(Kamer'den...)
Bugüne kadar hissettiğim hiçbir şeyde yanılmadım. Hayatımın bir felakete doğru sürüklendiğini hissettiğimde, kaderimin kolları arasında bir efsanenin ortasında uyandığımda hissettiklerimde ve de hayatımın geri kalanında göğsümün tam ortasında atan kalbin bir çift koyu hare için atacağını hissediyor oluşum da beni yanıltmamıştı.
Kızlar ile birlikte çocukların evden gidişiyle can sıkıntısından kendimize birer kupa kahve yapıp sohbet etmek üzere balkona çıkmıştık. Ev o kadar sessizdi ki neredeyse Arda'yı bile arar olmuştum. "Çok sıkıldım!" diye bağırdı Sidelya birden.
Ona katıldığımı belli edercesine elimi havaya kaldırdım. Hare de, "Al benden de o kadar," demişti. Üçümüz sıkıntılı bir nefes verdiğimiz sırada, "Bunlar bir şeyler karıştırıyor," dedi Sidelya. Aklında gezinen tilkiler bize de sıçramıştı. Hare ile birbirimize baktık.
"Ya kızlarla dolu bir eğlence ortamına girdilerse?"
Sidelya'nın sözleriyle Hare eliyle ona boş vermesi için işaret yapmıştı. "Gündüz vakti eğlenceye gittiklerini sanmıyorum," dedi Hare kendinden emin bir şekilde. Bu konuda haklıydı. Sırf bu yüzden bile kendimi rahatlamış hissediyordum.
Elimdeki kupayı dudaklarıma götürdüm ve lanet olsun ki tam o sırada Sidelya'nın felaket tellallığı yapası tutmuştu. "Peki ya bizden habersiz gizlice Kuzey tarafına gittilerse? Oradaki kızların varlığını unutuyorsunuz sanırım," dedi ve ben içtiğim tek bir yudumla sadece yanmakla kalmamış aynı zamanda da boğulma tehlikesi de geçirmiştim.
"Kamer," dedi Hare panikle. Mutfaktan bir koşu su getirmiş son dakika imdadıma yetişmişti. Sidelya ise bu teorisini ortaya attığı için saniyesinde pişman olmuştu. Kendi kendine dövünüp duruyordu.
"Özür dilerim ama benim kafamdaki tilkiler bu aralar inlerinde takılmak yerine beynimi işgal etmekle meşguller."
Sidelya'nın kendi çapında yaptığı açıklamaya karşı gülmeden edemedim. Tabii bu gülmem Kuzey tarafından Güneş'in aklıma gelmesiyle saniyesinde solmuştu. Gözlerim Hare ile Sidelya'nın arasında gidip gelirken, "Sizce Kuzey'e gitmiş olma ihtimalleri var mı?" diye sordum dayanamayarak.
Sorum karşısında ikisi de tek kelime edememişti. Bunun anlamı böyle bir ihtimalin olabileceğiydi. Sıkıntılı bir nefes verdiğim sırada Sidelya, "Eğer düşündüğümüz gibi Kuzey tarafına gittilerse o Berk'i parçalarım. Bu sarışın onu moleküllerine ayırdıktan sonra pençelerini yanındaki kızlara geçirmekten geri durmaz. İşte o zaman buzlar kraliçesinin öteki yüzünü herkes görür," dedi.
Gözünü bürüyen kıskançlık karşısında ne diyeceğimi bilememiştim. Hare ise, "Boşuna endişe ediyorsunuz. Onların yanında Arda faktörü var," dedi gülerek. Bu konuda oldukça haklıydı. Arda bırak çapkınlık yapmalarına göz ucuyla başka kızlara bakmalarına bile müsaade etmezdi. Her birini ayrı ayrı doğduğuna pişman ederdi.
"Haklısın," dedim kıkırdayarak. Tam o sırada sanki onları çekiştirdiğimizi hissetmiş gibi telefonum çalmaya başladı. Arayan Ömer'di.
"Ömer arıyor!"
Panikle söylediğim bu sözler kızları güldürmüştü. Kaş göz işaretiyle telefonu açmamı sağlamışlardı. Aramayı cevaplar cevaplamaz karşı taraftan, "Kamer," diye bir ses duyulmuş yutkunmuştum.
"Kızları da alıp yanımıza gel."
Göz ucuyla Sidelya ile Hare'ye baktım. İkiside telefonlarına gömülmüştü. Beni takmak şöyle dursun dünyayla bağlantılarını kopardıklarına dair şüphelerim vardı. Kızlar sanki Ömer'in söylediği şeyi duymuş gibi gözlerini telefonlarından ayırmadan tek elleriyle onay verdiklerini belli edercesine başparmaklarını kaldırmışlardı. Bunun üzerine Ömer'e geleceğimizi söyleyip konuşmayı daha fazla uzatmadan telefonu kapatmıştım. Telefonu kenara koydum ve keskin bakışlarımı başlarını deve kuşu misali telefonlarına gömmüş ikiliye çevirdim.
"Üstün yardımlarınızdan ötürü teşekkür ederim," dedim alaycı bir tavırla alkış yaparken. Bitirim ikili sonunda gözlerini telefonlardan kaldırmış bana bakmıştı. Yüzlerindeki şeytani ifadeye bakıp da korkmamak elde değildi.
"Neden bana öyle bakıyorsunuz?" diye sordum dayanamayarak. Sidelya ile Hare sanki uzun zamandır bu hareket üstüne çalışıyormuşçasına telefonlarını kenara koymuş aynı anda bacak bacak üstüne atmıştı.
"Demek Ömer aradı," dedi Hare.
"Üstelik özellikle seni aradı," diye de ekledi Sidelya.
Yutkundum. İmalı bakışlarının altında utançtan kızarmayı aşmış patlıcan moruna dönmüştüm. "Ay ay ay! Utandı bizimki!" diyerek sevinçle çığlık atan tabii ki de Sidelya'ydı.
Hare ise, "Hazırlanıp bir an önce çıkalım yoksa bizimkisi heyecandan her an küt diye bayılabilir," demişti.
Sidelya onu başıyla onayladı. Daha sonra beni kolumu koparmak suretiyle içeriye doğru adeta yerlerde sürükleyerek odasına götürmüştü. İşbirlikçisi de odaya girince başıma geleceklerden korkmaya başlamıştım.
"Siz ikinizin aklından ne geçiyor?" diye sordum çekinerek. Sidelya tıpkı filmlerdeki kötü karakterler gibi kahkahayı patlatmış Hare ise ona ayak uydurarak makyaj masasından kaptığı fırçayı bıçakmış gibi bana doğru tutmuştu.
"Seni süsleyeceğiz Kamer Işıklı."
*******
Kızların beni süsleyeceklerini söylemelerinin üzerinden sadece birkaç dakika geçmişti ki gözlerimi neyle karşılaşacağımdan habersiz korkarak aynaya dikmiştim. Sidelya gözümü açarsam oymakla tehdit ettiği eyelinerı mükemmel çekmişti. Hare ise ışıltılı ve yeşil gözlerimi daha da ön plana çıkaran renkli farıyla bu görüntüyü taçlandırmıştı.
"Artık çıkabiliriz!" diye ciyakladı Sidelya neşeyle. Süsleme işini layığıyla yerine getirmiş olmak onu epey mutlu etmişti. Bu kıza zamanında buzlar kraliçesi diyenler utanmalıydı.
"Oğuz şimdi konum attı. Caddedeki kitapçının karşısındaki kafedelermiş."
Kızlar ile odadan çıkmış merdivenlerden inmeye başlamıştık. O kafeyi biliyordum. Bir zamanlar her gün önünden geçiyordum. Merdivenlerin son basamağında Sidelya, "Berk mesaj atmış. Arda bizi batırmadan çabuk gelin diye," dedi.
Arda'nın neler yediğini hayal bile edemiyordum. Onları zora sokmak için dünyaları bile yiyor olabilirdi. "O zaman acele edelim. Oğuz'un sabrı taşarsa işte siz asıl o zaman görün görsel şöleni," dedi Hare ve onun bu sözüyle evden çıktık. Birkaç sokak ilerlemiştik ki aklıma telefonumu balkondaki masanın üzerinde unuttuğum gerçeği geldi.
Duraksadım. Kaldırımda durmuş sıkıntılı bir nefes vererek avucumla alnıma şaplak atmıştım. Kızlar benden iki adım ötede durdu. İkiside benim neden böyle bir tepki verdiğimi anlamamıştı. "Sorun nedir?" diye sordu Hare.
"Telefonumu evde unuttum," diye mırıldandım. Daha sonra, "Siz önden gidin. Ben size yetişirim," dedim.
Kızlar ilk başta benimle gelmek için ısrar etsede onları gitmeye ikna edebilmiştim. Gerisinin geri aynı yolu yürümeye her ne kadar üşensemde telefonuma ihtiyacım olduğu apaçık bir gerçekti. Sıkıntılı bir nefes verdim. Daha sonra yürüdüğüm sokağın tersi istikamete doğru ilerlemeye başladım.
Birkaç dakika sonra evin kapısının önüne gelmiştim. Hırkamın cebine attığım anahtarı çıkarıp kapıyı açtım. Daha sonra yukarı çıktım. Eve geri dönmüş olmasam balkon kapısını açık bıraktığımızın farkına bile varmazdık. Balkondan telefonumu alıp cebime attım. Daha sonra evde yaptığım birtakım kontrollerden sonra bizimkilerle buluşmak üzere kafeye doğru yola koyuldum.
"Umarım çok geç kalmamışımdır," diyerek adımlarımı hızlandırdım. Neyseki buluşacağımız kafe çok da uzak değildi. Acele edersem vaktinde orada olacağımdan emindim. Koşar adım kafenin olduğu caddenin karşısındaki kaldırıma varmıştım. Karşıya geçecek ve bizimkilerin yanında olacaktım.
Ömer kafenin önünde durmuş bana bakıyordu. Koyu hareleri gözlerimde geziniyordu. Kalbimin boğazımda attığını hissediyordum. Bir an önce onun yanına gitmek istiyordum. Gözlerim trafik lambasına kaydı. Yayalar için yeşil ışık yanmıştı.
Ona doğru adımlamaya başladım. İçimdeki heyecana engel olmakta zorlanıyordum. Ona baktıkça içimden gülmek geliyordu. Yolun ortasına geldiğimde Ömer'in yüzündeki gülümsemenin silindiğini fark ettim. Dehşete kapılmıştı. Artık bana bakmıyordu.
Gözlerim freni patlamışçasına üzerime hızla gelen araca kaydı. Şoförün zihnini kontrol etmeme yetecek zaman yoktu. Gözlerim yavaşça kapandı ve arabanın bana çarpmasına tam bir saniye kala bir elin belimi sıkıca kavradığını ve yere düşmeme izin vermediğini fark ettim.
Ölmüş olabilir miydim? O arabanın bana çarpmamasının imkanı yokken acı çekmiyor olmam normal miydi? Gözlerimi yavaşça araladım ve bir çift mavi gözle göz göze geldim. Bu Koru'ydu. Beni belimden yakalamış ve bir şekilde arabayı durdurmuştu.
Araba tam dibimdeydi. Dengemi kaybetmek şöyle dursun ölümden Koru sayesinde kurtulmuştum. "İyi misin?" diye sordu Koru. Sesindeki endişeli tınıya karşılık sadece başımı sallayabilmiştim. Dudaklarım olayın şokundan kilitlenmişti.
İyi olduğumdan emin olduğunda beni bıraktı ve tam o sırada Ömer koşarak yanıma gelmiş birden beni kollarının arasına almıştı. Güçlü kollarıyla bedenimi sardı. Öyle çok korkmuştu ki kalp atışlarının ritmi bunu daha iyi anlamamı sağlamıştı.
"Çok korktum," diye fısıldadı. Başını boynuma gömmüştü. Kokumu içine çekiyordu. Parmakları usulca saçımda gezinirken, "Seni kaybedeceğim diye çok korktum Kamer," dedi.
Donup kalmıştım. Ömer'in kollarında oyuncak bir bebek gibi hareketsizdim. Olayın şokunu atlatmamı sağlayan şey ise benden ayrılıp gözlerimin içine bakması olmuştu. Koyu harelerindeki korkuyu, paniği ve endişeyi aynı anda sezmek beni kendime getiren tek şeydi.
"Ömer," diyecek gücü kendimde bulduğumda dudaklarım titremeye başlamıştı. Yaşadığım korku bu şekilde gün yüzüne çıkmıştı. Ömer bana tekrar sıkıca sarıldı ve, "Geçti," diye fısıldadı. Buna kendi bile inanmıyordu.
Gümbür gümbür atan kalbini dinlerken soluklandım. Kokusunu içime çektim ve o anı unutmaya çalıştım. Bir süre sonra tamamen sakinleşmiştim. Kızların ve çocukların bana olan endişeli bakışlarını ancak Ömer'den ayrıldığımda fark edebilmiştim.
Hare ile Sidelya ağlıyordu. İyi olduğumu gördüklerinde Arda'yı da aramıza almak suretiyle kucaklaşmıştık. Çocuklarla da sarıldıktan sonra gözlerim Koru'yu buldu. Mavi gözlerindeki ifadeye bakılırsa iyi olmam onu rahatlatmıştı. Dudaklarında küçük bir tebessüm belirmiş daha sonrasında ona teşekkür etmeme bile fırsat vermeden çekip gitmişti.
Öylece arkasından bakakalmıştım. Tam o sırada dikkatimi dağıtan şey Arda'nın, "Kami," demesi olmuştu. Arda koluma girdi. Hep birlikte kaldırıma çıkmış yürümeye başlamıştık. Arada bir Ömer'in gözlerini üzerimde hissediyordum. Yaşanan olayı atlatmak hiçbirimiz için kolay değildi. Özellikle de benim için...
Hiç kimsenin konuşmaya cesareti yoktu. Arda'nın bile ağzını bıçak açmıyordu. Hep birlikte yakınlardaki başka bir kafeye geçtik. Hepimiz büyük bir masayı doldurmuştuk. Ömer tam karşımda oturuyordu. Bir yanımda Hare ile Oğuz, diğer yanımda ise Berk ile Sidelya vardı. Arda ise Ömer'in yanında oturuyordu.
Normal şartlarda bu oturma düzenine göre Arda, Ömer'i delirtmeden rahat durmazdı. Fakat bu sefer durum farklıydı. Arda bile ondan beklenmedik bir şekilde haddinden fazla uslu duruyordu. Ne yemek söyleyip tıkınıyordu ne Oğuz'a laf atıyordu ne de ortamı neşelendirecek tek bir şey söylüyordu.
Sıkıntılı bir nefes verdim. Gözlerim koyu harelerin sahibinin üzerindeydi. Yanağındaki derin çizgiyi görmeye ihtiyacım vardı. Bu yüzden, "Kimse konuşmayacak mı?" diye sormaktan kendimi alamamıştım.
Arda işi diğer herkes adına devraldı. "Pizzamı bitiremedim," dedi dudak bükerek. Böyle söylemesinin tek sebebinin açlık değil aslında ortamı neşelendirmek olduğunu bildiğimden gülümsedim.
"O zaman pizza söyleyelim," dedim bir ümit diğerlerine bakarken. Hare ile Sidelya bana ayak uydurarak zor da olsa gülümsemişti. Oğuz, Hare'nin onu dürtmesiyle garsona yanımıza gelmesi için eliyle işaret vermişti. Berk ise ortamı neşelendirmek için masanın ortasındaki kaptan aldığı pipetle Arda'yı dürtükleyip duruyordu.
Arda kıkırdamıştı. Neşesi yerine gelince bu sefer Ömer'i dürtmek üzere harekete geçmişti. "Ömüş!" diye viyakladı. Ömer ise kılını kıpırdatmamış doğrudan gözlerime bakmaya devam etmişti. Yeşillerimde gezinen koyu hareleri ateş saçıyordu. Yutkundum. Arda ise tekrar şansını denemeyi tercih etmişti. Kolunu Ömer'in omzuna atmış, "Ömüş'e kendi ellerimle pizza yedireceğim," demişti. Ömer onu yine umursamamıştı. Gözlerindeki donuk ifade beni artık korkutmaya başlamıştı.
Bir süre sonra Oğuz'un söylediği pizzalar masanın ortasındaki yerini almıştı. Arda bir dilim pizza alıp tıpkı düğünlerde birbirlerine pasta yediren çiftler gibi Ömer'in ağzına tutmuştu. "Uçak geliyor Ömüş," diyerek pizzayla havada hayali bir yol çizerek tekrar Ömer'in dudaklarına götürdü.
Ömer'in dudaklarını aralamasını en azından Arda'yla dalaşıp gülmesini bekledim. Fakat öyle olmadı. Ömer'in dudakları adeta bir daha gülmemek üzere mühürlenmiş Arda'nın elini iterek kendinden uzaklaştırmıştı. "Aç değilim," dedi tek düze bir sesle.
Herkes pizzaya yumulmuş Ömer'i kendi haline bırakmıştı. Diğerlerinin keyfi en azından yerine geldi diye içten içe sevinirken Arda son bir kez şansını denedi. Kutudan aldığı bir dilim pizzayı tekrar Ömer'e uzattı.
"Hadi ama Ömüş! Yemek yemek sana iyi gelecek. Yemeğin iyi gelmediği hiçbir şey yoktur. Ayrıca bir Arda Köksal atasözü der ki yemek ruhun gıdası ve piçlik yapabilmek için gerekli enerjiyi sağlayan yegane şeydir."
Arda'nın sözleri hepimizi güldürmüştü. Tabii aramızda buna gülmeyen tek kişi Ömer'di. Bunca çabaya rağmen tek kelime etmemesi üstüne üstlük surat asması iyice sinirlerimi bozmuştu. Uzanıp masanın ortasından aldığım bir dilim pizzayı ona nispet yaparcasına yemeye başladım.
Arda ise pizzaları yavaş yavaş bittiği için kriz geçirmişti. Başını ellerinin arasına almış tüm kafeyi inletecek bir çığlık koparmıştı. Çığlığı duyan garsonlar masamızın etrafında toplandı. Arda'nın susmaması Oğuz'u çıldırtmıştı. Kalkıp onu dövmeye yeltendiğinde onu durduran Hare olmuştu.
Ömer sinir bozukluğuyla şakaklarını ovuşturdu. Dibinde tiz çığlıklar atarak ortamı inleten bir adet Arda faktörü olduğundan ona kızamıyordum. "Efendim neden bağırıyorsunuz?" diye sordu garsonlardan biri.
Arda sesini kesmiş küçük bir çocuk gibi kaşlarını çatarak masanın ortasındaki kutuda kalan son iki dilim pizzayı göstermişti. "Pizzalarım bitiyor! Acil pizza takviyesi yapmanız gerek!" diyerek oturduğu sandalyenin tepesine çıkmıştı.
Arda sandalyesinin tepesinde tepinmek suretiyle ortalığı velveleye verirken Ömer bana baktı. Bir şeyler yapmam için göz ucuyla Arda'yı işaret ediyordu. Müşterilere daha şimdiden rezil olmamız yetmezmiş gibi garsonların Arda'yı oturmaya ikna etme çabalarını videoya alıp internete koymuş olsaydık şu an ünlü olabilirdik.
"Efendim şimdi pizzanızı getiriyorum. Lütfen oturun," dedi garsonlardan biri. Adamlara acıyordum. Onların ikna çabası yeterli olmayınca bu seferde kafenin sahibi devreye girmişti. Adam sesin nereden geldiğini görünce küçük çaplı bir şok yaşamış sonrasında da Arda'yı ikna etmek üzere işe koyulmuştu.
"Efendim neden bağırıyorsunuz?" diye sordu dişlerinin arasından. Diğer müşteriler gülerek Arda'yı izliyordu. Arda ise kafe sahibinin kel kafasını avuçlarına aldı ve "Pizzam bitiyor!" diyerek bizi şikayet etmişti.
Kafenin sahibi pizzaları getirmeleri için garsonlara başıyla işaret ettiği sırada Oğuz sinirden histerik bir kahkaha patlatmıştı. "Siz onu bana bırakın," dedi ve ayağa kalktı. Arda amacına ulaşmıştı. Oğuz'u kudurttuğu için sandalyenin tepesinde tuhaf tuhaf danslar yapmaya başlamış bu şekilde onu daha çok tahrik etme amacına da adım adım ulaşıyordu.
Oğuz tam panter gibi Arda'nın üzerine atlayacağı sırada Hare araya girmişti. Oğuz, "Aşkım ben bunu dövmeden rahat edemem," diyerek Arda'ya delici bakışlarını yöneltmişti. Berk ile Sidelya'nın olanları gülerek izlemesi bir yana tüm sesleri susturan şey Ömer'in masadan kalkıp kafeyi terk etmesi olmuştu.
"Ömer!" diyerek arkasından seslendim. Ama beni duymayı geçmiş yüzüme bile bakmadan çekip gitmişti. Arda sesini kesip gerisinin geri oturdu. Oğuz ile Hare ise endişeyle bana bakıyordu.
"Ömer ile konuşmam lazım," dedim ve tam kapıdan çıkmak üzereyken beni durduran Berk olmuştu. Kolumdan tutup gitmeme mani oldu. "İzin ver onunla ben konuşayım," dedi sakince. Başımı sallamaktan başka bir şey yapamadım. Berk, Ömer'e yetişebilmek için aceleyle kafeden çıktı.
Gözlerimi kapıdan alıp bana bakan Oğuz ile Hare'ye çevirdim. Oğuz, "Ben hesabı ödeyeyim," diyerek kasaya doğru ilerledi. Arda ise kolunun altına aldığı Sidelya ile birlikte bana mahçup bir şekilde bakmaya başlamıştı.
"Özür dilerim Kami," dedi Arda dudak bükerek. Sidelya dirseğiyle Arda'ya bir bedel ödetmek istercesine vurmuştu. Arda yüzünü buruşturdu ve acıyla inledi. Oğuz ise bir süre sonra hesabı ödeyip yanımıza geldi.
"Biz eve geçelim. Berk bir süre sonra Ömer'i de alıp eve döner."
Başımı olumsuz anlamda salladım. Ömer'den haber alana kadar hiçbir şey yapmak içimden gelmiyordu. Buna eve gitmek de dahildi. "Ömer'i görmek istiyorum," dediğimde yanağımdan kayan gözyaşının daha yeni fark edebilmiştim.
Oğuz ne diyeceğini bilememişti. Hare ise omuzlarımı kavramış gözlerini gözlerime dikmişti. "Ömer iyi olacak. Bana güven," dedi Hare gülümseyerek. İlk başta tereddüt etsemde sonrasında onlarla birlikte eve dönmeye ikna olmuştum.
(Ömer'den...)
Değer verdiğiniz birini kaybetmenin düşüncesi bile insanın aklını kaybettirebilir. Kafeden ayrılmamın bir diğer sebebi de buydu. Yaşadığım o korkunç olayın şokunu bir türlü üzerimden atamamam...
Sokaklarda nereye gittiğimi bile bilmeden adımlıyordum. Baktığım her yerde ona çarpmak üzere olan arabayı görüyordum. O araba ona çarpmış olsaydı onun o masada bir daha olamayacak oluşunu anımsıyordum. Odamın karşısındaki odanın boş kalacak olmasının düşüncesi bile beni çıldırtırken bunun az kalsın gerçekleşecek olmasının şokunu üzerimden bir türlü atamıyordum.
"Ömer!" diye arkamdan seslendi Berk. Onun bana seslenmesi olmasaydı bu kafayla şehrin öteki ucuna kadar yürüme ihtimalim kuvvetle muhtemeldi. Berk yanıma geldi ve elini destek olmak istercesine omzuma koydu.
Berk'e baktım ve "Kendimi iyi hissetmiyorum," diye mırıldandım. Bunu kafede yeterince belli etmemişim gibi bir de söylemem gerçekten gülünçtü. Kamer'in bana endişeyle bakışını anımsadım. Ortamın gerginliğini almak için çabalamıştı. Fakat bunun bana bir yararı olmamıştı.
Ona baktıkça yaşananları görüyordum. Arabanın ona doğru gelişi gözlerimin önünden bir türlü gitmiyordu. Beynim aynı kabusu kafamın içindeki plak takılmış gibi başa sarıp sarıp bana izletiyordu sanki. Yutkundum. Berk ise, "Bir yere oturup konuşalım. İçini dökmek sana iyi gelir," demişti.
Başımı hafifçe salladım. Birlikte yakınımızdaki bir banka oturmuş gözlerimizi uzaklara dikmiştik. "Bugün ona her şeyi söyleyecektim," dedim birden. Berk parlak mavi gözlerini gözlerime dikmiş ve anlatacağım şeyleri az çok bildiğinden gülümsemişti.
"Ona hislerimi açıklayacaktım. Bunca zaman içimde tuttuğum her şeyi ona anlatacaktım."
Berk dostane bir tavırla sırtımı sıvazladı ve kıkırdadı. "Sidelya ile ilk zamanlarımı hatırlıyor musun?" diye sordu gülerek. Tabii ki de hatırlıyordum. Sidelya onun az burnundan getirmemişti. Bu da yetmezmiş gibi Arda bir zamanlar Berk ile Oğuz'u kuması bellemiş hayatı onlara zindan etmişti. Buna rağmen kızlardan vazgeçmediklerinde de onların kızları sevdiklerine ikna olmuştu.
"Arda size az çektirmemişti," dedim gülmemi bastıramayarak. Berk başını salladı.
"Sıra artık sende. Sen Kamer'e hislerini açıp bundan kurtulabileceğini sanıyorsan yanılıyorsun. Arda bu konuda yine üzerine düşeni ve hatta haddinden fazlasını yapacaktır."
Berk ne yazık ki bu konuda da haklıydı. İçimdeki engelleri aşmam gerektiği gerçeği yetmezmiş gibi bir de buna Arda faktörünün dahil olması işleri iyice içinden çıkılmaz bir hale sokuyordu. Sıkıntılı bir nefes verdim. "Kamer bana çok kızmış mıdır sence?" diye sordum.
Berk başını salladı ve "Seni neşelendirmeye çalışırken birden çıkıp gitmene bir anlam veremedi," dedi.
"Onun gözlerine bakamıyordum. Ona her baktığımda o anı görüyorum. Bu yüzden orada durmaya daha fazla dayanamadım Berk."
Berk beni anlıyordu. "Kamer'in de bunun farkında olduğundan eminim. Fakat senin için endişeleniyor Ömer. En azından onunla bu konudaki hislerini paylaşmalısın. Bu şekilde üzerindeki yükten de kurtulursun," dedi ve bir bakışıyla yerdeki yaprağı uçurup avucuma bıraktı.
"Sidelya'ya hislerimi anlattığımda aldığım tepkiyi biliyorsun. Kamer'in böyle bir tepki vermeyeceğinden adım kadar eminim. Korkmadan ona içindekileri söyle."
"Bundan bende eminim. Ama ya beni hiç sevmiyorsa? Ya bana size verdiği gibi sadece değer veriyorsa ve bunun ötesi yoksa? Onu tamamen kaybetmekten korkuyorum."
Berk bana katılmadığını belli edercesine başını salladı. Bense avucumdaki yaprağa baktım. Berk tek bakışıyla avucumdaki yaprağı havaya kaldırıp uzaklara savurdu. Bunu neden yaptığını tam olarak anlayamamıştım ki o bana bir açıklama yapma gereği duymuştu.
"Eğer bugün korktuğumuz şey başımıza gelmiş olsaydı Kamer tıpkı o uçan yaprak gibi avuçlarından kayıp gidecekti Ömer. Bunu seni üzmek için söylemiyorum," dedi ve yutkundu. Kuruyan dudaklarını ıslatma ihtiyacı hissetmişti. Uzaklara baktı ve sözlerine kaldığı yerden devam etti.
"Kamer'i kaybetmekten korkman yersiz. Onu ömür boyu kaybetmeyeceksin Ömer. O yine senin yanında olacak. Ayrıca onunda seni sevdiğini biliyorum."
Berk'in söylemeye çalıştığı şey üzerinde düşünmeye başladım. Kamer'i bugün tamamen kaybedebilirdim. Onun beni sevip sevmemesinin bir önemi yoktu. O bu işin sonucu her ne olursa olsun yanımda olacaktı. Tıpkı Berk'in de söylediği gibi...
"Şimdi ne düşünüyorsun?" diye sordu Berk. Bunun asıl amacı onu haklı bulup bulmadığımı öğrenmekti. Bilmiş bakan mavilerinin yanında otuz iki diş sırıtmasından niyetini bir çırpıda anlamıştım. "Haklısın," dedim gülerek.
"Bu gece ona olan hislerimi açıklayacağım. Artık kaybetme korkusu yok. Onun yanımda olduğunu biliyorum ve korkmadan bunca zaman içimde biriktirdiğim her şeyi ona söyleyeceğim. Hatta sadece söylemeyeceğim. Ona göstereceğim."
Berk göstermekten kastımı ben söylemeden hemen anlamıştı. İkimizde gözlerimizi gökyüzüne dikmiştik. Şimdi güneşli ve beyaz bulutlarla dolu gökyüzü geceyle birlikte kararacak ve hayalleri ortaya çıkaracaktı.
"Ona kendi yıldızını göstereceksin," dedi Berk. Başımı salladım. Hayalimde bunca zaman onun olduğunu kendi gözleriyle görmesini istiyordum.
"Her şeyi benim gözümden görmesini istiyorum. Ona nasıl baktığımı, kalbimin onu görünce nasıl heyecanla çarptığını bir de benim gözümden görmesini istiyorum. Bu gece ona yıldızların arasında onu sevdiğimi söyleyeceğim."
Berk sırtımı sıvazladı ve "İşte bu," dedi.
"Kamer'e bir şey çaktırmayacağız diye hepimizin göbeği çatladı. Artık buraya kadar Ömer Aktan. Kaçar yolun yok!"
Kıkırdadım. Uzun bekleyiş bu gece sona erecekti. Ya onunla yeni bir şeye başlayacak ya da bir köşede ömür boyu onu sevmeye devam edecektim. Her şey bu gece netleşecekti. Ne de olsa gece bizi saklardı. Karanlığıyla sarıp sarmalardı. Sen küçük kuzu tut elimden. Beraber geçelim karanlık geceden...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top