18. İncelen İp

1412 Senesi - Yaz Mevsimi

ASPARGON HANLIĞI

Ecrinok Şehri - Yedi Gürgen Sarayı

Gökben Hatun

Duyduğum haber karşısında gerçekten afallamıştım. Şaşkınlıkla Korkut'a döndüğümde yüzünde herhangi bir mahcubiyet göremiyordum. Sanki neden ona böyle baktığımı anlamaya çalışıyor gibiydi.

Müge Hanım'ın gösterdiği hatuna döndüğümde yüzünde muzaffer bir ifade vardı. İdil hatun benim şaşkınlığım karşısında keyif almış görünüyordu. Birden burada bulunan hatunlar o kadar gerçeklik kazandı ki Korkut'un her biriyle ayrı münasebeti olduğunu düşünmek midemin kasılmasına sebep oldu.

Bu defa Altınova'da olduğu gibi beni ağlatamayacaktı Müge Hanım. Beni hazırlıksız yakalamıştı ve duygularım yüzüme yansımıştı. Fakat hemen toparlanmalıydım. Bunca insanın önünde ağlamaktansa ya da bozuk bir ifadeyle oturmaktansa dudaklarımı içten ısırır yine gülen bir yüzle otururdum.

Bizim için odalar hazırlanırken bahçede bekledik. Handan Suna Yaman Han'la sohbet ediyordu. Toygar beni gördüğüne sevinmişti. Neşeyle yanıma gelmiş, ok talimi yapmak için ısrar ediyordu. "Görüşmeyeli uzun zaman oldu. Bakalım yeterince çalışmış mısın?"dedi. Diğer hatunlar ise ilgiyle beni izliyordu. Kimdim ve hanedanlığa nasıl bu kadar yakın olmuştum merak içindelerdi. Gereken her şeyi İdil'den dinleyebilirlerdi.

"Hanzadem emreder de ben karşı mı gelirim?"dedim sakince ve ayağa kalktım. Onların yanında oturmaktansa Toygar'la uzak bir köşede ok atmak daha iyi olacaktı. Burada kaldığım her saniye beynim ve kalbim derin bir çatışmaya giriyor ve yüz ifademi kontrol etmekte zorlanıyordum.

Toygar öne ben arkada yürümeye başlamıştık ki, "Ok talimi mi?"diye sordu Prenses Elçin.

"Evet. Gökben hatuna ok atmayı öğretiyorum."dedi Toygar gururla. "Çok becerikli bir hatun ve hemen kavrıyor."

"Ben de katılabilir miyim?"

"Elbette ablacığım."

"Bensiz gidebileceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz."dedi Korkut ve o da katıldı. Keşke şu an gelmeseydi. Biraz da olsa zihnimi toparlamak istiyordum. Ne tepki vermem gerektiğini ne hissetmem gerektiğini bilemiyordum. Handan Suna'nın sürekli bahsettiği harem kaideleri buysa olmaz olsun öyle kaide!

Talim bahçelerine gittik. Okların getirilmesi için emir verdi Korkut. Toygar vücudunu esnetmeye başlamıştı.

"Gökben hatun isyanda bizi kurtardı."dedi Toygar. Elçin hayretle bana baktı. "Abimi esir alan adamı tam gözünden vurdu."derken anlatımına abartı katmış ok atan keskin bir nişancıyı taklit etmişti.

"O zaman okçulukta bayağı iyisin."dedi Elçin bana dönerek. Omuz silktim. "Halam seninle cidden yakından alakadar oluyor demek."

"Üzerine katmayı becerebiliyor olmasam bu kadar alakadar olmazdı."dedim. Sürekli 'Suna'nın Eseri' gibi anılmaktan sıkılmıştım artık. Evet eğitimim için oldukça emek veriyordu fakat ben de derslerime çalışmasam merakımı canlı tutmasam herhangi bir ilerleme kaydedemezdik değil mi?

Onun tek katkısı bana hocalar tutmaktı. Bireysel öğütlerde çok iyi sayılmazdı. Öyle olsaydı harem konusunda beni çok daha iyi hazırlardı ve şu an bu afallamayı yaşamazdım. İdil hatun gibi sakince oturur gülücükler dağıtırdım etrafa.

Bu konuda tek suçlu Handan Suna değildi. Korkut da en az onun kadar suçluydu. Onunla karşılaştığımızdan beri bana olan ilgi ve alakası o kadar başkaydı ki beni bekleyeceğine inanmıştım.

"Kılıçta nasılsın?"diye sordu Elçin ilgiyle.

"Hala öğreniyorum."dedim gülümsemeye çalışarak.

"Bakalım ne kadar öğrenmişsin."dedi ve Korkut'a döndü. "Talim kılıçlarını getirtir misin?" Korkut bu fikri sevmiş olacak ki kılıçları da getirtti. Toygar biraz kızsa da bizi izleyecek olmak onu heyecanlandırmıştı.

İkimiz de kılıçlarımızı aldığımızda gözlerimize bakarak birbirimizi tartıyorduk. "Eğer beni yenebilirsen,"dedi Elçin ve etrafına bakındı, "Korkut'u koruyabileceğine kanaat getireceğim ve ilişkinize destek vereceğim."

"Ne?"dedim bir an hayretle.

"Bir ilişkiniz var değil mi? At yarışında gördüklerim boş şeyler olamaz ve yarış sonundaki o öpücük..." Korkut'a baktı gülümseyerek. Korkut reddetmiyordu. "Haremden olmayan biriyle ilişki kurarak tehlikeli sularda yüzüyorsun kardeşim."dedi sırıtarak. "Fakat bu halini sevdim. Sonsuza kadar annemin himayesinde kalamazdın."

"Peki yenemezsem?"diye sordum. Bana döndü. Gözleri ışıl ışıldı.

"Bir gün boyunca İdil hatuna hizmet edersin."

"Kesinlikle olmaz!"

"O halde kaybetme şansın yok."dedi ve kılıcını havaya kaldırdığı gibi üzerime atıldı. Ben de kılıcı kaldırarak onun hamlesini engelledim. Kenarı keskin olmayan iki metal kılıç kulak çınlatarak çarpıştı. Onu geri ittim.

Tekrar üzerime yürüdü. Yana çekildim. Fakat o da kıvraktı. Hızla uyum sağlayarak bana yöneldi. Tekrar kılıçlarımız vuruştu. Üst üste darbelerle birbirimizi alandan uzaklaştırmaya çalışıyorduk. Bir ben üstüne gidiyordum bir o üstüme geliyordu. Toygar beni tutarken Korkut Elçin'i tutuyordu.

Bir anlığına iki yana ayrıldığımızda sitemle Korkut'a döndüm. "Ne o? İdil'e hizmet etmemden keyif alacaksın galiba?" Korkut güldü. "Bir de Duru'nun ayaklarını yıkayayım istersen? Biricik evladının annesi olacak..." Lafımı çarpmadan geçmedim. Kalbimi ince ince sızlatsa da Korkut'a yansıtmak istemiyordum fakat çok başarılı sayılmazdım. Kıskanılmak hoşuna gitmiş olacak ki gülümsedi.

"Seni o halde görmek eğlenceli olur. Belki buraya gelmek için seni hırslandırır ve hiçbir kuralı dinlemeden benim olursun."

İlk cümlesi beni yeterince hırslandırmıştı gerçekten ve bu defa saldırıya geçen ben oldum. Elçin ustaca kılıcımı savuşturdu ve bana çelme taktı. Sırt üstü yere düştüğümde, "Hadi ama hatun, bu kadar kolay olma."dedi.

"Hadi Gökben, göster gününü."dedi Toygar yüksek sesle. "Ona sıradan bir hatun olmadığını göster." Hızla toparlandım. Elbisemin etekleri kir pas içinde kalmıştı.

Dövüşümüz uzadı da uzadı. Ne o pes ediyordu ne ben. Derken Korkut araya girdi ve dövüşü durdurdu. "Tamam, tamam ikiniz de azimli ve dayanıklı hatunlarsınız. Sizi bırakırsak hiç ok atamayız."

"Sevdiğini koruyorsun demek. Bıraksaydın da benzetseydim."dedi Elçin gülerek. Korkut kılıçlarımızı elimizden aldı. Elçin bana döndü, "Takılıyorum güzelim. Lütfen alınma. Gayet başarılısın."dedi ve elini uzattı. Elini sıkarken, "Kardeşimi, annemin iplerini koparacak bir hatuna teslim ederek ayrılacağım Aspargon'dan."dedi gözlerime bakarak. Toygar biraz bozulmuştu.

"Hadi ok atalım. Bakalım okçulukta da bu kadar iyi misin?"dedi Toygar hemen konuyu değiştirerek. Ona yöneldim. Önce onun ok atışlarını izledim. Sonra ben ok atmaya başladım. Kendince yine beni yönlendirdi. Kolumu daha dik tutmamı, duruşumu sağlamlaştırmamı söylüyordu. Ben de dediklerine harfiyen uyuyordum. Her başarılı atışımda kendini gururlanmış hissediyordu. "Benim öğrettiğim hatun böyle becerikli olur işte."dedi sonunda. "Aferin Gökben hatun. Bir dahaki karşılaşmamızda at üstünde deneyelim."

"Olur hanzadem."dedim önünde reverans yaptım. Korkut ve Elçin kenardan bizi izliyordu. Elçin yavaşça Korkut'a yaklaştı.

"Rakibin var Korkut. Hadi sana kolay gelsin."dedi gülerek. Korkut da gülümsedi.

"Ne rakibi?"dedim.

"Hanzadelerimizin kalbini çalmışsın Gökben. Bilmezlikten mi geliyorsun bir de?"dedi Elçin gülerek. Toygar'a bakıyordu. Toygar büyük bir ciddiyetle ok atışı yapıyordu.

"Küçücük bir çocuk o daha. Beni sevdi sadece. Normalde bize geldiğinde hep mesafeli olurdu."dedim onu savunarak.

"Toygar, halamızı ve halamızın yanında olanları genelde sevmez. Sana olan ilgisi şaşırttı. Ama onu konuşkan bir hale soktuğun kesin."dedi gülümseyerek. Bir süre Toygar'ı izledi. "Ben de küçükken Teoman Bey'e aşıktım mesela." Büyük bir kahkaha attı bu fikirle. "Nadiren görürdüm o yaşlarda ama her gördüğümde kalbim duracak sanırdım. Şimdi düşünüyorum da çocukça hisler her zaman garip oluyor." Çardak tarafındaki eşine baktı. Derin bir çekti. "Gerçek aşk ise bambaşkaymış. Onu gördüğünde anlıyormuşsun başından beri her şeyin seni ona götüren bir yol olduğunu." Bize döndüğünde yüzündeki gülümsemeye yanaklarının pembeliği eklenmişti. Prens Vangelis'i gerçekten seviyordu.

Akşam yemeği için içeri geçildiğini görünce biz de kalabalığa uyum sağladık. Yan yana dizilen sofralara yerleştik. Ben Korkut'un yanındaydım. Sabah ki öfkem geçmişti. Korkut elimi tutarken kendimi sakinleşmiş hissediyordum. Onu bu denli kıskanacağımı tahmin etmemiştim. Fakat bu meseleyi konuşmadan bırakacak değildim. Yemekten sonra baş başa kalma imkanımız olursa bu konuda bir çift lafım olacaktı.

Elçin karşımızdaydı. Eşi Vangelis onun yanındaydı. Oğulları da hemen sol tarafımızda bakıcılarıyla birlikteydi. Daha küçücüktü. Kolları ve bacakları kıpırkıpırdı. Sapsarı saçları vardı. Kışın ikinci ayında doğmuştu. İlgiyle etrafa bakıyor, bebek sesleri çıkartıyordu.

Yemeğe başladığımızda Yaman Han bu tarafa seslendi. "Prens Vangelis." Prens de Elçin de ona döndü. Yaman Han Simir Makos dilinde konuşarak devam etti. "Simir Makos'ta her şey nasıl? Kralınızın sıhhati yerinde mi? Hasta olduğunu duymuştum." Vangelis gülümsedi.

"Kralımızın sağlığı yerinde. Bunlar düşmanlarımızın uydurduğu yalanlar. Kral iki gün odasından çıkmayagörsün hemen ölüm dedikoduları başlar."

"Böyle bir dönemde saraydan uzağa gitmen riskli değil mi? Dedikodular ortada ve sen babanı orada bırakıp geziyorsun."

"Yanlışınız var büyük Han. Ben gezmiyorum. Pazar araştırması yapıyorum." Prens ve Han birbirine ilgiyle baktı. Sonra prensin gözleri Korkut'a döndü. "Hanzade Korkut ticarete meyilli biri. Akyel'de Ayaz Bey'le yaptığımız istişareler bunu gösterdi. Ayaz Bey Simir Makos ve Akyel arasında güzel bağlantılar kurmak istiyor. Sonra ürünleri diğer illere dağıtmak istiyor." Korkut başıyla onayladı. Yaman Han yine araya girdi.

"Han ve Kral dururken çocuklar mı anlaşıyor yani?"dedi. Bir an endişeyle ona döndüm. Müge Hanım da tedirgince ona bakıyordu.

"Sonuçta ikisi de kendi ülkesinin geleceği öyle değil mi?"dedi Müge Hanım gülümseyerek. "Kendi aralarında küçük bir ticaretin iki ülkeye de faydası var."

"Biz de öyle düşündük."dedi Vangelis beni göstererek. "Gökben hatun Ayaz Bey'le iletişim kurduğunda bu fikirlerle gelmişti. Hanzadeyi yakından tanıdığını söylemiş bu fikri onun da kabul edeceğini garanti etmişti. Simir Makoslu tüccarlarımın bir kısmıyla da bizzat görüşmüş." Korkut'a döndü. "Gökben hatunun dediği gibi oldu ve Hanzade Korkut bu ticarete sıcak baktı." Bu defa şaşkınlıkla bize bakan sadece Müge Hanım değildi. Yaman Han ve Handan Suna da bu şekilde bakıyordu. Yaman Han'ın bakışları hayranlığa dönerken Handan Suna'nın bakışlarından ne çıkarmam gerektiğini kestiremiyordum.

"Demek bu gök gözlü kız Simir Makos'la aramızda barışçıl bir ticaretin ilk adımlarını attı."dedi Yaman Han tatmin olmuş bir ifadeyle. Gülümsedim.

"Simir Makos dilini de biliyor olmalısın o zaman? Yoksa Ayaz Bey mi tercümanlık yaptı bunları iletirken?"dedi Müge Hanım Aspargon diliyle. Yavaşça ona döndüm.

"Elbette Simir Makos dilini biliyorum. Sadece dilini değil ticari kaynaklarını, şehirlerini, hangi yollar üzerinden daha mantıklı bir anlaşma yapılabileceğini de biliyorum Müge Hanım. Dilini bilmediğim bir ülkeyle neden anlaşmaya çalışayım. Bu devirde tercümanlara ne kadar güvenebiliriz? Kendi çıkarını düşünen o kadar kişi var ki anlaşmaları kendilerine göre şekillendirebiliyorlar. Bense anlaşmamı bizzat kendim yapmayı tercih ederim." Simir Makos dilinde yanıtladım onu.

Vangelis ve Elçin bana hayranlıkla bakıyordu. Handan Suna'nın kaşları yavaş yavaş çatılmaya başlamıştı. Onun kontrolü dışında davranmam onu rahatsız etmiş olmalıydı. İlk defa onun yardımı olmadan kendimi öne çıkarmıştım. Aramızdaki bağ yavaş yavaş gevşiyordu, incelen bir ip gibi ondan kopmaya başladığımı hissediyordum.

Şimdi ise onun gölgesinden sıyrılarak Gökben olarak bir başarıya imza atmıştım. Belki hanzademin yanına kalıcı olarak gelememiştim fakat artık ismimi Simir Makos prensi bile biliyordu. Elbet hanzademle kavuşmam da yakındı. Buraya geldiğimde yapacağım ilk iş ise tüm hatunları göndermek olacaktı.

"Belki de seni yanıma danışman olarak almalıyım."dedi Müge Hanım yine Aspargon dilinde. "Belli ki becerilerini küçümsemişim. Senin gibi akıllı insanlar sarayda olmalı." Araya Korkut girdi.

"Ben de böyle düşünüyorum. Gökben gibi akıllı insanlar sarayda olmalı. Mesela Yedi Gürgen Sarayı bunun için oldukça uygun olur." Birden bunu söylemesi masada gülle etkisi yaratmıştı.

"Her şeyin bir yeri ve zamanı vardır."diyerek Handan Suna müdahale etti bu gerginliğe. "Bana bağlı bir hatun için benden bağımsız kararlar almanız yersiz. Unutmayın ki ben uygun görmedikçe Gökben hiçbir yere gidemez." Gözlerim öfkeyle ona döndü. Fakat o bize gülümsüyordu. Yine yapmıştı yapacağını.

"Aspargon Hanlığı'nın Han'ı emrederse de mi olmaz?"dedi Yaman Han imayla. Gözlerim umutla Yaman Han'a döndü. Handan Suna'nın buna verecek cevabını çok merak ediyordum doğrusu. Gerçi daha önce de ona karşı gelmiş biriydi. Yine gelebilirdi.

"Elbette Han'ıma karşı gelecek değilim. Gökben'in benim için kıymetini biliyorsun. Onu öylece bir yere bırakmaya gönlüm razı değil. Eğer hükmün bu şekildeyse bir şey diyemem." Yine kıvırmıştı bir şekilde. Yaman Han aldığı cevaptan memnun gülümsüyordu.

"Güzel kardeşimin gönlünün razı olmadığı şeye emir vermeye benim de gönlüm razı olmaz."dedi. İki kardeş birbirine gülümserken bu defa keyfi kaçanlar arasında ben, Korkut ve Müge Hanım vardı.

"Bu hanlık sevenlerin arasına girmeye çok meraklı."dedi Elçin sertçe. Yaman Han ve Müge Hanım ona döndü. "Ulu Tanrıma şükürler olsun ki Simir Makos'la çıkar ilişkin varmış."dedi Yaman Han'a gözlerinden ateş saçarak. Öfkeyle soludu. "İyi hoş, olmasa da kaçıp gideceğimi adın gibi biliyordun." Yaman Han mahcup bir şekilde gülümsedi. Vangelis Elçin'in elini tuttu sakinleştirmek istercesine.

"Babanla böyle konuşmamalısın."dedi kendi dilinde. Elçin elini kaçırdı. Masadan kalktı. Oğlu Tassos'u bakıcının kucağından aldı ve salonu terk etti. Vangelis de peşinden gitti. Onların hikayesini iyice merak etmiştim. Birbirlerine aşık oldukları kesindi. Fakat anladığım kadarıyla evlilikleri kolay olmamıştı.

Yemekten sonra odalarımıza çekildik. Handan Suna sabah kahvaltıdan sonra döneceğimizi açıkladı. Birkaç gün kalacağımızı sanırken bu haber canımı sıkmıştı. Kapımız tıklandığında Handan Suna "Gel."diye seslendi. İçeri Leman Kalfa girdi. Gözleri bendeydi.

"Akşamınız ferah olsun Handan Suna. Hanzademiz Gökben hatunu görmek istiyor." Bir an heyecanlandım ve kapıya doğru hamle ettim. Fakat Handan Suna elini önüme koyarak beni durdurdu. Leman Kalfa'ya döndü.

"Ne sıfatla?"diye sordu sertçe. "Gökben benim yardımcım. Hanzade Korkut'un hareminden bir hatun değil. Oradan bakınca hanzade için oynaş toplayan biri gibi mi görünüyorum kalfa?" Yanaklarım utançla kıpkırmızı oldu.

"Hanzademize ne diyeyim?" Leman Kalfa istifini bozmamıştı konuşurken. Handan Suna'nın bu hallerine alışkın olmalıydı.

"Aynen bunu diyebilirsin. Gökben yol üstündeki hanlarda çalışan bir gönül eğlencesi değil." Leman Kalfa odadan çıktığında Handan Suna'ya döndüm. O da bana bakıyordu. "Yoksa öyle miydin? Ben olmasam koşa koşa hanzadenin yatağına mı gidecektin?"diye sordu. Bana yaptığı yakıştırmayla boğazım düğümlendi.

"Onunla aramızda geçecek şeyler sizi hiç ilgilendirmez."dedim. "Benim bedenim, benim kararım!" Hızla yanıma geldi. Kolumdan yakaladı.

"Müge Hanım da buradayken git gir Korkut'un yatağına. Sonra günü gelip seni hareme aldırdığımda Müge'nin emriyle 3 aylık tecrite alınarak adını iyice küçült. Kendini şüpheli tanıtan hatunlar gibi kenarda bekle acaba hamile misin diye? Üç ay boyunca kanaman olduğunda diğer hatunların yanına alsınlar seni." Gözlerini büyüterek söylemişti bunları. "Hareme girişi böyle olan bir hatun hanımlığa yürüdüğünde bu geçmiş yüzüne vurulmaz mı sanıyorsun? Şüpheli bir hatunu hangi halk kendine hanım eder bu devirde?"

"Korkut böyle bir şey olmasına asla izin vermez! Ayrıca halk kendi işine baksın! Hanımlarının münasebetleri onları ilgilendirmez!"

"Müge Hanım'ı hafife mi alıyorsun? Korkut'a mı güveniyorsun seni koruyacağı konusunda? Önce kendi zırhın olmalı küçük hatun!"

Bana sadece bir et parçası olarak bakıyordu. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Buna kim karışabilirdi ki? Az önce de dediğim gibi benim bedenim benim kararım. Kimse beni seçimlerim yüzünden yargılayamaz. Kimseye bu konuda hesap verecek değildim.

Cevap vermeye hazırlanırken kapılar açıldı. İçeri Korkut girdi hızla. Yüzünde katı bir ifade vardı. Handan Suna beni bırakıp Korkut'a döndü. Tam yüzüne o geniş gülüşünü yerleştirmişti ki Korkut,

"Gökben'e böyle bir yakıştırmayı nasıl uygun görürsün hala?"diye sordu sertçe.

"Ona böyle bir yakıştırmayı uygun gören sensin ki herkesin içinde onu küçük düşürecek bir istekte bulunuyorsun."diye yanıtladı onu. Gülümsemesi yarımdı. Korkut ise iyice gerilmişti. "Korkut'um,"dedi usulca. Ona doğru yaklaştı. "İkiniz de gençsiniz. İkinizin de kanı kaynıyor. Bunu anlıyorum. Fakat hareminde olmayan bir hatunu bu şekilde yanına çağırırsan ne anlaşılacağını sen de ben de Gökben de biliyor. İsterseniz bütün gece birbirinize dokunmayın. Ertesi sabah herkesin ne düşüneceği belli."

"Kimin ne düşüneceği umurumda değil."dedi Korkut da ona bir adım yaklaşarak. "Artık Altınova'daki acemi çocuk değilim. Ecrinok'un veliaht hanzadesiyim. Konumum hakkında raporlar almışsındır. Kısa sürede kendimi ispatladım. Yoksa bana itimadın yok mu? Gökben'i koruyamayacağımı mı düşünüyorsun?"

"Uzaklarla bağlantı kurana kadar önce çevre illeri kendine bağla."

"Akyel'le yapılan anlaşmalar Gökben sayesinde oldu. Bu da ikimizin ne kadar uyumlu olduğunun kanıtı değil mi? Daha ne istiyorsun?"

"Güzde çıkacağınız seferden bir dönün de, sonra bakarız." Korkut'un kaşları çatıldı. "Evet seferden haberim var. Artena toprakları üzerinde Hasbükan'la birleşerek adil bir pay edinmeye çalışıyoruz. Han baban benimle de konuştu bu fikri. Ashan topraklarını Gerbena zulmünden kurtarabilmek için Artena'dan Ashan'a direkt sınır sahibi olmamız gerek. Tabii zulüm bahane. Biz topraklarımızı genişletmek istiyoruz. Zavallı Ashan halkı da yıllardır bizden medet umuyor."

"Siyasetle bu kadar alakalı olduğunuza göre neden siz de bizimle savaşa katılmıyorsunuz?" Korkut'un ses tonu son derece resmiydi şimdi.

"Kadınların siyasette rol almasına karşı olmadığını sanıyordum."dedi Handan Suna. "Eğer karşıysan kendine çok yanlış bir hatunu istiyorsun. En iyisi git Duru hatunu hanım et kendine. Hazır çocuğunu taşıyor."

"Kimi hanım edeceğime zamanı geldiğinde ben karar veririm." Bir anda ortam gerilmişti. Korkut'u hiç bu kadar öfkeli görmemiştim. Handan Suna ise çok sevdiği yeğenine karşı ilk defa bu kadar sertti.

"Sevgili anneciğim,"diyerek Burçin araya girdi, "bir an için çok sevdiğin yeğeninden artık hoşlanmadığını düşünmeye başladım. Kardeşimin ölümünü ondan mı biliyorsun yoksa?"diye sorduğunda hepimiz şaşkınlıkla ona döndük.

"Sen ne dediğini bilmiyorsun Burçin!"diye tısladı Handan Suna.

"Öyle mi? Aylar önce yağlayıp balladığın yeğenini itham etmeye başladığına göre bütün çıkarın bitmiş olmalı. Gökben'i verip gönlünü hoş tutmana da gerek kalmadı." İmalı imalı konuşmaya devam etti. "Koral öldüğüne göre artık ona yakın davranmana gerek yok demek. Oğlunu saraydan çıkarmana yetmedi kurduğun yakınlık. Ben Korkut'un yerinde olsam tam olarak böyle anlardım tavırlarından." Gözleri Korkut'u buldu. Korkut'un yüz ifadesi afallamıştı. Gözlerinde hayal kırıklığını görebiliyordum.

"Tabii ki böyle bir şey yok."diye itiraz etti Handan Suna. Ses tonu hızla yumuşadı. Korkut'a döndü. "Korkut'um sen benim her zaman kıymetlimdin ve hep öyle olacaksın."dedi ona doğru yaklaşarak. Fakat Korkut geri adım attı.

"Sizi oyunlarınızla baş başa bırakıyorum Handan Suna. Fakat şunu bilin ki seferden sonra bana ait olanı almaya geleceğim. Kararınız umurumda olmayacak."dedi ve fırtına gibi çıktı odadan.

Handan Suna hızla Burçin'e döndü. "Ne yapmaya çalışıyorsun sen?"

"Asıl sen ne yapmaya çalışıyorsun? Sence de Gökben'i teslim etme zamanın gelmedi mi?" Burçin de sesini yükseltmişti. Geri adım atacak biri değildi Burçin.

"Buna ben karar veririm. Zamanı değil diyorsam değildir." Burçin alayla gözlerini devirdi. Hızla arkasına döndü. Kendini sakinleştirmek istediğini görebiliyordum. Bazı şeyleri benim yanımda dile getirmek istemiyordu. Fakat öfkesini dizginleyemedi ve patladı.

"Kaybettin işte!"diyerek Handan Suna'ya döndü. "Kabul et bunu. Yiğit dayım öldüğü gün kaybettin. Bitti. Yeter. Geleceğimizi düşünmek zorundayız. Benim için nasıl adımlar atıyorsun söyler misin? Kiminle evleneceğimi seçtin mi? Ömrünün kalan günlerini nasıl geçireceksin? Aspargon düşmanı gibi görülmeye başlayacaksın bu hırsınla. O zaman senin yüzünden ben de itham edileceğim." Handan Suna'ya doğru bir adım attı. Mavi gözlerini Handan Suna'nınkilere dikti. "Sana şu kadarını söyleyeyim, senin yüzünden ateşe girmeye hiç niyetim yok! Bunu bil Handan Suna!"dedi ve yan odaya doğru yöneldi. Kapıyı çarparak kapattı.

Handan Suna öylece kalmıştı ayakta. Koral öldüğünden beri toparlanamadığını düşünüyordum. Bu acı onu çok daha dengesiz bir hale getirmişti ve bu yüzden hata yapmaya meyilli olmuştu. Bunu aşmadan adım atmamalıydı. Burçin haklıydı. Kendisini Aspargon düşmanı gibi gösterecekti bu gidişle. O zaman sadece Burçin değil ben de yanacaktım. Korkut'la olan geleceğim onun yüzünden tehlikeye girecekti. Bunu göremiyor muydu?

***

Bölümü beğendiyseniz oy vermeyi unutmayın :)

-Gökben bu bölüm sanki biraz değişti mi? Potansiyel var mı? Ne dersiniz?

-Peki Korkut ve Suna atışması? Burçin'in tavrı? Neler olacak böyle?

-Korkut seferden sonra dediğini yapıp Gökben'i alabilir mi?

Sonraki bölüm Korkut'tan. Pazartesi günü görüşürüz.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top