16. Bölüm: Kıvılcım

İnsan dünyaya gelirken kendisini dünyaya getirecek kadını ve kendisinden bir parça taşıyacağı adamı seçemiyor. Ben annemi hiç tanımamış babamı ise hiç tanımamış olmayı dilerdim.

Baba kavramı benim için dipsiz bir karanlıktan başka bir şey ifade etmezken bir şeyin farkına varmıştım. Evet ebeveynlerimizi seçemiyoruz. Ama birlikte yaşlanacağımız partnerlerimizi bizler seçiyoruz. Bende bir gün yaşlanacağım kişiyi seçersem bu kişi hiç kuşkusuz Ömer olurdu. Tabii o da beni sevseydi.

"Yine nerelere daldın?" diye sordu Ömer. Dalgın bakışlarımı gökyüzünden alıp ona çevirdim. Koyu hareleri gözlerimde gezinirken yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.

"Yıldızlara bakıyordum," diye yanıtladım sorusunu. Birlikte yıldızlara baktık. "Dilek dilemek ister misin?" diye sordu. Onu başımla onaylarken gülümsedim. Gökyüzünden bir tane yıldız seçtim.

Ömer işaret parmağını benim seçtiğim yıldızın üzerine tuttu. Daha sonra parmağını sola doğru kaydırdı. Yıldız da parmağıyla birlikte kayıp giderken gözlerimi kapattım. İçimden tek bir dilek diledim. Artık her şey güzel olsun dedim içimden. Her şey güzel olsun!

Gözlerimi tekrar açtığımda Ömer gülümsedi. Bende ona bakıp gülümsediğim sırada dudaklarını ıslattı. "Gerçek doğum günün ne zamandı?" diye sordu. Bu sorusuyla birlikte bana daha da çok yaklaştı.

Balkon demirini tutan elim onun sıcak parmaklarına değiyordu. Yutkundum. Daha sonra yeşillerimi onun büyüleyici gözlerine diktim. "Beni uyku tutmadığı zaman birlikte parka gittiğimiz geceyi hatırlıyor musun?" diye sordum.

Ömer'in yüzü bana daha da yakınlaştı. "Hatırlıyorum," dediğinde sıcak nefesi yüzümü yakıyordu. Başımın döndüğünü heyecandan her an kollarına yığılabileceğimi hissediyordum.

"O gece ben yeni yaşıma girdim Ömer. Bana kendini açtığın o gün benim doğum günümdü." Bunu söylediğimde Ömer gülümsedi. "9 Kasım," diye fısıldadı.

Gülümsedim. Aramızda sadece bir milimlik mesafe vardı. Sanki her an beni öpebilecekmiş gibi yakındı. Heyecandan kalbim çarpıyordu. Hatta o kadar hızlı çarpıyordu ki varlığını boğazımda hissedebiliyordum. "Ömer," diye fısıldadım. Daha sonra onunla arama mesafe koymak için bir adım geriye çıktım.

"Çocuklar bizi bekliyor," dedim ve onun arkamdan kıs kıs gülmesine rağmen balkondan çıkıp salona geçtim. Beni gören Arda otuz iki diş sırıtırken Hare ile Sidelya'nın evleneceğimizi bizzat kendilerinin söylediğini anlamış oldum.

"Demek Kami gelin oluyor," dedi Arda gülerek. Onun bu neşeli hali beni de güldürürken Ömer de balkondan çıkıp yanımıza geldi. "Asıl gelin olan Oğuz," dedi Ömer alayla.

Bunun üzerine cümlenin öznesi keskin bakışlarını bize doğru yöneltti. Hatta Ömer'e yanındaki gülle gibi yastığı da fırlatmaktan geri durmamıştı. Ömer son dakika yüzüne yastık yemekten kurtulurken Berk araya girdi.

"Beyler bekarlığa veda yapmaya dışarı mı çıksak? Arda ile Oğuz'un nikahından önce eğlenmek hiç de fena olmaz," dediğinde keskin bakışlarımı Ömer'e çevirdim. Ama o bunu fark etmedi. Hatta bu teklif onlara cazip bile gelmişti.

Ömer, "Haklısın Berk. Sonuçta Oğuz edepli bir hatun olarak kocasının dizinin dibinde oturmadan önce gece hayatını son bir kez görse iyi olur," dediğinde Arda bu duruma kahkahalarla gülüyordu. Bu şakaya gülmeyen sadece üç kişi vardı. O da Sidelya, Hare ve bendim.

"Berk," dedi Sidelya. Kıstığı bebe mavisi gözlerinden anladığım kadarıyla bu işin sonunun hiç iyiye gitmeyecek oluşuydu. Hare ise Oğuz'a yiyecek gibi bakıyordu. Ömer'in gözleri ise benim üzerimdeydi.

Yüzündeki gülümseme sinirlerimi bozuyordu. Bu gülümsemenin ardında saklanan ateşli kızları hayal edebiliyordum ki bunun hayali bile beni delirtmeye yetiyordu.

Kaşlarımı çattım. Kollarımı göğsümde kavuşturup delici bakışlarımı ona diktim. "Gidin tabii! Bekarlığa veda mı yapıyorsunuz ne yaparsanız yapın! Bizde kızlarla bu gece kendi aramızda eğleneceğiz," dediğimde Ömer'in bakışlarında öyle mi der gibi bir ima sezmiştim. Ama ok yaydan çıkmıştı bir kere. Geri dönüş yoktu.

"Kamer'i duydunuz beyler hazırlanın dışarı çıkıyoruz," dedi Ömer kendinden emin bir şekilde. Onun her zaman burnunun dikine giden yanı sanki yokmuş gibi hemen yelkenleri suya indirmişti. Bu durum daha çok sinirimi bozarken çocuklar bizim delici bakışlarımıza rağmen merdivenlerden aşağıya inmeye başladı.

Onların merdivenlerden inip dış kapıyı kapatmasıyla, "Al işte! Şimdi ne yapacağız?" diye sordu Sidelya. Bir anlık kıskançlığım yüzünden Ömer bekarlığa veda etmeye gidiyordu. Çıldırmama ramak kalmış kıskançlıktan salonda kendi kendimi yemeğe başlamıştım. Hadi bakalım Kamer! Kendi kendini yemeğe devam et kızım! Bu yoldan devam!

(Ömer'den...)

Kapının önüne çıktığımız gibi bizimkilerin öküz gibi böğüre böğüre kahkaha atması bir olmuştu. "İki dakika ciddi olun," diye bağırdım. Herkes hazır ola geçmiş bense aklımdaki planı Oğuz'un neon yeşili gözlerinde bir kez daha görmüştüm. Berk ile Arda da Oğuz'un benim zihnimi okuduğunu bildiğinden otuz iki diş sırıtmaya başlamıştı. "Planın ne?" diye sordu Arda. Bu sefer gülen bendim.

"Meriç'e ihtiyacımız var."

Bu söylediklerimle birlikte ekip ile merkeze gitmek üzere yola koyulduk. Yolda onlara, "Kamer'in doğum günü için ona özel bir şey vermek istiyorum. Bunun için bu saatte açık mağaza bulamayacağımızdan Meriç'in bize yardım etmesi gerekiyor," diye kısa bir açıklamada bulundum.

Hepsinin yüzünde aynı muzip ifade hakimdi. "Gülmeyi kesin," dedim uyarıcı bir tonda. Bunun üzerine her biri ağızlarına hayali bir fermuar çekti. Daha sonra Meriç'i bulabilmek için merkeze gittik.

Merkezdeki küçük çocuklar bizi görünce koşturarak yanımıza geldi. "Ömer abi gelmiş," dedi içlerinden biri. Bir diğeri koşturarak Oğuz'un bacağına sarıldı. Merkezdeki küçükler bizi seviyordu. Bizleri adeta birer film yıldızı olarak görüyorlardı.

"Meriç nerede?" diye sordum. İçlerinden mavi şapkalı olanı az ötede bir yeri işaret etti. "Meriç abi orada," dediğinde Oğuz, Berk ve Arda ile beraber Meriç'in olduğu yere doğru ilerlemeye başladık.

Meriç az ötede Pars ile konuşuyordu. Pars'ı görmek bile istemsizce gözlerimi devirmeme yetmişti. Meriç bizi fark edince gözlerini Pars'tan alıp bize çevirdi.

Meriç, "Çocuklar sizi buraya hangi rüzgar attı?" diye sorduğunda Pars'ın lacivert gözleri benim üzerimdeydi. "Ömer'in senden bir ricası olacak," dedi Berk benden önce davranıp. Meriç'in yeşil gözleri benimkileri bulurken gözlerimi Pars'tan zar zor alabilmiştim.

"Bu gece alınması gereken bir hediyemiz var. Ama bu saatte tüm mağazalar kapalı olduğundan senden yardım istemeye geldik," diyerek olayı kısaca özetledim.

Meriç ise bu hediyenin sahibini az çok tahmin ettiğinden gülmeye başlamıştı. Tabii her şeye maydanoz olan Pars bu işe de burnunu sokmuştu. "Kilit ustasını da yanınıza alın," dedi Pars. Cümlenin gizli öznesi de hemen yanımda bitmişti. "Koru," dedim bakışlarımı ona çevirdiğim sırada.

Koru yüzünde sinir bozucu bir gülümsemeyle bana bakarken buraya geldiğime daha şimdiden pişman olmuştum. Meriç'e yalvarırcasına baktım. Ama o da benim inadıma yapar gibi, "Koru size yardımcı olsun. Bizim Pars ile çocukların eğitimini ayarlamamız lazım," diyerek bu işe son noktayı koymuştu.

Sıkıntılı bir nefes verdim. Oğuz ise sakinleşmem için elini omzuma koymuş Koru'ya bakmaya başlamıştı. "Düş önüme Koru," dediğinde Koru'nun yüzündeki gülümsemeyi dağıtmak istiyordum. "Memnuniyetle," demesi de iyice sinirlerimi bozmuştu.

Kamer'e hediye seçerken onun yanımızda ne işi vardı? Üstelik daha bu sabah Kamer'i istediğini söylerken! Sakin ol Ömer dedim içimden. Yoksa bu işin sonu kötü yerlere gidecek! Sakin ol! Sakin ol!

*******

"Bu mağaza mı?" diye sordu Koru. Hepimiz gecenin bir yarısı kapalı bir kıyafet mağazasının önünde toplanmıştık. Onu başımla onaylayıp kenara çekildim. Koru'nun gözleri neon maviye dönerken kameraları etkisiz hale getirdi. Daha sonra lakabının hakkını vererek kapıyı bize ardına kadar açtı.

"Buyurun beyler," dediğinde hepimiz içeriye girmiş Koru'nun içerdeki kameraları da kapatmasıyla askıları kurcalamaya başlamıştık. Etraf çok karanlık olduğundan avuçlarımızdaki neon ışıklarla askıları bir çıkarıp bir takıyorduk.

En sonunda aradığım parçayı bulmuş kasaya doğru ilerlemiştim. Koru yanıma gelip kasayı güçleriyle açtı. İçine parayı koyup kapattıktan sonra kıyafetin alarmının ötmemesi için alarmı Berk güçleriyle sökmüştü.

Arda ise notsuz olmaz diye yeri göğü inletmiş kasanın arka tarafından küçük bir not kağıdı bir de kalem bulmuştu. "Bu hediye kimin için?" diye sordu Koru en sonunda dayanamayarak. Ona çatık kaşlarla baktım. Yardımı için ona teşekkür edecektim. Ama daha fazlasını yapamazdım. "Bunun seni ilgilendirmediğini söylesem çok mu ayıp olur?" dediğimde gülmüştü.

Koru işimize karışmayı bir tarafa bırakırken Arda'nın bulduğu not kartına bir şey yazmam gerekliydi. Peki ama ne? Biraz düşündüm. Daha sonra birkaç cümle yazıp Oğuz'un bulduğu hediye paketine aldığım şeyi koyup kartla birlikte poşetledim. Ardından hep birlikte dükkandan çıktık. Koru içerinin kameralarını ve dış kapı işini halledince bize baktı.

"Umarım beğenir," dedi ve tek kelime daha etmeden yanımızdan ayrıldı. Onun bu yaptıklarına rağmen biraz sert çıkmış olduğumu düşünmüştüm ve bu yaptığımdan daha şimdiden pişman olmuştum. Ama iş işten geçmiş Koru çoktan gitmişti. Bende elimdeki pakete baktım. "Hadi eve dönelim," dedim bizimkilere bakarak. Hepsinin yüzüne gülümseme yayıldı. Artık hediyeyi sahibine teslim etmenin vakti geldi.

(Kamer'den...)

İçim içimi yiyordu. Ömer'i kızlarla düşündükçe topuklarımı yere daha sert vuruyordum. Daha gideli şunun şurasında ne kadar olmuştu ama benim aklıma türlü türlü senaryo geliyordu. Resmen kafamda kurmak konusunda ustalaşmıştım.

"Kızlar," dedim en sonunda dayanamayarak. Onlarında durumu benden farksız değildi. "Sizce şu an ne yapıyorlar?" diye sorduğumda Sidelya stresten tırnaklarını kemiriyordu. Hare ise boşluğa dalmıştı. Durumumuz oldukça vahimdi.

"Kalkın gidiyoruz," diyerek ayağa kalktı Sidelya. Onun bu aniden bastıran öfkeli hali gözümü biraz korkuturken bu işe Hare'nin de ortak olması başımızı belaya sokacağımızın sinyallerini veriyordu. Ama bende en az onlar kadar sinirliydim.

Gidip görmeden içim rahat etmeyecekti. Sırf bu yüzden hepimiz Sidelya'nın odasına koştuk. Sidelya bize dolabından uygun kıyafetler verirken saçlarımı tepeden toplamıştım. Hepimiz siyah birer bluz ve kot giyip odadan çıktık.

"Sen görürsün Oğuz Bey," dedi Hare merdivenlere yöneldiği sırada. "Baskın basanındır," diyerek de devamını getirdi Sidelya. Bu işin sonunda katliam olacağı kesindi. Toplu erkek katliamı...

Kızlar ile evden çıkıp gecenin bir vakti sokaktan bir taksi çevirmiştik. Sidelya çocukların her zaman takıldığı mekanı taksiciye tarif ederken gerginlikten ölmek üzereydim. Bir an önce şu bahsettikleri mekana girip içeride ne olup bittiğini görmek istiyordum. "Hare," dedim birden. Onun gözleri benimkileri bulurken ikimizde birbirimize destek olurcasına el ele tutuşmuştuk.

Birkaç dakika sonra taksi Sidelya'nın söylediği mekanın önünde durdu. Taksiden inip tabelaya baktım. Tabelada devasa büyüklükteki yazıda Night Club yazıyordu.

Kapıdaki korumalar bize aval aval bakarken sabrımın son demlerinde olduğumdan kırmızı gözlerimi onlara diktim. "Arkadaşlarımla biz içeri geçiyoruz. Bize yol verin," dedim ve adamların kenara çıkmasıyla Hare ve Sidelya ile birlikte içeri geçtim.

İçeride çok fazla gürültü vardı. Bizimkileri göremiyordum. Ortalarda yoklardı. Neon ışıklar bir yanıp bir sönerken cebimdeki telefonun titrediğini fark ettim. "Oğuz arıyor," dedi Hare panikle.

"Berk de beni," diyerek paniğe kapılan Sidelya'nın üzerine cebimdeki telefonu çıkardım. Ekranda yanıp sönen ismi kızlara gösterdim. "Foyamız ortaya çıkacak," dediğimde Ömer'in aramasını cevaplandırıp kulağıma götürdüm.

Ömer, "Neredesiniz?" diye sorduğundan benim yerime etrafta bangır bangır çalan müzik ona gereken cevabı vermişti. Telefon yüzüme kapanırken ne olduğunu bile anlayamamıştım.

Ömer ve diğerleri her an her yerden çıkabilirdi. Kızlar ile birbirimize bakarken bir anlık gazla yola çıktığımızdan başımızı belaya sokacağımızı hissediyordum.

"Bir yere oturalım," dedim en sonunda. Kızlar ile birlikte başımızı belaya sokmak istemediğimizden bar taburelerine kurulup beklemeye başladık. Tabii dakika bir gol bir Koru ile göz göze gelmem bir olmuştu. İçimden şansıma söverken belki beni görmemiştir diye yanımdaki Hare'ye doğru eğildim. "Koru burada," dememe kalmadan Koru'nun yanımızda bitmesi bir olmuştu.

"Selam kızlar," dediğinde zoraki de olsa gülümsedim. "Selam Koru," dediğimde o da bana gülümsedi. Bir anlığına kapıya bakıp, "Sizinkiler kapıda," dedi Koru. Kızlar ile birbirimize baktık. Ardından bar taburelerinden kalkıp kapıya koştuk. İçeri girmemizle çıkmamız bir olmuştu. Resmen rezil olduğumuzla kalmıştık.

Kapının önüne çıktığımızda bize gülerek bakan Ömer ve tayfasıyla göz göze geldik. "Hayrola aşkım," dedi Oğuz gülerek Hare'ye bakarken. Tabii bunu söylediğine saniyesinde pişman olmuştu. Çünkü Hare elindeki dikdörtgen el çantasıyla Oğuz'un omzuna bir tane geçirmişti.

"Sen gül! Ben sana yapacağımı çok iyi biliyorum," dedi Hare sinirle. Oğuz gülerek Hare'ye sarılmıştı. Onlara özeniyordum. Her yönden örnek alınacak bir çiftti.

Sidelya ile Berk ise hiç kavga etmeden direkt birbirlerine sarılmıştı. Bu sefer gözlerim koyu harelerin sahibini buldu. Onun yüzündeki gülümseme beni de gülümsetmişti. "Saçların böyle çok güzel olmuş," dedi.

Zamansız iltifatı ile bir anlığına duraksamıştım. Normalde saçlarım hep salık olduğundan at kuyruğu yapmam onu şaşırtmıştı.

"Teşekkür ederim," dedim gözlerimi ondan kaçırırken. İkimizin arasındaki bu tuhaf enerjiye bir yenisi eklenmişti. Arda yanımıza gelip bize otuz iki diş sırıtırken gülmeden edemedim.

"Eve gidelim artık," dedi Arda dudak bükerek. Bunun üzerine Ömer onun akıllanmayacağını bildiğinden ümitsizce başını sallamakla yetindi.

"Kamer çocuğun elinden tut. Uyku saati gelmiş. Çocuğu eve götürelim," dediğinde kendimi tutamayarak kahkaha attım. Tabii bizim Arda bu işi de ciddiye almış bir benim elimi tutmuş diğer eliyle de Ömer'in eline yapışmıştı. "Hadi eve," diyerek bizi peşinden sürüklemeye başladı. Tabii buna daha çok koşturmak demek daha doğru olur.

*******

"Açım aç!"

Arda aynen bu şekilde evi inletirken Ömer ile Oğuz çıldırmanın eşiğindeydi. "Zıkkım ye Arda! Bok ye Arda! Siktir git artık Arda!" diye Oğuz bağırıp dururken hepimiz onların bu hallerini sadece izlemekle yetiniyorduk.

"Ama acıktım!" diye kendi kendine söylenen Arda'ya karşı Oğuz'un her an üstüne atlama ihtimali olduğundan hepimiz tetikte bekliyorduk. Tam kaosun ortasında kaldığımız anda Ömer en sonunda dayanamayarak bağırmıştı.

"Çocuğum artık uyku vakti! Hadi git artık yat! Yoksa amcan seni Allah'ına kavuşturacak!"

Bu sözlerle Arda bir anlığına duraksamış hatta şaşırtıcı bir şekilde merdivenlerden inip alt kattaki odasına koşmuştu. Bu duruma kıkırdadım. Arda tam anlamıyla koca bir bebekti.

"Sonunda sustu," dedi Oğuz. Bunun üzerine Ömer ona baktı. "Oğuz amca sende gidip yat. Hadi hepimiz yatalım artık," dediğinde her birimiz odalarımıza girmek üzere dağılmıştık.

Koridorda bitkin bitkin ilerlerken Ömer peşimden gelmişti. Odalarımız karşılıklı olduğundan odamın kapısını araladığımda onunla göz göze gelmiştim. Birbirimize iyi geceler dileyip odalarımızın kapılarını kapattık.

O kadar çok uykum vardı ki her an yüzü koyun yatağa yatıp uyuyabilirdim. Ta ki yatağın üzerine bırakılmış bir paket olduğunu fark edene kadar...

İçimdeki merak duygusu uykumu açmaya yetmişti. Ağır ağır yatağa doğru ilerledim. Yatağın üzerindeki hediye paketini elime alıp evirip çevirmeye başladım. Bu saatte bana hediyeyi kimin bıraktığını merak etmiştim.

Hediye paketinin yapışkanından tutup yavaşça açtım. Daha sonra hediye paketini yatağın üzerine doğru ters çevirdim. İçinden düşen şeyle birlikte küçük çaplı bir şok yaşadım. Bu siyah bir deri ceketti. Üzerinde de bir not vardı. Ceketi koluma asıp notu elime aldım.

"Bizden olduğunu herkese göster Ay yüzlü kız. İyi ki doğdun."

Notu onun yazdığını anlamıştım. Yüzüme genişçe bir gülümseme yayılırken ceketi ve notu da alıp odamdan çıktım. Hemen karşımda duran kapıyı yavaşça tıklatıp onun kapıyı açmasını bekledim.

Birkaç saniye bile olmadan kapı yavaşça aralandı. Ömer ve hafif dağılmış saçları beni karşılarken bir anda ona sıkıca sarıldım. Bu duruma ilk başta şaşırsada o da bana sarıldı. Kollarını belime dolamış kıkırdamıştı.

"Teşekkür ederim," diye fısıldadım.

"Teşekkür ederim Ay'ın çocuğu."

Ondan ayrılıp yüzüne baktım. Gülümseyince yanağında beliren gamzesine dokundum. İşaret parmağım ince bir çizgi halindeki gamzesinde gezinirken donup kalmıştı. Bunu beklemediği belliydi. Ama kısa bir süre sonra kıkırdamaya başladı.

Parmağımı gamzesinden çekip gülümsedim. "Doğum günümü hediye alman için söylememiştim," dedim mahcubiyetle. Gözlerimi ondan kaçırıp uzak bir noktaya sabitledim. Ömer ise bu durumumu fark etmiş sıcak parmakları çenemi kavramıştı. Ona bakmam için yüzümü kendine çevirdi.

"Senin sadece doğum günün değil senin var olduğun her gün hediyeye değer Kamer."

Onun bu sözleriyle donup kalmıştım. Yeşillerim onun koyu harelerinde kilitli kalmıştı. Yüzümün yandığını hissediyordum. Üstüne üstlük Ömer'in yüzünü yüzüme daha da yaklaştırması gözümü yumup nefesimi tutmama neden olmuştu. Sonra bir ses duyuldu. Gözlerimi açtım ve koridorun başından bize sırıtarak bakan Arda'yla göz göze geldim.

Ömer ile aramıza mesafe koyarak Arda'ya baktık. Arda, "Siz ne biçim anne babasınız. Çocuğunuzu yatırmadan nereye gidiyorsunuz?" dediğinde Ömer sinirlenmeye başladığını belli edercesine burnundan soludu. Ama ben onun aksine Arda'nın bu haline gülmeden edememiştim.

"Bu gece masal anlatma sırası babanda. Ben gidip yatıyorum," dediğimde Ömer şok olmuş bir şekilde bana bakıyordu.

"Kamer nereye?"

Kıkırdadım. Onun yüzündeki ifadeye son bir kez bakıp odama girdim. Kapıyı da ardımdan kapattığımda bu yaptığıma gülmeden edemedim. Resmen onu Arda ile yalnız bırakmıştım.

Koluma astığım ceketi dolabıma koyup uyumak için yatağa geçtim. Elimde sadece onun bana yazdığı not vardı. Notumu uyumadan önce son kez sesli bir şekilde okudum.

"Bizden olduğunu herkese göster Ay yüzlü kız. İyi ki doğdun."

*******

Ertesi gün sabah erken saatte istenen testleri yaptırmış üstüne vesikalık fotoğraf çektirme işini ve evlenme ehliyet belgemizi de almıştık. Geriye sadece nikah için gün almak kalmıştı. Ömer'e kalsa hemen bugün evlenebilirdik. Tabii bu işler hemen olmuyordu. Hepimiz nikah günü almak için bizden önce sırada olan beş çiftin arkasında bekliyorduk.

"İlk çift çıktı. Sıra ikinci çiftte," diyerek sıkıntıdan patlamak üzere olan Arda koridorda başımızı döndürecek kadar hızlı yürüyüp duruyordu. Gözlerim diğer çiftlerin üzerindeydi. İçlerinden sarışın olan kız her an heyecandan bayılacak gibi duruyordu.

Yanındaki adam ise elini tutmuş heyecandan sürekli gülüyordu. Bir başka çift ise birbirlerine sarılmış arada bir aşık aşık birbirlerine bakıyordu. Diğer çift ise bu anı ölümsüzleştirmeyi tercih ediyordu.

Derin bir iç çektim. Burada tek mantık evliliği yapacak olan bizdik. Gerçi bizimkisine mantık evliliğinden çok bir tür koruma kararı demek daha doğru olurdu. "Kamer," dedi Ömer.

Gözlerim aşık çiftlere o kadar çok dalmıştı ki onun yanımda beni izlediğini bile fark etmemiştim. Dalgın bakan bakışlarımı çiftlerden alıp ona çevirdim.

"Sen iyi misin?" diye sordu ilgiyle. Ona ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Sana aşığım ve sen beni sevmediğin için bu durum beni üzüyor mu diyecektim? Yoksa daha da beteri sen Güneş ile olmalısın biz ayrı dünyaların insanıyız Ömer diyerek bir klişeyi de ben mi kullanacaktım? Ya da senin kalbinde ben yokken gözlerinde aşk yokken neden biz evleniyoruz mu diyecektim! Ben Ömer'e ne diyecektim?

Yutkundum. "Kan şekerim düştü sanırım," diyerek ortaya bir yalan attım. Ömer ilgiyle başını salladı. Kan aldırdığımızdan kolumdaki bant yapıştırılmış yere baktı. Bandı yavaşça okşadı.

Gözleri bantta gezerken ona baktım. Tam o sırada yerinde durmakta zorlanan Arda'ya baktı.

"Arda gidip meyve suyu alır mısın?"

Arda saniyesinde yanımızdan ayrılırken, "Buna gerek yoktu," dedim. Ömer ise kolumu bırakıp gülümsedi.

"İtiraz kabul etmiyorum," dedi ve ikinci çiftin çıkıp üçüncü çiftin kapıdan girişi izledik. Onlar içeri girerken dördüncü çiftten olan bir kız koluna girdiği çocuğun yanağına uzun bir öpücük bıraktı.

Gözlerimi onlardan alıp bana bakan Ömer'e çevirdim. Tam o sırada Arda uçarak yanıma geldi. Elindeki vişneli meyve suyunu bana uzattığında başımı salladım. Ama bu itirazım Ömer tarafından reddedilmişti.

Arda'nın elinden meyve suyunu alıp pipeti deliğe sapladı. "Ömer ben iyiyim. Gerek yok," desemde gözlerindeki ifade başka bir şansımın olmadığını açıkça belli ediyordu. Pipeti dudaklarıma doğru götürdü. Bir yudum alıp ona baktım.

Bana karşı bu kadar ilgili olmasaydı bir de gözleri gözlerime bu kadar güzel bakmasaydı işim daha kolay olabilirdi. Tabii bir de kalbimi çarptıran gülümsemesini de es geçmemem lazım.

Meyve suyunun mayhoşluğundan mı yoksa Ömer'in derin bakan gözlerinden midir bilinmez ama dönmeyen başımın dönmeye başladığını hissediyordum. Kutudan en sonunda bittiğini belli eden sinir bozucu sesi duyduğumuzda Ömer pipeti dudaklarımdan ayırıp biten kutuyu kenardaki çöp kutusuna attı. Daha sonra çiftlerin bitmesiyle sıranın bize geldiğinden açık kapıdan hep birlikte içeri girdik.

"Biz evlenmek istiyoruz," diyerek direkt konuya girdi Ömer. Yüzümün kızarması yetmezmiş gibi görevli memur bu halimize kahkahalarla gülmeye başladı.

"Buraya başka bir niyetten gelen olmaz zaten delikanlı," dedi güler yüzlü memur amca. Hare ile Oğuz'un evrakları teslim etmesiyle Ömer ile birlikte adama doğru yaklaştık.

Memur amca teslim ettiğimiz evrakları incelemeye başladı. Her şeyin tam ve sorunsuz olduğundan emin olduğunda defterinden bir şeylere bakmaya başladı.

Sidelya adamın sayfalarını çevirdiği deftere heyecanla bakarken kalbim küt küt atıyordu. Ömer ise benim aksime daha rahattı. Hatta, "Biz hemen bugün evlenmek istiyoruz," demeyi de ihmal etmemişti.

Görevli memur gözlüklerinin üstünden bir bana bir Ömer'e baktı. "Ne bu acele?" diye sordu görevli memur. Ömer'in koyu hareleri benim yeşillerimle buluştu.

"Bekleyemeyecek kadar çok aşık olamaz mıyım?"

Bu söylediğiyle kalbimin ortasında yanan küçük bir kibrit belirdi. Kibritten çıkan kıvılcım tüm kalbimi yakmaya başladı. İçimin yanmaya başladığını hissediyordum. Ruhumun kavrulduğunu hissediyordum. Bir cümlenin gerçek anlamında kullanılmaması bile mutlu eder miydi insanı? Evet ederdi. Çünkü ben o mecazı hala bekliyorum ve beklemeye de devam edeceğim.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top