17.BÖLÜM

Üç katlı malikanenin önünde durunca Leyla önce güneş gözlüklerini indirdi ve uzun bir ıslık çaldı. Sonra da bilmiş bir şekilde gülümsedi. Tam Duygu'luk bir evdi. Üniversite sıralarında bile kağıtlara bahçeli ev çizen kız, şimdi nerelerdeydi?

"Ah, Duygu," dedi Leyla özlemle fısıldayarak. Sonra da telefonunu eline aldı. Aklına gelen düşünceyle gülümsemeden edememişti. Bardan çıkarken Cenk çıldırmış bir tavırla Leyla'yı defalarca uyarmıştı.

Duygu ile görüştüğünden kimsenin haberi olmayacaktı.

Leyla, Cenk'den aldığı telefon numarasını aradı. Telefonun ikinci çalışında arkadaşının o tanıdık açılışıyla açıldı.

"Duygu, ben Leyla..." Leyla önce gelen sesi anlamadı ama çok geçmeden bunun telefonun suratına kapatılması olduğunu kavrayabildi. Sinirlenmemeye çalıştı ve bir daha aradı ama bu sefer açılışıyla kapanışı bir oldu. Leyla alt dudağını ısırarak eve baktı öfkeyle. "Aç şu telefonu Duygu," dedi gözlerini evden ayırmadan bir daha aradı ama yine takdir edilesi bir hızla telefon suratına kapatıldı.

Leyla dikkatle mesajını yazdı ve işe yarayacağından biraz olsun şüphe duymayarak yolladı. Hemen arkasından telefonu çalınca sırıttı ve , "alo," diye uzatarak telefonu açtı.

"Eve gelmek de ne demek? Kafayı mı yedin sen?"

"Evet," dedi tekdüze bir sesle.

Öbür hattan sıkıntılı bir nefes alış verişi duydu Leyla. "İntikam almak için Cenk seni bana yolladı değil mi?"

"Cenk mi? Neden senden intikam almak istesin ki?"

Duygu öfkeyle güldü, "boş ver," dedi. "Ancak kendi kuyrukları ile oynar onlar."

Leyla bu konudan sıkılarak hemen söze girdi. "Senden sadece yarım saat istiyorum Duygu."

"Hep inatçı olmuştun zaten."

Leyla gülümsedi. "Bu hala başıma iş açıyor."

"Tamam," dedi Duygu sıkıntıyla, "alt sokaklara in, bir mekan seç ve konum at. Beş dakikada orada olacağım."

"Sağ ol," dedi Leyla ve arabayı hemen alt sokağa çekti. Duygu'nun onu neden buraya yönlendirdiği belliydi. Her yer kafe doluydu. Gözüne kestirdiği bir tanesine girdi ve en köşe masaya geçerek Duygu'ya konum attığı sırada telefonu çaldı. Bekletmeden hemen açtı.

"Özgür Bey."

"Leyla Hanım, merhaba. Nasılsınız?"

Leyla kendini hiç de hoşbeş yapacak gibi hissetmiyordu. "Teşekkürler, bildiğiniz gibi," dedi gözü Duygu'yu ararken.

"Leyla Hanım, istediğiniz gibi bir aile eve talip oldu. Ama..."

"Ama ne?" bu sefer Leyla dikkatini telefonda ki sese vermişti.

"Emin misiniz? Evi neredeyse yarı fiyatının altında satıyorsunuz."

Leyla için bu konu tartışmaya bile açık değildi. Cenk'i eşini bulsun diye tutmuştu evet ama adama beş kuruş dahi olsun ödeme yapmamıştı şu ana dek. Cenk ise Leyla'yı şaşırtarak para mevzusunu hiç dile getirmemişti ve bu Leyla'nın her geçen gün daha da ezilmesine neden oluyordu. Leyla'dan cevap gelmeyince emlakçı sessizliği Leyla'nın yüzüne tokat gibi çarpan bir cümleyle böldü.

"Oğuz'un ailesi içinde bu miktar az gelebilir."

Leyla adamın cüretkarlığı karşısında, "anlamadım," dedi sadece. Adam daha fazla gevelemeden araya girdi. "Bakın Erkan Bey, bir konuda yanlış bilgiye sahipsiniz anlaşılan. Oğuz yani kocam, o evi benim üzerime yaptı. Tapusu benim."

"Yanlış anladınız Leyla Hanım, ben sadece..."

"Bu akşam sözleşmeyi imzalayıp bana e-posta olarak gönderin lütfen, iyi günler."

Telefonu kapattığı gibi masaya fırlattı ve öfkeden titreyen elleriyle ceketini çıkardı. Artık her gece Oğuz için ağlamıyordu ama bu daha da kötüydü. Bu sefer içini boşaltamadığı için balon gibi şişiyordu ve nerede nasıl patlayacağı konusunda en ufak bir fikri yoktu. Sinirden kızaran yüzünü yellerken garsondan soğuk su istedi ve gergince arkasına yaslanıp kendine gelmeye çalıştı. Cenk'le haberi gazetede çıktıktan sonra Oğuz'un ailesi ile arası bozulmuştu. Oğuz'un annesi o haberlerden sonra hastaneye kalkmıştı ve Leyla başında ki beladan dolayı onları korumak adına Antalya'ya gidememişti. Bu da Leyla'dan artık nefret etmelerine neden olmuştu. Öyle ki, yakın arkadaşı olduğunu düşündüğü Oğuz'un kuzeni İpek bile ona sırt dönmüştü. Leyla buna kızamazdı ki. Kendini onların yerine koyunca kendisi de aynen öyle davranırdı. Antalya'ya gelmiyor ve onlara bir kelime olsun açıklama yapamıyordu. İşin acı tarafı İdil bile artık telefonlarına çıkmıyordu. Leyla ise ne konuşacağını bilemediği için annesinin telefonlarını açmıyordu.

Leyla elini yanağına koydu, önce kara kara düşündü sonra da önüne suyu koyan garsona boş gözlerle baktı. Babasıyla en son yaptığı tartışma aklına geldi ve kendi kendine mırıldandı.

"Sanırım artık yapayalnızım."

"Efendim?"

Leyla yorgunca bakışlarını kaldırınca eski dostunu gördü. Duygu temkinli bir şekilde ona bakıyordu. Leyla yavaşça toparlandı, "otursana," dedi ve onun için garsonu çağırdı. Açık çayı önüne gelince rahatsız olarak Leyla'ya baktı.

"Fazla vaktim yok."

Leyla bunu duymamış gibi konuştu. "Vizelere çalışırken ne yaptığını hatırlıyor musun?"

Duygu önce soruyu anlamadı, sonra da merakla, "ne yapıyormuşum?" diye sordu.

Leyla ona sırıttı. "Saçlarının ucunu kopartıp yerdin."

Duygu onu sertçe cevapladı. "Asla öyle bir şey yapmazdım. Beni başkasıyla karıştırıyorsun şu an."

Leyla kendinden emin bir şekilde gülümsedi. "Hayır, karıştırmıyorum."

Duygu pes ederek arkasına yaslandı. "Hiç fark ettiğini düşünmemiştim."

Leyla soğuktan buhar olan bardağını baş parmağıyla tüm ciddiyetiyle silerken, "bilirsin," dedi. "Hafızam kuvvetlidir."

"Evet, ezberin de iyiydi."

Leyla başını kaldırıp gülümsedi. "Hala iyi."

"Öyle mi," dedi Duygu zoraki bir gülümsemeyle. Sonra tüm dikkatiyle Leyla'ya bakarak, "sen ne yapıyorsun?" diye sordu.

Leyla başını kaldırdığında Duygu'nun neyi kast ettiğini hemen anlamıştı. İç çekti ve konuşma vaktinin geldiğini anladı. Uzun bir süre diliyle dudaklarını yaladı ve oynadı. Duygu ise tüm dikkatiyle ona bakıyordu. Leyla bir anda dilini içeri soktu ve yüksek sesle konuştu.

"Bizim sınıfta bir kız vardı, hatırlıyor musun? Tebeşirleri kemirirdi."

Duygu bir an düşündü. "İdil miydi adı?"

"Evet," dedi Leyla yapmacık bir neşeyle. Sonra ciddileşti. "Sen gidince onunla yakın arkadaş olduk." Bu sefer Duygu pürdikkat Leyla'yı dinliyordu. Devam etmeden önce yutkundu. "Dağcılık kulübün başkanı arkadaşıydı. Oğuz yani eşim," dedi hırslı gözlerle Duygu'ya bakarak.

Duygu gözlerini kaçırdı. "Üzgünüm," dedi duygusuz tutmaya çalıştığı bir sesle.

Leyla ona olabilecek en büyük öfkeyle baktı. "Ne yazık ki üzgün olman şu an işime yaramıyor Duygu. Üzgünüm Leyla'lar da işe yaramıyor. Bana teselli değil sonuç lazım."

Duygu çaresiz bir öfkeyle Leyla'ya baktı. "İyi de ne yapmamı bekliyorsun? Cenk'e sorsana tüm bunları."

Leyla hayal kırıklığı ile Duygu'ya baktı. "Neden Cenk?" diye sordu birden. "Bana adresini verenin Cenk olduğunu nasıl anladın?"

"Çok da zeki olmaya gerek yok," dedi Duygu bir kaşını kaldırarak. "Gazetede haberiniz çıkınca beraber olduğunuza asla inanmadım. Onunla iş birliği yaptığını anlayınca açıkçası daha önce beni bulmanı bekliyordum."

"O da bana bir şey anlatmıyor ki," dedi Leyla sitemle.

Duygu sırıttı. "Anlatmaz,o. Bilmez miyim."

"O kadar iyi tanıyorsun yani," dedi Leyla şaşırarak. Sonra da bir an yerinde doğruldu aklında ki düşünceyle. "O muydu?" diye sordu nefes nefese.

Duygu kafası karışık bir halde, "kim o muydu?" diye sordu.

"Sevgilin? Yani şu kaybolmadan önce takıldığın çocuk, sır gibi benden bile saklamıştın."

Duygu ne kadar çok Leyla'ya ciddi davranmaya çalışsa da buna kahkaha atamadan edemedi. "Ne? Cenk ve ben? Dünyada sadece ikimiz kalsak bile birbirimize bakmayız," dedi sonra da gözleri parlayarak gülümsedi dalgınca. "Ama sağlam adamdır, Cenk. Severdim yani kendisini, o da az acı çekmedi." Sonra Leyla'nın perişan yüzüne baktı. "Senin ki ne ki, Cenk'i kaç defa ölümün kıyısından çekip aldık."

Leyla kabul etmek istemese de Cenk için üzülerek Duygu'ya baktı. "O kadar berbat ne yaşamış olabilir ki?"

Duygu cevap vermedi ve sadece çayını yudumladı. "Duygu," dedi Leyla sinirlenmeye başlayarak. "O gece karşılaştığımız partide her ne varsa bu Oğuz'la bağlantılı. Bunu öğrenmem lazım anlıyor musun? Öğrenmek zorundayım."

Duygu da ciddi bir şekilde Leyla'ya baktı. "O gün yanımda gördüğün adam kimdi biliyor musun?"

Leyla bunun konuyla ne ilgisi olduğunu merak ederek sordu. "Kimdi?"

Ama o sırada Leyla'nın telefonu çaldı. Arayan Cenk'di. Hemen kapadı. Duygu bilmiş bir şekilde gülümseyerek, "bundan hoşlanmayacak," dedi.

Leyla bıkkınlıkla, "artık Cenk değil de Oğuz'dan konuşabilir miyiz?" diye sordu ama ardından telefon tekrar çalınca Duygu kıkırdadı. Leyla telefonu tekrardan kapatırken Cenk'in mesajını gördü.

"Çabuk. Bara. Gel. Duygu'nun. Yanından. Hemen. Ayrıl. Hiçbir. Yere. Uğrama. Direkt. Gel."

Leyla kaşlarını çatarken Duygu ona yaklaştı. "Ne oldu? Cenk mi?"

Leyla Duygu'ya hayretle baktı. "Senin yanından hemen kalkmamı istiyor. Direkt bara gel, dedi."

"O zaman öyle yapacaksın," dedi Duygu.

Leyla daha da öfkelendi. "O bana emir veremez."

Duygu ona onaylamaz bakışlar attığı sırada telefon yine çaldı. Leyla sertçe kapadı ve çok geçmeden yine mesaj geldi.

"TAMAM AÇMA! O ZAMAN TELEFONU DUYGU'YA VER."

Leyla içinden rüyanda görürsün, diye geçirdiği esnada Cenk'den bir mesaj daha geldi.

"Leyla bu ŞAKA değil!"

Leyla hiçbir şey anlamayarak Duygu'ya baktı. Duygu da ona. Telefon çaldı ve Duygu'ya uzattı. "Seninle konuşmak istiyor." Duygu da bunu garipsemişti. "Tamam," dedi ve telefonu açmadan önce boğazını temizledi. Telefonu açtı ve bir iki saniye durdu. Bu kadar kısa sürede Duygu'nun beyaz kesen yüz hatları Leyla'nın gözünden kaçmadı. Duygu yerinden kalktı, masadan uzaklaştı ve bir eliyle kulağını kapatarak konuştu. Duygu'nun sadece, "tamam," dediğini duydu. Telefonu kapayarak masaya gelirken Leyla da şüpheyle ayağa kalktı.

"Neler oluyor?"

"Hadi gidiyoruz," dedi Duygu sadece ama Leyla hareket etmedi.

"Duygu! Şimdi, şu an bana ne olduğunu açıklayacaksın."

"Bende bilmiyorum," dedi Duygu hemen kendini savunarak. "Sadece Cenk seni hemen bara bırakmamı istedi ama oraya yaklaşamayacağımı söyledim. O yüzden yolun yarısında o arabasıyla gelip seni alacak."

Leyla sinirden gülerek Duygu'ya baktı. "Anlamadığım şey, ben neden tek başıma arabamı kullanıp istediğim yere gidemiyorum?"

Duygu ilk defa Leyla'ya anlayışla baktı. "Bunu daha sonra Cenk'e sorarsın olur mu?"

Duygu'nun bu kadar zamandan sonra ona bu kadar anlayışlı davranması Leyla'yı daha da korkuttu. Hiç de iyi şeyler olmadığını anlamak için kahin olmaya gerek yoktu.

Arabada gergince, önünde uzanan ve karanlığın altında yılan gibi kıvrılan yola baktı.

Cenk'le bir an önce buluşmalılardı yoksa düşünmekten kafayı yiyeceğini düşündü Leyla. Derin bir nefes almasıyla ön cama başını çarpmamak için elleriyle koltuğun kenarlarını tutması bir oldu ve ani fren yapan Duygu'ya öfkeli nefes alışverişleriyle baktı.

"Korkuttun," dedi öfkeli bir şaşkınlıkla.

Duygu yine eski soğukkanlılığına bürünmüştü. Leyla onun baktığı yerebaktığında direkt gözlerini hedef alan iki ışık huzmesini gördü. Bu Cenk'inarabasıydı. Hemen arkasından ışığın kendisine göre sol tarafında kalan yerdebir gölge gördü. Cenk onlara doğru yürüyordu. Leyla bir hışımla arabadan indi ve hiç düşünmeden Cenk'in göğsünü yumrukladı ama tek olan kendi elinin acısıydı.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun? Ben senin kölen miyim !"

Cenk ifadesiz bakışlarla ona bakıyordu. Sonunda konuştuğunda sesi o kadar sakin çıkmıştı ki Leyla bir süre ona cevap veremedi.

"Sakin ol. Her şeyi anlatacağım."

"Bence de anlatsan iyi olur."

Bunu söyleyen Duygu'ydu. Leyla bu sefer ona döndü ve diğer yüzünü ona da gösterdi. "Siz ikinizin arasında neler var bilmiyorum ama beni asla bulaştırmayın. Birbirinizi tatmin ederken orada olmak istemiyorum."

Duygu'nun küçümseyici bakışları tamamen Cenk'e odaklanmıştı artık. "Cenk'i tanımadığın belli. Kolay kolay tatmin olmaz."

Bu sefer Cenk de bakışlarını tamamen Duygu'ya çevirmişti. Leyla artık tamamen kendini fazlalık olarak hissetmeye başlamıştı ve işin en garip yanı buna gücenmiş olmasıydı.

Cenk bakışlarını Duygu'dan ayırmadan, "Leyla arabaya," dedi.

Leyla ona meydan okurcasına bakış attı ama daha ağzını açamadan Cenk onun zihnini okuduğunu başarıyla kanıtlayarak konuştu. "Evet, sana emir veriyorum."

Leyla ikisine de öfkeli bakışlar atsa da kendisini görmediklerini anladı. Öyle bir hızla yürüdü ki saçları arkasından bayrak gibi dalgalandı. Arabanın kapısını açmayı denediği esnada bir kıpırdama görmeyince bıkkınlıkla konuştu. "Ana..."

Leyla cümlesini bitirmeden Cenk'in arkasına bakmadan fırlattığı gibianahtarın havada süzüldüğünü fark etti. "Sağ ol," dedi imalı bir şekilde vearabaya girdiği gibi küsmüş küçük bir çocuk gibi alt dudağını sarkıtıp kollarını bağlayarak oturdu. Kabul etmek istemese de karşısında ki manzarayı incelemeye başladı. Cenk şimdi Duygu'ya daha da yaklaşmıştı ama aralarında hala beş adım vardı. Daha iyi görmek için direksiyon koltuğuna geçti. Duygu hararetli bir şekilde konuşurken Cenk sakin görünse de omuzlarından gergin olduğu çok net anlaşılıyordu.

En sonunda Duygu'nun kendisinin içinde bulunduğu arabayı işaret ederek konuştuğunu fark etti. Leyla'nın kaşları çatıldı. Konu kendisi miydi? Başını eğdi. Bir şekilde konunun ana hatlarını öğrenmek zorundaydı ama şu an buna kafa yoracak halde değildi. Cenk gelene kadar oyalanmak için radyoyu açtı ve gözlerini kapayarak arkasına yaslandı.

Radyoda çıkan haber ve spikerin ağzından süzülen her cümle Leyla'nın yüzüne atılmış kırbaç darbesi gibi yerinden fırlamasına neden olmuştu. Etli dudakları aralanırken nefes nefese radyonun üzerinde ki rakamlara baktı ve hepsinin birbirine girdiğini gördü. Gözleri bulanıklaşırken spikerin buz gibi sesi Leyla'nın vücudunun her bir karesini acımasızca cımbızla tek tek söküp aldı.

"Merhum Oğuz Tartakçı'nın cenazesi yarın..."

Leyla başını iki yana sallayarak bunu reddetti ve radyoyu öyle sert kapattı ki çıkan sesle irkildi ve öylece dikildi. Ellerini direksiyonun kenarlarına koyup başını iki yana sallarken kendisine ait hastalıklı gülme seslerini duydu.

"Bu imkansız." Tekrar kapalı radyoya baktı ve tekrar, "imkansız," dedi. Bu sefer çıkan sesi daha soğuk ve daha kararlıydı. Arabayı çalıştırırken de bu kararlılığını sürdürdü. Sadece bir katile ait olacak bakışlarla arabayı sürerken Cenk'in sağlam refleksle Duygu'ya sarılıp aynı anda geriye sıçramasıyla Leyla'nın ikisini de ezmesini son anda engelledi fakat Leyla artık onları görmüyordu bile.

Arabayı sürerken hala aklında tek kelime vardı.

İmkansız.


     

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top