13.BÖLÜM

"Cenk?"

Cenk'in kolları arasında hapis olabilirdi ama bu gözlerine de kilit vuracağı anlamına gelmezdi. Hala bakışları özgürdü. Cenk'e bilmiş bir bakış attı. Cenk, şimdi ona seslenen kişi kimse ona içinden küfrettiğini çok net bir şekilde anlamıştı Leyla. Gri gözleri, ateşin mavisine yuva yapacak kadar koyulaşmıştı.

Bir anda yüzünde sahte bir gülümseme oluştu ve tekrar Leyla'ya baktı. Bu sefer bakışlarından uyarıcı ünlemler hakimdi. Leyla bu bakışları, "kes sesini yoksa boğazını keserim," diye yorumladı. Ve, "Sinan," dedi.

Leyla, "anlamadım?" dedi şaşkınlıkla. Daha sonra Cenk'in arkasına bakmadan sesleneni tanıdığını anladı. Cenk arkasına döndüğünde Leyla yine de duvardan ayrılmadı. Cenk'in karşısında ki adama baktı. Bu masada ki ince, uzun, esmer bir adamdı.

"Bir sorun mu var?" 

Leyla, Cenk'in Sinan'a yönelttiği bu soruda ki bariz tehditi fark etmişti ama Sinan, Cenk'i muhatap almayarak doğrudan Leyla'ya baktı.

"İyi misiniz?" diye sordu kibarca.

Leyla bir an cevap veremedi. Birinin Cenk'i dikkate almayacak kadar cesur olacağını düşünememişti. Leyla cevap vermek için ağzını açtığı esnada Cenk net bir şekilde konuştu. "İyi. Çok iyi."

Leyla, Cenk'in nasıl bir cümleyi bu şekilde yoruma kapalı bir şekilde söyleyebildiğini merak etti. Bu diksiyon meselesi değildi, bariz yetenekti. Herkeste olmazdı. Eğitimle gelmezdi. Şimdi Sinan tereddütle Cenk'e bakıyordu.

"Pekala, her şey yolundaysa..."

"Yolunda."

Yine aynı şeyi yapıyordu.

"Peki..."

"Peki," dedi Cenk dümdüz. Ardından Leyla'ya öyle bir gülümseyerek döndü ki Leyla duvara yaslanmasa düşeceğine inandı. Sadece dişleri görünüyordu, bir kukla bile daha samimi gülümserdi. Gözlerinde ki alevler hala sönmemişti. "Masamıza geçelim mi?"

Leyla'nın tek yaptığı şey başını sallamak oldu. Cenk elini uzatarak Sinan'a önden buyurmasını rica etti. Hemen sonra da Leyla'nın koluna girdi ama nedense Leyla koluna iğne vurulmuş gibi bir uyuşukluk hissi ile boğuştu.

Cenk onu geriyordu ve bu his onu delirtiyordu.

Leyla sonunda sıktığı dişleri arasından fısıldadı. "Sakin olur musun? Beni geriyorsun."

Cenk'in başı bir anda Leyla'ya döndü. "Sende beni."

Leyla bu moralle nasıl güldüğüne inanamadı. "Ben mi?"

Cenk bu tartışmadan sıkılmış gibiydi. Leyla'nın kolunu daha da sıktı. "Hadi yürü."

Biraz gücü olsaydı Cenk'in yüzünün ortasına yumruğu geçirirdi. Ah, kimi kandırıyordu ki? Yine de yapamazdı. Oğuz için... Gözlerini yumdu bir an, küfretme isteği ile doldu. Küfretme mi? Bu adamla kala kala kişiliği de mi değişiyordu? Eskiden böyle şeyler düşünmezdi. Öfkeyle Cenk'e baktı. "Allah belanı versin, senin yüzünden."

Cenk bir anda durdu ve sinirini bile unutarak şaşkınlıkla Leyla'ya baktı. Sinan ise yerine geçti ama Leyla ve Cenk ayaktaydılar ve birbirlerine dik dik bakmakla meşguldüler.

"Ne benim yüzümden?"

Leyla ona daha da yaklaştı. "Bugün içimden sana ne dedim biliyor musun?"

Cenk, "bu ne saçma şey," dercesine iki kolunu açtı. Leyla bu fırsattan yararlanarak serbest kalan kolunu ovuşturdu. Cenk neredeyse gülecek bir tonda, "Nereden bilebilirim?" diye sordu.

Ve Leyla üzerine basa basa, "orospu çocuğu," dedi.

Cenk ne ara ağzından çıkan cümleyi anladı da ağzını kapadı anlamadı. Etrafa tedirgince bakarken, "ne yapıyorsun?" diye söylendi. O an Leyla bir davette olduğunu ve küfrettiğini fark etti. Utançtan ölebilirdi.

Yanlarından geçen bir adam imalı bir şekilde, "Ooo, Cenk, kardeşin mi?" diye sordu. Adam kaypak bir şekilde viskisini kaldırıp Leyla'ya bir baş selamı verdi. Bundan hiç hoşlanmamıştı. Cenk'in bileğini sertçe tuttu ve o an Cenk etrafa olan ilgisini kaybedip Leyla'ya baktı. Leyla gözlerini aşağıya indirerek elini işaret etti. O an Cenk, Leyla'nın ağzından elini çekmesi gerektiğini hatırladı.

Leyla ona tiksinerek baktı. "Dur tahmin edeyim," dedi öfkeyle, "sürekli buraya kız arkadaşlarını getirip kardeşim, diye tanıtıyorsun değil mi?"

Cenk hiçbir duygu kırıntısı göstermeden Leyla'ya baktı. Bu bile Leyla'yı deli etmeye yetmişti. "Sen iğrenç bir herifsin Cenk."

"Bitti mi?" diye sordu Cenk bıkkınlıkla.

"Gidelim buradan," dedi Leyla.

"Anlamadım?"

"Burada benim ya da Oğuz'un tanıyabileceği kimse yok. Ya ben kendimi anlatamadım ya da sen bizim yaşadıklarımızı kendi hayat şartlarına göre değerlendirdin. Bizim bu çevreden tanıdığımız kimse olamaz Cenk."

"Bu kadar çabuk emin olma. Nelere şahit olduğumu bilmiyorsun."

Cenk'in bu kadar kendinden emin konuşması onu çıldırıyordu. "Kocamı tanıyor musun?"

"Konu bu değil."

"Lafı dolandırma!"

"Bana sesini yükseltme," dedi yine Cenk aynı tehditvari tonuyla ama Leyla sadece gülmekle yetindi.

"İnanamıyorum ya," dedi sinirden gülerek. "Bunu savaşa çevirme, cevabı basit bir soru. Ya evet ya hayır?"

"Hayır. Oldu mu?"

"Olmadı," dedi Leyla öfkeyle ona bakarak. "Neden söylediklerinden hiç emin olamıyorum acaba?"

Cenk'in yüz kaslarından biri gerilince Leyla onun artık gerçekten öfkelenmeye başladığını anlamıştı. Bir koluyla masayı işaret etti. "Yerine otur Leyla."

"Oturacağım ama sen istediğin için değil ben oturmak istediğim için."

Cenk gözlerini devirdi. "Tamam, sen istediğin için," dedi içinden küfrederek. Bu kadınla iş yapmak istiyorsa en kısa zamanda ağzına susturucu takması gerekiyordu. Bu kadar uzun dille dağları bile devirebilirdi. Açıkçası şu ana kadar çenesinin düşmemesi bile bir başarıydı.

Yerine geçtiğinde Saffet ikisine de şaşkınlıkla baktı. "Sizin neyiniz var kuzum?"

İkisi de aynı anda, "yok bir şey," dediler sertçe. Şu an birbirlerine o kadar öfkeliydiler ki özellikle birbirlerine bakmaktan kaçınıyorlardı. Leyla bardağına doldurulmuş sudan bir yudum alırken burnuna giren o ağır kokuyla öksürmeye başladı. Ne olduğunu anlayamadan suya baktı ve kokunun daha da ağırlaşmaya başladığını fark etti. Kokunun hemen ardından gelen topuk sesleriyle başını ağır parfüm kokusunun sahibi olan kadına çevirdi.

Kahkahası daha da rahatsızlık vericiydi. İki kolunu da açtı gelirken, "vay vay, kimleri görüyorum," dedi ve o iki kol Cenk'i boynunu arkadan sardı. Cenk'in bundan rahatsız olmasını bekledi ama yüzüne baktığında bu hareketin hoşuna gittiğini fark etti. Erkekler gerçekten anlaşılmaz olabiliyordu bazen.

Kadın dekoltesinden fırlayan göğüslerini Cenk'in boynuna değdirirken, "neden bana haber vermedin geleceğini?" diye sordu.

Cenk sonunda bu yakınlıkla ne yapacağını bilemedi ve kibarca gülümsedi. Kibarca? Leyla'nın içinden, "derdin benimle miydi be!" diye bağırmak geldi.

"Ani oldu," dedi Cenk ona incelen bir sesle. Şimdi bu ses tonunun Cenk'in ses tonuyla uzaktan yakından alakası yoktu. Kaşlarını çattı, "ne oluyor ya," diye söylendi.

"Dansa kalkalım mı?" dedi birden kadın enerjik bir tonda. Cenk derin bir nefes aldı ama cevap vermedi. Sanki uykusu gelmişti, göz kapakları kaymıştı.

"Olur..." diye zar zor cevap verdi.

Cenk acı çeker gibi bir ses çıkartırken kadın bir an doğruldu, "tamam o zaman. Ben kendime bir içki alacağım, gelirsin," dedi göz kırparak. Kadın elini masanın altından çekti.

Cenk toparlandığında Leyla midesine yumruk yemiş gibi oldu. Daha bir şey yememiş olsa da kusacağını hissetti. Her an safra çıkartabilirdi. Kadının arkasından tiksinerek baktı. Sonra da Cenk'e döndü. Onun rahatlamış yüzüne baktı. Biraz önce yaptıkları... Kadının eli... Burada, şu anda... Bu nasıl bir cürret?

Cenk, Leyla'ya baktı rahat bir şekilde. "Ben şimdi dansa kalkacağım."

Leyla ona öfkeyle baktı. Yüzüne tükürmek istiyordu. Anlamayacağını mı sanmıştı.

"Ee, bana ne bundan?" dedi sinirden titreyerek. İçinden hemen buradan uzaklaşıp bu anı unutmak istiyordu. Leyla, Oğuz'la dışarıda öpüşmezdi bile, bu nasıl bir rahatlıktı?

Cenk elini Leyla'nın sandalyesine koyunca Leyla iyice gerildi ve elinde olmadan geriye kaydı ama Cenk bunu fark etmedi bile. Kulağına doğru eğildi.

"Ben yokken fırsattan istifade deyip, yerinden kalkmaya kalkışma sakın."

"Bana karışma," dedi Leyla. Patlamamak için kendini zor tutuyordu.

"Leyla, ben ciddiyim."

"Güzel," dedi Leyla bir omuz silkerek. "Bende."

"Sandalyeyle kıçın arasında ki mesafe iki parmağı geçmeyecek."

"Sana ne be, kıç benim kıçım."

"O eskidendi güzelim."

"Parayı kimin verdiğini unutma."

Cenk yamuk bir şekilde gülümserken gözleri oyun oynayan bir çocuğunki gibi eğlenerek bakıyordu. "Sen mi benimkine sahip olmak isterdin?"

Leyla bu soru karşısına neredeyse sandalyeden düşecekti. Cenk onun bu halini gördüğünde daha da çok eğlendi.

"Git başımdan Cenk."

Cenk ondan uzaklaşınca Leyla daha rahat nefes aldı.

"Gidiyorum," dedi gülümseyerek.

"Git artık," dedi Leyla.

Cenk gidince rahat bir şekilde arkasına yaslandı. Onun bu alaycı halleri yerine sinirli hallerini tercih ederdi. En azından laf yetiştirme konusunda daha iyiydi ama köşeye sıkışınca ne yapacağını şaşırıyordu.

"Leyla Hanım?"

Kahretsin, Sinan ne zaman kalkıp yanına gelmişti? Hiç kibarlık gösterecek enerjisi yoktu.

"Sinan Bey?" dedi zoraki bir şekilde gülümseyerek.

"Bu dansı bana lütfeder misiniz?"

Leyla gözlerini devirmemek için kendini zor tuttu.

"Aslında ben..."

"Lütfen. Bakın herkes dans ediyor."

Leyla piste baktı ve Cenk'in gülerek dans ettiğini gördü. Kadını geriyeyatırmış, bir bacağını kadının iki bacağı arasına sokmuştu. Bu şekilde dansetmeyi nasıl öğrenmişti? Cenk ve dans etmek kulağa çok uzak geliyordu ama nedense bu üzerinde sırıtmamıştı da ama kadında başarılıydı. Leyla bu şekilde kesinlikle dans edemezdi. Şu ana kadar bir kez dans eğitimi almıştı. O da Oğuz'la. Evlenmeye karar verdikleri zaman apar topar düğün dansları için özel eğitim almışlardı ve şimdi tüm bunlar Leyla'ya milyon yıl kadar uzak geliyordu.

Sinan, Leyla'nın nereye baktığını görmüştü.

"Sorun değil, bende pek dans etmekten anlamam."

Leyla, Sinan'ı çoktan unutmuştu. Parmağında ki alyansı görmüyor muydu da bu kadar ısrarcıydı.

Leyla kocaman bir şekilde gülümsedi Sinan'a. "Bence de sorun değil. Zaten bende bir tek kocamla böyle dans ederim."

Sinan bir an afalladı. "Evet, tabii," diye kekeledi.

Leyla daha fazla dayanamadı ve ayağa kalktı.

"Özür dilerim, benim hava almam lazım," dedi hemen yürümeye başlayarak.

"Bende geleyim mi?"

Leyla bir an durdu ve bu sefer gerçekten zerafetinin ellerinin arasından kaymaya başladığını fark etti. Bir hışımla arkasına döndü. "Neden?" diye sordu gülümseyerek.

Sinan ne diyeceğini bilmeyerek kadının yüzüne baktı. "Yani, tek kadın baş..."

"Siz mi beni koruyacaksınız? Peki ben nereden anlayacağım dışarıdan geçen herhangi bir insandan daha güvenilir olduğunuzu?"

Sinan ilk defa böyle bir hakaret duyuyordu. Kadının gülümsemesine rağmen intikam dolu bakışlarını fark etti. "Sanırım sizin canınız sıkkın Leyla Hanım."

"Yoo. Tam aksine çok iyiyim, gecenin başından beri tek rahatsız edici olan ayrıntı sizsiniz Sinan Bey. İyi akşamlar," dedi masaya dönüp çantasını alarak. Cenk'e gözükmemeye çalışarak kapıya yöneldi ama zaten Cenk'in onu fark edecek gibi bir hali yoktu. Kadının içine düşmüştü.

Vestiyerden montunu aldı. Dışarı adım attığı anda soğuk hava tenini ısırdı ve bu kendine gelmesini sağladı. Derin bir nefes aldı.

Bir valenin önüne çektiği Alfa Romeo marka siyah, lüks arabayı gördü. Arabaya hayranlıkla bakarken içinden takım elbiseli iri bir adam indi. Leyla adamı bir yerden tanıdığını düşündü. Adamın arkasından bir kadın inince önce anlayamadı sonra kendi kendine mırıldandı.

"Duygu."

Kadın değişmişti ama tanımıştı Leyla. Üniversitenin koskoca iki senesini omuz omuza geçirmişlerdi. O zaman İdil bile Leyla için geri plandaydı. Duygu onun en büyük sırdaşıydı. Gerçek dostluğu Leyla onda tatmıştı ve emindi ki Duygu da onda ama sonra ne olduysa Duygu bir anda okula gelmeyi bıraktı. Yurdundan da ayrılmıştı. Kimse ondan bir daha haber alamamıştı. Resmen sırra kadem basmıştı. Hiç var olmamış gibi çıkmıştı herkesin hayatından, geriye sadece boşluğu kalmıştı ama işte şimdi havalı bir kürkün içinde, lüle lüle sarı saçları ile yine aynı nefes kesen güzelliği Leyla'nın karşısındaydı.

Bir anda üniversite yıllarına dönerek heyecanla topukları üzerinde zıpladı.

"Duygu!"

Duygu koluna girdiği adamın yanında ihtiyatla başını kaldırdı ve Leyla'yı gördü.

Leyla el sallıyordu. Duygu bir anda yanında ki adama döndü, kulağına birşeyler söyledi. Adam Leyla'ya baktı. Kocası olmalıydı ama Duygu'dan iki kat yaşbüyük gösteriyordu. Adam, Duygu'ya bakarak başını salladı ve merdivenleriçıkarak Leyla'nın yanından geçti. Adamın koyu gözleri Leyla'nın korkudannefesinin kesilmesine neden oldu. Leyla nezaketle adam bir baş selamı verdiğinde adam karşılık vermeden içeri girdi.

Tekrar başını çevirdiğinde Duygu, Leyla'nın yanına gelerek merdivenleri çıkıyordu.

Leyla birden makyajının aktığını fark etti. Ağlıyordu. "Duygu," dedi tekrardan. Büyük bir kuvvetle sarıldı. "Ah, seni ne kadar aradık bir bilsen. Özellikle ben. Bir ara... ah bir ara, öldüğünü düşündüm."

Uzaklaştığında Duygu'nun ona temkinli bir şekilde baktığını fark etti. Gerginliğini hemen fark etti. "Sen iyi misin?" diye sordu arkadaşının kolunu okşayarak. "Her şey yolunda mı?"

Sonunda Duygu konuştu. "İdare ediyorum," dedi buruk bir gülümsemeyle. Leyla ona endişeyle bakarken Duygu çekinerek konuştu tekrardan. İçeriyi işaret etti. "Senin burada ne işin var Leyla?"

Leyla da mekana baktı tekrardan. Duygu'ya döndüğünde, "uzun hikaye," dedi. "Bir gün oturur anlatırım."

"Leyla," dedi Duygu aynı bitkin bir halde. Leyla ona ne olduğunu merak etmeden edemedi. O, eski Duygu değildi. "Şu an ne yapıyorsan bırak."

"Anlamadım?"

"Seni tanıyorum Leyla. Sen böyle biri değilsin. Herkesin bir dayanağı var, katlanamayacağın işlere bulaşma. Beni anlıyor musun? Git lütfen buradan. Sana rica ediyorum. Beni, burayı unut. Ve arkana bakmadan git."

Leyla şimdi tekrar amacına odaklanmaya başladı.

"Bana burasıyla ilgili ne biliyorsan anlatmalısın, Duygu."

"Hayır," dedi Duygu birden. Zaten konuşmanın başından beri sesinde bir duygu yoktu ama şimdi daha da sertti. "Hiçbir şey yapmam gerekmiyor."

"Senden şu an yardım istiyorum Duygu," dedi Leyla şaşkınlık ve öfkenin karıştığı bir tonda.

"Bende sana yardım etmeyeceğimi söylüyorum Leyla. Bu üniversite yardımlaşması gibi değil, bu başka konu ve ben kendimi düşünmek zorundayım," dedi ve ardından Leyla'yı tartarcasına baktı. "Seni en son gördüğümde ayakları üzerinde duran, güçlü bir kadındın Leyla. Hatta o zamanlar itiraf etmemiş olsam da, hayrandım sana. Şimdi ne değişti? Kendi düştüğün çukurdan tek başına kafanı kaldıramıyor musun? İlla ki biri mi çenenden tutup başını kaldırmak zorunda?"

Leyla hayal kırıklığı ile eski dostuna baktı.

"Sana ne oldu bilmiyorum Duygu ama bana da aynısı olmayacak."

Duygu bir an sadece bir an gülümser gibi oldu.

"Eski bir arkadaşın olarak bende bunu temenni ederim Leyla," dedi ve yavaş adımlarla otele doğru yürüdü.

Leyla ise gözleri dolu dolu dışarıya baktı. İnsanların değişmesinden nefret ediyordu. Anılarının kirletilmesinden nefret ediyordu. Kollarıyla kendini sardı, birden üşümeye başlamıştı.

"Kırk iki parmak."

Leyla üşengeç bir tavırla arkasına baktı.

"Sen ne saçmalıyorsun?"

Cenk elleri cebinde Leyla'ya doğru yürüdü.

"Sandalyeyle aranda ki mesafe."

Leyla onun yine alaycı bir tavır almış yüzüne baktı. "Bunu bilemezsin."

"Evet, bilemem ama tahmin yürüttüm," sonra birden ciddileşti. "Sana yerinden kalkmamanı söylemiştim."

Leyla dümdüz karşısına baktı. "Şu an bana bulaşmak için hiç doğru bir zaman değil."

Cenk güldü, "yok ya. Yoksa başıma ne gelir?"

Leyla bu sefer ağzına gelen en ağır kelimeleri Cenk'e söylemek için döndüğü sırada gözlerinin hizasında sadece Cenk'in gövdesini gördü. Düşüşü daha yumuşak olsun diye Leyla bir eliyle merdiven basamağına tutunurken Cenk tüm gücüyle şimdi üzerindeydi.

Evet, ses kadar hızlı algılayamıyorduk. Silah sesinin daha sonra ne anlama geldiğini idrak edebilmişti Leyla. Elini Cenk'in sırtına koyduğunda ıslaklığın ne olduğunu bilse de bakmak için gözünün önüne getirdi.

Şimdi kan karanlıkla hayranlık uyandıracak kadar parlıyordu.

Neden, diye sormak istedi.

Neden önüme geçtin?

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top