13. Bölüm: Ardında Bırak
(Kamer'den...)
Hayat her zaman bir ikilemden ibarettir. Yaşamımız devam ettikçe, göğsümüzün içindeki kalp atıp ciğerlerimiz oksijeni içine çekmeye devam ettikçe hayat karşımıza her zaman bir yol ayrımıyla gelmeye devam eder.
Biz ne zaman birinde karar kılıp o yolda yürümeye çalışsak o zaman hayat yollarımızı dallandırıp budaklandırır. Her yol yeni bir tercihe çıkar. Her yol bizi kaderimizin seçimlerine doğru götürür.
Benim kaderimin çıktığı iki yol vardı. Birinin sonunda Ömer diğerinin sonundaysa koca bir belirsizlik vardı. Ya kaderim Ömer ile bir yazılacak ya da ben koca bir belirsizliğin içinde kaybolacaktım. Bir seçim yapmak zorundayım.
Kaderimin yönünü kendim belirlemeliyim. Ama hangi yolu seçmem gerektiğini bilmiyorum. Ne yapmalıyım? Hangi yolu seçmeliyim? İşte bunu bana bizzat kaderin ta kendisi gösterecek. Seçimimin sonucunu yaşayarak görecek ve karşıma yeni bir yol çıkana kadar ilerlemeye devam edeceğim. Hem de sonsuza kadar...
"Uyanıyor," dedi bir ses. Sesin kime ait olduğunu bile anlayamayacak kadar kendimi bitkin hissederken göz kapaklarımı zor da olsa araladım. Etrafımdaki her şey öylesine bulanık görünüyordu ki sesler ise sanki mağara duvarlarına çarpıp yankı yapıyormuşçasına uğultuluydu.
Gözlerimi sıkıp seslerin netleşmesini bekledim. Daha sonra gözlerimi tekrar araladığımda netleşen görüntüyle birlikte bir anlığına afalladım.
"Kami," dedi Arda neşeyle. Gözlerim onun yüzünde gezinirken elimi tutan bir başka elin varlığını hissettim. Sıcak parmaklar elimin üstünü okşarken gözlerimi koyu harelerin sahibine çevirdim.
Gözlerindeki ışıltı onun ne kadar mutlu olduğunu gözler önüne sererken aynı zamanda bir şeyi hatırlamama neden olmuştu. Kırmızı gözleri gözlerimi yakarken söylediği sözlerin beni küle çevirişini...
Bunu hatırlamamla elimi tutan elini sertçe itip elimi ondan kurtardım. Ömer verdiğim bu tepkiyle başını yavaşça önüne eğmiş diğerleriyse aramızda yaşananları seyre dalmıştı. Gözlerim onların üzerinde gezerken fırsattan istifade üzerimdeki battaniyeyi kenara çekip yataktan kalktım.
Hala bitkin olmama rağmen bacaklarım beni bu sefer yarı yolda bırakmamak konusunda oldukça kararlıydı. Kimsenin ağzını açmasına bile fırsat vermeden yatağımın baş ucundaki çantamı kaptığım gibi kapıya doğru ilerledim. Ama tam o sırada Ömer'in sıcak parmakları bileğimden tutup gitmeme mani oldu.
Gözlerimin tekrar kırmızıya döndüğünü hissedebiliyordum. Yakıcı birer alevi andıran gözlerimi onun koyu harelerine çevirdim. Ama düşündüğümün aksine ona olan aşkım her şeyin üstündeydi. İçime işleyen koyu hareleri kırmızı gözlerimi yeşile döndürmeye yetecek kadar güçlüydü.
"Bizi biraz yalnız bırakır mısınız?" dedi Ömer koyu harelerini yeşillerimden ayırmadan. Onun sözleriyle herkes odadan birer birer çıkarken bakışlarımı ondan kaçırmıştım.
Kapı kapanıp odada baş başa kaldığımızda ve hatta aramızdaki mesafe yok denecek kadar azken bile bakmamıştım gözlerine. Çünkü her ne kadar bunu kabul etmek istemesem de onun gözlerine bakmak bana adımı bile unutturuyordu. Düşünme yetimi yitirmeme ve dolayısıyla ona karşı yumuşamama neden oluyordu.
"Ben," dedi Ömer bir anda. Gözlerimi gözlerine diktiğimde sözcüklerin boğazına dizildiğini hissedebiliyordum. "Benim sana söylediklerimin affedilir hiçbir tarafı yok biliyorum. Ama sana yemin ederim hiçbirini isteyerek söylemedim. Senin gece avcısı olduğunu duyunca bizleri avlamak için gönderilmiş olduğunu düşündüm. Kendimi kaybettim Kamer. Keşke sadece kendimi kaybetmiş olmakla kalsaydım. Seni böyle üzmeseydim. Özür dilerim," dediğinde gözlerimin tekrar kırmızıya döndüğünü hissedebiliyordum. Kırmızı gözlerim onun koyu harelerinde gezinirken dudaklarımın arasından acının hayal kırıklığıyla harmanlanmış kıkırtısı çıkmıştı.
"Biliyor musun Ömer? İçinde taşıdığın ve dizginleyemediğin öfke bizi bitirdi. Seni istesemde affedemem. Sana baktıkça söylediğin sözler geliyor aklıma. Şimdi söyler misin bana? Ben seni nasıl affedeyim?"
Ömer'in pişmanlıkla dolu gözleri yeşile dönen gözlerimde gezindi. Parmakları elimin üzerinde gezinmeye başladı. Yutkundum. Yavaşça elimdeki çantayı alıp kenara koydu. Bu yaptığına karşılık tek kelime dahi edemezken yüzünü yüzüme iyice yaklaştırdı. Sıcak nefesi yüzümü yakıyor sarhoşmuşum gibi başımın dönmesine neden oluyordu.
"Seni kaybetmeyeceğim. Bunun için kendime söz veriyorum. Ömer sözü..."
Kalp atışlarımı boğazımda hissedebiliyordum. Oldum olası hep affedici biri olmuştum. Şu anda da Ömer'in boynuna atılıp ona sıkıca sarılmamak için içimde büyük bir savaş veriyordum. Ama bu savaş sandığımdan daha da çetin geçiyordu. Çünkü Ömer hiç beklemediğim bir anda sıkıca belimi kavrayıp beni kendine çekti.
Kollarım kollarını kavramış gözlerimse onun koyu harelerine sabitlenmişti. Ne yapmaya çalıştığını bilmiyordum. Ama dudakları dudaklarıma hiç olmadığı kadar yakındı. Üstelik gözleri beni hipnotize ediyor sıcak nefesi heyecandan her an bayılmama neden olabilirdi. Bu yakınlık düşünmemi engelliyordu. Acilen ondan uzaklaşmalıydım.
Kollarından tutup onu yavaşça ittim. Bu yaptığımla aramızda oluşan tek adımlık mesafe bana kilometrelerden oluşan bir uzaklık gibi gelmişti. Onun sözlerinin sonucunda oluşan bu aşılmaz mesafe canımı yakmaya yetiyordu.
Gözlerimden iki damla yaş akmış yeşillerim tekrar kırmızıya dönmüştü. Ömer ise çaresizdi. Yaptıklarını telafi edememenin çaresizliğinde boğuluyordu. Pişmanlıkla dolu bir denizin ortasında dalgalarla boğuşuyordu.
Bense içimdeki gücün kontrolünü elime almaya çalışıyordum. "Ömer lütfen git," dedim birden. Gözleri kalmak için yalvarıyordu. Sesi çıkmıyor ama ben onun bu halini koyu harelerinden anlayabiliyordum. "Kamer lütfen," dedi gözlerinden yaşlar akarken.
Ömer'i ikinci kez ağlarken görüyordum. Onu böyle görmek göğsümün ortasına sıkı bir yumuk yemişim gibi acı çekmeme neden olmuştu. Üstelik bu gözyaşlarının sebebi benken kendimden nefret ediyordum. Ama bunu yapmak zorundaydım.
Ondan uzak durmalıydım. Biz bir araya geldikçe birbirimize zarar veriyorduk. Bir araya geldikçe birlikte sardığımız yaralarımızı daha da çok kanatıyorduk. Bir araya gelmemeliydik. Ömer ile Kamer diye bir şey olmamalıydı. Değil birlikte olmak isimlerimiz aynı cümlede bile geçmemeliydi. Ben bir gece avcısıyım. O ise Ay'ın koyu hareli çocuğu...
İki düşman türün bir arada olmaması gerekliydi. Ondan uzak durmalıydım. "Hayır," diye mırıldandım. "Senin yüzünü bile görmek istemiyorum," dediğimde ise öldürücü darbemi onun göğsüne indirmiş olmuştum. Ömer karşımda etten bir enkaz gibi kalakalmıştı. Onu böyle gördükçe kendimi öldüresim geliyordu. Kendimden hiç olmadığı kadar nefret ediyordum.
"Bir daha beni görmek zorunda kalmayacaksın. Ama senden son isteğim, çocukların yanından ayrılma. Güvende olduğunu bilmek istiyorum," dedi ve kırmızıdan yeşile dönen gözlerime dikti koyu harelerini. Gözlerimden yaşlar birer birer boşanırken Ömer'in yüzünde acının tatlı tebessümü belirdi.
"Ağlamak sana hiç yakışmıyor," dedi ve baş parmağıyla yavaşça yanağımı sildi. Daha sonra ardına bile bakmadan kapıyı çarptığı gibi odadan çıktı. Onun odadan çıkmasıyla kapının önüne yığıldım. Sırtımı kapıya dayayıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Bana söz vermişti.
Bir daha ağlamama izin vermeyecekti. Bu gözlerden dökülen yaşların ancak mutluluktan olabileceğini söylemişti. Ama şimdi gözümden akan yaşlar asitten farksızdı. Yüzümü yakıyor. Bununla da kalmayıp kalbime akıp içimi kanatıyordu sanki.
"Ömer," dedim hıçkırıklarımın arasından. O bunu duymadı. Hiçbir zaman da duymayacaktı. Ama ben yine de onun yokluğunda isminde arayacaktım huzuru. Çünkü onun adı bile huzurdu.
"Senin yüzüne bakmayı her zaman istiyorum. Sana yalan söyledim," diye mırıldandım çaresizce.
Gözlerim kırmızıya döndü. Ömer gitti dedi iç sesim. Bu gerçek bir tokat gibi yüzüme çarparken yutkundum. Ömer benim yüzümden gitti. Benim aptal gururum yüzünden gitti. Hem de ardına bile bakmadan...
*******
"Kamer ağlama," dedi Sidelya saçlarımı okşarken. Kızlar çocukları dışarı çıkarıp benim yanıma gelmişlerdi. Üstelik Arda'yı dışarı çıkarmak onlar için hiç de kolay olmamıştı. Ben yatağın tam ortasındayken bir yanımda Hare diğer yanımda ise Sidelya vardı.
"Benim yüzümden gitti," dedim hıçkırıklarımın arasından. Hare buruk da olsa gülümseyip elimi avuçlarının arasına aldı.
"Şimdi sana bir şey soracağım. Sende dürüstçe cevap vereceksin. Anlaştık mı?" diye sordu Hare tereddütle. Ondaki bu ifade ile düşünceli bakışlarım yüzünde gezinmeye başladı. Bana sormak istediği soru her ne ise Sidelya'nın yüzüne de düşünceli bir ifadenin yayılmasına neden olmuştu.
Her ne kadar soracağı sorudan korksamda onu başımla onaylayıp, "Anlaştık," dedim kendimden emin bir şekilde. Bunun üzerine Hare ile Sidelya birbirlerine baktılar. Gözleriyle birbirlerini onayladıklarında Hare bir çırpıda benim asla inkar edemeyeceğim o soruyu sordu.
"Ömer'e aşık mısın?"
Bu soruyla ilk başta afallasamda onlara gerçeği söylemeye karar verdim. Elim üzerimdeki yorganın bir köşesini gerginlikten sıkarken yutkundum. İkisinin de meraklı gözleri dudaklarımdan çıkacak sözlere odaklanmıştı.
"Ömer'e aşığım. Hem de sandığımdan daha da çok," dedim bir çırpıda. İlk defa hislerimi sesli söylemiştim. İlk kez kalbimdekileri birileriyle paylaşmıştım. Bu ilk başta zor gelse de kendimi rahatlamış hissediyordum. Yeşil gözlerim tereddütle mavi gözlere bakarken kızlar kahkaha atmamak için kendilerini zor tutuyordu.
"Biliyordum," dedi Sidelya gülerek. Onların bu neşeli hali beni utandırmaya yetmişti. "Neyi biliyordunuz?" diye sorarak yanağımdaki yaşları sildiğimde ise Hare siyah küt saçlarını bilmiş bir edayla arkaya doğru savurup gülümsedi. Ardından parlak mavi gözlerini benim yeşillerime dikti.
Hare, "Ömer'e aşık olduğunu tabii ki," diyerek Sidelya'nın eline zafer edasıyla vurdu. Sidelya bu duruma otuz iki diş sırıtırken şaşkın bakışlarım ikisinin arasında mekik dokuyordu.
"Nasıl? Ben size bununla ilgili daha önce hiçbir şey söylemedim ki," dediğimde ikisi birbirlerine baktı. Yüzlerindeki muzip ifadeden de anladığım kadarıyla birazdan Eros'un okları bana dönecekti.
"Kamer," dedi Sidelya bebe mavisi gözlerini gözlerime diktiği sırada. "Ona nasıl baktığını gördük," diye devam etti Hare.
"Üstelik kafede ona bakan kızları şutlamanı da es geçmemek gerek."
Hare'nin sözleri yüzümün kızarmasına ve bu yaşanan olaydan haberi olduğu halde söylendiği an tam olarak ne olduğunu anlamayan Sidelya'nın ise bana inanamayarak bakmasına neden olmuştu.
"Dörtlü kız grubunun birden kafeden çıkmasını sağlayan sen miydin? Ben şaka yapıyorsunuz sanmıştım," diyerek kıkırdadı Sidelya. Şaşkınlığı hem yüzüne hem de sesine yansıyordu. Onu başımla onaylayıp utançtan kızaran yüzümü yastıkla kapatarak sakladım.
"Saklanma. Çabuk anlat," dedi Sidelya yüzümdeki yastığı çekip kenara koyarken. Gözlerimi ona çevirdiğimde, "İçlerinden birinin ona olan bakışları beni rahatsız etti. Ömer'e öyle bir bakışı vardı ki utanmasa ağzının içine girecekti. Bende onun gözlerini başka tarafa çevirmesini sağladım. Daha sonra hepsinin kafeden çıkmasını söyledim," dedim.
Anlattıklarım ikisinin de kahkaha atmasına neden olmuştu. "Bak sen bizim Kamer'e. Aşık olmuş da kıskançlık yaparmış," dedi Hare gülerek. Sidelya da gülerek Hare'ye bakarken bende onların bu neşeli haline eşlik ettim.
"Kamer senin yanında az bile yapmış Hare Hanım. Oğuz ile ilk sevgili olduğun zamanları çabuk unutuyorsun," dedi Sidelya. Bunun üzerine Hare tehdit edercesine işaret parmağını Sidelya'ya doğru salladı. Onun bu haliyle muzip bakışlarımı ona doğru çevirdim.
"Öyle mi Hare? Ne yaptığını hemen şimdi anlat bakalım," dediğimde eliyle gözünün önüne gelmiş bir tutam saçı kulağının arkasına sıkıştırdı.
"Pekala. Şimdi şöyle oldu," dediğinde olayı gülmeden anlatmak için büyük bir efor sarf etmesi gerektiğini anlamış oldum.
"Oğuz ile birlikte koruyucuların yanındaydık. Tabii bizim deli Arda bir kızın Oğuz'a olan bakışlarını bana ispiyonlayana kadar hiçbir sıkıntı yoktu."
"Klasik Arda," dedim Sidelya ile aynı anda.
"Arda'nın sözleriyle delici bakışlarını avına kilitlemiş bir panter gibi kıza baktım. Gerçekten de kız Oğuz'a bakıyordu. Hem de ne bakmak. Dedim Hare kızım sakin ol! Ama Arda beni fişekleyince daha fazla dayanamadım. Tam kızın üstüne atlamıştım ki Oğuz beni tutup kenara çekti. İşin aslı meğer başkaymış."
"Kız meğer şaşıymış," dedi Sidelya bir anda. Hepimiz kahkaha atarken Hare kendini tutup sözlerine kaldığı yerden devam etti. "Bunu öğrenmemle Arda'ya dalmam bir oldu. Tabii Ömer işe el atmasaydı ben onu daha çok döverdim de neyse," dediğinde yüzümdeki gülümseme solmuştu. Onun adı bile yüreğimin deli gibi çarpmasına yetiyordu.
Onun adı bile beni heyecanlandırmaya yetiyordu. Onun adı bile yaşadığımız acı dolu anın zihnime hücum etmesine yetmişti. "Ömer," diye mırıldandım. Onun adını anmak bile beni iyileştirebilecek güçteydi. Yutkundum. "Ömer," dedim tekrar. Hare ile Sidelya'nın endişeli gözleri yüzümde gezinirken yanaklarımdan yaşlar süzülmeye başlamıştı.
"Ömer'im..."
Hıçkırıklarımın arasında söylediğim bu sözcük benim için bir ilkti. İlk defa ona Ömer'im demiştim. İlk defa benim olduğunu söylemiştim. Hiçbir zaman benim olmayacak karşılıksız bir aşkın adını ilk defa bu kadar acı çekerken söylemiştim.
"Onu kaybettim. Ömer benim yüzümden gitti," dediğimde Hare başımı tutup omzuna yatmamı sağladı. Onun omzunda hıçkıra hıçkıra ağlarken Sidelya da destek olmak istercesine omzumu sıvazlıyordu.
"Ömer geri dönecek Kamer," dedi Sidelya içtenlikle. Bende buna inanmayı çok istiyordum. Ama içimdeki karabasan her zamanki gibi sıkıntıyı yüreğime bastırmaya devam ediyordu ve ne yazık ki içimdeki karabasanın yüreğime bıraktığı sıkıntı her zaman gerçek olurdu. Bunu biliyordum.
Tıpkı Ömer'in bir daha geri dönmeyeceğini bildiğim gibi... Tıpkı Ömer'i kaybettiğimi bildiğim gibi... Tıpkı Ömer'i özlediğimi ve onu affetmediğim için pişman olduğumu bildiğim gibi...
*******
Acıyan gözlerimi yeni bir günün sabahına açtığımda içimdeki sıkıntı da uykusundan uyanmıştı. Göğsümün ortasında acıyla kasılan kalbim yatakta oturur hale gelmeme neden olmuştu. Elimi kalbimin üzerine koyup derin derin nefesler almaya başladım. Daha sonra gece beni yalnız bırakmamak için benimle birlikte uyuyan kızları uyandırmamaya dikkat ederek yataktan kalktım.
Biraz hava almaya ihtiyacım vardı. Ağır adımlarla balkonuma doğru ilerledim. Kolu kavrayıp yavaşça kapıyı araladım. Kendimi balkona attığımda ciğerlerime temiz havayı çektim. Derin derin nefesler alarak dışarıya doğru bakarken Güneş gözlerimi alıyordu. Güneş...
Bu bana acı veren küçük bir kelimeydi. Bana onu hatırlatıyordu. Onunla olamayacağım gerçeğini acı bir şekilde yüzüme çarpıyordu. Bana aşkımı hatırlatıyordu. Onun koyu harelerini hatırlatıyordu. Evi terk etmesine neden olduğum Ömer'in güzel koyu harelerini...
Yutkundum. Gözlerimi tüm bunların bir rüya olmasını umarak sıkıca yumdum. Tekrar araladığımda bunlar bir rüya olacaktı. Ömer yanımda olacaktı. Bana adımı söyleyecek sakinleşmem için ninni mırıldanacaktı. Ama öyle olmadı. Ne Ömer vardı yanımda ne de ondan kalan küçük bir hatıra. Umutsuzca içeri girmeye niyetlenmiştim ki balkon camına yapıştırılmış küçük bir not olduğunu fark ettim.
Gözlerim nota takılı kalmıştı. Sarımtırak arkası yapışkanlı bir kağıda iliştirilmiş nota bakakalmışken. Elim yavaşça nota doğru uzandı. Yavaşça notu camdan çıkarıp elime aldım. Notta yazan şey gözlerimin dolmasına neden olmuştu.
"Gece bizi saklar. Karanlığıyla sarıp sarmalar."
"Ömer," dedim çaresizce. Bu notu o yazmıştı. Bunlar onun ninnisinin sözleriydi. Üstelik gece bu notu bırakmak için geri gelmişti. Ömer benim için gelmiş ve bana bu notu bırakmıştı. Ama ben onu görememiştim. Yutkundum.
Ağzıma acı bir tat yayılırken gözlerim merakla onun yazısında geziniyordu. Peki ama şimdi neredeydi? Gözlerim küçük de olsa bir ipucu aramak istercesine notun üzerinde gezindi. Ama notta başka bir şey yazmıyordu. Sadece ninninin sözlerini yazmıştı.
"Neredesin Ömer?" diye kendi kendime mırıldandım. Onu deli gibi merak ediyordum. Nerede? Nasıl? Aklımı ondan bir türlü alamıyordum. Keşke diyorum içimden. Keşke ona yalan söylemeseydim.
Onu görmediğim her an deli gibi özlerken gözlerinin içine baka baka yüzünü görmek istemediğimi keşke söylemeseydim. Bu yalanın onu darmadağın edeceğini bile bile keşke bunu ona yapmasaydım. Keşke gözlerinin içindeki pişmanlığı göre göre onun gitmesine izin vermeseydim. Keşke gurur yapmak yerine onu affetseydim. Keşke...
Tüm bu keşkeleri hiç demek zorunda kalmasaydım Ömer evde olurdu. Burada olurdu. En önemlisi yanımda olurdu. Benimle olurdu. Derin bir iç çektim. Yaşadıklarımın ağırlığı nefes almama bile engel oluyordu.
Onun bana söyledikleri birer iğne gibi ciğerlerime batıyordu. Ama beni asıl üzen onun yokluğuydu. Onun gidişi beni bitirmişti. Benim söylediğim tek bir cümle ise onu...
Dalgın bakan gözlerimi elimdeki küçük not kağıdından alıp tekrar dışarıya çevirdim. Belki bir ümit buralarda bir yerlerden beni izliyordur? Belki bir ümit benim onu düşündüğüm gibi o da beni düşünüyordur? Kim bilir?
"Birisi ışığı kapatsın," diyerek uykusunda söylendi Sidelya. Odamın perdesi olmadığından güneşin ışıkları onu rahatsız etmeye yetmişti. Elimdeki not kağıdıyla birlikte içeri girip balkonun kapısını yavaşça kapattım. Daha sonra uykusunda mırıldanan Sidelya'ya çevirdim gözlerimi. Güneş ışığı onu epey rahatsız etmiş olacak ki kafasını kuma gömen deve kuşları gibi başını yastığın altına sokmuştu.
Onun bu haline gülmeden edemezken Hare yavaşça gözlerini araladı. Uykusunu açmak için birkaç saniye yatağın içinde dönüp durduktan sonra, "Sen ne zaman uyandın?" diye sordu. Onun uykulu mavi gözlerini yeşillerime çevirmesiyle, "Çok olmadı," diye mırıldandım.
Bunun üzerine yüzünde şüpheci bir ifade belirdi. Yavaşça yatakta doğrulup gözünün önüme gelen siyah saçlarını geriye doğru attı. Ardından gözlerini gözlerime dikti.
"Sende bir haller var. Dün olanlardan başka bir şey olmuş belli," dediğinde elimdeki kağıdı ona doğru uzattım. Hare elimdeki kağıda bakıp bir anlam vermeye çalışırken bense düşünceli bir şekilde onun vereceği tepkiyi bekliyordum. "Bu sözler," diye mırıldandı birden.
Gözlerim beklentiyle onun mavi gözlerinde gezindi. "Ne anlama geliyor?" diye sorduğunda ise aslında Ömer'in ninnisini bilenin sadece ben olduğumu anlamıştım. Ümitsizce bana doğru uzattığı kağıdı elime aldım. Daha sonra, "Bunu balkonun camına Ömer yapıştırmış," diyerek olaya bir açıklık getirdim.
Hare'nin göz bebekleri bu açıklamayla birlikte iki kat büyümüştü. Hare, "Bundan emin misin?" diye tereddütle sorduğunda başımı olumlu anlamda salladım. Bunun üzerine Hare yanında uyuyan Sidelya'yı dürtmeye başladı.
"Sidelya kalk."
Hare onu uyandırmayı başaramamakla kalmamış Sidelya uyanmamak için yastığın kenarlarıyla kulaklarını kapatmıştı.
"Beş dakika daha," diyerek mızmızlandı Sidelya. Hare onun bu haline karşılık gözlerini devirdi. Ardından onu omzundan sarsarak, "Çabuk kalk. Ömer ile ilgili bir durum var," dedi.
Bunun üzerine Sidelya başındaki yastığı kenara koyup yavaşça doğruldu. Uykusunu açmak için gözlerini ovuşturmaya başladı. Daha sonra bebe mavisi gözlerini bize doğru çevirdi.
"Nasıl bir durum?"
Bu sorusuyla elimdeki kağıdı Sidelya'ya gösterdim. Kağıda bakışlarından onun da bunu bilmediği belli oluyordu. "Bu notu Ömer bırakmış. Gece eve uğramış olmalı," dedi Hare saf saf kağıda bakan Sidelya'ya durumu açıklamak için. Sidelya'nın endişeli bakışları bana çevrildi.
"Bu notu nerede buldun?"
Gözlerim istemsizce dolarken, "Balkon camında," diyebilmiştim. Kızlar bana endişeyle bakarken biri kapıyı tıklattı. Hepimizin bakışları kapıya döndüğünde kapı yavaşça aralandı. "Kızlar müsait misiniz?" diye sordu Berk. Bunun üzerine Sidelya, "Müsaitiz aşkım gel," dedi.
Çocuklar birer birer odaya girerken Ömer'in eksikliğini daha da çok hissetmiştim. Onun koyu harelerinin yeşillerimde gezinmesine öylesine alışmıştım ki şimdi onun yokluğu yeşillerimin dolmasına neden olmuştu.
"Oğuz, Ömer ile konuştunuz mu?" diye sordu Hare. Oğuz'un gözleri ilk başta tereddütle beni süzerken daha sonra Hare'yi bulmuştu.
"En son dün gece gitmeden önce konuştuk," dediğinde ruhumu avuçlarına aldı karabasan. Sıktı ve boğulmama neden oldu. İçim içimi yemeğe başlamıştı. "Onu bulmalıyım," dedim yerimde duramadığımı hissettiğimde. Oğuz'un gözleri Hare'den bana kaydı.
"Kamer sakin ol. Onu bulacağız."
"Anlamıyorsunuz. Bana bunu bıraktı. Bu bir veda notu ve benim onu bulmam lazım."
Çaresizce odanın içinde adımlayıp dururken, "Ömer seni bize emanet etti. Kardeşinize sahip çıkın dedi. Ona gözünüz gibi bakın dedi. Onu tek başına bulmaya kalkmana izin vermeyiz. Onu hep birlikte arayacağız Kamer," dedi Oğuz.
Elimdeki notu alıp baktığında Berk ile göz göze geldi. "Bu onun ninnisinin sözleri," dedi Berk kağıda bakarken. Şaşkın bakışlarım ikisinin arasında gidip gelirken, "Siz ninniyi biliyor muydunuz?" diye sordum.
İkisi beni başıyla onayladı. "Sokağa düştüğümüz ilk gece ağlayarak bu ninniyi söylemişti. O günden sonra bir daha ağzına bile almadı," diyerek olaya açıklık getiren Berk'e baktım.
Gözlerimden istemsizce yaşlar boşalırken dudaklarım titremeye başladı. "Ama bana söylemişti. Bana bu ninniyi söylemişti," diyerek ağladığımda Arda dayanamayıp bana sarıldı.
"Kami üzülme. O inatçı keçiyi bulacağız. Sana söz veriyorum."
Kızların ve Berk ile Oğuz'un endişeli bakışları benim üzerimde gezinirken Arda beni sakinleştirmek için saçlarımı okşuyordu. Ama bilmedikleri bir şey vardı. O da beni sakinleştirebilen tek kişinin Ömer olduğuydu.
Saçlarımı okşayan parmakların onun parmakları olmadığı sürece, gözlerime bakan gözlerin onun gece kadar koyu hareleri olmadığı sürece, belimi saran kolların onun kolları olmadığı sürece, adımı söyleyenin onun dudakları olmadığı sürece, ciğerlerime doldurduğum kokunun sahibi o olmadığı sürece beni kimse sakinleştiremezdi.
Ömer olmadığı zaman beni kimse sakinleştiremezdi. Onun yokluğunda kimse bana huzur veremezdi. Onun kalbinin sesi kulaklarımı doldurmadığı sürece ben hep yarım kalacaktım. Arda benden ayrılıp gözlerime endişeyle baktığında bile bunu düşünüyordum. Ta ki odadan çıkıp dışarıdan bize seslenen Berk'in sesini duyana kadar...
"Buraya gelin çabuk," dedi Berk. Hepimiz panikle onun sesinin geldiği yere odamın tam karşısındaki Ömer'in odasının önünde toplandık. "Bunu görmeniz gerek," dedi ve Ömer'in odasının kapısını yavaşça araladı. Herkes odaya girerken ben buna hazır olup olmadığımı sorguluyordum. Derin bir nefes alıp onun odasına doğru bir adım attım.
O an benim odanın içinde donup kaldığım andı. Ömer camdaki perdeyi sökmüş onun yerine cama onlarca yapışkanlı kağıt yapıştırmıştı. Üzerine büyük harflerle tek bir cümle yazmıştı. Bunu görmek hıçkıra hıçkıra ağlamama neden olmuştu. Çünkü Ömer bana kendince veda etmişti. Ninnisinin içinde geçen küçük bir cümleyle hemde...
Yıllardır içinde sakladığı ninniyi bana söylemişti. Annesiyle ona özel olan ninniyi yıllar sonra ilk kez bana söylemişti. Şimdi de bana böylesine özel bir şeyle veda etmişti. Beni ardında bırakmıştı. Titreyen dudaklarımla bana bıraktığı yazıyı okudum.
"Yıldızlar her zaman senin yanında..."
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top