2- Güven, hassas bir duygudur!


Bölüm 2: ''Casus kim?''

Güven hassas bir duygudur...


''Off, off''

''Off, off''

Yanımda sabahtan beri oflayıp duran teyzeye yandan bir bakış attım. Burnunu kapamış, maviş maviş gözlerini üzerime dikmiş, 'kalk, git şuradan' bakışları atıyordu. AVM'den çıkar çıkmaz otobüse atlayıp eve gitmek üzere yola koyulmuştum ancak yanımda oturan teyze bir türlü rahat vermemişti.

''Kızım, kalk başka yere otur Allah aşkına. Burnumun direğini kırdın. Kokudan içim dışıma çıktı. Bak ben astım hastasıyım.'' diye söylenen teyzeye kötü kötü baktım.

''Teyzeciğim, ineceğim zaten birazdan. Az sabret.'' diye mırıldandım. Tamam, biraz b*k kokuyor olabilirdim ama keyfiyetten böyle gezmiyordum ya...

''Burnum alışır diye bekledim ama yok. Şuraya bayılacağım Vallahi. Kalk git kız şuradan!'' diye çemkirip bacağıma çimdiği basıverdi maviş teyze.

Kadın öyle bir kıvırmıştı ki etimi; Bacağımı koparıp attı sandım biran. Çığlığı basıverdim bende, yerimden sıçrarken.

''Teyze ne yapıyorsun ya? Etimi kopardın, etimi!''
''Azıcık öteye kayıver sende! Pis pis dolanıyor ortalıkta! Nerede bu gençlerde saygı, edep?''

Aaaa, üstüme iyilik sağlık...
''Ama teyze insanlık hali, ne yapalım? Azıcık anlayış göster işte!''

Teyze benim çemkirmem ile birlikte kendini biranda koltuktan yere attı ve ''Ayyhhh! Yardım edin. Fenalaştım, kalp var bende. Ayyhhh! Yardım edin dostlar, ateşim çıktı Vallahi! Ayyyhh!'' diye eşarbını sallandıra sallandıra yerde yuvarlanmaya başladı.

Otobüs aniden durup yolcuların hepsi teyzenin başına toplanırken ben, Di Caprio'nun meşhur ayı saldırısı sahnesini izliyormuş havasıyla, teyzenin Oscar'lık oyunculuğunu izliyordum.

Herkes teyzenin başına toplanmış, teyze aralarında görünmez hale gelmişti. Bir süre meraklı kalabalık teyzenin etrafında mırıldanıp durdu. Şoföre döndüm ve '' Sen devam et abi, ölen kalan yok burada.'' diye bağırdım. Bağırmaz olaydım.

Benim hala burada olduğumu fark eden teyze biranda ayaklanmış ve tombul parmaklarını bana doğru uzatmıştı. ''Şu cadı kız yaptı.''

Biranda tüm gözler bana dönünce, korkuyla teyzeye baktım. ''Yalan! Yalan söylüyorsun!'' diye bağırdım. ''Terbiyesize bakın hele!'' diye ellerini beline yaslayınca, bana doğru gelen birkaç yolcu ile gözlerim kocaman açıldı.

Gözlerim hemen fıldır fıldır etrafı taradı ve kaçacak delik aramaya koyuldu. ''Şoför amca! Kapıyı aç şoför amca!'' diye bağırdım ve üzerime gelen kalabalığın arasından yardırmaya başladım.

Üzerimden gelen yoğun koku nedeniyle herkes yol vermek zorunda kalmış, hatta çoğu anlık kalp kriziyle yere yığılmıştı. Seke seke üzerlerinden geçerek sağ salim kapıdan çıkmayı başarmıştım.

Biraz ilerleyip arkama döndüm ve camdan bana bakan teyzeye dil çıkardım. Teyze ise benim bu hareketime sinirlenmiş ve ayağındaki ayakkabıyı çıkardığıyla hala açık olan kapıdan bana doğru fırlatmıştı.

Üzeri çiçekli, 39 numara ayakkabı başımı teğet geçince, teyzeye zaferle sırıttım.
Teyze kapıdan ''Geri ver kız ayakkabımı!'' diye bağırınca da ayakkabıyı yerden aldım. Ona geri fırlatmadan öncede ayakkabıyı bir güzel pantolonuma sürdüm. Böylece üstümdeki koku ayakkabıya sinmişti.

Teyzedeki nasıl bir refleksti bilmiyorum ama ayakkabıyı teyzeye atar atmaz, saniyeler içinde geri dönmüş ve ayakkabı alnıma yapışmıştı. ''Allah'ın cezası cadı seni!'' diye çemkiren teyzeye cevap veremeden otobüs hareket etti ve alnımdaki kırmızılık ile öylece kalakaldım.


''Ama, ama...''

***


Annemi elinde telefonla, balkonda otururken gördüğümde koşa koşa apartmanın bahçesine girdim. Bu sırada annem beni gördü ve ''Hikmet!'' diye bağıra bağıra içeriye girdi. Apartman merdivenlerinden koşa koşa çıktım ve 3. Kata geldim.

Annem evin kapısını açarak, sulu sulu gözleri ile kollarını kocaman açtı. ''Neredeydin saçaklı?!'' diye yarı kızar, yarı telaşlı tonda söylendi. Hızla anneme sarıldım ve anne kokusunu derin derin içime çektim. Annemin kokusunu dünyadaki hiçbir kokuya değişmezdim.

Gül gibi kokardı benim annem. Birazda çamaşır suyu...

Annemde benim kokumu derin derin içine çekmiş olmalıydı ki, aniden beni ittirdi ve ben dengemi sağlayamayarak zemine yapışıverdim. Acıyla inleyip çemkirdim. ''Anne ne yapıyorsun ya, bu popo dün neler çekti biliyor musun?'' diye bağırdım.

Annem aniden çığlık atıp ellerini dizlerine vura vura ''Vah başımıza gelenler!'' diye ağlamaya başladı.

''Gir kız içeri, el aleme rezil edeceksin bizi.'' diye kolumdan çekiştirdiğiyle kapıyı kapatıverdi.

''Neredeydin kız sen tüm gece ha? Niye telefonları açmadın? Kaç defa aradım seni? Kaçırdılar mı, böbreğini çaldılar mı diye dokuz doğurdum burada! Neredeydin kız?''
Annem oldukça sinirliydi.
''A-a-anneciğim, ş-şimdi anlatacağım. Beni bir dinle sen.'' dedim, kekeleyerek.

Anne dayağı korkusu, en kötü işkenceydi bence.

Annem biranda yumuşayıp yanıma geldi ve saçlarımı okşamaya başladı. ''Anlat kuzum, anlat dinliyorum anneciğim. Ne oldu annem?'' diye mırıldanarak beni sakinleştirmeye çalıştı.

Korkudan üç buçuk atmıştım burada. ''A-anne ben...''
''He kuzum...'' diyerek başını salladı devam etmem için. ''Anne b-ben...''

''He, söyle annem.''
''Ben AVM'de kilitli kaldım. Tüm gece oradaydım.'' deyiverdim bir çırpıda.

Annem biranda yerlere yatarak ağlamaya başladı. ''Vahhh! başımıza gelenlerr! Gitti, gitti! Ellediler kızımı gittiii!''
Annem yerlere vura vura ağlarken babam ayağa kalktı ve yanıma geldi.

''AVM'me mi?'' diye şaşkınlıkla sordu.

''Evet, AVM'de kaldım. Kimse ellemedi yani...'' diye mırıldandım.
Annem biranda başını kaldırıp bana baktı. Yerleri döven, deli gibi bağırıp ağlayan annem biranda gitmiş, bir hanımefendi gelmişti, salonumuza.

''Ha ellenmedin yani?'' diye emin olmak adına sordu.

''Off, anne ya!'' diye omuz silktim ve mutfağa adımladım. ''Açlıktan öldüm, öldüm.''

''Annem, ben seni doyururum annem. Sen kilitli mi kaldın, yavrum benim. Kıyamam ben sana annem.''

***

''Ay hanımlar, hiç sormayın. Bizim kız dün AVM'de sıkışmış, tuvalete girmiş. Sonrada ışıklar kapanıvermiş. Tüm gece AVM'de kilitli kalmış, yavrum. Açlıktan, susuzluktan öldüm diyor yavrucak. Birde buz gibiydi diyor, üşütmüş yavrum oralarda.''

''Evet, evet. Bizde korktuk tüm gece aradık kızı ama şarjı da bitmiş yavrumun. Ulaşamadık, sonra bulduk işte kızı.''

''Evet, evet.''

''İşte iyi şimdi, okula gidecek birazdan hazırlanıyor. Neyse ki hiçbir şeyi yok.''

''Anne?!'' diye yatak odasından bağırdım. ''Kimle konuşuyorsun ya!''

''Tamam, canım. Yarın Zeyneplerdeydi, değil mi gün?''

'Tamam, öptüüüm.''

Annem gün arkadaşlarıyla telefonda konuşuyor olmalıydı. Konuşması biter bitmez odama daldı.
''Hazır mısın Defne?'' diye mırıldanıp beni şöylece bir süzdü. Kollarımı göğsümde bağladım ve tek kaşımı kaldırdım. ''Ne anlattın sen onlara?''

Yatağımın üzerindeki çantamın içine su şişemi koydu ve bana döndü.

''Dün senden haber alamayınca kim var kim yok aradık. Eee, herkesin haberi oldu dolayısıyla. Ne olup bittiyse anlattım bende işte.''

Hayır, şaka yapıyor olmalıydı.

''Ya anne! Ben sana dün, üstüne basa basa kimseye anlatma demedim mi?''
Ölmemi mi istiyorsun be kadın?

''Tüm gece senden haber alamadık. Millet ne düşündü sence? Ben kimsenin kızımın adını kirletmesine izin vermem. Ne olup bittiyse anlattım ki yanlış bir fikre kapılıp adını çıkarmasınlar. Anladın mı anneciğim?''

Bu defa annem tek kaşını kaldırdı. ''Hıhı...'' diye mırıldanıp çantamı koluma taktım.

Anneme AVM'de kaldığımı, donuma s*çtığımı, telefonumun çekmediğini ve güvenlik görevlilerin olmadığını söylemiştim. Ancak ne o kadından, ne cesetten, ne de AVM altındaki gizli deneylerden bahsetmemiştim.

Kimseye de söylemeyecektim.

Ben yanlış yerde, yanlış zamanda bulunan gizli bir tanıktım. Gördüklerimi unutacak ve başıma bela açmadan bu işten sıyrılacaktım.


Tabi annem, konu komşu kim varsa herkese her şeyi anlatmıştı ama neyse...

''Hadi ben çıktım.''



***


''Dün bir elbise gördüm. Felaket güzeldi. Param yetmeyince alamadım, içim gitti. Öğleden sonra boşuz nasıl olsa, gidip alsak mı?'' diye sevimlilik yapan Sude'ye göz devirdim.

''Yok, almayalım canım. Git şuradan çekirdek al gel, bu bitti.'' diyerek elimdeki çekirdek kabuklarını poşete atıverdim.

Tuzlu çekirdek yemekten ağzım yüzüm yamulmuş, dudaklarım büzüşmüştü ama bırakamıyordum.

''Yeter yeter, Koca paketi bitirdin zaten. Mayın tarlası gibi sivilce çıkaracaksın.''

''off...'' diye mırıldanıp boş çekirdek paketini sinirle itekledim. Sude ile Üniversitenin bahçesinde oturmuş, geleni geçeni izliyorduk. Aslında sadece ben izliyordum, Sude sosyal medyada kaybolmuş görünüyordu.

''Defneeeee!'' diye kolumu çekiştirmeye başladı Sude. ''Ne?'' diye sinirle döndüm.

''Gidelim alalım şu elbiseyi ya. Söz yormayacağım seni, hı?''

Güldüm, sadece güldüm. ''Önce bacak kıllarını al sen. Nasıl giyeceksin o elbiseyi?'' diye mırıldandım.
Defne omzuma vuruverdi. ''Gıcıklık yapmasana, gidelim işte.'' diye de ekledi.

''Ben, bir daha asla... asla ama asla... asla, asla, asla o AVM'ye gitmem. Nokta.''

Sude gözlerini devirdi. ''Alt tarafı bir gece kilitli kaldın. Ne olacak sanki?'' deyince şaşkınlıkla ona döndüm. ''Yuh, sende mi öğrendin?''

Sude, kahkaha atmaya başladı. ''Tatlım senin haberin yok mu? Annenle bizim whatsApp grubumuz var. Tüm dedikodular anında burada.'' diyerek elindeki son model telefonunu gözümün önünde salladı.

''Annemle senin?'' diyerek şaşkınlıkla telefonu işaret ettim. ''Benim niye yeni haberim oluyor?''

Sude omuzlarını silkti. ''Bazı dedikodular gizli yapılır. Neyse öğrendin artık, belki senide gruba alırız.'' deyip göz kırptı.

''Dur, Melike'yi arayayım. Bugün boşsa Penqueen'e gideriz. O elbiseyi almam lazım!''

Kollarımı göğsümde bağladım. Artık o AVM'nin adını duymak istemiyordum. Orada hiç hoş anılar yaşamamıştım ve her ne kadar unutacağım, yok sayacağım desem de gördüklerim aklımdan çıkmıyordu.

Tırnaklarımı kemirmeye başladım. Stresliydim. Annem herkese dün geceyi anlattığı için korkuyordum. Sanki o adamlar gelecek ve beni bulacak gibi hissediyordum. Gerçekten korkuyordum.

Kimsenin bilmediği bu gizli işleri yapan insanlar, bir tanık olduğunu öğrenirse ona ne yaparlardı. Gelip beni kucaklayacak halleri yoktu. Öğrenirlerse hakkımda ne tür planları olacak bilmiyordum, hayal gücüm bunun için yeterince geniş değildi.

Bir yanım polise gidersem yakalanacağımı, her şeyi unutmam gerektiğini söylüyor. Diğer yanım ise o adamlar bir şekilde beni bulursa, polisin hiçbir şeyden haberi olmadan ortadan kaldırılacağımdan korkuyor ve polise gitmemi söylüyordu.

Ne yapacağımı bilmiyordum. Masanın üzerinde duran telefonuma uzun uzun baktım. Ne kadar tehlikeli bir cihaz taşıdığımı o an fark ettim.

Belki benim ölümüm olacak şey tam karşımdaydı. Karıncalanan ellerimi saçlarıma daldırdım ve düşünmeye çalıştım.

Ne yapacaktım?

''Ben kalkıyorum. Melike ile Penqueen'e geçeceğiz. Hadi görüşürüz.'' diyerek yanımdan kalktı Sude.
Ona veda ettim. Ve bende ayağa kalktım. Tam bu sırada Caner'i ileride parkın orada gördüm.

Caner. Bilgisayar mühendisliği bölümü 3. sınıf öğrencisi olan, yakışıklı olan Caner... Bekar olan, geleceğin potansiyel baba adayı olan Caner... Babası polis olan Caner...

Polis... Polis...
Polis mi?


''Caneeeeeğğğrrr!''


***
Aynı gün, Penqueen AVM

''Ana girişten girersek daha yakın Melikeciğim. Ben hatırlıyorum mağazanın yerini, sen bana güven. ''

''Tamam, yürü hadi.'' dedi Melike. Girişten girince de merakla sordu. ''Defne niye gelmedi? Onunda dersi yoktu bugün.''

Sude, çantasını çıkararak güvenlikten geçti. ''Aaaa, senin haberin yoktu dimi? Hiç sorma, Defne dün biz gittikten sonra AVM'de kalmış. Tüm gece buradaymış kız. Ay, telefonum kaldı.'' diyerek duraksadı ve devam etti Sude. ''İşte dedim, gel diye ama gelmek istemedi. Çok korkmuş sanırım, bir daha gelmem dedi.''

Melike'de güvenlikten geçtikten sonra kendisine çantasını uzatan güvenlik görevlisine teşekkür etti. ''Hadi ya, en azından bir şey olmamış bak.''

Başıyla arkadaşını onayladı. Sude çantasını omzuna astıktan sonra güvenlik görevlisi aniden önüne geçti. ''Affedersiniz, dün gece AVM'de birisi mi kalmış?''

Sude, Melike'ye kısa bir bakış attı. Güvenlik görevlisi, uzun boylu, esmer ve kirli sakallı genç birisiydi. ''Evet, güvenlik görevlileri sonradan bulup çıkarmış hatta. Sizin hala haberiniz yok mu?'' dedi Sude, şaşırarak.

Güvenlik görevlileri arasında böyle haberler çabucak yayılmaz mıydı? Çoktan haberleri olması gerekirdi, değil mi?

Güvenlik görevlisi, dalgalı saçlarını geriye tarayarak tek elini beline yasladı. ''Aaa, henüz haberimiz olmadı. Adı ne demiştiniz, arkadaşınızın?''
Sude, güvenlik görevlisine hayran hayran bakakalırken mırıldandı. ''Bizim Defne ya işte...''

''Anladım. Peki ya soyadı?'' dedi, güvenlik görevlisi Sude'ye uzun uzun bakarken. Sude saçlarını havalı bir şekilde geriye attı ve ''Defne Kö-'' demek üzereyken Melike Sude'yi dirseğiyle dürttü.

Sude şaşırarak arkadaşına baktığında Melike'nin oldukça sinirli olduğunu gördü. Kendini toparladı ve kaşlarını çatarak önüne döndü.

''Pardon da, size ne adından, soyadından?'' dedi Melike, sinirle. ''İlginizi mi çekti? Ne yapacaksınız?''

Güvenlik görevlisi sevimlice güldü. ''Sadece bizi dava edip etmeyeceğini öğrenmek istemiştim.''

Melike, Sude'nin koluna girdi. ''Gerekli açıklamalar ilgili kişilerle konuşulmuş olmalı. Yani sizi ilgilendiren bir şey yok. Kolay gelsin size!'' diyerek kendisiyle birlikte Sude'yi de çekiştirerek girişten uzaklaştı.

Melike, Sude'yi çekiştirirken aynı zamanda söyleniyordu. ''Tam dayaklıksın Sude. İki karizmatik harekete tav oluyorsun. Bir kimlik numarasını vermediğin kaldı, onu da vereydin emi!''

Sude huysuzca, ''Ay bilemedim ya. O an kafam başka yerdeydi. Özür dilerim.''
''Neredeydi acaba? Neredeydi?''

***
Aynı anda, Defne

''Hazır lafı açılmışken sana bir soru soracaktım Caner.'' dedim.
Caner sodasından bir yudum aldı ve başını ağırca salladı. ''Dinliyorum.''

Masada ona doğru hafifçe eğildim, böylece alçak sesle konuştuğumda beni duyabilecekti. Etrafıma kısaca göz attım ve ''Bu biraz babanın mesleği ile ilgili. Şimdi ben bir yerde okudum bunu. Yani başkası anlatmış oradan şey ettim bende. Neyse, şimdi bir kız var. Bu görmemesi gereken çoook önemli bir şeyi görmüş.'' diye başladım söze.

Caner, gözlerini kısarak ''hhımm...'' gibi bir ses çıkardı. ''Polise bildirilmesi gereken bir şeymiş bu. Yani bir suç ama... Bu önemli şey.... Iıı... Bu önemli şey kötü birine aitmiş. Bu yüzden kız korkuyormuş, yakalarlar ve kendisini öldürürler diye.''

Caner tekrar ''hımm...'' diye mırıldandı. Bu dinlediği anlamına geliyordu değil mi?
Ceketinin yakalarını düzeltip tek elini masaya koydu. ''Polise bildirilmesi gereken bir şey... Peki delili var mıymış bu kızın?''
Heyecanlandım ve hızla atıldım. ''Evet, var. Yani varmış ama yeterli mi, değil mi onu bilmiyormuş.''

''Peki, asıl soruna gelelim.'' dedi Caner. Derin bir nefes aldım. Geldiiiik zurnanın amel olduğu yere...

''Öhö öhöm... Şimdi bu kız polise gitmek istiyor ama korkuyor. Çünkü bu adamlar çok kötü. Şimdi polise gidip kendini açık etmeli mi, yoksa gördüklerini unutup huzurlu yaşamına geri mi dönmeli? Bu kız, ne yapacağına karar verememiş. Şimdi senin baban polis olunca belki bilirsin, anlarsın diye bir sormak istedim. ''
Tekrar derin bir nefes aldım ve Caner'in cevabını duyana dek de bırakamadım. Ellerim yanaklarıma yaslı, heyecanlı bir şekilde Caner'i bekliyordum.

Caner elini çenesine yasladı ve bir süre düşündü. Camdan vuran ışık nedeniyle gözlerini hafif kısmıştı, işaret parmağı ile ritim tutmaya başladı. '' Öncelikle şunu söylemeliyim. Her suç, ne olursa olsun polise bildirilmelidir. Ve bu şey gerçekten önemli bir suçsa, kız tanık sayılır. Polisler, önemli vakaların tanıklarını koruma altına alırlar. Gizliliği esastır, yani kendini açık etmiş olmaz. Eğer gördüklerini unutmayı seçerse, vicdan azabı peşini bırakmaz ve bu suç büyüyebilir. Bu yüzden polise gitmeli, delilleri sunmalı ve kendini güvenilir kişiler tarafından koruma altına almalı.''

Caner durdu ve sevimlice gülümsedi. ''Soruna cevap olabildim mi?''
Aldığım nefesi sonunda bırakabildim ve gülümsemesine karşılık verdim. Evet, oldukça yardımcı olmuştu ve mantıklı düşünebilmemi sağlamıştı. Sonunda kararımı verebilmiştim. Polise gitmeliydim.

Her suç, polise bildirilmeliydi. Beni koruyacaklardı.
''Evet, teşekkürler.'' diye mırıldandım ve sodamdan bir yudum aldım.

Caner de sodasından bir yudum aldıktan sonra, hafifçe öne doğru eğildi. İstemsizce bende ona doğru yaklaştım.

''Benimde bir sorum var, Defne.'' dediğinde, ona yardımcı olabilecek olmamın hevesiyle başımı hızlıca salladım. ''Sor canım, sor.''

Caner, yerdeki bakışlarını ağırca gözlerime çıkardı. Hala gülümsüyordu. ''Sana yardımcı olabilir miyim?''

Kaşlarımı hafifçe çattım ve ne demek istediğini anlamaya çalıştım. ''Polise gitme konusunda...'' diye de sorusunu tamamlayınca ağzım beş karış açık kaldı.

Zeki çocuktu vesselam, hemen de anlamıştı.

***


Caner ile birlikte dolmuşa binmiş ve babasının bulunduğu karakola gelmiştik. Beyaz, üzeri mavi şeritlerle çevrili binaya bakarken içim bir tedirgin olmuştu. Korkuyordum, polislerin arasında güvende hissetmem gerekiyordu ancak aklıma AVM'deki güvenlik görevlileri geliyordu.

Emin değildim, kime güvenebilirdik ki?

Caner önden ilerleyip ''Hadi!'' dediğinde başımı ağırca salladım ancak ayaklarım hareket etmedi. Cebimdeki telefonumu sıkı sıkı tutuyor, etrafta gelip geçen polislere bakıyordum.

Tamam, yapabilirdim. Caner'i tanırdım. Yani babasına güvenebilirdim.

Beni koruyacaklardı. Güvende olacaktım.

Caner öylece durmuş beni beklerken koşa koşa yanına gittim ve hiçbir şey söylemeden peşinden ilerlemeye başladım. Başımı yere eğerek yürüyordum. Bunun nedeni kendimi suçlu gibi hissetmem miydi yoksa korkudan doğan güvensizliğim miydi, emin değildim.

Evet, kendimi suçlu gibi hissediyordum. Çünkü bulaşmamam gereken bir işe bulaşmıştım.

Caner aniden durduğunda, yerden kaldırmadığım başımı Caner'in sırtına çarptım. Hızlı çarptığım için boynum acımış, üstüne birde Caner'i sakatlamış olmalıydım ki, Caner iki büklüm olup arkasına döndü.

''Babamın odası burası.'' dedi, sırtını sıvazlarken. ''Kafanda taş gibi Maşallah.'' diye de mırıldandı.

''Evet, öyle söylerler. Teşekkür ederim.'' diyerek kapının girişindeki tabelaya baktım. 'KOMİSER SONER TUĞRUL'

''Önce ben gireyim.'' dedi ve kapıyı tıklayıp içeri girdi. Kapı kapanmadan önce kafamı içeriye uzatarak babasını görmeye çalışmıştım ancak Caner'in iri bedeninden hiçbir şey görememiştim.

Boynumu sıvazladım ve arkamı döndüm. Avuç içlerim yine terlemiş, başım zonklamaya başlamıştı. Dokunsalar ağlayacak kıvamdaydım ki, düşüncelerimi dağıtabilmek adına etrafıma bakınmaya başladım.

Soner Bey'in odası, karakol girişindeki geniş alanın solundaki koridorda kalıyordu. Bulunduğum yerden girişteki alanı rahatlıkla görebiliyordum. Kenarlarda birkaç küçük masa vardı, bilgisayarlarda işlemler yapan polis memurları oldukça meşgul görünüyordu.

Biraz sonra sürü halinde içeriye giren polis memurlarıyla bakışlarım orada sabit kaldı. Birkaç genç polis hızla içeriye girmişti. Polis memurlarını tek tek incelemeye başladım.

Polisler gerçekten yakışıklıydı. Tıpkı Caner gibi...

Arkamdaki kapı açıldığında, irkilmiştim. Elimi göğsüme yasladım ve bana gülümseyen Caner'e baktım. ''Gelebilirsin.''

İçeriye girdim ve bakışlarım anında masanın arkasında oturan adamı buldu.

Caner tıpkı babasına benziyordu...
Kıvırcık saçlar, geniş bir alın, koyu kahve gözler ve geniş omuzlar...
Gülümsedim.

''Merhaba!'' diye mırıldandım ve selamlaşıp Caner'in işaret ettiği koltuğa oturdum.

''Okuldan arkadaşım Defne. Sana anlatmak istediği şeyler var baba.'' diye konuya girdi, Caner.

''Pekala, dinliyorum kızım. Ne anlatacaktın?'' dedi adam, ağır bir ses tonu ile.

Derin bir nefes aldım, terleyen ellerimi pantolonuma sildim ve saçlarımı omuzlarımın arkasına attım.

Yapabilirdim.

Her şeyi Soner Bey'e anlattım, hiçbir ayrıntıyı atlamadım. Hatta aklımda kalan saatleri bile söyledim. Anlatırken biraz duraksamıştım çünkü hatırladığım ayrıntılar tüylerimi diken diken etmiş ve beni ağlayacak noktaya getirmişti.

Konuşmam bittiğinde telefonumu cebimden çıkardım ve usulca Soner Bey'in önüne bıraktım.

''Çektiğim tüm görüntüler burada, tamamını çekemedim. Yeterli olur mu emin değilim.''

Soner Bey, telefona uzun uzun baktı, eline aldı ve ekranı açmaya çalıştı.
''Şey, şifresi 189754.'' diye mırıldandım. Şifreyi girdi ve ekranımın açılma sesi duyuldu.

Telefonuma şifre koymuştum çünkü delilleri korumam gerektiğini düşünmüştüm. Ne kadar yararı olur bilemezdim, elimden bu kadarı geliyordu.

Şifreyi de unutmamak için AVM'deki şifre ile aynı yapmıştım.

''Telefonu incelemeleri için ekibe vereceğim. Biraz uzun sürebilir, siz burada bekleyin. Caner, bir şeyler söyleyebilirsin. ''

Soner Bey telefonumla birlikte kapıdan çıktığında bakışlarım direk Caner'i buldu. Anlatırken hatırladığım görüntüler nedeniyle karnıma ağrılar girmiş, şimdi ise stresten saçlarımı yemeye başlamıştım.

Yerimde sallanıyordum. Caner, bana bir bardak su verdikten sonra sessizce beni izledi. İyi değildim, korkuyordum. Görüntüleri izledikten sonra bana ne olacaktı? Güvende olacaktım değil mi? Aklımda dönüp duran düşüncelerin tek bir ortak noktası vardı.

Geleceğimin hangi doğrultuda şekilleneceği...

Kaç dakika geçmişti emin değilim. Kapı açıldı ve Soner Bey sinirli bir şekilde içeriye girdi.

Telefonumu önümdeki masaya bırakıp önce Caner'e sonra bana baktı. ''Çocuklar, bir daha böyle bir şeye girişip polisi meşgul etmeyin.'' dedi, öfkeyle Soner BEY.

Caner ayağa kalktı ve şaşkınca sordu. ''Nasıl yani?''

Telefonu elime aldım ve ayağa kalktım. Soner Bey gözlerini gözlerimden ayırmadan devam etti. ''Telefonda görüntü falan yok. Anlattıklarına dair hiçbir kanıtta yok. Burası uydurma şakalarla gelip eğelenebileceğiniz bir yer değil. Bir daha polisleri bu şekilde meşgul etmeyin.''

Gözlerini gözlerimden ayırdı ve masasına oturdu.
Nasıl olurdu? Henüz gelmeden önce telefonumu kontrol etmiş, görüntülerin yerinde olduğuna emin olmuştum.


Hızla şifremi girip galeriye girdim ve videoyu aramaya başladım. ''Ama efendim, buradaydı.'' diye de mırıldandım.

Video yoktu. Video telefonumda yoktu...

Öylece gitmiş miydi? Silinmiş miydi? Kim silmişti?

Bakışlarım ağırca Soner Bey'in gözlerine ulaştı. Kaşları hala çatıktı. ''Hayal mi gördün? Korkmuş olmalıydın, muhtemelen uyuya kaldın ve olmayan şeyler gördün.''

''Hayır, eminim.'' diye ısrar ettim. ''Silinmiş, görüntüler buradaydı. Bilgisayarları...''

Soner Bey sinirle sözümü kesti. ''Caner'den mi hoşlanıyorsun? Onu etkilemek istiyorsan daha farklı yollar dene. İşlerim var. Eve git Caner.''

Ne?

Bir dakika neler oluyor?

Soner Bey odadan çıktıktan sonra dakikalar geçmişti ancak ben olduğum yerde, ağzım beş karış açık şekilde kalakalmıştım.

Ne olmuştu? Görüntüleri kim silmişti?

Telefonuma baktım. Telefonun karakoldan çıkmadığına emindim, burası güvenli bölgeydi. Değil mi?

Karakolda, elimde görüntülerin olduğunu bilen ve AVM'deki kadın için çalışan bir casus olmalıydı. Görüntüleri o silmişti.

Ama AVM'de ne olduğunu, görüntülerin bende olduğunu kim bilebilirdi ki?

Telefona kilitlenmiş olan bakışlarım ellerini omuzlarıma yaslamış olan Caner'e kaydı.

''Üzgünüm Defne, gördüklerinden gerçekten emin misin?'' diye sordu Caner.

''Hayır...'' diye mırıldandım ancak bu Caner'e verdiğim bir cevap değildi. Kendi kendime inkar ettiğim şeyler sonucu dudaklarımdan sızan bir cümleydi.

Görüntüleri silen Caner miydi? Yoksa Soner Bey mi?

Kime güvenecektim?

Daha da önemlisi, eğer casus ikisinden birisi ise artık kim olduğumu biliyorlardı.

O gece orada olduğumu ve her şeye şahit olduğumu....

Bana ne olacaktı?


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top