15. Olmak İstediğim Han

1412 Senesi - Yaz Mevsimi

ASPARGON HANLIĞI

Ecrinok Şehri - Yedi Gürgen Sarayı

Hanzade Korkut

Ecrinok'a akşam çöktüğünde bahçenin sessizliği hoşuma gidiyordu. Bazı geceler güzel bir yürüyüş yapıyordum. Temiz yaz havasını özlemiştim ve burası Altınova'ya göre daha ferahtı.

O akşamki yürüyüşümden sonra odama geçtim. Kendime yeni mücevherler ve taşlar almıştım çarşıdan. Altınova kadar zengin seçenekler yoktu. Bulabildiklerimin en güzellerini seçmiş, güzel bir yüzük tasarımına başlamıştım. Altın taban ve yakut taşı. Kenarlara ise minik elmas taneleri. Kırmızı hanedanı, altın Altınova'yı temsil ediyordu. Bu iki renk Altınova hükümdarlarının öncelikli tercihiydi. Ayrıca bu renkler hoşuma giderdi.

Odamın kapısı çalındı. Gel sesimle içeri Leman Kalfa girdi. Önümde reverans yaptıktan sonra birkaç adım daha yaklaştı. "Akşamınız ferah olsun hanzadem. Duru hatunu hazırlattım. Sizin için de uygunsa yanınıza gönderebilirim." Gözlerimi devirdim. Ne bekliyorlardı benden? Bütün hatunları sıraya dizmemi mi? Şimdiye kadar İdil dışında üç hatunla görüşmüştüm zaten. Hanzadelik demek bu muydu? Tanımadığım hatunlara odamı mı açacaktım sürekli?

Derin bir nefes aldım. "Gelsin."dedim başımdan savmak için. İçeri sarı saçları aşağıdan toplanmış, başına süslü çiçekli taç yerleştirilmiş, beyaz tenli bir hatun girdi. Açık kahverengi gözleri bendeydi.

"Akşamınız ferah olsun hanzadem."diyerek reverans yaptı.

"Sağol hatun. Geç otur."dedim ve yüzük çalışmama devam ettim. Hatun bir süre oturdu. Yerine yerleşememiş gibi bir öyle bir böyle kıpırdanıp duruyordu. Sonunda yavaşça ayağa kalktı. Yanıma yaklaştı. Omzuma elini koyarak öne eğildi.

"Çok güzelmiş."dedi yüzüğe bakarak. "Benim olabilir mi?" Ters ters hatuna baktım. Hemen başını yere eğdi.

"Bağışlayın hanzadem hadsizlik ettim."

"Yerine geç hatun." Yüzükle uğraşımı uzattım da uzattım. Hatun sıkıntıdan uykuya dalana dek yerimden kalkmadım. Sonunda uyuduğundan emin olduğumda kalkıp yatağıma yerleştim. Hatun ise sedirde kaldı.

Hatunları göndersem bir dert, kabul etsem ayrı dert. Leman Kalfa geçen günlerde saçma bir macun bile getirtmeye kalkmıştı. Hiddetle kovmuştum onu odadan. Hatunlardan biri gebe kalana kadar her gece birini mi yollayacaksın diye çıkışmıştım. Ne sanıyorlardı? Hatuna bakacağım ve bir anda içim yanıp tutuşacak... Öyle olmuyordu işte. İçimi bu şekilde tutuşturan sadece bir hatun vardı ve o da burada değildi.

Belki de halamın yanına gittiğimde daha ısrarcı olmalıydım. Burayı fazla abartmıştı. Geldiğimden beri hatunlar arasında hiç sorun çıkmamıştı. Herkes kendi halindeydi. Zaten ne olabilirdi ki? Gökben'i vermemek için bahane uydurmuştu. Keşke han babamla konuşup halletseydim bu meseleyi. Halama saygımdan bir şey dememiştim. Gökben'siz geçen her günümde hata ettiğimi hissediyordum.

Ertesi sabah uyandığımda hatun yanımda yatıyordu. Gece gelmiş olmalıydı. Yavaşça kalktım. Hazırlanmak üzere giyinme odama geçtim. Sesimi duyan ağalar diğer kapıdan içeri girdi. Beni giydirdiler. Altın işlemeli siyah renkli kaftanı seçmiştim.

Altınova'ya göre buradaki hayatım daha yoğundu. Orada haftada iki kez han babam toplantılara katılmama izin verirdi. Burada ise haftada beş kez toplanıyorduk. Han babamın kurultayı kadar büyük değildi. Yine de beni yetiştirmek için yoğun çaba sarfettiklerini görebiliyordum. Hanım annem ve han babam bana tecrübeli danışmanlar atamıştı. Ecrinok'un köklü ailelerinden devlet için yetiştirilen altı danışmanım vardı.

Bir zamanların en olaylı ailesi olan Ecriniddinler epeydir durgundu. İlhan Bey ve Ertan Bey onlardandı. Ecriniddinlere kafa tutan, Aspargon'un en sadık ailesi Recaizadelerden Eren Bey ve Ertan Bey vardı. Bu dörtlü genelde pek geçinemezdi. Eren Bey kurultayın en genç üyesiydi. Ertan Bey'in yeğeniydi. Kendime daha yakın görüyordum Eren Bey'i. Nizmanlardan Noyan Bey ve Rahşanlardan Alkan Bey ise oldukça ılımlı kişilerdi. Genelde ara bulucu durumunda olurlardı.

***

Uzun zamandır hanzade görmeyen bu şehre ilaç gibi gelmiştim. En azından ben öyle düşünüyordum. Halk beni benimsemişti. Ben de onları. Dertlerini dinliyor gücüm yettiğince yardımcı oluyordum. Düzeni oturan bir şehir olduğu için çok sorun yaşanmıyordu. Yine de eksikler vardı. Ecrinok'un en iyi duruma gelmesini istiyordum. Danışmanlarım da bu konuda oldukça istekliydi.

Ablam Bengü bugün geleceğini haber vermişti. Bu yüzden hazırlıkları denetlemek için sarayı gezdim. İdil hatun her şeyle ilgileniyordu sağ olsun. Ablamın sevdiği yemekleri, tatlıları sipariş vermişti. Leman Kalfa'dan daha çok iş yaptığını düşünüyordum bazen.

"Hanzadem ve ablası için en iyisi olmalı."dedi ona bunu söylediğimde. "Leman Kalfa'yı Baş Kalfa Asya hatunun yetiştirdiğini biliyorum ama gördüğüm kadarıyla maharetleri daha çok harem düzeni üzerine. Aileyi aileden daha iyi kim tanıyabilir?"diye devam etti. Gülümsedim.

"Aferin İdil hatun. Bu akşam sen de akşam yemeğinde bize katıl." Memnun bir ifadeyle onayladı. "Kırmızı elbiselerinden birini giy. Sana kırmızı yakışıyor." Gülümsedi.

Sonra yanından ayrıldım. Bahçeye çıktım. Bahçeyi seviyordum. Yemyeşildi. Yeşiltepe'nin de bu kadar yeşil olduğu söylenirdi. İlerleyen zamanlarda oraya gitmek istiyordum. Gezmek istediğim vilayetler çoktu. Fakat her şeyin bir zamanı vardı.

Başta uslu bir hanzade gibi davranacaktım. Hanım annemin ve han babamın gözüne batmak gibi bir niyetim yoktu. Sonra ise yavaş yavaş kendimi Aspargon halkına alıştıracaktım. Devralacağım hanlığın beni benimsemesini sağlayacaktım. Böylece zamanı gelip tahta çıktığımda beni çoktan kabullenen halkımla yükselecektim. Halkıyla bütünleşen hanlardan biri olacak topraklarımı genişletecektim.

Akşama doğru ablamın geldiğini haber verdiler. Onu karşılama salonunda küçük tahtvari koltuğumda bekliyordum. Bengü ve yardımcıları içeri girdi. Önüme kadar yürüyüp durdular. Yardımcıları reverans yaparken Bengü sadece yüzüme bakıyordu. Kardeşlerin birbirine reverans yapması için bir sebep yoktu. Ancak han olduğumda önümde reverans yaparlardı.

Yerimden kalktım ablama yaklaştım. Annemin genç bir versiyonu olduğunu düşündüğüm yüzde sadece gözler babama aitti. "Hoşgeldin abla."dedim ve birbirimize sarıldık.

"Nihayet sancağa çıktın Korkut. Han babamın son zamanlarda verdiği en isabetli karardı." Bu konuda hanım annem gibi düşünmüyor oluşu beni şaşırtmıştı. Hanım anneme kalsaydı daha iki sene Altınova'da olacaktım.

"Han babamızı hafife alma abla. Hanlığının ilk yılları seferlerle ve zaferlerle geçti. Bize topraklar kazandırdı." Han babamın en kudretli olduğu yıllardı. Bengü ise alayla güldü.

"Han dedemizin hanlığının ilk beş yılında kazandığının çeyreği kadar zafer..." Derin bir nefes aldı. "Neyse. Umuyorum hanım annem han babamın aklına yeni sefer fikirleri yerleştirir. En son bu hususta bir hazırlık başlamıştı."

Kaşlarım çatıldı. "Sen nereden duydun?" Bana herhangi bir şey söylenmemişti. Ablam pot kırdığını düşünerek kaşlarını çattı.

"Biliyorsun Toraman Bey kurultayda. Birkaç gün önce bir mektup göndermişti. Eminim sana da haber gelir."

Kaşlarımın çatıklığı gitmedi. Beni götürmeyi düşünmüyor muydu han babam? Eğer bir sefere gidilecekse ben de katılmak isterdim. Eskiden küçük olduğum söylenir sarayda bırakılırdım. Daha sonra zaten seferler kısa mesafeli olduğu için alınmazdım. Fakat artık sancağa çıkmış bir hanzadeydim. Kendimi savaş alanında göstermezsem bu ne işe yarardı?

Salondaki yerlerimize oturduk. Biz sohbet ederken İdil hatun da yanımıza geldi. Önümde reverans yaptı. "Gel İdil."dedim yanımı işaret ederek. "İdil'i tanıyorsun zaten. Benim kıymetli zadesenim."

Ablam başını aşağı yukarı salladı. "Hanım annem sık sık bahsederdi. Doğum gününde görüşmüştük ama pek sohbet edecek fırsatımız olmamıştı. Sonrası malum..."

"Müge Hanım'ın sizi Bilgecik valisi olarak atamasına çok sevindim Handan Bengü. Bir kadın olarak bu göreve gelen ilk kişi sizsiniz değil mi?"

"Teşekkür ederim. Tarihimizde valilik hatta hükümdarlık yapan handanlar olmuştur. Bu hususta ben de çok heyecanlıyım. Bilgecik zaten benim şehrimdi. Eşim Toraman Bey orayı idare ederken bana da sık sık danışırdı. Yönetime uzak değilim anlayacağın." Gülümsedi.

"Birbirinizle siyasi ve politik bilgileri paylaştığınıza göre hanım yolundaki tercihin belli sanırım."derken bana dönmüştü. Yüzünde sorgulayan ama muzip bir ifade vardı. Sorusu İdil hatunu da heyecanlandırmıştı.

"Sancağa yeni çıktım ablacığım. Her şeyin bir vakti var. Önce sancak yönetiminde kendimi ispatlayayım. Hanlığa sıra geldiğinde düşünürüm hanımımı."diye yanıtladım. İdil'in gülümsemesi solar gibi oldu fakat çabuk toparladı.

"Sizin biricik zadeseniniz olmak bile benim içim dünyalara bedel hanzadem."dediğinde yüzünde muhteşem bir gülümseme vardı. İdil'in sevdiğim diğer yanlarından biri de buydu. Hırsa kapılmıyor, laf dalaşına girmiyor ve mutluluğunu bozacak şeylere itibar etmiyordu. Hatunda bu ışık olduğu müddetçe onu yanımdan ayırmam mümkün değildi.

Ablam birkaç gün kaldıktan sonra Bilgecik'e doğru yola koyuldu. Saray yine bize kaldı.

***

Günlerden sonra odamda kendimle başbaşa kaldığıma bu kadar sevineceğim aklıma gelmezdi. Leman Kalfa'yı kesinlikle kimseyi görmek istemediğim hakkında tembih etmiştim. Benden bir evlat beklediklerini biliyordum ama ben de koca bir çiftliğin tek boğası değildim ki. Odamda görmekten rahatsızlık duymadığım tek hatun İdil'di. O da uzun zamandır tanıdığım içindi. Gönlüm ise Gökben'i isterdi. Onun buraya geleceği günü sabırsızlıkla bekliyordum.

Yakut yüzük bitmişti. Hediyelik ahşap kutulardan birine yerleştirdim ve çekmeceye koydum. Sonra balkona çıktım. Yıldızları izledim uzun uzun. Böyle bir manzara insanı şair de ederdi ressam da.

Gökte parlayan milyonlarca küçük nokta. Orada ne vardı? Nasıl parlıyorlardı? Hareket ediyorlar mıydı? Bizden ne kadar uzaktaydılar? Derken ışıl ışıl gözlerle gülümseyen Gökben'i hatırladım. O da burada olsaydı keşke. Birlikte izleseydik yıldızları. Geleceğimizi hayal etseydik.

Sahi neden mektubuma cevap vermemişti? İki haftadan fazla olmuştu ona ve halama mektup yazalı. Halam bile cevap göndermişti. Bir süre kendi kabuğuna çekileceğini bu nedenle haber alamazsam merak etmemesini söylemişti. Gökben'le ilgili ise tek kelam yazmamıştı.

Neden cevap vermediğini soran yeni bir mektup göndermeliydim belki. Evet, en iyisi sormalıydım. Odama geçtim. Masama oturdum. Beyaz renkli mumun ışığında önüme bir parça parşömen aldım.

Gök gözlü meleğim, benim biricik Gökben'im,

Senden haber gelmeyince halini sıhhatini merak ettim. Her şey yolunda mı? Seni beklediğimi bile bile neden beni habersiz bırakıyorsun? Ayrılığa sabrın bu kadar mıydı? Unutup gittin mi beni? Eğer öyleyse söyle bileyim. Kalbimin yangınına bir çare arayayım. Yok öyle değilse kavuşacağımız günü iple çekeyim.

Arkama yaslandım. Devam etmeden önce bir kez daha okudum yazdıklarımı. Hırsla kağıdı buruşturdum. Koskoca Aspargon Hanlığı'nın veliaht hanzadesi bir hatuna mı yalvarıyordu? Buruşturduğum kağıdı mum aleviyle yaktım ve metal çanağın içinde kül olmaya bıraktım.

Altınova'dayken hiç böyle hissetmiyordum. Ne olmuştu bana? Hem özlemim artmıştı hem de haber alamadıkça tahammülüm azalmıştı. Oradan ayrılana kadar her an Bozok topraklarına atımı sürecek kadar tutkunken şimdi bir mektuba gurur yapıyordum.

Sancağa çıkmamla ilgisi olmalıydı. Kesinlikle böyleydi. O zamanlar sadece bir hanzadeydim. Sarayda istediğimi yapabiliyordum özgürce. Şimdi ise bir şehir bana emanetti. Bir hatun için deli divane olmaya zamanım yoktu. Her şey olacağına varırdı.

Gümüş sürahiden bardağıma su doldurdum ve kana kana içtim. Yatağa yattığımda Gökben aklımdan çıkmıyordu. Neredeydi? Neden bana yazmıyordu? Onu küstürmüş müydüm? Kafayı yiyecek gibi oluyordum. Bu hasret hiç iyi gelmemişti bana.

Sabah kalktığımda gözlerim ağrıyordu. Doğru düzgün uyuyamamıştım. Fakat kurultay bekliyordu. Tembellik için sadece iki günüm vardı. Kenara konulan metal kasedeki taze suyla yüzümü yıkadım. Giyinme odama geçtim. Ağaların beni giydirmesini bekledim. Koridora çıktığımda Leman Kalfa'yla karşılaştım. "Gününüz aydın olsun hanzadem."dedi beni selamlayarak. "Ben de sizi uyandırmak için gelmiştim. Erken kalkmışsınız."

"Görevler Leman Kalfa, aksatmaya gelmez."

"Bu sabah size bir haber geldi Akyel'den." Kaşlarımı çattım. Akyel'den kim ne yazabilirdi ki? "Akyel muhafızlarından Ayaz Bey getirdi. Kendisini içeri aldık. Şimdi dinlenmede." Bana uzattığı altın kaplı silindir muhafazayı aldım. Kapağını açıp içinden parşömeni çıkardım. Kağıdı elimde düzledim.

Korkut'um, hanzadem, hayalim,

Bu satırları okumamla kalbimin hızlanması bir oldu. Yüzüme şapşal bir gülümseme yerleşti. Leman Kalfa da ilgiyle bana bakıyordu. Heyecanla kalfaya sarılıverdim. "Dile benden ne dilersen kalfa." Gülümsedi.

"Canınızın sağlığı hanzadem. Yüzünüzün gülmesi benim için kafi."

"Kahvaltıyı hazırlatın. Birazdan inerim." Odama geçtim. Masama oturduğum gibi mektubu okumaya başladım.

Korkut'um, hanzadem, hayalim,

Sensiz geçen günlerim öyle anlamsız ki yaşıyor muyum öldüm mü bilmiyorum. Kalbimin yegane sahibi olan sana cevap vermek için zaman bulamadığımdan dolayı o kadar üzgünüm ki lütfen beni affet Korkut. Mektubunu okuduktan sonra Akyel'e yola çıkacağımız haberini aldım. Hazırlıklar yoğun geçti ve ben yazacak fırsat bulamadım. Ama inan bana yazmak istedim.

Şimdi sana bunları Akyel'den yazıyorum. Bir müddet burada olacakmışız. Ablan Handan Elçin bizi ziyarete geldi. Çok neşeli biriymiş. Onunla arkadaş olabilmek için çabalayacağım. Altınova'daki diğer hatunlara hiç benzemiyor.

Ruhumu kendine bağlayan Korkut'um,

Beklemek zor. Sabretmek zor. Sahibinin terk ettiği bir evde susuz kalan bahçe gibi hissediyorum. Susuz, tohumsuz ve sahipsiz. Güzel haberlerini her gün bekliyorum. Ne kadar sürerse sürsün seni bekleyeceğim Korkut.

Özlem dolu sevgilin, gökte sensiz kalan

Gökben'in...

Derin bir nefes aldım. O kadar mutluydum ki elim ayağıma dolaşıyordu. Heyecanla iki kez daha okudum mektubu. Beni düşünüyordu. Beni arzuluyordu. Beni bekliyordu. Gök gözlüm benim.

Mektubu çekmecelerimden birine koydum ve müthiş bir neşeyle kahvaltıya indim. Yanıma iki kese altın aldım. Karşılama salonuna geldiğimde masa hazırdı. Ayaz Bey masadaydı. Hemen bir keseyi ona verdim. Leman Kalfa işkızlara emirler yağdırıyordu. Yanıma çağırıp diğer keseyi ona uzattım. Başta almak istemedi ama ısrar ettim.

Kıymetlimden gelen haberle cömertliğim zirve yapmıştı. Hatta bugün kurultay toplantısından sonra Ecrinok çarşısına inip sadaka dağıtmaya karar verdim. Ulu Tanrımıza şükranlarımı sunmalıydım ki benim için yaptıklarını gördüğümü, nankör olmadığımı bilsin. Bu hususta Leman Kalfa'ya hazırlık emrini verdim.

Kahvaltıda Ayaz Bey'le konuştuk uzun uzun. Bana Akyel'i anlattı. Halam, Burçin ve Gökben geçen hafta oraya varmış. Ayaz Bey ise birkaç gün içinde teslim almış mektubu Gökben'den. Daha onlarla güzelce görüşemeden de yola düşmüş.

"Burada işleri düzene soktuğumda gelmek istediğim şehirlerden biri Akyel."dedim.

Güney kıyımızdaki Karayel, Sarıyel ve Akyel şehirlerini sırayla gezmek istiyordum. Dünyaya açılmak için denizciliğin önemini biliyordum. Buralara gereken özenin gösterilmesi elzemdi. Ayrıca ticaretimiz de bu limanlar üzerinden ilerliyordu.

Güney Denizi'nde hüküm süren dört ülke vardı. Simir Makos, Aspargon, Sargun ve İlgerun. Simir Makos'un saldırgan tutumu Elçin ablamın evliliğiyle kısmen azalmıştı. En azından korsanları başımıza iş çıkarmıyordu. Fakat bu dört ülke için denizdeki üstünlük oldukça önemliydi.

"Bekleriz hanzadem."dedi Ayaz Bey. "Vilayetler hanzade görmeyeli uzun zaman olmuştu. Herkes coşkuya kapılacaktır." Haklıydı.

Kahvaltıdan sonra kurultay toplantısına gittim. Ayaz Bey'i yanıma aldım. Şimdiden dış vilayetlerle yakınlık kurmaya başladığımı görmelerini istiyordum. O gün herkesin üstünde iyi bir izlenim bıraktım. Gökben'in mektubu nelere ön ayak olmuştu. Bu kesinlikle ikimizin talihiydi.

Toplantıdan sonra atları hazırlattım. Ayaz Bey'i de yanıma alacaktım ve kısa sürede Ecrinok'ta bıraktığım etkiyi ona da gösterecektim. Böylece Akyel'e gittiğinde çok iyi şeyler anlatacaktı. Yavaş yavaş şanım her yere yayılacaktı.

Bahçeye çıkarken koridorda "Hanzadem,"diye seslenen İdil'i duydum. Neşeyle yaklaşıyordu. Yanıma gelince reverans yaptı. "Hanzadem, ben de sizinle çarşıya gelebilir miyim? Hayrınıza ortak olmak isterim."dedi kibarca.

Gülümsedim. Yanağını okşadım. "Benim akıllı hatunum. Kaideler gereği şu an seni yanıma almam uygun olmaz biliyorsun. Evet benim gözde zadesenimsin fakat,"

"Fakat size bir çocuk veremedim."dedi üzgünce. Omuzlarına sarkıttığı gür siyah saçlarını sevdim.

"Elbet o günler de gelecek İdil hatun. Sabırlı ol. Buraya geleli bir buçuk ay oldu. Önlem almayı yeni bıraktık. Elbet Ulu Tanrımız bizi bir evlatla müjdeleyecektir. Bugün sadakamı dağıtırken bunun için de niyet edeceğim." Gülümsedi.

"Siz nasıl uygun görürseniz."dedi ve geri döndü.

Biz de atlarımıza binip peşimizde sandık taşıyan diğer atlılarla çarşıya indik. Daha çarşı yolunun başında beni görenler coşkuyla selamlamaya başladı. Ben de dik duruşumla onları selamlıyordum. Kalabalık toplanınca adamlara altınları dağıtmaya başlamasını emrettim.

"Hanzade Korkut çok yaşa!" Naraları başlamıştı işte. Islıklar çalınıyor alkışlar tutuluyordu. Küçük çocuklar ellerindeki karanfilleri üzerime atıyordu.

İleride olmak istediğim han böyle bir handı işte. Halkına her zaman elini uzatan, halkı tarafından sevilen, otoritesinden şüphe edilmeyen Korkut Han olacaktım ben. Tüm dünya adımı duyunca titreyecek, karşımda dikilen düşmanlarım hadlerini bilecekti. Daha yolun başındaydım ama emin adımlarla ilerliyordum.

***

Sonraki bölüm İdil'den olacaktır. Perşembe günü görüşürüz.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top