17. Hasbihaller ve İstişareler
1412 Senesi - Yaz Mevsimi
ASPARGON HANLIĞI
Ecrinok Şehri - Yedi Gürgen Sarayı
Müge Hanım
Yaz bu hanlığa yakışıyordu. Ecrinok ise yazın en güzel durduğu vilayetti. Fakat yazın sonuna gelmiştik ve önümüzdeki haftalarda güzü karşılayacaktık.
Buraya çok güzel duygularla gelmiştim. Oğlum bir evlat bekliyordu. Veliahtlığı kuvvetlenmişti. Her şey istediğim gibi ilerliyordu. Evet şu Gökben'in mektubu canımı sıkmıştı ama ne demişler gözden uzak olan gönülden ırak olur. İstediğini yazsın. Hanzadem hayatına devam ediyordu.
Arabamız durup seyisler inmem için merdiveni koyduğunda bir süre içeride bekledim. Toygar ise çoktan inip koşmaya başlamıştı.
Hayatımızın dönüm noktası olan bu saraya 1398 yılında Mete'nin ölümünden birkaç ay sonra gelmiştik. 6 senemiz burada geçmişti. Gelişimizden iki sene sonra Toygar'ı burada kucağıma almıştım. Sakin başlayan fakat her geçen yıl bir öncekini aratan kaoslarla burayı idare etmeyi başarmıştık ve 1404'te Kubat Han'ın vefatıyla uzun zamandır hakkımız olan Altınova'ya gitmiştik. Şimdi; hayatımızı değiştiren bu sarayda Hanım olarak bulunuyordum.
Yaman Ecrinok sınırına geldiğimizde arabadan inmiş atıyla devam etmişti. Ulaş da ona eşlik etmişti. Çoktan varmışlardı. İndiğimde bahçede Korkut'la konuşuyorlardı. Toygar ise dikkatle onları dinliyordu. Ben de emin adımlarla o tarafa gittim. Korkut beni görünce gülümsedi ve yanıma geldi. "Hoş geldin hanım annem."dedi. Güzelce sarıldık. Kokusunu çektim içime. Kor parçam benim.
"Hoş buldum oğlum." Gözlerim biraz geride bekleyen Duru hatuna kaydı. Sarı saçlarını arkasında toplamıştı. Beyaz üstüne açık mavi işlemelerle süslü bir elbise giymişti. Üzerine de ince bir pelerin almıştı. Başında açık mavi çiçekli bir taç vardı. Yüzü gibi Duru'ydu hatun. Akıllıydı. Gülümseyerek bakıyordu bana.
O tarafa doğru yürüdüm. Hatun saygıyla eğildi. Elimle kalkmasını işaret ettim. "Tebrik ederim Duru hatun."dedim. "Oğlumu mesut ettin, bizi de mesut ettin."
"Benim görevim bu Hanımım."dedi. İçeri girdik. Hatunla biraz hasbihal ettik. Sarayda olan bitenle ilgili onun gözlemlerini dinlemek istediğimi söyledim. Akşam yemeğinden sonra odama gelmesini emrettim.
Haremin önünden geçerken bütün hatunlar kapının önünde sıralandı. İdil de onların arasındaydı. Saygıyla eğiliyordu. Oğlumun ilk evladının İdil'den olmasını istediğim doğruydu. Fakat ilk evladı kimin verdiğinin önemi yoktu bu hanlıkta. Hanım kimse onun evladı veliaht olurdu. Elbette onu tek seferde silecek değildim. O da oğluma evlatlar verebilirdi. Onunla uzun bir geleceğimiz olacaktı. Onu bunun için yetiştirmiştim. Yanına yaklaştım.
"Zadesen İdil, seni masamızda görmek isterim." Başıyla onaylarken dudaklarında kendinden emin bir gülümseme vardı.
Karşılama salonuna geçtik. Yaman baş koltukta, Korkut onun yanındaydı. Toygar ise Korkut'un diğer yanında Ulaş'la oturuyordu. Ben Yaman'ın yanına geçmiştim. İdil de benim yanımdaydı. Ondan kolay vazgeçmeyecektim. Fakat her şey ona bağlıydı. Konumunu yükseltemezse ben bir şey yapamazdım.
Yemekten sonra "Bizim baba oğul konuşacaklarımız var."dedi Yaman ve ayağa kalktı. Onların kalkışıyla diğer hatunlar da ayağa fırladı. Karşılama salonundan çıktılar. Korkut'un özel odasına geçtiler. Toygar da dışarı çıkmak istediğini söyleyince Ulaş'la bahçede gezmelerini söyledim. Biz de İdil'le kaldık. Diğer hatunlar ilgiyle bizi izliyordu. Duru'nun dikkatle bize baktığını görebiliyordum.
"Söyle bakalım İdil, burada günlerin nasıl geçiyor?"
"Çok güzel geçiyor Hanımım. Her şey yolunda."
"Benim için her şey yolunda evet. Senin için?"diye sordum. Duru konusunda nabzını ölçmeliydim. En son isteyeceğim şey oğlumun evladının başına bir iş gelmesiydi.
"Benim için de her şey yolunda. Hanzademin ilgisi üzerimde. Beni bundan daha mutlu edecek bir şey yok."
"Olmalı İdil hatun."dedim sakince. "Seni bundan daha mutlu edecek bir şey olmalı. Gebe kalmalısın. İtibarını yükseltecek dostluklar kurmalısın. Korkut'un sevdasına güvenme o kadar. Oğlum da olsa erkek sonuçta. Sen güçlü bir kadın olarak hamlelerini akıllıca yapmalısın." Bir süre duraksadım. Biraz daha azalttım sesimi. "Duru'nun ünvanını doğuma kadar geciktirdim. Doğurduktan sonra zadesenlik ünvanını vermek zorundayım. Biliyorsun, ya hanzadenin kalbine girersen ya da ona evlat verirsen zadesen olabilirsin. Senin tek özelliğin Korkut'un neredeyse tek tercihi olmandı. Onu da kaybedersen zadesenliği de kaybedersin." Koyu gözlerinde tedirginlik göremiyordum. Korkut'un ilgisinin sürekli kendisinde olacağına çok güveniyor olmalıydı.
"Kaideleri biliyorum Hanımım. Bizzat sizden öğrendim hepsini. Ben Ulu Tanrıma güveniyorum." Gözlerimi devirdim. Bu iş sadece böyle olmazdı. "Duru hatunun gebeliği açıkladığından beri hanzademiz onunla odasında görüşmedi. Sadece hediyesini verdi. Fakat benimle görüşmeye devam ediyor."
Alayla güldüm. "Seni ayakta tutacak olan hanzaden ya da hanın değil, oğullarındır hatun. Bu hanlıkta oğul sahibi değilsen kimse seni hanım etmez. Dua et de Duru oğul doğurmasın. Yoksa tahtta senden öne geçebilir." Suratı asılır gibi oldu.
"Unutmayalım ki Hanımım, Hanzade Mete 31 sene veliaht hanzade olarak yaşadı. Gelin görün ki kader Yaman Han için yazılmıştı."dediğinde gözlerimi kaçırdım. Duru hatunun masasında durdu gözlerim.
"Haklısın." Gül şerbetimi yudumladım. "Sen yine de işini kış tut yaz çıkarsa bahtına."dedim sakince. O da masadaki kuruyemişlerden atıştırdı.
Gece odama çekildiğimde Yaman henüz gelmemişti. Hala Korkut'un yanındaydı. Savaş planları hakkında konuşuyor olmalılardı. Yaman Korkut'u yanına götürmek istiyordu. Bana kalsa önce burada tecrübe kazanmalıydı fakat onun gözünde oğlumuz koca adam olmuştu.
İşkızlarım Sena ve Gülçin'in yardımıyla kıyafetimi değiştirdim. Sena şimdiden Ecrinok erkekleri hakkında konuşmaya başlamıştı. Gülçin ise hala bu konularda oldukça toydu. "Sizce Ecriniddinlerden birini ayarlayabilir miyim?"diye sordu Sena çapkınca. "Veya Recaizadelerin genç ve bekar oğlu Eren Bey... Hanzademizin kurultayındaymış. Her gün buraya gelecek."
"Benim başımı ağrıtmadığın müddetçe kiminle ne yaptığınla ilgilenmiyorum Senacığım."dedim gülerek. "Ecriniddinlere çok bulaşma yine de... Hiç güvenmiyorum onlara. Casusları her yerde ve senin benim işkızım olduğunu öğrenmeleri zor olmaz." Kaşlarını çattı.
"Peki Hanımım. Ecriniddinler yok." Bir süre durdu. Muzipçe gülümseyerek, "O zaman Eren Bey."dedi. Gülçin'e döndü. "Kız sana da bulalım birini artık. Yaşın geldi de geçiyor."
"Nasıl olur ki öyle?"dedi Gülçin. Güldüm.
"Siz bir gün başımı yakarsanız ikinizi de falakaya yatırırım."dedim. Sonra Asya geldi yanımıza. Duru'yu çağırmasını söyledim. İpek geceliğimi giymiştim. Saçlarımı omuzuma sarkıttım. Gülçin saçlarımı taradı, Sena da kalınca ördü. Onları gönderdiğimde Duru hatun geldi. Koltuğumda rahatça oturuyordum.
"Gel kızım."dedim sakince. Yaklaştı. Tekrar reverans yaptı. Yerdeki minderi işaret ettim. "Otur." Yavaşça çöktü. "Bulantıların başladı mı?"
"Bazen bulantım oluyor. Sık değil."
"Güzel. Umarım gebeliğin rahat geçer. Bu sırada dikkat etmen gereken bir sürü şey var. Leman Kalfa seninle uzun uzun konuşmuştur. Yediğine içtiğine, oturduğun yattığın yere, giydiğin kıyafete her şeye dikkat edeceksin." Başıyla onayladı. "Ve diğer hatunlara."diyerek uyardım onu. "Sana tam koruma verdim. Fakat benim de yetersiz kaldığım anlar olabilir. Senin en güvendiklerine ben müdahale edemem. Gözünü açık tutmak senin işin."
İlk gebeliğimde yaşadıklarımı hatırladım. Küçücük yaşıma rağmen büyük bir tehlike olarak görülmüştüm. Zehirlemeye çalışmışlardı beni. Zor kurtulmuştum. Bengü'yü zor şartlarda doğurmuştum. İkinci gebeliğimde yapacağını yapmıştı hatunlar. Baskıları, tehditleri, her günümün ağır geçişi oğlumun canına mal olmuştu. Beni koruyan kimse yoktu.
Ben hanzademin gözdelerine bunu yapmayacaktım. Mevzubahis torunlarım olduğunda aralarında kimse daha önemli olmayacaktı. Hepsi gebeliğini güzel geçirecek evlatlarını Ulu Tanrımın izniyle sağlıkla kucaklarına alacaktı. Bu konuda katiydim.
"Beni en çok İdil korkutuyor."diye itiraf etti.
"Zadesen İdil akıllı hatundur. Sana dokunmaması gerektiğini bilir."diyerek onu rahatlatmaya çalıştım.
"Hatunlar öyle demiyor ama. Her gece beni öldürme planı kuruyormuş." İster istemez güldüm. Bu da hatunların yıldırma politikasından biriydi. Biri ortaya bir laf atar diğeri bu lafa bin katar.
"Sen onlara bakma. Seni ve İdil'i kışkırtmak için ellerinden geleni yapacaklar. Fakat akıllı olacaksınız. Başkalarının yemine düşmeyeceksiniz. İkiniz de yerinizi bilecek ona göre davranacaksınız. Kavga, gürültü yok. Gebeliğini sağlıklı bir şekilde tamamlamak en büyük önceliğin." Gözleri üzgün bir şekilde öndeydi.
"Hanzadem benimle hiç ilgilenmiyor Hanımım. Beni sadece sözel olarak tebrik etti. Sanki evladımız umurunda değil."
"Erkekler böyledir hatun. Çocuğu kucağına alana kadar umursuz davranırlar. Korkutur bu fikir onları. Uzak durması normal. Dediğim gibi, sen evladını sağlıkla kucağına almaya bak. Hele bir de oğlan doğurursan bak o zaman Korkut'um nasıl üstüne titreyecek." Derin bir nefes aldı. "Bana söyleyecek başka bir şeyin yoksa çekilebilirsin. Biraz dinlenmek istiyorum. Önümüzdeki günlerde bol bol konuşacak fırsatımız olacak."
"Söyleyecek bir şeyim yok Hanımım."dedi. Ayağa kalktı. Reverans yaparak odadan çıktı. Ben de yatağıma geçtim. Bir süre sonra Yaman da gelmişti yanıma.
Gençliğimi geçirdiğim kollara uzandığımda kendimi eskisi gibi ona ait hissedemiyordum. Bana bağlılığı bittikçe aitlik hissim de bitmişti. O ise mutluydu. Elini saçlarımda gezdirmekten, bedenimi keşfe çıkmaktan mutluydu. Hiçbir şey değişmiyordu onun için. Ben ise bu yaşıma rağmen çözemiyordum bunu.
Bir insan bedenini başkalarıyla paylaşırken kalbi nasıl tek kişi için atabilirdi? Kalbi tek kişi için atan kişi bedenini nasıl başkasıyla paylaşabilirdi? Ben Yaman gibi değildim. Yanına uzanışım sıfatımın Hanım oluşundandı. Sıradan iki kişi olsak bir kez bile ona dokunmayacağımdan emindim.
***
Ecrinok'taki günlerimiz güzel geçiyordu. Altınova'dan uzaklaşmak hepimize iyi gelmişti. Toygar abisini iyice özlemişti. Altınova'daki mesafeli hali kalkmıştı. Abisinin peşinden ayrılmıyordu. Onunla katılmak istiyordu toplantılara. Bir iki toplantıya onu da almıştı Korkut. Onların bu hali hoşuma gidiyordu. Yaman da gurur duyuyordu oğullarıyla.
Birlikte ava gittikleri gün ben de karşılama salonunda Leman Kalfa'yla konuşuyordum. Düzenli raporlar veriyordu bana, yine de bazı şeyleri ağzından duymam en iyisiydi. Şu Gökben meselesini açmıştı.
"Hatunla mektuplaşmaya devam ediyorlar."dedi sakince. "Fakat temkinli davranıyor. Akyel'deki aynı adamı kullanıyorlar. Ayaz Bey'i."
"Kimmiş bu Ayaz Bey? Ulak mı?"
"Akyel'in liman muhafızlarındanmış. Neden ulaklık işine girişti bilemiyorum." Suna da bir türlü dönememişti Bozok'a. Hala ne yapıyordu Akyel'de?
"Nasıl biri? İzlenimlerin neler? Sunacı mı?"
"Sohbetlerine pek denk gelemiyorum fakat yanlarına gönderdiğim işkızlardan işittiklerime göre Suna'yla pek yakınlığı yok gibi. Denize düşkün, gemilere meraklı bir adam. Ticaretten de anlıyormuş. Akyel ve Ecrinok arasında bir ticaret kurdu bile. Bizden ceviz alıyor, oradan balıkları ucuza getiriyor. Normalde Karayel'den alırdık balığı fakat fiyatta anlaşınca yeni alımlar Akyel oldu. Şimdilik basit bir ticaret. Danışmanlardan Recaizadelerin genç oğlu Eren Bey'le konuşuyoruz bazen. Basit de olsa böyle anlaşmalara erken başlamanın iyi olduğunu söylüyor. Amcası Togay Bey de destekliyor onu. Hanzademizin becerileri görülüyor."
Bu elbette iyi bir şeydi. Fakat beni ilgilendiren kısım Ayaz denen adamın kime bağlı olacağıydı. "Suna'yla ilgisi yok diyorsun." Başıyla onayladı. "Peki Gökben bunu nereden bulmuş? Bununla ilgili bir laf geçti mi?" Başını iki yana salladı. Demek Gökben göründüğü kadar pasif değil. Yine de Ayaz Bey'in Suna'yla olan bağlantısını araştırmasını emrettim. Kesin bir şekilde alakasız çıkmadıkları müddetçe içim rahat etmeyecekti. "Duru ve İdil durumu nedir? Haremde dedikodular dolaşıyormuş İdil'in bir şeyler planladığına dair."
"Aybike hatun yapıyor ne yapıyorsa. İkisinden de yüz bulamadı. Çareyi ikisine de yalan dolan laf taşıyarak birbirine düşürmekte görüyor." Kaşlarım çatılmıştı. Aybike de benim yetiştirdiğim hatunlardan biriydi. Fakat onu kaos yaratması için yetiştirmemiştim.
"Şevval hatunun durumu nedir?" O da benim yolladıklarımdandı.
"O bir şeye karışmıyor. Aybike'nin birkaç kez onu oyunlarına alet etmeye çalıştığına denk geldim fakat Şevval hemen gelip anlattı. İdil'e de Duru'ya da fena bilenmiş Aybike. Duru'nun saçlarına balçık sürecekmiş bir gece uyurken. Yetişemeseydim güzelim saçları gidecekti." Sinirlendiğimi hissetmiştim. "İdil'in de odasından zehirli yılan çıktı geçen günlerde."
"Benim neden bundan haberim yok?"
"Siz geldiğinizde konuşalım istedim."
"İdil de bir şey demedi." Geldiğim gün konuşmuştum onunla.
"Kendini zayıf göstermek istemiyor Hanımım. Her şeyde ardınıza sığınan olmak istemiyor. Bu yüzden bu konunun kapanmasını istemişti." İdil... Elbette aldığı her nefesi rapor etmesini beklemiyordum fakat bu önemli bir konuydu. Sıradan hatun atışmasının çok ötesindeydi.
"Kim olduğu ortaya çıktı mı?"
"Bunda da Aybike'nin parmağı olduğunu düşünüyorum. O gün herkes dersteyken Aybike rahatsızlanıp izin almış. Bahçede elinde çuvalla görmüşler."
"Bana Aybike'yi getir."dedim.
Leman söyleneni yaptı ve Aybike'yi getirdi. Aybike endişeli ifadesiyle önümde reverans yaptı. Bu kız kesinlikle Altınova'da yetiştirdiğim kıza benzemiyordu. Benim yetiştirdiğim Aybike daha dik dururdu, asil bakardı, kendinden emindi. Bu ise reddedilme çukuruna düşmüş, gözünü hırs bürümüş, kontrolünü kaybetmeye ramak kalmış bir hatundu.
"Seninle ilgili hiç iyi şeyler duymadım hatun."dedim sertçe. Gözleri parlayarak Leman Kalfa'ya baktı önce. Sonra beni buldu.
"Yemin ederim ben bir şey yapmadım. Hepsi yalan."dedi pişkin pişkin. Davranışları bile taşra kızına dönmüştü. Nasıl bir hatun seçmiştim ben böyle?
"Neyin hepsi yalan?"
"O yılanı ben getirmedim. Bu yüzden üç gün zindana attılar. Ben yapmamıştım."
"Kim yaptı o zaman?"
"Bilmiyorum. İdil'in düşmanı çok."
"Biri de sensin ama."
"Duru'ya sorun."
"Kes sesini! Bana akıl mı veriyorsun!"diye tersledim. Başını öne eğdi.
"O gün bahçede dolaştığın görülmüş hatun. Elinde bir çuvalla içeri girmişsin."
"Kim diyorsa yalan." Güldüm. Reddetmeyi kendine adet edinen o hatunlardan birine dönüşmüştü. Bilirdim bunun gibileri. Kaybettikçe peşinden sürükleyebildiğini sürüklerdi. Gözü bir şey görmez, sataşabildiğine sataşırdı. Her şeyden de 'ben yapmadım' diyerek sıyrılabileceğini düşünürdü.
"Ben seni buraya iş karıştır diye göndermedim hatun!"dedim sertçe. Öyle bir amacım olsaydı kesinlikle bunun gibi kontrolünü hemen kaybedecek birini yollamazdım. Hayal kırıklığına uğramıştım. Aybike'nin bu yönünü nasıl görememiştim? Zararın neresinden dönersek kârdı. "Hanzedenin odasına girebilmiş biri olarak senden oturaklı hareketler beklerdim."
"Hanımım beni kıskanıyorlar." Gözlerimi devirdim.
"Duru hatun'u değil, Zadesen İdil'i değil ama seni kıskanıyorlar."dedim küçümser bir ses tonuyla. Dudaklarını kemirmeye başladı. "Duru en azından üzerine düşeni yapmayı başardı. Hanzademin biricik Zadeseni İdil'e ilgi ve alakası ise dillere şayan. Peki ya sen?" Gözleri yine öfkeyle parlıyordu. Bu hatunun burada olması kesinlikle tehlikeliydi. Kişisel hırsları yüzünden diğer hatunlara zarar vermekten çekinmeyecekti. Hele Duru'nun bebeğinden kurtulmadıkça rahat etmeyecekti. Yarın öbür gün İdil gebe kaldığında onunla da uğraşacaktı. Hayır. Bir hatun yüzünden hanzademin geleceğini riske atmayacaktım. "Seç hatun."dedim duygusuzca. Hızla başını iki yana sallamaya başladı. Yere kapandı.
"Bağışlayın Hanımım. Lütfen bağışlayın. Merhamet edin. Bir daha taşkınlık çıkarmayacağım. Yemin ederim uslu duracağım."
"Söz ağızdan bir kez çıkar. Sana seç dedim. Düşmüş Konak mı yoksa dul bir adam mı?" Hıçkırıklar içinde ağlamaya başladı. "Leman Kalfa. Bunu zindana götürün. Orada ağlayıp sızlasın kimsenin başını şişirmesin. Yarın sabah kararını vermezse onun yerine ben vereceğim."
Hatun yerde sızlanıyor kendini hırpalıyordu. Kapıdaki ağaların yardımıyla zindana götürüldü. Kaostan beslenen kişilere bu sarayda yer yoktu. Onu serbest bırakmaktansa Düşmüş Konak'a kapatmayı tercih ederdim. Hırslanan insanların o hırsının ne zaman çıkacağı belli olmazdı.
Öğleden sonra bahçeye geçtik. Ben, İdil, Duru ve birkaç hatun oturuyorduk. İdil o kadar neşeliydi ki Duru'nun gebeliğinin onu olumsuz etkilemediğine ikna olmuştum. Duru ise geçen günkü konuşmamızdan sonra iyice temkinli davranıyordu. Oturaklı oluşunu beğeniyordum. Kibardı.
Leman Kalfa hızlı adımlarla yanımıza yaklaştı. "Hanımım Han'ımız ve hanzadelerimiz geliyorlar."dedi. "Yanlarında bir kafile daha olduğunu öğrendik." Kaşlarım çatıldı.
"Ne kafilesi?"
"Handan Suna, Burçin hatun, kızınız Prenses Elçin ve eşi Prens Vangelis. Ayrıca yardımcıları." İdil'in gözleri pür dikkat bizdeydi. Elçin buraya mı geliyordu? Benim neden haberim yoktu onun geldiğinden? Kızım her zamanki başına buyrukluğunu kanıtlamıştı bir kez daha. Artık şaşırmamam gerekirdi.
Kısa bir süre sonra atlıların sesini duyduk. Korkut'u seçtim önce. Sonra hemen arkasından ona yetişen Gökben hatunu gördüm atının üstünde. İkisi birlikte gülerek bahçeye girmişti. Sonra Yaman, Toygar, Ulaş, Elçin ve Vangelis.
"Kazanamadın."dedi Korkut atından inip heyecanla Gökben'i indirirken. Tutkuyla öptü hatunu dudaklarından. Bu olanlar beni şaşırtmıştı. Altınova'da Korkut'un biraz da olsa çekincesi vardı. Fakat şimdi her şeyi ulu orta yapıyordu.
"Bir hanzade olmasaydın seni geçerdim."dedi Gökben neşeyle. Altınova'da yaşadıklarından ders almamış mıydı?
Karşılıklı gülüşürlerken Korkut ışıldayan gözleriyle izliyordu onu. Gökben'in bakışlarıysa cilveliydi. Diğerleri de atlarından indiğinde bu tarafa doğru yürümeye başladılar. Gökben önüme geldiğinde saygıyla eğildi. İdil, Duru ve diğer hatunlar Yaman, Korkut ve Toygar geldiği için ayağa kalkıp reverans yapmıştı. İdil'in yüzündeki öfke gözümden kaçmıyordu. Gör işte İdil hatun, hanzadenin ilgisi de buraya kadar.
Elçin diğerlerinin arasından sıyrılıp yanıma geldi. Neşeyle boynuma atıldı. "Hanım annem, nasılsın?"dedi gülümseyerek. Ellerimi tuttu sıkıca. Gülümsedim.
"İyiyim güzel kızım. Geldiğini bilmiyordum. Torunumu getirmedin mi?"
"Getirdim. Benim peşimden oğlumla Akyel'e geçti Vangelis. Hasretime dayanamıyor." Yanakları pembeleşmişti.
"Akyel mi? Neden bana bu konuda haber gelmedi?" Kaşlarım çatılmıştı. Limandakiler ne iş yapıyordu?
"Yaz sonunda buraya geleceğinizi duydum. Sürpriz yapmak istedim. Ayrıca limandaki dostlarım beni kırmadı bu bilgiyi sakladı."dedi muzipçe gülerek. On altı yaşında denizlere açıldığı zamanlar epey dost edinmişti.
Damadımız Vangelis de atından inip yaklaşmıştı. Kibarca diz çöküp elimi avuçları içine alıp dudaklarına götürmüştü.
"Merhaba guzel Muge Hanim."dedi dili döndüğünce.
"Merhaba Prens."dedim. Sonra Simir Makos dilinde ekledim, "Görüşmeyeli uzun zaman olmuştu. Hanlığımıza hoş geldin."
"Siz hanlik, biz kirallik, devlet ijleri çok."dedi bizim dilimizde. Aksanı beni güldürmüştü. Yine de hevesini kırmadım.
"Dilimize alışmışsın."
"Guzel Elçin oğretiyor."dedi gülümseyerek. Elçin'le bakıştılar.
Biraz sonra da Handan Suna'nın arabası bahçede göründü. Onlar da yanımıza katıldı. Suna bahardan beri zayıflamıştı. Gözleri donuktu. O sevmediğim gülümsemeyi silmeyi başarmıştım sonunda. Uzun bir süre de gülemeyecekti.
Önümde kısa bir reverans yaptıktan sonra ayağa kalktı. Burçin de hemen arkasındaydı. "Geleceğinizden yine haberimiz yoktu."dedim imalı bir tonla.
"Yeğenime sürpriz yapmak istedim. Bildiğim kadarıyla Yedi Gürgen Sarayı onun himayesinde ve böyle formalitelere ihtiyaç duymadığını düşünüyorum."dedi mesafeli bir tonla.
"Tadımı kaçırmayı hiç düşünmüyorum."dedim gülümseyerek. "Duymuşsunuzdur belki, Duru hatun bir bebek bekliyor. Bu yüzden sevinçliyim."dedim Duru'yu göstererek. O an Gökben'in yüzü allak bullak oldu. Şimdi de gülsün bakalım az önceki cilvesiyle.
Suna hayretle hatuna döndü. "Tebrik ederim."dedi.
"Teşekkür ederim."dedi Duru kibarca gülümseyerek.
Gökben bir süre daha Duru'ya baktıktan sonra Korkut'a döndü. Korkut'un yüzünden bir şey anlayamamıştım. Fakat istediğim etkiyi yaratmıştım. O kız kim olduğunu ve ne olmadığını bilecekti. Bunu her zaman hatırlatacaktım. O bir hiçti ve hanzade hatunu değildi. Korkut'un hayatı devam ediyordu ve o hala bu hiyerarşide kendine bir yer edinememişti. Edinemeyecekti de. Buna iznim yoktu, olmayacaktı.
***
Canım Mügeciğimi seviyorum. Siz de seviyorsanız ve bölümü beğendiyseniz pamuk elleriniz yıldıza bir tık atabilir. Yazmak için günlerini harcayan biz yazarlar oy ve yorumları görünce acayip mutlu oluyoruz :)
-Müge hakkında düşünceleriniz neler? Hanımlık ona yakışıyor mu?
-İdil ve Duru'yla muhabbetleri nasıldı?
-Gökben bu durumu öğrendi, sizce ne yapacak?
Sonraki bölüm Gökben'den. Perşembe günü görüşürüz.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top