5.BÖLÜM

Koyu kırmızı ruj, kanın damarda doğal bir halde ilerlemesi gibi dudaklarından ilerlemişti. Kısacık, küt ve açık renk saçlarını kabartabilme umuduyla sağa sola salladı.

Aynaya bakarken Evrim dudak büktü. Muhtemelen Martin onu en istemediği hallerde yakalamıştı zaten. Bunları düşünürken yatağa attı kendini heyecanla. Tavanı izlerken alt dudağını ısırdı.

Martin.

Ah, Martin.

Bu anı çok hayal etmesine rağmen gerçekleşeceğini hiç mi hiç ummamıştı. Beş yıldan beri ona düzenli olarak yanık gül yollayan adam sonunda karşısına çıkmaya karar vermişti. Evrim birden kendi kendine gülmeye başladı. Gerçekten inanılmazdı.

Krem rengi tavanı izlerken heyecandan aklını kaçıracağını düşündü. Yanık güller içinde bulduğu notu bir ömür geçse de unutamazdı. Hatta ölse bile unutamazdı çünkü zihnine değil, ruhuna kazınmıştı.

Buraya kadar, Evrim. Bugün seni görüyorum. Saat üçte, çocukken hep gittiğin parkta, hep sallandığın salıncakta oturacağım.

Çocukluğunla bekliyorum seni.

Evrim notu okuduğu o an dünyanın rengi değişmişti sanki. Mevsimler değişmişti, hiç kimsenin yaşamadığı, kimsenin yaşayamayacağı bir mevsimdeydi artık. Çiçekler başkaydı, hava başkaydı.

O, başkaydı artık.

Nasıl göründüğünü merak etse de tahminleri vardı. Uzun boylu, sarı kıvır kıvır saçları olan yeşil gözlü bir genç. Evrim, tahminen onun kendisinden büyük olduğunu düşündü. Sürekli yanık gülleri bırakan ve peşine düşeceği zaman ustaca adımlarını yok eden küçük erkek çocuğundan yola çıkarak tahmin yürütmüştü. O çocuk onun küçülmüş versiyonu olabilirdi. Martin'in erkek kardeşi bile olabilirdi.

Sonra bir an Evrim durdu. Tavana bakarken bir şeyler fark eder gibi gözlerinde ki perdeler bir an yırtıldı.

Hayır, neye benzediği umurunda değildi.

Herkes olabilirdi. Her şey olabilirdi. Hiçbiri umurunda değildi. Tek umurunda olan, onun yanık gül gönderen Martin oluşuydu.

O, Martin'di. Onun, Martin'i.

Bu birçok kişiye göre, evet. Aptalca gibi gelirdi ama Evrim onların yüzünü elleri arasına alıp hayret nidalarıyla haykırmak istiyordu.

Sevgi bu değil miydi?

Sen onun konumuna, görünümüne, gülüşüne, bakışına, içine konduğu kaba göre seveceksen sevme kardeşim, demek istiyordu Evrim.

Bağırmak istiyordu, Evrim.

***

"Başarılı iş adamı Oğuz Tartakçı'dan haber alınamayan 33.gün bugün ve ailesiyle sevenleri perişan. Fidye için kaçırıldığı düşünülen Oğuz Tartakçı'dan haber alınamaması üzerine ailesi kötü sona kendini hazırlamış durumda. Şu anda ölümü üzerine şüpheleri çek..."

"Ne yapıyorsun hayatım? İzliyordum."

Sitemli sözlerine karşılık Sinan Çakmakçı karısına ters bir bakış attı. "Sürekli aynı haberler. Amaç, halkı uyutup yalanlarla doyurmak."

Karısı Nesrin Çakmakçı kolunu cilveli bir şekilde eşi Sinan'a attı. "Neyse ki, biz onlar gibi değiliz hayatım. Neyin ne olduğunu bilecek kadar çok şey gördük."

Sinan hemen yerinden fırlayıp merdivenlere baktı. Kimseyi göremeyince karısına azarlayıcı bir tavırla baktı ama Nesrin gayet rahattı.

"Odasında hazırlanıyor, bir şey duyamaz merak etme."

Sinan yumuşak sesine rağmen bakışları sertti. "Dikkatli ol. Her zaman, ol. Bize bir gün bir şey olduğunda eğer Evrim bir şeyler bilirse onunda peşine düşerler. O kıza yazık etmeyelim Nesrin. Zaten bizim elimizde hırpalandı, sonu abisine benzemesin."

Nesrin umursamaz bir tavırla eline tabletini aldı. Sinan gergin bir şekilde boş ekrana baktı sonra da insanların nasıl bu kadar akılsız olduğuna kafa yordu. Oğuz'un öldüğüne tırnak ucu kadar ihtimal vermiyordu. Gergin olmasa, bu düşünceye gülerdi bile.

"Ben çıkıyorum!"

İkisi de aynı anda Evrim'e baktı.

Bir süre karı koca şaşkınca bakıştılar. Şu ana kadar Evrim'in makyaj yapması bile görüldük bir durum değildi.

Sinan koltukta bedenini tamamen Evrim'e döndü.

"Bütün gün Simge'lerde olacaksın değil mi?" diye sordu şüpheyle.

Evrim şu ana kadar yalan bile söylemiş değildi. Bir an durdu ve düşündü. Vay canına, gerçekten hiç söylememişti.

"Evet, baba," dedi Evrim aval aval gülümseyerek. Yalan söylemenin hazzını doya doya çekti içine. Ailesine Simge ile görüşeceğini söylemişti çünkü ondan başka dostu yoktu. Yani yalan için pek de alternatifi bulunmuyordu. Simge ise tamamen zoraki bir dosttu. Aynı kolejde yalnız iki arkadaşlardı.

Nesrin bir anda kahkaha atmaya başladı ve elini Sinan'ın koluna koydu. "İlahi hayatım, ne oluyor sana böyle? Çocuğu sorguya mı çekiyorsun? Şu an barbar babalara benziyorsun, hiç yakışmıyor sana."

Sinan canı sıkılsa da bir şey demedi. Nesrin'in umursamaması normaldi. Zaten Nesrin neyi umursardı ki? Evrim'i başından beri kızı olarak görmediği bile belliydi.

Evrim neşeli bir tavırla, "neyse kaçtım ben!" dedi ve daha fazla soru duymamak için gerçek anlamda kaçtı. Ailesi Martin denen kişiden ciddi anlamda rahatsızlardı. Evrim, onu gizemli bulabilirdi ama ailesi onu son derece tehlikeli buluyordu.

Polisler bile onu bulamamıştı. Gülleri veren küçük çocuksa her gün farklı sokaklara sapan bir gölgeden farksızdı.

***

Leyla arabasında kahvesini yudumlarken evden çıkan orta boylu, açık tenli kıza baktı dikkatle.

Kız evin karşısında ki yola saparken Leyla onu tamamen göz hapsine almıştı bile. Bir süre kızın uzaklaşıp parka girmesini bekledi. Kızın başına bir şey gelsin istemezdi. Sonra o da arabayı Evrim'in olduğu yola çevirdi. Son sürat arabayı kullanırken telefonunu aldı eline ve en son arananlarda ki numarayı tuşladı.

Telefon açıldı. Sessizlik.

Leyla en az buz kadar katı ve soğuk bir sesle. "Şimdi," dedi.

Arabayı parka sürerken arkasında ki evin patlama sesleri kulaklarına erişti. Dudaklarında soğuk bir gülümseme silik bir hayal gibi geldi geçti.

***

Park her zaman ki gibi ıssız ve sessizdi. Evrim de zaten bu yüzden severdi bu parkı. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki sanki tenini delip önüne düşecekti öylece.

Sallancağını buldu. Kalbine bir sancı saplandı sanki. Boştu. Bomboştu.

Geç mi kalmıştı? Hemen cep saatine baktı. Hayır, tam vaktinde gelmişti.

"Martin," diye mırıldandı kendi kedine. "Neredesin? Nered..."

Cümlesi bitmeden bir el ağzına kapaklanmıştı. Evrim'in gözleri irileşirken gördüğü son şey kendinden emin güzel bir kadındı.

Bir dakika, tırnağında kırmızı oje mi vardı?

***

Okuduğunuzu görmek güzel. Eee... oylarınız da harika. Ama ya yorumlar? Sizce her şey nasıl gidiyor?

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top