2.12. Tatsız Meseleler

1415 Senesi - Güz Mevsimi

ASPARGON HANLIĞI

Ecrinok Şehri - Yedi Gürgen Sarayı

Baş Zadesen İdil

O sabah uyandığımda yüzümü yıkadıktan sonra ilk işim tuvalette kendimi kontrol etmek olmuştu. Yüzüme yayılan gülümseme içimi heyecanla doldurmuştu. Bugünle birlikte iki aydır kanamam olmamıştı. Ellerim karnımın üstüne gitti. Emin olmak için iki ay beklemiştim. Şimdi ebe kadını çağırabilirdim kontrol için.

"Esil Hatun, ebe kadını çağır. Tez gelsin."dedim. Esil heyecanla bana döndü.

"Zadesen İdil, yoksa gebe misiniz?"

"Öyle umuyorum. Ebe kadın söyleyecek ne olduğunu."dedim ve Esil heyecanla çıktı. Pencerenin önüne gittim. Arka bahçe bugün daha yeşil gelmişti gözlerime. Güneş daha parlak, gökyüzü daha berraktı benim için. Kalbim heyecanla çarparken doğru olması için yalvarıyordum Ulu Tanrıya.

Odamın kapısı açıldı ve Esil yanında ebe kadınla geldi. Ebe kadın da heyecanlı gözüküyordu. Daha önce başka şüphelerle çağırmıştım ve hepsi boş çıkmıştı. "Umarım bu defa bana güzel haberler verirsin."dedim ve yatağa uzandım. Kontrole başladı. Kalbim her an daha da hızlanıyordu. O güzel haberi duymak benim için çok mühimdi. Uzun zaman olmuştu rahmim bir bebekle taçlanmayalı.

Kontrol bitti ve ebe kadınla bakıştık. "Gebesin Zadesen İdil."dedi neşeyle ve yüzüme muhteşem bir gülüş yayıldı. Gözlerim buğulandı mutluluktan. "Zadener Balamir'e bir kardeş geliyor." Evet, oğluma bir kardeş geliyor. Şimdi kahvaltıya gidip bu haberi Korkut'a verebilirdim.

Güzelce hazırlandım. Korkut'un bana yaptığı zümrüt ve yakuttan küpeleri taktım. Saçlarımı arkamda topuz yaptırdım ve küpelerime uygun bir taç yerleştirdim koyu saçlarımın üstüne. Kahvaltıya indiğimde neşemi tüm hatunlara saçtım. Yüksek masadaki yerime oturdum.

Şevval aşağıdaki masalardaydı uzun zamandır. Neşeli girişimi pek umursamamış gibiydi. Benimle didişmeyi bırakmış kendi işleriyle ilgileniyordu. Nihayet! Korkut onu mektup arşivleme görevinden birkaç ay önce azletmişti. Çoktan yapması gereken bir şeydi.

Korkut'u bekledim bir müddet. Fakat kahvaltı dağılmaya başlayınca gelmeyeceğini anladım. Bazı zamanlar odasına yemeyi tercih ediyordu. Bu sıralar daha sık yapıyordu bunu.

Kahvaltımı hızlıca ettikten sonra odasına gittim. Kurultay toplantısından önce yakalamak istiyordum onu. Kapısının önüne geldiğimde geldiğimi haber verdirdim. Korkut beni kabul edince içeri girdim.

Günler sonra ilk kez yüzüne renk gelmişti Korkut'un. Geçtiğimiz günler yaşadığı solgunluk gitmişti. "Günün aydın olsun Hanzadem."dedim reverans yaparak.

"Sağolasın İdil. Senin de günün aydın olsun. Bir şey mi oldu?"

Gülümsedim. Bir süre yüzüne baktım. "Bir evladımız daha olacak."dedim neşeyle. Korkut bir müddet duyduğunu anlamamış gibi baktı ifadesizce. Sonra yavaşça gülümsedi.

"Bu haberle beni çok mesut ettin İdil."dedi ve elini yanağımda gezdirdi. "Ulu Tanrımız sağlıkla kucağıma almamıza izin versin."dedi ve alnımdan öptü. "Hemen Leman Kalfa'ya haber verelim. Gerekenleri yapsın."

Odanın kapısı tıklandı ve Leman Kalfa içeri girdi. Sanki ondan bahsettiğimizi duymuş gibi denk gelmesi ilginç olmuştu. "Hanzadem istediğiniz-"diye başlamıştı konuşmaya girerken. Fakat birden sustu. "Zadesen İdil."dedi ve beni başıyla selamladı. "Gününüz aydın ve ferah olsun. Hanzademin yanında olduğunuzu söylememişlerdi."

"Leman Kalfa,"dedi Korkut araya girerek, "tez gerekeni yap. Baş Zadesenim gebe. Ayva şerbeti ve lokma tatlısı hazırlat hemen. Harem çalışanlarına altınlar dağıt. Usulünce kutlayalım."

"Emriniz olur. O zaman gün içinde tekrar geleyim yanınıza."dedi ve reverans yapıp odadan çıktı. Korkut'a döndüm sorar gibi.

"Bir şey mi oldu?"

"Yok hayır. Sıradan raporlar hakkında bana bilgi veriyor sadece."dedi ve derin bir nefes aldı. "Kurultay bekler İdil. Ben artık çıkayım. Daha sonra tekrar yanına uğradım." Bir kez daha alnımdan öptü ve odadan çıktık.

Korkut kurultaya doğru giderken ben de arz odasına gittim. Baş Zadesenliğimle birlikte yönetimdeki görevlerim artmıştı. Korkut'un yükünü bayağı hafifletmiştim. Bu iyiydi. Kendimi daha çok geliştiriyordum her sorun çözmemde. Geçen gelen üç hatun meselesiyle yakından ilgilenmiştim. Evlerine erzak yollatmış, kocalarına iş ayarlamıştım. Korkut'un da onayıyla bir tanesine dükkan bile açmıştım. Hatunlar memnun ayrılmıştı yanımdan. Bir müddet sonra belki tekrar çağırırdım yanıma gidişatlarını sormak için.

Bir süre sonra Leman Kalfa da geldi yanıma. Günlük arz kutusunu getirmişti. Oluru olan şeyleri bir kenara, gereksiz talepleri başka bir kenara koyuyordum. Öncelik verilmesi gereken durumları da başka yere ayırıyordum. Böyle böyle halkımızla her an iletişim içinde oluyorduk.

"Hanzademizin canını sıkan mesele geçti galiba."dedim Leman Kalfa'nın yüzünü dikkatle inceleyerek. Gözleri bir an daldıktan sonra dudakları gülümsedi.

"Geçmiş görünüyor Zadesen İdil. Hanzademizin mutluluğu hepimizin mutluluğu." Benden daha çok onun odasıyla ilgileniyordu Leman Kalfa. Hanzademiz onu kendine yakın görüyordu. Leman Kalfa da ona yakındı. Müge Hanım çok başarılı bir seçim yapmıştı onu göndererek. Fakat Leman Kalfa'nın benimle her daim işbirliği içinde olmaması canımı sıkıyordu. Hanzademle ilgili problemleri bilmezsem onu nasıl mutlu edebilirdim?

"Meselenin ne olduğunu anlayabildin mi? Günlerdir neye sıkılıyormuş Hanzademiz?"

Derin bir iç çekti. "Ne olduğunu konuşmadık. Fakat bugün iyi gördüm kendisini. Bu yüzden geçtiğimiz günlerde canını sıkan ne ise artık bir önemi yok benim için."

"Haklısın. Bugün keyfi yerindeydi."dedim ve son arzları okudum. Gereksiz gördüklerimi atması için bir kaseye doldurdum. Önceliklileri ona uzattım. "Şunlar halledildikten sonra diğer meselelere bakmaya çalışalım."dedim ve odadan çıktım.

Harem bahçesine gittim. Kızlar sabahtan kalan lokma ve şerbetleri atıştırıyorlardı. Beni görünce başlarıyla selam verdiler. Tebriklerini ilettiler. Ben de benim için hazırlanan köşeye yerleştim. Meyve tabağı kondu önüme. Meyvelerden yerken Şevval yaklaştı yanıma. Elinde şerbet dolu bardak tutuyordu.

"Tebrik ederim Zadesen İdil."dedi bilmiş bir tonla. "Seneler sonra ikinci çocuğunu bekliyormuşsun. Artık vakti gelmişti." Laf çarpmadan edemiyordu tabii.

"Senelerce Hanzademin kapısında beklemedim en azından."dedim ben de. İkiye böldüğüm kayısının yarısından bir lokma ısırdım.

"Yerinde olsam karnıma sıkı sıkı sarılırdım. Ne de olsa sahip olabileceğin son evlat o olacak."dedi felaket tellalı gibi. Sertçe baktım yüzüne.

"Ne demek istiyorsun? Açık konuş. Bunca zaman sonra beni tehdit etmeye mi cüret ediyorsun yoksa?"

"Hayır elbette. Ben kaderime razı geldim. Evladımla ilgileniyorum. Kızımı Hanzademize yaraşır bir şekilde yetiştirmek için uğraşıyorum. Yakında senin de yapman gereken bu olacak. Sadece evlatlarınla ilgilenmen gerekecek. Tıpkı benim gibi." Boş laflarına gözlerimi devirdim. Benim düşüşümü hevesle bekleyenlerin başında Şevval geliyordu. Lafı dolandırdıkça dolandırması sinirlerimi germişti.

"Çıkar ağzındaki baklayı da rahatla."dedim sakince. Yüzüne alaycı ve zafer dolu bir gülümseme yerleştirdi.

"Baş Zadesen olarak hala duymamış olman beni şaşırttı gerçi. Ama söyleyeyim. Hanzademiz dün gece geç vakitte saraya o hatunla gelmiş."dedi gözlerime bakarak. Kaşlarım çatıldı bir an. Hangi hatun? Kimden bahsediyordu Şevval. Hanzademiz yeni birine mi tutulmuştu yoksa? Kalbim korkuyla çarparken devam etti. "O meşhur hatun artık sarayda."

"Kim, kimden bahsediyorsun?" Sesimin güçlü çıkmasını istemiştim ama olmamıştı.

"Seneler önce Hanzademizi kendine meftun eden Gökben Hatun'dan bahsediyorum."dediğinde beynimden vurulmuşa döndüm. Elimdeki kayısı yere yuvarlandı gitti. Bakışlarım havada asılı kaldı. "Ama çok üzülme. Hanzademizin canını sıkacak bir şey yapmazsan sana ilgi ve alakasını kesmez. Ben hala cezamı çekiyorum." Bir müddet daha bekledi. Söyleyecek bir şey bulamıyordum.

Donuk bir tonla konuştum. "Sen nereden duydun?"

"Harem bununla çalkalanıyor. Dün kızlardan biri görmüş. Hemen yayıldı. Tabii sen yüksek köşelerinden hatunlara kibirle bakmayı bırakıp onlara dostça yaklaşsaydın elbet biri kulağına çoktan fısıldardı." Bu durumda bana akıl verecek son kişiydi Şevval. Ona dostça yaklaşmamın sonucunu görmüştüm. Bu haremde kimse benim dostum olamazdı. "Bak, görüyorsun, yine her şeye rağmen sana haberleri ben getiriyorum. Sen burada kasıla kasıla otururken kızlar arkandan gülüşmeye devam edecekti."dedi ve yerine geri döndü.

Mideme giren sancı, beynime sıçrayan öfke, ellerimin buz kesmesi... Bir an için herkes bana bakıyormuş gibi hissetmiştim. Sakin kalmaya çalışarak kalktım. Ağır adımlarla çıktım harem bahçesinden. Koridor boyunca yürüdüm. Tek kaldığım bir anda dengemi kaybeder gibi olup duvardan destek aldım. Duyduklarım doğru olamazdı. Beni sinirlendirmek için söylemişlerdi. Mümkün değildi. O kızdan yıllardır bahsedilmemişti. Gelmiş olsa bile öylece hareme alınamazdı.

Korkut'un odasına gittim. Daha sabah konuşmuştuk. Böyle bir şey olsa bana derdi. Leman Kalfa'yla onca vakit geçirmiştik. O da bir şey dememişti. Kızların yeni bir oyunuydu bu. Gebeliğimi kıskanıp beni sinirlendirmek istemişlerdi. İçeri alındığımda Korkut masasının başındaydı. Kalın, eski, bordo ciltli bir kitap okuyordu. Beni görünce kitabın arasına bir ip koyup kitabı kapattı.

"Gel İdil. Bir şey mi oldu? Akşam yanına gelecektim."

Önüne kadar yürüdüm. Gözlerine bakıyordum. Geçen haftaya kıyasla oldukça parlaktı bakışları. Olanları düşündükçe aklımı kaybedecek gibi hissediyordum kendimi. "Ben bir şey duydum."dedim sakin kalmaya çalışarak. "Güya Gökben Hatun haremdeymiş. Dün gece sen getirmişsin." Yüzünde hiçbir kas oynamadı. Fakat yüz ifadesi sakindi.

"Doğru duymuşsun."dedi rahatça. Midemin bulandığını hissettim. Boğazıma çıkan acı suyu zor bastırdım. "Sana bu sabah söyleyecektim. Başkasından duymanı istemezdim. Fakat gebelik haberin ikimizi o kadar mutlu etmişken bunu bozmak istemedim."

Duyduklarıma inanamıyordum. Çok normal bir şey gibi doğruluyordu bu bilgiyi. "Müge Hanım'ın haberi var mı bu durumdan?"

"Yakında olacak."

"İzin vereceğini düşünüyor musun?"

"Ondan izin aldım mı sence? Hem bununla neden canını sıkıyorsun İdil? Bu sabah beni çok mesut ettin. Mutluluğumuza gölge düşürmeyelim. Onu da haremdeki diğer kızlarla bir tutabilirsin." Ciddiydi. Söylediği her kelimede ciddiydi.

"Ne olacak şimdi? Odamı da boşaltayım istersen. Onu direkt Baş Zadesen'in yap. Olacaklar belli." Sesim bir anda yükselmişti.

"İdil, lütfen sakinliğini koru. Kimse senin Baş Zadesenliğini elinden alamaz."

"O zaman o kızı keyfini görmek için getirdin. Bunu mu diyorsun?"

"Ne biçim konuşuyorsun sen öyle!"dedi sertçe. "Senin seviyendeki birine bu tür konuşmalar yakışmıyor." Daha ağır şeyler söylemediğim için şanslıydı.

"Yıllarca Suna'nın casusu dediğin ne olduğu belirsiz bir hatunu bu kadar rahatça hareme alabilmene şaşırıyorum. Ne oldu da düşüncelerin değişti hemen?"

"Bunu tartışmamızın anlamı yok."

"Nasıl yok? Bu şehri tek başına yönetmiyorsun. Beni Baş Zadesenin yaptıysan benimle her konuyu paylaşman gerek. Eğer onu hareme alacağını söyleseydin seni bu ağır hatadan yolun başında döndürürdüm fakat o yılan çoktan zehirlemiş seni. Ne desem boş."

"Kararlarıma saygı duymanı beklerdim İdil."

"Sen benim kararlarıma çok saygı duyuyorsun çünkü."

"Duymuyor muyum? Ne zaman seni üzecek bir şey yaptım? Seni her zaman el üstünde tutmadım mı? Onun gelişiyle bunlar değişmeyecek." Alayla güldüm. O kız için hissettiklerine şahit olmamışım gibi davranması anlamsızdı. Olacakları biliyordum. O kızı yavaş yavaş benim yerime koyacaktı. "Ona herhangi bir oda tahsis edilmedi. Acemi kızlarla aynı yerde kalıyor. Özel bir muamele görmeyecek."

"Senin gözünde her zaman bir yeri olacak ama!"dedim hırçın bir tonla. Elimi karnıma götürdüm. O kız yüzünden bir hamileliğim daha problemli geçmeyecekti. "Seni vicdanınla baş başa bırakıyorum Korkut. Umarım bu hatadan en kısa zamanda dönersin ve o kızı gönderirsin. Zaten kabul göreceğini sanmıyorum. Kabul göreceğine inanıyorsan yanılıyorsun."dedim ve reverans yaparak odadan çıktım. Kalbim öfkeden o kadar sert atıyordu ki nefesim bile düzensizleşmişti bu yüzden.

İlk işim Leman Kalfa'nın odasına gitmek oldu. İçeri girdiğimde o da başka kağıtlarla uğraşıyordu. "Bana ne zaman söylenecekti bu haber Leman Kalfa? Gökben Hatun gebe kalıp çocuk doğurduğunda mı?"

Açık kahve gözlerini bana dikti. Kağıtları elinden bıraktı. "Önceki gebeliğinin nasıl geçtiğini hepimiz biliyoruz İdil Hatun. Olabildiğince seni bundan uzak tutmak istedim. Birkaç gün içinde seninle konuşacaktım ama bunca zaman hevesle beklediğin çocuğa sahip olmuşken bunu sana bugün söylemeyi doğru bulmadım."

"Haremde küçük düşmeme sebep oldunuz. İkiniz de!" Sinirle kenardaki sedire oturdum. Başım dönüyor, öfkeden gözlerim kararıyordu. "Birileri dün gece duymuş ve şimdi tüm harem biliyor. Baş Zadesen olarak bir tek benim haberim yok."

"Haklısın. Fakat gece o vakitte seni rahatsız etmek istemedim. Bu sabah söyleyecektim fakat gebelik haberini aldım."

"Yine de söylemeliydin. Gene sinirlerim bozulacaktı ama en azından kızlar karşısında arkamdan iş çevrilmiş konumuna düşmeyecektim." Sinirle başımı ovmaya başladım. "Ayrıca sen nasıl izin verdin buna? Harem teamülleri açık ve net. Şüpheli hatunların hareme alınması yeterince zorken başkasıyla kaçtığı bilinen bir hatunun haremde işi ne? Hanzademiz hanedanın itibarını hiç mi düşünmüyor?"

"Ben dün gece yapabileceğim her şeyi yaptım. Hanzademiz hatunu hareme yerleştirme emri vermişken ve bu konuda katıyken hatunu kapının önüne koyup bugün daha büyük bir krize sebep olamazdım. Konuyu Müge Hanım'a bildiren bir mektup yazdım ve en hızlı ulakla geceden yolladım. Bu gece değilse bile sabaha karşı varmış olur."

"Müge Hanım buna kesinlikle izin vermez. Ancak o engel olabilir."

"Bu konuyu fazla diretmemeni öneriyorum İdil. Gebeliğin daha önemli. Bırak Hanzademiz hevesini alsın. Bunca zaman sadece seninle görüşüyordu. Bunun bozulmasını istemiyorsun ama bazı şeyler kaçınılmazdır. Kimse hiçbir hanzadenin ya da hanın tek kadını olamadı. Ayrıca sen Baş Zadesensin. Bunu unutma. Haremi o hatundan daha iyi biliyorsun. Bir gönül eğlencesinin seni alt etmesine izin verme."

"Buna izin vermeye niyetim yok tabii ki." Fakat içimde kopan fırtınaları nasıl dindireceğimi bilmiyordum. Herkesin karşısında her şeye rağmen güçlü durmalıydım. Şimdi herkes arkamdan gülüyordu. Fakat ben hiçbir şey olmamış gibi yapmalıydım. O hatunun beni etkilemediğini göstermeliydim. Onu bana karşı kullanmalarına izin veremezdim. Üç gün sonra gidecek biri için kendimi rezil etmeyecektim. Bir an önce kendimi toparlamam gerekiyordu. Böyle ufak bir haberle dağılmış görünemezdim.

Biraz Leman Kalfa'nın odasında oturup iyice kendime geldikten sonra odama döndüm. Canım bu duruma çok sıkılmıştı. Ben de Müge Hanım'a bir mektup yazdım. Bu meseleyi halledeceğine güvenim tamdı. Harem teamüllerini hepimize belleten oydu. O hatun bu şartlarda haremde duramazdı. Üç sene önce Suna verseydi bile daha kabul edilirdi. Ama bu şartlar altında imkansızdı.

Peki bunca zaman sonra neden yolu buraya düşmüştü? Bu da Suna'nın bir oyunu muydu yoksa? Fakat Gökben ondan da kaçmıştı. Suna'yla ilgisi olamazdı. Hem Suna aylardır oda hapsindeydi. Başta zindana atılmıştı. Bana kalırsa orada çürümeliydi. Fakat daha sonra cezası oda hapsine dönmüştü. Yaman Han onun gibi birinin canını nasıl hala bağışlayabiliyordu anlamıyordum. Hanlığa verdiği zararı nasıl görmüyordu?

Neyse. Bu benim sorunum değildi şimdilik. Müge Hanım onunla baş etmeyi bilirdi. Benim hayatım şu anda buradaydı. Buradaki sorunlarla ilgilenmeliydim.

O gün benim için durgun geçmişti. Korkut gün içindeki atışmamıza rağmen akşam yanıma uğramış, hediyesini bırakmıştı. Oğlumuzla da benimle de ilgilenmişti bütün akşam. Fakat gece odasına dönmüştü.

Geçtiğimiz günlerde Korkut'un canını sıkan meselenin Gökben olduğunu düşünüyordum. Bir şey olmuştu ve günlerce yüzü asılmıştı. Şimdi ise Gökben'in gelişiyle tüm sıkıntısı silinmişti. Bunu kendime dert etmek istemiyordum ama mümkün olmuyordu. Korkut beni unutacak Gökben'e gidecekti artık. Onu kaybetmeye hazır değildim. Onu kaybedemezdim.

Önümüzdeki günler tahmin ettiğimden daha durgun geçmişti. Harem hatunlarına duruşumla cevabımı vermiştim. Bana yakın olmaya çalışanlar gene etrafıma toplanmıştı. Güç için beni seçen bu kızlara nasıl yakın davranabilirdim ki? Ayrıca burada herkes birbirinin rakibiydi. Samimi dostlukların yeri burası değildi.

O hatun günlerce etrafta görünmemişti. Diğer acemi kızlar harem bahçesine çıktığında aralarında olur kendini gösterir diye düşünmüştüm. Fakat ortalıkta görünmüyordu. Leman Kalfa'ya o hatunu sorduğumda onu sıradan işlere koştuğunu söylemişti. Diğer kızlar kadar detaylı bir eğitim görmeyecekti. Haremdeki yükselişini geciktirebildiği kadar geciktirecekti Leman Kalfa ve bunu duymak hoşuma gitmişti.

Kaç gün geçmişti Müge Hanım'dan bana bir cevap gelmemişti. Acaba Leman Kalfa'ya ve Korkut'a yazmış mıydı? İkisi de bu konuda herhangi bir şey söylememişti. Korkut zaten demezdi ama Leman Kalfa'nın beni gelişmelerden haberdar etmesini beklerdim.

Harem bahçesinde oturduğum bir gün Gökben Hatun'un harem kızlarına meyve tabakları getirdiğini gördüm. Üzerinde acemi kıyafeti bile yoktu. İşkız kıyafeti giymişti. Benim önüme de dolu bir tabak bıraktı. Yüzünde hiçbir ifade yoktu. Kızlar dikkatle bize bakıyordu. Onu aşağılamamı, küçük düşürmemi bekliyorlardı. Ama böyle davranacak biri değildim ben. Sadece elimi karnıma götürdüm ve bebeğimi okşadım. Gözleri bir an karnıma kaysa da hemen toparlandı. Uzaklaştı.

Fakat Şevval benim gibi değildi. Gökben Hatun yanından geçerken ayağını uzatıp yere kapaklanmasına sebep oldu. "Ne yaptığını sanıyorsun hatun?"diye çemkirdi bir de üstüne. "Üstüme yıkılsaydın bir de!" Ayağa fırladı. Kızlar merakla onlara bakıyordu.

Gökben Hatun derin bir nefes alıp dizlerini ovalayarak ayağa kalktı. "Çelme takan sensin!"dedi öfkeyle. Şevval'in yüzüne zafer gülüşü yerleşmişti.

"Hanzade Korkut'un Zadesenine iftira mı atıyorsun?"dedi ona doğru bir adım atarak.

"Herkes gördü olanları!" Gökben de geri adım atacak gibi değildi.

Şevval kızlara döndü. "Kızlar ne gördünüz?"

"Bu hatun neredeyse üstüne düşmek için uğraştı."dedi biri.

"Belki de kasten yaptı."dedi diğeri. Gökben gözleri büyüyerek hatunlara bakakaldı.

Şevval devam etti. "Biraz daha devam edersen zindanı boylarsın hatun! Özür dile ve işine git!"

Gökben'in yüzündeki öfke gözümden kaçmamıştı. Fakat zindana girmeyi göze alacak mıydı birazdan görecektik. "Özür dilerim Zadesen Şevval."dedi ve dudaklarını ısırdı. Tahmin ettiğim gibi yapmamıştı. İşte bu çok ilginçti. Daha kavgacı olacağını düşünmüştüm oysa.

"Tamam, affettim. Gidebilirsin. Yarın sabah odama gel bir dünya iş var. Senin temizliğinin iyi olduğunu söyledi Leman Kalfa. Her yeri baştan aşağı elden geçirirsin."

Gökben bir şey demeden oradan uzaklaştı. Haremde günlerinin rahat geçmeyeceği şimdiden belliydi ve bu bana acımasız bir zevk vermişti. Korkut gerçekten onun üstüne düşmeyecekti. Günler geçmişti ve odasına çağırmamıştı hala. Belki odasına bile gidemeden haremden atılacaktı. Korkut'un direteceği belliydi fakat Müge Hanım da geri adım atmazdı.

***

İki gün sonra Esil'le birlikte Balamir girdi harem bahçesine. Oğlumun hafif topalladığını görünce kaşlarım çatıldı. Yanımıza geldiğinde dizini tutarak oturdu. "Ne oldu?"diye sordum Esil'e.

"Bahçede koşarken çakıllı yolda düştü."dedi üzgünce. "Bir anda bıraktı elimi. Ben yetişene kadar olan oldu."

"Esil Hatun, bu kaçıncı hata!"diye tersledim. Oğluma döndüm. "Nasılsın canım? Canın acıyor mu?"

"İyiyim anneciğim. Geçti. Gökben Hatun öptü, iyileştirdi."diyince gözlerim büyüyerek bakakaldım. Esil'e çevirdim bakışlarımı. Korkar halde yere bakıyordu.

"Nasıl olur bu? O hatunu nasıl oğluma yaklaştırırsın?"

"Küçük göletin başında ördeklere ekmek atıyordu. Zadener Balamir ördekleri görünce heyecanla koşmaya başladı. Ben yetişene kadar düşmüştü bile. O hatun da hemen fark etti ve Zadener Balamir'i teselli etti. Hemen gittim. Zadener Balamir'i aldım."

"Dizini öpecek kadar beklemişsin ama!"

"Hanzademiz de bahçeye inmiş. Olanları görünce o da geldi. Müdahale etmeme izin vermedi. Sonra birlikte götürdük Zadenerimizi hekimbaşına."

"NE?!"diye bağırdım. "O hatun ve Hanzademiz benim oğlumu hekimbaşına mı götürdü?!" Hızla kalktım ayağa. "Nerede o?"diye sordum.

"Acemi koğuşuna gitti."

"Hanzademizle bir şey konuştu mu?" Başını iki yana salladı. "Hanzademiz peşinden gitti mi?"

"Hayır." En azından bunu yapmamıştı.

"Balamir'i bahçeye götür. Dadılara bırak ve o hatunu odama çağır. Bir an önce gelsin!"dedim ve odamın yolunu tuttum. O hatun ne yapmaya çalışıyordu? Oğluma nasıl yaklaşır nasıl dokunurdu? Hala gönderememişlerdi başımızdan! Neden bu kadar uzamıştı bu mesele!

Bir hışımla girdim odama. Bir bardak su doldurdum kendime. Birkaç yudum alıp bardağı masaya bıraktım. Aynanın karşısına geçtim. Öfkeden delirmiş gibi görünüyordum. O hatun beni bu halde görmemeliydi. Uçuşan saçlarımı düzelttim. Kendime çeki düzen verdim. Çalışma masamın başına geçtim. Duruşumu dikleştirdim ve beklemeye başladım.

Kapım tıklandı. Gel sesimle önce Esil sonra Gökben içeri girdi. Esil'e bir baş hareketi yaptım ve bizi yalnız bıraktı. Gökben başını eğerek beni selamladı. Baş Zadesen karşısında nasıl davranması gerektiğini biliyordu. "Beni istemişsiniz Baş Zadesen."

Yorgun görünüyordu. Gözleri kızarmış gibiydi. Onca iş arasında uykuya zaman yoktu herhalde. Acemi koğuşunda da rahat vermiyor olmalıydı kızlar. "Seni sadece bir kez uyaracağım hatun. Oğluma bir daha yaklaşmayacaksın."dedim sert bir şekilde.

"Zadener Balamir yanıbaşımda düşmüşken yardımcı olmamak zalimlik olurdu."dedi sakin bir tonla. Bana kafa tutup inat edeceğini beklerken bu sakinlik sinirlerimi germişti.

"Balamir'le ilgilenen onca hatun varken sana mı düştü? Hanzademizi bahçede görünce gözüne girmek için yaptın belki de? Balamir umurunda bile değildi."

"Çocuklara karşı merhametsiz olacak biri değilim ben Baş Zadesen. Ayrıca iddia ettiğiniz hatunların hiçbiri etrafta yoktu. Zadener Balamir'in ağlamasını duyup başına gittiğimde etrafta yardım isteyecek kimseyi göremedim." Kaşlarım çatıldı birden. Esil başka bir hikaye anlatmıştı bana. "O kadar içli ağlarken bahçede yapayalnız mı bıraksaydım? Ben de teselli etmeye çalıştım. Hanzade Korkut da bu sırada geldi. Ondan kısa bir müddet sonra da beni buraya getiren hatun göründü bahçede." Duyduklarım karşısında şaşkınlıktan donakalmıştım. Esil ilk andan itibaren her şeyin önünde olup bittiğini anlatırken Gökben Hatun'un iddiasına göre oğlum bahçede yapayalnızdı! Esil onu yalnız bırakmış olabilir miydi gerçekten? Bu meseleyi kurcalayacaktım elbet.

"Esil Hatun Balamir'i asla yalnız bırakmaz! Yalanlarını başkasına sakla."dedim. Kaşları çatıldı. Gözleri alevlendi.

"Beni sevmek zorunda değilsiniz Baş Zadesen. Böyle bir beklentim yok. Fakat beni tanımadan beni yalancılıkla suçlamanız hoş değil. Ben ne gördüğümü söyledim. Bir çocuk üzerinden yalana kalkışmam. Neye inanacağınız size kalmış. Zadener Balamir bahçede yalnızdı. Hanzade Korkut'a da sorabilirsiniz. O hatun çok sonra geldi."

"Neyse ne! Bir daha oğlumun yakınına yaklaşmayacaksın! Emrime karşı gelirsen sonuçlarına katlanırsın!"

"Nasıl isterseniz Baş Zadesen."dedi mesafeli bir tonla. Onu buraya çağırmak beni daha çok sinirlendirmişti. Onunla kavga etmeyi daha çok isterdim. "Başka bir emriniz yoksa işimin başına dönmek isterim."

Anlattıkları kafamı fazlasıyla kurcalamıştı. Bu hikayeyi doğrultmak zorundaydım. Madem canımı sıkmıştı ben de onun canını sıkacaktım. "Buraya fazla alışma. Yakında gideceksin. Senin gibi hatunların haremde işi yoktur. Bir yerde yükselmek istiyorsan gönül eğlencelerine bakan meyhanelerde işe başlayabilirsin."dedim alay eder gibi. Onun yüzünde ise hiçbir ifade yoktu. Bu kadar kontrollü olabilmesi beni korkutmuştu. Gözleri beni buldu.

"Hanzademiz hakkımda ne emir verirse kabulümdür."dedi. Ayağa kalktım. Ona doğru yaklaştım. Tam önünde durdum. Geri gitmedi. Mavi gözleri korkusuzdu. O gözlerde yanan bir ateş vardı. Fakat bu ateşi yüzüne yansıtmamayı başarıyordu.

"Sen sadece bir gönül eğlencesinden ibaret olacaksın. Her zaman bir hevestin. Hanzademiz hevesini söndürdüğünde bir daha yüzüne bile bakmayacak."

"Onu bir an bile olsa mesut edebileceksem ne mutlu bana. Ne de olsa hepimiz burada Hanzademizin mutluluğu için bulunuyoruz. Bir gün ben, bir gün sen, bir gün Şevval... Hanzademiz ne zaman kimi isterse o gider odasına."dedi tane tane konuşarak. Cümleleri midemi bulandırmıştı. Gerçek bir aşık asla böyle konuşmazdı. Burada aşkından bulunmadığı belliydi.

"Onu zerre sevmiyorsun değil mi?"dedim soğuk bir tonla. Cevap vermedi. "Ona karşı şu kadarcık bir şey hissetmiyorsun. Aksi halde bu cümleleri kurarken sesin titrer, nefesin kesilirdi. Ha sen, ha Şevval. Amacınız sadece rahat bir yaşam sürmek. Hanzademizin ömürlük yoldaşı olmak umurunuzda değil."

"Ona olan duygularım harem gerçeklerini görmeme engel olmamalı. Siz bunu gayet iyi başarıyorsunuz ve sizi bu konuda takdir ediyorum. Yıllar evvel sizin gibi olabilseydim, sevdiğimi paylaşmaya razı gelebilseydim her şey çok farklı olurdu. Harem düzenine baş kaldırma hatasına bulundum ve cezam yıllarca ona hasret kalmak oldu." Öfkeyle dudaklarımı birbirine bastırdım. Yalancı! Hanzademizi sevmiyordu! Fakat yıllar ona kelimeleri akıllıca seçerek konuşma becerisi kazandırmıştı. Bu inkar edilemezdi.

"İşine dön hatun. Son günlerinde sarayı iyice akla pakla. Arkandan temizliğini konuşsunlar en azından." Bir şey demedi. Başıyla selamını verdi ve odadan çıktı. Bana saygısızlık etmemişti. Etseydi onu falakaya yatırır zindana attırırdım. Günlerdir süren öfkem biraz olsun yatışırdı.

Şimdi diğer meseleyi düşünmeye başlamıştım. Oğlum bahçede ne olmuştu da yalnız kalmıştı. Gökben doğru mu söylüyordu yoksa Esil bir sorumsuzluk daha mı yapmıştı? Bu konuyu ancak akşam yemeğinde konuşabilirdim Korkut'la. O zamana kadar da şimdi ki gerginliğim azalırdı.

Akşam yemeğini Korkut'un odasında yemiştik. Korkut halimi hatırımı sormuş, normal bir şekilde ilgilenmişti benimle. Bu da biraz olsun içimdeki korkuyu azaltıyordu. Yemekten sonra Balamir'le oyun oynadılar. Balamir bir köşede sızınca Korkut'la balkona çıktık. Ecrinok'un güz gecelerinde dışarısı epey hoş oluyordu.

"Balamir'in geçirdiği kazaya üzüldüm."dedim sakince. "Evet çocuk, düşe kalka büyüyecek, yine de korkuyorum daha kötü bir şey olmasından."

Elini belime doladı. Manzarayı izlemeye başladı. "Ben de korkuyorum bundan. Fakat korkularımız yüzünden çocuklarımı saraya hapsetmem yanlış olur."

"Esil'in dikkatsizliklerinden bıktım artık. Gökben Hatun da olmasa oğlumla ilgilenecek kimse yokmuş."dedim sakin kalmaya çalışarak. "Olay olup bittikten sonra meydana çıkmış Esil."

"Doğru."dedi. "Olanları ben de gördüm. Balamir bahçede koşarken düşünce telaşla ona doğru gittim. Gökben Hatun'un o sırada bahçede olması büyük şans. Hemen ilgilendi. Fakat Esil'i ben de göremedim. Balamir'i hekimbaşına götürdüğümüzde hatunu sorguya çektim. Bahçeye çıkmadan aşçıbaşına uğradığını Balamir için tatlı söylerken Balamir'in kaçıp gittiğini söyledi. Olayı sana yansıtmamasını istemiştim sinirlenmemen için ama çoktan öğrenmişsin."dedi ve eli yüzümde gezindi. Saçlarımla oynadı.

"Ben Baş Zadesenim, biliyorsun. Sarayda olup bitenleri bilmezsem ne işe yarar bu?" Demek doğruydu. Esil gerçekten de oğlumun üstünden gözünü ayırmıştı, bir kez daha! Fakat bu hikayede eksik parçalar vardı. Bir şeyler içime sinmiyordu. Esil'in yemek siparişi için aşçıbaşına gitmesine gerek yoktu ki? Ne istese başka işkızlar aracılığıyla iletebilirdi. Hiçbir zaman direkt emir vermesine gerek yoktu. Oğlumun başından ayrılmaması için işini işkızlarla yapması gerektiğini söylemiştim daha önce. Esil beni bu hareketiyle şüpheye düşürmüştü ve bu şüphe giderilene kadar içim rahat etmeyecekti. Bu sıralar ona ayrı dikkat edecektim.

Ertesi sabah odama döndüğümde masamda bir mektup vardı. Müge Hanım'dandı. Hızla açtım ve okumaya başladım.

Baş Zadesen İdil,

Yaşananlar karşısında sakinliğini koruman oradaki konumun için en elzem karar olacaktır. Bu meseleye karışmamanı istiyorum. Bunu bana ve Leman Kalfa'ya bırak. Sen evlatlarınla ilgilen. Gebeliğin için seni tebrik ederim. Bizi çok mutlu ettin. Önemli olan ikinci evladını da sağlıkla kucağına alman. Gelip geçici hatunlar için canını sıkma. Haremde olur böyle şeyler. Önemli olan Hanzademin kalbindeki yerin. Bunu bozabilecek tek kişi sensin. Uysal ol. Hanzademin tersine gitme. Her şey yoluna girecek. Sabırla beklemeni istiyorum sadece.

Aspargon Hanlığının Hanımı

Müge Hanım

Derin bir iç çekmiştim. Bu mesele uzayacaktı. Mektup bunu anlatıyordu. O hatun bir müddet daha buradaydı. Neyse ki göz önünde dolanmıyordu. Leman Kalfa onu meşgul edecek işler buluyordu. Fakat hatunun kendi haline çekilmesi beni tedirgin ediyordu. Hiçbir olaya karışmamış, taşkınlık çıkarmamıştı. Amacı neydi? Bir süre onu da uzaktan takip etmeye karar vermiştim. Bir şeylerin peşindeyse en kısa zamanda bunu çözecek onu sepetlemek için bir sebep bulacaktım.

Günler o hatun hareme gelmemiş gibi normal düzeninde ilerliyordu. Korkut kahvaltıda kendini daha sık gösteriyor, bazı akşamlar benimle kalıyordu. Şevval'i ziyaret ettiğini de duyuyordum fakat sadece Aydan içindi. Şevval'e karşı aylardır buz gibiydi. Bunu görmemek için kör olmak gerekirdi.

Leman Kalfa'ya Müge Hanım'ın bu meselede ne kadar ilerleme kaydettiğini sorduğumda ise mektuplaşmaların hala devam ettiğini söylemişti. Bu da beni tedirgin ediyordu. Müge Hanım bile bu işin önüne geçemezse kimse geçemezdi.

O hatun gitmeliydi. Bir şey bulmak zorundaydım. Ya da bir şey yaratmak... Odasına bir casus mektubu yerleştirmek zor olmazdı. Fakat bu da fazla basit olurdu. Daha gelir gelmez bu kadar belli etmezdi hiçbir casus kendini. Suç ya bana ya Şevval'e kalırdı. Sinirle ofladım. Böyle oyunlara girmek bana yakışmazdı. Korkut'un gözünde değerimi düşürürdü.

Esil'in dediğine göre harem hatunları da hoşlanmamıştı onun varlığından. Çoğu daha Hanzademizin yanına bile gitmemişti. Biz kendimizi Hanzademize saklarken harem kontrolünden bile geçmemiş, ne olduğu belirsiz bir hatun yerimizi alıyor deyip bileniyorlarmış. Belki de harem kızlarına bırakmalıydım bu meseleyi. Böylece benimle de bir süre uğraşmazlardı. Beni onunla yaralamaya çalışmaktansa kendi dertlerine yandıkça o hatuna buradaki günlerini zehir ederlerdi.

***

-İdil'in gebelik haberi hakkında ne düşünüyorsunuz?

-Gökben'in davranışları nasıldı? Kavgacı mı olmalı yoksa şimdilik sakinliğini korumalı mı?

-İdil mesafesini koruyarak iyi mi yaptı yoksa o da Şevval gibi Gökben'e eziyet etmek için uğraşmalı mıydı?

Sonraki bölüm Çiğdem olacaktır. Özlediniz mi? Gerbena'da nasıl bir rüzgar estiriyor acaba?

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top