10.BÖLÜM
Leyla'ya lise yıllarında bile sabah bu kadar erken kalkmak işkence olmamıştı ama biri kafanıza bir gömlek fırlatınca, parlak düşmeleri gözünüze ve hatta burnunuzu çizecek kadar sert gelince kafanıza poşet geçirmiş gibi yataktan zıplayıveriyordunuz.
Daha ne olduğunu anlayamadan kapı eşiğinde bir ak sakallı dedeyi fark etti. Uykusu açılınca bunun yüzü tıraş köpüğü içinden fırlayan ve kıpkırmızı dudaklarıyla sırıtan Cenk olduğunu idrak edebildi.
"Sen..." dedi tıslarcasına. Gömleği elinde yumruk yapmıştı.
Cenk alayla Leyla'nın öfkeden soluyan dekoltesine ve şaşkınlıkla açılmış dudaklarına baktı. Bu kadını öfkelendirmek gerçekten eğlenceli olmaya başlamıştı, hele ki bu kadar çabuk öfkelenirken ama bunu belli etmeye de niyeti yoktu. Mesafeleri severdi. Mesafeler güvenliydi çünkü birinin sizi yaralaması için dibinize kadar girmesi gerekirdi. Cenk şu ana kadar bu mesafeyi sadece üç kişiyle arasına sokmamıştı ve şimdi o üç kişi de yanında değildi.
Kardeşi Evrim ve Eren bile bu mesafeyi hiç aşamamıştı. Evrim her şeyin farkında olsa da sadece Eren bunu dile getirecek kadar açık yürekliydi.
"Her zaman normal bir insan olmamanı yaşadıklarına veriyorum. Yoksa yüzünün ortasına yumruğu geçirirdim."
Öfkeyle konuşan Eren'in bu cümlesine karşılık o gün Cenk elinde olmadan Eren'in omzuna bir şaplak atmıştı gururla. Bu Eren'in sevgisini gösterme biçimiydi çünkü. Aslına bakılırsa iki erkek de sevgilerini göstermekten aciz iki yaratıktı ama buna rağmen iskambil kartları gibi omuz omuza vermiş ve bir şey inşa etmişlerdi.
İki kişilik hayatlarında, bir kız çocuğu yetiştirmişler, on beş kavgaya karışmış, peşpeşe terk edilmiş ve yedi ölüm sığdırmışlardı.
Sonunda ortaya çıkan kartlardan inşa edilmiş olan bar, tüm ara renkleriyle birbirine bulanmış, sosu akan bir sosisli görünümüne sahip bayağı bir renge bürünmüştü. İşte bu cümbüşte bir kız çocuğu büyümüştü.
"Günaydın, Leyla."
Leyla öfke ile Cenk'in arkasından odadan çıktığında Beren'i bir duvarın kenarında iskemlede otururken bulmuştu. Bacaklarını sırayla sallayarak eksik dişleriyle Leyla'ya gülümsedi.
Leyla bir an tüm sinirinin içinden yağ gibi akıp gittiğini fark etti. O yaştayken annesi ile babasının yetiştirme tarzlarından en çok babasının ki hoşuna gittiği için bu küçük kıza da öyle davranmaya karar verdi.
Yanına gidip sanki yaşıtlarmış gibi elini uzattı.
"Merhaba genç bayan."
Annesi ona her zaman çocuk gibi davranırdı ama zihninde ki en güzel anlar her zaman babasıyla terasta okuma yazma bilmese de onu taklit ederek gazete okur gibi eline aldığı kağıtların olduğu anılardı. Babası her zaman ona yetişkin gibi davranırdı.
Beren hiç şaşkınlığa uğramadan bir genç kız edasıyla Leyla'nın elini sıktı.
"Bugün nasılsınız?" diye sordu Beren bilmiş bir tavırla.
Leyla şaşırarak güldü. Bu kız zaten bu muameleye çoktan alışmış olmalıydı. Leyla cevap vermek için ağzını açtığı anda Beren sıkılarak tabureden atladı.
"Neyse, babama bakmalıyım."
Leyla arkasından bakarken gülmeden edemedi. Bir an sonra su sesi gelince başı sağ tarafa döndü. Cenk ellerini yıkıyordu.
Şimdi Leyla'nın öfkesi ne kadar çabuk gitmişse o kadar da hızla geri dönmüştü.
"Evet," dedi banyoya dalarak, "beni bu şekilde uyandırmanın bir açıklaması var mı? Dinliyorum," dedi kollarını bağlayarak.
Cenk umursamaz bir şekilde jileti lavabonun kenarına vururken konuştu. "Kocanı bulmak istiyor musun?"
Leyla hakarete uğramış gibi, "bu nasıl bir soru? Yoksa neden katlanayım tüm bunlara," diye çıkıştı.
"Güzel," dedi Cenk başını kaldırarak. Şimdi çenesinin altına jilet vuruyordu. "Bu iş için yanımda olman gerekiyor. Teşkilat hakkında ne biliyorsan duymaya ihtiyacım var."
"O simgeden başka bir şey bildiğim yok ki," dedi çaresizce kollarını iki kenara açarak. O sırada Cenk yüzüne su tutmaya başladı. Bu kadar sakin olması Leyla'da onu boğazlama isteği uyandırıyordu.
"Sözlerine değil harekete ihtiyacım var."
Leyla ona uzaylıymış gibi baktı.
Cenk boyası akmış kapının arkasında asılı olan mavi havluyu almadan önce, "kaç el atışta hedefi tutturabilirsin?" diye sordu.
Leyla, Cenk'in peşinden koşarken bir yandan da konuşuyordu.
"Bir dakika dursan ölür müsün? Kör bir insan bile benden daha iyi ateş eder, ben lunaparkta ki ördekleri bile vuramadım şu ana kadar."
Leyla bir süre sonra Cenk'in onu süründürmekten zevk aldığını düşünmeye başladı.
"Gerçekten atış dersi almak istesem sana gelmez, bir hoca bulurdum zaten..."
Leyla'nın cümlesi bir çarpışmayla yarım kaldı. Başını kaldırınca Cenk'in köprücük kemiğini fark etti. Bir anda Cenk'in durup arkasını dönmesiyle çarpışmışlardı.
Cenk'in ateş açan bakışlarını fark edince durduk yerde kendini koruma isteğiyle doldu Leyla. "Ne var?"
Cenk inanamayarak elini göğsüne koydu. "Sen, benden, Cenk Üstünel'den atış dersleri alıyorsun ve bununla gurur duymak yerine başka bir hoca mı düşünüyorsun?"
Leyla gülmeden edemedi. "Gururun mu incindi?" Leyla gülmesine rağmen Cenk'in yüzünde bir mimik bile oynamadığını fark etmesiyle yutkundu.
"Bu akşam seninle bir davete gidiyoruz ve orası ile ilgili çok kanlı hayallerim var." Leyla, Cenk'in "kan" kelimesini vurgularken yine o yüzünde ki zevk ifadesinin oluştuğunu fark etmişti. "Çatışma çıkması muhtemel ve o sırada istersen bana 'bencil' ya da ne dersen de, kendimden başkasını düşünmek istemiyorum. O yüzden kulaklarını iyi aç ve ben ne dersem onu yap çünkü büyük ihtimal akşama komut vermeye vaktim bile olmayacak," dedi ve arkasına bile bakmadan rüzgar gibi barın arka kapısından yani Leyla'nın bahçe olduğunu fark ettiği yere çıktı.
Arkasından gelen Leyla kendi kendine konuşarak Cenk'e cevap verdi.
"Bencillik mi? Yok canım, kesinlikle öyle düşünmedim."
Bahçede kullanılmaktan yıpranmış bir koltukta oturan Eren ve onun kucağında ki Beren'i gördü Leyla. Eren'le selamlaşırken koltuğun hemen arkalarında ki küçük, kırmızı balonları fark etti.
"Aa, Beren için mi bu balonlar?"
Bir anda Eren'le Cenk bakıştı ve kendilerini tutamayarak gülmeye başladılar. "Yok," dedi Cenk, "henüz bu oyunu oynamak için daha çok küçük."
Leyla olan biteni anlamak için Cenk'in elinde ki silahı görmesi yeterli olmuştu. Leyla'nın yanına kadar geldi ve "bakalım şimdi ne halt yiyeceksin," bakışı atarak ona silahı uzattı.
Leyla önce bir silaha sonra da Cenk'e baktı.
Ayıplar bir şekilde, "çocuğun önünde mi?" diye sordu.
Cenk bıkkın bir bakış atarken, "soyun, demedim," dedi.
Leyla öfkelenerek gözlerini Cenk'e dikti ve sanki her gün yaptığı şeymiş gibi silahı Cenk'in elinden çekerek aldı. Bunu yaparken bakışlarını birbirlerinden ayırmıyorlardı.
Leyla ne kadar öfkeli bakıyorsa Cenk de bir o kadar alaycı bakıyordu.
"Bu aramızda söz konusu bile olamaz zaten," diyerek balonların olduğu alana gitti.
Cenk bir an durup kendi kendine şaşkınca güldü, bu neydi şimdi, dercesine iki kolunu açtı. Sanki böyle bir şey teklif etmişti.
Eren, Beren'i omzuna alarak içeri geçerken Cenk'in omzuna dokundu. "Allah kolaylık versin."
Cenk daha ona dönemeden Leyla bağırdı.
"Daha ne kadar bekleyeceğim?"
Cenk onun yanına giderken kollarını sıvadı.
"Çok meraklısın bakıyorum."
Silahı kaldırarak, "ne kadar çabuk öğrenirsem o kadar iyi," dedi. Silahı ne kadar yanlış tuttuğu Cenk'in gözünden kaçmamıştı.
Cenk, Leyla'nın silahı tutan sağ elinin bileğini tuttu ve yakın mesafeden onun hala dinmemiş öfke bakışları yayan kahverengi gözlerinin içine baktı.
"İkimizden birini vurmadan önce istersen nasıl tutulacağından başlayalım."
Leyla ona güvenerek başını salladı. Öğrenmeye hazırdı. Çok garipti ama Cenk'e güveniyordu. Bir yere kadar tabii ki. En azından yer altı dünyasını biliyordu ve bu konuda Leyla'nın ondan öğreneceği çok şey vardı ama yine de silahı eline almak, o soğukluğu sıcak avuçlarında hissetmek, bu tezatlık, her şey onu baştan ayağa titretiyordu.
"Kasma."
"Kasmıyorum," dedi Leyla öfkeyle.
"Kasıyorsun." Cenk, bunu Leyla gibi inatlaşmaktan ziyade bir gerçeği dile getirircesine söylemişti. Bundan sona Leyla kendine söz hakkı düşmediğini düşündü ve titrek de olsa derin bir nefes aldı.
Cenk'in kurumuş deriyle kaplı ince, uzun parmakları Leyla'nın çıplak bileğinden parmaklarına kadar uzandı ve nihayetinde silahı tutan gerilmiş parmaklarını sardı. Şimdi kolları tek bir parça gibi yan yanaydı. Leyla bundan derin bir rahatsızlık duysa da Cenk'in işine odaklanan o keskin bakışları ve çatık kaşlarını görünce içinden bir ses sorun olmadığını söyledi. O, suç aletini eline aldığında zaten artık Cenk için bir kadın değil, eğitilmesi gereken potansiyel suçluydu.
Leyla da sonunda doğal davranmaya karar verdi ve silaha çevirdi başını.
"Onu eline aldığında," dedi Cenk sürpriz bir şekilde sessizliği delerek, "o artık senin dışında ki bir nesne değil. O artık bir parçan, bir uzantın. Silah değildir nankör olan, sen onu kabul ettiğinde o da seni kabul edecektir. Ondan ayrı hareket etme, onu hem koru hem önünde tut."
Leyla güldü. "Bir bilge gibi konuştun."
Cenk tavrını bozmadı. "Çünkü bilgeyim," demesiyle Leyla yerinden sıçradı. Cenk en sol uçta ki balona kurşun sıkmıştı.
Leyla elini yerinden çıkacak gibi duran kalbinin üzerine koyarken öfkeden ziyade şaşkınlıkla baktı Cenk'in yüzüne.
"Sen ne yapıyorsun?" diye soludu nefes nefese.
Cenk elinde ki silahı indirip ifadesiz bir yüzle Leyla'ya baktı. "İşimi."
Leyla etrafta koşuşan kedilere baktı yutkunarak. Hiçbir zaman çok hassas olmamıştı ama zor bir dönemden geçiyor olsa gerek ağlamamak için kendini zor tuttu. "Kedileri korkuttun."
Buz kristallerini aratmayacak bir soğuklukla konuştu .
"İnsanlar korkacak Leyla."
Leyla kafası karışmış bir halde ona bakarken aslında haklı olduğunu biliyordu. Balon patlatmak, bu işin gerçeğinin yanında sadece çok hafif kalıyordu.
Cenk acımasızca devam etti. "Buna alışsan iyi edersin. Ben sadece öğretirim, cesaret vermek benim işim değildir ya da teselli etmek, " dedi tükürürcesine. "Ya varsındır ya yoksundur, ortası yok bu işin. O havası sönen kırmızı balon belki de suçsuz birinin kanı. Bunun karşısında miden bulanmadan, bayılmadan ne kadar durabilirsin? Bunu bilmem gerekiyor çünkü yere yığılıp kaldığında orada ben olmayacağım."
Leyla öfkeden bulutlanmış gözlerle Cenk'e baktı. "Senin sandığından daha güçlüyüm."
Cenk, Leyla'nın saatlerce elinin ağrımasına neden olacak bir hızla silahı avucuna indirdi ama Leyla daha sonra kıvranacağını bilse de acısını daha sonraya saklayarak büyük gurur sergileyerek Cenk'e baktı.
"Harika. Yanılmayı göze alıyorum."
"Harika," dedi Leyla da onu taklit ederek ve balonların karşısına geçti. Cenk içinden konuşmanın işe yaradığını geçirdi çünkü bu sefer Leyla silahı daha büyük bir cesaretle tutuyordu.
Cenk tekrar onun yanına geldi ve tekrardan bileğini parmaklarıyla sardı. Beraber hedef seçtiler, beraber nişan aldılar. Defalarca.
En sonunda, "olmuyor," diye sızlandı Leyla. Sonra parlayarak Cenk'e döndü. "Hedefi sen bana gösteriyorsun, senin dediğin şekilde tutuyorum, elini çekince bile bir milim oynatmıyorum. Buna rağmen nasıl vuramam?"
Cenk sinirle güldü. "Suçlusu ben miyim?"
"Bilemiyorum artık. Belki de güzel öğretemiyorsun."
"Leyla," dedi tehditkar bir sesle.
"Yalan mı? Her şeyi senin gösterdiğin gibi yapıyorum."
Cenk derin bir nefes almadan önce, kocasının neden kaçtığı belli, diye geçirdi içinden. Öfkeyle bakan kadının yüzünü görünce gülmeden edemedi. Böyle durumlarda kimse Cenk'ten daha farklı davranmasını bekleyemezdi. Ya alaya alır ya da sinirlenirdi.
Leyla hayretle Cenk'e baktı. "Komik olan ne?"
"Sinirden gülüyorum," dedi Cenk kabaca ve bıkkın bir ses tonuyla ekledi. "Ne zaman ateş etsen silahın namlusu aşağıya iniyor ondan hedefi tutturamıyorsun ama telaşlanacak bir durum yok. İlk öğrenenlerde bu normaldir."
"Ne," dedi Leyla gözlerini açarak. "Yani bu kadar zamandır sorunu biliyordun ve bana söylemedin öyle mi? Kafayı yedim burada," dedi patlamamış balonları göstererek.
"Sormadın ki," dedi Cenk bir omzunu silkerek.
"Sen..." dedi Leyla öfkeyle ama devamını getiremedi. Kendini toparlamaya çalıştı. Öfkesi kendisini bile kaplayacak kadar büyüyordu. "Sen.." dedi tekrar.
Cenk alayla, "dinliyorum," dedi.
"Kahretsin," dedi Leyla silahı indirerek.
Cenk sakin bir gülümsemeyle, "küfür bile bilmiyorsun değil mi?" diye sordu.
Leyla, Cenk'in eline koz verme niyetinde değildi. Hayatında hiç böyle tehlikelere bulaşmamış olsa da akıllı bir kadındı. Cenk onun hakkında ne kadar az şey bilirse o kadar iyi, demekti. Çenesini kaldırdı. "Değmezsin," dedi burun kıvırarak ve tekrar balonlara döndü.
Cenk gözlerini devirdi.
Leyla 32. atışını da ıskaladı.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top