V. Ateşin ve Işığın Ruhları | 3. Bölüm

Son bölümlerden daha uzun ve heyecanlı bir bölüm oldu. Umarım beğenirsiniz. Oy verip yorum yapmayı unutmayın. Fikirlerinizi çok merak ediyorum.

꧁꧂


 Ateşin ve Işığın Ruhları

3. Bölüm

༻ ✦ ༺

Temsuran

Lisauria Krallığı, Isauria

Sorcha'nın Isauria'da geçen günleri fırtına öncesi sessizliği andıracak kadar sakindi. Batı Kralı onun bir süre daha sarayda kalmasını istemişti. Valga'daki görevine burada da devam ediyor, kütüphanelerde çalışıyordu. Araştırmalara ve çevirilere yardımcı oluyordu. Ancak kralın asıl umurunda olan Sorcha'nın Vincent'e öğrettikleriydi, oğlunu korumaya çalışıyordu. Lucian ve Alysane hala saraydalardı. Vladimir nezaketen onları daha uzun süre misafir etmek istediğini söylemişti, Sorcha bunun iyi niyetli bir teklif olduğunu biliyordu. Ancak Lucian ve Alysane'in niyetinin başka olduğundan emindi. Demir yüzükleri sayesinde onların düşüncelerini tam anlayamıyordu. Lucian'ı gücüyle etkilediğinden emindi ancak bir şeyler eksikti, ortalık fazla sakindi.

Böyle hissetmesinin sebebi Orion ve Ateş Tanrıçası olabilirdi. Ateş Tanrıçası Vhesai bir gün onu çağıracaktı, Sorcha o gün geldiğinde bilecekti. Günleri sıradan geçerken her an tetikteydi. Sadece Vincent'le konuşurken rahatlıyor, onun arkadaşlığından keyif alıyordu. Lisauria prenslerinden biriyle ne kadar yakınsa, diğeriyle de o kadar uzaktı. Tristan'dan ve onun ailesinden uzak durmaya çalışıyordu, tuhaf olan Tristan'ın da aynı şeyi yapmasıydı. Yıllar öncesinde karşılaşmalarını hatırlıyordu, Tristan bu saraydaki büyülü ırkların varlığından zerre hoşlanmıyordu. Sorcha bunun Kraliçe Kassiopeia ile ilgisi olup olmadığını öğrenmek istiyordu. Ancak asıl sebep muhtemelen Alysane ve Lucian'ın Tristan'a etkisiydi.

O gün de aklına Kraliçe Kassiopeia gelmişti. Sarayın bahçelerinden birinde tek başınaydı, Vincent ile buluşacaklardı. Erken gelip sıcak havanın keyfini çıkarmak istemişti. Güvercinlerin su içtiği bir havuzun karşısında bir banka oturmuştu. Elini suya daldırırken bakışları ilerideki ağaçlara takıldı. Tristan ve Alysane beraber yürüyor ve konuşuyorlardı. Onu göremeyecek kadar uzaktalardı ancak Sorcha büyüsüyle onların giderek artan demir ve kan kokularını alabiliyordu, bunun normal olmadığının bilincindeydi. Onların varlıkları bile saraydaki büyülü havayı zayıflatıyordu. Elbet bu sarayda pek çok insan vardı ancak onların pek azı büyüye karşı bu kadar duyarlıydı.

"Umarım çok beklememişsindir."

Yanına gelen Vincent'e gülümsedi. "Erken geldim, hava almak istedim." Çenesiyle ağaçları işaret etti. "Böyle düşünen tek ben değilim."

"Seninle uğraşmıyorlar değil mi?" diye sordu Vincent merakla. Sorcha'ya değer veriyordu ve Tristan'ın veilere karşı tutumu yüzünden üzülmesini istemiyordu.

"Hayır. Beni görmezden gelmeye devam ediyorlar." Sorcha omuz silkti. "Onlar için yok gibiyim. Gerçi bir şekilde yanlarından geçersem nefes almamaya çalıştıklarını ve yüzlerini buruşturduklarını görüyorum." Gülerek konuşmaya devam etti. "Büyünün bazen tuhaf bir koku yaydığını biliyorum ancak onlar bunun her zaman olduğunu sanıyorlar galiba."

"Tristan iyileşmeye başlamıştı." Vincent onun inanamayan gözlerine bakarak açıkladı. "Gerçekten öyle. Lucian ve annesinin gelişi onu etkiledi. Gittiklerinde daha iyi olacaktır. Cadıların sorgulanmasını uygun bulmuyordu."

"Neden hala buradalar sence?"

"Babamla birlikte bunu sorguluyoruz. Bir sonuca varamadık. Alysane, Tristan'la vakit geçirmek istiyor. Lucian ise dışarıdan onlar için kalıyor gibi görünüyor. Böyle olmadığını sen de ben de biliyoruz." Sorcha gibi o da onların bu saraydaki varlıklarından hoşlanmıyordu. Vincent veilerle ve Sorcha'nın çalışmalarıyla ilgili sorular sordu. Sorcha onunla saatlerce konuştu.

O akşam Batı Kralı onu akşam yemeğine çağırdı. Tristan da onların yanındaydı, her nedense mesafeli değildi. Lucian'ın ona verdiği demir yüzüğü taksa da Sorcha'ya daha yakındı. Onunla konuşuyor, kütüphanedeki çalışmaları hakkında sorular soruyordu. Çelik ve Büyünün Tarihi ilgisini çekmeye başlamış olmalıydı. Vladimir ve Vincent bu durumdan memnunlardı. Ancak ana yemeğe geçerken tüm bunlar Sorcha'yı rahatlatmadı. Sorcha'nın hisleri daha da kötüleşti, daha çok gerildi. Bunu belli etmemekte iyiydi. Vladimir ve Tristan ondaki farklılığı fark etmemişlerdi. Vincent ise onu tanıyordu. Tristan ve Vladimir konuşurlarken yanında oturan Sorcha'ya yaklaştı.

"Ne oldu, Sorcha?"

Sorcha başını iki yana salladı. "Şimdi açıklayamam." Gülümsemeye çalıştı. "Önemli bir şey değil."

Sözlerinin aksine önemliydi. Saniyeler dakikalara ve dakikalar saatlere dönüştü. Zaman yavaşlarken Sorcha daha çok gerildi. Tehlikeyi iliklerinde hissederken yapabileceği hiçbir şey yoktu. Tatlılar geldiğinde ayağa kalktı, bunu neden yaptığını da bilmiyordu. Tristan ona baktığında Sorcha onun yüzünde gerçek hüznü gördü. "Onları durdurmaya çalıştım, üzgünüm." Gerçeği söylüyordu. Vladimir dudaklarına götürdüğü bardağı geri masaya koydu. Endişeli görünen Tristan ve ayaktaki Sorcha arasında kalmıştı. Masaya sessizlik ve ağırlık çöktü.

Sorcha bu kez kendini durdurmadı. "Ne yaptın?" diye sordu sert bir sesle.

Vincent neler olduğunu anlayamazken Vladimir Sorcha'yı uyardı. "Sözlerine dikkat et, Sorcha. Veliaht prensle konuşuyorsun."

Sorcha onu zerre umursamadı. Hissettikleri dayanılmazdı, feci bir şeyler olacaktı. Elleri titremeye başlamıştı. Titreyen parmaklarından biriyle Tristan'ı gösterdi. "Bir şey söyle. Belki durdurabiliriz."

Tristan ayağa kalkınca Vincent de onunla birlikte ayağa kalktı. Tristan açıklamaya çalıştı, pek başarılı olduğu söylenemezdi. "Yapabileceğim hiçbir şey yok. Onlara katılmadığım için ne yapacaklarını anlatmadılar."

Vladimir onların tartışmasını böldü. "Biriniz bana ne olduğunu açıklayın." Sorcha tek kelime etmeyince Vladimir Tristan'a baktı. "Annen ve dayınla ilgili değil mi?"

Tristan başını öne eğdi. "Buraya gelme sebeplerini biliyorsun, istediklerini almadan gitmeyecekler. Sorcha'yı istiyorlar. Onu Ragna'ya götürecekler. Tüm bildiğim bunlar."

Vladimir için bunlar yeterliydi. Sorcha'ya baktığında az önceki kızgınlığından eser yoktu. "Bir Veiren Geçidi aç ve git buradan."

Sorcha onu başıyla onayladı. Dakikalardır konuşmayan Vincent'le göz göze geldi. İkisi de üzgünlerdi ve ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Sorcha zihninde gideceği yeri belirlemeye başlamıştı ancak onu durduran Vincent'in öksürmesi oldu. Elini boğazına götürüp sandalyeye geri oturdu. Öksürmeye devam etti, nefes alamıyor gibiydi. Burnu kanamaya başlayınca hiçbiri ne yapacağını bilemedi.

Sorcha hiç düşünmeden konuştu. "Onu iyileştirmeme izin ver, Batı Kralı." Vladimir gibi o da bunun bir tuzak olduğunu biliyordu. Ancak umurunda olan tek şey Vincent'i kurtarmaktı.

Vladimir ayakta durmakta zorlanır gibi sandalyeye elini koydu. "Ne gerekirse yap."

Sorcha Vincent'in kadehini birkaç saniye inceledi, demirin kokusunu aldı. Demir vei soylulara zarar verirdi. Sorcha'nın ona ne verdiklerini anlayacak vakti yoktu. Vincent boğulmak üzereydi. Bu sırada kapının açıldığını ve içeri birilerinin geldiğini duymadı. Vincent'in yanındaki sandalyeye oturdu. Elini Vincent'in yüzüne götürdüğünde ne olacağını hiç düşünmedi. Parmak uçları birkaç saniyeliğine beyazlaştı, dokunduğu yerde beliren ışık anında kayboldu. Vincent'in öksürüğü kesildi. Derin bir nefes aldı. Artık acı çekmiyordu, önemli olan buydu. Elini yüzündeki ele götürürken sorgulayan ela gözleri Sorcha'yı, ardından onun arkasında duran muhafızları ve Lucian'ı buldu.

"Hepiniz olanları gördünüz." dedi Lucian. "Cadıyı yakalayın."

Sorcha gözlerini Vincent'ten ayırmadı. Vincent de onun elini bırakmadı. "Hayır." Ancak onu dinleyen yoktu. Sorcha omuzlarından tutan elleri hissediyordu. "Onu götüremezsiniz."

"Sorcha oğlumu kurtardı. Şifa büyüsü Lisauria'da yasak değil." dedi Vladimir.

"Hükmün Ragna İmparatoru'nun karşısında geçersiz, Batı Kralı." dedi Lucian. "Ben göreceğimi gördüm. Morena soylu bir cadının gücünü çekinmeden kullandığını gördüm. Hepiniz aynı yemekleri yediniz, cadı etkilenmezken oğlun neredeyse ölecekti. İnanılmaz bir güce sahip değilse neden ona hiçbir şey olmadı ve oğlunu iyileştirdi?"

Vladimir konuşmaya devam ettikçe sesi yükseldi. "Benim sarayımda benim oğlumu zehirlemeye çalıştınız. Bunun karşılığı olmayacak mı?"

Lucian ona yaklaştı. Onun aksine sakindi ve olanları umursamadığı belliydi. "Beyaz Kuzgun'u getirmek için ne gerekirse yapacağıma söz verdim. Oğlunun kanında büyü olmasa tuz ve demir ona zarar vermezdi. Ayrıca bir oğlun daha var, benim yeğenim ve imparatorluğun isteklerini yapacak biri. Diğeri önemsiz. İmparator asla bir vylanın ülkesinin batısını yönetmesine izin vermez." İğrenir bir ifadeyle hala Sorcha'nın elini tutan Vincent'e baktı. "Yaşaması da ölmesi de bizim için önemsiz. Bana engel olmaya kalkarsan İmparator'a isyan etmekten tutuklanırsın, cadının kurtardığı oğlun da öyle. Hiçbir seçeneğin yok, Vladimir."

Tristan elini Vladimir'in omzuna koydu. "Seçeneğimiz yok baba."

Vladimir onun elini geri ittirdi. "Sorgusu bitene kadar benim sarayımda kalacak."

Lucian başıyla onayladı. "Kızı zindanlara götürün."

Vincent'in itirazları işe yaramadı. Sorcha'nın elini bırakmak zorundaydı, ancak bunu muhafızlar ve Lucian üstüne gelene dek yapmadı. Sorcha ondan ayrıldığında sakinleşti, muhafızların onu götürmelerine karşı çıkmadı.

Saatler sonra Sorcha büyü gücünü soğuran demir parmaklıkların ardındaydı. Ona verilen yiyeceklerin hepsinde gücünü daha da zayıflatmaya yarayacak tuz ve demir vardı. Ancak onlara gerek bile yoktu. Kral ve prenslerle yediği yemeklerin hepsinden o da zehirlenmişti. Vincent ne yediyse o da aynısını yemişti, büyü gücü zayıflamıştı. Vincent'i iyileştirmek için kalan gücünü harcamıştı. Bileklerinde gümüş, demir ve adını bilmediği ancak tüm büyü gücünü engelleyen bir metalin alaşımı kelepçeler vardı. O anda beklemekten başka yapabileceği hiçbir şey yoktu.

Bağırış ve gürültülerin ardından dikkatini yeniden parmaklıkların ardına verdi. Vincent'in sahip olduğu ışığı duvarların ardından görebilecek kadar onu tanımıştı. Bunda kendisinin de vyla olmasının etkisi vardı. Ancak Vincent yalnız değildi, yanında duran Tristan'ı gördüğünde Sorcha hızla ayağa kalkmış ve parmaklıklara yaklaşmıştı. Kelepçeleri bağlayan zincirler yüzünden dengesi bozulsa da öfkesini belli ediyordu. Artık gizleyeceği, koruyacağı hiçbir şey kalmamıştı.

Mora, Orion ve diğerleri haklıydı. İnsanlardan uzak durmalıydı. Amacı kimseye zarar vermek değildi, o ana dek. Kalan gücüyle lacivert gözleri gümüşe parıldadı. "Biraz daha yaklaş ve seni öldüreyim, Tristan!"

Tristan ise tek kelime etmeden onun karşısına geçti, Sorcha'nın sesiyle afallayan Vincent de onun yanındaydı. Halsiz görünüyordu. Kızıl-kahve saçları dağılmıştı. Teni daha da solgunlaşmıştı. "Tristan sana yardım etmek için burada."

Sorcha sakinleşmeye çalıştı. Vincent'in tüm bu olanlarda suçu olmadığını biliyordu. Kelepçeli ellerini havaya kaldırdığında zincirleri gerildi. "Çok geç olmadı mı?" dedi Tristan'a hitaben.

"Söyledikleri kadar güçlüysen buradan çıkman için yardım edebiliriz." dedi Tristan. Her şeyden pişman olmuş görünüyordu. Kafası karışmıştı. Elinde demir yüzüğü olmadığı için Sorcha onun duygularını anlayabiliyordu, büyüsünün değil soyunun bir parçası olan gerçeği görmek o anda ona hiç yardımcı olmuyordu.

"Değilim, Tristan." dedi Sorcha. Artık duygularını gizlemiyordu. Öfke her yanını sarmıştı. "Beni neyle bağladıklarını bile bilmiyorum. Tüm istediğim, tek istediğim Vincent'e yardımcı olmaktı. Ve şimdi buradayım. Ne zaman Ragna'ya götürüleceğim? Yarın mı? Ertesi gün mü? Belki beni buradan çıkarmaları için dua etmeliyim. Buradaki her şey beni boğuyor."

Vincent elini parmaklıklara koymak istedi ancak canı acıdığında geri çekildi. "Birkaç günümüz var. Şehirde sana yardım edebilecek birkaç vei var."

"Bu işe bulaşmayın. Lucian'ı duydunuz. Yapabileceğiniz hiçbir şey yok."

"Gerçekten hiçbir şey yok mu?" diye sordu Tristan endişe ve hayal kırıklığı dolu bir sesle. Gerçekten yardım etmek istiyordu. Sorcha onun değiştiğini görebiliyordu, Vincent'le yalnız kalmak istiyordu ve aklına tek şey geliyordu.

"Kelepçelerin ve zincirlerin neyden yapıldığını öğren. Her neyse beni etkiliyor."

Tristan onu başıyla onayladı. "En kısa zamanda öğreneceğim. Söz veriyorum, Sorcha. İkinizden de özür dilerim."

Sorcha hiçbir şey demedi. Tristan oradan ayrılınca endişeyle Vincent'e baktı. "İyi misin, Vincent?"

Vincent onun bu sorusuna gülümsedi. "Zincirlere bağlı olan sensin, Sorcha." Umut dolu bir sesle sordu. "Ama bir yolunu bulacaksın değil mi? Buradan çıkman için yapabileceğimiz her şeyi yapacağız."

"Keşke aklıma bir çözüm gelse."

"Her şey için özür dilerim, Sorcha."

Sorcha başını iki yana salladı. "Bu olayların olacağını bilemezdik."

"Senin için burada kaldıkları belliydi. Seni daha iyi koruyabilirdik. Hata yaptık. Babam da senden özür diliyor, elinden bir şey gelmediği için çok üzgün."

Sorcha bunu biliyordu. Ellerini parmaklıklara koyarak şansını denedi. Tahmin ettiği kadar acı yoktu. O anda aklına hiçbir şey gelmiyordu. Vincent'in sahip olduğu ışığı gördüğünde gözlerini kapattı. Karanlık ışığı yok ettiğinde aklına bir fikir geldi. Gözlerini açtığında aklındakinin çok tehlikeli olacağını biliyordu. Ancak başka hiçbir seçeneği yoktu.

Eğer bildiklerini söylemezse Vladimir ve Vincent acı çekecekti. Veiler zayıflayacaktı. Sorcha da ölecekti. Başka yolu yoktu, saatlerdir aklına gelen tek fikri söyleyecekti. "Yapabileceğiniz bir şey var."

"Söyle."

"Tristan zincirlerin metalini öğrenince Orion'a söyle." Sesler gelmeye başladı. Bu sesleri tanıyordu, Lucian ve Alysane buraya doğru geliyordu. Pek çok şey için çok geçti. Söyleyebileceği kelimeler sınırlıydı, hızlı düşündü. "Orion gökyüzünde. Seninle iletişime geçebilir."

Vincent şaşırdı, hiçbir şey anlamadı. "Ne?"

Sorcha fısıldadı. "Beni duydun."

"Hiçbir şey anlayamıyorum."

Sesler artar ve gelenler yaklaşırken söyleyebileceklerini daha dikkatli düşünmeliydi. "Teyzem ölünce buraya gelmiştik. O da bizimleydi. Hatırla."

Vincent sonunda onun ne demek istediğini anladı. Onu başıyla onayladı.

"Şimdi git."

"Hayır, Sorcha. Özür dilerim."

Altın sırmalı kahverengi pelerinine sarılan Alysane onun yanında belirdi. Örgülü saçları ve kulaklarında parıldayan mücevher küpeleriyle buraya pek uymuyordu. Yüzünde iğrenir bir ifade vardı, günler önce Sorcha'yı insan sandığı günle hiçbir alakası yoktu.

Ragna bu insanlara ne yapıyordu böyle? Alysane'in ardındaki Lucian da onun gibiydi. Veilerden iğreniyorlar, onlardan nefret ediyorlardı.

Alysane parmaklıklara yaklaştı ama hitap ettiği kişi Vincent'tı. "Üvey oğlum da buradaymış. Başka bir ziyaretçisi var mıydı acaba? Kimsenin gelmemesi konusunda emir verildiğini sanıyordum."

"Ben bu ülkenin prensiyim." dedi Vincent. "İzin verin de hayatımı kurtardığı için ona bir teşekkür edebileyim." Fazla vakti olmadığını biliyordu. "Teşekkür ederim, Sorcha."

Aslında teşekkür etmesi gereken Sorcha'ydı. Zalimliğin hakim olduğu dünyada Vincent içindeki ışığı her daim koruyabiliyordu. Ona umut ve büyülü ırklara gelecek vaat ediyordu. Elbette bu düşüncelerini dile getirmedi. "Yine olsa yine yaparım, Vincent."

"Ragna'ya varınca da bunu diyebilecek misin acaba, cadı?" dedi Alysane.

Sorcha kararlı bir sesle konuştu. "Her daim."

"Şimdi git, Vincent. Cadıyla konuşacaklarımız var."

Vincent'in bakışları çok şey anlatıyordu. Sorcha onları sayamazdı. Vincent en çok elinden bir şey gelmediği için kendine kızgındı. Ancak bu kızgınlığın altında bir umut ve kararlılık vardı. Sorcha'nın söylediklerini pek anlamasa da onu kurtarmak için uğraşacaktı. Başarılı veya başarısız olması fark etmezdi, sonucu ne olursa olsun Sorcha ona minnettar kalacaktı.

Vincent uzaklaşırken bir süredir sesini çıkarmayan Lucian'ın elindeki anahtarı fark etti. Lucian'ın niyeti ona zarar vermekti. Sorcha bu zincirlerin onu ne kadar etkilediğini bildiğini sanmıyordu. Şansını denedi. Kelepçeli ellerini havaya kaldırdı. "O kapıyı açarsan zincirlerimle önce kardeşini ardından seni öldürürüm."

Lucian onun bu sözlerine güldü. Ancak Alysane endişelenmişti, Lucian'a bakışları uyarı doluydu. Lucian riske girmedi. "O zaman yalnızca konuşacağız, Sorcha."

Sorcha keskin bir sesle konuştu. "Söyleyeceğim her şeyi söyledim."

Lucian birkaç gün önce onun üzerinde kullandığı büyüyü tekrar denedi. Sorcha'nın zihnine ulaşmaya çalıştı. Ancak Sorcha artık ondan bir şey öğrenmek istemiyordu. Zincirlerine rağmen zihin kalkanını koruyabilirdi. Bu Lucian'ı afallatsa da şaşırtmadı. "Önceki gün kendini gizlemişsin anlaşılan."

"Şüphen mi vardı?"

Lucian onun bu sözlerine gülümsedi. "Şimdi buraya neden geldiğimizi görüyor musun, Aly?"

Alysane kaşlarını çattı. "Hayır. Ne bir güç ne bir direnç görüyoruz. O olduğuna emin miyiz?"

"Zincirlerin diğerlerine neler yaptığını gördün. Zincirler onlara yaklaştıklarında hastalandılar, güçsüz olanlar bağladıklarında öldüler. Bu cadı ise hala ayakta durabiliyor, bizimle konuşabiliyor." Başını yana eğerek onu inceledi. Sorcha ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Zincirler onun büyü gücünü soğursa da fazlası yoktu. Yalan söylemek, gerçeği gizlemek için geç kalmıştı. "Aradığımız o."

Sorcha'nın geçen günkü büyüsü yeterince derine işlememişti. Lucian planlarını ona göre bile yapmış olabilirdi. Alysane üzerinde hiç büyü kullanmamıştı, Lucian unutsa bile Alysane unutmamıştı. Sorcha hata üstüne hata yapmıştı, yeterince güçlü olmasa Vincent zarar görebilirdi, hala onun ne kadar etkilendiğini bilmiyordu. Mora'yı dinlemeli, buradan gitmeliydi.

Artık her şey için çok geçti.

Lucian ve Alysane gittiğinde dizlerinin üzerine çöktü. Yakınlarında kimse yoktu. Güçlü olduğu izlenimi yaratmasına gerek yoktu. O anda sahip olduğu her şeyi korumaktan acizdi. Ne sözlerini tutmuş, ne de ona yazılan kadere boyun eğmişti. Bu kez gözyaşları tenini yakıyordu, elini yüzüne götürdüğünde ellerinde yanıklar beliriyordu. Yeşil taşlara dönmediler, Sorcha buna izin vermedi. Gözyaşlarının zincirlerin üzerine akmasını sağladı. Zincirlerde yarıklar açılırken Sorcha umutlanmaya başladı. Aradan saatler geçtiğini biliyordu, zincirlerin bir halkası kopmak üzereydi. Ellerinde oluşan yaraları ve hissettiği acı umurunda değildi. Tüm istediği buradan kurtulmaktı.

Bu kez daha dikkatliydi. Lucian'ın sesini duymuştu. Gözyaşları ona bambaşka bir güç vermişti ve bu gücü zincirlerin hala sağlam görünmesini sağlayabilirdi. Bunu yaptığında zayıf düşmüştü ancak Lucian kapıyı açtığında umudu kayboldu. Lucian'ın elinde daha kısa ve yeni zincirler vardı. Lucian'ın yanındaki muhafızlar Sorcha'nın zincirlerini değiştirdi ve onu oradan çıkardı.

Lucian emir verdi. "Kral ve prensi etkilemiş. Birkaç gün daha burada durursa kurtulmanın yolunu bulacak. Şimdi buradan gidiyoruz."

༻──────✦──────༺

20.04.2022, 15.46

Sonunda heyecanlı olaylara geçtiğimiz için çok mutluyum, umarım bu bölümü beğenmişsinizdir. Yorumlarınızı merakla bekliyorum.

Sorcha ve Vincent hakkındaki yorumlarınız neler?

Sizce Tristan gerçekten pişman mı? Gerçekten değişebilir mi?

Lucian ve Alysane hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sizce Sorcha'yı Ragna'da neler bekliyor? Vincent ona yardım edebilecek mi?

Yorum yapmayı unutmayın :)


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top