~giriş~

Hasan KARAHAN;

Hasan beş yaşındaydı. Ve hayatının dönüm noktası doğum gününde başlamıştı. Babası Murat beyin hediyesi çok korkunçtu. Pastasının üstündeki mumları üfleyip dilek dilememişti Hasan. Annesi o gün babası tarafından öldürülmüştü. Annesinin ardından ağlaması babasını sinirlendirmişti. "Kimseyi sevmeyecek ve bağlanmayacaktı." Ama o annesini seviyordu. Babası o sevgiyi yok etmenin yolunu bulmuştu. Hasan Karahan beş yaşında büyüdü. Ölmüş annesi ile geçirdiği gecede. O çocukluğunu, masumiyetini, annesini, sevgisini... Ardında bırakmıştı. O babasına teslim olmuştu...

~~~~

Ölüm insanın içini ürpertirken, Hasan'ın en iyi dostuydu. O babasının gurur kaynağıydı. Eseriyle gurur duyuyordu Murat Bey. Çünkü öldüğünde koltuğuna oturacak kişi aynı onun gibiydi. Çok emek harcamıştı. Annesinin ölümü ardından onu eğitmeye başlamıştı. Ölü bedenlerle kalmaktan korkan Hasan babasının dediği her şeyi yapıyordu. O büyüdü ve artık ölü insanlardan da korkmuyordu. Babasının verdiği her işi yapıyordu. Birçok adamından daha iyiydi. Korkusuz, güçlü, duygusuz... Bir canavara dönüşmüştü. Oğlu kendisinden bile tehlikeliydi.

~~~~

Hasan, onu ilk gördüğünden beri uzaktan izliyordu. Babasının haberi olmasından korktuğu için. Yasemin adı gibiydi. Naif ve güzeldi. Hasan bu işin olmayacağını bilse de onu özlüyordu. Annesinin donuk bakışlarını kendine hatırlatsa da kalbine söz geçiremiyordu.

Babasının gözünde o yaşamıyordu. Sadece emrini yerine getiren aletten farkı yoktu. Korkaktı Hasan, her gün kulağını dolduran acı çeken insanlardan biri olmak istemiyordu. Babası onu mekâna çağırmıştı. Dıştan güzel gözüken mekânın içi korkunçtu. Raflar özenle dizilmişti. Kesici aletler, bıçaklar, satırlar, zincirler, adlarını aklında tutamayacağı kadar çok zehir bulunuyordu. Sayısız aleti ince ayrıntısına kadar biliyordu Hasan. Babası öğretmişti. Başka insanların üstünde...

İçeri girdiğinde karşılaştığı manzarayla kanı çekilmişti. Yasemin'in kanlı bedeniyle karşılaşmayı beklemiyordu. Babası keyif almış tavırla ona bakıyordu. Onun yüzünden bu haldeydi. Ama babası hata yapmıştı. Annesini öldürdüğünde beş yaşındaydı Hasan. Ama şimdi durum farklıydı. Babasının gözünün içine baktı. Bakışları iç ürperticiydi. Kapıyı kilitledi. Babası hiç beklemediği için afallamıştı. Cebindeki silahı hızlı bir şekilde babasına doğrulttu. Yasemin baygındı. Silahı babasına doğrultup, "Sakın kımıldayım deme, senin ölümün basit bir şekilde olmasını istemiyorum. "dedi. Murat Karahan'ın gözlerinde ilk defa korku dolu bakışlar vardı.

Hasan hızlıydı. Babası sayesinde, Yasemin'in kulağına kulaklığını taktı. Onu özlediğinde dinlediği şarkıyı açtı. Gözlerini bağladı. Babası put gibi duruyordu. Halbuki odadaki aletlerden birini alnına atıp işini çoktan bitirebilirdi. Murat bey korkuya yenilmişti. Gülerek oğlunu izlediği odada, kendi öğrettiği işkenceler ile can verdi. Yasemin henüz uyanmamıştı. Hasan onu kucaklayıp odadan çıktı. Karşısındaki herkes şaşkın bakışlarıyla ona bakıyordular. Kimse ona dokunmamıştı. Hepsinin gözlerinde korku hakimdi.

Hasan, yaşayabilmek için babasını öldürmek zorundaydı. Yaptı ve pişman değildi. Yasemin'i hayatı pahasına koruyacaktı. Onun yaralarını saracak ve babası gibi olmayacaktı artık...

~~~~

Abisine rağmen koltuğa Hasan geçmişti. Eskisi gibi değildi ve babasının düzenini bozmak için uğraşıyordu. Yaşı genç olmasına rağmen zeki ve tecrübeliydi. Yasemin'in yaralarını sevgisiyle sarmıştı. O sevmeyi Yasemin sayesinde öğrenmişti...

Babası haklıydı. Sevgi zayıflıktı. Sevgi tehlikeydi. Hasan sevginin bedelini çok ağır bir şekilde ödemişti. Hasan iyi duygularını ikinci kez gömdü. İlk duygularını annesinin ölü gözlerine gömdü. Anka kuşu misali tekrardan ortaya çıkan duygularını acı çeken Yasemin'in gözlerine gömdü. Hasan artık ant içmişti. Kimseyi sevmeyecekti. Paradan başka. Yaşamak için buna mecburdu.

~~~~~●~~~~~

Geçmişin acısında boğulan Hasan şu an bulunduğu konuma gelmek için çok çabalamıştı. O ne kadar kaçmak için çabalasa da babasından daha acımasız ve kötü biri olmuştu. Sahibi olduğu koltuğu korumak için para gerekliydi. Ve para için yeni bir yola başvurmuştu Hasan. Uzun bir plandı ve sabırlı bir adamdı Hasan. Rolünü ustalıkla oynuyordu. Babasının ona öğrettiği en iyi şeyi yapıyordu. Yüzüne taktığı maskesiyle kişiliğinden farklı biri gibi davranıyordu...

İş adamıydı Hasan. Kara para aklarken oldukça başarılıydı. Girdiği ihalelerde ön görüşlülüğü ve zekâsı sayesinde hep kazanmıştı. Koltuğu korumak zordu. Onun gibi biri için lider olmak çok zordu. Ölümle oyun oynuyordu. O hep kazanıyordu. O yaşıyordu. Ve aldığı nefesi korumak için birçok insanın nefesine son vermek zorunda kalmıştı.

Sıradan bir çalışandı. Ama o çalışkanlığı sayesinde patronunun gözüne girmişti. Toplantı için hazırlık yapmıştı. Önündeki dosyaları yere fırlatmamak için kendini zor tutuyordu. Küfür mırıldanarak boynundaki kravatı gevşetti. "Aptal herifler hiçbir şeyi beceremiyorlar" diye sinirle mırıldanıyorken, kapının çalmasıyla kravatını düzeltti. İçeriye Haluk girmişti
. -Bir sorun mu var pek iyi görünmüyorsun.
Siniri yüzüne yansımış olan Hasan rolünün hakkını vermek için sesini sakinleştirmeye çalışarak konuştu.
-Her şey yolunda efendim. Toplantı için gerekli dosyalar hazır. Başka yapmamı istediğiniz bir şey var mı?
-Şimdilik yok Yakup, senin sayende her şey yolunda.

Haluk'un odadan çıkması ile birlikte, sinirleri iyice tavan yapmıştı: Hasan Karahan'ım lan ben kaç kişinin topuğuna sıktım bana efendim demedi diye ben bu hallere düşecek adam mıydım? "dedi. Katlanmalıydı. Az kalmıştı. Sevdiğine kavuşmasına...

Toplantının bitimiyle nefes aldığı mekanına gitmek için holdingin eksi katına iniş yaptı. Garajdaki arabasını valeden aldı. Arabası rolüne uygun lüks olmayan eski bir araçtı.

Şehir dışında olan mekanına doğru ilerlerken, telefonunun çalmasıyla dikkati dağıldı. Arayan eşiydi. Yasemin on sekiz yaşına bastığında onunla evlenmişti. Babasının ölümünün üzerinden bir yıl geçmişti. Her şey yolundaydı. Ama hayat onun mutlu olmasını istememişti. Babasını öldürdüğü odada Yasemin'i kaybetmişti. O sevgisini küle çevirip gömmüştü. Onu korudu. Babasının açtığı yara tehlikeliydi. Ve onu bırakmadı. Yasemin, Hasan'ı bir tek oğlu için arar ve eve uğradığında kapısı hep kapalı olurdu. Bir arada yaşamak zorunda olan ev arkadaşı gibiydiler...

Telefonu açtığında oğlu Mehmet'in sesini duydu.
"Baba evde canım çok sıkılıyor. Senin yanına gelebilir miyim?"
demişti oğlu.
-Tabii ki oğlum hazırlan hemen geliyorum. Dedi ve telefonu kapattı. Hemen geri döndü. Yolda adamlarına haber verdi. Mekânda ona uygun oda hazırlattırdı. Eve vardığında oğlu hazır bir şekilde onu bekliyordu. Yedi yaşındaki oğlu birçok adamından zekiydi. Mehmet annesine benziyordu. Esmerdi, kıvrımlı kirpikleriyle dikkat çeken bir çocuktu. Büyüdüğünde başına bela olacağını biliyordu. Sohbet ettiler yolda ve bir süre sonra oğlu uyumuştu. Hasan ona baktı. "Hayat çok garip, seni bu kadar sevmem, sen benim yerimde olsaydın kendini sever miydin?" firari kaçan göz yaşını sildi ve o uyanmadan eski sert kişiliğine büründü. Arabayı park etti ve yavaş hareketlerle çocuğu kucağına almıştı. İşi vardı ve oğlunu yavaşça, güvendiği adamı Fikret'e teslim ettikten sonra odasına doğru ilerledi. Üç katlı yapı; elmasın eskimiş kumaşla sarılması gibiydi. Zemin katta depo tarzı döşenmişti, düşmanlarının korkulu yeriydi. Diğer katlar otel ve bar karışımı gibiydi. Odası en üst kattaydı ve iyi korunuyordu.

İlk kata girdiğinde ona çarpan biriyle geriye savruldu. Ona çarpan yirmili yaşlarında, dalgalı saçlarıyla uyum sağlayan iri kahverengi gözleriyle, güzelliğin vücut olmuş hali genç bir kızdı. Kuş zorla hapis edildiği kafesten kaçarken onu oraya hapis eden avcıya yakalanmıştı. Buradan kaçış yoktu. Çok zordu. Kalpleri taş olmuş bu insanlar merhameti bilmiyordular. Kalpleri kötülük ile dövülmüş ve acıyla kavrulmuştu... Hasan kızın kolunu sıkarak kızgın şekilde ona bakarken, gelen adamına; "Ben hallederim Mehmet'le ilgilenin siz" dedi...

*****

Haluk SAYRAN,

Haluk hayata şanslı doğanlardandı. Ailesinin tek çocuğuydu. Sayran ailesi köklü ailelerdendi. Geçmişten buyana yönettikleri işlerinde hep başarılı olmuşlardı. Türkiye'nin genelinde soyadlarını taşıyan bina bulanmaktaydı. Haluk büyürken hep ardında bir adam bulundu. Özgür değildi ama mutluydu. Ailesinin sevgisini her yaşında tatmıştı. O çok çalışkandı ve ailesinin emeklerini boşa çıkarmamak için hep çalıştı.

Bir yaz dizisi setini anımsatan tanışmayla hayatının aşkını bulmuştu. Zengin iş adamı, yemek yemeye gittiği restoranda yapılan sakarlık sayesinde eşiyle tanışmıştı. Canan çok güzeldi. Onu ilk gördüğü anda Haluk'un kalbi farklı atmaya başlamıştı.

Canan ailesini kaybetmişti. Ama yeni bir aile kazanmıştı. Haluk şanslıydı. Ailesi Canan'ı çok sevmişti. Evlilikle taçlandırdıkları aşkları ilk günkü gibi tazeydi. Haluk eşini çok seviyordu...

(3 yıl sonra)

Hasan Karahan hazırladığı planın meyvesini almak üzereydi. Tüm evraklar hazırdı. Halukun babasının ölümü eli kulağındaydı. Afganistan'da bulunan ortaklarından alacağı uyuşturucu için paralar hazır olacaktı. İş yerine gitmiyordu artık. Yakup görevini layığıyla yerine getirmişti. Beklediği telefon gelmişti. Evrakları önceden ayarladığı için beklemek zorunda kalmayacaktı. Tüm Sayran ailesinin imzaları alınmıştı. Planı iyi gidiyordu. Kapının çalınmasıyla içeri girmesi bir olan adamına kızmaya vakit bulamamıştı. Adamın verdiği haber kötüydü ve sinirden masanın üstündeki her şeyi devirmişti. Aile fotoğrafını barındıran çerçevenin kırılan camının sesi odada yankı yapmıştı. Sahte olan fotoğraf şimdi daha gerçekçi görünüyordu.

********
Dosyalara gömülü olan Haluk'u korkutmuştu çalan telefon. Arayan eşiydi. Yüzünü gülümseme sarmıştı. Çok yorgundu babası rahatsız olduğu için hastane ve holding arasında kalmaktan yorulmuştu. Eşinin varlığı ona iyi geliyor ve onu rahatlatıyordu.

-Biliyorum hiç sırası değil. Baban bu durumdayken benim bu kadar sevinçli olmaya hakkım yok. Biliyorsun benim senden, sizden başka kimsem yok. O yüzden direk seni aradım. Ne yapacağımı bilemedim.

Eşinin sesi çok heyecanlı geliyordu. Onu bölmek istemedi ve dinledi Haluk.

-Ben çok şanslıyım. Ben aile hissini tatmadan büyüdüm ve onları bir kazada kaybettim. Kardeşim vardı ama biz hiç aile olamadık. Ben seni gördüğüm anda âşık oldum. Ben gerçek sevgiyi seninle tattım ve aile sevgisini ailen ile. Ben çok mutluyum ve hüzünlüyüm. Karmaşık duygularım ama sen iyi ki varsın hayatımda. Kalbimin tamamı hep sen ile doluydu ama artık senin pabucunu dama atacak biri hayatımıza katılıyor. Ben hamileyim. Bu mutluluğu bana yaşattığın için çok teşekkür ederim Haluk.

Haluk şaşırmış ve suskunlaşmıştı. İstiyordu ama eşini bu konuda hiç zorlamamıştı. Onu çok iyi anlıyordu. Şu an nasıl tepki vereceğini bilmiyordu.

-Haluk? Hayatım orada mısın?

Haluk yeni konuşmaya başlıyormuş gibi kekeleyerek cevap vermişti. "Seni çok seviyorum" demişti. Telefon konuşmasına son verip, onun yanına gidebilmek için hemen yola çıktı.
Heyecanlıydı. Arabasına binerken çalışanına gülümsedi. Babasının hastaneye yatırıldığı günden beri hep mutsuz gezen Haluk'un mutluluğu çalışanları sevindirmişti çünkü babasının emeği hepsinin üstünde vardı onu çok seviyordular...

Çalan telefonuna cevap vermemişti. Az kalmıştı eve varmak üzereydi. Eve vardığında onu karşılayan eşi olmuştu. Eşi ağlıyordu ve ona sarılmıştı. Haluk inanmak istemiyordu. Babası iyiydi... Haluk'un sevinci kursağında kalmıştı ve yıkılmıştı. Babası sevdiğine kavuşmuştu. Haluk güçlü durmaya çalışmıştı. Eşi için güçlü olmalıydı. O iki kez ailesini kaybetmişti...

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top