♛ 56. Bölüm ♛
KEHRİBAR, MERKEZ VE TURUNCU
Kızıl Ülke, Kuvars
Kristal Saray'a gelen haberler iyi değildi.
Kızıl Kraliçe için iyi değildi.
Bir isyan çıkmıştı. Kara Kraliçe'den gelen bilgilere göre bu isyanın Kar Kraliçesi'nin varisiyle alakası vardı.
Kızıl Kraliçe isyanı yeterince hızlı bastıramamıştı. Kış Koyu'ndan uzaklaşan gemiler halen buz insanlarına ait denizin güney bölgesini kolaylıkla geçmişlerdi. İsyan dikkat dağıtmak içindi ve Buz Halkı istediklerini almıştı. Kış Gülü'nün varislerinden biri güvendeydi.
Kraliçe, isyanı bastırmak için bu konuda tecrübeli olduklarını bildiği Khalrane ve Rhdenya'yı görevlendirmişti. İsyan üç gün önce bastırılmıştı. Kayıtlara Buzdan Doğan İsyanı olarak geçmişti. Çünkü her isyan gibi bunun da birden fazla nedeni vardı.
Buz Halkı, başlarında bir buz hükümdarı istiyorlardı. Mavi kanatları olan, buz insanlarının dediklerini yapan biri. Buzu istiyorlardı. Ve Kızıl Kraliçe buza en zıt olandı, ateşti. Güneye gitme planını öne çekmesi gerekiyordu. Belki de Kairos'u dinlemeliydi. Kairos'tan da haber gelmemişti, onu da merak ediyordu. Günler öncesinden güneye varması gerekiyordu.
O gün, Kızıl Kraliçe saray koridorlarında yanında Rhdenya ile ilerlerken Lider Khalrane'i gördü. Yüz ifadesinden anladığı kadarıyla haberler iyi değildi. Khalrane hızlı adımlarla onlara doğru ilerleyerek konuştu.
"Bir isyan daha çıkabilir." dedi aceleyle. Kızıl Kraliçe'nin soru soran bakışlarına yanıt verdi. "Saraydan ayrılmamız gerekebilir."
"Hayır." dedi Mysania. "Gerekirse savaşırım. Ancak hiçbir güç beni buradan ayıramaz."
Khalrane derin bir nefes aldı. Ardından az öncekinden sakin bir sesle konuştu. "Bunu diyeceğini biliyordum, Kraliçe. Bu yüzden o gücü buraya getirdim."
"Kim?" diye sordu Kraliçe merakla.
"Taht odasında seni bekliyor." Ardından ekledi. "Bunu benden o istedi."
Kızıl Kraliçe'nin mora yakın kahverengi gözlerini gören Rhdenya irkildi. "Auramos'u bul. Ona sormam gereken bir şey var. Kim olduğunu bilmediğim güçle görüştükten sonra beni bulun."
"Eğer bir sorun çıkarsa-"
"Ben sizi bulurum." dedi Mysania güven verircesine. Rhdenya başka bir şey söylemeden ilerledi. Mysania da meraklı bakışlarını Khalrane'e yönelterek taht odasına doğru ilerledi.
♛
Mysania, Khalrane'in muhafızları taht odasının kapısından göndermesine şaşırsa da bir şey demedi. Ona güveniyordu ancak kendisine Zanen'i buradan gizlice çıkaranın da o olduğunu hatırlatması gerekiyordu. Muhafızlar bulundukları koridordan uzaklaşınca Khalrane kapıyı açtı. Ardından Mysania'nın içeri girmesi için kenara çekildi. O içeri girince de kapıyı kapattı ve orada beklemeye başladı.
Altın sarısı saçlarını, açık mavi gözlerini ve yıllardır yaşlanmayan yüzünü tanıdı. Kapının önünde başka bir adım atamadı ve şaşkınlıktan konuşamadı. Gözleri şaşkınlıktan fal taşı gibi açılmıştı.
"Teyze."
Karşısındaki kadının yüzünde bir gülümseme belirdi. "Mysania." Birkaç adım attı. Yeğenine doğru ilerlerken kırmızı elbisesinin etekleri ve altın kanatlarının uçları yere değiyordu. Buzla kaplı zemine tamamıyla tersti.
"Altın Kraliçe" dedi Mysania uyarırcasına. Sanki bir açıklama bekliyordu. Hala yerinden kımıldamamıştı. Kımıldayamıyordu, karşısında ablalarından birini görse bu kadar şaşırmazdı belki de. "Aeralel Aina Roveia."
"Artık Doreana Sarin. Ve Lider, Mysia, Kraliçe değil."
Kızıl Kraliçe güldü. "Bu kanatlarla kimse bir elf olduğuna inanmaz." En sonunda kımıldayabildi. Koşarak aradaki boşluğu kapattı ve Altın Kraliçe'ye sıkıca sarıldı. Onu en son Turkuaz Saray'a geldiğinde görmüştü. Bir prenses olarak orada tutsakken Altın Kraliçe onu arada sırada ziyarete gelirdi. Doreana Sarin adından ise bahsetmemişti, belki de gerek duymamıştı.
"Büyümüşsün." dedi Aeralel geri çekilince. "Değişmiş ve bir hükümdar olmuşsun. Duyduklarım doğruysa Alev Ruhu sensin."
"Sen hala aynısın." Mysania sanki ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. "Ya da değilsin... Sadece... Bir daha gitmeyeceksin değil mi? Yıllar oldu. Neredeydin? Nasıl fark edilmedin?"
Altın Kraliçe'nin açık mavi gözlerini keder kapladı. Ardından ise tıpkı bir cam gibi parçalandı. "Gök Kraliçe'nin son isteklerinden birini gerçekleştiriyordum. Üç kızı arasında olacak olan büyük savaşı önlemeye çalışıyordum. Ablalarının on yıl boyunca neden hiç savaşmadığını düşünmedin mi? Kehaneti araştırdım, kehaneti önlemeye çalıştım."
Kızıl Kraliçe yutkundu. "Şu an savaşmıyoruz."
"Ancak bu ileride savaşmayacağınız anlamına gelmez. Kehaneti önleyemedim, kardeşimin vasiyetini yerine getiremedim." Altın rengi kanatları kımıldadı, üç yeğeninin ve kardeşinin kanatlarından daha büyük olan kanatları, Mysania'nın o anda dek gördüğü en güzel şeylerdi. Sanki gerçek altından yapılmış gibi, kırılmaz, dayanıklı ve güçlüydüler. "En azından üçünüzün de yaşamasını sağlayabilirim. Tabii Nmery bir ara ölmüştü ancak şu an yaşıyor."
"Bu saraydan ayrılmayacağım, Aelia." dedi Mysania kararlı bir sesle. "Gerekirse savaşacağım ancak burada kalacağım ve burayı yöneteceğim."
Aeralel'in gülümsemesi gözlerine ulaşmadı. "Yöneteceğin kişiler bunu istemedikçe onları yönetemezsin. Nasıl ele geçirdiğinin bir önemi yok, hatta kim olduğunun bile önemi yok. Yönetilecek olan onlar, bu kararı verecek onlar."
Mysania'nın mora çalan gözleri kızıla döndü. "Ne düşünüyorsun, ne öneriyorsun?"
Aeralel onun aksine sakindi. "Buradan ayrılmayacağını biliyorum."
"O halde ne olacak?"
"Dolaylı yoldan yöneteceksin. Bir başkasını atayacaksın. Hem kendi güvenliğin, hem ülkenin güvenliği, hem de Diyar'ın güvenliği için bunu yapmalısın. İsyanı nasıl mı bastıracaksın?" Sakin ses tonu zayıfladı. "En ufak bir fikrim yok, Mysia. Ben hükümdar değilim."
Kızıl Kraliçe karşı çıktı. "Diyar'da şu anda yaşayan, en yaşlı kişi sensin."
Yüksek sesle güldü bu sözlere karşılık kadın, sesi geniş ve buzlu salonda yankılandı. "Demek ki yaş olgunluğu da beraber getirmiyor. Annem hükümdardı, onun annesi de öyle. Kardeşim ve yeğenlerim de hükümdar fakat ben değilim. Diyar Ruhu adına... iyi ki de değilim. Yoksa olacakları düşünebiliyor musun, Mysia?" Yanıt beklemeden konuşmaya devam etti. "Diyar Ruhu bile dedim ya, oysaki bir zamanlar bir tanrıtanımazdım."
"Kehaneti araştırdığını söyledin." Mysania'nın gözleri adeta taht odasında yanan ateşlerle bütünleşti. "O halde ne yapacağız? Ne yapacaksın?"
"Görevimi."
Mysania bu yanıta karşı az kalsın gülecekti, teyzesinin ciddi olduğunu görünce ise vazgeçti. "Görevin nedir?"
"Sizi güvende tutmak. Diyar'ı dengede tutmak." Ardından ekledi. "Gerekirse savaşarak, gerekirse büyü yaparak, gerekirse aranızdan birini tutarak ve gerekirse yöneterek. Bu savaşlar ne getirecek olursa olsun Diyar'ın yok olmasını önleyeceğim."
Mysania kollarını iki yana açarak konuştu. Bağırdı, gücünü sesine yansıttı. "Kehanetin önlenemez olduğunu sen söyledin." Sırtında bir acı hissetti. Kanatlarını hissediyordu.
"Sonucunun belirsiz olduğunu da ben söylüyorum." diye karşı çıktı Aeralel. "Sonucu belirleyecek olan sizlersiniz. Salirhenia değil, Faelenis değil, Dalla veya Larsa da değil. Sadece siz. Kara Kraliçe, Ak Kraliçe ve Kızıl Kraliçe."
"Savaşmak istemiyorum." Kızıl Kraliçe'nin yanağında bir damla gözyaşı süzüldü. Gözyaşlarını önlemeye çalışarak konuşmaya devam etti. "Ayrıca onlar benden daha güçlüler, yenilmezler. Neler yaptıklarını kendi gözlerinle gördün. Yeniden doğdu biri, gelmiş geçmiş en güçlü hırsa sahip oldu biri."
Aeralel, Mysania'nın ateşle ve cesaretle körüklenen, giderek daha fazla parıldayan kırmızı gözlerine baktı. "Ve kıvılcımı yangına çevirdi diğeri. Cesarete sahip olan sensin. Alev Ruhu sensin. En büyük değişimi yaşayacak olan sensin."
"Savaşmak istemiyorum, teyze." diye yineledi genç kız. Ses tonu daha da zayıfladı, güçsüzleşti.
Altın Kraliçe'nin hala sakinliğini ve yıkılmazlığını koruyan sesi yine açıkladı. "İşte bu yüzden Savaşçı Kraliçe de sensin."
Kızıl Kraliçe bu kez gözyaşlarına engel olmaya çalışmadı. "Kazanamayacağım bir savaşa girmek istemiyorum. Onlar benden güçlüler. En önemlisi ise onlar benim kardeşlerim. Ondan da öte savaşmayı istemiyorum."
"Ak Kraliçe de savaşmayı istemiyor, Mysia. Bir savaşta da yenildi." Aeralel, onun gözündeki birkaç damla yaşı sildi.
Mysania kırılgan bir sesle konuştu. "O halde Kara Kraliçe..."
"Bak o savaşmayı istiyor işte." Aeralel konuşmaya devam etti. "Dymen hiçbir zaman sabırlı biri değildi. Hırsına ve karanlığına hakim olamadı, kontrolü onlara verdi, kontrolü onlara vermeye de devam edecek. Diyar'ın karanlığa karışmasını istiyor musun?"
"Hayır." dedi Mysania daha cesur bir sesle.
Aeralel bir soru daha sordu. "Peki ya Yeniden Doğan'ın Diyar'ı tamamıyla aydınlığa bürümesini istiyor musun? Büyüye dair, ateşe veya karanlığa dair bir şeyin kalmamasını?"
Mysania'nın cesareti kırmızı gözlerine de yansıdı. "Hayır."
"O halde savaşacaksın, Alev Ruhu." Aeralel'in ses tonu karanlıkla, aydınlıkla ve ateşle bezendi. "İstesen de istemesen de. Ve isteyeceksin, onlara dur diyeceksin. Çünkü sen Savaşçı Kraliçe'sin. Cesur Kraliçe'sin, Alev Ruhu'sun. Kıvılcımı ateşe, ateşi yangına çevireceksin."
"O halde savaşacağım." diye yanıt verdi Ateş Kraliçesi.
"Savaşmak için de yaşaman gerekiyor." diye açıkladı Altın Kraliçe. "Ve bu sarayda buzlarla kaplısın. Buza ait düşmanlarla, buza ait yaratıklarla, buza ait topraklarla. Nasıl yaşamayı umuyorsun, Rhegiona?"
Rhegiona, Diyar Dilinde alev demekti. Kızıl Kraliçe'nin ikinci adıydı.
"Buzlarla kaplı bir diyarda ateş olarak nasıl var olmayı umuyorsun?"
Kızıl Kraliçe yanıt vermedi.
"İsyanı önle. Ardından ise alevlerle güçlen, buzlar seni yok eder."
Bunlar Altın Kraliçe'nin Kızıl Kraliçe'ye o anda söylediği son sözlerdi.
Aeralel, Mysania'nın yanan gücüne arkasını döndü. Altın rengi kanatlarını sırtına gizledi. Buzlarla ve alevlerle kaplı kapıya doğru ilerledi. "Khalrane'le konuşmam gerek." Ardından ekledi. "Zanen hakkında. Ardından seninle yine konuşacağım."
Kapıyı arkasından kapattı.
Kızıl Kraliçe birkaç dakika sonra kendine geldi. Düşünmeyi kesti. Buz hükümdarlarına ait olan buzdan tahta baktı, onun üzerindeki kırmızı ve mavi kristallerle süslü altın taca baktı. Bir an için dizleri tutmaz oldu ve dizlerinin üzerine çöktü. Son zamanlarda bir maviye bir kırmızıya dönen taht odasının buz sarkıtları tamamıyla kızıla döndü. Buzlarla kaplı mermer zemin kızıla döndü. Meşalelerin ateşleri parıldadı ve canlandı, sönenler yeniden yandı. Buz Diyarı'nın yönetildiği yer olan Kristal Saray'ın taht odası, birkaç dakika için bile olsa, tam anlamıyla ateşe boyun eğdi. Alevlerde kayboldu. Buz mavisine dair hiçbir şey kalmadıktan sonra sarkıtlardan bazıları parçalandı ve gürültüyle zemine düştü. Zemini kaplayan buz tabakasının üzerinde çatlaklar belirdi. Kızıl Kraliçe hiçbir şey duyamıyordu. Kollarını bedenine sarmış ve gözlerini kapamıştı.
Kanatları Kızıl Kraliçe'ye acı vererek ve elbisesinin sırt kısmını parçalayarak, sırtında gizlendikleri yerden ortaya çıktılar. Ardından buzların kırmızı rengini gölgede bırakmak ister gibi, adeta onları kırarak, kızıl saçlı kızın iki yanına açıldılar. Buzları kırdılar ve parçaladılar, alevleri yansıttılar ve alev aldılar.
Ardından Kraliçe, tavandaki birkaç buz sarkıtının daha parçalanıp düşmesini, zeminde birkaç çatlak daha oluşmasını sağladı. Başını kaldırdı, göğsünü parçalarcasına bir çığlık attı. Gözlerini açtı. Kırmızıya dönen, alevleri yansıtan kırık buz parçalarının sesini duydu.
Ve hiçbir buz parçası kızın kızıl kanatlarını aşıp ona ulaşamadı.
30.04.2017, 22.10/34
412.535, 37.151, 8.1
68.267, 7.178, 4.5
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top