1. Bölüm: Ay'ın Yıldızları

(4 ay sonra...)

Sessizlik kendi içinde çok fazla şey barındırır. Tıpkı karanlık gibi içinde saklar sırları. Bilinmeyene ulaşmanın sırrı ise gözlerini kapatıp sessizliğin içindekini duymaktan veya benim yaptığım gibi hükmetmekten geçer.

Ben karanlığa ve sessizliğe hükmeden gece avcısı soyundan kalan son iki kişiden biriyim. Benim adım Kamer. Zihinlerdeki sessizliği bastıran eşsiz bir yeteneğe sahibim. Atalarımdan bana miras kalan bu karanlığı aydınlatan ise yine ben olacağım. Çünkü bende artık onlardan biriyim.

Gece avcısı olarak Ay'ın çocuklarının arasına katıldım. Şimdi onlardan biri olduğumu herkese göstermenin tam zamanı. Bugün aylar önce cehennemimin alevlerinden kaçırdığım kitabın sırrını çözmek için merkezde toplanacaktık.

Üzerimdeki gerginliği atmak için derin bir nefes aldım. Bu aralar güçlerimi kullanmakta epey zorlanıyordum. Bunun sebebi beş topluluğun çocuklarınında koruyucuları ile birlikte beni izlemeye gelecek olmasıydı.

Bu durum oldukça canımı sıkıyordu. Gözlerimi yumup içimdeki güce yoğunlaşmaya çalıştım. Gözlerimi tekrar açtığımda kızıl bakışlarımı karşımda benimle birlikte yerde bağdaş kurmuş olan Sidelya'ya çevirdim.

"Bunu yapabilirsin," diyerek gülümsediğinde onun bebe mavisi gözleri de altın sarısına dönmüştü. Kızıl gözlerim onun yüzünde gezinirken kapı çalmış zar zor topladığım konsantrasyonumda bununla birlikte yerle bir olmuştu.

Yeşile dönen gözlerimi yavaşça aralanan kapıya çevirdiğimde Hare ile göz göze geldim. "Ne alemdesiniz bakalım," dedi Hare. Umutsuzca başımı Sidelya'nın dizine yaslamıştım. Bununla birlikte Hare de aramıza katılmış o da bizim gibi yerde bağdaş kurmuştu.

"Hala ufak tefek konsantrasyon sorunumuz var," dedi Sidelya. Başımı onun dizinden kaldırıp dağılan düz saçlarımı elimle düzelttim. Hare ile Sidelya birbirlerine bakıp gözleriyle iletişim kurarken sıkıntılı bir nefes vermiştim.

"Kızlar," dedim birden. İkisininde gözleri beni bulduğunda, "Ben yapamayacağım galiba," dedim.

Tam onlar beni ikna etme çabasına girişeceği sırada odamın kapısı yeniden açılmış içeri bu sefer koyu harelerin sahibi girmişti. Gözlerim onun gözlerine değdiği anda heyecandan kafamı çevirmem de bir olmuştu.

Hare ile Sidelya ise bu halime kıs kıs gülüyordu. "Yanlış bir zamanda mı geldim?" diye sordu Ömer. Onun bu sorusuyla Hare ilk başta bana imalı bir bakış atmış daha sonra gözlerini Ömer'e çevirmişti.

"Hayır. Aslında tam zamanında geldin. Biz Kamer'i ikna edemiyoruz. Bir de sen dene istersen."

Hare'ye inanamayarak baktım. Resmen Ömer ile beni baş başa bırakmak için neler yapıyordu. Hare, Sidelya'ya dışarı çıkmak için gözleriyle işaret etmiş bununla birlikte ikiside odadan çıkıp kapıyı örtmüştü.

Odada Ömer ile bir başıma kalmıştım. Kalbimin şimdiden boğazımda attığını hissediyordum. "Kamer," diye mırıldandı Ömer.

Sidelya'dan boşalan yere tam karşıma oturup bağdaş kurduğunda koyu hareleri doğrudan benim yeşillerimdeydi. "Bir de şu kontrol işini benimle dene," dediğinde yutkundum.

Benden kendisini kontrol etmemi istiyordu. Ama ben bunu yapamayacak kadar heyecanlı hemde bir o kadar da gergindim. "Bunu yapabileceğimi sanmıyorum Ömer," dedim umutsuzca. Gözlerimi onun koyu harelerinden kaçırmıştım.

"Bunu yapabileceğini biliyorum."

Gözlerimi tekrar ona çevirdiğimde elleri benimkileri tuttu. Sol elinin üzerindeki yıldız şeklindeki doğum lekesine baktım. Parmaklarının sıcaklığının tüm bedenime yayılarak kalp atışlarımın ritmini değiştirdiğini hissediyordum.

Derin bir nefes aldım. Gözlerimi yumup içimdeki enerjiye yoğunlaşmaya çalıştım. Bu biraz dipsiz bir kuyunun dibine inmeye çalışmaya benziyordu. Aylar önce kolayca yapabildiğim şeyi şimdi neden yapamadığımı bir türlü anlamıyordum. Bunun sebebinin herkesin beni izleyecek olmasına bağlıyordum. Gerginlikten içimdeki enerjiye yoğunlaşamıyordum.

Ömer'in parmakları usulca elimi okşadı. Bununla birlikte gözlerimi aralamış kan kırmızısı gözlerimi onunkilere dikmiştim. "Artık elimi bırakabilirsin," diye mırıldandığımda kendisinden istediğim gibi yapıp elini ellerimden çekmişti.

Ellerimi tutan parmakların benden uzaklaşması ilk başta boşluğa düştüğümü hissettirmişti. Gözlerim eskisi gibi yeşile döndü. Ömer'in hipnozunun etkisi geçmişti. Koyu harelerin sahibinin yüzünde tatlı bir tebessüm belirmişti.

"Yapabileceğini biliyordum."

"Seninle yapabildim. Ama ya onların yanında yapamazsam?"

"Yapacaksın. Çünkü ben o zaman da senin yanında olacağım Kamer."

Ömer'in sözleri içimi rahatlatmıştı. Yüzümde belirgin bir gülümseme belirdi. Tabii Arda'nın odama bodoslama dalmasıyla yerimden sıçramış bununla birlikte yüzümdeki gülümsemenin yerini dehşetin alması oldukça kısa bir sürede gerçekleşmişti.

"Siz ikiniz ne yapıyorsunuz burada bakalım?"

Onun bu imalı sorusuyla yüzümün kızardığını hissediyordum ki bunda Arda'nın pişkin pişkin bakan gözlerinin etkisi de oldukça büyüktü. "Elinin körünü," dedi Ömer dişlerinin arasından. Ömer'in bu sözleri Arda'nın yüzündeki gülümsemenin genişlemesine neden olmuştu. Resmen saf kaostan besleniyordu.

"Demek elimin körü... Bende katılabilir miyim buna?"

Arda'nın sorusu Ömer'in gözlerini devirmesine yetmişti. Bense Arda'ya bakıp iflah olmayacağını belli edercesine başımı hafifçe sallamakla yetinmiştim.

Arda ise bu işi bizi şaşırtarak daha fazla uzatmak yerine direkt konuya girdi. Arda, "Bölüyorum ama Meriç salonda sizi bekliyor. İşe gitmeden önce bizimle biraz konuşmak istediğini söyledi," dediğinde gergin yeşillerim Ömer'in koyu harelerini buldu. Bunun anlamını o da en az benim kadar iyi biliyordu.

Meriç önden gelerek bizi diğer koruyucuların ön yargılarına karşı uyarmaya gelmişti. Çünkü herkesinde bildiği gibi gece avcıları Ay'ın çocuklarının baş düşmanlarıydı. Bende o türün bir üyesi olduğumdan onların aralarına girebilmek aslında sandığımdan da zor olacaktı. Sıkıntılı bir nefes verdiğim sırada Ömer ile birlikte yerden kalkmıştım.

Gergin oluşum gözlerime bakılınca bile oldukça net bir şekilde anlaşılıyordu. Ömer de en az benim kadar gergindi. Koyu hareleri endişeli bir şekilde gözlerimde gezinmeye başladı.

"Arda, Meriç'e birazdan geleceğimizi söyle," dedi Ömer. Arda ise göz ucuyla bana bakmış yüzümdeki ifadeden şakanın sırası olmadığını anlamıştı. Sessizce başını olumlu anlamda sallayıp odadan çıktı.

Onun bizi yalnız bırakmasıyla gözlerimi tekrar koyu harelerin sahibine çevirdim. "Ömer ben," diye fısıldadığımda devamını getirmeme bile gerek kalmadan o sanki benim ne demek istediğimi anlamıştı.

"Korkma," dedi Ömer. Sesi tıpkı ninnisini söylerkenki gibi sakinleştiriciydi.

"Onlarda seni aralarına alacaklar."

"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"

Bu sorum onu gülümsetmişti. Yanağındaki çizgi derinleşmiş gözlerinde küçük bir pırıltı belirmişti. "Çünkü biliyorum," dedi ve aramızdaki o bir adımlık mesafeyi tek adımıyla kapattı.

Parmakları usulca yanağımı okşamaya başladığında yutkundum. Yavaşça çenemi kavradı parmakları. Başımı kaldırmamı sağladı. Doğrudan onun gözlerinin içine bakıyordum.

Parlayan göz bebeklerinde kendi yansımamı görebiliyordum. "Sen kendini çok fazla hafife alıyorsun. Seni istemeyeceklerinden korkuyorsun. Ama bu doğru değil," dediğinde parmaklarının sıcaklığıyla kalp atışlarımın hızlandığını hissedebiliyordum.

"Sen karşı konulmazsın Kamer."

Ömer'in bu sözleri afallamama neden olmuştu. Artık kalp atışlarımın ritmini kontrol edemiyordum. Her an kalbim göğüs kafesimi terk edip ona koşabilirdi. "Ömer," diye fısıldadığımda gülümsedi.

Bu büyülü anı bozan ise her zamanki gibi Arda olmuştu. Odamın kapısı büyük bir gürültüyle açıldığında ikimizde olduğumuz yerde sıçramıştık.

"Meriç sizi bekliyor dedim!"

Ömer sinirlendiğini belli edercesine ciğerlerine büyük bir nefes çekmiş delici bakışlarını Arda'ya yöneltmişti. Arda ise Ömer'in bu sinirli halini gram umursamamış sırtını kapıya yaslayıp bizi beklemeye başlamıştı.

"Arda!" diye gürledi Ömer. Bunun üzerine tatsızlık çıkmaması için her an Arda'ya dalmaya hazır olan Ömer'in kolunu tuttum.

"Meriç'i bekletmesek iyi olur," diyerek ortamı yumuşatmaya çalıştım. Tabii bu çabam Arda'nın imalı bakışları yüzünden boşa çıkmıştı.

"Arda şimdi seni," dedi Ömer. Sonrasıysa odadan koşarak çıkmaları olmuştu. İlk başta olduğum yerde kalakalmış sonrasında peşlerinden gidip salona geçmiştim.

Salona girer girmez Arda'nın çılgınlar gibi koşarken Ömer'in kırmızı görmüş boğa gibi delirdiğini görmüştüm. Dehşete kapılmış gözlerim ikisini takip ederken en sonunda dayanamayarak Ömer'in kolunu kavradım.

Onu tuttuğum gibi kenara çektim. Arda bu sefer de yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş okkalı tokatını Ömer yerine Oğuz'dan yemişti. Oğuz, Arda'nın ensesine bir tane patlatmıştı. Daha sonrasında hiç istifini bozmadan kolunu Hare'nin omzuna attı.

Bense delici yeşillerimi koyu harelere dikmiştim. "Neden bana öyle bakıyorsun?" diye sordu Ömer dayanamayarak. Bu sorusuyla tek kaşımı kaldırmıştım.

"Nasıl bakıyorum?"

"Hem sevgi dolu hem de öldürecek gibi... Tam olarak karar veremedim."

Onun gözlerime yüklediği anlam ister istemez kıkırdamama neden olmuştu. "Ben ciddiyim. Burada Meriç var ve sizin yaptığınıza bak," dediğimde gözlerimi koltukta oturmuş gülerek bize bakan Meriç'e çevirdim.

"Sen onların kusuruna bakma," dedim Meriç'e. Ömer bana şok olmuş bir şekilde baktı. Benden böyle bir açıklama beklemediği gözlerindeki ifadeden belli oluyordu.

"Sorun değil. Ben zaten alışkınım onların bu deli hallerine."

Meriç'in yeşil gözleri Arda ile Ömer'in üzerinde gezinirken gülmeden edemedim. Elimle ağzımı kapatıp kıkırdadım. Ömer bana doğru yaklaştı. "Sen gül Kamer Hanım," diyerek geri çekildiğinde gözlerimi ona çevirdim.

"Ne olur gülersem Ömer Bey?"

"Bey mi?"

Bey kelimesini vurgulamam hiç hoşuna gitmemişti. Aksi bakışlarını benden kısa bir süreliğine alıp diğerlerine çevirdi. Ardından, "Demek şimdi de Ömer Bey olduk öyle mi?" diye sordu beni kınarcasına.

Diğerlerinin dikkatini çekmeden benimle atışması oldukça komikti. "Evet Bey oldun Ömer Bey," dediğimde her bir kelimeyi özellikle vurgulamayı da ihmal etmemiştim.

Bu yaptığım onun kaşlarını çatmasına neden olmuştu. Aksi bakan gözlerini benden alıp salonun başka bir köşesine çevirdiğinde kendimi ona fark ettirmeden gülerken bulmuştum. Tabii bu durum oldukça kısa sürmüştü.

Ömer'in koyu hareleri bir anda beni bulduğunda ne tepki vereceğimi bilememiş donup kalmıştım. "Bu kadar komik olan nedir acaba Kamer Hanım?" diye sordu.

Huysuz tavırlarıyla küçük bir çocuktan farkı yoktu. Alaycı bir tavırla düşünür gibi yaptım. İşaret parmağımı yanağıma dayayıp gözlerimi tavana diktim. "Bir düşüneyim," diye mırıldandığımda Ömer beklentiyle bana bakıyordu.

"Gülmek için bir sebebe ihtiyacım olduğunu bilmiyordum Ömer Bey."

Ömer ona tekrar bey diye hitap etmemden hiç hoşlanmamıştı. Aksi bakışlarına bakıp kıkırdadım. O sırada Arda'nın imayla bize baktığını daha yeni fark ettim. Ellerini gizlice kalbine doğru tutup parmaklarını kalp şekline getirdi.

Kalp atışını kendince yapmaya çalışsa da bunda pek başarılı olduğu söylenemezdi. Ona bakıp kıkırdadım. Tam o sırada bu halimi üzerine alan Ömer homurdanmaya başlamıştı. "Anlaşılan sizin için fazla komiğim Kamer Hanım," diyerek bana baktı.

Gözlerimi Arda'dan alıp onun koyu harelerine diktim. Yutkunmuş gözlerini yeşillerimde gezdirmeye başlamıştı. "Sana gülmemiştim," diye mırıldandım. Bunun üzerine bir şey söylemedi. Yan yana durmuş ikimizde bakışlarımızı Meriç'e çevirmiştik. Meriç'in yeşil gözleri aramızda gidip geliyordu. "Nasılsın Kamer?" dedi Meriç birden.

"Bugünü atlatırsam daha iyi olacağım," dedim sıkıntıyla. İçimdeki heyecanı bastırmakta bir hayli zorlanıyordum.

Meriç başını hafifçe salladı. Koltuktan kalkıp bana doğru yaklaştı. Elleri omuzlarımı kavradı ve yeşil gözlerini gözlerime dikti. Gözlerine bakmak kendi yansımama bakıyormuşum gibi hissettirmişti.

"Bunu yapabilirsin. Kendine inan ve şunu sakın unutma. Kim ne düşünürse düşünsün sen merkez çocuklarındansın. Hiç kimse bunun aksini iddia edemez."

Meriç'in cesaret verici sözleriyle gülümsedim. Bana kendimden bile daha çok inanması kendimi daha güçlü hissetmeme neden oluyordu. "Akşam merkezde görüşürüz," dedi ve göz kırptı. Daha sonra merdivenlere yöneldi.

Meriç'in gidişiyle Ömer'in sıcak nefesini yanağımda hissettim. "Herkese ay yüzlü kızın gerçek gücünü göster," diye fısıldadı.

Geri çekildiğinde koyu harelerine eşlik eden etkileyici gülümsemede kaybolduğumu hissettim. Mutluluğundan yayılan sıcak enerjiyle birlikte gülümsedim. İkimizde birbirimize bakmaya dalmıştık ki herkesin bize baktığını çok sonradan fark edebilmiştik.

"Öhö öhöm!"

Arda boğazını temizleyerek dikkatimizi kendine çekmeye çalışırken ölüm tehlikesi atlatmıştı. İşin dozunu kaçırmış art arda belki de milyon kere öksürmüştü. Fırsattan istifade eden Oğuz ise Arda'ya bir tane geçirmişti.

Berk ile Sidelya ise ikisinin her an kedi köpek gibi birbirlerine gireceğini hissetmiş olacak ki olay yerinden uzaklaşmayı tercih etmişlerdi. İkisi merdivenlerden inerken ben Arda'yı almış Ömer ise Oğuz ile Hare'yi alıp merdivenlere yönelmişti.

"Kami!" diye viyakladı Arda. Pislik yapmasına engel olduğum için hayıflanıyordu. Normal şartlarda Oğuz'a karşı pislik yapmaktan geri durmazdı. Hep birlikte evden çıkıp iş yerine doğru yürümeye başladık.

Bugün günlerden Salıydı. Yani kafe bugün normalde olduğundan daha kalabalık olacaktı. Hiçbirimiz kahvaltı yapmamıştık. Bunun sebebi benim stresten hiçbir şey yemek istemememdi.

Ben yemek yemeyince onlarda bir şeyler yememişti. Arda en önde ceylan gibi sekerek ilerlerken Ömer yanıma geçmişti. Hare ile Oğuz, Sidelya ile Berk tam önümüzdeydi. Aramızda iki üç adımlık mesafe olduğundan konuştuklarımızı tam olarak duyamazlardı.

"Hiçbir şey yemedin," dedi Ömer birden. Bakışlarımı ona çevirdiğimde bu yaptığımı kınadığını ince bir çizgi halini alan dudaklarından anlamıştım.

"Sende hiçbir şey yemedin," dedim bilmiş bir tavırla. Bununla birlikte umutsuzca başını salladı.

"Eğer sende benimle birlikte yersen işte o zaman bir şeyler yiyebilirim."

Ona sunduğum teklifle birlikte dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. Teklifim ona oldukça cazip gelmişti. Bununla birlikte oldukça yüksek bir sesle ıslık çaldı.

Islık ilk olarak Arda'nın dikkatini çekti. Sokağın başında durup Ömer'e baktı. "Arda simitçiyi kovalaman gereken konular var!" dedi Ömer.

Arda bu duyduğuyla otuz iki diş sırıtmıştı. Sabah Oğuz'u dürtememenin acısını simitçiden çıkaracağı açıktı. Bir an bile duraksamadan kollarını açıp rüzgara karşı sokağın sonuna doğru koşmaya başladı.

Berk ise onun iflah olmayacağını bildiğinden alnına vurdu. Sidelya kıkırdarken hep birlikte aşağı sokağa doğru yürümeye başladık. "Simitçiye üzülüyorum," dedim gülmemi bastırmaya çalışarak.

Ömer ise Arda tehditiyle karşı karşıya kalan simitçiyi sokağın öbür ucundan görmüş kendini tutamayarak kahkaha atmaya başlamıştı. Arda simitçi abi gitmesin diye yolun ortasına yatmış adamı sabah sabah sinir krizlerine sokmuştu.

Bizim gelmemizle yerden kalkıp yaşlı amcaya şirinlikler yaparak kendini affettirmeye çalıştı. Huysuz ihtiyar ise onu affetmeden önce kulağını çekmeyi ihmal etmemişti. Hepimiz amcadan birer simitle meyve suyu alıp yollara düştük.

Bir yandan meyve suyumu yudumluyor bir yandanda simidimi kemiriyordum. Ömer ile yan yana yürürken ara ara kaçamak bakışlarla onu izliyordum. Meyve suyunu içerken yanağındaki gamzesi derinleşiyor kendimi istemsizce sırıtırken buluyordum.

Koyu harelerini bazen bana çeviriyordu. Ona yakalandığım için her seferinde kafamı çeviriyordum. Biz simit yerken Arda simidini çoktan bitirmiş yolda gördüğü küçük çocuklarla beraber koşmaya başlamıştı.

"Hare aşkım biz bunun mürüvvetini tahmini ne zaman görürüz?" diye sordu Oğuz.

Babacan tavrı Hare'yi güldürmüştü. "Gördüğüm kadarıyla bir beş on yılı var," dedi Hare. Berk ise onun bu cevabına karşılık Sidelya'ya baktı.

"Şunu anaokuluna falan mı yazdırsak? Yaşıtlarından ayrı kalmasın."

Sidelya kahkaha attı. "Ben onu kreşten başlatma taraftarıyım. Anaokuluna henüz yaşının tuttuğunu sanmıyorum," dediğinde elimdeki meyve suyu kutusunu Ömer ile birlikte yol kenarındaki çöp kutusuna attım.

"Bence çocuğun yasal vasisi olarak duruma bir el atmalıyız," dedi Ömer birden.

Bunu söylediğinde ufak çaplı bir şok geçirsemde "Haklısın," dedim.

"Ona onca gece masal anlatıp kahrını çektiğimden babası olarak oğlumun henüz okul çağında olmadığını söyleyebilirim."

Ömer'in bu söylediğiyle dördü de dönüp bize baktı. "Babası sensen annesi kim?" diye sordu bu sefer Oğuz gülerek.

Hare ile Sidelya bilmiş bir tavırla bana baktığında yanaklarımın utançtan yandığını hissediyordum. Kıpkırmızı olmuştum. Yüzümü uzun saçlarımın arasına saklamaya çalışsamda bu çabam yersizdi.

"Buna Arda karar versin," dedi Ömer gülerek.

Arda sanki uzun zamandır bu anı bekliyormuş gibi saniyesinde yanımızda bitti. "Neye ben karar veriyorum Ömüş?" dedi Arda. Ömer'i kışkırtmak için sırıtmayı da ihmal etmemişti.

Ömer bu sefer beklediğimden daha sakin davrandı. "Annenle babanı seçmeni istiyoruz. İçimizden kimleri seçiyorsun?" diye sordu Ömer. Arda küçük bir çocuk gibi bize göz gezdirdi.

İşaret parmağını yanağına dayayıp kıstığı gözleriyle her birimizi tek tek inceledi. Daha sonra kafasının içinde ampul yanmış gibi birden sırıtmaya başladı. "Buldum!" diye bağırdı heyecanla.

"Ömüş babam olsun. Kami de annem!"

Onun bu söylediğiyle Ömer ile birbirimize baktık. Benim yüzüm kıpkırmızı olurken o gülmemek için kendini zor tutuyordu. Oğuz bilmiş bir tavırla Arda'ya baktı.

"Nankör!"

"Besle kargayı oysun gözünü!" diye de devam etti Berk.

Arda ise bir benim elimi bir Ömer'in elini tutarak saniyesinde çocuk rolüne girmişti. "Sizi seçmedim diye hasedinizden çatlamayın sakın. Günün birinde bu mükemmel genleri çocuklarıma da aktaracağım," dediğinde Berk ile Oğuz'un göz bebekleri korkudan devasa bir boyuta ulaşmıştı.

"Hayır!"

İkisininde dehşete kapılmasına gülmeden edemedim. "Dünya henüz buna hazır değil!" dedi Oğuz. Berk ise "İnsanlık için böyle bir şey yapmamalısın!" diyerek Oğuz'u desteklemişti.

"İtiraz ediyorum! Bu insan haklarına aykırı! Bu bir suç!" dedi Oğuz işi iyice abartarak.

Arda ise bu söylenenleri gram umursamamıştı. Sırıtarak Ömer ile benim elimden tuttuğu gibi sokağın köşesinden görünen kafeye doğru bizi çekiştirmeye başlamıştı. "Arda yavaş ol!" dememe fırsat kalmadan saniyesinde kafenin kapısının önüne gelmiştik. Diğerleri ebeveyn olarak seçilmedikleri için hallerinden oldukça memnun görünüyordu. Yanımıza geldiklerinde Ömer ile bana acıyarak bakıyorlardı.

"Size çocuk konusunda iyi şanslar dilerim," dedi Berk. Oğuz ile kahkaha atmaya başlamışlardı. Hare kafenin kilitli kapısını açarken Ömer ile birlikte kapının önünde didişmeye başladılar. Arda ise fırsatı kaçırmayıp ortalığı karıştırmaya girişmişti.

Kızlar ile birlikte çocukları ardımızda bırakıp içeri girdik. Hare ile Sidelya bana yan yan bakıp gülüyordu. "Ömer ile eş de olduğuna göre biz senin görümcelerin mi yoksa kız kardeşlerin mi oluyoruz?" diye sordu Sidelya.

Saçımı arkaya yatırıp uçlarıyla oynamaya başladım. "Kız kardeş oluyoruz tabii ki," dedi Hare gülerek. Daha sonrasında üçümüzde önlüklerimizi giymek için arka tarafa yöneldik.

Önlüğümün iplerini belime bağlarken bir hayli gergindim. Akşam olacakları düşünmeden edemedim. İş yerinde rahat edebilmek için saçlarımı dolaptan aldığım siyah lastik tokayla tepeden at kuyruğu olacak şekilde topladım.

"Kamer," dedi Hare birden. Mavi gözlerine bakıp gülümsedim. "Biz yanındayız. Bunu unutma," dedi ve göz kıptı.

Bunun üzerine derin bir nefes aldım. Kendimi işime vermek içimdeki stresi ve gerginliği alacaktı. Çocukların içeri girmesiyle kızlar ile masaları ayarlamaya başladık.

Perdeleri açtık. Menüleri ve servisleri ayarladık. Her şey hazır olunca kapıdaki kapalı yazan tabelayı açık yazan kısma çevirdim. Daha sonra sipariş almak için küçük not defterimi ve kalemimi aldım.

Birkaç dakika içinde kafe işe gitmeden kahvaltı yapmak için gelen birkaç kişiyle dolmuştu. Mutfak kısmında hummalı bir çalışma vardı. Arda mutfakta hünerlerini gösterirken Hare de ona yardım ediyordu.

Sidelya ile Berk tezgah tarafındaydı. Oğuz ile Ömer benimle birlikte siparişleri almakla meşguldü. Birkaç müşteriden aldığım sipariş listesini Sidelya'ya verdiğim sırada kafenin kapısı aralanmış içeri Koru ve iki çocuk daha girmişti.

İçeride gördükleri ilk boş masaya yerleştikleri sırada siparişlerini almak üzere yanlarına gittim. Koru beni görünce gülümsemişti. "Gece avcımız da buradaymış," diye mırıldandığında diğer iki çocuğun gözleri de beni buldu.

"Siparişinizi alabilir miyim?" dedim konuyu uzatmadan. Bunun üzerine Koru üzerindeki siyah deri ceketin yakasını düzeltip ayağa kalktı. Yüzünü yüzüme yaklaştırdığı sırada başımı çevirdim.

"Bu gece hünerlerini göstermeye hazır mısın?"

Sorduğu soruyla birlikte gözlerimi gözlerine diktim. Mavi gözlerindeki meydan okumayı sezinleyebiliyordum. Nefesi adeta yüzümde geziniyordu. "Hazırım," dedim gülümseyerek.

Bunun üzerine gülümsedi. Parmakları at kuyruğuma kaydı. Ucundaki bir tutam saçı parmaklarının arasına aldığında Ömer saniyesinde yanımda bitmişti.

"Koru," dedi Ömer dişlerinin arasından. Bu uyarıyı Koru ciddiye almamıştı. Ama ben saçlarımı onun elinden kurtarıp bir adım geri çekildim.

"Gece avcısıyla konuşuyorduk sadece."

Koru'nun açıklaması Ömer'i çileden çıkartmıştı. "Sen konuştuğun her kızın saçlarıyla oynar mısın?" diye sorduğunda ses tonuna hakim olmakta epey zorlanıyordu.

Koru, Ömer'in bu haliyle keyifle kıkırdadı. Daha sonra diğer çocuklara kalkmak için eliyle işaret verdi. "Akşam görüşürüz," diyerek giderken bana göz kırpmayı da ihmal etmemişti.

Ömer tam onun üzerine doğru yürümeye niyet etmişti ki araya girdim. "Sakin ol," diyerek onu kenara çektim. Ama kolay kolay sakinleşeceğe benzemiyordu.

Elimden tutup beni tezgahın arka tarafındaki dolapların olduğu odaya doğru çekiştirmeye başladı. Bununla birlikte Berk orta alanı idare etmek için bizim yerimizi almıştı.

Odaya girip kapıyı ardımızdan kapattığımızda Ömer burnundan soluyordu. Bir yandan odada volta atıyor diğer taraftan kendi kendine söyleniyordu. "Sakinleş," diye mırıldandım. Ama bunun ona yararı olduğu söylenemezdi.

Koyu harelerini yeşillerime dikti. Aramızdaki mesafeyi adımlarıyla kapatıp yutkundu. Bu yakınlık kalp atışlarımın ritmini değiştirmeye yetmişti. "Sana dokunmasını istemiyorum," dedi birden.

Koyu harelerinde çakan şimşeklere bakarken bir anda odanın kapısını açıp çıktı. Onun çıkmasını fırsat bilen kızlar ise saniyesinde yanımda bitmişti. "Az önce ne oldu öyle?" diye sordu Hare.

Olayı gören Sidelya ise keyifle kıkırdadı. "Ömer kıskançlıktan çatlama aşamasına geldi," diyerek Hare'ye durumu özetlemiş oldu.

Sıkıntılı bir nefes verdim. "Gardiyanım az daha Koru'yu kuleden aşağıya atıyordu," dediğimde kızlar Ömer için kullandığım tabire kahkahalarla gülmüştü.

Hep birlikte odadan çıkıp işlerimizin başına döndük. Zamanın nasıl geçtiğini bile anlamamıştım. Kafam hem merkezde hemde Ömer'de kalmıştı. Zihnim doluydu. Arada bir ona bakıyor koyu harelerindeki ifadede kaybolduğumu hissediyordum. "Sonunda bitti," dedi Sidelya kafenin tabelasını kapalı yazan tarafa çevirirken.

İşleri tamamladıktan sonra hep birlikte siyah deri ceketlerimizi giyip merkeze doğru yola çıktık. Kalbim heyacandan gümbür gümbür atıyordu. Ömer yanı başımda yürürken bir anda sıcak parmaklarını benimkilere kenetledi.

"Yanındayım," diye fısıldadı. Dudakları yavaşça yukarıya doğru kıvrılmış koyu hareleri beni cesaretlendirmek için yeşillerimi bulmuştu. Derin bir iç çektim.

Bu gece tüm topluluklara kim olduğumu gösterecektim. Ben Kamer Işıklı. Son gece avcısının soyundan gelen bir Ay'ın çocuğuyum. Bunu herkes bu gece görecek.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top