayamıyorum Korkut."dedi üzgün bir tonla. Gözleri yerdeydi. Birileri hükmümden hoşlanmamıştı. Nedeni buydu.

"Haremde zaman zaman huzursuzluklar olur. Fakat bu defa sınırı aştılar. Sen bunları düşünme. Burada güvende olacaksın." Saçlarında gezdirdim elimi. Alnına küçük bir öpücük bıraktım. "Kimse sana zarar veremez."

Odama döndüğümde Leman Kalfa ve Bilgiç Ağa bir tartışmanın ortasındaydı. Benim girmemle ikisi de suspus oldu. "Ne oldu? Neyi alıp veremiyorsunuz? Meseleyi çözdünüz mü yoksa?"dedim sert bir sesle. Yerime geçtim. Şimdi ikisi de karşımda ayaktaydı.

Bilgiç Ağa, "Haremin baş kalfası olarak Leman Kalfa'nın Gökben Hatun'un güvenliğine yeterince önem vermediğini söylüyordum."dedi açık sözlülükle.

Leman Kalfa, "Kesinlikle doğru değil. Diğer gözdelere ne yapılıyorsa ona da aynısı yapıldı. Oda tahsis edildi ve odasına yerleştirildi."

Bilgiç Ağa, "Fakat o sıradan bir gözde değil. Hanzademizin zadeseni."

Leman Kalfa, "Evlat sahibi olmadan özel muhafızlar hiçbir zadesene verilmemişken ona mı verecektim?"dedi ve bana döndü, "Hem Hanzadem ona özel bir muamele göstermemem konusunda beni uyarmışken,"dedi ve tekrar Bilgiç Ağa'ya döndü, "böyle bir şey yapmam haremde nasıl karşılanırdı?"

"Yeter!"dedim sesimi yükselterek. "Leman Kalfa haklı. Gökben Hatun'a özel muamele gösterilmemesini söyledim. Fakat ilk günden böyle bir olay olabileceğini düşünmemiştim."

Bilgiç Ağa, "Hanzadem, Gökben Hatun'un sizin için ne ifade ettiğini bu haremde bilmeyen yokken tedbirsiz davranmamalıydınız."

"Bilgiç Ağa, haddini aşma. Konuşana kadar suçlu kim onu bul önüme getir."

"Gökben Hatun'a o odanın tahsis edildiğini siz ve Baş Zadesen biliyordu."dedi.

"Evet, Gökben Hatun da aynı şeyi söyledi fakat buna ihtimal vermem. Baş Zadesenimin böyle bir şeyle itham edilmesi mümkün değil." Leman Kalfa'ya döndüm. "Yardım için hiç mi kimseyi almadın yanına Leman Kalfa? Baş Zadesenim mi odayı hazırladı tek başına?"dedim soğuk bir tonla.

"Yanıma iki tane işkız aldım sadece. Gülnaz Hatun ve Ahsen Hatun."

"İkisini de sorguya al. Bu durumu kimlerle konuşmuşlar bilmek istiyorum. Bu olayın uzamasını istemiyorum. Bir an önce halledin."dedim ve ikisini de gönderdim.

İki senedir haremde her şey yolunda giderken bugün yaşananlar canımı sıkmıştı. Hatun atışmalarına alışkındım fakat bu kabul edilemez bir durumdu. Hem benim seçimime saygısızlıktı hem de harem güvenliğini aşmaktı. Suçlunun zindana atılmasıyla çözülecek bir mesele değildi. Suçlu idam edilmeliydi ki bir daha kimse kimsenin canına kast etmeye cesaret edemesin. Zaten harem kuralları güvenlik konusunda oldukça katıydı. Kavgalar göz ardı edilebilir veya en son aşamada haremden atılmayla sonuçlanırdı ama suikastlerin affı yoktu.

Akşam yemeğini küçük salonda yemek üzere hazırlanıp odamdan çıktım. İdil ve Balamir baş masadaydı. Şevval ise aşağıdaki masalardan birinde yanında kızımız Aydan'la oturuyordu. İçeri girmemle hatunlar ayağa kalkıp reverans yapmıştı. Aydan ise dayanamayıp bana doğru koşmuştu. "Aydan!"diye seslenmişti Şevval fakat kızımız koşabildiğini göstermek istercesine durmadan ilerlemişti.

"Baba!"diye bir çığlık koparmıştı. Önümüzdeki ay iki yaşını bitirecekti. İyice dillenmişti. Kızımı kollarıma aldığım gibi havaya kaldırmıştım. Koyu kestane saçları omuzlarına dökülüyordu. Saçlarının ön kısmı küçük örgülerle taç şeklinde toplanmış alnı açık bırakılmıştı. Minik beyaz renkli çiçek tokalarla süslenmişti örgülerin arası. Koyu kahve gözleri heyecanla bana bakıyordu.

"Güzeller güzelim benim."dedim ve yanaklarına öpücükler bıraktım.

"Sakalların batıyor."diyerek yüzünü buruşturdu. Yine de kollarını boynuma dolayıp sıkıca sarıldı. "Yanına gelebilir miyim?"diye sordu.

"Elbette gelebilirsin."

"Peki annem?" Biraz geriden bize bakan Şevval'le göz göze geldim. Onun İdil'le aynı masada oturması sık sık probleme sebep olmuştu. Bu yüzden artık aynı masaya davet etmiyordum onu. Fakat bunu iki yaşındaki kızıma açıklamam mümkün değildi. "Annemi artık sevmiyor musun?"diye sorduğunda hayretle kızımın koyu gözlerine bakakaldım.

"Neden anneni sevmeyeyim Aydan'ım?"

"Bilmem."dedi. Yüzünde üzgün bir ifade vardı. Şevval yanımıza yaklaştı.

"Aydan, gel kızım. Eminim Hanzade baban müsait olduğunda yanımıza gelecektir."diyerek Aydan'ı kucağımdan aldı. Aydan gitmek istemiyordu.

"Ben babamla yiyeceğim."diyerek bana gelmeye çalıştı. Gözleri doldu ve ağlamaya başladı.

"Tamam, sorun değil."dedim Şevval'e. "İşkızlardan biri gelir yemeğini yedirir. Kızım benimle yiyecek."dedim ve Aydan'ı aldım. Yere indirdim ve minik elini tutarak masama geçtim.

İdil katı bir ifadeyle bizi izliyordu. Fakat bir şey dememişti. Aydan konusunda eskisi kadar sert değildi artık. Olması gereken de buydu. Balamir masanın diğer yanından heyecanlı gözlerle kardeşine bakıyordu. Aydan da abisini izliyordu.

"Bugün olanları duydum."dedi İdil yemek sırasında. "Ben de bu konuyla ilgileniyorum." Bu beni şaşırtmıştı. Onun Gökben'le ilgili hiçbir şeye karışmak istemeyeceğini düşünmüştüm.

Sakince, "İlgilenmek zorunda değilsin. Leman Kalfa ve Bilgiç Ağa bu işi araştırıyor."dedim elini tutarak. Derin bir nefes aldı. Parmaklarını elimde gezdirdi.

"İlgilenmek zorundayım. Ben bu sarayın Baş Zadeseniyim. Bu sarayda yapılan her türlü ihlal beni de ilgilendirir. Sarayımızda işine gelmeyen hatunların canına kast eden biri varken geceleri huzurla uyuyabilir miyiz? Bu hareket sadece Gökben Hatun'a yapılmadı. Haremdeki her hatuna yapıldı. Daha da önemlisi senin hükmüne karşı yapıldı. İlla vilayette bir isyan çıkmasına gerek yok. Haremde hükmünü tanımayanlar varsa vilayete nasıl hakim oluruz? Vilayete hakim olamazsak vakti geldiğinde Aspargon'u nasıl yönetiriz?"dediğinde hayranlıkla ona bakıyordum. İdil makamının hakkını veriyordu. Gökben'in geldiği bu dönemde onunla ilgili bazı endişelerim vardı. Fakat beni şaşırtmıştı. Ona olan hayranlığımı arttırmıştı.

"Güçlü oluşunu seviyorum İdil."dedim gülümseyerek. O da gülümsedi. "Gebeliğin nasıl ilerliyor? Leman Kalfa'dan alıyorum haberleri ama senin açından duymak daha önemli."

"Her şey yolunda Hanzadem. Balamir'den sonra zorlu olabileceğinden korkmuştum fakat son yıllarda içtiğim bitkisel çaylar büyük ölçüde yardımcı oldu. Bebek de ben de çok iyiyiz."

"Çok güzel. Sağlıkla doğması için Ulu Tanrıya adaklar vereceğim."dedim ve elimi yanağında gezdirdim.

Yemekten sonra odama geçtim. Ertesi sabah erkenden uyandım. Leman Kalfa da erkenden yanıma gelmişti. "Bir gelişme mi var? Buldunuz mu kimin işi olduğunu?"diye sordum. Leman Kalfa'nın yüzü gergindi.

"Hanzadem dün akşam Baş Zadesen İdil'le konuştuk yemekten sonra. Gülnaz'ı yardıma çağırdığımı söylediğimde hemen onu yakalamamızı ve sorgu odasına almamızı söyledi. Bir şey mi biliyorsunuz dediğimde ise sen sadece dediğimi yap dedi. Apar topar işkız koğuşuna gittik Gülnaz'ı almak için. Yatağı boştu. Her yeri aradık taradık. Çamaşırhanede kendini asmış bir vaziyette bulduk."dediğinde kaşlarım çatıldı öfkeyle soludum.

"Bu ne demek oluyor Leman Kalfa? Biri burnumuzun dibinde arkamızdan iş çeviriyor ve biz tespit etmekten bile aciz miyiz?"

Çalışma odamın kapısı çalındı. Gel sesimle içeri İdil girdi. O da olanlarla ilgili konuşmak için gelmişti muhtemelen. Masanın diğer yanındaki koltuklara oturmalarını işaret ettim. Oturdular. İdil şüphelerini anlattı uzun uzun. Birkaç gün önce Gökben'in Gülnaz ve Figen'i koridorda konuşurken duyduğunu, İdil'in gebeliğinden rahatsız olduklarını konuştuklarını anlattı. Bu konuda Gökben İdil'i uyarmış. İdil de Gülnaz'ı yanına çağırıp konuşturmaya çalışmış. Fakat Gülnaz bir şey dememiş. Yeni gelen bir aceminin lafıyla itham edildiği için terslik çıkarmış. İdil onu takip ettirmeye başlamış fakat bir sonuç alamamış. Şimdi ise Gökben'e saldıranın Figen ve yardıma gidenlerden birinin de Gülnaz olduğunu öğrenince hemen yakalatmak istemiş. Fakat geç kalmışlar.

İdil, "Biri Figen Hatun'u iyice doldurmuş. O kadar ki işin sonunda kendi canına kıyacak kadar etkisi altına almış onu. Gülnaz ise Figen'e göre daha sessiz sakindi. Sorgu sırasında çözüleceğinden emin olmasalar öldürmezlerdi. O gün Gökben Hatun'un kapısının Gülnaz tarafından kilitlendiğine eminim."

"Çoğul konuştuğuna göre birkaç kişi mi bu işin içinde dersin? Belki yardakçıları ortadan kalkınca tek kalmıştır."

"Hanzadem, birini bu kadar etkisi altına alan kişi tek olamaz. Başka hatunlarla da işbirliği içinde olduğuna eminim. Hatta aklıma bu konuda tek bir isim geliyor fakat elimde kanıt yokken bir şey yapmam mümkün değil."

"Kim? Söyle." İdil rahatsızca kıpırdandı. Derin bir nefes aldı.

"Şevval."dedi tek seferde. Kaşlarım daha da çatıldı. Evladımın annesinin böyle bir şeyle itham edilmesi hoşuma gitmemişti. Bir zamanlar odamı emanet ettiğim hatunun haremimde ölümcül oyunlar çevirme ihtimalinden rahatsız olmuştum.

"Böyle bir şeyi düşünmek bile istemiyorum."dedim. Eğer gerçekten bu işin arkasında Şevval varsa cezası belliydi. İki yaşına girmek üzere olan kızımı annesiz bırakmak istemezdim.

"Ben de istemiyorum Hanzadem. Sadece içimden geçeni paylaştım. Araştırmalar elbette devam edecek."

"Bu iş en kısa zamanda halledilsin."dedim ve onları gönderdim. Ellerimi masada birleştirmiş düşünceli bir hale bürünmüştüm. Şevval bu kadar ileri gitmiş olabilir miydi? Yoksa haremdeki başka hatunların işi miydi bu? İçten içe başkasının olmasını istiyordum. Şevval Hatun'u son yaptığından dolayı affetmiş değildim. Kim olursa olsun odamda olan biteni dışarı taşıyamazdı. Bir de üzerine bu gelirse ne yapardım bilmiyordum. Hoş bir durum değildi. Kızımın gözünde annesini katleden bir canavar olurdum. Belki ileride beni anlardı fakat o vakte kadar benden korkarak geçirebilirdi günlerini. En iyisi bunu daha fazla düşünmemekti. Şevval dışında biri olmasını kalpten istiyordum.

Oradan kurultay toplantısına gittim. Sıradan meseleler konuşuldu. Hanlığın genelinde Kisre ve Silistros dışında her şey yolundaydı. Bu iki vilayet zaman zaman Yegor'dan aldıkları destekle küçük ayaklanmalara devam ediyordu. Henüz büyüyecek bir şey yapmamışlardı, yapamazlardı da. Fakat yine de böyle bir sorunla karşılaşmak istemezdik. Ecriniddinlerden İlhan Bey toplantı sonrası sona kalmıştı.

"Bir şey mi oldu İlhan Bey?"diye sordum. Bana doğru yaklaştı.

"Bozok ve Boztepe'de küçük isyan gruplarının toplandığını duydum Hanzade Korkut."dedi. Kaşlarım çatıldı.

"İsyanları ne içinmiş?"diye sordum hayretle. Derin bir nefes aldı.

"Handan Suna'nın oda hapsinden rahatsızlarmış."

"Zindana atıldıktan sonra handan unvanı ondan alındı. Suna Hatun demelisin."dedim mesafeli bir tonla. Mesafem ona değildi. Suna'yla ilgili duyduğum her şey beni rahatsız ediyordu. Bir zamanlar ona güvendiğim için kendime olan öfkemi üstümden atamıyordum.

"Haklısınız. Ağız alışkanlığı."

"Bu bilgi için teşekkür ederim. Saraya destek gerekirse birliklerimizin hazır olduğunu yazalım. Müge Hanım ve Yaman Han'ın konuyla yakından ilgilendiğine eminim."dedim. Başıyla onayladı ve odadan çıktı. Bu durum canımı sıkmıştı. Suna için hala isyan edecek adamlar olduğu düşüncesi rahatsız ediciydi. Sarayı, unvanı, hazinesi elinden alınmıştı. Buna rağmen onun peşine takılacak bir güruh vardı. Bu konuda en sert karşılığın verilmesi gerektiğini düşünüyordum. Eski bir handan için isyana kalkışan hiç kimse affedilemezdi. Hepsinin başının alınması gerekirdi. Bu konuda han babam ve hanım annemin en iyi şekilde karşılık vereceğine inanıyordum.

Akşam yemeğinden önce odamda günlük raporları incelerken Leman Kalfa yanıma geldi. "Hanzadem, sorgular bizi Bircan Hatun'a ulaştırdı. Bircan Hatun suçu kabul etti."

"Bircan Hatun kim?"diye sordum. Bu ismi hatırlamıyordum bile. Gözümün önüne hiçbir yüz gelmemişti.

"Eski gözdelerinizden. Epeydir sessiz duruyordu."dediğinde gözlerimi devirdim. Eski gözdeler...

"Emin misiniz o olduğundan?"

"Daha güçlü bir aday çıkmadı."

"Ben de göreyim."dedim ve odadan beraber çıktık. Zindanların yolunu tuttuk. Sorgu bölümüne girdim. Bircan Hatun ortadaki tahta koltuğa zincirlenmiş, üstü başı dağılmış, dudağı patlamış halde oturuyordu. Beni görünce yüzüne şeytani bir gülümseme yerleştirdi.

"Nihayet Hanzadem beni görmeye gelebildi."dedi alayla. Kaşlarımı çattım.

"Gözdemin canına kast etmişsin."dedim. Ona doğru yaklaştım. "Haremde can almanın, can almaya teşebbüsün cezasını bilmez misin?"

"Sizden uzak her gün bir köşede soluyor, ölüyordum zaten."dedi öfkeyle. "Önce İdil şimdi Gökben. Bizlerden ne farkları vardı? Biz de sizi onlar kadar memnun ederdik."

"Siz hepiniz benim seçimlerime saygı duymak zorundasınız."dedim sertçe.

Gözlerini arsızca kaldırdı. Artık söyleyeceklerinden çekinecek bir şeyi kalmamıştı. "Buraya çürümek için gelmedik biz. Kenara atılmak için hiç gelmedik. Hepimiz sadece size sunulmak için, size özel olmak için seçilmişken siz o ne olduğu belli olmayan hatunu hareme getirdiniz. Yetmedi tek gecede zadesen ilan ettiniz. Benim neyim eksikti ondan? Ben de sizinle tek gece geçirdim. Diğer tek gecelik hatunların neyi eksikti? Tertemiz evlilikler yapabilirdik! Evlerimizin iffetli kadınları olabilirdik. Ama sizinle geçirdiğimiz tek gece yüzünden haremden ayrılmayı istesek bile anca yaşını başını almış dul adamlara verirler bizi."

"Madem evlenmeye bu kadar meraklıydın, talebini Leman Kalfa'ya iletseydin o sana uygun bir aday bulurdu."dedim.

Sinirle gülmeye başladı. "Evlenmek kimin umurunda? Ben sadece benim gibi size hasret eski gözdeleriniz olduğunu hatırlatmak istedim." Derin bir nefes aldım. Yıllar önceki yalnızlığımı, düştüğüm boşluğu yanlış bir şekilde dindirdiğimi biliyordum. Fakat bu kadar sorun olacağını düşünmemiştim. "Beni öldürün, başka bir gün başka bir eski gözde isyan edecek size. Siz sokaktan hatun toplamaya devam ettikçe hareminizde ne nizam kalacak ne dirlik."dedi ve arkasına yaslandı. Alenen beni tehdit ediyordu.

Leman Kalfa'yla bakıştım. Bir harem isyanı isteyeceğim son şeydi. "Cezasını kesin."dedim ve zindandan çıktım. Odama döndüm. Odamdaki masanın başına geçtim.

Hatunun dediklerini düşünüyordum. Başka gözdelerin isyan edebileceğinden bahsetmişti. Önü alınmazsa daha ciddi şeyler yaşanabilirdi. Bugün Gökben'e saldıranlar yarın İdil'e de saldırırdı. Yıllardır Baş Zadesenim oydu. İkinci bebeğimizi bekliyorduk. Gökben'den daha tehlikedeydi. Hem olaya karışan hatunların konuşması onun gebeliğinden rahatsız olduklarını anlatmıyor muydu? İdil'in muhafızlarını derhal arttırmalıydım.

Gökben'i hareme almanın kısa sürede böyle bir etkiye sebep olacağını düşünmemiştim. Hatun kendi açısından haklıydı belki fakat ben de haklıydım. Gökben'i haremimde istemiştim ve almıştım. Onlar sadece saygı duymak zorundaydı buna. Her kararımda haremdeki her hatunu gezip ne düşündüğünü soracak olsam karar almak mümkün olmazdı. Sıkıntıyla ofladım.

Görüşmeye niyetim olmayan tüm hatunları haremden göndersem ne olurdu? Başkalarıyla çok daha güzel yuvalar kurabileceklerken tüm gençlikleri burada solup gidiyor, bir hiç uğruna ömürlerini tüketiyorlardı. Hemen yarın Leman Kalfa'ya bunu söylesem çok daha büyük bir sorun olurdu emindim. Daha Gökben'in teamüllere aykırı gelişi kabul edilmemişken bir de haremi dağıtma fikri fazla gelirdi. Bazı şeyler tek seferde olmazdı. Yine de evlenmek isteyenlerin dağıtılması için bir hazırlık yapılabilirdi. Böylece sorun çıkarabilecek hatun sayısı azaltılırdı.

Hatun infaz edilip üstünden birkaç gün geçtikten sonra haremde bir durgunluk hakimdi tekrar. İdil bu durgunluktan rahatsız olduğunu söylemişti. Sanki kızlar daha büyük bir şeye hazırlanıyor demişti. Fakat buna kimsenin cesaret edemeyeceğini söyledim. İdil'in muhafızlarını arttırdığım gibi Şevval ve Gökben'in de muhafızlarını arttırmıştım. Şevval'i ziyarete gittiğim bir gün muhafızlar için teşekkür etmişti. Ne olursa olsun evladımın annesi ve zadesenim olduğunu söylemiştim. Hatasını telafi etmenin bir yolu olup olmadığını sorduğunda ise bunu ancak zaman gösterir demiştim.

Birkaç gün sonra muhafızlar Gökben'in geldiğini haber vermişti. İçeri almalarını söyledim. Kolundaki yara hala derindi fakat her gün tedavisi yapılıyordu. Önümde reverans yaptı. "İyi günler Hanzadem."dedi.

"İsmimle seslenebilirsin. Odamda kimse karışamaz buna."dedim gülümseyerek. Ayağa kalktım ve yanına gittim. "Kolun nasıl? Ağrıyor mu hala?"

"Zorlamadığım müddetçe bir sorun yok. Yazı yazamıyorum. Sol elimle yazmaya alıştırıyorum kendimi ben de. Biraz çirkin oluyor ama mecburum. Derslerden geri kalmak istemiyorum."

"Seni öğrenme konusunda istekli görmek güzel."

"Yeni bilgiler edinmeyi seviyorum." Masamın önündeki karşılıklı koltuklara oturduk. "Benim bir isteğim var. Eğer uygunsa kütüphaneye giriş için izin istiyorum. Leman Kalfa bu iznin Baş Zadesen veya senin onayınla olabileceğini söyledi. Baş Zadesen'i bu konuyla rahatsız etmek istemedim."

"Kütüphaneye gidebilirsin tabii ki. Öğrenmek isteyen birini engellemem. İzin belgeni hazırlar veririm. Hangi konular hakkında okumayı düşünüyorsun?"

"Aslında daha çok eski han ve hanımlar ilgimi çekiyor. Kuruluştan bu yana yaşananları merak ediyorum. Her ülkenin tarihinde ilginç olaylar yaşanmıştır. Bizim tarihimizde bulacağım şeyler için heyecanlıyım."dedi gözlerinde merak parıltılarıyla. "Tabii bu sırada ilgimi çeken başka konular olursa o kitapları da ayıracağım. Gün içinde ders, akşam yemeğinden sonra da tarih." Gülümsedi.

"Evet, tarihimizde ilginç olaylar var gerçekten. Senin hangi dönemi ilginç bulacağını merak ediyorum. Okuman bitince konular hakkında sohbet edebiliriz."

"Olur tabii ki." Bir süre etrafına bakındı. "Musiki dersim başlayacak. Ben artık gideyim. Akşam yemeğinden sonra izin belgemi almak için tekrar gelirim."dedi muzip bir gülümsemeyle.

"Uygundur."dedim ve odadan çıktı. Derin bir nefes aldım. Onu görünce kalbimin hızlanışı hoşuma gidiyordu. Nihayet buradaydı. Yanımdaydı.

Akşam yemeğinde İdil'le bugün olanlar hakkında konuştuk. Suçlunun başkası çıkması onu şaşırtmıştı. Beni ise rahatlatmıştı. Şevval'in böyle bir şeye karıştığını düşünmek bile istemiyordum. Tatlı Aydan'ımı nasıl annesiz bırakırdım? Ona bu kötülüğü nasıl yapardım?

"En azından kısa zamanda yakalandı."dedi İdil. Yüzünde katı bir ifade vardı. "Derdi neymiş peki? Bir şey söyledi mi?" Bir an için gerilmiştim. Hatunun zindanda söyledikleri canımı fazla sıkmıştı.

"Kenara atıldığını düşünen hatunlardan biri işte."dedim ve limon şerbetimi yudumladım.

"Üzücü."dedi ve o da gül şerbetini yudumladı. "Hayatına mal oldu yaptığı. Oysa benimle ya da Leman Kalfa'yla konuşsaydı ona harem dışında çok daha güzel bir hayat sağlanabilirdi."

"Öyle."

İdil elini elimin üstüne koydu. Ona döndüm. Az önceki ifadesinden sonra tatlı bir gülümseme yerleştirmişti yüzüne. "Balamir de ben de seninle zaman geçirmeyi çok özledik. Yarın sabah hava güzel olursa çardakta yapalım mı kahvaltımızı?"diye sordu.

"Olur tabii ki. Ben de özledim sizi."

"İstersen bu akşam da yanımıza gelebilirsin."dediğinde aklıma Gökben'le sözleştiğim gelmişti. Fakat İdil'e bunu diyemezdim. Gökben'le başka zaman görüşebilirdik. İdil'i epeydir ziyaret etmemiştim.

"Gelirim."dedim ve gülümsemesi iyice arttı.

Yemekten sonra odama gittim. Üzerimi değiştirdim. İdil'in odasının yolunu tuttum. İçeri girdiğimde yer masasında meyve tabağı duruyordu. Geniş gümüş tepsinin içinde yeşil ve mor üzüm, kırmızı elma, nar ve incir vardı. İdil ise karşımdaydı. Uzun siyah saçlarını dalga dalga beline salmış, gözlerine sürmeler çekmiş, dudaklarını kızartmıştı. Kırmızı elbisesinin içinde çok güzel görünüyordu.

Masanın başına oturduk. Meyvelerimizi yerken sohbetimizi ettik. Gecenin ilerleyen saatlerinde sadece birbirimizle ilgilendik. Ertesi sabah benden önce kalkmıştı. Kahvaltıdan önce hamama gitmek istemişti. Ben de hazırlanmak üzere odama geçtim. Hamamda hızlıca yıkandıktan sonra yeni kıyafetlerimi giydim ve çardakta kahvaltı hazırlanmasını emrettim.

Çardaktaki yerimi aldım. İdil ve Balamir de bir süre sonra geldi. Balamir heyecanlıydı. Güzün son güzel günlerini değerlendirmek lazımdı. "Baba, baba, oyun oynar mıyız?"diye sordu kucağıma zıplayarak.

"Oynarız aslanım. Bakalım kılıcını ne kadar sağlam tutuyorsun." Tombul yanaklarını öptüm. Kıvırcık koyu saçlarını karıştırdım. İdil de yanıma yerleşti.

"Önce yemek yenecek."dedi Balamir'e. Balamir yan bakışlarla annesine bakıyordu.

"Sonra da oyun."dedi pazarlık yapmaya hazır halde. İdil'le aramıza yerleşti. Bir bana yanaşıyor, bir annesine yanaşıyordu. Halinden oldukça memnundu. Kahvaltımız boyunca bize ezberlediği kısa tekerlemeleri, şiirleri okudu. Kahvaltıdan sonra da onunla talim yaptım. Dizlerimin üstünde duruyordum ona uyum sağlayabilmek için. Balamir oldukça keyifliydi. Hele kılıcımı düşürdüğümde kahkahaya boğuluyordu.

Bugün boş günlerimden biriydi. Bu yüzden birlikte geçirdiğimiz zamanı öğlene kadar uzatmıştık. Daha sonra öğlen uykusu için Balamir'i odaya götürdü İdil. Ben de ok talimi yapmak üzere talim bahçesine gittim. Talimler hoşuma gidiyordu. Tabii Ulaş Amcamla olduğu gibi keyif vermiyordu. Onunla olan talimlerimizin yeri ayrıydı. Bana pek çok şey öğretmişti. Onun da benimle buraya gelmesini isterdim. Fakat ordu komutanı olduğu için sarayda kalması gerekiyordu. Nadiren ziyarete gelebiliyordu.

Talimden sonra dinlenmek için odama geçtim. Ellerimi yüzümü yıkadım, kirlerden arındım. Çalışma masamın başına oturdum. Geçen gün çarşıdan aldığım mücevherleri önüme serdim. Rengarenk taşlar parıldarken gözlerimin önünde bir model oluşmaya başladı. Sarı renkli bir zambak. Hoş bir broş olacak şekilde zihnimde iyice oturturken kara kalemle bir kağıda taslağını çizmeye başladım. Taslaktan sonra modele başlayacaktım.

Bir müddet sonra kapım çalındı. Gel sesimle ağalar Gökben Hatun'un geldiğini söyledi. "Gelsin."dedim ve Gökben içeri girdi. Reverans yaptı. Karşımda öylece duruyordu. Geldiğine göre bir isteği olmalıydı. "Bir şey mi oldu?"diye sordum.

Gözlerime bakıyordu. Kaşları hafif çatıktı. "Dün gece senden bir haber bekledim."dedi sonunda.

"Başka işlerim vardı."dedim istifimi bozmadan.

"Madem öyleydi neden bana söz verdin?"

"Günler çuvala girmedi ya."

"Haber verebilirdin."

Hesap soran tavrı hoşuma gitmemişti. "Müsait değildim. Bu kadar basit." Bir şey söylemek üzere ağzını açtı fakat vazgeçti. Bir süre bekledikten sonra konuştu.

"Ben senin boş vakitlerini dolduracağın biri miyim sadece?"diye sordu.

Sabırla derin bir nefes aldım. Ellerimi önümde birleştirdim. İyice arkama yaslandım. "Daha geçen gün beni göremediği için sana saldırmaya karar veren bir hatunun infaz emrini verdim."dedim sakince. "O hatun gibi mi davranacaksın? Bir gece beni göremedin diye isyan bayrağı mı çekeceksin?"

"Hayır. Asla."dedi birden. "Böyle bir amacım yoktu. Olamaz da."

"O halde ne bu halin?" Dudaklarını ısırdı. Nefes alış verişleri hızlandı. "Eğer o hatunlardan farkın olduğunu iddia ediyorsan öyle davran. Burada her şey için her an müsait olamam. Önceliklerim var."

"Baş Zadesen İdil'in senin için ne kadar önemli olduğunu unutmuşum."dedi kırgın bakışlarla. Bir kaşım havalandı.

"İdil elbette benim için önemli. Onunla kaç yılımız geçti. Bana bir evlat verdi. İkinci evladımızı bekliyoruz. Kimse onunla bir olamaz."dediğimde tekrar dudaklarını ısırdı. "Böyle şeylerle uğraşacaksan diğer hatunlardan hiçbir farkın kalmaz Gökben."dedim ve masamın kenarından bir kağıt çıkardım. "Dün sana vereceğimi söylediğim kütüphaneye giriş için izin belgen."diyerek ona uzattım. Yaklaştı ve kağıdı aldı. "Kendini daha faydalı şeylere vermelisin. Çekilebilirsin."dedim. Reverans yaparak odadan çıktı.

Kaşlarım çatık bir müddet oturmaya devam ettim. Dün gece onunla buluşacağımı söylemiş olabilirdim fakat işlerin değişmesi gerekti. Gökben'in gelişiyle İdil'i bir kenara atacak değildim. Evet kalbim Gökben için ayrı atıyordu fakat İdil'in benim için, hanlık için yaptıklarını görmezden gelemezdim. İdil her daim hak ettiği yerde olmalıydı ve buna göre davranılmalıydı. Hanlık aşkla yönetilmezdi. Ancak yönetimde kendini ispatlayan yanımdaki yerini alırdı. Bu da hatunlara benim bahşedebileceğim bir yetenek değildi.

Akşama kadar zambak broşunun taslağını çizmeyle uğraştım. Zarif bir işçilik çıkarmak istiyordum. Bu defa biraz zaman harcamam gerekecekti. Ufak taşlarla çalışacaktım. Hem epeydir yeni bir şey tasarlamamıştım. Benim için de değişiklik olacaktı.

***

Birkaç gün sonra kılıç talimi için talim bahçesine indim. Havalar artık serinlemeye başlıyordu. Bu yüzden üzerime ceket almıştım. Kılıç ustası Sezgin Bey karşımdaydı. Sıkı bir talim yapıyorduk. Ulaş Amcamla yakından tanışıyorlardı. Bu yüzden o da gücünü kullanmaktan çekinmiyordu. Bileğime tüm gücümle asılmam gerekiyordu onunla talim yaparken. "Hanzadem her geçen gün daha çevik bir hal alıyorsunuz. Bedeninizi kullanmayı iyice öğrendiniz."dedi onu geri ittirdiğimde.

"Güçlü olmak zorundayım Sezgin Bey. Savaşlar oturarak kazanılmıyor. Her han ordusunun başında savaşa katılmıştır. Zamanı geldiğinde düşmanlarımın karşısında kendimi göstermek için sıkı çalışmam gerek."

"Mızrak, balta ve hançer çalışmalarını da arttırmalıyız. Savaş anında ne olacağı belli olmaz."dedi ve üzerime atıldı. Kılıç darbesini savuşturdum.

"Doğru diyorsun ustam. Balta talimlerini seviyorum."

"Fakat yeri geldiğinde mızrak ve hançer de çok etkili silahlardır."

"Öyle tabii ki." Kılıçlarımız tekrar peş peşe çarpışmaya başladı. Bir ben onun üstüne gidiyordum bir o benim üstüme geliyordu. Sonunda talim benim kazanmamla bitti.

"Tebrik ederim Hanzadem."dedi Sezgin Bey. İkimiz de nefes nefese kalmıştık. Kılıçları yerine bırakırken saray tarafından bizi izleyen Gökben'i gördüm. Mutfak kapısının önündeydi. Bir müddet bakışınca bu tarafa doğru yürümeye başladı. Önümde durunca reverans yaptı.

"Güzel bir talimdi."dedi reveransını bitirince.

"Teşekkür ederim."

"Eğer çok yorulmadıysanız benimle de talim yapar mısınız?"diye sordu. Sorusu beni bir an şaşırtmıştı. Fakat daha önceden okçuluk kabiliyetlerini gördüğüm birinin kılıç talimi yapmak istemesine fazla şaşırmamam gerekirdi.

"Başka dersin yok mu?"diye sordum.

"Yok. Şu an müsaitim. Diğer dersim ikindi vakti başlıyor."

"O zaman gel bakalım."dedim ve alana geçtik. Talim kılıçlarına yönelmiştim ki,

"Gerçek kılıçlarla olsun."dedi. Ona döndüm. "Talim kılıcı yeni öğrenenler içindir."dedi ve saçlarını arkasında toplamaya başladı. Kolundan çıkardığı bir bez parçasıyla saçlarını sıkıca bağladı. Kılıçları aldım. Birini ona uzattım. Eline aldığı kılıcı tarttı önce. Sağa sola çevirerek bileğini alıştırdı. Sonra saldırı pozisyonu aldı. "Hatun olduğum için hafife alma."dedi gözlerime bakarak. Gülümsedim.

"Tüm gücünle saldır. Bakalım ne durumdasın."dedim. O da güldü ve ilk saldırısını yaptı. Kılıçlarımız birbirine çarparken vuruşlarının cılız olmadığını fark ettim. Çevik hamleleri vardı. Bedenini ani kaçışlar için kullanabiliyordu. Birkaç sert hamleyle onu köşeye sıkıştırdım iyice. "Talim çabuk bitecek galiba."dedim kızdırmak için. Hiçbir ifade vermedi. Kaçacak yeri olmadığını düşünürken birden eğildi ve yerden yuvarlanarak diğer tarafa geçti. "Güzel hamle."

"Her şeyden emin olmamak lazım."dedi kendini açığa alınca. Kılıçların çarpışması devam ettikçe etti. Pes etmeye niyeti yoktu. Yanakları al al olmuştu. Fakat bir yerde savaşın bitmesi gerekiyordu. Fark etmediği bir anda ayağına çelme taktım ve düşeceği sırada yakalayarak arkasına geçtim. Kılıcımı boğazına dayadım.

"Bir hatun için fena değilsin."dedim kulağına doğru.

"Yeri geldiğinde hatunlar da kendini savunmayı bilmeli."dedi. Serbest bıraktım onu. Bana döndü. Nefes nefese kalmıştı. Nefesleri yatışınca, "Geçen gün olanlar için özür dilerim. Fevri davrandım. Senin her zaman müsait olamayacağını unutmamam gerekirdi."

"Sorun değil. Ben unuttum bile olanları."dedim ve kılıcını aldım. Kılıçları yerine bıraktım.

"Ben artık gideyim. Elimi yüzümü yıkayana kadar ders vaktim gelir."dedi ve reverans yaparak uzaklaştı yanımdan.

Kenardan bizi izleyen Sezgin Bey'e baktım. "Ne düşünüyorsun?"diye sordum.

"Temel bilgileri var. Gelişime açık. Saray hatunlarının kılıçlara merakı alışılmış şey olmasa da gelecek vaat edebilir bu konuda."

"Sen onu bir de ok atarken gör."dedim gülümseyerek.

Yıkandıktan sonra odama geçtim. Yemeği odama istedim o akşam. Masamda çizimini tamamladığım zambak broşunun başına geçtim. Artık taşları bir araya getirmeye başlayabilirdim. Sarının değişik tonlarından olan taşları önümde topladım. Taç yapraklarından başladım. Sol baş parmağımdaki yakut yüzük parmaklarımın her hareketiyle oynuyor, mum alevinde cam gibi parlıyordu. Hanım annemin hediyesiydi dedem Kubat Han'ın yakut yüzüğü. O da mücevher sanatına meraklıymış. Sert mizacını böyle bir sanatla biraz da olsa törpülemeye çalıştığını söylerler.

Akşam yemeğim getirildiğinde Leman Kalfa'yı çağırttım. Bir müddet sonra odama geldi. "Gökben Hatun'u bu gece için hazır et kalfa. Yemekten sonra odamda görmek isterim."dedim. Başıyla onayladı. Gökben'i zadesen ilan etmeden önceki gibi bahaneleri yoktu artık. Onlar öyle oyun oynarsa ben de böyle karar alırdım. Ani bir karardı belki fakat isteklerime saygı duyulmamasına tahammülüm yoktu. Bu kararı almaya beni onlar itmişti. Gökben'in varlığını kabul etmek zorundaydılar. Öyle ya da böyle buna alışmaları herkes için daha iyiydi.

***

-Saldırganın bulunması aşamasını nasıl buldunuz? İdil'in bu sürece katılmasını bekler miydiniz? Sizce hatun saldırısında haklı mıydı?

-Korkut'un haremi kaldırmaya yönelik ilk düşüncesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce harem kalmalı mı kalkmalı mı?

-Gökben ve Korkut atışmasında kim haklıydı? Korkut'un İdil için düşünceleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

-Gökben ve Korkut'un kılıç talimi nasıldı? Sizce Gökben yükselebilir mi? Hata yapmamayı öğrenir mi?

Sonraki bölüm Suna'dan olacaktır. Eminim hepimiz çok özlemişizdir 🙂

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top