14.BÖLÜM
"LANET OLSUN SANA KADIN!"
"Bir daha söyle," dedi Leyla, Cenk'in arkasından sinsice sırıtarak. Cenk başını tekrar yastığa gömdüğünde boğuk çıkan sesi tüm odayı doldurdu. "Bunu..bilerek yapıyor. Yemin ediyorum bilerek," dedi ıkınarak.
Leyla, Cenk'in sırtında beceriksizce açılmış olan yaraya bilmiş bir bakış attı. "Kimse sana kahramanlık yap," demedi." Leyla elinde ki kanlı pamuğu yatağın yanında ki kırmızı kovaya fırlattıktan sonra yarasını sarmaya başladı.
"Sana sandalyenden kalkmamanı söylemiştim, kıçın bile artık benim derken ciddiydim," dedi Cenk acıyla inleyerek.
Leyla üniversitede ilk yardım eğitimi alırken elinin hafif olduğunu düşünürdü ama konu Cenk olunca elinin ayarını kaybediyordu. İçten içe onu savunmasız yakaladığı için gizli bir haz zehir gibi damarlarında aktığından Cenk'e pansuman yaparken canını acıtarak kendini tatmin ediyordu.
Şimdi Cenk yatağında üstsüz bir şekilde yatıyordu. Altında zar zor giydiği mavi bir eşofman vardı.Onun dışında Leyla bu kadar zayıf görünen adamın nasıl böyle bir kasa sahip olduğuna şaşkındı. Ayrıca adam gerçekten dövme delisiydi. Sırtında ki kocaman yarasayı ilk gördüğünde neredeyse çığlık atacaktı. Ama ne yazık ki, bu yarasanın sol kanadında şu anda bir kurşun yarası vardı.
Bir anda Leyla şüpheyle Cenk'in çıplak sırtına baktı.
"Bir şeyi merak ediyorum, o kızın içine düşmüş vaziyetteyken nasıl oldu da benim yokluğumu fark edebildin?"
Leyla, Cenk'in yüzünü görmese de güldüğüne yemin edebilirdi. "Sinan seni şikayet etmeye geldi. Dansımı bölmeye cürret ederek hemde."
Leyla hemen ellerini bandajdan çekti. "Ne?" dedi neredeyse sinirden gülerek. "Bir de o zırtapoz beni şikayet mi etti sana?"
Cenk bir süre sessiz kaldı ama tekrar konuşmaya başladığında sesinden alaycılık yayılıyordu. "Bakıyorum ki Leyla Hanım, hakarette her geçen gün kendinizi aşıyorsunuz."
Leyla,Cenk'i duymazlıktan geldi. "Hangi sebeple şikayet etti?" diye üsteledi.
Evet, bu sefer Cenk gerçekten gülmüştü.
"Adamı fena bozmuşsun. Yanıma geldiğinde yüzü kireç gibiydi. Demek ki, evli kadınlara düşkün Sinan'ın ağına sende düştün."
"Ben kimsenin ağına düşmem!" diye bağırdı Leyla. "Adam manyak. Ona sadece kocamla dans ederim, dememe rağmen geri adım atmadı."
Yine aynı sinir bozucu sessizlik odaya hakim oldu. Cenk tekrardan sessizliği bozarken bu sefer acımasızdı.
"Dikkat et Leyla, sadece kocasıyla dans eden bir kadın olarak ellerin şu an çıplak sırtımda."
Leyla eli ateşe değmiş gibi hemen çekti. "Adi olmana gerek yok. Sadece sana yardım etmeye çalışıyorum."
Cenk omzunun üzerinden yatağın ucunda oturan kadının hayretle kocaman açılmış gözlerine baktı.
"Katil olduğunu söylediğimde bile bu kadar sinirlenmedin," dedi yamuk bir şekilde sırıtarak. Leyla ona cevap vermeyi reddetti. İlk yardım eşyalarını toplarken Cenk onun ellerinin titrediğini fark etti. Tekrardan sırıttı. Bu kadar çabuk sinirlenen, alevlenen, kavrulan başka kadın görmemişti.
Kocası olacak piç ne kadar şanslı farkında mıydı acaba? Bir adam illa ki evlenecekse bu kadın Leyla olmalıydı. Tabii ki o adam asla Cenk olamazdı. Leyla gibi kadınlar ona bakmazdı. Kendilerini gibi olan adamları bulurlardı. Başarılı, nazik, iyi bir aileden gelmiş ve kariyer sahibi. Cenk alaycı bir tavırla kendini değerlendirdi. Bunlardan hiçbiri onda yoktu. Onun neyineydi ki zaten yuva kurmak? Temiz bir geçmişle gelen kadının hayatını da mahvederdi.
Leyla ona baktığında Cenk sanki düşüncelerini okuyacakmış gibi hemen kafasını salladı. Leyla öfkeyle gerilen dudakları arasından sertçe konuştu. "Gayet iyi görünüyorsun bence. Ben gideyim."
Cenk birden ciddileşti.
"Gitme. Dışarıda ne oldu anlat bana. Öğrenmek istiyorum. Biri seni hedef aldı ama neden?"
Leyla düşünceli bir şekilde elinde ki ilk yardım çantasına baktı. Duygu'nun bunu yapacağına ihtimal vermiyordu. Hem neden yapacaktı ki? Leyla bu düşünceyi panikle reddetti.
"Leyla?"
Leyla, Cenk'in ona silah tutmayı öğrettiği anda ki gibi ciddi olduğunu fark etti ve birden onun bu kimliğine saygı duyduğunu fark etti. Gözlerini kaçırdı çünkü bu çelik gibi bakışlar karşısında yalan söylemek çok zordu.
"Sadece hava aldım."
"Yalan söylüyorsun."
Leyla ona hiddetle baktı. "Belki de söylüyorum, evet."
"Bana güvenmiyorsun," dedi dümdüz.
"Evet. Sen bana güveniyor musun sanki?"
"Ben kimseye güvenmem."
Leyla yataktan kalktı. "Güzel artık bende kimseye güvenmiyorum," dedi kapıya yönelerek ama neredeyse yere düşüyordu. Çünkü yatağın yanında geçerken Cenk kolunun tutmuştu.
"En azından ben deniyorum," dedi sertçe.
Leyla ona bakarken samimi olduğunu fark etti.
Cenk ona bakarken iki kaşını da çatılmıştı. "Bana bir daha sakın yalan söyleme Leyla."
Leyla neredeyse onun kırıldığına inanacaktı. Bir an içi ezilir gibi oldu. Bu adama güvenemezdi. Ona tepeden baktı. "Neredeyse sana acıyacağım Cenk."
Leyla ne bekliyordu bilmiyordu ama bu tepkiyi beklemediği kesindi. Alaycı bir şekilde sırıtmasını ya da aynı oku daha da sert bir şekilde ona saplamasını anlayabilirdi ama Cenk tam anlamıyla tokat yemiş gibi olmuştu. Leyla da şimdi onun kadar şaşkındı.
Cenk yavaş yavaş Leyla'nın kolunu bıraktı ama hemen toparladı. Yandan bir gülüş attı, "sadece takılıyorum güzelim, ciddiye alma. Hadi git," dedi kapıyı göstererek. Leyla kafası karışmış bir şekilde kapıdan çıkarken Evrim de Cenk'in odasına gidiyordu.
Leyla merdivenlerden inerken Evrim'in attığı bakışlarla kendisi için buranında güvenli olmadığını düşündü ama daha sonra hiçbir yerinde güvenli olmadığına kanaat getirdi. Dün kimliği belirlenmeyen biri Leyla'yı öldürmeye kalkmıştı. Ondan önce de başka biri babasıyla yaşadığı evde ki odasına girmiş ve teşkilatın armasını daha Cenk'e gösteremeden almıştı. Ve tüm bunlar Oğuz'un kaçırılmasından sonra başlamıştı. Leyla bundan tek bir anlam çıkarabiliyordu.
Bu olayların içinde olan biri veya birileri onunla uğraşıyordu. Bir şeyler bildiğinden şüphelendiği için onuortadan kaldırmak ya da Oğuz gibi onu alıkoymak istiyorlardı. O an Leyladehşetle bir gerçeği fark etti. Artık babasının evinde de kalamazdı. Çünkü bu, onunda hayatını tehlikeye atmak demekti.
Leyla acı içinde geriye tek bir ihtimalin kaldığını kabul etmek zorunda kaldı.
Tek bir ihtimal ve ne yazık ki, o da yine birilerini terk etmekten geçiyordu. Boşluğa dikti gözlerini ve kendi kendine mırıldandı. "Özür dilerim."
Çantasını alıp bardan çıkmak için arkasını döndüğünde karşısında onu gördü. "Şimdi değil," demek istedi ama daha ağzını açamadan Evrim onu kolları arasına almıştı bile. Leyla şaşkınlıkla Evrim'in kolları arasında kasıldı.
Bu bilmediği bir cinayet yöntemi miydi? Ardından gelen sözler Leyla'nın daha da kasılmasına yol açtı.
"Özür dilerim."
Leyla sonunda dayanamadı ve konuştu. " Ne?"
Evrim onu bıraktığında Leyla onun gözlerinin dolduğunu fark etti. Buna rağmen gülümseyerek, "Cenk bana her şeyi anlattı," dedi.
"Cenk mi?"
Evrim içi rahatlamış bir şekilde, "ailemi öldüren sen değilmişsin. Beni buraya getiren sendin ama evi aleve veren sen değilmişsin," dedi nefes nefese.
Leyla sadece şaşkınlıkla gözlerini kırpabildi. Bir an tüm gerçeği ona söylemek istedi ama karşısında ki ailesi katledilen on yedi yaşında genç bir kızdı. Leyla onun yaşındayken babasının yanında ki her kadını nasıl kıskandığını hatırladı. Evrim zaten normal bir gençlik yaşamıyordu. Leyla onun iki elini avuçlarına aldı.
" Keşke zamanı geri alabilseydik, Evrim."
Evrim umut dolu bir şekilde gülümsedi. " İlk önce kocanı getirirdin değil mi?"
Leyla histerik bir şekilde güldü. " Ah, Evrim... Zamanı geri alabilsem, bu sana bencilce gelebilir belki ama onu yanı başımda esir ederdim. Bir daha ne siyah araba ne de başka bir şey... Vermezdim kimseye. Daha iyi korurdum onu." Omzunu silkti. " Nasıl yapardım bilmiyorum ama bulurdum işte bir yolunu."
"Leyla," dedi dikkatli bir şekilde Evrim ve üzerine basa basa konuştu. "Onun gitmesi senin suçun değil."
Leyla çaresizce etrafına baktı. "Peki o zaman ben neden böyle hissediyorum?" Bunu Evrim'e değil çaresizce etrafına dönen evrene soruyordu.
Evrim ona anlayışla gülümsedi. " Cenk çok başarılıdır. Onu bulacak, ben inanıyorum. Onu bulacak ve sana getirecek."
Leyla yorgun bir şekilde gülümseyerek karşısında ki minyon kıza baktı. Birden içinde filizlenen sıcaklıkla kızın yumuşak yanağına elini koydu. Evrim, Doria yaşlarındaydı ama onda hissetmediği sıcaklığı Evrim'den görüyordu.
Doria, Tuna gibi sıcakkanlı bir babaya sahip olmasına rağmen annesi vebabası hariç herkese karşı soğuk ve mesafeliydi. Bu durumda Leyla kendinitamamen o ailenin dışında buluyordu. Aslında içten içe Doria'nın bu yapısınınannesine çektiğinin farkındaydı. Annesi de her zaman sakin bir kadın olmuştu.Leyla ne kadar çok bunu itiraf etmekten kaçınsa da, Doria'nın annesininhayalinde ki evlat olduğunu biliyordu. Her şeyiyle ona benzeyen, onun gençkızlığını her hareketinde, her bakışında yaşatan biriydi. Leyla ise sadeceannesinin zamanında yanlış seçim yaparak evlendiği adama benzeyen bir kadındı.Bazen Leyla, annesinin ona bakışlarında yanlış seçim yaptığını gördüğünüdüşünürdü ama sadece düşünürdü. Bunu hiçbir zaman öğrenemedi, onunla da konuşmadı. Annesi o kadar yüce gönüllü bir insandı ki, böyle bile düşünse Leyla'yı üzmemek için bu hislerini kendisinin bile ulaşamayacağı kadar derinlere gömerdi ama yine de Leyla'nın emin olduğu bir şey vardı ki, Halid ve o, annesinin dinginliğini hak etmiyorlardı. Baba-kız rotaları kaybetmiş iki seyyahtı bu hayatta.
"Leyla?"
Leyla dalgınca başını kaldırınca Evrim'in gerginlikten çatılmış kaşlarını fark etti. "Neyin var?"
Leyla çaresizce başını salladı iki yana. "Gitmem lazım," dedi sadece. Askılığa elini attığında Evrim'in telaştan çatallaşmış sesi sırtına ok gibi saplandı.
"Gidemezsin."
Ona soru bakınca Evrim özür dilercesine konuştu. "Cenk'i biliyorsun."
Leyla alaycı bir tavırla gülümsedi. Gerçekten bu ona komik gelmişti. "Ama siz beni bilmiyorsunuz," deyip yıldırım gibi çıktı bardan. Üşüyen ellerini birbirine sürttü. Havadan dolayı değil ama biraz sonra yapacağı şeyden dolayı iliklerine kadar üşüdüğünü hissetti.
Babasının oturduğu sokağın başına geldiğinde durdu ve donuk bir şekilde binaya baktı. Bu saatte evde olmamalıydı. Daha fazla duygusallaşmadan silkelendi ve soğukkanlı bir şekilde eve doğru ilerledi. Yorgun bir şekilde merdivenin basamaklarını aşındırdı. Çelik kapıyı açtığında havasız olan evin kokusu burnunu doldurdu. Etrafına bir an bile bakmadan odasına doğru yürüdü.İçeri girer girmez dolabın yanında ki çekçekli bavulunu alıp odanın ortasında açtı ve hiç adeti olmamasına rağmen dolapta eline geçen ne varsa katlamadan karışık bir şekilde içine tıktı.
Bu iş ona baştan sona eziyet veriyordu ve ne kadar çabuk biterse o kadar az acıyacağına inanıyordu ama nedense bavula attığı her parçada nefesi tıkanıyordu. Her şeyi koyduğuna emin olduktan sonra yorgun bir şekilde bavula sırtını verdi ve gözünün önüne düşen bir tutam saça nefesi yettiği kadar üfledi. Saç tutamı eski yerine gelmeden Oğuz'un yere devrilmiş fotoğrafını gördü. Yerinden sıçradı.
"Kahretsin!"
Fotoğrafı eline aldığında bile telaşı geçmemişti. Ağlamaklı bir şekilde içini çekti. "Af edersin," dedi şaşkınca. O sırada daire kapısının sesini duyunca başını sesin geldiği tarafa çevirdi. Canı sıkılmıştı. Babasıyla yüzleşmeye henüz hazır değildi. Fotoğrafı bavulunun üzerinde duran, "Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz," kitabını alıp arasına soktu. Hemen arkasından da alelacele bavulu kapattı. Tam doğrulduğu esnada yatağın üzerinde ki yansımayı gördü ve olduğu yerde çakıldı.
"Şaka yapıyorsun," dedi kendi kendine. "Ya bu bir şaka ya da ben delirdim."
Nasıl oldu, ne zaman oldu hiçbir fikri yoktu ama işte teşkilatın simgesi burada, avuçlarının arasındaydı. Odasının penceresine baktı. Evi bile havalandırmayan babasının gelip de sadece onun odasını havalandırması... tabii ki öyle bir şey yoktu.
Biri, buraya, kendi güven alanına girmiş ve aldığı şeyi geri bırakmıştı.
"Leyla!"
Leyla hemen simgeyi arka cebine koydu ve derin bir nefes alıp kendine gelmeye çalıştı. Ayağa kalkıp bavulunu, el çantasını alıp odadan çıktı.
Halid, Leyla'yı oturduğu yerden gördüğünde önce tepki vermedi. Önce ona ardından da yanında ki bavula baktı. Leyla açıklama gereği duymadan dümdüz ona baktı. İkisi de son derece ciddi gözüküyordu.
En sonunda Halid bakışlarını kaçırdı ve elinde ki kumandayı bırakıp ayağa kalktı. Kollarını iki yana açınca Leyla önce bir şey idrak edemedi. Babası ona sarılmak mı istiyordu? Neredeyse iki dakika öylece durdular. Halid'in kolları açık, Leyla'nın bakışları donuk. İki heykel. Önce ilk kim adım attı Leyla bilmiyordu ama kendini birden onun kollarında buldu. Sıkı bir sarılma olmadı ama rahatlatıcıydı ya da ilk defa babasına böyle sarılabildiği için Leyla böyle hissetmişti.
Halid ondan ayrılmadan önce soğuk bir şekilde konuştu. "Ona değer mi?"
Leyla babasının kolları arasına buz gibi oldu. Yutkunmak istedi ama yutkunamadı. Leyla, o zaman, babasının şimdiye dek hiç Oğuz'un adını ağzına almadığını fark etti. İki kere karşılaşmışlardı. Oğuz ona çok saygılı yaklaşmış olsa da Halid hep mesafeliydi. Leyla, bunu babasının kişiliğine yorsa da aslında hep kendini kandırmış olduğunu fark etti.
Halid hiçbir zaman Oğuz'u sevmemişti.
Leyla bir anda babasından ayrıldı ve ihanete uğramış gibi konuştu. "Sen onu hiç sevmedin."
Halid ne yalanladı ne de doğruladı ama bakışları gereken cevabı veriyordu. "Ama neden," dedi Leyla ağlarcasına. "Bana şimdiye kadar neden bir şey söylemedin? Onunla evleneceğimi söylediğimde bile onu tanımak istemedin. Neden baba?" dedi daha fazla kendini tutamayarak. Dilinde ki tuzlu tadı fark ettiğinde ağladığını anlamıştı.
Halid lafı dolandırmadan cevapladı onu. "Beni annenle karıştırma Leyla. Ben senin hayatına karışmam, ipin ucuna da gitsen seni durdurmaya hakkım yok."
Leyla çıldırmış gibi kahkaha attı ama bu sadece göz yaşlarının daha da hızlı akmasına neden oldu. "Neden baba? Sen benim babamsın, neden yani?" dedi yılmış bir şekilde kollarını açarak. Şu an burada, onunla bu konuları açı bir şekilde konuştuğuna bile inanamıyordu. Aralarında ki duvarlar hep kalın gibi gözükmüştü ona. Yoksa arada duvar yoktu da onlar mı adım atmaya korkmuştu?
Halid sakin bir şekilde cevap verdi. "Cevap basit. Sen bir bireysin ve her hür insan gibi hata yapmaya hakkın var."
Leyla ona hayal kırıklığıyla baktı. "Keşke hata yaptığımda da arkanda durduğunu hissettirseydin baba. Bir genç kızın ilk kalp kırıklığı oldun. Beni Antalya sokaklarında seni arar halde bıraktığın için seni asla affetmeyeceğim," dedi bavulunu çekerek. Daire kapısına hızlıca gitti. Daha fazla kalırsa kendine hakim olamamaktan korkuyordu. Şu an bile konuştukları ona rüya gibi geliyordu.
"Sana yardım edeyim," diyen kendinden emin sesi duydu.
Ama Halid daha bir adım atamadan Leyla hızlıca çıktı evden. Telaşlabavulu dik merdivenlerden indirmeye çalıştı. Bir yandan el çantasını tutuyorduve ikisini bir arada yaparken acele etmeye çalışıyordu. Bu eve yakın olmak bilenefesinin kesilmesine neden oluyordu. Düşmemek için merdiven trabzanlarınasıkıca tutundu ama hepsinin bir arada yapmak zordu. Gürültülü ses kulaklarındaçınlarken bavulunun basamakları dövercesine şiddetli bir şekilde düştüğünü fark etti. Mantığını kaybederek el çantasını yere fırlattı ve bavula koştu. Çıldırırcasına ağlarken bavulu kaldırmaya çalıştı.
"Bir bu eksikti," dedi öfkeyle bavulu kaldırarak. Sinirden elleri titrerken dengesinin sağlayamadı ve bavul tekrar yere düştü. "Yeter be!" dedi hırçın bir şekilde ağlayıp bavulu tekmeleyerek. "Mutlu musun şimdi? Daha mı iyi böyle?"
O kadar kendini kaybetmiş bir haldeydi yanına birinin geldiğini fark etmemişti bile.
"Hanımefendi iyi misiniz?"
Başını çevirdiğinde bir çift gördü. O an ne halde olduğunu fark ederek göz yaşlarını telaşla sildi. "Bir şeyim yok. Geçti."
Kadının yanında ki genç adam Leyla'nın el çantasını yerden kaldırıp anlayışla gülümseyerek Leyla'ya uzattı. "Sanırım, bu sizin."
Leyla adamın yüzüğünün sol tarafta olduğunu fark etti. Kadında da aynı yüzüğü görünce evli olduklarını fark etti ama bu sadece onlara karşı düşmanlık beslemesine neden oldu. Kendini tanıyamıyordu. Gülümsemeye çalışarak adamın elinde ki çantayı aldı.
Dost canlısı olabilirlerdi ama şu an en son görmek isteyeceği şey, babasının evli komşularıydı. Zor da olsa konuştu. "Zor bir gündü. Teşekkür ederim," dedi ve çantalarını toplamaya başladı.
Kadın, "birini çağırabiliriz," deyince Leyla ne kadar berbat göründüğü tasavvuf edebildi kafasında. Hemen, "hayır," diye karşı çıktı. "Kocam beni alacak. Teşekkür ederim."
Çift anlayışla gülümseyerek Leyla'nın yanından ayrıldı.
Çantalarını yorgunca taşıyarak bara doğru yol aldı. Kısacık yol bir andagözünde büyümüştü. Aslında bir yolda olduğunu söylemek bile zordu. Zihnikarşısında bedeni sadece silik bir gölgeydi artık. İçinde düşmanlığınfilizlendiğini içi kan ağlayarak kabul etti. Başına o kadar felaket gelmesinerağmen babası hiçbir şey olmamış gibi yanında öylece durmuştu. Varlığınıhissediyordu ama iletişim kuramıyordu onunla. Bir Ay gibi. Sadece karanlığı yaran hafif bir ışık huzmesiydi. Ama kabul etmesi gereken bir gerçek vardı ki, bu yadsınamazdı. Leyla onunla bu konuları açan herkesten kaçarken bir taş gibi hareketsiz duran babasının yanında huzur buluyordu. Bu gerçek ondan daha da nefret etmesine neden oldu ama zaten onun nefretini bu denli kuvvetlendiren de onsuz geçirdiği genç Leyla'nın sevgisi değil miydi?
Ya da herşeyi boşverip ikisi de alev alev yanan meşalelerini eş zamanda suya sokmalılardı. Bakalım hangisinden daha çok duman çıkacaktı ?
Barın tabelasını görünce yorgunda durdu ve gözlerini kapayarak derin bir nefes aldı. Kendini sonsuza kadar kandırabilirdi, kocasından nefret eden bu adam karşı derinlerde hala, kolu kanadı kırılmış, gri top şeklinde savunmaz sevgi vardı.
Barın tam önüne geldiğinde kapıyı sol omzuyla zorlayarak içeri girdi. Başını kaldırdığında gördüğü manzara ise kaşlarını anlamsızca çatmasına neden oldu.
Herkes ona bakıyordu gergince.
Cenk, Eren, Evrim ve Beren.
Leyla'nın avuçları açıldı ve çantaları gelişigüzel yere yığıldı. "Ne var?"
Bu kendisinin bile beklemeyeceği kadar sert çıkmıştı ağzından.
Eren ile Evrim aynı anda Cenk'e baktı. Cenk ise Leyla'ya. Ama Leyla bu bakışlarından hiçbir şey çıkaramadı. Tek hissettiği havada süzülen gerginlikti. Bu ürpermesene neden oldu.
"Ne var?" diye sordu yine aynı tonda.
Evrim bir anda ayağa kalkarak Beren'in elinden tuttu. "Hadi biz gidelim."
Hemen arkasından da Eren kalktı, Leyla ona baktığında bakışlarını kaçırmıştı. Leyla bir açıklama bekleyerek kollarını bağlayarak Cenk'e baktı.
Cenk ise aynı ifadesiz bakışlarla ona bakıyordu. Sonunda Leyla bu oyundan sıkılarak ters bir bakış attı. Bu durumda Cenk daha da arkasına yaslandı ve bacaklarını rahatça ayırdı. O da kollarını bağlamıştı. Başını düşünceli bir şekilde öne eğdiğinde kıvrılmış saçları alnına düşüyordu.
" Otur," dedi yüzüne bakmadan.
Leyla hırsla Cenk'in yanına geçti ve bacak bacak üstüne atarak sabırsızca Cenk'e baktı. Cenk derin bir iç çektiğinde Leyla öfkesinin daha da tırmandığını hissetti. Cenk kalınlaşmış bir ses tonuyla sadece dört kelime etti.
"Boktan bir şey oldu."
Leyla, Cenk'e abartılı bir şaşkınlıkla bakmasından sadece üç saniye sonra yanaklarını şişirerek tuhaf bir sesle beraber bir kahkaha fırladı ağzından. Cenk hayretle Leyla'ya bakarken Leyla da sağ eliyle yüzünü yelliyordu.
Cenk ona yandan ters bir bakış attı. "Gülünecek ne var şimdi?"
Leyla kahkahaları arasında, "af edersin, sinirim bozuldu," dedi ve kendini tutmak için bir eliyle ağzını kapadı.
Cenk ona yandan muzip bir bakış attıktan sonra o da hafifçe güldü ama bir yandan da başını çevirip bir elini kaldırmıştı, "neye çattık," dercesine. Sonra tekrar Leyla'ya baktı. " Sakinleştin mi?"
Leyla kızarmış yüzünü bu sefer iki eliyle yelledi. "Ohh... galiba."
Cenk'in gözleri düşünceli bir şekilde kısıldı. Daha önce bir kadının her endamıyla seksi olabileceğine şahit olmamıştı. Gözlerini ayırmadan bir süre bakakaldı. Güzellik değildi bu. Bunun adı auroydu. Ve eğer auroların adı oluyorsa bu kadınınkini şimdiden bulmuştu.
Lanetolasıcaafrodizyaketkilidırdırcıkarınıngüzelikveçekiciliğiyleharmanlananperitozluterbiyeçorbası.
"Cenk?"
Cenk bir anda silkelendi ve basıldığını fark etti fakat Leyla'nın güzel yüzünde sadece soru sorarcasına bir ifade gördü. Bu irileşmiş gözlere bakmak bile onu rahatlatıyordu.
Cenk yutkunarak başını çevirdi ve parmak boğumlarını ellerini birbirine kenetleyerek sıktı. Eğer bu kadınla bir iş yapacaksa bu cenabet düşünceleri siktirip atmalıydı bir kenara. Sıkıntıyla çenesini sıvazladı.
"O kadar mı kötü?"
Gözlerini büyüterek ona safça bakan güzel kadının yüzüne baktı. O böyleyken ondan etkilenmemek daha da zordu. Bir anda kadının dudaklarının yaprak gibi titrediğimiz fark etti. Şimdi o güzel yüzü acı çeker gibi buruşmuştu. "Yoksa?" Diye soruyordu nefes nefese. "Oğuz'uma bir şey..."
Devam edemedi. Sadece gözleri dolmuş bir halde Cenk'in yüzüne baktı. Nefes alamıyormuş gibi etli dudakları daha da açılırken yüzü kireç gibi olmuştu. Bu ihtimalin bile kadını nasıl öldürdüğüne an ve an şahit oluyordu şimdi Cenk. Kendini bile şaşırtarak Leyla'nın buza kesmiş ellerini tuttu.
"Oğuz bence şu an iyidir Leyla. Bence sen kendini düşün. Hortlak gibi görünüyorsun," dedi kadına karşı hakim olamadığı bir kabalıkla.
Leyla daha çok göz yaşlarına boğulurken bir yandan da gülüyordu. "İyi midir gerçekten?"
Cenk, şu lanet olası kadına karşı yumuşamamak için kendini tutarken daha da kaba konuştu. "İyidir, dedik ya."
Leyla titreyen sesiyle teşekkür etti. "Çok sağ ol."
Cenk, neden diye soramadan kadın çoktan kollarını onun boynuna dolamıştı bile. Cenk kasılırken kadın daha da sarıldı.
"Biliyorum. Kocamı getireceksin ama..." Leyla'nın yutkunma sesini çok net duymuştu. "Yine de bu bazen kabus görmemi engellemiyor."
Cenk karşısında ki boş duvara bakarken Leyla'yı aslında çok iyi anladığını düşündü. Yıllar önce bunun kat kat daha da fazlasını yaşamış, cehennem çukurlarında yanmıştı. Ruhu her gün bir kırbaç darbesiyle onu gece uykularından ederdi fakat bazı yaralar darbe aldıkça hissizleşmeye, sinirleri ölmeye başlardı. Bir süre sonra hissettirmezdi kendini daha fazla çünkü yaranın bağlandığı kol, kök ne varsa yerinden çıkar giderdi.
Ama peki ya şimdi içinde ki çok hafif, varla yok arasında olan o sızı nereden çıkıvermişti ortaya? Leyla'nın kırılacakmış gibi incecik kollarına ellerini geçirdi. "Tamam," dedi kısık bir sesle. "Kendine gel," dedi duygusuz bir sesle.
Leyla başını kaldırıldığında saçlarının ıslanmış yüzüne yapıştığına gördüğünde Cenk gülmemek için dudaklarını sıkıca kenetledi ve rolünü iyi oynayarak ellerini sert bakışlarla Leyla'nın yüzüne götürdü. Leyla hayret dolu bakışlarla ona bakarken Cenk de saçlarını yüzünden çekti ve sertçe, "kendine gel artık," dedi.
Leyla bu sefer gözlerine bürünen hakikatli bir farkındalıkla Cenk'den uzaklaştı ve iki eliyle yüzünü ovaladı. Cenk'in yüzüne bakmadan, "af edersin, kendimi kaybettim," diyebildi sadece.
Cenk cevap vermeden iç çekti ve arkasından gazeteyi çıkardı. Leyla'ya bakmadan dümdüz karşıya gözlerini dikti. Leyla, Cenk'in elinde ki gazeteye bakarken Cenk düz bir sesle, "al," dedi.
Leyla içinden ne çıkacağından emin olmasa da titreyen elini gazeteye uzattı. Önce gazeteyi dizlerine koydu ve saçlarını kulak arkası yaptı. Yıpranmış ve katlanmış gazeteyi açarken haber direkt karşısına çıktı.
Cenk yerinden kalkıp bar kısmına gitti. Kendine bir bardak votkadoldurduktan sonra omzunun üzerinden arkasına baktı. Buradan Leyla'nınkaşlarının çatıldığını çok rahatça görebiliyordu ama hala kontrollüydü. Cenkdüşünceli bir şekilde içkisine baktığında Leyla'nın zayıf noktasını bulmuştuartık : Oğuz. Sanki onun dışında hiçbir şey onu yaralayamazdı ama konu Oğuzolunca acılar onu teğet bile geçmezdi. Votkayı bir dikişte kafasına dikti. Koluyla ağzını silerek arkasını dönerken ifadesiz bakışlarla Leyla'yı karşısında buldu.
Leyla elinde ki gazeteyi göstererek, "bu çok saçma," dedi.
Cenk de aynı ifadesiz tonda ona cevap verdi. "Bence de."
"Aynı düşündüğümüze sevindim," dedi Leyla gazeteyi barın üzerine fırlatarak.
Cenk elinde tuttuğu bardakla bir kaşı kalkmış bir şekilde Leyla'ya baktı büyük dikkatle.
Leyla kollarını bağladı. "Yarın bu haberin asılsız olduğuna dair bir yazı yazsın gazete."
Bir anda duyduğu kahkaha ile Leyla'nın kaşları çatıldı. "Neden gülüyorsun," dedi kabaca.
Cenk demin gülen o değilmiş gibi birden ciddileşti. "Sanırım aramızda bir yanlış anlaşılma oldu. Ben yer altı dünyasında dolanırım. Hayallerini yıkmak istemem ama gazetelere erişecek kadar saygın bir herif değilim ben."
Leyla sinirle güldü. "Marşetin ne kadar yaralayıcı olduğunun farkında mısın?"
Cenk zaten kısık olan gözlerini daha da kıstı.
"Tek bir cümle ile bu kadar dağılıyorsan seninle işimiz var. Daha önce de söyledim, düştüğün zaman seni kaldıracak halde değilim."
Leyla bir insan bir insanı bu kadar ancak bu kadar yanlış anlar, diye düşünmeden edemedi. Cenk'e şaşkınlıkla harmanlanmış bir öfkeyle baktı. "Sana beni kaldır demedim," dedi sıktığı dişlerinin arasından tek tek. "Bana bu kadar yakınlaşmayacaktın," dedi parmağını kaldırıp işaret parmağını sallayarak.
Cenk'in yüzünün hakarete uğramışçasına bir hal aldığını fark etti Leyla. Bozulduğu her halinden belli oluyordu ama bu geri adım atmasına neden olmadı. "Sen.." dedi kaldı öyle. Sinirden eli ayağı titriyordu. Bu haber şu an Oğuz neredeyse ona ulaşmış olabilirdi.
Gazete elinde donup kaldığını hayal etti.
Kocasının yüzünde ki o tanıdık sima panikle değişiyordu. Gözleri doluyordu. Dudakları aralanıyordu. "Benim Leyla'm bunu yapmaz... yapamaz," diyordu kalbi sıkışarak. Kalbi muhakkak sıkışırdı çünkü Oğuz panik ataktı. Ayaktaysa yere düşer, oturuyorsa taş kesilirdi. Önce reddederdi sonra tekrar gazeteye baktığında kocaman siyah harflerle yazılmış lekeyi andıran harfler dalga geçercesine önünde yol olurdu. Etine batan, canını bir bir havanda döverek sıkan iğnelerle dolu olan yol. Lekeler birleştiğinde gözünde bir patlamayla büyürdü.
Tartakçı ailesinin kayıp veliahdı Oğuz Tartakçı'nın eşi yasını unutmuş görünüyor.
Bu haber sosyete camiasını karıştıracak !
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top