54 ♛ Akuamarin, Batı ve Turkuaz

Ve asla tahmin edemeyeceğimiz iki başkarakterin bölümü! Biraz acılı bir bölüm oldu. Bu arada medyadaki Kraliçelerin Savaşı videosu için Diaryofamad'a teşekkürler *-*

 

♛ 54. Bölüm ♛

AKUAMARİN, BATI VE TURKUAZ

Buz Diyarı, Kalsedon

Sedef Saray'ın zindanları Aiolis'in tahmin ettiğinden daha dondurucuydu. Zemindeki su ona yeterli değildi. Altın sarısı kuyruğu kurumuştu. Saçları daha önce hiç olmadığı kadar kuruydu. Yakınlardaki gölden ne için getirildiğini bilmiyordu. Ancak burada olma nedenini biliyordu.

Kar Kraliçesi'nin kızının ölümünün bedelini ödeyecekti.

Kızıl Kraliçe'yi kurtardığı için pişman değildi. Olmayacaktı da.

Sualtı altını kılıcını istiyordu. Ancak yanında kendini savunabilecek hiçbir şey bırakmamışlardı. Kıyafetlerini bile değiştirmişler, saçındaki tokaları bile almışlardı. Sahip olduğu tek şey kolsuz ince bir üsttü. Zindanda birkaç gün de olsa hayatta kalabileceğini biliyordu, ona işkence gibi gelse de dayanabilirdi. Fakat birkaç günü olmadığını da biliyordu. Nitekim düşünceleri de yanlış çıkmamıştı, mahzende bir saat durduktan sonra muhafızlar onu almışlardı. Aiolis'i sarayın üst katlarına çıkarırken tek kelime etmemişlerdi ancak Aiolis nereye götürüldüğünü biliyordu.

Salirhenia'nın yanına götürüyorlardı onu.

Masa, o odaya girdiği anda buz kesti. Altın Prenses daha önce Kar Kraliçesi'ni hiç görmemişti, buna rağmen bir şeylerin farklı olduğunu anlamıştı.

Kanatlarından biri kesikti. Donuk gümüş gözleri zalimdi, öfkeliydi. Ten rengi kar beyazıyla aynıydı. Mavi elbisesi, kanatları hariç bedenindeki tek renkli şeydi. Yüz ifadesindeki bir şey Aiolis'e tanıdıktı. Deniz Kralı öldükten sonra Sendaras'ın ifadesi de böyleydi.

Kar Kraliçesi'nin yüzündeki belirgin duyguların aksine Deniz Prensesi duygularını sakladı ve sakinliğini korudu. Ancak su doldurulan kadehi tutan eli titremeye başlamıştı. Diğer eli, sarayda sürüklenirken kuyruğunda oluşan yaranın üzerindeydi. Kuyruğunun üst kısmı zarar görmüş, altına parıldayan pullar yeşil kanla kaplanmıştı.

Kar Kraliçesi masanın karşısındaki sandalyeye oturdu. Konuşmadı. Sadece bir elini sallamasıyla yanındaki muhafızlardan biri Aiolis'in elindeki kadehi aldı. Aiolis sarı gözlerini Salirhenia'nın griye parıldayan gözlerinden ayırmadı.

"Ne istiyorsun?" diye sordu.

Salirhenia'nın elleri masaya dayandı. Zaten neredeyse buza dönen masa bu kez Aiolis'in ellerinin bulunduğu uca kadar dondu.

Gücünü gösteriyor, diye düşündü prenses.

"Beni buraya öfkeli olduğunu görmem için çağırmadın." diye konuştu donmak üzere olan ellerini masadan çekerek. "Kanatlarından birinin kırık olduğunu veya buz gücüne sahip olduğunu görmem için de çağırmadığını umuyorum."

Salirhenia'nın nefesleri sıklaştı. Sanki tıslar gibi dişlerini gösterdi. Ardından birkaç kelime fısıldadı. Belki de deliriyor olmalıydı. "Sana denizden kötü haberler getirdim."

Aiolis ifadesiz yüzüyle onu izlemeye devam etti.

"Kraliçe Faelenis, Sendaras'ı yenerek tahta geçmiş." Aiolis'in konuşmasına izin vermedi. "Prensleri de sürgün ettiğini öğrendim. Ayrıca Sendaras ölmüş."

"Yani?" diye sordu Aiolis. Kalbi ateşle yanarken duyguları buzla donmuştu. Yüz ifadesi de donuktu.

Salirhenia istediğini alamadığını belli ederek hızla yerinden kalktı. Attığı her adımda zemini buza çevirerek Aiolis'e doğru ilerledi. "Dönecek bir ülken kalmadı."

"Dönecek kardeşlerim kalmadı." diyerek ilk defa duygularını belli etti Aiolis. "Ancak hala ülkem var."

"Tüm Batı Denizi'nin yüzeyi buz tutunca o da kalmayacak."

Aiolis çektiği acılara aldırmadan kolunu buza dönen masaya koydu. Elini çenesine götürdü. Başını Salirhenia'yı daha iyi görebilmek için biraz yukarı kaldırdı. "Daha önce deneyenler oldu. Sen de deneyebilirsin istersen. Ancak deniz insanlarını hafife alırsan aptallık edersin."

Dediklerinin hiçbir şeye yaramadığının bilincindeydi. Onunla aynı acıları çekiyordu. Hala sakin kalabilmesinin tek nedeninin ateş ve buz olduğunu sanıyordu. Bir tarafı yanarken diğer tarafı donuyordu. Ancak onun denizinde ne buza ne de ateşe yer vardı.

Salirhenia delirmişti. Lyrzenia ölürken Salirhenia'nın sahip olduğu düşünme yetisini de almıştı. Salirhenia da buna itiraz etmemişti. Düşünmek istemiyordu. İstediği şeyler basitti, zarar vericiydi, yok ediciydi, ölümcüldü.

Önüne çıkan her şeyi buza çevirmek istiyordu. Diyar'ı buza çevirmeyi istiyordu. Ardından parçalanmasını izlemeyi istiyordu. Yok olmasını istiyordu. Gördüğü, duyduğu, düşündüğü her şeyin yok olmasını istiyordu.

Sanki yaşama nedenlerinin hepsi de kızıyla birlikte ölmüştü.

Kendisi bile bu kadarını tahmin edememişti.

Salirhenia donmuş bakışlarını Aiolis'in yeşile parıldayan gözlerinden ayırdı. Bakışları yine uzaklara daldı. Birkaç saniye içinde kendine geldi. Elini Aiolis'in yüzündeki geçmek üzere olan yaraya götürdü. "Seninle aynı yaşta bir kızım var, Prenses."

Hayatında hissettiği en soğuk şey olan Salirhenia'nın elini ittirmeye çalıştı. Salirhenia ise sadece bakışlarıyla kızın hareket etmesini engelledi. Aiolis daha da üşüdü. Kraliçe işaret parmağını yara izinin üzerinde gezdirdi. "İstersem seni burada bir buz heykeline çevirebilirim. Ardından parçalara ayrılmanı izleyebilirim."

"Yap o halde."

"Ancak bu çok basit bir son olmaz mı senin için? Bir savaşçı için. Bir prenses için." Salirhenia geri çekilirken Aiolis nefesini tuttuğunu fark etti. "Daha uzun, daha acı verici olmalı."

"İnsanlara acı çektirmeyi sevdiğinden haberim yoktu." dedi Aiolis kısık nefeslerinin arasında. Hareket edebildiğini fark ettiğinde etrafında işe yarayan bir şey aradı. Bir bıçak ya da her hangi bir şey.

"Artık hiçbir şeyi sevmiyorum." diye açıkladı Salirhenia. Beyaz saçlarının çevrelediği yüzü inceydi, güzeldi ve sanki yüz hatları intikam hırsıyla işlenmişti, öfkeyle bezenmişti.

"O halde bırak beni."

Salirhenia beyaz kaşlarını çattı. "Biliyor musun, senin buraya getirilmene izin verenin şu an hükümdar olan ablan Faelenis olduğunu öğrendiğimde ben bile şaşırmıştım."

Aiolis, düşüncelerinin erimesine izin vermedi. O an donmaları en iyisiydi.

"Ancak senin yeterince şaşırmadığını şu an fark ettim."

Düşünebiliyor muydu? Aiolis buna şaşırmıştı.

"Yakut Prenses'in yapacaklarından haberin var mıydı yoksa?"

Aiolis altın tırnaklarını masaya geçirdi. Gözleri sakinliğini korumak istemiyormuş gibi duygularla dolup taştı. Omuzlarındaki, boynundaki ve kollarındaki adeta altına dönen su dövmeleri parıldadı. "Kış Gülü." dedi tükürür gibi, lanet eder gibi. "Bu adı kazanmanı sağlayan ölmesini istediğin kraliçeyi kurtardığım için mi kızgınsın bana? Yoksa intikamın için yok etmek istediklerinden sadece biri miyim?"

"Soruma yanıt vermedin." Salirhenia'nın bu sözleriyle Aiolis onun cevabı gerçekten de merak ettiğini anladı. "Deniz Kraliçesi'nin öldürülmesinde payın var mıydı?"

"Bir payım olsa sence şu an burada olur muydum?" diye karşı çıktı genç kız. "Taht için kardeşlerimden birini öldürecek kadar düşmedim ben. O kadar da zalim değilim."

Salirhenia'nın gözleri bir an asıl haline, maviye döner gibi oldu. Hala ayaktaydı ve mavi eteklerinin uçları ve ayaklarının bulunduğu mermer zemin buzdu. "Ancak hakkın olanı alamayacak kadar zayıfsın."

"Senin gibi değilimdir belki." Aiolis diyeceklerinden önce soğuk havayı içine çekti. "Güç uğruna, hakimiyet uğruna, hükmün uğruna feda ettiklerin seni mutlu etti mi? Diyar'ın yarısına sahipsin ancak bakıyorum da istediğin hiçbir şeye sahip değilsin."

Salirhenia, Aiolis'e doğru bir adım daha yaklaştı. Beyaz parmakları belindeki kında bulunan kılıcın kabzasındaydı. Kılıcını kından tam olarak çıkaramadan geri koydu. Mavi gözleri bu kez zalimlikle parıldadı. "Daha uzun... daha acı verici..." diye mırıldandı elini kabzadan çekerek.

Aiolis başını kaldırdı, altın ve gümüş göz göze geldi. "Şimdi öldür beni. İstediğin de bu zaten."

Salirhenia bakışlarını ondan çekti. Aiolis'in ardına baktı, ardında hiçbir şey yoktu. "Susuz kaç gün dayanabilirsin, Deniz Prensesi."

Aiolis yutkunur gibi oldu ancak duygularını belli etmedi.

"Suya ihtiyacın var, değil mi?" Ardından kendi kendine güldü. "Elbette ihtiyacın var, neticesinde bir deniz insanısın."

"Duyduğumdan daha az zekisin." dedi Aiolis kuyruğundaki pullardan birini kopararak. "Belki de zekan da gücünle yok olmuştur. Ancak zalimliğin kalıcı."

Salirhenia onun dediklerini duymamazlıktan geldi. "Ne kadar dayanabileceğini öğreneceğiz."

Aiolis yerinden kalkamazdı. Fakat Salirhenia ona çok yakındı. Pulun bir kısmında Aiolis'in kanı vardı. Salirhenia yeterince hızlı davranamadan pulu onun bileğine sapladı. Salirhenia gülümseyerek altın pulu bileğinden çıkardı. Birkaç damla gümüş kanı yere döküldü.

"Götürün onu." dedi elindeki pulu incelerken. Altın rengi pulun üzerinde yeşil ve gümüş kan vardı. Muhafızlar onun sesini duydukları anda odaya girdiler ve Aiolis'e doğru yürüdüler.

Salirhenia elindeki pulu buza çevirdi. Ardından parmakları arasında ufalanmasını sağladı. Muhafızlar Aiolis'i yerinden kaldırmaya çalışırken Salirhenia'nın elindeki pulun toza benzeyen parçaları yere döküldü. İki damla kan da onları izledi. Salirhenia konuştu. "Kral Madeinos'un ölmeden önce götürüldüğü zindana kapatın. Suyla temasını engelleyin ve hiç kimsenin yanına yaklaşmamasını sağlayın."

Buza dönen mermer zemine iki damla kan düştü. Buza dönmeden önce renklerini belli edercesine parıldadılar. Bir deniz insanının su yeşili kanı ve bir kar kraliçesinin gümüş rengi kanı. 


Bu arada bu bölümü yazmak eğlenceliydi ve biraz da garipti. Yorumlarınızı bekliyorum. Bu arada yorum yapanlara bölüm ithaflarına çoktan başladım *-* 

21.04.2017, 13.20  

407.550, 36.683, 8.1

65.780, 6.891, 4.4

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top