15- Ölümün panzehiri yoktur...
Dövüş sahnelerini anlayabilmeniz için basit anlatımlar ile yazmaya çalıştım. Keyfili okumalar...
Bölüm 15: '' Ölümün panzehiri yoktur...''
Selçuk, zorlanan kapıya kısa bir bakış attı ve yerde cansız bir şekilde yatan yaşlı profesörün yanına geldi. Adamın ağzı yarı açıktı, dudaklarının çevresi ve boynu tamamen yanmış gibiydi ve gözleri odağını kaybetmişti. Başını hafifçe eğip adamın ağzının içine baktı; Adamın dili tamamen erimişti, ağız mukozası bir hayli tahriş olmuştu. Yüzünü buruşturdu.
Adamın elindeki koyu renkli enjektörü eline aldı, bu adamı zehirleyen geliştirilmiş ilaç olmalıydı. Son anlarında Defne'yi zehirlemeye çalışırken elinde kalmıştı.
Selçuk, odanın karşısındaki cama ateş etmeye başladı. Yalnızca üç isabetli kurşunun altından cam parçalara ayrılarak yere düştü. Tamda bu sırada kapı kırıldı. Kapı kırıldıktan sonra içeriye giren onlarca adama ateş etmeye başladı. Karşı atak gecikmedi, çatışma başladı. Mermisi şimdilik sınırlıydı ancak yanında iki tane silah vardı.
Atışlarını isabetli yaparsa, ekibi gelene kadar idare edebileceği vakti ve mermisi olurdu.
Ateş seslerinden oda da büyük bir curcuna hakimdi, seslerin yankı yapması ile birlikte kulakları sağır edecek gürültü oluşmuştu. Karşılıklı kurşunlar havada uçuşuyordu. Adamların kurşunları, büyük çoğunlukla Selçuk'un kendisine barikat yaptığı dolaplara çarpıyordu. Arkasındaki pencereye de birçok kurşun isabet etmişti ancak pencere oldukça sağlamdı, kurşungeçirmez özel cam olmalıydı.
Selçuk, çok defa başını teğet geçen kurşunların ardından sıyrıldığında, kapıdaki adamların çoğu vurularak ölmüştü. Ayağa kalktı ve hızla kapıya koştu. Sırtını kapı pervazına yaslayıp önce sağa, sonra sola baktı. Örgütten olan adamlar, sağdaki koridordan koşarak kendisine yaklaşıyordu. Adamlar kendisini görünce başını hemen geri çekti. Bulunduğu odadan diğer odaya geçiş sağlayan, kırdığı cam bölmeden geçti. Adamlar, laboratuvara girdiğinde, Selçuk da bulunduğu odadan çıkıp hızla adamların arkasına geldi ve adamlar ne olduğunu anlamadan onları sırtından vurdu.
Başka kimse gelmeden bu koridordan uzaklaşmalıydı. Sola döndü ve bembeyaz döşenmiş koridorları geçti. Peşinden gelen adamların sesini duyabiliyordu. Silahı sağ eline aldı ve koşmaya başladı.
Koridorlar, otelin diğer katlarından daha farklı dizayn edilmişti. Burası adeta labirent gibiydi.
Sağa döndüğünde, karşısında üç oda belirmişti. Bu tarafta vakit kaybedemezdi, diğer tarafa gitmek için arkasını döndüğünde, bir adamın silahını kendisine doğrulttuğunu gördü. Hemen öne doğru takla attı ve havada iki defa döndükten sonra adamın eline tekme attı.
Adam silahı düşürdüğünde, acıyla elini geri çekti. Selçuk doğrulup adama dirseği ile vurdu. Hemen arkasından gelen diğer adamın üstüne attı. Adamlar birbirine çarpıp yere düşerken arkadan gelen diğer adamları görünce, Selçuk duvara doğru koştu ve tek ayağı ile destek alarak geri takla attı. adamın üstüne düştüğünde, hemen dizleri üzerine doğruldu ve tek ayağını ileriye doğru uzatıp kendi etrafında hızla döndü. Kedisine yaklaşan adam da Selçuk'un ayağına takılarak yere düştü.
Adamın yerden doğrulmasına izin vermeden ayağa kalktı ve ayağını adamın omzuna yaslayıp havalandı. Adam, omzundaki ağırlık ile yeniden yere düşerken Selçuk, arkadan gelen adamın elindeki silaha havadayken tekme attı. Ayakları yere bastığında, adamın elinden tutup kendine çekti ve elinin kenarı ile adamın boynuna vurdu.
Adamı ittirip sağ tarafındaki adama tekme attı. Solundaki adamın elini kavrayıp döndürdü ve adamın boğazını kendi kolu ile dolayarak arkasına aldı. Bu sırada adamın belinden çıkardığı silahı karşıdan gelen adamları vurmak için kullandı. Arkasındaki koridorda artık doluydu, arkasından ateş edenlerin kurşunu sırtında sürüklediği adama isabet ediyordu. Adam bedenine çok defa isabet eden kurşunlarla direnmeyi bıraktı. Adamın bedeni ağırlaşınca, Selçuk onu bıraktı.
Elindeki silahın kurşunları bitmişti, silahı arkasından gelen adamın suratına fırlattı. Adamın başı hafifçe geriye düşüp yeniden toparlandığında, Selçuk elinin ayası ile burnuna vurdu ve adamın boynundan tuttuğu gibi kendine çekti. Dizini adamın beline vurup arkadan ayağına çalım taktı ve adamın boğazındaki eli ile adamı yere düşürdü.
Adamın silahını alıp yanı başına gelen adamı vurdu. Arkasındaki adamlara da ateş etti. Kendisine karşı ateş ediyorlardı, kurşunlardan kaçabilmek için hemen sağdaki koridora döndü. Burası ana laboratuvarlardan birine açılıyordu. Koridorlarda birçok sedye ve ilaç arabaları vardı.
Koşarak koridorda ilerlerken karşıdan gelen adamı gördü. Koridorun sağ tarafındaki ilaç arabasının üstüne zıplayıp adamın üstüne atladı. Birlikte yere düştüklerinde Selçuk takla atarak dizleri üzerine doğruldu ve hemen arkadaki iki adamın bacağından tutup çekti. Böylece adamlar yere düştüğünde silahın kullanıp onları da alt etti.
Hızla ayağa kalktı ve karşısındaki adamın boynuna kolunu dolayarak destek aldı ve ayaklarını duvara kaldırdı. Duvarda yürür gibi bacaklarını hareket ettirdikten sonra diğer adama tekme attı. Boynundan tuttuğu adamı da belinden kavrayıp döndürerek yere attı.
Arkasından gelen adamlara, yanındaki ilaç arabasının üzerinde duran, tıpkı kan tüpü taşıma kapsüllerine benzeyen ilaç kapsüllerini fırlattı. Adamlar, yüzlerine çarpan ilaçlar ile acıyla inleyerek dizlerinin üzerine düştü. Bağırıp yüzlerini tutuyorlardı, ilacın değdiği yerlerden kan akmaya başlamıştı.
Bu sırada Selçuk'un arkasındaki kapılardan birisi açıldı. İçeriden silahlı bir adam çıktığında Selçuk, kapıya tekme attı, adam kapı ile kapı pervazı arasına sıkışıp kaldı. Elindeki silahı kaptığı gibi dirseğini suratına geçirdi ve arkasındaki adamlara ateş etti.
Solundan gelen adam, bileğinden tutup kavrayınca elini havaya kaldırdı ve kendi etrafında dönerek adama tekme attı. Adam aldığı darbe ile birkaç adım gerilese de, Selçuk'un bileğini bırakmamıştı.
Selçuk, aniden kıvrılan ve acıyan bileği ile inleyip öne doğru adam ile birlikte tökezledi. Sinirle adamı kendine doğru çekti ve adamın kolundan tuttuğu gibi sırtına alıp yere attı. Adam yere düştüğünde de, kolunu kendi bacağı ile sabitledi ve hızla çevirdi. Adam kırılan kolu ile acıyla çığlık atmıştı.
Yükselen ateş sesleri ile Selçuk hemen başını eğdi. Başını ve bedenini teğet geçip arkasındaki duvarda delikler açan kurşunların arasından sıyrılıp koridorda koşturmaya başladı.
Koridorlarda, nereye gittiğini bilmeden hızla koşup peşindeki adamlardan kaçarken sağa yönelip köşeyi döndüğü anda aniden karşısına çıkan iri yarı adam ile duraksadı. Bakışları anında, adamın arkasında yanında birkaç korumayla birlikte duran Suzan'a kaydı.
Korkmuş görünüyordu, arkasındaki koridorda koşar adımlarla ilerlemeye başladı.
Selçuk'un neredeyse iki katı olan adam, nefes dahi almasına izin vermeden boynundan tuttuğu gibi havaya kaldırdı ve duvara yasladı. Selçuk'un anında nefesi kesildi, soluk borusunda derin bir acı hissetti. Adam, neredeyse kendisini oracıkta öldürecekti. Zira amacı da buydu. Selçuk, güçlü parmakların boğazındaki baskısı ile ellerini adamın parmaklarına doladı. Adamdan kurtulmak için suratına sert bir yumruk attı ancak adam, başı hafifçe geriye düşmekten başka bir tepki vermedi.
Selçuk, kısaca sağındaki koridorun sonundaki odaya girmek üzere olan kadına baktı.
Selçuk, ellerini birleştirip, adamın dirseğine kuvvetlice birkaç defa vurduğunda adamın boynundaki baskısı azaldı. Dirseğini adamın suratına geçirip boynundaki elini ittirdi. Adamın bedeni sola doğru kıvrılınca, kaval kemiğine tekme attı, adam dizleri üzerine düştü. Selçuk, çenesine dizi ile vurduğunda, adamın başı geriye doğru düştü.
Sırtını duvara yaslayıp iki ayağını havaya kaldırdı ve adamın göğsüne sert bir baskı uyguladı. Adamın ağır cüssesi gürültüyle yere yapıştı. Kendisini toparlamaya çalışırken, Selçuk kendi ekseninde dönüp hızla adamın suratına tekme attı. Adam yere düştü, yeniden. Selçuk bu defa adamın kalmasına izin vermeden silahını çıkardı ve adamı vurdu.
Bu sırada sol koridordan kendisine yetişen adamlar çoktan ateş açmaya başlamıştı. Kurşunlardan birisi sol koluna isabet edince, eli hızla yarasına kaydı ve acıyla inledi. Dolan gözleri ile sağına döndü, Suzan, koridorun sonundaki odaya girmişti. Arkasında birkaç koruma vardı, bakışları Selçuk'un üzerindeydi.
''Kapıyı kapatın!'' dedi, adamlarına karşı. Uzun boylu bir adam, kapının yanına geldi ve şifreyi girmeye başladı.
Selçuk hızlı bir karar verdi.
Hızla kapıya doğru koştu; öyle hızlı koşuyordu ki, neredeyse kurşunları net bir şekilde görebilecekti. Birkaç kurşun, bedenini sıyırıp geçti. Kolundaki yaradan akan kanı hissedebiliyordu, vücudundaki tüm hücreler orada toplanmış gibiydi. Canı yanıyordu ancak bir an bile duraksamadı, kapı kapanmak üzereydi.
Her şey, Selçuk'un zihninde ağır çekimde ilerliyor gibiydi.
Kapının metal kolları iki taraftan kapanmak üzereyken, Suzan birkaç adım geriledi ve korumaları önüne geçti. Adamlar kapanan kapının ardından barikat kurmuştu, silahlarını havaya kaldırıp Selçuk'a ateş etmeye başladılar.
Etrafına bakındı, koşarken. Hemen arkasındaki, hem de yolundaki adamların arasında kalmıştı. Kapanan kapıya vurulmadan yetişse bile adamları geçmesi imkansızdı, bir şeyler yapmalıydı.
Bakışları son anda sağ taraftaki yarım kolonlara kaydı, duvarın kenarındaki basamak gibilerdi. Adımları anında yön değiştirdi ve kolonların üstüne çıktı. Sağ elindeki silahı kapıdaki adamlara doğrulttu ve ateş etti.
Öndeki adamlardan birini vurdu. Kapının kapanmasına çok az bir mesafe vardı, Selçuk'un kapıya ulaşmasına ise yalnızca birkaç metre...
Koştu, koştu ve yaklaşık 2 metre yüksekliğine ulaşan kolonun tepesinden kapıya doğru atladı. Bedeni, süratle kapıdan geçtikten sonra kapı kapandı ve kilitlendi.
Selçuk, atlayışı ile birlikte iki adamın üstüne düşmüştü. Selçuk'un toparlanması bir hayli zaman aldı zira bu atlayış, kolundaki yarayı zorlamıştı.
Adamlar Selçuk'u üstünden atıp yüzüstü yere yatırdılar, kollarını sırtında bağlayıp silahı başına doğrulttular. Belindeki silahları alıp bir kenara atıverdiler, silahın mermerdeki sesi odada yankılandı. İki adam, başında beklerken diğer iki adam da ellerinde silahları hazır bir şekilde Suzan'ın yanında bekliyorlardı.
Adamlardan biri, tek eli ile Selçuk'un bileklerini tutarken diğer eli ile silahını Selçuk'a doğrultuyordu. Selçuk, soğuk zemine yapışmış halde duran başını zoraki kaldırdı ve etrafına bakındı.
Burası, otelin acil durumlarda kullanılan, dışarı ile iletişim kurulamayan ve duvarlarının hiçbir iç ve dış etken ile geçilemediği kusursuz bir sığınağıydı. Sol tarafta, tıpkı toplantı odalarını andıran büyük bir masa, etrafında ise metal sandalyeler vardı. Sağ tarafa geniş, mavi bir koltuk koyulmuştu. Örgüt yeniden her şeye hazırlıklıydı, herhangi bir aksi duruma karşılık otelin böyle bir odası inşa edilmişti.
Tüm otel yok olsa bile, bu oda sağlam kalırdı.
Ancak örgüt bir şeyi unutmuştu, Selçuk o duvarları aşabilecek tek canlı varlıktı.
Suzan ağır adımlarla Selçuk'a doğru yaklaştı. Yere çömeldi ve başını hafifçe sağa eğip, Selçuk'un yara bere içindeki yüzüne baktı.
''Ahh, sanırım en kötü huyum bu Selçuk... İnsanları biraz fazla hafife alıyorum, sandığımdan daha çok uğraştırdın bizi. Huysuz bir çocuk gibisin...''
Selçuk hafifçe güldü ancak sırtındaki baskıdan dolayı sesi hırıltılı çıkmıştı. Başını zoraki kaldırdı, kadının suratına bakabilmek için.
''Amatör olmadığımı söyledim.'' dedi, yalnızca. Suzan hoşnutsuz bir şekilde güldü. Saçlarını uzun parmakları ile kulağının arkasına sıkıştırdı ve şöylece bir Selçuk'u süzdü. Selçuk'un kulağına doğru eğildi ve biçimli dudakları arasından tıslarcasına bir ses çıkardı.
''Seni öldüreceğimi söylemiştim komiser. Yalnızca daha az acısız olacak...''
Suzan elini geriye doğru uzattı ve hafifçe salladı. Adamlardan birisi elindeki silahı Suzan'ın avuçları arasına bıraktı.
Suzan silahı kavrayıp silahın soğuk namlusunu Selçuk'un alnına yasladı. ''Çok garip, onca zaman boyunca uğraştın, çabaladın, bizi buraya kadar takip ettin. Gerçekten ama gerçekten azmini takdir ettim. Yine de başarılı olamadın Selçuk... Benimle baş edemeyeceğini daha önce fark etmeliydin, belki hayatta kalırdın. Ama şimdi...'' duraksadı be güldü. ''Şimdi ise buradasın, ölümün kıyısındasın, namlunun ucunda kapana kısılmış haldesin Selçuk... Ölmeden önce söylemek istediğin bir şey var mı?'' Silahın tetiğini çekti.
Selçuk önce güldü, sonra da kahkaha attı. Suzan'ın keyifli yüzü yavaş yavaş solarken Selçuk öksüre öksüre gülmeye devam etti.
''Çok yanılıyorsun Suzan... Onca zaman uğraştım, çabaladım, sen benden sürekli kaçmaya devam ederken de sonunda seni yakaladım. Şimdi sen, saklandığın bu küçük odada benimle birlikte kapana kısıldın. Yolun sonuna geldin Suzan... Söylemek istediğin son bir şey var mı?''
Suzan kaşlarını hafifçe çattı ve etrafına bakındı. ''Ne?'' dedi istemsizce.
Tamda bu sırada Selçuk, bileğindeki saatin çerçevesindeki taca dokundu. Bu hareket, saatinin içine gizlenmiş olan küçük şok cihazını etkinleştirmişti.
Bileklerini tutan adam, saatten yayılan elektrik ile aniden irkildi. Çarpılmanın etkisi ile tek elinde tuttuğu silahı düşürdü, silah Selçuk'un avcuna düşmüştü. Silahı sıkıca kavradı ve başını çevirip bakma gereği duymadan ufak bir bilek hareketi ile arkasındaki iki adamı kolaylıkla vurdu.
Adamlar daha ne olduğunu anlamadan acıyla yere düştüler. Suzan ve arkasındaki iki adam hareketlenince ellerinden destek alarak dizleri üzerinde doğruldu. Hemen karşısında, çömelmiş bir halde duran Suzan'ın kendisine ateş etmemesi için sol eliyle silaha hızla vurdu ve silah yere düştü. Sağ elindeki silahı Suzan'ın arkasındaki adamlara doğrultarak ateş etti.
Adamlar, alnının ortasına açılan delik ile kısa bir an duraksayıp gürültüyle yere düştüler. Selçuk silahı iki eli ile kavradı ve Suzan'a doğrulttu. Suzan yavaşça ayağa kalkarken, kendisi de aynı hizada ayağa kalktı.
''Beklediğimden daha soğukkanlısın, iyi bir ekip olabilirdik.'' dedi Suzan, dudaklarını büküp başını hafifçe sağa eğdi. Hem şaşırmış, hem de korkmuştu. Ancak bunu belli etmemekte oldukça başarılıydı.
''Bunu bir hakaret olarak algılarım.'' dedi Selçuk, kendinden emin bir şekilde. ''Ölmeyi tercih ederdim.''
Suzan hafifçe kaşlarını kaldırdı, Selçuk'u alaya alıyordu. Suzan, Selçuk'a doğru cesur bir adım attı. Kendisine doğru doğrultulmuş silahtan korkmuyor gibiydi.
''Şaşırtıcı şeyler söylemiyorsun.'' dedi Suzan. ''Şaşırt beni!''
Hızla silahı kavrayıp kendine doğru çekti, Selçuk refleksle tetiğe basınca da kurşunun kendine isabet etmemesi için diğer eliyle Selçuk'un bileğini büküp silahın yönünü değiştirdi.
Selçuk, bükülü kalan bileğini acısı ile diğer eliyle Suzan'a vurmak için hamle yaptı ancak Suzan, Selçuk'un ellerini zıt yönlere hızla ittirdi. Selçuk'un iki eli havada kalınca, Suzan avcunun içi ile Selçuk'un göğsüne hızla vurdu.
Selçuk aldığı darbe ile birkaç adım geriledi. Omuzlarını hafifçe silkti ve boynunu kütletti. ''Göründüğünden daha fazlası varmış.'' dedi, dudaklarını hafifçe büküp. İltifat etmemiş, aksine Suzan'ın yaşlı görünüşü ile dalga geçmişti.
Suzan, ela gözlerini Selçuk'un hareketleri üzerinde sabitledi. İkisi de, tek ayağını geriye atarak pozisyon aldılar. Yumruklar sıkılmıştı, savaşmaya hazırlardı.
Selçuk'tan hamle gecikmedi.
Suzan'a doğru yaklaşıp, yumruk atmak için hamle yaptı. Suzan, Selçuk'un yumruğunu tuttu ve bir adım gerileyip Selçuk'un kolunu kuvvetle çevirdi. Selçuk havalandı ve takla atarak yere düştü.
Soğuk zemine yapışan bedeni sızlamıştı, kolundaki yaradan oluk oluk kan akıyordu. Yüzüstü düşmüştü, başını kaldırıp etrafına bakındı.
Az önce düşürdüğü silah, hemen önünde duruyordu. Silahı hızla kavradı ve dizleri üstünde yükselip arkasına döndü. Silahı doğrulttuğu anda Suzan, etrafında dönerek Selçuk'un eline tekme attı.
Silah metrelerce öteye yuvarlandı.
Hemen ardından da Selçuk'un suratına ser bir tekme savurdu. Selçuk'un başı geriye doğru düştü. Burnunu tutup gözlerini kırpıştırdı.
Suzan yaklaştı ve yumruk atmak için hamle yaptı. Selçuk son anda fark ederek başını eğdi. Suzan'ın incecik bacaklarından tutup kendisine doğru çekti. Kadın, dengesini sağlayamayarak sırt üstü yere düştü.
Selçuk, Suzan'ın üstüne çıkarak ardı ardına yumruklarını geçirmeye başladı. Artık acımayacaktı, savunmasız bir kadından daha fazlası vardı Suzan'da. O eğitimliydi...
Suzan, aldığı darbeler ile başını tutmakta güçlük çekiyordu. Elmacık kemikleri kırılacakmış gibi acıyordu. Yüzünü kan içinde kalmıştı, saniyeler içinde. Dizini kaldırıp Selçuk'un beline tekme attı. Selçuk afallayınca da, havada kalan yumruğunu kavrayıp boynundan tutuğu gibi kendine çekti. Aynı zamanda kendi bedenini de çevirerek, Selçuk'u altına almayı başardı.
Bu defa Suzan yukarıdaydı, aynı şekilde yumruklarını geçirmeye başladı. Çok geçmeden Selçuk, Suzan'ın beyaz ceketinin yakalarından tutup kendine doğru çekti, aynı anda bacaklarını havaya kaldırdı. Böylece Suzan'ın hafif bedeni havalandı ve Selçuk'un üzerinden takla atarak sırt üstü yere düştü.
İkisi de aynı anda yüzüstü döndüler ve birbirlerine baktılar. Selçuk öne doğru atıldı ve Suzan'ın yakasından tutup kendisine çekti. Yumruk atmak için havalanan eli, Suzan'ın başını sağa eğmesi ile boşluğa savruldu. Suzan, Selçuk'un yaralı koluna vurup dizleri üzerinde dönerek tam bir tur attı ve Selçuk'un arkasına geçti. Bu sırada Selçuk'un bileğini tutup çevirmiş ve kolunu sırtında sabitlemişti. Tek eliyle kolunu bükmeye devam ederken, diğeri ile Selçuk'un saçından tuttu ve çekti. Kulağına doğru eğildi, ''Ölüm yaklaşıyor Selçuk...''
Selçuk, dişlerini sinirle gıcırdattı ve kafasını hızla geriye doğru savurarak Suzan'a kafa attı. Suzan'ın afallaması ile birlikte kolunu kurtarıp ellerini yere sabitledi. Ayaklarını hızla havaya kaldırdı ve takla atarak ayağa kalktı. Bu sırada ayakları Suzan'ın çenesine çarpmıştı, kadın acıyla inleyerek geriledi.
Selçuk önce ellerini dizlerine yaslayarak derin bir nefes adlı. Kolundaki kurşun yarası hareketlerini tamamen kısıtlıyordu. Yerde yatan adamlardan tekinin kravatını hızla çözdü ve koluna doladı. Sıkıca düğüm attıktan sonra saçlarını geriye doğru taradı. Yüzü kan içinde kalan Suzan'ın şimdi de burnu kırılmıştı.
Suzan yere tükürdü ve ceketinin koluna yüzünü sildi. Kolu kıpkırmızı olmuştu.
Kısa bir an birbirlerine baktıktan sonra birbirlerine doğru koştular. Suzan, hamle yaptı. Selçuk hamleyi engelleyerek Suzan'ın saçından tutup kendine çekti. Kadının bedeni, saçını Suzan acıyla saçlarını tutunca, Selçuk diğer eli ile kadının boynuna vurdu. Suzan, acıyla inleyip dirseğini Selçuk'un karnına geçirdi.
Selçuk'un bedeni kasılırken, Suzan'ın ikinci darbesi ile kadını bırakmak zorunda kaldı. Suzan, sınıf bacak açar gibi ayağını havaya doğru kaldırdı ve Selçuk'un başına vurdu. Aynı hareketi, öne doğru eğilerek, bu defa ayağını arkadan kaldırarak tekrarlardı.
Selçuk başına aldığı darbe ile hafifçe sendeledi. Suzan, havaya zıplayarak etrafında döndü ve Selçuk'un göğsüne kuvvetle vurdu. Selçuk geriye doğru tökezleyerek arkasındaki büyük masaya çarptı.
Suzan'ın kendisine doğru geldiğini görünce masanın üzerinden geriye doğru takla atarak diğer tarafa geçti. Suzan hızla masanın üzerine çıktı, topuklu ayakkabıları metal zemin üzerinde ses çıkarıyordu. Tepeden Selçuk'a baktı.
Selçuk, sandalyelerden birini kavrayıp Suzan'a fırlattığında, Suzan eğilerek kaçtı. Selçuk sandalyelerden birinin bacağını kırıp hızla masanın üstüne çıktı. Şimdi elinde kalın, uzun bir silah taşıyordu.
Suzan'a doğru savurdu, Suzan eğilip hamleden kaçtı ve Selçuk'un karnına vurdu. Selçuk, Suzan'ın ayağına tekme atıp tek dizi üstüne düşmesini sağladıktan sonra demir sopa ile sertçe kafasına vurdu. Suzan, sağına doğru düştü, hemen ardından ayağını Selçuk'un bileğinin arkasına vurdu. Selçuk tökezleyip masanın üstünde sırt üstü düştü.
Suzan tek dizi üstünde doğrulup diğer ayağı ile tekme attığında Selçuk doğrulmadan yine aynı şekilde karşılık verdi. Suzan, Selçuk'un kaval kemiğine sertçe vurduğunda Selçuk sırtı üzerinde dönüp elindeki sopayı Suzan'a savurdu.
Demir, sertçe Suzan'ın bacağına çarptı, Suzan acıyla bacağını kendine doğru çekti. Takla atarak ayağa kalktı, Selçuk'ta hemen ayaklandı.
Selçuk elindeki sopayı savurdu yeniden, Suzan sopayı iki eli ile havada yakalayıp yere paralel denk gelecek şekilde çevirdi. Bedeni hafifçe eğilmişti, Selçuk etrafında dönerek ayağının tersi ile Suzan'ın beline vurdu. Suzan tökezleyerek geriye gidince tekrar döndü ve boşta kalan sopayla kadının omzuna vurdu. Suzan acıyla gerilemeye devam etti. Aynı şekilde Selçuk'ta darbelerine devam etti.
Masanın üstündeki tüm hareketleri odaya gürültü olarak yayılıyordu.
Sonunda Suzan, masanın sonuna gelmişti. Yine takla atarak masadan indi, Selçuk havaya doğru zıplayıp Suzan'ın üstüne atladı. Kadının üstüne düştüğünde, Suzan gerileyip arkasındaki duvara sertçe çarptı.
Selçuk hemen Suzan'ın önüne geldi ve sopayı boğazına dayadı. Şimdi onu kıstırmıştı, duvar ile kendisi arasında kalan bedeni, boynundaki sopanın soluk borusuna baskısı nedeniyle kıvranıyordu. Yüzü anında kıpkırmızı oldu ve sopayı kavrayıp ittirmeye çalıştı. Ancak gücü Selçuk'un gücüne yetmemişti.
Bu defa kafa attı, kırılan burnu sızlamıştı. Selçuk'un başı geriye doğru düşse de baskısından vazgeçmedi. Suzan'ın incecik boynu kırılacak raddeye gelmişti. Hızla ayakkabısının topuğunu Selçuk'un ayağına geçirdi.
Selçuk acıyla dişlerini sıktığında da, sol kolundaki yarasına vurdu. Boynundaki baskı azalınca iki eliyle tutup sopayı indirdi ve Selçuk'u suratına dirseğini geçirdi. Selçuk gerileyince de sopayı kavradığı gibi Selçuk'a vurmaya başladı. Defalarca Selçuk'un sırtına ve ensesine sopayı geçirdi. Selçuk acıyla gerilerken, son anda sopayı havada yakalayıp Suzan'ın ayak bileğine tekmeyi savurdu.
Suzan acıyla iki büklüm oldu. Suzan'ın elindeki sopaya vurup bir kenara fırlamasına neden olduktan sonra kadının havada asılı kalan kolunu büktü. Suzan'ın bedeni, anında bükülen kolunun yönünde eğildi. Bedeni bir yay gibi geriye doğru düşmüştü. Derin derin nefesler alarak acısını gizlemeye çalıştı ve ela gözlerini Selçuk'un renkli gözlerine dikti.
Suzan, geriye doğru takla atıp bükülen kolunun acısından kolaylıkla kurtuldu ve yeniden ayakları üzerine basar basmaz yandan Selçuk'un göğsüne tekme attı. Selçuk gerileyip arkasındaki masaya çarptı.
Suzan hızla Selçuk'un üzerine doğru koştu ve arkasındaki masadan destek alarak halandı, Selçuk'un üstüne çıktı. Tek ayağını bükmüş, omzu üzerinde duruyordu. Diğer ayağı ise Selçuk'un bedeninden aşağıya sarkıyordu. Dirseğini Selçuk'un başına vurdu defalarca, Selçuk ise debelenip kadını tepesinden atmaya çalıştı.
Dengesini kaybettiği için sırtı duvara çarptı, Suzan'ın omzu duvara sürtmüştü. Selçuk, kadının ceketinden sıkıca tutarak bedenini hafifçe öne eğdi ve tek seferde Suzan'ı üstünden attı. Suzan yere düşünce birkaç metre yerde yuvarlandı ve saçlarını geriye atarak Selçuk'a baktı. Selçuk hızla yanına geldi ve Suzan'ın kalkmasına fırsat vermeden karnına sert bir tekme savurdu. Suzan darbenin etkisi ile birkaç salise yerden havalandı ve yeniden düştü. Selçuk ikinci defa tekme atacağında, Suzan hemen yan döndü ve Selçuk'un bacağını yakaladı. Kolunu Selçuk'un bacağına dolayarak sırtüstü olduğu derde döndü ve Selçuk'un bacağının iç kısmına elinin ayası ile vurdu.
Selçuk diz çöker gibi olduğunda, Selçuk'un kemerinden tutup kendini yukarıya çekti. Ayakları üzerinde doğruldu ve ellerini Selçuk'un omuzlarına koyarak kendini yukarı kaldırdı. Bacağının tekini Selçuk'un boynuna doladı ve ağırlığını aşağı doğru verdi. Selçuk dengesini kaybedip öne doğru düşerken Suzan'ın kendi bedenine yön vermesi ile takla attılar ve Selçuk sırtüstü yere düşerken Suzan dizleri üzerinde doğruldu.
Selçuk, öksürerek ayağa kalktı. Aynı zamanda boynunu ve göğsünü tutuyordu. İkisi de nefes nefese kalmıştı ancak pes edecek gibi de durmuyorlardı. Alnından boncuk boncuk akan teri umursamadı.
Suzan kendisine doğru koşarken tek ayağını hafifçe geriye attı ve destek aldı. Omuzlarını hafifçe silkeledi. Suzan üstüne geldi, hamle yapmasına fırsat kalmadan Selçuk, Suzan'ın yakalarından tuttu ve kendini geriye doğru atıp sırt üstü yere yattı. İki ayağını Suzan'ın göğsünde sabitledi. Hızla kadını çekince, ayaklarını da havaya kaldırmanın etkisi ile Suzan havalandı ve dönerek arkasındaki duvara doğru savruldu.
Selçuk, Suzan'ı adeta fırlatmıştı. Selçuk hızla doğrulduğunda, Suzan'ın baş aşağı bir şekilde duvarın kenarında asılı kaldığını gördü. Suzan, zoraki ayaklarını yere indirdi, ayağa kalkamamıştı zira çarpmanın etkisi ile tamamen sersemlemişti. Canı yanıyordu, neredeyse tüm kemikleri kırılmış gibiydi.
Selçuk, ağır adımlarla Suzan'ın yanına geldi ve kadının beyazlamış saçlarından tutuğu gibi kafasını duvara çarptı. Aynı hareketi defalarca tekrarladı, Suzan amaçsızca kollarını hareket ettirdi ancak inleyip sızlamak ileriye gidemedi.
Selçuk Suzan'ı bıraktığında, kadın yüzü gözü kan olmuş bir şekilde güçsüzce yere düştü. Duvarın dibinde iki büklüm yatıyordu, acıyla aldığı derin nefesler hırıltılıydı. Terden saçları yüzüne yapışmıştı, saçlarının yarısı kızıla boyanmıştı.
Selçuk'un aldığı darbeler sonucu yorulan bedeni de iki büklüm olmuştu. Elini göğsüne yaslayıp ağırca ilerideki ölü adamın yanında duran silahı aldı. Geri döndü ve Suzan'ın yanına gelip onu sırt üstü yatırdı.
Kadın gözleri yarı açık, zoraki kendisine bakıyordu. Biraz yakınlaşmak için, birazda acıları nedeniyle yere çöktü ve derin bir nefes aldı.
''İyi bir dövüştü...'' diye mırıldandı, alay edercesine. Kaşlarını hafifçe kaldırdı ve boynunu kütletti. Saçları görüşünü kapatıyordu. Tek eliyle saçlarını tararken, diğer elinde tutuğu silah ile Suzan'ı dürttü. Suzan hafifçe kıpırdansa da bir şey diyemedi.
''Seni öldürmeyeceğim Suzan...'' dediğinde Suzansırıtmaya başladı. Dişleri arasına dolan kan, pekte hoş bir görüntüsergilemiyordu. ''Cesur olmadığını biliyordum...'' Selçuk alaycı bir gülüştakındı, Suzan'ınkinden daha sempatik bir şekilde. ''Seni ben öldürmeyeceğimSuzan... Sen kendi kendini öldüreceksin!''
Suzan'ın yüzündeki rahatsız edici gülümseme aniden soldu. Aynı anda Selçukkahkaha atmaya başladı. ''Sen benden daha cesursun... Sen, vicdanını kaybedecekkadar cesursun Suzan. Ölümün, yine kendi ellerinden olacak Suzan. Üzülme, yineacı çektireceksin, yine öldürdüğün kişi içinden sana beddualar edecek. Yine, birgünah dolanacak boynuna...
Yine, sen bir katilin katili olacaksın. Acına acı katacaksın...''
Selçuk, üzerindeki bordo renkli formanın içine sakladığı enjektörü çıkardı.İçinde, yaklaşık 3cc koyu yeşil renkli zehir vardı. Bu zehir, Suzan'ın hainleriçin hazırladığı, daha önce Defne'ye içirmek istediği ancak beklenmedik şekildeprofesörün içip öldüğü zehirdi.
''Bunun ne olduğunu biliyor musun?'' dedi, enjektörü Suzan'ın gözleri önündesalladı. Suzan önce yutkundu, ardından da gözlerini sımsıkı kapadı.
''Bu, senin Azrail'in Suzan... Bu senin cezan... Bu, senin ödeneceğin! Aldığın tümo canların karşılığı bu! Bu, senin hesabın! Suçlarının sonucu!'' Selçuk artıkkendine hakim olamıyordu, sesi kontrolü dışında yükselmişti. Öfkeylebağırıyordu.
''Bu, kanına karıştığında ne olacak biliyor musun?'' Selçuk sırttı. Suzan'ınkapalı gözlerine bakıyordu. ''Biliyorsun!''
''Geçtiği tüm yerleri yakacak, kan akışını ve solunumunu durduracak. Tüm hayatifonksiyonların yalnızca birkaç dakika içinde duracak ve acı içinde öleceksin.İnip inim inleyeceksin...''
Suzan zoraki öksürdü ve hafifçe yan döndü. ''Bunu yapma...'' diye mırıldandı,sesi titremişti. Ağlamak üzere gibi duruyordu, başını iki yana salladı. Sonraaniden gözlerini açtı ve sırıttı. ''Bu haylaz çocuğun tek hayali bu muydu?Senden beni öldürmemen için yalvarmam mı? Bunu mu istiyorsun? Ne olursa olsunben yalvarmam. Bana istediğin her şeyi yapabilirsin, beni yine benim ellerimleöldürebilirsin Selçuk. Bu benim için bir onur olurdu, yine ben tarafındanöldürülmek. Ama unutma, ben asla yenilmem. Ben asla ölmem... Yeniden gelirim;Belki bu defa en karanlık korkularında, belki en korkunç kabuslarında, belki deen sevdiklerinin ölüm anında... Elbet yeniden karşılaşacağız ve ben intikamımıalacağım Selçuk.''
Selçuk dudaklarını hafifçe büktü, ''Ne acı, son sözlerinin bunlar olması...Nefretten, kinden ve öldürme arzusundan vazgeçmiyorsun. Sen takıntılı birpsikopatsın... Sen delirmiş bir kadınsın. Senden korkmalarının nedeni bu mu?Vicdan duygusundan yoksun delirmiş bir kadın... Gerçekten çok acı Suzan.''
Suzan kahkaha attı ve kıpırdandı. Dışarıdan gelen sesler ile birkaç saniyeduraksadılar. Selçuk başını kaldırdı ve sanki görebilirmiş gibi duvarlarınardına bakındı. Ses yakından gelmesine rağmen net değildi, duvarların özel yapımolması nedeniyle. Bu, bozuk bir saatin sesini andırıyordu.
''Duyuyor musun?'' diye sordu, keyifle. İşaret parmağını havaya kaldırdı veduvarları işaret etti. ''Bu ses, seni ve emek verdiğin tüm bu ceset yuvasınıyok edecek o ses... Ölmeden önce duyacağın son ses...''
Suzan kaşlarını hafifçe çattı ve etrafına bakındı. ''Birazdan burası havayauçacak!''
Suzan öfkeli bakışlarını Selçuk'a dikti. ''Seni lanet olası!..'' diyemırıldandı dişlerinin arasından.
Selçuk, Suzan'ın sözlerinin hemen ardından enjektörün kapağını çatı ve iğneyiSuzan'ın boynuna sapladı. Beklemeden tüm ilacı boşalttı, ilaç anında kanakarışarak Suzan'ın gözlerinin sonuna dek açılmasına neden oldu. Suzan, derinbir nefes alıp yerinde kıpırdanmaya başladı.
Tek elini Selçuk'a uzatıp hızla yakasından tutu ve kendine çekti. ''Geridöneceğim...'' dedi, dişlerinin arasından. ''Her zaman geri dönerim...''
Selçuk'un Suzan'ın elini ittirdi ve ayağa kalktı. Suzan, elini Selçuk'u tutmakiçin uzatsa da bir süre sonra bundan vazgeçti. Zira boğazından yükselen acı,istemsizce boynunu kaşımasına ve sanki yanma geçermiş gibi deli gibitırnaklamasına neden oldu.
Yerinde acıyla kıvranıp nefes almak için kendini zorladı. Vücudu kasılıyordu,ellerini sağa sola vurdu, çırptı. Acıyla inleyip bağırmaya çalışıyordu ancaksesi kısılmış gibiydi. Gözleri sonuna dek açılmıştı, bir şeyler söylemekistiyor gibiydi. Söyleyecek neyikalmıştı ki...
Selçuk arkasını döndü, ''Ölümünü izleyecek değilim. Senin aksine insanlarınölümü bana zevk vermez...''
Selçuk kapıya doğru ilerledi, hafif topallıyordu. Arkasındaki enkazıumursamayarak kapının yanına geldi, kapıyı açması için şifre gerekiyordu.
''Böylesine korkak biri... Birde gelmiş ben cesurum diyor.'' dedi, bu gizliodayı yapıp kendisini burada saklamayı planlayan Suzan'a karşı. Kulaklarını acıdolu inlemelere tıkadı ve kapıyı açmak için uğraştı. Silahı ile şifre ekranınaateş etti, ekran kırıldı. Metalik kapının üstünde kırmızı bir ışık yanıp sönmeye başladı.
Dışarı nasıl çıkacağı konusunda emin değildi...
*** Defneden
Bacaklarım artık uyuşmuştu, duvarlardan yayılan beyaz ışık gözlerimiağrıtıyordu. Stresten ve korkudan başım çatlamak üzereydi. Soğuktan parmaklarımuyuşmuştu, dudaklarım ittiriyordu. Biraz daha hareketsiz kalırsam, bir dahadüzelemeyecek gibiydim.
Hala, küçük buzdolabının içinde oturmuş, Selçuk'un beni almasını bekliyordum.Bir süre karşılıklı ateş seslerinden sonra başka bir ses duymamıştım. Ara sırakoşturan insanların sesi gelmişti, şu anda dışarısı tamamen sessizdi.
Rahat bir konumda değildim, sessizliğe güvenip dışarıya çıkmak istiyordum ancakaynı zamanda dışarda birisi ben görürse korkusu yerimden kıpırdanamamama nedenoluyordu.
Derin bir nefes aldım ve bacaklarımı bedenimin altından kaydırmaya çalıştım. Ayaklarımtaş gibi olmuştu, neredeyse hissedemiyordum. Büyük bir gülle, isteğim dışındaayaklarıma bağlanmış gibiydi adeta. Küçük küçük karıncalar üzerinde dolaşmayabaşlayınca dişlerimi sıktım.
Bacaklarımı kalçamın kenarına kaydırmak için hareketlendim, zoraki. Tamda busırada odanın kapısında bir ses duydum. Bedenim aniden kaskatı kesildi, telaşlaelimdeki silahı sıkıca kavramak istedim. Ancak silah biranda elimden kaydı vegürültüyle dolabın soğuk zeminine düştü.
Gözlerimi sımsıkı kapattım ve dışarda kimsenin olmamasını, kimsenin beni duymamışolmasını diledim. Dolabın dışında adım sesleri yükseldi, bana doğruyaklaşıyordu. Sert ve ritmik adım sesleri dolabın hemen önünde durdu.
Buzdolabının ışığı hafifçe yanıp söndüğünde, istem dışı dudaklarımın arasındanbir hıçkırık kaçtı. Elimi hemen dudağımın üstüne kapadım.
Yakalanacaktım...
Diğer elimi hafifçe yere sürttüm, silahı bulmaya çalışıyordum. Elim soğukmetale değince zoraki parmaklarımın arasına aldım.
Bunu kullanmak istemiyordum...
Öldürmek istemiyordum...
Ama...
Ölmekte istemiyordum...
Dolabın kapağı yavaşça açıldı, gözlerimi açtım ve karşımdaki kişiye baktım. Birel ateş sesi duyuldu, gürültüyle irkildim.
Kurşun benim silahımdan mı, yoksa karşıdakinin silahından mı çıkmıştıbilmiyordum.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top