4

"Onu buraya getirmek aptalcaydı."

"Daha iyi bir fikrin var mıydı?"

"Hastaneye götürebilirdik!"

Umut'u dinlenmesi için yatırıp odanın kapısını kapattıktan sonra tartışıp duran Ceyda ve İbrahim'e döndüm. "İkiniz de kesin sesinizi. Umut uyumaya çalışıyor."

Tanımadığımız kız benim kollarıma düşüp bayıldıktan sonra onu eve getirmiştik. Şu anda kanepede baygın yatıyordu. Biz de başında ayakta dikiliyorduk.

"Tilki, onun kim olduğunu bilmiyoruz bile. Tehlikeli olabilir." Ceyda endişelerinde haklıydı ama benim de haklı sebeplerim vardı.

"Yaptığı şeyi görmemişsin gibi konuşuyorsun Matmazel. Biz o kriz anlarında ancak elimiz kolumuz bağlı otururken kız tek dokunuşuyla Umut'u kendine getirdi. Nasıl yaptığını öğrenmeden onu bırakamazdım."

"Tilki haklı." İbrahim de olsa birinin bana hak vermesi güzeldi. "Hastaneden kolayca kaçabilirdi. Şimdi ise ağzından laf almadan onu bırakmayız."

Ceyda derin bir nefes alıp verdi. "Toplu av günümüz mahvoldu. Bu bizi ne kadar zarara sokacak?"

İşte bu konuda haklıydı. "Belki bin beş yüz kadar ama en azından Suskun hâlâ dışarıda."

"O zaman dua edelim de kız istediklerimizi anlat..." Matmazel'in lafı, kızın gözlerini açtığını fark ettiğimizde yarım kaldı. Hepimiz başına toplanmıştık.

Önce upuzun kirpiklerini kırpıştırdı. Dudakları hafifçe titredi. Sonra gözlüklerini ittirerek gözlerini ovuşturdu. Ela gözleri tamamen açılıp bizi fark ettiğinde ise korkuyla yerinden sıçradı. "Yaşıyor muyum?"

Uyanır uyanmaz ilk bunu sorması tuhaftı. "Evet?" Dedim ama anlamamıştım.

Derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. İnce dudaklarına bir tebessüm yayıldı. Nefesini gülerek geri verirken gözlerini açtı. Sonra aniden ayaklanıp kapıya yöneldi. "Her şey için teşekkürler ama benim artık gitmem gerek."

Ondan önce davranarak koşup kapıyı tuttum. Ben kapının önünde duvar olurken o da benim önümde durmuştu. Başı göğsüme ancak yetişiyordu, kısaydı. "Nereye gittiğini sanıyorsun?"

"Daha önce gitmeme izin vermediğin yoluma."

"Tıpkı daha önceki gibi şimdi de izin vermiyorum. Bana bir açıklama borçlusun."

İbrahim söze atladı. "Bize!.. Bir açıklama borçlusun."

Kız dönüp ona ve Ceyda'ya baktı. Birkaç saniye durdu, sanırım ne yapması gerektiğini düşünüyordu.

Bir karar verince geçip kanepeye oturdu. "Bakın ben..." elini arka cebine attı. Aradığı şeyi bulamayınca ön ceplerini kontrol ediyordu ki Ceyda ceketinin cebinden telefon ve bir kart çıkardı. Onları ne zaman aldığını bile bilmiyordum. Arkadaşlarım bazen beni bile şaşırtıyordu. "Bunları mı arıyordun?"

Kızın ela gözleri şaşkınlıkla parladı. "Sen nasıl..." onları almak için elini uzattı ama Ceyda geri çekti.

"Hayır tatlım, hayır. Eğer telefonunu ve özgürlüğünü geri istiyorsan o dilini çözüp bize her şeyi anlatacaksın."

Kız bıkkınlıkla gözlerini devirdi. "En azından karta bakın da kim olduğumu görün."

İbrahim ve ben merakla Ceyda'nın elindeki şeye odaklandık. Kart, Yaşam Hastanesi tarafından basılmıştı. Üzerinde yazan isim ise Dr. Alya Çelik'ti.

Alya... Demek ismi buydu.

"Ben Yaşam Hastanesi'nde Laboratuvar Araştırmaları Bölümü'nde çalışıyorum. İsmim Alya. Şahit olduğunuz şey için özür dilerim. Sizi bir sürü soruyla baş başa bırakmak zorundayım ama küçücük bir çocuk acı çekerken bir şey yapmadan duramazdım."

"Hey hey hey, bekle bir saniye!" Hızlı konuşuyordu. Böyle konuşarak kaçabileceğini sanıyorsa tamamen yanılıyordu. "Bir sürü soruyla baş başa bırakmak derken? Sen bizim bütün sorularımızı yanıtlayacaksın."

"Bunu neden yapamayacağımı açıklamaya çalışıyorum ya işte. Bakın, bu hastanemiz tarafından yürütülen ve gizliliği hat safhada olan bir mevzu. Hakkında konuşmam kesinlikle yasak. Size tek kelime anlatamam. O yüzden şu telefonu verip beni bırakın da ben..."

"Hiçbir yere gitmiyorsun!" Artık sinirlenmeye başlamıştım. Belki de kardeşimin hayatını düzeltecek olan fırsatı saçma sapan kurumsal bahaneler yüzünden kaçırmayacaktım. "Sen ne yaptığının farkında değilsin sanırım. Ben hemen sana açıklayayım, bir KVD krizini iyileştirdin. Hani şu insanların hayatını boka çeviren hastalık var ya, Kronik Vücut Düzensizliği... Doktorsun sen, bilirsin! Hani ilaçlarını bir araba kadar pahalıya sattığınız, hani insanları sefalete ve acıya mahkum eden, hani kardeşimin hayatını çalan KVD var ya! İşte onu sen..." durdum. "...yoksa tamamen mi iyileştirdin?"

Gözleri korkuyla parladı. "Hayır! Yanlış bir umut vermek istemem, ben... KVD olduğunu bilmiyordum. Basit bir tansiyon düşmesi falan sandım." Yüzünden üzüntüsünü okuyabiliyordum.

Benimse aklımda başka bir soru vardı. "Yani KVD olduğunu bilsen..."

"Hayır!" diye yine ani bir çıkış yaptı. "Yani artık hayır. Yani bilmiyorum. Saat kaç?"

Dediklerinden hiçbir şey anlamıyordum. Daha da kötüsü, o da ne dediğini bilmiyor gibiydi.

Ceyda'nın da benim gibi artık sabrı taşmıştı. "Saati ne yapacaksın? Zırvalamayı kes de konuş artık. Senin yüzünden bütün işimiz yalan oldu zaten!"

"Ne ki sizin işiniz?"

Kimseden ses çıkmadı. Belki de Ceyda birazcık daha az konuşmalıydı.

Alya gözlerini şöyle bir etrafta gezdirdi. Kaşlarını çattı. Evin sefaletini yeni mi fark ediyordu? "Hayır, cidden. Ne işle meşgulsünüz?"

Bu konuyu acilen değiştirmeliydim. "Bize bunu nasıl yaptığını söyle, biz de seni bırakalım, tamam mı? Merak etme, kimseye bir şey anlatmayız. Böylece ne sen zarar görürsün, ne de biz."

Alya yavaşça ayağa kalktı ve çatık kaşlarıyla yüzümü incelercesine bana yaklaştı. "Ben de onu diyorum işte... Siz. Siz kimsiniz?"

Gözlerimi gözlerinde tutmak gittikçe zorlaşıyordu ama eğer gözlerimi kaçırırsam çok kendine güvensiz görünecektim. "Biz kendimize Avcı diyoruz. Peki ya sen, Doktor Alya, sen aslında kimsin?"

Bunu bana söylemek zorundaydı. Beni anlamak zorundaydı. Her şeyi kardeşim için yaptığımı fark etmeliydi. Ela gözlerinin derinliklerinde bir anlığına hüzün gördüm sandım ama anında kayboldu. "Seni tanıyorum!" dedi ama bu beklediğim cevap değildi.

Bu kadar yakınıma girmesine izin vermemeliydim. Beni hatırlamıştı işte! Hemen geri çekildim ve mecburen bakışlarımı da başka yöne çevirdim.

"Sen geçen gece bana çarptın değil mi? Yağmur yağıyordu ve sen... Sen paramı ve bilekliğimi çaldın!"

Ceyda ve İbrahim'in şaşkınlık dolu bakışları bana yöneldi. "Dostum, avını eve mi getirdin sen?!" "Aferin Tilki, iyi bok yedin!"

"Başka şansım yoktu! Hatırlamaz sandım!" Kendimi savunmaya çalışıyordum ama üç çift gözün suçlayıcı bakışları altında bu çok zordu.

"Ama hatırladım! Gözlerim biraz bozuk olabilir ama aptal değilim." Evet, belli ki değildi. Beni ilk bakışta hatırlamamasına güvenmiş, süzme salak olduğunu düşünerek erken karar vermiştim.

"Tamam, bu kadar yeter. Beni suçlamaktan vazgeçin de asıl sorunumuza odaklanalım." Bu sözlerim daha çok Ceyda ve İbrahim içindi. Daha sonra tartışabilirdik, şu anda Alya'yı konuşturmaya odaklanmalıydık.

"Ben miyim sorun burada şu anda? Bir hırsızlık şebekesinin elebaşı mı söylüyor bunu?" Karşısındakine kafa tutması gereken Alya değil bizdik ama bunu yapan oydu. Sanırım avlarımızı sorguya çekmek yerine direkt avlanmaya devam etmeliydik.

"Ne bir şebekeyiz ne de bir elebaşımız var. Biz sadece hayatta kalmaya çalışıyoruz ve sen de bize yardım edeceksin!"

"Yani hırsızlık kısmını inkar etmiyorsun?"

"Yani..." Sözlerime biraz daha etki katmak için ona yaklaştım. "...kardeşime bir kutu Supramil alabilmek için hayatımız boyunca avlanmaya mecburuz. Evet. Bu konuda ne yapacaksın? Polise mi gideceksin? Hiçbir şey ispat edemezsin."

"Polise falan gitmeyeceğim." Ses tonu kararlıydı, yalan söylemiyor gibiydi. "Hatta..." aramızdaki mesafeyi açtı ve parmağını sallayarak üçümüzü; Ceyda, İbrahim ve beni gösterdi. "Size bir iş teklifimiz olabilir. Kaç kişi sizin ekip?"

Sadece bir an, aklını kaçırdığından şüphelendim. O bir doktordu. Bizim gibilerle ne işi olabilirdi ki?

"Tilki, kız bayılınca kafasını falan çarpmış mıydı?" Ceyda da benim gibi düşünüyor olacak ki bunu sormuştu.

"Kafamı falan çarpmadım. Ciddiyim. Beni bırakın, gidip sizin için patronlarımla konuşayım. Tekrar geldiğimizde reddedemeyeceğiniz bir teklif getireceğimize eminim."

Hiç şakası yok gibiydi. Her ne kadar teklifi merak etsem de onu öylece salıverecek değildim. "Ya hiç geri dönmezsen? Daha merak ettiklerimizin hiçbirini cevaplamadın."

Bu defa o, sanırım söyledikleri daha etkili olsun diye, bana biraz yaklaştı. "İnan bana, Tilki, geri döneceğim ve döndüğümde istediğinden çok daha fazlasını biliyor olacaksın."

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top