⁓YGNisan2019⁓
(Yeni bölüm değil. Yarışma için yazdım. Yayınlanmış hikayeyle katılabiliyoruz. Hikayeyide kullanarak farklı kurgu oluşturdum. Asi gelin için yeni bölüm yazmaya başladım. Keyifli okumalar....)
Evet herkesin hayali olan lüks bir hayata sahibim. Severek yaptığım işim yazarlık sayesinde. İnsanlar yazdıklarımı seviyordu. Bu onur vericiydi. Tek kelime edemeyeceğim farklı lisanlarda insanların hayranıydım. Ama yine de yalnızdım. Etrafım kalabalık olmasına rağmen gökyüzündeki ay gibi tektim...
Ben kim miyim? Ben Asi Gelin'in yazarı Firdevs. Lakabı bile bulunmayan sadece Firdevs. Soy ismimi söylemeyi istemiyordum. Sürekli içimde kanayan yarayı deşmek istemiyordum. Bir soy isim gibi gözükebilir ama benim için felaketti. Boğazımdan çıkarken canhıraş yüklü bir felaketti sözler için. Bu yanımı bilen kimse yoktu. Yalnızdım gerçek anlamda. Etrafımda dost görünümlü çıkarcıları eğer adam yerine saymazsak tektim. "Bencilsin" dediğinizi duyuyorum. Birçok okurun var diyeceksiniz. Bir tek soruyla sizin aklınızdaki ön yargılı düşünceleri yok edebilirdim.
Gece uyuyacağım sıra "iyi geceler Firdevs kızım." bunu bir okur anne şefkatiyle söyleyebilir miydi? Ya da yerini doldurabilir miydi? Hayır. Ama bana gülümsemeyi tattırdıkları için onlara minnettardım. Yine kendimle olan sohbete daldım. Aptal kafam, ekmekleri yine yakmıştım. Sakardım ve unutkan...
Kahvaltımı yapmıştım ve masayı topluyordum. Her işimi kendim yapıyordum. Bok gibi param olmasına rağmen. İki hayat yaşıyordum. Eğer bu gece kondu ve bana çıkardığı işlerde olmasa delirebilirdim. Ha birde yazmak onu unutmamak lazım. Bulaşıkları makineye koyuyorken zil çalmıştı. Kim gelmiş olabilirdi ki bu saatte? Elimdeki kirli su izlerini peçeteyle temizledikten sonra hızlıca kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda boşluk beni karşılamıştı. Etrafıma bakındığımda yerde bana konuk olan hediyeyi fark ettim. Etrafta kimse yoktu. Tüh ya Fatma Teyze'nin penceresi kapalıydı yoksa kesin bilirdi o kimin bıraktığını...
Birçok hediye almıştım. Alışmıştım artık. Mütevazı bir mahallede oturuyordum en azından yazarlığımla bağlantılı kişiler bana ulaşamadığında mahalleli yardıma gelirdi bana bir şey olduğunda. Fatma Teyze, Müge Anlı'nın yan sanayi ürünüydü. Çok şeker biriydi. Yine çenem düştü ve mal gibi elimdeki paketi açmayı unuttum. Gönderenin hakkında bir şey bulamamıştım. Sadece içinden imrendiğim güzellikte el yazısıyla yazılmış not çıkmıştı. "Yazdıkların gerçekleşe bilir dikkatli olmalısın! Hayal dünyasının kapıları gerçek dünyaya açılıyor bunu iyi kullan! Seni seven okurundan küçük bir armağan."
En sevdiğim renk olan siyahın en güzel tonuna bürünmüş kalem çıkmıştı paketten. Ben âşık olmuştum kaleme ve üstündeki bulunan desenler kalemi geceye ev sahipliği yapan gökyüzünü andırıyordu. Not ne anlatıyordu bilmiyordum. Telefonuma gelen mesaj beni bu gereksiz düşünceden kurtarmıştı. Bugün bir nisandı ve yollayan kişi eğlenebileceği en son kişiyi seçmişti... Yarım kalan işimi halletmek için mutfağa gittim. Bugün çok oyalanmıştım. Acil bitirmem gereken birkaç bölüm vardı...
Kitaba kendi duygularımı yansıtıyordum. Ebral bendim mesela kitabın kadın karakteri. Mehmet'te ölen eşimdi. Yazdıklarımın bu derece benimsenmesine hâlen alışamamıştım. Çok sevdiğim cevizden yapılmış ahşap masama oturdum. Siyah deri kapağı bulunan defterimi açtım. Artık rahatça nefes alabilirdim. Aslında bugün çılgınlık yapıp hikâyenin dışında içimi dökeceğim yazı mı yazsam diye düşünmüyor değildim. Yeni kalemi kullanmam için büyük fırsattı...
Açtım defterimi. Yazdım başa Ebral 'in adını. "Annesinin bağrışlarına rağmen uyanmayan Ebral, yataktan yeri boylamıştı ve bu canını oldukça acıtmıştı. Ne farkı vardı ki annesinin kocasından keşke tatil için farklı bir yeri düşünseydim diye kızdı kendisine... Güçlü bir kahkaha sesi sarmıştı evi. Ebral 'in üstüne gülen babası hemen kızının yanına gidip yerden kaldırmıştı. Gülmekten kızını unutan annesi utançla başını yere eğmişti... Birlikte yapılan kahvaltının tadı bir başkaydı. Çok mutluydu Ebral..."
Çalan telefonum yüzünden yazmayı bırakmıştım. Eski kalemimi alıp, eski günleri düşündüm hayal dünyamdan silkelenerek geçmişin acı gerçeğini kucaklamıştım. Aslında bu hikâye çok farklıydı. Ebral annesini kaybetmiş ve onun ölümüyle suçlanmıştı. Zenginliği onun büyük imtihanıydı ve on dört yaşında evlenmek zorunda kalmıştı. O kadar çok oldu mu? Otuz yedi yaşında olmama rağmen sanki dün yaşamış gibiydim geçmişimi. Annemden sonra babamı kaybetmiştim. Asıl bana acı veren kocamın ölümü olmuştu. O benim çocukluğum, babam, abi, eş... Birçok sıfatı bir arada taşıyan yol arkadaşımdı. Onu tanımamı sağlayan Rabbime her gün şükrediyordum...
Bugün onun ölümünü, eşimi kaybedişimi yazacaktım. Bir nisanın bana sunduğu şaka çok ağır olmuştu. Yazmaya başladım, telefonumdan açtığım haraketli şarkıyla birlikte. Eski kalemi elime aldığımı sanıyordum. Bunun bana pahalıya patlayacağını bilmeden yazdım: "Ağustos ayındaydık. Hava çok sıcaktı. Güneşi görmeden bunu anlayabiliyordum. Küflü odanın içinde bulunan kırık muslukla su ihtiyacımı giderdim. Kokuyordum. Terlediğim için biliyordum ama yapabileceğim bir şey yoktu. Odanın kapısı, geçen bir hafta sürecinde olduğu gibi aynı vakitte açılmıştı. Kuru bir ekmeğin bulunduğu tepsiyi koyup gitmişti adam. Açtım oldukça ama korkuyordum. İçine bir şey katmış olabilirdiler. Buraya geldiğim gün ekmeği adama yedirtip öyle yemiştim. Ama şimdi o güç yoktu bende. Nefes bile alamadığım bu odada sonumu bekliyordum. Özlediğim insanların yanına gitmeyi bekliyordum.
Güneş veda etmişti ve onun gidişini üzüntüyle uğurlayan silah sesleri kulaklarımı sağır edecek kadar kuvvetliydi. Alışkınlığın vermiş olduğu sesler beni rahatsız etmiyordu ama içimde tarifsiz bir sızıya sahip olmuştu. Aklıma gelmişti. Kalbimde tüten eşim. Ağladım kuvvetlice, onu çok özlemiştim. Hatırlatmıştı bu sesler kana bürünmüş bedeni. Son göz yaşını ömrüme gömdüğüm adamın hatırası. Hareket ettirdim vücudumu zorda olsa. Nefsime uyup ölümü kucaklamamak için aldım abdestimi kirli ve kırık musluktan. Biliyordum bu odada Rabbimin huzuruna çıkabileceğim ne temiz mekân ne de ben vardım yine de abdestimi aldım. O an silinmişti silah sesleri ve ben namazımı kılarak nefsimin bana kurduğu tuzaktan kurtuluyordum. Bu sayede yaşıyordum ölmüş bedenime rağmen...
Bu çok zordu benim için. O odada keşke ölsem diyordum kendime bazen sonra Rabbimin gücüne gideceğini hatırlatıyordum kendime. Hz. Sümeyye'nin acı ölümünü hatırlatıyordum kendime ve benim çektiğim acı mıydı ki? Ne haddime ölüm ey uyan sefil nefis sen yaşamaya mahkumsun güzel geçen günlere kavuşmak için... Göz yaşlarımı akıtmıştım seccademe huzur bulmuştum. Her gün beş vakit olduğu gibi..."
✍✍✍
Keşke Ebral gibi olabilseydim. Onun gibi güçlü kalabilseydim. Ve onun gibi saf ve temiz ruha sahip olmayı dilerdim. Keşkelerimi ve İmkansızlıklarımı kâğıda döküp olur kılıyordum hayal dünyası olsada...
💫💫💫💫
Derin bir uykudaydım. İşittiğim sesler uykumu bölüyordu ve ben uyanmak istemiyordum. Odamın kapısı açıldı. Gözlerimi açamıyordum. Ellerimle oymak istiyordum gözlerimi. Neden hep işe yaradığı zaman kapanıyordu inatla... Naif bir ses işittim, " Firdevs kızım hadi uyan" Sesi zamanla sertleşmişti Siktir, masamda ekmek kırıntısı mı kalmıştı? Korkudan atan kalbim deliye dönmüş şekildeydi. Ne olduğunu anlamadım bir anda bir kuvvet sayesinde yere düşmüştüm. Bilincim benimle oyun oynuyordu. En son yazı yazıyordum, yatağıma geçmediğime emindim ve evde tektim. Rüya can acıtır mıydı? Bilmiyorum lanet olsun bir türlü kurtulamadığım ilaçların etkisi beni iyice deli yapıyordu.
Vücudum ağrıyordu ve sonunda gözlerimi açabilmiştim. Tövbe bismillah, iç sesim "Sonunda imana geldin" diyerek beni azarlarken ben yatağımın kenarında bana bakan kadına bakıyordum. Bu kadın kimdi? Evimde ne arıyordu. Olayın şokuyla dilim utangaç çocuk edasıyla kelimeleri gizlemişti. Öylece durup bana bakan kadın gülmeye başladı. Kesinlikle delirmiştim. İçtiğim ilaçlar bir işe yaramıyordu. Yoksa neden karşımda bana telaşlı şekilde bakan ölmüş babamı göreyim. Kadın o kadar güçlü gülüyordu ki evde yankı yapıyordu sesi. Babam yanıma geldi ve elini uzattı. Tutarsam ölür müydüm? Yoksa gitme vaktim mi gelmişti. " Lan gerizekalı Azrail bir tane değil mi? Ve senin günah defterin kabarık baban olarak gözükeceğini hiç sanmıyorum." İç ses hep haklı olmak zorunda mı?
Kesin rüyadaydım bana karşı gülümsüyordu. Düştüğüm için canımı acıtmamıştı ve bana bağırmamıştı. Ne tür oyunun içindeyim bilmiyordum. Rüya desem değil gerçek hiç değildi. Babam gülümseyip sabırla bana bakıyordu. Elini halen uzatmıştı. Sanki bir robot gibiydi. Kadının başı eğik şekilde duruyordu. Babamın elini tuttum ve onu hissettiğimde bir şey oldu ve yer yarıldı. Üçümüz düştük karanlık çukura. Bir tek benim çığlık sesim yankılanmıştı. Sanki hız trenine binmiş gibiydim. Ve düştüm hani uyuyorken binadan düşmüş hissi olurya o şekilde durmuştum.
Gözlerimi açtığımda karşılaştığım manzara ile küçük dilimi yutmuştum. Babam beni zorla evlendirdiğinde on dört yaşındaydım. Hikâyeye katmadığım anılarım tek tek beynime akın etmişti. Çektiğim acılar nefesimi kesiyordu. Ağlamak hissine karşı çıkmadım ve akıttım göz yaşlarımı. O öldüğünde yirmi beş yaşındaydım. Ona kavuşalı daha doğrusu gerçek Mehmet'i tanıyalı altı yıl olmuştu. Evet sadece altı yıl mutlu oldum ve onu kaybettim bu bulunduğum evde. Beni tutuyordular onun mezarı olan bu odada. Hiç değişmemişti aynıydı ev ve ben o sıra gerçeği kavramıştım. Kalemle yazdıklarım gerçekleşiyordu. Tüm vücudumun kanı çekilmişti. Korku sarmıştı bedenimi. Evime geri dönebilecek miydim?
Yazdıklarımı düşündüm ve oynadım kendi yazdıklarımı. Hızlı hareket ettim evime gitmek istiyordum. Biliyorum bu yaşadıklarım mantıksızdı. Biraz sonra Angelina beni uyandıracak ve yarım yamalak Türkçesiyle bana küfredecekti. İlaçlarımı içmediğim için. Biliyorum bu yaşadıklarım sadece beynimin ürettiği halüsinasyon. O yazı gerçek olamazdı. Eğer gerçek ise ilk namazımı bu evde kılacaktım...
💫💫💫
Kafamı masama çarptığım için canım yanmıştı. Evimdeydim. Yaşadıklarım bir rüya diye bilirdim eğer önümde duran boş defteri ve eve sinmiş babamın kokusunu almasaydım. Bir an duraksadım, yoksa o kadın annem miydi? Yüzünü bile görmediğim bir kez olsun kokusunu içime çekemediğim annem. Ağladım fütursuzca. Ayağa kalkacak gücüm yoktu...
Yazdıklarım gerçekleşiyordu ve dünya zaman dilimi duruyordu. Zaman kaybı yaşamıyordun. Bu muhteşem bir şeydi. Geçmişimi silebilirdim. Babamdan yediğim dayak ve işittiğim sözleri bir kalemde silebilirdim. Evlilikte yaşadığım tüm sıkıntıları. O öldüğünde kapalı kaldığım o evde canıma kıydığımı ve. Beni kurtarıp ünlü yazar yapan kadının tüm emeklerini de silebilirdim... Bu saçmalığa hemen inanmıştım çünkü ben hayal dünyasında nefes alıyordum. Özgürdüm....
💫💫💫
Masanın başında ne yazacağımı düşünüyordum. O sırada çalan telefonum tüm ilham perilerimi kaçırtmıştı. Arayan Angelina'ydı. Hayat devam ediyordu ve kalem işini akşama bırakıp yazdıklarımı ve bilgisayarımı alıp evden çıktım. Angelina benim elim ayağımdı yazdıklarım onun sayesinde mücevhere dönüşüyordu. Kendi içimde iki kişiliğim vardı biri mahallede yaşayan normal Firdevs. Diğeri ise dünya çapında tanılan yazar, Firdevs SARIHAN ve ben ikisini de iyi idare ediyordum. Yaptığım gezilerde bulunduğum lüks odalarda bulunmayan rahatlığı sağlıyordu iki gözlü evim. Hayat garipti ve biz insanlar sonu bilinmeyen denklem gibiydik...
💫💫💫💫💫
Bir Nisan'a yakışır gün geçirmiştim. Sanki kalemin büyüsüne kapılmamış gibi işlerimi halledebilmiştim. Eve geldiğimde gece yarısına çeyrek vardı. Ya masallar gibi bu kalemde gece on ikide yok olursa. Ve ben hayatımın fırsatını elimle teptiysem. Bu düşünceler beni huzursuz hissettirmişti. Direk odama geçtim. Kalem ordaydı ve on dakikam vardı yazmak için. Her zaman olduğu gibi müzik açtım ve benim in önemli satırları sakince karaladım. Basitti. Anne, babam ve eşimin ölmediği bir döngüde ömrümce yaşamak istediği mi yazmıştım. Sonsuza denk masallarda olurdu ve biz insanlar her canlı gibi ölümü tadacaktık. Yazdığım satırlar benim hayalimdi ve sonunun ne olacağını düşünmeden kabul etmiştim. Sonuçları umurumda değildi her türlü bedeli ödemeye hazırdım...
Bir Ay Sonra...
" Bir aydır o evin ışıkları yanıp sönüyordu. Gölge vardı. Bu yüzden garipsemedim. Taki televizyonda onun resmini ve kayıp olduğu yazısını görene kadar. Yazardı dünya çapında. Sürekli yoğun olurdu bu yüzden ilk defa bir ay evde kaldı. Ha nerde kalmıştım, meraklı bir kişiliğe sahip olduğum için evine gittim birçok kez çalmama rağmen kapısını açmamıştı. Kapıyı evde haraketlilik olursa çalmayı seçtim. Yine de açmadı. İçimdeki tilkiler beni rahat bırakmadığı için ev sahibini aradım ve evin anahtarını istedim. İçeri girdiğimde onu ilk önce bulamadım onu evde ikinci gezişimde ayaklarını fark ettim yatağının arkasındaydı. Sanki uyuyor gibiydi. Birçok kez dürttüm ve ölmüş olma olasılığı beni korkuttuğu için çığlık attım. Evin önü kalabalıklaşmış ben kendime bir süre gelemedim. Yapılan otopsi sonucu bana ikinci şoku yaratmıştı. Ona dokunduğumda sıcaktı. Sanki yeni ölmüş gibi teni canlıydı. Ama otopside çıkan rapor onun bir ay önce öldüğünü söylüyordu."
Yaşlı kadın sürekli bu olayı anlatıyordu. Kimine göre deliydi kimine göre haklı. Ama bir gerçek vardı oda yazarın esrarengiz ölümüydü. Kimse çözememişti. Bu sayede o ölse de kitapları çok satılan yazarın kitaplarına olan ilgi daha fazla artmıştı. Yayınevi kazanılan parayı çocuk esirgeme ve hayvan barınaklarına bağışlıyordu ona ait olan kısmını... Ailesi olmayan kadının cenazesindeki kalabalıkta oldukça fazlaydı...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top