20. Bölüm: Kurtarıcım (Sezon Finali)
İnsan korkuya kapıldığında vücutta adrenalin adı verilen bir çeşit hormon salgılanır. Bu bir tür tehlike durumunda çalan alarm niteliği taşır. Bu hormon salgılandığı an vücut kendini koruma moduna geçermiş. Şu an benimde vücudumda salgılanan şey buydu. Adrenalin...
Korku dolu gözlerle üzerime doğru koşan dobermana bakıyordum. Her an korkudan bayılabilirdim. Ellerim titriyor parmaklarımın arasındaki kitap her an kayıp yere düşebilirdi. Acilen kendimi sakinleştirmek zorundaydım.
Korkudan titreyen dudaklarıma rağmen derin bir nefes aldım. Daha önce hiçbir hayvanın zihnine girmeyi denememiştim. Bu benim için bir ilk olacaktı. Ama umarım son da olmazdı.
Gözlerim yeşilden kırmızıya döndü. Kızıl bakışlarımı Avcı'nın öfkeli gözlerine odakladım. Bunun işe yaraması için ümit ederken, "Dur," diye mırıldandım. Bana saldırmasına saniyeler kala verdiğim komutla birlikte Avcı olduğu yerde kalakalmıştı.
Son dakika büyük yara almaktan kurtulmuştum. Eğer Avcı'yı kontrol etmeyi başaramasaydım başıma ne geleceğini tahmin etmek bile istemiyordum. Bunun düşüncesi bile tüylerimi diken diken etmeye yetmişti.
Tekrar derin bir nefes aldım. Gözlerim yeniden eskisi gibi yeşile dönerken korkudan küt küt atan kalbimin atışını art arda nefesler alarak düzenlemeye çalıştım. Biraz olsun yatıştığımı hissediyordum. Gözlerim karanlıkta gözleri cam gibi parlayan Avcı'ya kaydı.
Dizlerimin dibine çökmüş sessizce gözlerime bakıyordu. Az önceki hırçın ve saldırgan halinden eser yoktu. En az bir kedi yavrusu kadar uysaldı. Onu böyle görünce ister istemez gülümsedim. Yavaşça eğilip başını okşadığımda bir anda evin bütün ışıkları yanmaya başladı. Karanlıkta far görmüş tavşan gibi kalakaldım. Bunun tek bir anlamı olabilirdi. O da uyuyan devin kış uykusundan uyanmış olduğuydu.
Gözlerim beklentiyle yemek odasının açık kapısının dışına kaydı. Cehennemin kralı her an yanıma teşrif edebilirdi. Bunu bilmek bile kalp atışlarımın korkuyla hızlanmasına yetmişti.
Yeşil gözlerim kapıda takılı kalmışken korktuğum başıma gelmiş tok adım seslerinin sessizliği delip geçen sesi koridorda yankılanmaya başlamıştı. Birkaç saniye sonra yemek odasının kapısının önünde durdu.
"Anlaşılan güzel kızımı uyku tutmamış," dediğinde yüzünde eğreti duran bir gülümseme belirdi. Sanki bu gülümseme az sonra olacak korkunç şeyin ön gösterimi gibiydi.
Keskin bakışları elimdeki kitapla yeşil gözlerim arasında gidip geliyordu. Koyu kahverengi gözleri yavaşça kırmızı renge büründü. Tam bana doğru bir adım atmıştı ki evin kapısı gürültüyle aralandı.
İkimizde bakışlarımızı yemek odasının kapısına çevirmiştik ki biri adımı seslenmeye başladı. "Kamer," diyerek evin içinde bağıran ses onun sesiydi. Ömer'in sesi...
Onun sesini duymak bile rahatlamama sebep olurken burada olması tüm korkularımın uçup gitmesine yetmişti. Titreyen dudaklarım onun adını haykırdı.
"Ömer!"
Sesim o kadar cılız çıkmıştı ki duyup duymadığından bile emin değildim. Tek düşündüğüm onun buraya gelmiş olduğuydu. Gözlerim yemek odasının kapısındayken babamın odadan hışımla çıkışı peşinden koşmama neden olmuştu. Avcı da peşimizden gelmeye niyet ettiğinde yeşilden kırmızıya dönen gözlerimi onun kömür siyahı gözlerine diktim.
"Sakın kıpırdama," diye mırıldandığımda Avcı adeta bir heykel gibi olduğu yerde kalakalmıştı. Bu durumdan habersiz olan babam ise arkasına bile bakmadan sesin geldiği yöne doğru gitmişti.
Onun yapabileceklerini kestiremiyordum. Özellikle de sinirliyken adeta bir canavara dönüşüyordu. Bunu bilmek bile endişeye kapılmama yetmişti. Yemek odasından çıkıp evin girişine geçtiğimde evdeki kalabalık ile göz göze geldim.
Tam o sırada Arda benim varlığımı fark etmişti. "Kami!" diye bağırdı coşkuyla. Onu görmek bile mutlu olmama yetmişken kalabalığın içinden bana doğru yaklaşan koyu harelerin sahibi ile heyecandan kalbim gümbür gümbür atmaya başlamıştı.
"Ömer," dedim sevinçle. Onunda gözlerinde beni görmenin mutluluğu vardı. Koşarak ona sarıldığımda kendimi hiç olmadığım kadar mutlu hissediyordum. Sanki ondan günlerce ayrı kalmışım gibi hissetmiştim.
Onu özlemiştim. Korkusunu, adımı söylerkenki sesindeki tınıyı ve en çok da bana kendimi özel hissettiren koyu harelerini özlemiştim. "İyi misin?" diye sordu benden ayrıldığında.
Heyecandan dilim tutulmuş tek kelime bile edemediğimden başımı olumlu anlamda sallamakla yetinmiştim. İyi olduğumu bilmek onun gülümsemesine yetmişti. Beni belimden tutup güvenli bölgeye çekti. Birlikte koruyucuların ve onlarca Ay'ın Çocuğunun yanına geçtik.
Beni görünce en az Ömer kadar sevinen Arda ise gülerek kalabalığı yararken saniyesinde yanımda bitmişti. "Kami seni almaya geldik," dedi neşeyle. Gözleri kahverengiden laciverte dönerken gülümsedim. Onun bu sözlerinin üzerine gözlerimi karşımızdaki babama çevirdim.
Kırmızı gözleri her birimizi tek tek süzerken en son benim gözlerime bakmakta karar kılmıştı. "Benimle baş edebilmeniz için bundan daha fazlasını toplamanız gerekirdi," diye mırıldandı. Alaycı kahkahası boş evin duvarlarında yankılanırken beni arasına alan kalabalığı yararak en öndeki Ömer'in yanına geçtim.
Beni bulan koyu hareleri kırmızıya dönerken yüzünde hoşnutsuz bir ifade belirmişti. "Kamer lütfen arkaya geç," dedi Ömer. Tam o sırada diğer yanımda Meriç belirmişti. Ömer''in yanındaysa Pars vardı.
Gözlerim yanı başımdaki Meriç'in yeşil gözlerine kaydı. "Sana güveniyorum," diyerek sanki aklımı okumuşçasına gülümsedi. Kollarımın arasındaki kitabın içinde ne olduğuna dair en ufak bir fikrim dahi yoktu. Ama içindeki her ne ise gücümü kontrol etmemde büyük bir etkisinin olduğu kesindi.
Yeşilden kırmızıya dönen gözlerimi ondan alıp yanı başımdaki Ömer'e çevirdim. İkimizin kızıl gözlerindeki ışık birbirimize güvendiğimizin en büyük göstergesiydi. Onun yüzünde beliren gülümseme ise ona ne kadar aşık olduğumu bir kez daha hatırlamamı sağlamıştı.
"Seninleyim," dedi fısıldarcasına. Babamın keskin bakışlarının hedefindeydim. Ama bu kez korkmuyordum. Çünkü yanımda onlarca Ay'ın Çocuğundan ziyade o vardı. Kurtarıcım...
Beni şeytanın cehenneminden kaçtığım ilk gece bizim bankımız olacağını bile bilmediğim o banka sığındığımda nasıl bulduysa şimdi de bulmuştu. Şeytanın azabından kalan her bir yarayı şifalı dokunuşuyla kapatmıştı. Beni kurtaracağını söylemiş ve kurtarmıştı. Şimdi de bu cehennemin alevlerinden birlikte sıyrılacaktık.
Kızıl gözlerimi içinde bulunduğumuz cehennemin yegane sahibine çevirdim. Onun yüzünde kendisine meydan okumamıza karşılık keyifli bir gülümseme belirmişti. "Demek bir tanecik kızım babasına karşı geliyor," dediğinde alaycı bir kahkaha döküldü dudaklarından.
Ona iğrenerek baktım. Kızıl bakışları yüzümde gezinirken Oğuz kalabalığın arasından geçerek Pars'ın yanında durdu. Parlayan yeşil gözlerine kısa bir anlığına baktığımda zihnimde onun sesi yankılanmaya başladı.
"Babanın zihninden ne geçtiğini görebilirim," dedi içinden. Bunun üzerine Oğuz'un bunu yapması için başımı hafifçe sallayıp bakışlarımı tekrar babama çevirdim. Tam o sırada babam ellerini havaya kaldırmış içindeki enerji avuçlarına yayılmaya başlamıştı.
"Gece avcılarının bizim güçlerimizi emme yeteneği var. Baban hepimizin güçlerini çalmak niyetinde," diyerek zihninden babamın hain emelini geçirdi Oğuz. Bunun üzerine gece avcısı olarak evden kaçtığım gece köprü altında yaptığım şeyi yapacaktım. Hepimizi içine alacak kadar büyük bir bariyer...
Bunun için öncelikle konsantre olmalıydım. Elimdeki kitaptan aldığım enerjiyle birlikte odaklanmaya başladım. Yavaş yavaş bedenimden yayılan bariyeri görebiliyordum.
Şeytani bakışlarıyla babam, "Şimdi hepiniz önümde diz çökeceksiniz!" diye bağırdığında avuçlarından yayılan gücü hızla üzerimize salmıştı. Son saniye bariyeri yeteri kadar genişletmeyi başarmış herkesi görünmez bariyerimin içine almıştım. Artık istese de bize dokunamazdı.
"İşte benim Kami'm! O pis domuza haddini bildirdi!" diyerek kalabalığın arasındaki sessizliği bozan her zamanki gibi Arda olmuştu. Yanındaki çocuk ona bu yaptığını onaylamadığını belli eden bir bakış atınca Arda ağzına hayali bir fermuar çekmek zorunda kalmıştı.
"Herkesi basit bir bariyerin arkasına saklayarak koruyabileceğini mi sanıyorsun?" diyerek güldü. Bana doğru iki adım attı. İşler şimdi Talat Işıklı'nın istediği gibi gitmemeye başlamıştı.
Dudaklarım keyifle yukarıya doğru kıvrıldı. "Kimsenin kılına bile dokunamazsın!" diye bağırdığımda gözlerim yanı başımdaki Ömer'e kaydı. Kızıl gözleri gözlerimde gezinirken yüzünde gururlu bir gülümseme belirdi.
"Senin gitmene izin vereceğimi mi sanıyorsun?" diye sordu bu sefer. Sesindeki alaycı tını sadece benim değil herkesin sinirlerini bozmuştu. "Senden izin isteyen kim?" dedi Oğuz dayanamayarak. Bunun üzerine Talat Işıklı'nın keskin gözleri Oğuz'a kaydı.
"O benim! Damarlarında benim asil kanım dolaşıyor! Onu size bırakmam!"
Onun bu sözleri Ömer'i çıldırtmaya yetmişti. Sinirden çenesi kasılmış bariyerin dışına doğru hışımla ilerlemeye niyet ettiğinde bir anda elini tuttum. "Sakın," diye mırıldandım.
"Bunu seni ve diğerlerini kışkırtmak için yapıyor."
Kan rengi gözlerinde sinirden şimşekler çakıyordu. Parmaklarımı güven vermek istercesine onunkilere kenetledim. Elini tuttuğum anda avucumdan onun bedenine doğru bir tür ışık yayılmıştı.
"Bunu nasıl yaptın?" diye sorduğunda gülümsedim.
"Bilmiyorum. Aniden olan bir şey."
Gözlerimi ondan alıp diğer yanımdaki Meriç'e çevirdim. "Bir an önce gidelim buradan," dedim. Meriç beni başıyla onayladı.
Keskin kızıl bakışlarını birer ok misali babama yöneltti. "Kaybettin," dediğinde bariyerin içinde hep birlikte dışarı çıktık. Pars ile bir grup dışarı çıkmamızla beraber koşarak bariyerin dışına çıktı. Evden uzaklaşmamızla herkes bir bir bariyeri terk etmiş koşmaya başlamıştı.
Bir süre evin gözden kaybolmasıyla bariyeri tamamen kaldırdım. Yeşil gözlerim onun koyu harelerindeydi. Elim Ömer'in elinde bir yanımda Meriç ile birlikte yürüyordum.
"Ömer hep beraber merkeze gidiyoruz ona göre," dedi Meriç kırmızıdan yeşile dönen gözlerini memnuniyetle ikimizin üzerinde gezdirirken.
Ömer onu başıyla onaylayınca Meriç yanımızdan ayrılıp bir başka grubun arasına karıştı. Tam o sırada başımın tatlı belası Arda ve ekibin geri kalanı yanımda bitince Ömer'in elini usulca bırakmıştım.
"Kami!" diye bağırdı Arda neşeyle. Onun bu neşeli hali yüzümü güldürmeye yeterken Hare ile Sidelya gülerek beni kendilerine çekmişti. İkiside beni ortalarına alıp kollarını belime dolarken Ömer uzaktan bize gülerek bakıyordu.
"İsyan diye ben buna derim işte," dedi Sidelya kıkırdayarak. Sarı saçları rüzgarda geriye doğru savruluyordu. Bebe mavisi gözleri ise ışıl ışıl parlıyordu.
"İsyanı bilmem ama birilerinin senin için çok korktuğu kesin," dedi Hare fısıldayarak. Bakışlarıyla biraz ötemizde Berk ve Oğuz ile birlikte yürüyen Ömer'i işaret etti. Yeşillerimi ona çevirmemle koyu harelerinin beni bulması bir olmuştu.
Yüzünde çarpık bir gülümsemeyle birlikte beni izliyordu. Ona bakıp gülümsedim. Daha sonra bakışlarımı bize bakıp kıs kıs gülen Hare'ye çevirdim.
"Çok mu korktu?"
Bu sorumla birlikte Sidelya saçlarını havalı bir şekilde arkaya doğru savurmuş bir şeyler fısıldamak için usulca kulağıma doğru eğilmişti.
"Hem de nasıl... Onu zor tuttuk. Az daha da peşinden gelip seni aldığı gibi evi o adamın başına yıkacaktı."
Onun neşeyle söylediği sözlerin üzerine önümüzde koşturup duran Arda duraksamış heyecanla yanımıza gelmişti. Kolunu Hare'nin omzuna attı.
"İki dedikoducu kız kardeştiniz üç oldunuz. Sizinle nasıl baş edeceğim acaba?" dedi Arda. Saniyesinde abi havalarına girmişti. Onun bu halini uzaktan izleyen Oğuz saniyesinde yanına geldi. O da kolunu Arda'nın omzuna atarken ensesine bir tane yapıştırmayı da ihmal etmedi.
Oğuz, "Boş yapma," diyerek Arda'ya takılarak gülümsedi.
"Meriç bizi merkezde bekliyor. Elimizi çabuk tutsak iyi olacak."
Oğuz'un bu sözleriyle birlikte Berk ile Ömer de yanımıza geldi. "Arda sen önden topukla," dedi Oğuz kaş göz işaretiyle. Onun ne yapmaya çalıştığını tam olarak anlayamasamda Arda'nın Oğuz'un mesajını aldığına emindim. Arda otuz iki diş sırıtarak yanımdan ayrılıp deli gibi koşmaya başladı. Hatta biraz ilerimizdeki sokak lambasının tepesine tırmanmış maymun gibi sallanmaya bile başlamıştı.
"Az ciddi olsaydı şaşardım," dedi Berk gülerek. Oğuz ise Arda'dan fırsat bulup Hare'yi kolunun altına aldı. Alnına küçük bir öpücük kondurduğunda ondan mutlusu yoktu.
"Sen Arda'yı bu yüzden mi önden gönderdin?" diye sordu Hare bilmiş bir tavırla Oğuz'a bakarken. Oğuz kıkırdadı. "Herhalde! Bütün gün seninle hiç sarılmadık. Özledim," dedi küçük bir çocuk gibi dudak bükerek.
Oğuz'un Hare'ye karşı süt dökmüş kedi gibi oluşu hepimizi gülümsetmişti. İkisi bizden ayrılıp kol kola önümüzden giderken Berk de Sidelya'nın yanına geldi.
"Bizde mi önden gitsek acaba?"
Berk'in bu cazip teklifiyle Sidelya da hiç düşünmeden beni terk etmişti. Herkes önden giderken arkada kalan sadece benle Ömer'di. Yeşil gözlerimi ona çevirdim. Koyu hareleri gözlerimde gezinirken yüzünde tatlı bir gülümseme belirmişti.
"Anlaşılan bizi ektiler," dedi iç çekerek. Usulca yanıma geldiğinde gülümsedim.
"Öyle görünüyor."
Gözlerimi önümüzde kıkırdayarak ilerleyen kızlara çevirdim. İkiside sevdiğine sarılmıştı. Onları böyle mutlu görmek içimi ısıtmıştı.
Hep birlikte parkın içinden geçmek üzere ilerledik. Arda önüne çıkan ilk binaya tırmanırken kızlarla çocuklar aramızdaki mesafeyi epey açmıştı. Yeşillerimi onlardan alıp yanı başımdaki Ömer'e çevirdim. Kolumun altındaki kitabın kaymamasına özen gösterdiğim sırada parmakları benimkileri örttü.
"Evde yaptığın şeyi bir kez daha yapar mısın?" diye sordu beklentiyle. Bunun üzerine yürürken tam da bizim bankımızın önünde durduk. Sıcak parmakları benimkileri okşuyordu. Aramızdaki mesafe oldukça azdı.
Koyu hareleri benim gözlerimdeyken kırmızıya dönen gözlerimi kenetlenmiş parmaklarımıza çevirdim. Tıpkı evde de olduğu gibi bedenimden yayılan ışık onun bileklerine doğru süzülüyordu. Bakışlarımı ellerimizden alıp onun gözlerine diktim. İkimizinde yüzünde belirgin bir gülümseme belirdi. Bakışlarımızı bu sefer yalnızca bize ait olan o banka çevirmiştik.
"Seni bulduğum geceyi hatırlıyorum."
Ömer'in bu sözleriyle gözlerimi ona çevirdim. Yüzünde küçük ama bir o kadar da etkileyici bir gülümseme belirmişti.
"Başının altında siyah sırt çantanla bu banka uzanmıştın. Vücudunda yaralar vardı. Soğuktan titriyordun. Seni öyle görünce içimden bir şeylerin koptuğunu hissettim Kamer."
Elini daha da sıktım. Kırmızı gözlerim dolu dolu ona bakarken aklıma o gece yaşadıklarım gelmişti. Keşke kafamın içinde beliren görüntüleri ona da gösterebilme şansım olsaydı. Derin bir iç çektim. Ömer ise kurumuş dudaklarını ıslattı. Ardından sözlerine kaldığı yerden devam etti.
"Seni kollarımın arasına aldığım anda yüzünde yaşadığın onca acıya rağmen tatlı bir gülümseme belirdi. Açık tutmakta zorlandığın yeşil gözlerin kısa bir anlığına bana bakmıştı. İlk kez o zaman güçlerimin var olmasına bu kadar çok sevinmiştim. Çünkü seni iyileştirebilecek olmak bana bahşedilmiş olan bir mucizeydi."
Ömer'in sözleri gözlerimin dolmasına neden olmuştu. Titreyen dudaklarımda tuzlu göz yaşlarımın tadını alabiliyordum.
"Ömer," diye mırıldandım. Sesim bir fısıltıdan farksızdı. Ama sanki onun adını söylerken içimdeki bütün hislerde beraberinde dökülmüştü titreyen dudaklarımdan. Yutkundum.
"O gece neden gülümsedim biliyor musun?" diye sorduğumda Ömer beklentiyle baktı gözlerime. "Çünkü hayatım boyunca beklediğim koruyucu melek beni kurtarmaya gelmişti."
Bu sözlerimle Ömer elimi bırakmış yüzümü avuçlarının arasına almıştı. Baş parmağı göz altlarımda gezindi. Daha sonra yanaklarımdaki ve dudağımdaki ıslaklığı sildiğinde, "Sen benim kurtarıcımsın Ömer," diye fısıldadım.
Koyu hareleri kalbimin gümbür gümbür atmasına neden oluyordu ki cebindeki telefon ardı arkası kesilmeksizin çalmaya başladı. Ömer memnuniyetsiz bir nefes verdikten sonra ellerini yüzümden çekip cebindeki telefonu çıkardı. Arayan Arda'ydı.
Ömer ekranda yanan isimle gözlerini devirmiş aramayı cevaplandırmıştı. "Efendim Arda," dediğinde daha şimdiden Arda'nın onun damarına basmaya başladığını anlamış oldum.
"Oğuz istediğim şeyi aldı mı?" diye sorduğunda karşı taraftan olumlu bir yanıt gelmişti. Ömer bu cevapla tatmin olurken, "Birazdan orada oluruz," diyerek telefonu kapattı. Sorgulayıcı yeşillerim onun koyu harelerinde gezindi.
Oğuz'dan istediği şey neydi? Meraklandığımı fark eden Ömer bu halime gülmeye başladı. Yanağındaki uzun çizgi bununla birlikte daha da derinleşti. "Komik olan ne?" diye sordum bir kolumun altında kitap olduğundan tek elimi belime koyarak ona bakarken. Dudaklarını birbirine bastırarak gülmesini durdurdu.
"Şu an bana bakışını görme şansın olsaydı sende gülebilirdin."
Ona bilmiş bir ifadeyle baktım. "Arda ne dedi?" diye sordum bu sefer. Ömer sorumun öznesiyle birlikte başını hafifçe salladı.
"Merkezdekiler bizi bekliyor. Onları daha fazla bekletmeden gitsek iyi olacak."
Meriç'in bizi merkeze çağırdığını unutmuştum. İçten içe kendime kızıyordum. Parkta oyalanmış onları bekletmiştik. "Hemen gidelim," diye mırıldandım. Ömer ile birlikte yan yana merkeze doğru ilerlemeye başladık.
Kader çizgimizin kesiştiği parkın dışına çıkmıştık. Yan yana sokak lambalarının altında ilerlemeye devam ediyorduk.
"Merkeze gittiğimizde sadece bizim çocukluğumuzun geçtiği yeri görmeyeceksin. Birlikte büyüdüğümüz diğer Ay'ın Çocukları ile de tanışacaksın," dedi Ömer gülümseyerek.
Yeşil gözlerimi yoldan alıp ona çevirdim. İçimde küçük bir kuşku belirdi. "Bundan emin değilim," dediğimde Ömer neden böyle bir hisse kapıldığımı anlamaya çalışıyordu. Yüzüme dikkatle bakarken yutkundum.
"Onlar senin ailenden. Ya beni sevmezlerse ya olduğum kişi yüzünden beni aralarına almazlarsa," dediğimde Ömer elimi tuttu. Birlikte el ele yürürken gözlerinin içi binlerce yıldızla doluymuşçasına parlamıştı.
"Bu düşünceyi hemen kafandan at. Hem sana bir şey söyleyeyim mi? Çok sevdiğim biri aynen şöyle söylemişti. İnsan ne olarak dünyaya geleceğini seçemez. Ama ne olarak hayata devam edebileceğini seçebilir. Sen bir gece avcısı olarak doğdun. Ama şimdi kanatsız bir melek olarak hayatına devam ediyorsun Kamer."
Ömer'in bu sözleri içimi rahatlatmıştı. Bana bakıp içtenlikle gülümserken, "Biz seni nasıl sevdiysek onlarda seni sevecek. Güven bana," dedi. Birlikte karanlıkta yürümeye devam ettik. Birkaç dakika sonra Ömer ile birlikte merkeze vardık.
"Geldiler," dedi merkezdekilerden biri. Onun seslenmesiyle birlikte bize bakan kalabalığa doğru ilerlemeye başladık. Bacaklarım heyecandan titriyordu. Ömer ise elimi bırakmış kalabalığın arasından bizimkileri bulmuştu.
Meriç ile Pars ise gülerek bana bakıyordu. Önümde onlar onların arkasında ise koca bir kalabalık vardı. Bizimkiler ise Pars ile Meriç'in yanında sıraya girmişti. Her birinin yüzünde genişçe bir gülümseme belirmişti.
"Merkeze hoş geldin Kamer," dedi Meriç. Onun yeşil gözleri benimkilerde gezinirken Pars araya girdi. "Aynı zamanda kuzeydekiler olarak da seni aramızda görmekten mutluluk duyuyoruz," dediğinde lacivert gözlerini kırpmayı ihmal etmemişti.
Meriç'in gözleri bir anda kolumun altına sıkıştırdığım kitaba takıldı. "Onu güvende tutmakta fayda var," dediğinde kitabı bir an bile düşünmeden ona vermiştim. O da yanına çağırdığı çocuklardan birine uzattı. "Bunu odama bırak," diyerek yeşillerini tekrar üzerime dikti.
"Şimdi seni neden buraya çağırdığımızı merak ediyorsundur. Ben sana söyleyeyim. Ne zaman aramıza yeni bir Ay'ın Çocuğu katılsa onun ilk deri ceketini ait olduğu bölgenin koruyucusu giydirir. Bu yıllardır süre gelen bir gelenektir."
Meriç'in bu sözlerinin üzerine gözlerimin dolduğunu hissetmiştim. "Bunun anlamı," dediğimde Oğuz'un Ömer'e bir şey verdiğini fark ettim. Ömer koluna astığı deri ceketle birlikte Meriç'in yanına geldi. Telefonda kast ettiği şey buydu. Bu Ömer'in bana doğum günümde aldığı deri ceketti. Bana onlardan biri olduğumu hissettiren en özel şeydi. Bunu odamda bulduğumda içinde küçük bir de not vardı.
"Bizden olduğunu herkese göster Ay yüzlü kız. İyi ki doğdun."
Notta aynen böyle yazıyordu. Şimdi tıpkı onun da benden istediği gibi herkese onlardan biri olduğumu gösterecektim. Dolu gözlerle Ömer'in elindeki deri ceketi Meriç'e verişini izlemiştim. Tam o sırada Pars'ın lacivert gözleri beni buldu.
"İstersen kuzeye de katılabilirsin. Ne de olsa koruyucusu benim," dediğinde kıkırdamıştım. Onun buradan bile kendine pay çıkarması komik geliyordu.
"Üzgünüm Pars. Ama ben kardeşlerimi seçtiğim gün koruyucumu seçmiş oldum," dediğimde gözlerim tek tek Oğuz'un, Hare'nin, Arda'nın, Berk'in ve Sidelya'nın yüzünde gezindi. En sonunda ona baktım. Koyu harelerin sahibine...
Yüzünde gururlu bir gülümsemeyle yeşillerime bakıyordu. Derin bir iç çektim. Pars'a bir şeyi eksik söylemiştim. Ben sadece kardeşlerimi değil aşkımı da seçmiştim. Gözlerimi ondan alıp karşımda duran Meriç'e çevirdim.
Söylediğim sözler onunda çok hoşuna gitmişti. "Koruyucun olmaktan onur duydum. Son gece avcısı," dedi Meriç. Yeşil gözlerine bakıp gülümsedim. O da elinde deri ceketimle birlikte arkama geçti. Meriç'in yardımıyla kollarımı deri ceketten geçirip üzerime giydim. Uzun düz saçlarımı ceketin içinden çıkarıp yakamı düzelttiğimde herkesin gözleri benim üzerimdeydi. Meriç yanı başımda durdu.
"Bundan böyle Kamer bizden! Merkez çocuklarındandır! Aramıza hoş geldin Ay'ın yeni çocuğu!"
Meriç'in kalabalığa karşı söylediği sözlerle birlikte gözlerim dolmuştu. Yaşlar yanaklarımdan süzülürken bu sefer acıdan değil mutluluktan ağlıyordum. "Aramıza hoş geldin!" diye bağırdı kalabalık hep bir ağızdan.
Pars'ın lacivert gözleri gururla yüzümde gezinirken coşkulu kalabalığın arasından bizimkiler koşarak yanıma geldi. "Kami!" diye bağırdı Arda coşkuyla. Beni kucaklayıp etrafında döndürürken küçük çaplı bir çığlık atmıştım.
"Kızı rahat bırak! Yeminle dalarım sana!" diyerek bizi ayıran Oğuz olmuştu. Arda'nın beni bırakmasıyla Hare'nin bana sarılması bir oldu.
"Seni çok seviyoruz," dedi kıkırdayarak. Ondan ayrıldığımda Sidelya bir kolunu Hare'nin omzuna diğer kolunu da benim omzuma attı.
"İnanamıyorum! Bizden olduğun az önce tescillendi! Aşırı mutluyum," dedi Sidelya neşeyle. Bebe mavisi gözleri benim üzerimde gezinirken Berk de yanımıza geldi.
"Merkez çocuklarından Kamer," dedi bana bakıp gülerken. Onun bu sözleri beni mutlu etmişti. Sidelya ile birlikte yanımızdan ayrıldı. Hare de Oğuz'un işaretiyle yanımdan ayrılırken bu sefer bana doğru yaklaşan koyu harelerin sahibi olmuştu.
İçimi eriten gözleri yetmezmiş gibi bir de resme sonradan dahil olan derin bir çizgi halindeki gamzesi heyecandan nefesimi kesmeye yetmişti. Kalbim onu görmenin heyecanıyla küt küt atmaya başlamıştı.
Yeşillerim onun gözlerinde gezinirken aramızdaki mesafeyi kapattı. "Bu güzel olayın şerefine bir dilek dileme hakkın var," dedi Ömer gülerek. Bunun üzerine gökyüzünden bir yıldız seçtim. Ömer seçtiğim yıldızı kaydırdı. Bakışlarımı gökyüzünden alıp yeniden onun koyu harelerine çevirdim.
İçimden, "Koyu harelerin sahibi beni sevsin," diye geçirdim. Tam o sırada neon yeşili gözleriyle bizi izleyen Oğuz ile göz göze geldim. Aklımı okuduğunu bildiğimden yüzüm kıpkırmızı olmuştu. Ama bunu duyduğu halde sırf beni utandırmamak adına bir şey söylemek yerine gülümseyerek göz kırpmıştı. Bunun üzerine tekrar Ömer'e baktım.
Koyu hareleri içimi ısıtırken, "Aramıza hoş geldin Ay yüzlü kız," dedi gururla. Dolu gözlerle ona bakıp gülümsedim. "Hoş buldum Ay'ın çocuğu," dedim birden.
"Hoş buldum."
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top