16- ''Söz mü? O benim yeminimdi...''
Bölüm 16: '' Söz mü? O benim yeminimdi...''
Bacaklarımı kalçamın kenarına kaydırmak için hareketlendim, zoraki. Tamda bu sırada odanın kapısında bir ses duydum. Bedenim aniden kaskatı kesildi, telaşla elimdeki silahı sıkıca kavramak istedim. Ancak silah biranda elimden kaydı ve gürültüyle dolabın soğuk zeminine düştü.
Gözlerimi sımsıkı kapattım ve dışarıda kimsenin olmamasını, kimsenin beni duymamış olmasını diledim. Dolabın dışında adım sesleri yükseldi, bana doğru yaklaşıyordu. Sert ve ritmik adım sesleri dolabın hemen önünde durdu.
Buzdolabının ışığı hafifçe yanıp söndüğünde, istem dışı dudaklarımın arasından bir hıçkırık kaçtı. Elimi hemen dudağımın üstüne kapadım.
Yakalanacaktım...
Diğer elimi hafifçe yere sürttüm, silahı bulmaya çalışıyordum. Elim soğuk metale değince zoraki parmaklarımın arasına aldım.
Bunu kullanmak istemiyordum...
Öldürmek istemiyordum...
Ama...
Ölmekte istemiyordum...
Dolabın kapağı yavaşça açıldı, gözlerimi açtım ve karşımdaki kişiye baktım. İlk gördüğüm şey, bana doğru doğrultulmuş olan silahın namlusu oldu. Bir el ateş sesi duyuldu, gürültüyle irkilip başımı eğdim. Kurşun yüzümü teğet geçip dolabın soğuk duvarına saplandı.
Korku ve refleksle bende silahın tetiğine bastım. Silahın ateş etmesi ile birlikte elim geriye doğru savruldu, eklem yerlerim sızlayınca silahı istemsizce bırakıverdim. Silah, yuvarlanarak odanın mermer zeminine düştü.
Eş zamanlı gelen inleme sesi ile başımı hızla kaldırdım ve karşıya baktım. Bana ateş eden adamın bacağından kan akıyordu. Silahı çok aşağıda tuttuğum halde adamı bacağından vurmayı başarmıştım. İnleyip ayağına kısa bir bakış attı.
Onu sinirlendirmiş olmalıydım, dişlerini sıkmıştı, çenesi kasılıyordu. Başını hızla kaldırdı ve silahı yeniden bana doğrulttu.
Artık adrenalin tüm bedenimi sarmıştı. Göğsüm hızla inip kalkıyordu, görüşüm hafif bulanıktı. Yanağımda oluşan sızıyı ve sıcaklığı çok sonra fark ettim. Yanağım kanıyordu, vurulmuştum.
Adam silahı başıma doğru tutuyordu, bir şeyler yapmazsam, alnımda koca bir delik açacaktı. Refleksle ayağa fırladım ve adamın üstüne atladım. Adam, vurulan ayağının etkisi ile birlikte geriye doğru tökezledi ve birlikte yere düştük. Adam bu sırada ateş etti, kurşun arkamdaki cama çarpıp tok bir ses çıkardı.
Ellerimi adamın göğsüne yaslayıp doğrulmaya çalıştım. Adam, silahını kaldırdığında hızla bileğini tuttum. İki elimde silahın bana doğru çevrilmemesi için uğraşırken, adam diğer eli ile başıma sertçe vurdu.
Bedenim sağa doğru savruldu ve adamın üstünden yere düştüm. Kulak hizama vurmuştu, darbe ile kulağım çınlamaya başlamıştı.
Adam doğrulunca bacağımı kendime doğru çektim ve beklemeden ileriye doğru savurdum. Ayağım adamın göğsüne çarptı, kalkamayıp yüzüstü yere düştü.
Kalktım ve tek dizimi sırtına yaslayacak şekilde üzerine çıktım. Hemen silahı kavrayan elini tuttum, yere bastırdım. Adam kalkmak ve beni üstünden atmak için direndi.
Eğilip silahı tutan kolunu ısırdığımda, acıyla bağırdı. Sonunda silahı bıraktı, bende beklemeden elinden aldım. Titreyen ellerim ile silahı adamın başına doğrulttum ancak şimdi ne yapacağımı bilmiyordum. Adam ellerinden destek alarak yerden havalanınca bende onunla birlikte havalandım. Ayağa kalkacağı korkusu ile silahı ensesine geçiriverdim. Adam tekrar yüzüstü düştü, eli refleksle ensesine gitti. Beklemeden ensesine vurmaya devam ettim. İki elimle birlikte silahı sıkıca kavramıştım, tüm gücümü kullanıyordum.
Kaç defa vurdum bilmiyorum, sonunda adam hareketsiz kalınca üstünden indim.
Kalbim göğsümü delip geçmek üzereydi, saçlarım yüzüme düşmüştü. Tek elimle saçlarımı geriye doğru atarken yanı başımda baygın yatan adama baktım. Sert vurduğum için başı kanamıştı, kanı elime bulaşmıştı. Ellerime baktım bir süre, sonra hemen üstüme sildim.
Çok fazla kan vardı, ölmüş olabilirdi. Birini öldürmüş olabilirdim. İkinci defa...
Ellerimden destek alarak ayağa kalkmaya çalıştım ancak bedenimin kontrolünü kaybetmiş gibiydim. Kontrolü adrenalin devralmıştı, tüm bedenim zangır zangır titriyordu. Dizlerim üzerinde yükseldiğim sırada ateş sesi ile çığlık atıp yere eğildim.
Birisi bana ateş etmişti, kurşun hemen yanımda Selçuk'un kendisine barikat olarak kurduğu buzdolaplarına çarpmıştı. Yeniden ateş ettiğinde çığlığıma engel olamadım. Adım sesleri yaklaşıyordu, her kim ateş ediyorsa barikatımı aşmaya çalışıyordu.
Sırtüstü yattım ve silahı iki elimle kavradım, karşılık vermekten başka çarem yoktu. Elimi yukarı kaldırdım, ateş edebilmek için ama adam yeniden ateş edince korkuyla göğsüme yapıştırdım ellerimi. O ateş ederken nasıl karşılık verecektim? Ellerimden vurursa silahı bile tutamazdım.
Adım sesi artık çok yakınımdan geliyordu. Adam yeniden ateş ettiğinde, kurşun dolabın keskin köşesini sıyırıp yanı başımda yatan adama isabet etti. Başımı yana çevirdim, sırtından kan akmaya başlayan adama korkuyla baktım.
Hemen hareket etmezsem aynı şey bana da olacaktı. Gözyaşlarım usulca yanaklarımdan süzülürken burnumu hafifçe çektim.
Yapabilirdim...
Yapmak zorundaydım...
Adam ateş etmeye devam ederken barikatın çevresini dolaştı. Sonunda barikatın sonuna ulaşıp bana doğru döndü, silahı iki eliyle sıkıca kavramış ve bana doğru nişan almıştı. Hemen karşımda, ayak ucumda dikiliyordu.
Gözlerimiz çok kısa bir an kesişti, hızla silahı havalandırdım. Beklemeden tetiğe bastım, ateş ederken oluşan gürültü ve basınçtan dolayı gözlerimi sımsıkı kapadım. İki el ateş sesi duyulmuştu. Önce yere düşen silahın sesi duyuldu, sonra da adam yere düştü. Gözlerimi ağırca açtım, ayakucumda, yerde yatan adama baktım. Göğsündeki deliklerden kan akıyordu, beyaz gömleği tamamen kan olmuştu. Donuk gözleri benim üstümdeydi, dudakları arasından kan sızıyordu. Silahı bana doğru uzanan elleri arasında kalmıştı. Bedeni bir süre acıyla kasıldı, kalbine isabet eden iki kurşun ile çok geçmeden bedeni hareketsiz kaldı. Ölmüştü...
Silahım ellerim arasından kayıp yere düştü. Bakışlarımı adamın üzerinden çekip ağrıyan karnıma çevirdim. Üzerimdeki beyaz forma yavaş yavaş kırmızıya boyanıyordu, karnımda berbat bir sancı vardı.
Titreyen ellerimi yavaşça karnıma değdirdim. Parmaklarım anında kendi kanım ile boyanırken dudaklarım arasından acı dolu inleme kaçtı.
Ben vurulmuştum, adam beni vurmuştu.
Ben vurulmuştum!
İçeride bir kurşun olduğu gerçeğini yeni yeni kavramaya başladım.
Dudaklarım arasından titrek bir çığlık koptu, yerden doğrulmaya çalıştım. Tek elimi yarama sıkıca bastım, canım öyle yanıyordu ki her hareketimde acıyla inledim. Bedenim kasılıyordu.
Acı tarif edilemezdi; sanki içimdeki tüm hücreler araya karışan yabancı maddeyi taşlıyor gibiydi. Karnımın içinde belli bir noktadan yayılan sızı yakıcıydı. Kurşunun hayati bir organa isabet edip etmediğini bilmiyordum ancak kan kaybından ölebilirdim. Sırtımı arkamdaki buzdolabına yaslayıp zoraki yarama baktım. Gözyaşlarım görüşümü tamamen bulanıklaştırmıştı, buğulu bir camın ardından bakıyor gibiydim. Belirgin kırmızılık beni korkutuyordu. Çok fazla kan vardı, bedenim aniden üşümeye başladı.
Etrafıma bakınıp yarama bastıracak bir şeyler aradım. Yakınımda uzanabileceğim tek şey, ayakucumda cansız bir şekilde yatan adamdı. Üzerindeki ceketi alabilirsem, yaram için bir yararı olabilirdi. Ancak ölü birinden yararlanıyormuşum hissini engelleyebileceğimden de emin değildim.
Başım geriye doğru düştü, derin derin nefesler alırken, göğsümün her inip kalkışında karnıma iğne batıyormuş gibi hissettim. Sanki kurşun içimde hareket ediyormuş gibiydi, ağzıma gelen ekşimsi tadı umursamamaya çalıştım.
Alnımdan boncuk boncuk terler dökülmeye başladı ancak üşüyen bedenimin titremesi tam aksini söylüyordu. Ben, ölüme yaklaşıyordum.
Dudaklarım arasından defalarca hıçkırık kaçtı. Deli gibi ağlamaya başladım, başımı eğip yarama bakmaya korkuyordum. Diğer elimi de bastırdım, buz gibi olmuş parmaklarım sıcak kanım ile buluştu. Üniversitede aldığım ilk yardım derslerindeki geldi aklıma, bir süre sonra kan kaybından halüsinasyon görmeye başlayacaktım.
Ağladığım için çok fazla ses çıkarıyordum, başka birisi gelip beni yeniden vurabilirdi. Ölümümü hızlandırıp beni bu acıdan kurtarabilirdi.
Sessiz olmaya çalıştım ancak başaramadım. Dışarıdan gelen sesleri duyunca, dizlerimi kendime doğru çektim. Aynı anda karnıma saplanan bıçak darbeleri etkisi ile dişlerimi sıktım. Bakışlarımı pencereye çevirdim. Masmavi bir gökyüzü vardı dışarıda...
Dudaklarımda istemsizce hafif bir tebessüm oluştu.
Ölmeden önce göreceğim son şey bu muydu? Masmavi bir gökyüzü... Bugün hava güzeldi, güneşliydi, mutlu bir gün olabilirdi.
Ama bugün benim ölüm günümdü.
Kapıdan gelen gürültü ile gözlerimi sımsıkı kapadım. Başka bir şey görmek istemiyordum, son gördüğüm şeyin bu gökyüzü olmasını istedim. Katilimi görmek istemedim.
Boğuşma sesleri geldi, birkaç adam kavga ediyor gibiydi. Arkamdaki gürültü devam ederken yavaş yavaş gevşemeye başlayan bedenimi engellemeye çalıştım. Kan kaybı artık belli bir miktarı geçmeye başlamıştı. Titrek bir nefes bıraktım.
Tamda bu sırada yanı başımda bir hareketlilik oldu ve omzumda sıcak bir el hissettim İstemsizce gözlerim aralandı.
Arkasından vuran ışıktan dolayı ilk başta kim olduğunu göremedim. Karşımdaki yanı başıma diz çökmüştü, dudakları kıpırdıyordu. Sıcacık ellerini yüzüme değdirdi ve gözyaşlarımı sildi. Görüşüm netleşince yüzüne baktım.
Bu, Selçuk'tu...
O, gelmişti...
Artık mutluluktan ağlamak üzereydim, dudaklarım arasından rahatladığımıbelirten titrek bir ses çıktı.
''Selçuk...'' diye zoraki mırıldandım. Başını eğip yarama baktı, elini yaramabastırdığında inledim. Canım yanıyordu.
''İyi olacaksın, sana yardım edeceğim.''
Başımı ki yana salladım ve sağ elimi kaldırıp Selçuk'un yanağına yasladım.Ellerimdeki kan yanağına bulaşmıştı ancak bu önemli bir ayrıntı değildi. Zirayüzü zaten kan içindeydi, kolunda belirgin bir yara vardı. Saçı başı dağılmıştı,perişan halde görünüyordu.
Yanağındaki elim ile başını kaldırıp bana baktı. ''Gerçekten burada mısın?''dedim, fısıltı gibi. Sesim öyle kısık çıkmıştı ki, başını yaklaştırmak zorundakalmıştı. Oda elini yanağıma yasladı.
''Buradayım, yanındayım. Merak etme, buradan çıkacağız ve iyi olacaksın.''
Yanağındaki elimi çekip yaramın üstüne koydu, ona bakmaya devam ettim. Çok kötübir halde olmasına rağmen gözüme çok yakışıklı görünüyordu. Halüsinasyongörüyor olmalıydım... Hafifçe tebessüm ettim, ölmeden önce onu görmüş olacaktım...
Yerde cansız bir şekilde yatan adamın ceketini çıkarıp yırttı ve hızla belimesardı. Düğüm atarken, canım bir hayli yanmıştı. Onun bu çabasına hayran kaldım.
Telaş yapmamıştı, gözlerinde korku yoktu. Ya da belli etmiyordu... En azından çokbilgili ve güven dolu göründüğü için tüm endişelerimi silmeyi başarmıştı.
''Önemli değil...'' dedim, ''Sözünü tuttuğun için teşekkür ederim.''
Beni bırakmamıştı ve benim için yeniden dönmüştü. Ona gerçekten hayrankalmıştım.
Selçuk gözyaşlarımı silip alnıma küçük bir öpücük kondurdu. Bu hüzünlü bir vedagibi hissettirmişti.
''Söz mü? O benim yeminimdi... Seni bırakmazdım.''
Dudaklarımda, gözyaşlarıma inat gerçek bir gülümseme oluştu. Selçuk'unbakışları dudaklarıma kaydığında aynı şekilde gülerek karşılık verdi.
''Gitmek zorundayız, kalkabilir misin?''
Başımı belli belirsiz salladım, başka çaremiz olmadığından. Selçuk'un yanımdaolması güç vermişti. Selçuk tek kolumu boynuna atıp elini belime sıkıca doladı.Ayağa kalkarken beraberinde beni de kaldırdı. Canımın yangısını dişlerimisıkarak gizlemeye çalıştım.
Dışarıdan gelen sesler ile bakışlarım hızla sağ tarafta kalan pencereye kaydı.Dışarıda bir helikopter, binanın çevresini dolaşıp duruyordu, kaşlarımı çatıpduraksayınca Selçuk'ta o yöne baktı.
''Sonunda gelebildiler... Benim ekibim, çatıya çıkmamız gerekiyor.''
Selçuk beni hızlı adımlarla ilerletmeye başladı. Belindeki silahı çıkarıp elinealdı ve kapıya geldiğimizde, etrafına bakındı. Sağa doğru döndük.
''İyi de, çatıya nasıl çıkacağız?'' dedim, hızlı yürümek zorunda kaldığımıziçin nefes nefeseydim. ''Son katta merdivenler var, oradan çatıya çıkacağız.''
Başımı iki yana salladım ve Selçuk'un adımlarına ayak uydurmaya çalıştım.Karşıdan gelen birkaç adamın sesini duyunca, Selçuk beni duvara yasladı vesessiz olmamı işaret etti. Adamlar sinirli olmalıydı ki, bağırarak konuşuyordu.
''Sığınağın kapısı açık görünüyor, Suzan Hanım nerede?'' diye bağırıyordu.Tanıdık gelen ses ile başımı hafifçe kaldırdım. Birkaç adam, sonunda kıvrımlıkoridorda görüş açımıza girdi.
En önde, beyaz önlüklü yaşlı bir adam telefonda konuşarak ilerliyor, arkasındaise 3 silahlı adam onu takip ediyordu. ''Ne demek polis kaçtı? Nereye gitti?''dedi, başı önde ilerlerken.
Selçuk, adamın arkasındaki üç takım elbiseli adama ateş ederek onları anındayere indirdi. Adam, arkasında yere yığılan adamlara şaşkınlıkla baktıktan sonrahızla başını kaldırdı. Selçuk ile göz göze geldi. ''Sen-'' dedi, devam etmedi.Aradığı kişi karşısındaydı.
Gördüğüm kişi ile şaşkınlıkla dudaklarım aralandı. Elimden destek alarakduvardan doğruldum ve Selçuk'un arkasına geçtim.
''Siz...'' diye seslensem de devamını getiremedim. Profesörün bakışları banadöndü. O, benim anatomi dersine giren Profesörüm Kemal Bey'di. Burada ne işivardı? Örgüte mi çalışıyordu? Onca zaman boyunca...
''Defne, bak her şeyi açıklayabilirim.'' dedi amaçsızca ellerini ileriye doğrusallayarak, Selçuk'un görüş açısından çıkabilmek için birkaç adım geriledi.Selçuk'ta eş zamanlı bir adım attı.
''Neyi açıklayacaksın Profesör? Bunca zaman para karşılığı örgüte çalışıp, tümo ölümlere yardım ettiğini ya da kendi ellerinde öğrencini ölüme gönderdiğinimi açıklayacaksın?''
Profesör geriye doğru adımlamaya devam etti. Adım atacak halim kalmadığı içinyeniden duvara yaslandım ve başımı ellerim arasına aldım. Çevremdeki herkesonlardandı, hiç ummadığım kişileri satın almışlardı.
Profesöre, kafede çaresizce bana yardım etmesini istediğim için kendime sinirlendim.Düşmanımdan yardım istemiştim, ona güvenmiştim.
Güvenecek kimse yoktu.
''Boş versene...'' dedim. ''Ruhunu satmış birinin açıklamaya ne ihtiyacı var...''
Selçuk omzunun üstünden bana baktı. Doğrulup yanına geldim. ''Acele edelimlütfen.'' diye mırıldandım.
Selçuk yeniden koluma girdi ve birlikte ilerlemeye başladık. Profesörünyanından geçerken, kolumu tuttu.
''Yapma Defne, peşinizi asla bırakmazlar. Burada bitmesine izin verin...'' Benanlamsızca kaşlarımı çatarken Selçuk alayla güldü.
''Zaten bitti; Suzan öldü, örgüt deşifre oldu. Yalnızca cezanızı çekeceksinizve bu hikaye bitecek...''
Profesör sersemce birkaç adım geriledi. Başını iki yana salladı anlamsızca ve ellerinisaçlarına daldırdı.
''Yooo, ölmüş olamaz.'' dedi, ''Hayır, o ölmez.''
Selçuk ağzının içinde bir şeyler mırıldanınca ona döndüm. O, Suzan'ıöldürmüştü.
Şaşırmıştım ama... aynı zamanda mutluydum. Suzan ölmüştü, katil ölmüştü...
Dengemi kaybeder gibi olduğumda Selçuk'a tutundum. Selçuk beni sıkıca kavrayıpilerlemeye devam etti. Koridorda birkaç metre ilerlediğimizde geriye doğrumerakla baktım. Kemal Bey, yere çökmüş ellerini yere vura vura aynı şeylerisayıklayıp duruyordu. Delirmiş görüntüsünü görmek istemedim, aklımda bu şekildekalmamalıydı.
Önüme döndüm. Hareketlerim bir hayli yavaşladığı için Selçuk tüm ağırlığımıyüklenerek bizi hızlandırmaya çalışıyordu. Ayaklarım birbirine dolanıyordu,dengemi sağlayamıyordum. Düşer gibi olduğumda Selçuk belimdeki kolunusıklaştırdı.
''Lütfen dayan Defne!'' dedi, ''Yapabilirsin, az kaldı.''
Koridorlar adeta labirent gibiydi, çıkışa gittiğimizden bile emin değildim. Sonundabeyaz mermer yerini borda halıya, krem duvarlar ise altın sarısı duvar kağıtlarınayerini bıraktığında derin bir nefes bıraktım. Biraz ileride merdivenler vardı.
Selçuk beni duvara yaslayıp dinlenmeme izin verdi. Sırtımı duvara dayayıpyarama baktım. Kan akmaya devam ediyordu, ceket neredeyse tamamen kan olmuştu.Hızla inip kalkan göğsüme elimi koydum. Kalp atışlarım hala hızlıydı, adrenalinbeni ayakta tutuyordu. Ancak nereye kadar dayanacağımdan emin değildim.
''Dayan Defne, az kaldı.'' dediğinibelli belirsiz duydum.
Başımı ki yana salladım. Bacaklarım titriyordu, ayakta durmak için bile tümgücümü harcamam gerekiyordu. Dudaklarım kurumuştu, dilim damağıma yapışmışgibiydi. Konuşmak istemedim, yalnızca Selçuk'un o eşsiz gözlerine baktım.Zorlandığımı anlayabiliyordu, elinden gelen her şeyi yapıyordu.
Alnıma yeniden bir öpücük kondurdu, sıcacık dudakları soğuk alnıma değinceirkildim. Sanki güç veriyormuş gibiydi ancak hüzünlüydü. Ve o anda fark ettim,neredeyse buz kesilmiştim. Kan kaybı artık tüm vücut sıcaklığımı beraberindealıp götürmüştü. Şoka girmek üzereydim.
Midem kalkıyordu, gözlerim odağını kaybediyordu. Merdivenleri çıkmaya başladık,bir üst katın girişinde merdivenlerin başına kapı koymuşlardı. Metalik kapınınyanında şifre ekranı vardı. Selçuk silahını çıkarıp kapıya ateş etti. Kapınınüstünde kırmızı bir ışık yanıp sönmeye başladı. Selçuk beni merdivenlereoturtup kapının yanına gitti, açmak için çabalıyordu.
Gözlerimin önünde siyah karartılar oluşmaya başlamıştı. Elimi yarama bastırdımve dua etmeye başladım. Karşımdaki metal kapıdan yansımamı görebiliyordum; Hertarafım kan içindeydi, saçım başım dağılmıştı, tenim adeta bembeyaz oluştu,dudaklarım ve gözaltlarım morarmıştı. Alnımdaki terden dolayı saçlarım yüzümeyapışmıştı, yanağımda belirgin bir çizik vardı.
Bunlar ölüm belirtisiydi, çok fazla kan kaybetmiştim. Bedenim gevşemişti ancakkontrol dışı kasılmalarım başlamıştı.
Şoka giriyordum.
Bacaklarımdaki ağrı artınca bedenim sola doğru düştü, kapıya doğru bir bakışattım. Hala açılmamıştı...
Gözlerimi sımsıkı kapatıp ağrılarımın azalmasını umut ettim.
Belli belirsiz bir gürültü duydum. Sonra bedenim aniden havalandı. Başımıkaldırıp etrafıma bakındım, Selçuk beni kucağına almıştı, tamamıyla karanlıkbir koridorda ilerliyorduk. Etrafta hiçbir şey yok gibiydi, adım seslerimiz boşkoridorda yankı yapıyordu. Başımı dik tutamadığım için Selçuk'un omzunayasladım, iki büklüm durduğum için karnımdaki yara baş göstermişti.
Ellerimi zoraki Selçuk'un boynuna doladım. Bakışları bir an olsun bana dönmediancak ben onun mükemmel profilini izlemeye devam ettim.
Kalp atışları çok hızlıydı, derin derin nefesler alıyordu ve adımları çokhızlıydı. Aniden bedenim sarsıldı. Selçuk bir kapıya tekme atmıştı, karanlıkalan biranda aydınlandı. Gözüme batan beyaz ışık nedeniyle gözlerimi kapadım.Bedenime etki eden kuvvetli bir rüzgar vardı.
Selçuk'un adımları yavaşladı ve bedenim yabancı bir kol tarafından sarıldı.Selçuk beni başka birisinin kucağına bırakmıştı. Ne kadar istemesem de, güçsüzkollarım Selçuk'un boynundan ayrıldı.
''Onu helikoptere bindirin ve hastaneye gidin. Ben ekiple içeriye gireceğim,biz diğer helikopter ile döneriz.''
''Komiserim iyi görünmüyorsunuz!'' diye bağırdı adam, helikopterden sesiniduyurabilmek için.
''Gidin hadi!''
Selçuk'a baktım, üzerine kurşungeçirmez bir yelek giyip silahını değiştirdi.Helikoptere bindirilirken son defa bana baktı ve içeriye geri girdi.
Gitmesini istemedim ama engel de olamadım.
Helikopter havalanırken gözlerimi gökyüzüne çevirdim. İlk defa helikopterebiniyordum, ilk defa gökyüzünde olmak nasıl bir duygu bilecektim.
Havadaki soğuk esinti tenimi okşuyordu, rüzgar eşlik etti bana, gözlerim usulcakapanırken.
''Nabzı düşüyor, soka girdi!''
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top